10 Haziran 2009 Çarşamba

EĞİTİM



YANLIŞLIKLAR KENDİNİ GÖSTERMEYE BAŞLADI


Burhan Bursalıoğlu

Birkaç gün önce, Adana’da R.A. adlı bir kız, SBS sınavların girmesini engellemeye kalkan annesini, tabanca ile öldürdü..

Genelde veliler, çocuklarının sınavlara girmesini teşvik ederler. Onları motive ederler, moral verirler...Sınav salonlarının dışında, okul bahçesinde saatlerce beklerler. Neşeli veya üzüntülü çıkan çocuklarını bağırlarına basarlar. Heyecanla da,sonuçları günlerce beklerler.

41 yıllık, eğitim, öğretim görevim süresince, çocuğun gireceği sınava girmemeyi telkıin eden, bu nedenle baskı yapan herhangi bir veliye rastlamadım. Adana’daki olay her halde Dünya da ilk kez gerçekleşiyordur. Çok ilginç bir olay.

Peki, bugün , sınavlar neden problem oluyor, can yakıyor?

Bir defa, sınav sayısı pek çok. Gerek veli, gerekse çocuklar sınavların ciddiyetini kavrayamıyorlar. Sık olması nedeniyle gereksiz ve saçma buluyorlar. ÖSS, OKS, SBS sınavları bıktırıyor. Sınava girmek onlar için bir eğlence olabilir . Durumlarını tespit bakımından, araç olabilir. Mesele sınava hazırlanma sürecidir. Sınıf içi her dersten sınav olunuyor. Onun heyecanını çekiyor. Ama yukarıdaki ve ek sınavlara öğrenciler , bütün bir yıl hazırlanmak durumunda. İşte diğer neden. Öğrencilerin sınıflarda aldıkları bilgilerin yetersizliğine inanan veliler, çocuklarını dershanelere göndermektedirler.

Okullarda gördükleri konuların daha detaylısını ve tekrarını görmesi için dershanelere yönlendirilen ve “sınavların çocukların geleceğini tayin edeceği” telkinleriyle beyinleri yıkanan öğrenciler, dinlenme, eğlenme ve oyun zamanı bulamamaktalar. Çocukluk yaşlarını yaşayamamaktalar. Vücudumuzun ihtiyacı olan dinlenme gibi, beynimizin de dinlenmeye ihtiyacı olduğunu kulak arkası ediliyor. Okulda en az 5 saatini geçiren çocuk, diğer zamanlarını, oyunla, yüzmeyle,sporla, arkadaşlarıyla ve ailesiyle geçirmesi gerekmektedir. Aile bireyleriyle kaynaşmış, her biri ile aynı zaman süresi içinde birlikte olma fırsatı bulmalıdır. Okuldan çıkan öğrenci dinlenmeden dershaneye, oradan , yazılmış kayıt olmuşsa herhangi bir spora gidiyorsa, eve geç ve bitkin gelen bir öğrenci hangi aile bireyi ile senli-benli olacak, şaklaşacak, günlük geçmişini anlatacaktır? Yoğun bir biçimde geçen gün sonunda, çocuk, aynı şekilde geçeceğini bildiği ertesi gün için,isteksizce plan yapar.

Şimdi, bu çocuk, eğitimden, sınavdan zevk alabilir mi? Okumanın bir yarış olduğunu sezinleyen çocuk, okumanın amacından saptırılmış olmuyor mu? Çocuğun ruh , beden, kafa yapısı bozulmuyor mu? Dünya ve gelecek görüşü , yanlış yönlendirme ve uygulamalarla ,amaca aykırı olmuyor mu? Hepsi oluyor ve bunu da herkes biliyor. Başta Milli Eğitim yetkilileri çok iyi biliyorlar. Açtıkları sınavların çocuklara değil de dersanelere yaradıklarını bilmiyorlar mı? Okul idarecilerinin, okullarına kaydolan çocuklara dersane tavsiye ettiklerini Bakanlık yetkilileri bilmiyor mu? Kendi çabalarıyla, eğitimi ticaret aracı yaptıklarını bilmiyorlar mı?

Hani okumak ücretsizdi? Hani eğitimde eşitlik vardı? Hani herkese aynı şartlarla, aynı fırsatlarla eğitim serbestti? Hani Eğitim Öğretim “MİLLİ” idi.? Kaldı mı Millilik?. Her başa gelen kendi kafasına göre yönlendirme yapmıyor mu? Özel okullar, kurucularının kafa yapısına göre eğitim yaptırmıyor mu? Bu Millilik midir? Yaz-boz tahtası gibi, yönetmelikleri yasaları, sözüm ona “ iyileştirme” adı altında değiştirmiyorlar mı? Geliri iyi olan ailelerin çocukları, özel okullarda ve yurt dışında okutulmaları Milli midir? Eşitlik midir? Bedava mıdır? Saçma sapan konan sınavlar, insan ömrüne değer mi? Bir canın feda edilmesine değer mi. ? Adanalı 15 yaşındaki R.A. nın yetim kalmasına, hayatının sönmesine, toplumdan dışlanmasına, çocukluk çağını, kabus dolu bir geleceğe yönlendirilmesine değer mi?

Bu durum böyle devam ederse, sağlıklı bir nesil yetiştirmek hayal olur. Bu günlerimizi de arar duruma düşeriz. Adana olayı gibi ve benzer olaylar çoğalır ve ve bu Millet hiç de hak etmediği üzüntü yağmurunda ıslanır.

SONUÇ:

Yapılması gereken çareler elbette vardır.

1- Öncelikle, Millilik kazandıran sistem oluşturulmalıdır. . Buna uygun Milli konular tespit edilerek, her dereceli okullarda, okulun seviyesine göre uygulanmaya başlanmalıdır.

2- Tüm sınavlar kaldırılmalıdır. Çocuğa, çocukluğunu yaşama fırsatı verilmelidir.

3- Özel okullar kaldırılmalıdır. Kaldırılamıyorsa, alacakları öğrenciler sınavla değil, müracaatla ve velinin tercihi ile alınmalıdır.

4- Sadece 8. ve 12. sınıflara bitirme sınavları konmalıdır. Lise son yani 12. sınıf mezunları için “olgunluk sınavı” da konabilir.

5- Üniversiteye giriş sınavı hakkı iki olmalıdır.

6- Devlet okullarına kaliteli öğretmen yetiştirilmelidir. Öğretmen okulları yeniden açılmalıdır.

7- İmam Hatip Okulu kökenli, İlahiyat Fakültesinden mezun öğrenciler sadece Din

dersi öğretmeni olmalılar.

8- Veliler, çocuklarına, sınavın değil, bilginin geleceğe etkili olacağı telkininde bulunmalıdır.

9- Tüm dershaneler kaldırılmalı, yerlerine Mesleki Teknik Okullar açılmalıdır.

10- Özel okulların ve dershanelerin çoğalması, Devlet okullardaki kalitenin düşmesine sebep olduğu unutulmamalıdır.


6 Haziran 2009 Cumartesi

G


BODRUM GÜNLÜĞÜM


Burhan Bursalıoğlu


İlerisi için, Bodrum her ne kadar tedirginlik belirtileri gösteriyorsa da, burada bedenim, kafam rahat ediyor. Ufak tefek ağrılar yok oluyor. Başım dinleniyor.İstanbul’da gece saat 2-3 lere kadar uyuyamayan Burhan’ a , burada 12 de uyku geliyor. İstanbul’da eşim saat 9 dan önce kalkamazken, 6.30 da benim gibi ayakta oluyor, daha çok hareket ediyor,. daha zevkli yürüyüş yapıyoruz.

Bu kış Bodrum’da son 20 yılın en şiddetli yağmuru yağmış. Birçok evi su basmış, pergolalar uçmuş, fidanlar devrilmiş vs. Tabi bizde de ufak tefek hasar oldu. Onları tamir etmek ,gidermeye çalışmak bana zevk veriyor. Bahçeyi ekmek, sulamak, budamak, ilaçlamak sanki ezelden bahçıvanmışım gibi haz duyuyorum. Hele , hele kitaplarımın tozunu almak, onları tekrar tasnif edip düzenlemek en sevdiğim uğraşlardan oluyor.

Sabah 6.30 da kalktıktan sonra, , bahçeyi dolaşıyorum. İncir, kayısı, erik, nar, ayva, limon, armut mandalina ağaçlarımın arasına, 2008 in Eylülünde diktiğim dut fidanının verdiği siyah duttan 2-3 tane yiyorum. Yeni ektiğim çimleri suluyor, çiçeklerimin, özellikle güllerimin kuruyanlarını kesiyor, sulanacakları suluyorum. Sonra 1 saatlik yürüyüş, duş ve kahvaltı. Bahçede, pergolanın altında, çiçek ve güllerin yaydığı kokuların arasında, cıvıl, cıvıl serçelerin nağmeleri altında, bazen arılarla , kedilerle dostça, ortaklaşa yaptığımız kahvaltıda aldığım zevki , çok yerde bulmak olanağım olmadı. 9.30 a kadar ekstra iş olmazsa, işlerim bitiyor. Sitenin marketine gidip gazetemi ve diğer lüzumlu ihtiyaçlarını alıp , bahçede gazetemi, zamanım varsa kitabımı okuyor, öğleye kadar da bilgisayarda, gelen maillere, gazetelere, şöyle bir göz gezdirerek , neler yapılacaksa yapıyor ve öğleyi buluyorum. Bu arada saat 10 da eşim denize iner, ben evde daha sakin ortamda, karışanım olmadığı için, okuyacaklarımı kesintisiz devam ettiririm.

12 de eşim gelir. Duş ve yemek faslından sonra, öğle güneşinin etkisini azaltan kadar, ev içi işler yapılır ve saat 15 den sonra Turgut reis, Bodrum Yalıkavak’tan birine gidilir, yapılacak bir şey varsa o yapılır, marketler gezilir,bir çay bahçesinde dinlenilir ve 18-19 civarında eve gelinir.

Akşam sulaması, yemek, sonra da özellikle eşimin dizileri başlar. Ben de bilgisayarın önüne oturarak gerekli çalışmalarımı tamamlamaya çalışırım.Bodrum’ da haftanın hemen, hemen her günü Pazar oluyor. Salı, Perşembe, Cuma günleri Bodrum’un; Çarşamba günleri Orta kent-Yahşi’ ve Gümüşlük’ün , Cumartesi Turgutreis’in, Perşembe günü de Yalıkavak’ın pazarıdır.

Pazarı çok olan yerin müşterisi de çoktur. Bu bakımdan gelen turist çok fazla. Ama bunlar sadece kuru kalabalık yapmaktalar. Mağazalar bom boş. Esnaf tavla atıyor. Ben gelenlere “Pazar turisti” diyorum. Yakın Yunan adalarından, özellikle KOS adasından sabah gelip akşam giderler. Akşam gelip, sabaha kadar dolaşıp, eğlenerek, sabah gidenler de oluyor. Şişmanı –zayıfı, yaşlısı- genci, kısası – uzunu, minilisi – midilisi, mini minilisi – pantolonlusu, giyiniklisi – çıplağı, beyazı – karası, her çeşidi var. Bazıları da yani, göz zevkini okşamıyor değil…

Dün özel ziyeretlerimiz de vardı. Emirgan İlkokulu mezun öğrencilerimin anımsayacakları, sınıf ve okul arkadaşı Hatice Sezgün’ün, ameliyat olan babası Bilal Sezgün ‘ü ziyarete gittik. Hatice’nin ana okuluna giden , tıpkı Hatice’nın ikizi olan , ikizlerinin büyümüş hallerini görünce sevindik. İkizlerin babası Fatih’i de daha gençleşmiş gördüm. Galiba ikizler, babalarını hiç üzmüyorlar. Bu arada , Hatice’nin ağabeyi, Kamil Sezgün’ün 8 aylık eşi ‘ile de tanışmış olduk.

Sonuç olarak şunu belirtmek istiyorum. Bodrum, ilk yazımda da dikkat çektiğim gibi, eğer bu güzelim beldeye bakılır, gereken ihtimam gösterilir, yasaklara riayet edilir, yasalar uygulanır, halk beldelerini korursa, Bodrum, daha çok yıllar , zevkli hizmetini vermeye devam eder.


4 Haziran 2009 Perşembe

T A N I T I M





BODRUM’DAN SELAM


Burhan BURSALIOĞLU


Kimi hastalıklarla, kimi ziyaretlerle, en iyisi de dostlarla yapılan toplantılar ve görüşmelerle geçen bir kış aylarının sonunda, dört gözle, İstanbul’un kasvetli havasından, örümcek ağı misali trafiğinden, kapanan yollarda çekilen çilelerden kurtulma isteğiyle, bir an evvel, Bodrum’un sessizliğine, güneşine, nemsiz kuru havasına, yazlık dostlara kavuşmak istedik.

Hareket günümüzden bir gün evvel, bildiğiniz gibi, oğlumun ani kalp krizi geçirmesi nedeniyle, hareketimizi, zorunlu olarak 10 gün geciktirme durumunda kaldık.

Neyse ki bu vahim olayı az hasarla atlatarak, hastadan da izin alarak Bodrum’a ulaştık.

Bodrum bildiğiniz bodrum değil. Çehresi her yıl değişmekte. Daha önce gördüğümüz toplu yeşillikler yok olmuş. Yeşillikler sitelerde, yazlık villalar arasında, el emeğiyle büyütülen hallerini görüyorsunuz..

Yerden, pıtırak gibi yükselen yazlıklar, villalar, ve oteller. Bozuk ve çukurlarla dolu yollar.. Üstelik ilk defa gördüğüm 3 katlı villalara da başlanmış. Oysa ki burada ÜÇ KAT yasak.. Anlaşılan Bodrum seçim sonuçları nedeniyle cezalandırılmaktadır. Umarım yanlış düşünüyorumdur.

Bazen düşünüyorum da, bu yarımada, her yıl yüklenen beton ağırlıklarını ne zamana kadar kaldırabilecek? Kuşkusuz, daha çok ağırlık taşır da, geçtiğimiz yılların temizliğini, havasını, denizin berraklığını, boş olan yollarını, güneşini, tenhalığını, sakinliğini, sessizliğini arayacak mıyız? Galiba arayacağız. Daha şimdiden trafik yoğunluğu başlamış. Çöp kamyonları çoğalmış. Harıl, harıl çöp taşımaktalar. Oksijen azalıyor. Sahillerde boş yer kalmamış. Her kişi ve kuruluş parsellemiş. Sıkıntısı olan su, daha da büyük sorunlar çıkaracağa benziyor. Yeni yeni tanınmayan markalarda damacana ile satılan sular çıkmış. Bodrum’un beyaz rengi çoğalmış. Her yer bembeyaz. Müteahhitler iyi çalışıyor. .

Bu güzelim turistik belde, her geçen yıl tabiiliğini, özelliğini, “al beni” liğini kaybetmektedir.

Kasitli çıkarılan orman yangınlarının da verdiği zarar cabası. Ne hikmetse, yanan ormanın, çalılığın yeri, ertesi yıl betonlaşmaktadır.

Kim ne derse desin, birileri bu güzel yurt köşesini mahvetmek için, ellerinden ne geliyorsa yapmaya devam etmektedirler. Bundan sonra da devam edecek gibi görünmektedir.

Özlemle geldiğimiz Bodrum’da, bu tür olumsuzluklarla karşılaşacağımızı tahmin ediyorduk. Ama fazla iyimser düşünmüşüz. Bu nedenle de gelecek için kaygılanmakta haklı olduğumu zannediyorum.

Gerek Hükümet, gerek Bodrum’un kamu ve sivil toplum kuruluşları, belediyeler ve Bodrum halkı, Bodrum’u sevenler, ileriki yıllar için tedbir almazlarsa, 5-10 sene sonra burası yaşanmaz olur.

Bizden söylemesi. Son pişmanlık çare değildir. Bir an evvel Bodrum’u kurtarmak lazımdır.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen, Burada günler güzel geçiyor.

Bundan sonraki yazımda , geçen günlerimden kesitler anlatacağım..

1 Haziran 2009 Pazartesi

SAĞLIK


Kerem AKCASU


ONU YEME, BUNU YEME




Özellikle son 15 senenin yeni modası doktorlar tarafından söylenen. Onu yeme, bunu yeme. Özellikle tadı güzel olan hiç bir şeyi yeme. Kırmızı et yemek yasak. Yumurta zinhar yasak. Kahve, çay, kuruyemişin adini bile ağzına almayacaksın.

Yiyen ölüyor da yemeyen kazık mı çakıyor? Eskilerin “Can boğazdan gelir” sözü boşa gitti. Hepimiz otobur olduk. Proteinsizlikten kafamız çalışmaz oldu. İnsanlar neyi yiyip neyi yemeyeceğini düşünmekten sinir ve tansiyon hastası oldu. Bir akrabamın çok güzel bir sözünü aktarmak istiyorum: “Sen hiç stresten tırnaklarını yiyen şişman gördün mü?” Cani sıkılan birçok insanin yanındakine söylediği ilk laf “Gel surdan bir şeyler yiyelim de keyfimiz yerine gelsin” değil midir? Neden yemeyerek kendimizi daha fazla strese sokuyoruz ki?

Kırmızı et ve yumurta üzerinde duracağım. Diyorlar ki “İnsan vücudu et yemek üzerine tasarlanmış, gelişmiş değildir”. Niye kopek dişimiz var o zaman? Acayip düz ve belki saçma bir iddiam var. Doktorlar çok kızacak eminim. İster evrim deyin, ister yaradılış deyin ama ağzımızdaki 32 adet dişin 4 tanesi kesici köpek dişi olduğuna göre yediğimizin sekizde biri de et olacak arkadaş. Bu kadar basit. Otobur hayvanların bile birçoğu doğum yaptıktan sonra besin yani protein değeri çok yüksek olan kendi plasentasını yer. Yumurtaya geleyim. Gerçi yumurtaya iade-i itibar yapıldı ama gene de yazayım. Yine ister evrim, ister yaradılış deyin; kuzey kutbundan, güney kutbuna kadar dünya üzerinde HERYERDE bulunan ve bulunduğu zaman affedilmeden yenen tek besin kaynağıdır yumurta. Nasıl yasaklanır? Hele vücut protein sentezi üzerine kuruluyken en büyük protein kaynaklarından biri nasıl yasaklanır?

Abuk subuk hastalıklar türedi. Bunlarla ilgili benim şöyle bir şahsıma münhasır iddiam daha var. O kadar steril ve aslında tek yönlü besleniyoruz ki, ALLAH bilir bu günlerde bizi en çok korkutan, başımızın belası olan hastalıklar eskiden beri vardı ama eskiden vücudumuza giren mikrop sayısı o kadar fazlaydı ki vücut hepsiyle boğuşabiliyordu. Ama simdi buluttan nem kapar olduk.

Günün 24 saati et üzerine çalışın, her öğün 1 yumurta götürün, temizine pisine bakmadan her şeyi yiyin dediğim yok tabii ki. Ama sağlıksız olmamızın tek sebebi bence kırmızı et, tereyağı, kuruyemiş vs. yiyip, bol bol kahve ve çay içmemiz değil. Çok daha büyük olan sebepler hayat şartlarının ağırlaşmasından kaynaklanan günlük hayatin stresi, ve çok ama çok daha da önemlisi başta bu yazıyı okumanıza vesile olan bilgisayar olmak üzere teknolojinin ve ürünlerinin korkunç şekilde kölesi haline gelmemiz. İnsan ve hatta tüm hayvan metabolizmalarının üzerine tasarlanmadığı olay et veya ot yemek değil, lök gibi oturmak ve/veya yan gelip yatmaktır. Geçen sene içinde okuduğum bir sözü yazarak son vermek istiyorum:

“Sağlıklı olmak istiyorsanız CANINIZ NE İSTERSE ONU YİYİN, AMA ALMAYA YÜRÜYEREK GİDİN…”

28 Mayıs 2009 Perşembe

GÜNCEL

BİZE NELER OLUYOR?


Burhan Bursalıoğlu

Evet, bize neler oluyor?

Düşünüyorum, “boşa koyuyor dolmuyor, doluya koyuyorum almıyor”

Tam 55 sene devamlı ve hiç ara vermeden gazete alıyorum. Reklam ve ilanların haricindeki, birazda magazin haberlerin dışındaki tüm yazıları okurum. Bulmaca eki varsa, bulmacalarını çözer, ertesi günkü gazeteyi beklerim.

İnanın, artık gazete görmek, TV de haber dinlemek istemiyorum. Ama alışkanlığım nedeniyle onlardan uzak da kalamıyorum. Aldığım gazetelerin başlıklarına, şöyle bir göz gezdiriyor, ruhumu karartan, beni tereddütlere sevkeden, kuşkularımı artıran, sinirlerimi bozan, neşemi alıp götüren o haberlerden kaçmama rağmen, bireyselleşmenin yavaş yavaş toplumsallaşmasına doğru gitmesi, vahim hal alması, ister istemez haberleri görmemezlik edemiyorum. Bu da beni, gelecek için kaygılandırıyor.

Bodrum’a geleli 3 gün oluyor. Ev bahçe uğraşının verdiği yorgunluğu atmanın ilacını, gazete ve kitap okumakla gideriyorum. Kaygılarımda ne kadar haklı olduğumu, aralarda okuduğum şu 3 gündeki tek tip gazetededeki malüm haberin özet lerini size çıkarıyorum. Bana hak vereceksiniz.

1- Aydın’ın Nazilli İlçesinde 62 yaşındaki, av malzemeleri satan Malk Akkuş, ekonomik nedenlerle, silahıyla intihar etti.

2- İst. Etiler’de Münevveri keserek öldüren Cem Garipoğlu nun haberi her gün çıkıyor. Şimdi de cinayete ortak olduğu iddia edilen 4 arkadaşı aranıyor.

3- Dayısıyla aşk yaşayan O.T. “ Beni aileme vermeyin, aşiret beni yaşatmaz “diyor.

4- Kütahya’nın Simav ilçesinde 10 yaşındaki Ü.Ü. adlı kıza, yaşları 14 ila 19 arası 4 kişi tecavüz etti.

5- Diyarbakır’daki, Şehit Albay Güner Ekinci İlköğretim okulunda okuyan oğlunu döven M.B. yi dövmek için , uzman çavuş E.A okulu bastı.

6- İzmir Ödemiş’te, emekli hava astsubayı Niyazi İnal tartıştığı Karısı İnci İnalı tek kurşunla öldürdükten sonra kendisi de intihar etti..

7- Çorum Osmancık ilçesinde Hitit Üniversitesi öğrencisi Duygu Özbulut motosikletle takla atarak birkaç kemiği kırıldı.

8- İstanbul Tem yolunda kontrolden çıkan tüp kamyonu, 7 aracın zincirleme kaza yapmalarına neden oldu.

9- İstanbul Sultanbeyli’de bir kuyumcu soyularak, 400 bin tl. değerinde altın, 500 bin tl. de nakit alınarak soyuldu.

10- Alanya’da bir tüp kamyonu, annesinin elinden tutarak yürüyen 7 yaşındaki İrem Karademir’ e çarparak ölümüne neden oldu.

11- Porno katili Mahir Yıldırım 15 yıl ceza aldı. (İyi haber)

12- Diyarbakır, merkeze bağlı Atatürk Lisesi öğrencisi Sultan Y. yi 4 arkadaşı döverek jiletlediler.

13- Van’daki, Ezdinan ve Halilan aşiretleri arasındaki çatışmada, bir ölü 22 yaralı var.

14- Yozgat’ta, eşinin başını kestiği için hapishanede bulunan Reşit İpek, kendini astı.

15- Kars Sarıkamışta, kamyonuyla Aras nehrine düşen Ali Sait Şahin ve oğlu Veli Şahin boğuldular.

16- Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesinde, dayısına aşık olup kaçtıkları yerde dayı, diğer dayı tarafından öldürülünce, aşık kız O.T. Erzurumda korumaya alındı.

17- Erzurum’da Adem Derdiyok, sevgilisine tecavüz eden amcası İrfan Derdiyok’u vurarak öldürdü.

18- Ankara’da İlyas Çağlar adlı traves, evinde 32 bıçak darbesiyle ölü bulundu

19- Bursa’nın Yıldırım ilçesinde, Neslihan K. Sevgilisi Ahmet Gülseven’in evini yakarak, sevgilisinin de yanmasına neden oldu.

20- Turgut Özal’ın eşi Semra Özal, oğlu Ahmet Özal’ın borcu nedeniyle icrada.

21- Hakkarı’nin yüksekova’sında kız yüzünden çıkan çatışmada, polis memuru Metin Bulak öldu, arkadaşı öğretmen Ülkü Kaplan yaralandı.

22- Şeker hastalığı 10 yaşlara kadar indi.

23- Manisa’nın Turgulu ilçesinde, Abdullah B., annesini döven babası Recep B. yi av tüfeğiyle öldürdü.

24- İzmir Konak’ta, eğlenceden dönen Serkan Aydın, Nuray Öztürk, Hacı Hüseyin Cingöz ve Kunter Özgenliler, aşırı hız yüzünden kaza geçirerek yaralandılar.

25- Balıkesir’in Havran ilçesinde, 2 kişi, yedi emmin deposunu basarak, bekçi Ünal'ı darp ettiler.

26- Manisa Turgutlu ilçesinde trafik kazasında 5 kişi yaralandı.

27- Balıkesir Sındırgı ilçesinde balkonda bulunan Kezban Aslan ve Nihal Seçer, balkonun çökmesiyle, 6 metreden düşüp ağır yaralandılar

28- İzmir Karşıyaka’da aşırı hız nedeniyle Harun Özgür ve Sedat Özgür yaralandılar.

29- Çanakkale’de trafik kazasında Erkan Kırcıl öldü, 11 kişi yaralandı.

30- Çanakkale’de 17 yaşındaki, Gözde Konağ trafik kazasında hayatını kaybetti.

31- Muğla Ortaca’da, yolda iki ineğe çarpan turist taşıyan minibüs ineklerin ölümüne neden oldu.

32- Milas'ın Kıyıkışlacık köyü kadınları, köylerinden kamyonların geçmemesi için eylemde bulundular.

33- İzmir Yeşilyurt’ta hırsızlık yapan iki kişi yakalandı.

34- Çanakkale’de , dayısının oğlunu bıçaklıyarak öldürdü.

35- Muğla Milas’ta tek başına yaşayan kadının evine girerek, kadını bağlayıp para,ziynet ve telefon alan, biri kadın 3 kişi yakalandı.

36- İzmir Gaziemir’de 2 hırsız yakalandı.

37- İzmir Bayraklı’da, Sedat Telli, eşinin evi terk etmesi nedeniyle intihar etti.

38- İzmir Dikili’de, bankalara olan borcu nedeniyle, çiftçi Bekir Şener kendini ağaca astı.

39- İzmir Konak’ta, arkadaşını kurtarmak isteyen D.D. karakol bastı.

40- Balıkesir Burhaniye’de 15 yaşındaki İlknur Gürlercioğlu, babasının tabancasıyla intihar etti..

41- Muğla Milas’ta , yol kenarındaki erik ağacına çıkan 14 yaşındaki M.K., erik sahibi O.Ş. tarafından, havalı tüfekle yaralandı.

42- İzmir Ödemiş’ta , trafik kazasında 2 kişi öldü, 2 kişi de yaralandı

43- Manisa Turgutlu'da, Mesut Kaplan kurcaladığı tüfeğin ateş alması sonucu öldü.

44- Denizli’de 55 yaşındaki Memnune, binmeye çalıştığı halk otobüsünün ani hareketiyle düşüp birkaç kemiği kırıldı.

45- Eskişehir’de, arkadaşına verdiği borcu alamayan Ramazan Çelik, tartıştığı eşi Hanife Çelik tarafından bıçaklanarak öldürüldü.

46- İstanbul Çırağan’da U dönüşü yapan Faruk Başcı, motosikletli Necati Keçici’ye çarparak ölümüne neden oldu.

47- Bursa’da sokakta, karısını döven Haydar Niceyi, ağabeyi Fikri Nice ayırmak isterken Haydar tarafından terslenen Fikret Nice Haydar’ı bıçaklayarak öldürdü.

48- Ordu Fatsa ya bağlı Yapraklı köyü muhtarı Kani Akbaş, A.K. tarafından silahla öldürüldü.

49- Gaziantep’ düğünde, halay çekme tartışmasında, cam masaya yumruk atan damadın parmakları kesildi.

50- Afyonkarahisar'dan Gelibolu şehitliği ziyaretnden dönüşte Erhan Kılıç’ın kullandığı otomobile çarpan, Kamil Kara yönetimindeki minibüste bulunan 10 kişi yaralandı, Erhan Kılıç öldü.

51- 85 gün geçmesine rağmen, Münevver Karabulut’un bulunamayan katili için Adalet Bakanı Sadullah Ergin “Biraz sabır lazım” diyor.

52- Turist kız, gittiği Beyoğlu Ağa hamamı görevlileri tarafından taciz edildi.

53- İst. Raif Ağa camii Ali Seydi K. ve Mevlut K. Tarafından soyuldu.

54- Hakkari Yüksekova’da patlama sonucu, yoldan geçen trafik polisi Ufuk Şentürk ağır yaralandı.

55- Diyarbakır’da PKK ya ait 367 kg. esrar ele geçti.

56- İlkokul düzeyindeki öğrencilerin % 92 si taciz edildiklerini söyledi.

57- İst. Tem yolunda, trafik kazası yapıp 3 kişinin ölümüne neden olan Yasemin Ö. “ pişmanım” diyor.

58- Van Başkale’de Hayriye Taner ve kızı Zeytun Taner krom deresine düşerek öldüler.

59- Tekirdağ Çorlu’da yaşayan Kore Gazisi 76 yaşındaki Salih Uğraş, evinin balkonundan atlayarak intihar etti.

60- Van Özalp ilçesine bağlı Dorutay köyünde kaybolan 3 yaşındaki Zehra Çeliker’in cesedi akrabası ve komşusu olan Derya Tunç’un evinde sandıkta bulundu..

61- Bursa’da kamyon şoförü olan Mustafa Özgan, gece uyumakta olan karısı Meryem Özgan’ı uyandırıp, vurarak öldürdü.

62- Muğla Marmaris’te geçen yıl 2 kişinin tacizine uğrayan 14 yaşındaki M.Ö. sezeryanla çocuk doğurdu.

63- Afyon’da kendini rahatsız eden köpeğini zehirliyen O.O. tartıştığı oğlu Y.O. yu da av tüfeğiyle öldürdü.

64- Aydın Köşk ilçesinde sulama kanalına giren M.A.B boğuldu.

65- Bozdoğan’a bağlı Haydere köyünde hayvan otlatan S.A. serinlemek için girdiği sulama kanalında boğuldu.

66- Çine Sarnıç köyünde H.C. açtığı 4 metrelik su kuyusuna düşerek boğuldu.

67- Kars Kağızman'da, yayla anlaşmazlığı nedeniyle Çengili ve Akören köylüleri arasında çıkan kavgada 6 sı ağır 9 kişi yaralandı.

68- Hanım Başer adlı öğrenciyle tanışıp sonra reddedilen Coşkun Korkmaz, kızın okuluna giderek, hanımdan tekrar red cevabı alınca silahıyla intihar etti. Durumu gören Hanım Başer de yere düşen silahla kendi kafasına sıkarak intihara teşebbüs etti. Coşkun’un durumu kritik.Hanım ölüm tehlikesini atlattı.

69- Ehliyetsiz sürücü İbrahim Karaman, trafik polisinin çevirmesi nedeniyle arabasının üzerine çıkıp bıçağını rastgele vücuduna saplayarak yaralandı.

70- Yalova’da balkonda çamaşır asan Asuman Akkuş 3. kattan düşerek yaralandı.

71- Trabzonda, 16 yaşındaki G.A. polise müracaat ederk, “zorla beni konsomatris yapmak istiyorlar” diyerek, zorbacılardan şikayetçi olduğunu belirtti.

72- Kocaeli Darıca’da özel Boğaziçi hastanesi ameliyathanesinde görevli kişiler kol bastı oyununu oynadıkları için işlerine son verildi.

73- Afyon İhsaniye ilçesinde 15 yaşındaki Z.Ö.ye tecavüz eden 16 kişi tutuklandı.

74- Antalya’da, muayene olmak için gelen H.Ö yi taciz ettiği için Dr. U.M. hakkında 15 yıl ceza için dava açıldı .

75- Tekirdağ Çorlu’da, 5 yaşındaki G.T. yi soyup, dilini kızın göğüslerine değdiren 22 yaşındaki A.A. tutuklandı

.

Yukardaki çirkin olaylar bir gazetenin 3 günlük yayınından alınmıştır. Kim bilir, diğer gazeteler de de, başka, başka haberler vardır. Bu haberler üzüyor beni. Bize Neler Oluyor derken haksız olmadığım ortada.

Yorum sizin.








27 Mayıs 2009 Çarşamba

GÜNCEL







DEĞERLİ OKUYUCULARIMA



3 gündür Bodrum' dayım.

Bundan sonra sizlerle Bodrum'dan hasbihal edeceğim.

Herkese sevgiler sunuyorum.

22 Mayıs 2009 Cuma

GÜNCEL

SİZ” DEMEK, SAYGILI OLMAK ZOR MU ?

Kerem AKCASU

Sizi bilmem ama benim bu ülkede en sinir olduğum olay. Hayatımda ilk defa gördüğüm insanların benimle senli benli konuşması. Cinler tepeme çıkıyor. Tanımadığın insana “sen” diye değil “siz” demek bu kadar zor mu? İlla yüksek bir mevkii sahibi olmak mı gerekiyor?

Hele bu iş bir devlet dairesinde olunca iyice kendimden geçiyorum. Gidiyorsun bir devlet dairesine. Karşında bir memur. Hele bir de memure ise tam festival. Ağzında küçük bir parça sakız. Cakkıdı cakkıdı onu çiğnerken senin suratına bakar bakmaz bir şekilde bakıp
“Sen niye geldin?” veya
“Senin ne vaaardı?” demeleri yok mu? Deli oluyorum. Ama bir amir gelince el pençe divan hepsi. Ulan bir düşün. Senin gerçek amirin benim. Neden ? Çünkü ben vatandaşım, ve her ne kadar devlet kapısına işim düştüğü için o an sana muhtaç olsam da asıl SEN bana hizmet etmekle mükellefsin. Ben var olduğum için SEN ordasın. Sen olmasan ben gene olurdum ama ben olmazsam SEN orada olamazsın. Üstelik o an muhtaç olduğum senin yüksek şahsiyetin değil, kaplamakta olduğun mevkii.
Ayrıca şunu da düşünmez. Saat altıdan sonra hepimiz aynıyız.
Eskiden dükkanlarda şu söz asılı olurdu: “Müşteri velinimetimizdir”. Ya şimdi? Giriyorsun dükkana “Buyur bilader, sen ne istedin?” Ne mi istedim? Her şeyden önce bir nebze saygı ve sonra adam gibi hizmet. Ama nerdeeeee. Adamdan alışveriş yapıp, adama para kazandıracaksın ama sanki adamdan bir şey istediğin zaman sanki anasına küfür ediyorsun.

Eskiden karşımdakine “SİZ” diye hitap ederdim. Ama artık yok. Çünkü maalesef millet olarak samimiyet ile yüzsüzlüğü ayırmaktan aciziz. Olay sadece “SİZ” demekle ilgili değil. Üniversitede okurken bir gün bir arkadaşın senin ilk defa gördüğün başka bir arkadaşını da getirir. Getirsin. Başımızla beraber. Ama o yabancı bir süre sonra tekrar gelir bir vesile ile. Ama sonra? Susadıysa veya karnı acık acıktıysa dooooğru mutfağa, akabinde dolaba. Bir de dolapta beğendiği bir şey varsa sormaz bile. Yer. Ne o? E daha önce bir kere geldi ya, o ev artık benim değil onun anasını satayım.
Yaşım 38 olmasına rağmen ben acık geri kafalıyım böyle konularda. Misafir olduğun evin mutfağı ve dolabı, yatak odası kadar mahremdir bence. İzin almadan giremezsin bile. Ev sahibi senden yaşlı bile olsa, bu nedenle de isteğini ondan istemek yerine rahatsızlık vermemek için bile olsa gidip mutfağı ve dolabı kurcalamak, onu yerinden kaldırmaktan daha büyük saygısızlıktır diye düşünüyorum.

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ

  CUMHURİYET Burhan Bursalıoğlu Bu gün Cumhuriyetimizin 99. Yıl dönümü. 99 yıl önce bugün, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşla...