10 Nisan 2010 Cumartesi

BİRAZ DA ŞİİR -5 -

MUSTAFA KEMAL

ATTİLA İLHAN

Dağ başını efkâr almış,

gümüş dere durmaz ağlar,

gözyaşından kana kesmiş gözlerim,

ben ağlarım, çayır ağlar, çimen ağlar,

ağlar, ağlar, cihan ağlar.

Mızıkalar iniler, ırlam ırlam dövülür,

altmış üç ilimiz, altmış üç yetim,

yıllar gelir geçer, kuşlar gelir geçer,

her geçen seni bizden parça parça götürür,

Mustafa'm, Mustafa Kemal'im.


Diz dövdüm,

gözlerim şavkı aktı Sakarya'nın suyuna,

Sakarya'nın suları nâmın söyleşir.

Hemşehrim Sakarya, öksüz Sakarya.

Ankara'dan uçan kuşlar,

Kemal'im der günler günü çağrışır,

kahrolur bulutlara karışır,

gök bulut, yaşmak bulut,

uca dağlar, dev boyunlu morca dağlar

divan durmuş bekleşir,

Mustafa'm, Mustafa Kemal'im.


Nasıl böyle varıp geldin, hoşgeldin,

çıngı kaymış yalazlanmış gözlerin,

şol yüzünde güneş südü sıcaklık,

ellerinden öperim, Mustafa Kemal.

Senin dalın, yaprağın, biz, senin fidanların,

biz bunları yapmadık,

sen elbette bilirsin, bilirsin Mustafa Kemal.

Elsiz, ayaksız bir yeşil yılan,

yaptıklarını yıkıyorlar Mustafa Kemal.

Hani bir vakitler Kubilay'ı kestiler,

çün buyurdun kesenleri astılar,

sen uyudun asılanlar dirildi,

Mustafa'm, Mustafa Kemal'im.


Karalar kuşanmış, Karadeniz akmam diyor,

dokunmayın, ağlamaktan bıkmam diyor,

bu gece kıyamet gecesi, bu vapur Bandırma vapuru,

yattığı yer nur olsun Mustafa Kemal,

ben ölümden korkmam diyor,

korkmam diyen dilleri toz oldu, toprak oldu,

değirmen döndü dolandı, yıllar oldu,

bir kusur işledik bağışlar mı kimbilir,

o bize öğretmedi kazan kaldırmasını,

günahı vebali öğretenin boynuna,

erdirip oldurana ana avrat sövmesini,

yüreğim kırıldı kanım kurudu,

var git Karadeniz var git başımdan,

mızıka çalındı düğün mü sandın,

bir yol koyup gideni gelir mi sandın,

Mustafa'm, Mustafa Kemal'im.


Ankara'nın taşına bak,

tut ki baktım, uzar gider efkârım,

çayır ağlar, çimen ağlar, ben ağlarım,

gözlerimin yaşına bak,

Ankara Kalesi'nde, Rasattepe'de

bir akça şahan gezer dolanır,

yaşın yaşın mezarını aranır,

şu dünyanın işine bak,

Mustafa'm, Mustafa Kemal'im...


İSTANBUL'DA TEVKİFHANE AVLUSUNDA

Nazım Hikmet Ran

İstanbul'da, Tevkifane avlusunda,

güneşli bir kış günü, yağmurdan sonra,

bulutlar, kırmızı kiremitler, duvarlar ve benim yüzüm

yerde, su birikintilerinde kımıldanırken,

ben, nefsimin ne kadar cesur, ne kadar alçak,

ne kadar kuvvetli, ne kadar zayıf şeyi varsa

hepsini taşıyarak :

dünyayı, memleketimi ve seni düşündüm...


ANIŞ

Oktay Rıfat

Her dakikasını ayrı hatırlarım

Erenköy'de geçen zamanımın.

Rüyama girer bir arada,

İstanbul, bahar ve Türkânım..


Bir odamız vardı etrafı sarmaşık,

Bostanlara bakan penceremiz,

O, güller kadar taze,

Ben, ona deli gibi âşık..


Bir yastıkta dinlenir başlarımız,

Saçlarım saçlarına karışırdı,

O güzel bir kızdı, ince, alımlı

Ne giyse yakışırdı..


Yeter ki gönüller şen olsun,

Şarkılar söylerdik yolda.

Hep karşıma otururdu, ellerini tutardım,

Akşam üstü eve dönerken paraşolda..


Ağaçlar çiçekteydi,

Türkânım sağ, beraberimde.

Kalbim sevda içindeydi,

İstanbul bahar içinde...





7 Nisan 2010 Çarşamba

G Ü N C E L

AKŞAM POSTASI                         

(Alıntı)

Hani Recep Bey sitem ediyor ya;
Hani Recep Bey;
'Onların gözleri var ama görmezler, dilleri var söylemezler' diyor ya,

Hani 'Okullara ücretsiz kitap dağıttık, bunları neden söylemiyorsunuz? ' diyor ya,
Hani ekonomide dağları devirdik,
Enflasyonu yedik yuttuk,
İhracaatta çığır açtık,
Milli geliri hoplattık zıplattık.. ya!

Kendimle baş başa kaldığımda utandım.
'Ah Recebim' dedim,
Bizler ne kadar 'Hayvanız' dedim.
Gözümüz var görmüyoruz,
Dilimiz var söylemiyoruz dedim.

Daldım internete o utançla..
Öyle ya, yaptıklarını söylemek lazımdı.
Nereden bulacaksın doğruları?
OECD olur mu?
Olur!
Ne de olsa kendisi veriyor oraya bilgileri, doğrudur elbet.

Görelim bakalım bizim de üyesi olduğumuz,
30 üyeli OECD (Ekonomik işbirliği ve kalkınma örgütü) ne söylemiş:
Bizim okullarımız neyle ısınıyor?
Fuel-Oil ve kömür.
Fiyatı ne bunların?
Rekor bizde!
En pahalı yakıt Türkiye'de 30 ülke arasında!

1000 litresi 1.488,40 $
Daha yükseği yok!

ABD 644,76
Hindistan 210,23
Polonya 791,72
İspanya 725,63
Belçika 664,63
Türkiye 1.488,40


Bu okullar nasıl aydınlatılıyor?
Elektrik mi?
Evet!
Nedir elektriğin birim fiyatı OECD ülkelerinde?

Güney Afrika 5,9 sent
Avustralya 9,8 sent
Kanada 6,7 sent
Taiwan 7,8 sent
Hindistan 4,2 sent
ABD 10 sent
Türkiye 13,9 sent


Kitap dağıtmış 'bedava', sayın başbakan..
Ne para verdin onu söyle, dolandırma lafı..
Sen söylemezsen, OECD söylüyor:
OECD ülkeleri arasında GSYİH (Gayrı safi yurtiçi hasıla)'dan eğitime harcanan para

(30 ülke arasında) ortalama % 6,2.
İsrail % 8,4
İzlanda % 8
Kore % 7,3
Şili % 6,4
Meksika % 6,4
Türkiye % 4,1
Hani para harcıyordun Recebim?


Ha bu arada meraklısına;
OECD ülkeleri arasında cahillik rekoru da bizde.
25-64 yaş arası her 100 kişiden 63'ü, ilkokul ve daha düşük eğitime sahip.
Meksika da bile 50 bu oran.
Tahmin edilebileceği gibi bir çok ülkede %1 ile % 10 arasında.


En merak ettiğim konuyu da en sona bıraktım.
Acaba öğretmen maaşları ne alemdeydi?
15 yıl deneyimli bir öğretmen yıllık ne kazanıyordu?

Lüksemburg 85.000 $
Kore 46.000 $
İspanya 41.000 $
Portekiz 35.000 $
Yunanistan 35.000 $
Meksika 21.000 $

Türkiye'yi merak ediyorsunuz değil mi?
OECD'nin her tablosunda yer alan Türkiye bu tabloda yok!
Utandıklarından vermediler herhalde bu değerleri.
Ama ben söyleyeyim:

10.000 $'ın altında!

Eğer hak aramak için meydanlara dökülen eğitim emekçilerine atılan her tekme 5 $,
vurulan her cop 10 $ ise, durum değişir tabii.
Bu durumda bu rakam yüz bin doların üzerine çıkar.

5 Nisan 2010 Pazartesi

G Ü N C E L

A Ç I L I M

Burhan Bursalıoğlu
Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan . bir “açılım “dır tutturmuş gidiyor. Basılı, sözlü ve görsel medyalar yetmiyormuş gibi, bazı sivil kuruluşların mensuplarına, kahvaltılı toplantılarda “Kürt açılım”"Anayasa açılım"  konusunu anlatarak destek arıyor. Sanki, Ulusu oluşturan birkaç sivil dernekmiş  gibi, üyeleri bizzat aranarak davet ediliyorlar. Köydeki, kentteki, varoşlardaki vatandaşlar, çiftçiler, işçiler, memurlar, esnafların sanki oy hakları yok mu? Onlara da bir sabah kahvaltı verseler ya. ” – Başbakanla kahvaltı yaptım. “ diyebilmeleri , onları onurlandırırdı zannediyorum.

Neyse iktidarın, açılımcılarının bileceği bir şey. Bu tür açılım toplantıları , açılımcılara ne kadar faydalı olur bilemem. Bildiğim bir şey varsa, o da PKK ve DBP lerin memnun olduklarıdır. Hatta o kadar memnun ve mutlular ki, bu işi şımarıklığa kadar da götürmektedirler. Nevruz da, kendileri ile ilgili açılımı o dereceye kadar götürmüşler ki, sokaklarda sergilemek için hiçbir sakınca görmemişler. Sanki başka bir ülkede yaşıyorlar, başka yasaları var, başka bir devletin vatandaşları. Bir taraftan coşup eğlenirken, bir taraftan da , sakinliği fırsat bilip yollara mayın döşüyorlar. Geçen hafta  2 gün içinde, mayın belasından 5-6 askerimiz şehit oldu.

Hükümet başkanı, “ açılımı” ile ilgili bilgilendirme ve taraf kazanma toplantıları yaparken, PKK nın, açılım sonucu alana kadar beklemesi gerekmez mi? Peki, bu yollara döşenen mayinler ne oluyor? Bir taraf uyuşma için çare arıyor, bir taraf da, “fırsat bu fırsat mayin döşeyeyim” diyor. Aslında bu tür açılımlarla bir yere varılamaz. Birkaç sivil örgüt elemanlarını bilgilendirmekle bu iş yürümez. Toplumumuzun okadar sorunları var ki, hepsini bir torbaya koyup analiz etmek mümkün değil. Herşey sırayla olmalı. Sırayla sonuç alınmalıdır. Herşey halledilmişcesine şimdi de, Anayasa nın değiştirilmesi olayına girdiler. Tüm bunları nasıl halledecekler anlamak zor.

Başbakan’ın toplantıları, İkna turları devam ediyor. Davetliler bire bir çağrılıyor. Davete katılanlar oluyor, katılmayanlar oluyor. Katılmayanların çoğu, “yurt dışında olduğunu, hasta olduğunu, Ankarada bulunamayacağını, davet edilmediği “ şeklinde gerekçe göstermektedirler. Bir kişi hariç, katılmayanlar gerçek nedenlerini açıklayamamıştır.Suya sabuna dokunmadan, işi geçiştirme yolunu tercih etmişlerdir.

Bir kişi var ki, katılmamayışının gerçek nedenlerini, bir TV programında açıklamıştır. Herkesin yakınen tanıdığı, Levent Kırca.

Şöyle diyor; “ Bakan’ın kendisi bizzat aradı. Yine de gitmedim. Çünkü: Türk ordusu suçsuz yere içerde. Aydın, profösör içerde. Savcısı, hakimi içerde. İşci sokakta, grevde. Memur açlıktan sürünüyor. Ben bu yaklaşımları tasvip etmiyorum. Toplantılar da şova dönüşüyor. Yakın çevremden davete katılanları da kınıyorum”

Sayın Kırca’nın bu  düşüncesiden, Ergenekon ve balyoz hareketlerini kınadığını, tutuklamaları protesto ettiğini anlıyoruz. Hakkı olur veya olmaz. Bunu davaların sonucunda öğreneceğiz. Bana öyle geliyor ki, bu davalar, yorgunluk, boşa geçen zaman, mağduriyet, üzüntü, kırtasiyecilik, masraf, tedirginlik ten başka bir şey olmayacaktır. İnşallah düşündüğümüz gibi olur, PKK işi hallolur, Anayasa için  de uzlaşıcı bir yol bulunur da, Ulus olarak , kollarımızı yana açarak, arkaya gerinerek, avazımız çıktığı kadar bir oohhhhhh çeker, rahatlarız.

2 Nisan 2010 Cuma

G Ü N C E L



ANAYASA DEĞİŞİNCE........

Burhan Bursalıoğlu

Bu ülkenin bir vatandaşı olarak, gelişen günlük ve uzun vadeli olaylara  yabancı kalırsam, Anayasal görevimi yapmış sayılır mıyım? Tabii ki hayır.
Doğru gördüğümü alkışlart, beğenmediklerimi de yererim.  Ülkemde, çoğunu tasvip etmediğim olaylar oluşuyor.  Her gün cinayetler, intiharlar, toplu protestolar, işsizlik, kuyruklar, zamlar, memur olmak için sıra bekleyenler, Ergenekon, darbe, balyoz davaları, kredi kartını ödeyemeyenlerin feryatları, şehit analarının haykırışları, PKK, dış borçlar, Kıbrıs ve AB   sorunları gibi.

Bütün bu sorunlara çare bulunmaz ken, tartışmalar devam ederken, AKP iktidarı, ne hikmetse,  30 yıldır kapsamıyla idare edidiğimiz ve hiçbir şikayette bulunmadığımız Anayasa'nın 28 maddesini değiştirmeye çalışıyor. Değiştirme yapılamaz mı. Tabii yapılır. Ama birçok çözüm bekleyen sorunlarımız dururken, ve bu değişiklikler, çözüm bekleyen sorunlarımızın çözümüne yardımcı olmayacağına göre bu girişim niye? Hangi işimize yarayacaktır? 

Bu konuda, DSP İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız Başbakan’a Anayasa değişince bunun kime, ne faydası olacağını  yazılı olarak sordu. Ben de herkes gibi cevapları bekliyorum. 
Aşağıda bu soruları bulacaksınız.

Anayasa değişince , işsizler ne olacak, kaç işsize iş saplanacak?

Evine ekmek götüremeyen kaç yoksulun derdine çare bulunacak?

Ev kirası zamanında veremeyen kaç kiracının sorunu çözülecek?

Milyonlarca emekliyi sefalete mahkum eden maaşlar arttırılacak mı?

İşçi-memur maaşı insanca yaşanılacak seviyeye çıkarılacak mı?

Tarladaki ırgatların yevmiyelerinde herhangi bir artış sağlanacak mı?

Esnaf ve sanatkarın sorununa ne tür çözümler getirilmiş olacak?

Bankalara borcunu ödeyemeyen kaç vatandaşın sorunu çözülecek?

İşsiz gezen öğretmenlere öğretmenlik olanağı sağlanacak mı?

Ülkede kaç tane yeni işyeri açılacak? Kaç tane yeni yatırım yapılacak?

Üretim artışı ve ekomomik büyüme hızı hangi oranda artacak?

Ülkemizin 500 milyar dolara yaklaşan borcu ne kadar azalacak?

Haksızlığa, torpile kayırmacılığa, adeletsizliğe son verilecek mi ?

Ekonamik krizin çığ gibi arttığı iflas ve intiharlar önlenecek mi?

Bölücü terör örgütü PKK‘nın kanlı eylemleri sona erecek mi?





1 Nisan 2010 Perşembe

GÜNCEL

1  NİSAN  ALDATMA  GÜNÜ
Burhan Bursalıoğlu

 İlk "1 Nisan" şakaları  1564  de  Fransa'da yapılmaya başlandı. Bu yıl değiştirilen takvime göre, eski yılbaşı sayılan Nisan'ın 1'i, yerini yeni yılbaşı 1 Ocaka bırakmaktaydı. Nisan'ın ilk günü yeni yıl kutlamaya alışmış olan halk ve yeni takvim uygulamasını beğenmeyenler, çeşitli şakalar yapmaya başladılar. Fransızlar, bu şakalara Poisson D'avril (Nisan balığı) adını verdiler.

BİR  BAŞKA  RİVAYET

15. yüzyılın sonlarında, Haçlı ordusu Endülüs Müslümanlarının son kalesini kuşatır. Uzun süren bir kuşatma olmasına rağmen, kış aylarının da etkisiyle,
kale korunabilmektedir. Durumun zorluğunu anlayan Haçlı ordusunun komutanı değişik taktikler düşünmektedir.


En sonunda 31 Mart gecesi Kalenin önüne giderek bir elinde Kur'an bir elinde İncil 'Şu iki kitap üzerine yemin ederim ki, teslim olursanız bu akşam size bir şey yapmayacağım' der. Gerekli görüşmelerden sonra canlarının kurtarılması karşılığında Müslümanlar kaleyi teslim ederler.


Ertesi sabah, yani 1 Nisan sabahı, Haçlı ordusu komutanı bütün Müslümanların öldürülmesi için emir verir. Bunun üzerine Müslümanlar 'Yemin etmiştiniz, bize söz vermiştiniz' dediklerinde Haçlı ordusu komutanı 'Benim sözüm size dün akşam içindi, bugün için size bir sözüm yoktur' diye cevap verir ve BÜTÜN MÜSLÜMANLAR ORADA ŞEHİT EDİLİR.


İşte o gün bugündür 1 Nisan hristiyanlar arasında 'Hile Günü' olarak kutlanmaktadır.
Maalesef halkımız arasında da yaygınlaşmış, yüzlerce, binlerce müslümanın katliam günü olan 1 Nisan'lar, bir şakagünü olarak kutlanmaktadır.

31 Mart 2010 Çarşamba

BİRAZDA ŞİİR - 4 -

ATAM



Faruk Nafiz Çamlıbel


Bir yüz tanıdım, ruhuma nakşoldu zamanla,
Bir yüz ki bütün hatları şimşekle doluydu,
Ben yalnız onun resmine daldım heyecanlı,
Benden çocuğum yalnız onun şi'rini duydu.


Bir hüzne bürünmüştü cenazeyle düğünler,
Bir damla yaş olmuştu denizler gözümüzde.
Hasretle bakarken gecenin rengine günler,
Seyretti yanan gözlerimiz fecri o yüzde.


Tarih onun emriyle kımıldandı yerinden,
Birkaç yıla toplandı hemen birçok asırlar,
İsa eli geçmiş sanılır yurt üzerinden,
Gül bahçesi olmuş dün ayak bastığı yerler.


Ondan geliyor, her günümüz başka baharsa,
Ondandır, ufuklarda ne ürperme, ne gam var.
Kalbim nefesim dursa, düşüncem sona varsa,
Dünyayı unutsam da unutmam bir Atam var...


SEVGİLİYE


Behçet Kemal Çağlar

Üç şeyin üstüne can-baş koymuşum:
Anayurt, Atatürk ve sen, sevdiğim!

Kavak yeli esmez benim başımda
Atatürk rüzgârı esen, sevdiğim!

Diz çök Anıtkabrin mermerlerine
Herkesi kıskanıp küsen sevdiğim

Mustafa Kemal'in neferiyim ben;
Haklısın kölesi desen, sevdiğim!

Belki çıkacağız yine savaşa
Ki kalasın sen sağ-esen , sevdiğim!

Öp beni alnımdan, uğurla, bekle
Erliğimden şüpheliysen, sevdiğim!





~KİTAPLARDA ÖLMEK



Behçet Necatigil


Adı, soyadı
Açılır parantez
Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti,
Kapanır parantez.


O şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadı
Bir parantez içinde doğum, ölüm yılları.


Ya sayfa altında, ya da az ilerde
Eserleri, ne zaman basıldıkları
Kısa, uzun bir liste.
Kitap adları
Can çekişen kuşlar gibi elinizde.


Parantezin içindeki çizgi
Ne varsa orda
Ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci
Ne varsa orda.

O şimdi kitaplarda
Bir çizgilik yerde hapis,
Hâlâ mı yaşıyor, korunamaz ki,
Öldürebilirsiniz...


29 Mart 2010 Pazartesi

EDEBİYAT ETKİNLİKLERİ


HİKAYE  SEVENLER  GECESİ

Burhan Bursalıoğlu

25 Mart 2010 Perşembe günü, Emirgan İlkokulunda birlikte çalıştığımız Cafer Hergünsel öğretmen, telefonla beni arıyarak, 26 Mart Cuma günü, saat 18 de, Sarıyer Kültür Merkezinde, “Hikaye gecesi “ düzenlediğini, katılırsam memnun olacağını söyledi.

Cafer Hergünsel, benim müdürlük yaptığım dönemde, birlikte 6 yıl çalıştığım öğretmen arkadaşlarımdan biridir.

Hikaye gecesinde de söylediğim gibi, Cafer öğrtetmen çok çalışkan, çalışmaktan yılmayan, dürüst, doğru, son söyleneceği, önce söyleyen, sanat sever, yardım sever, sevilen, samimi kişiliği olan bir arkadaşımız.

Okulda kendisine verilen ve kendisinin gönüllü olarak istediği her tür görevi seve seve kabul edip, şevkle yapardı. Bayram, önemli günler düzenleme, uygulama, programlama, müsamere hazırlama, sahneye koyma görevlerini yapan, kendi tatlı üslubuyla spikerlik görevini de yürüten, düşündüğünü uygulayan, özgür tavırlı, ihtiyacı olanlara, özellikle yardıma muhtaç öğrencilere yardım etmeyi esirgemeyen, yardım edebilecek kişileri bulan, doğru bildiğinden şaşmayan, adil, haksızlıklara tahammülü olmayan karakterde, kilolu vücuduyla, sağa sola koşan, atik, cabbar ve hareketli, tükenmeyen bir enerjisi vardı.

İçinde kitabı, defteri, kalemi ve ihtiyaç malzemeleri olan çantasını omuzuna atar, Emirgan, Çınaraltı ve sahile inerek, gördüklerini, duyduklarını hikayelendiririp, defterine geçirirdi. Emirgan halkı da, O’ nun bu samimi ve değişmez hareketlerini benimseyerek, bu güne dek Cafer öğretmeni bağırlarına basmışlardır. Bu nedenle dir ki, Emirgan’da kurulan, faaliyette olan bir çok derneklerde yönetime alınarak, onun bitmeyen enerji ve görüşlerinden istifade etmektedirler.
                             Sarıyer Belediye  Başkanı konuşuyor
Cafer öğretmen eğitimde de başarılı bir öğretmendi. Sınıfının seviyesini, diğer şubelerden üstün tutmak için çaba harcar, mesai saatları dışında gelir, geri kalmış öğrencilerini çağırarak onları yetiştirmeye çalışırdı.

Hikaye gecesinde, bir öğrencisinin,” Cafer öğretmen edebiyata çok düşkün olmasına rağmen, bize hep matematik çalıştırırdı. Beden eğitimi gibi beceri derslerin çoğunda matematik çalışırdık” şeklinde dile getirdiği tespiti gibi, matematik seviyesini, diğer şubelerin üzerine çıkarmak için, tüm fırsatları değerlendirirdi.

Cafer öğretmenin bu tempolu ve yoğun çalışması az geliyormuş gibi, birde üniversiteye kayıt olarak, İşletmeyi ve Edebiyat Faküldesini bitirdi. Yani birkaç karpuzu bir koltuğuna sığdıran, nadir, “ çalışkankolik” lerden birisidir
 Cafer öğretmen.

Cafer öğretmen’ın yazıp , bastırdığı hikaye kitapları, girişimciliği, insanlarla olan samimi ilişkileri, Edebiyata verdiği değer nedeniyle, basılı, işitsel ve görsel medyanın da dikkatini çekip farkedilerek, ünü, “Otobüse bindiğimde, bende Emirgan Hasreti başlar “ diyecek kadar sevdiği Emirgan dışına taştı. Edebiyat sevenler ve hikaye yazarları arasında yerini almaya başlandı. Kısa zaman da da kendini kabul ettirdi.

26 Mart Cuma günü Saat 18 de Sarıyer Kültür Merkezinde düzenlediği hikaye gecesinde, 3 öğrencisi, ile birlikte çalıştığı öğretmen arkadaşlarından , ben, Hüseyin Bilgin ve Sevgi Vural ile, çeşitli yörelerden gelen, Edebiyat ve Cafer öğretmeni seven 100 civarında misafir vardı.

Saat 18 de başlayan gecede, Cafaer öğretmen kitaplarını imzalarken, misafirlere de kokteyl ikram ediliyordu. Saat: 19,15 de salona geçildi.

Görevli bir hanım açıştan sonra, Cafer öğretmeni sahneye çağırdı. Alışık olduğu mikrofonu ele alan Cafer Hergünsel, yaptıklarını, yapılmasını istediği ve yapılacakları bir bir , samimi üslubuyla anlatıp, kendine yardımcı olan kişilere teşekkür ederek, Sarıyer Belediye Başkanı Sayın Şükrü Genç’i sahneye davet etti.

Başkan, Cafer öğretmeni taktir ettiğini, Edebiyat, sanatsal ve kültürel çalışmalara hız verileceğini, düzenli olarak geceler, paneller yapılacağını, Boyacıköy’deki kapanan yazlık sinemanın açılacağını, Sarıyerin bir kültür merkezi haline getirileceğini belirterek, Cafer öğretmene bir de plaket taktim etti.

Üç saat süren Hikaye Gecesinde, söz alan 20 ye yakın konuşmacı, Cafer öğretmen hakkındaki samimi duygularını dile getirdiler. Bazı şiir severler de şiirler okuyarak geceye çeşni kattılar.


Son konuşmayı tekrar Cafer öğretmen yaptı. Katılanlara teşekkür edip, bu tür birtlikteliklerin daha sık sık yapılacağını, bunun için çalışacağını söyledi.

Her zaman olduğu gibi Cafer öğretmeni taktir ediyor, çalışmalarında başarıların devamını ve bol bol, o güzel akıcı ifadelerle yazılmış hikayeler oluşturmasını diliyorum.





MİLLİ BAYRAMLARIMIZ

  CUMHURİYET Burhan Bursalıoğlu Bu gün Cumhuriyetimizin 99. Yıl dönümü. 99 yıl önce bugün, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşla...