Bu Ülke’yi iç ve dış düşmanlardan kurtarmak amacıyla,Atatürk’ün Samsun’a çıktığı 19 Mayıs 1919 un 91 yıldönümüdür.
Tüm Ülkemiz ve dış temsilciliklerimizde Bayramımız kutlanacaktır.
Bugünkü yazımda 19 Mayıs’ın nedenlerinden bahsetmek isterdim. Ama gündeme düşen, bir uygulama hakkında ki düşüncelerimi istemeyerek yazmayı daha uygun buldum.
Tüm Ulusumuzun Gençlik ve Spor Bayramını kutlarım.
BİR BU EKSİKTİ
Akp İktidarının Milli Eğitim Bakanlığı nın. Hallaç pamuğu gibi attığı okul programlarına bir yenisi daha ilave edilmiş. İlköğretim kurumlarının derslerine seçmeli Arapça dersi konmuş. Bir bu eksikti. İlkokul çocuğu Arapça öğrenecek, bazı derslerin öğrenimi ve anlatımı da Arapça olacakmış.
Bu nedir Allah aşkına bir bileniniz varsa açıklasın?. Araplaşıyor muyuz, Araplaştırılıyor muyuz? Arapları ne kadar da çok seviyormuşuz. 600 yıldır Osmanlıların yapmaya tenezzül etmediklerini MEB. lığı yapmaya çalışıyor.
Henüz Türkçe’yi dahi konuşamayan küçük dimağlar, ek olarak Fransızca ve İngilizceyi hallettiler de sıra Arapça ya geldi.
Bu teklifi yapan beynin tek bir amacı vardır, intikam. 8 yıla çıkarılan İlköğretim nedeniyle, İmam_hatip Okullarının orta kısımları, meslek okulları statüsünden çıkarılmıştı. Ellerinde sadece İmam_ Hatip Liseleri kaldı.
Şimdi , alınan yukarıdaki karar nedeniyle de, seçmeli de olsa Arapçayı öğrenme tüm ilköğretim öğrencilerine uygulanacak. İntikam böyle alınır.
Çocuklara neden Arapçayı öğrenme empoze ediliyor? Deniyor ki, Arapçayı öğrenen çocuk Kuran ı da okuyabilecek. Neden Kuran-ı Türkçe olarak okuma yoluna gidilmiyor da Arapça yı ve yazısını öğretme yoluna gidiliyor?. Dil öğretmek mi kolay, yoksa bir şeyi çevirmek mi kolay? Kuran Türkçeye çevrilsin , tüm çocuklar okusun ve mealini de anlasın.
Bu uygulamalar sinsice yapılan uygulamalardır. Planlı ama ağır, ağır yapılanların sonu teokratik monarşiye bizi götürür. Oralardan geldik. Tekrar geldiğimiz yere gitmek istemiyoruz.
Profesör Doktor İbrahim Saraçoğlu mucizevi etkileri
olan sihirli formüller verdi. Canlı yayında tariflerini açıklayan Saraçoğlu
gençleştirici kremden, sperm artırıcı formüle, sigara içerken etkilerini yok
eden karışımdan zayıflama formülüne kadar bir çok derde deva olacak doğal
bitkileri anlattı. Bunları yazın ve bir kenarda saklayın. İşte o formüller;
GENÇLEŞTİRİCİ FORMÜL;
Bu mucizevi karışım sizi genç ve zinde tutuyor.
Karışımı tüketmeye başladıktan 2 gün sonra etkisini görmeye başlıyorsunuz.
Vücuttaki toksinlerin atılmasını sağlayan karışım, karaciğer yağlanmasına karşı
da mükemmel bir koruma sağlıyor.
GENÇLEŞTİRİCİ FORMÜL;
Bu mucizevi karışım sizi genç ve zinde tutuyor.
Karışımı tüketmeye başladıktan 2 gün sonra etkisini görmeye başlıyorsunuz.
Vücuttaki toksinlerin atılmasını sağlayan karışım, karaciğer yağlanmasına karşı
da mükemmel bir koruma sağlıyor.
GENÇLEŞTİRİCİ FORMÜL (HAZIRLANIŞI):
Maydanoz, limon ve suyu karıştırıp blenderdan geçirin. Hazırladığınız bu
karışımı sabah aç karnına kahvaltıdan 15-20 dakika önce için. 15 gün boyunca
her sabah düzenli olarak tüketin. İkinci günden itibaren kendinizi daha dinç ve
zinde hissedeceksiniz.
SPERM ARTICI FORMÜL
Bu formül sperm sayısında düşme olan erkekler için…
Hazırlanışı: 7-8 tane keçiboynuzunu kırıp yarım litre sıcak suya atarak 7-8
dakika kaynatın. Elde edilen suyu 3 ay boyunca düzenli olarak tüketin
MS FORMÜLÜ
MS hastaları ve MS’e karşı önleyici olan bitki Anadolu buğdayıdır. Yarım litre
suya bir avuç buğday atılır ve 6-7 dakika haşlanır. Daha sonra ılımaya bırakıp
yarısını sabah kahvaltısından sonra diğer yarısını da öğlen aç karnına
içeceksiniz
Alzheimer için FORMÜL
Formülün temel maddesi havuç… Taze olarak sıkıp, gece yatmadan önce içmeniz
öneriliyor. Alzheimer’in birinci evresinde ise o da ortadan kalkar. Alzheimer
bir iki yılda değil en erken 15 yıl önce başlar ve ortaya çıktıktan sonra da geç kalmış olursunuz. Bunu önlemek
istiyorsanız zaman zaman bu havuç suyunu içmelisiniz…
UNUTKANLIĞA MUCİZE FORMÜL
Bir ay taze sıkılmış havuç suyu uygulayacaksınız. Bunu gündüz de içebilirsiniz.
Sonra bakın nasıl zehir gibi bir hafızaya sahip oluyorsunuz…
SÜPER ENERJİ FORMÜLÜ
Kendinizi yorgun ve bitkin hissediyorsanız ve özellikle zihin yorgunluğunuz
varsa Profesör Saraçoğlu, hiçbir yerden okuyup öğrenemeyeceğiniz çok özel bir
formülün tarifini veriyor
Süper enerji formülü (MALZEMELER)
-Bildiğimiz siyah çay (Ancak çok demli olmayacak, açık olacak, poşet çay
olmayacak)
-10-12 sap kuru karanfil
Süper enerji formülü (HAZIRLANIŞI)
Demlenmiş siyah çayın içine kuru karanfilleri atın. 2-3 dakika bekleyin ve
karıştırıp için. İçtikten 10 dakika sonra saçınızın kökünde bile dahi
kıpırdanmayı hissedeceksiniz. Yorgunluğunuzun buharlanıp gittiğini belirgin
şekilde farkedeceksiniz. Dinçleştiren ve üzerinizdeki ağırlığı alan bir formül
Demleme çayın faydaları
Yeri gelmişken Profesörün verdiği bir önemli bilgiyi de aktaralım. Poşet çay
yerine demleme çay kullanılmasını öneriyor. Şöyle anlatıyor; 4-5 dakika
demlenmiş çay sindirim sistemini uyarır. Eğer bunu 8-10 dakika demlerseniz
keyif veren ve rahatlatan bir etki verir. Ancak günde 4 bardaktan fazla çay
kalp krizini tetikler. Çok fazla içilmesi de doğru değil.
Sigara içenlere özel formül
İnsanın kendi kendine vereceği en büyük ceza sigara içmesidir. Ancak, sigarayı
bırakamıyor ve nikotin ihtiyacından kurtulamıyorsanız, en azından zararlarından
kurtulabilirsiniz. İşte Profesör’ün bugüne kadar saklı tuttuğu özel formül
bunun için. Bu formül ile sigaranın vücudunuza verdiği tüm zararları elbette
ortadan kaldırmak mümkün değil. Ancak önemli bir bölümünü en asgari düzeye
indirebiliyorsunuz
Sigara içenlere özel formül
-Formülün temeli TERE OTU…
Ayda 5 kez bunu yapacaksınız. 5 gün üst üste yaptıktan sonra diğer aya kadar
bir daha tüketmeyeceksiniz. Yapmanız gereken şu; 5 gün boyunca her gün bir bağ
tere otu yemek. Ancak salataya katmadan, saf olarak tüketeceksiniz. Öğlene
kadar yarısını, öğleden sonra diğer yarısını yiyeceksiniz
Sigara içenlere özel formül
Bu kürü uygularken idrara çıkıldığında yanma hissedilebilir. Bu zararlı bir şey
değil. Bu ot aynı zamanda idrar yollarını da temizliyor. Formülü uygulamaya
başladıktan sonra 2 veya 3. günde balgam çıkartmaya başlıyorsunuz. (Ayda 5 kez
uygulanıp bırakılacak, unutmayın)
Dereotu mucizesi
Profesör Saraçoğlu, “Ben bunu bulduğumda heyecanımdan günlerce uyku uyuyamadım”
diyor… Ne mi o? Tiroidin hızlı ya da az çalışması durumunda dereotu çok
etkilidir. 3 ay boyunca bir yemek kaşığı dereotu sabah, öğle ve akşam
öğünlerinden 15 dakika önce tüketilecek. Bu konuda 5 ay sonra ilaçlarını
bırakan hastaların oranı yüzde 90’dır.
Dereotu zayıflama mucizesi
Sofraya oturmadan 15 dakika önce bir yemek kaşığı dereotu yerseniz sofradan
daha erken kalkarsınız. 10 dakika sonra tokluk hissi artacaktır. Daha az yemek
yersiniz. Diyet yapanların özellikle yemesi gerekir. Açlık duygusuna fren
yaptıran dereotudur. Hatta yemek arasında da yiyebilirsiniz. İştahınızın yavaş
yavaş kalktığını görürsünüz. Göreceksiniz ki iştahınız daha erken kapanacak ve
doygunluk duygunuz daha erken gelecektir.
Çarşamba sabahı saat:04 . 40 da Yeniköy’den yola çıktık. Ortaköyden Oğuz’u alarak
yola koyulduk.. Araba vapuruyla, Topçulardan karşıya geçtik. Susurluk’taki
Ulusoy dinlenme tesislerinde 45
dakikalık kahvaltı molası verdik.
12.30
da Selçuk’a girdik. Girişimizin özel
bir nedeni vardı. Her geliş gidişimizde uğradığımız Seçkin Ciğerciden ciğer
yemezsek olmaz. Senede iki kez de olsa
uğramadan geçmiyoruz.. Çünkü yaptığı çiğer enfes. Selcuk’a uğrayan olursa
Seçkin Ciğerciyı ziyaret etmelerini tavsiye
ederim.
Bir saatlık bir mola sonrasında yolumuza devam ettik. Bafa gölüne yanaştığımızda hava değişti. Bir
taraftan orman bir taraftan göl havası. İstanbul’un eksozla karışık kirli havasını geride bıraktığımıza sevindik.
Milas’tan sonra yol yapımı nedeniyle yavaş yavaş yol aldık.
Bazı yerlerde, asfalt dökümü, bazı yerlerde de yol genişletme çalışmaları
yapılıyordu
.
Torba yol ayrımına geldiğimizde, üst geçit ve alt
geçitin yapıldığını görünce, sevindim.Birçok kez, bu kavşağa ışık konmasını
zaman zaman yazdım. Galiba yetkililer, ışığı az görüp geçit yapmaya
başlamışlar. Her yıl bu kavşakta birçok kaza olup insanlar ölüyordu. Bildiğiniz gibi, genç yaşta bir şarkıcımız da burada trafik kazasında hayatını kaybetmişti.
Bodrum’a girmeden Gürece’ye, oradan da içeri saparak Bağlaya doğru
devam ettik. Tepeye gelince, deniz, Gümbet, Bitez ve Ortakent sahillerini kuş bakışı görerek içimiz açıldı. Bank-Ev Sitemize girince, yolların kazılmış,
yolun, bazı yerinde sağında, bazı yerlerin solunda, hatta ortasında asfalt döküldüğünü, asfaltında yeni dökülmüş
olmasından ötürü, arabamızı kurtarmakta zorlandık. Yine de arabanın altına
ziftlerin yapıştığını, çıkardığı sesten anlıyorduk. Milas’dan getirilecek su için bu kazılar
yapılıp borular döşeniyor. 2011 de de sular verilecekmiş
.
Saat 15.30 da evimize geldik. Daha kapıyı açmadan bahçeye
şöyle bir göz attım. Kooperatif yönetimi otları temizlemiş. Ama tüm çiçeklerinde
kurumuş olduğuna üzüldüm. Kapıyı açarak tekrar bahçeye girdim. Güllerim yaşam savaşını kazanmış. Bir de kaktüsler
sağlam. Çiçek dahi açanlar var. Siyah
dutun meyveleri henüz
olmamış. 15 güne kadar olurlar.
Kayısında bu sene az meyve var. Narlar hala çiçekte. Siyah
erikte bol meyve var. Ayvalar da ceviz büyüklüğünde. Kış armudunda meyve
geçen yıllara göre daha çok.
En çok dikkatimi çeken, her yıl gayretlerimle,
kurumaktan kurtardığım narenciye cinsinden bir fidanın üzerinde Eylül ayında
fındık büyüklüğünde meyveler vardı. Bugün gördüğüm o meyvelerin, portakal
büyüklüğünde sapsarı oldukları. Diğer dallarında da yeni meyveleri nohut
büyüklüğünde. Aynı ağaçta geçen yılın
meyvesiyle bu yılın yeni meyvesi birlikte. Bu ağacın, portakal mı,
turunç mu, mandalina mı olduğunu bilemediğim için, bir tane kopararak tadına
baktım. Portakal gibi dilimli ama çok ekşi. Turunç olduğuna karar verdim.
Eylülde diktiğim iki asma kökünün biri kurumuş biri ise yapraklanmış olduğunu gördüm.
.
Eve girip eksik bir şeyin olup olmadığını kontrol edeyim
derken eşim, suyun akmadığını söyledi. Telefon da kesikti. İçecek suya da ihtiyacımız
vardı. Hemen idareye cepten telefon ederek suların akmadığını, telefonun
çalışmadığını söyledim. Akabinde içme
suyu için Kızılcık Madra suyu satan
mağazasını arayarak 18 litrelik
şişelerden iki adet istedim. 10 dakika sonra
Kızılcık Madra suyumuz geldi. Yarım saat sonra su tesisatçısı geldi.
Sularımız aktı. Bugün sabahleyin de telefonumuz yapıldı. Bu arada internetin
olup olmadığını, 6 ay çalışmayan Bilgisayarın durumu ne alemde diye kurdum ve hiçbir anormal bir durumun
olmadığını, internetin de çalıştığını gördüm.
Bilgisayarı kapatarak işe
giriştik. Şort ve atleti giyerek, hortumları
bahçedeki musluklara takıp önce balkonu
ve pergoleleri güzelce yıkadık. Masa, koltuk, sandalye ve sehpaları
çıkardık. İçerde de ufak değişiklikler yaparak, Oğuz’u eve bırakarak
Sitemizdeki Dia-Sa marketine gittik. Grekli ihtiyaçlarımızı aldık.
Güneş batınca, bol su ile kurumuş olanlar da dahil tüm yeşil
kalmışları suladım. Bir ümit belki kurumuşlar yeşerir diye de düşündüm. Geç
saatte, Atlantico Madrit ve Fulhanın final maçını izledikten sonra, istirahate
çekildik
.
İstanbul’da saat 9 dan önce kalkmayan eşim, saat 6.30 da
kalkmış. Bahçivan makasını alıp, gül ve
ağaçların kuruyan dallarını budamış. Etrafı temizleyerek sulamış.. Yorgunluktan
olsa gerek biraz geç kalktım. Oğuz benden de geç kalktı.. Hemen yarın bir
temizlikçi kadını getirtip genel temizlik yapması lazım. Bir hafta içinde de
dış cephe ve iç duvarların boyanması da şart.
Bodruma gelince, inanın huzur buluyorum. Sabahtan akşama
kadar çalışsam bıkmam. Havasından mıdır, suyundan mıdır bilemem ama mutlu oluyorum
.
Yapacak daha çok işimiz var. Umarım her hangi bir aksilik
olmaz da, geçmiş yıllarda olduğu gibi
eğlenceli geceler düzenleyen Macik Layf
otelinin kulağa hoş gelen
sesli curcunasına şahit oluruz..
Şimdilik buralar çok sessiz. Bizden başka mahallemizde henüz kimseler yok.
Macik Layf ta sessiz. Bugün açılışı yapacakmış. Bundan sonraki geceler
eğlenceli olur.
YARIN, 12 MAYIS SABAH ERKEN SAATTE BODRUM'A HAREKET EDİYORUM. KASIM AYINA KADAR, SAĞSAK, ORADAYIM. BU NEDENLE, BAHÇE VE YERLEŞME İŞLERİYLE UĞRAŞACAĞIMDAN BİRKAÇ GÜN SİZİNLE OLAMIYACAĞIM. TATİLE GELENLER OLURSA GÖRÜŞMEYİ İSTERİM.
Son günlerde siyaasi arenada çok yakışıksız benzetme mesajları uçuşup duruyor. Kim olursa olsun, karşısındakini bir başkasına benzetme hakkı yoktur.
Hiçbir insan bir diğerine benzemez. Hele hele bu benzetme tanınmış şahıslar olursa, Dünyanın tanıdığı kişiler arasında olursa daha da çirkinleşmektedir. Ya bu insanlar ölmüşlerse, artık söyleyecek kelime bulamıyorum.
Nedir mesele?
CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’ın davranışları, tutumu ve Anayasa oylamasında, milletvekillerini baskı altına alması nedeniyle Hitler’e benzetti. Başbakan bunun üzerine, Baykalı değil de Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’yü Hitler’e benzetiyor. Bu benzetmeyi de şu sözlerle ifade ediyor.
“Eğer illa Hitlere benzetecek bir siyasi figür arıyorlarsa, kendi genel merkezindeki eski genel başkan fotoğraflarına baksınlar. Orada Fühler’e özenip, kendine milli şef dedirtmiş genel başkanlarının Hitler’vari bıyıklarının altından kendilerine gülümsediğini, görecekler. Ona baksınlar.”
Nasıl bir benzetme anlamış değilim. Bıraktıkları bıyık şekliyle insanlar birbirine benzetilir mi? Benzetme, düşünce, karakter, davranış, huy benzerlikleriyle olur. Eğer yapılan benzetmede bunlar kasdediliyorsa, bıyığı, sözlerini pekiştirmek için kullanmış olabilir.
Bunun diğer bir yönü de, bu benzetmeyi Milletvekillerinin alkışlamasıdır. Biri çıkıpda,”Başkanım, yanlış yapıyorsunuz “ demedi, diyemedi. Neden? Korktular mı acaba?
Bu benzetme doğru mu, yanlış mi? Bir bakalım.
1933 yılında iktidara gelen Adolf Hitler, kötü olan Alman ekonomisini düzeltmeye çalıştı. Bunda da başarılı oldu. Ülkede tüm kadroları ele geçiren Hitler, sendikaları kapatarak, tüm çalışanları “İşçi Birliği “ çatısı altına topladı. İşçi aidatları genel bütçeye aktarıldı, grevler kaldırıldı, ücret artışları durduruldu. Bu tedbirler sonucu istihdam artışı sağladı, iş gücü maliyetinin düşmesiyle de işgücü arttı ve tüm yatırımları teknoloji ve askeri alanlara kaydırıldı.
İsmet İnönü yeni bir devletin Cumhurbaşkanı. Bozulanı kurtarmaya değil, olmayanı oluşturmaya çalışmıştır. Yoktan var etmeye çalışmıştır. Ekonomide aldığı tedbirler,teknoloji ve askeri alanlara yatırıma değil, 6 yıl süren Dünya savaşına girmemeyi, bir aksilik olursa orduyu ayakta tutabilmek düşüncesi içindi.
Bunlar farklı şeyler. Biri orduyu, silahları yenilemek, güçlendirmek için tedbirler alıyor, diğeri mevcudu korumaya çalışıyor.
Alman ekonomisinin iyileşmesiyle Hitler dış politikasını çiziyor. Kara, deniz, hava kuvvetlerinin gelişmesini engelleyen Versay anlaşmasını elinin tersiyle iterek, denizaltılar, büyük tonajlı nakliye ve harp gemileri, zırhlı savaş araçları, uçaklar ve silah üretimi için tüm sanayii fabrikalarını bu işe dönüştürerek, ordularının insan gücünü artırıyor.
İnöni ne yapmıştır?. Olanı korumuş, ayakta tutmuş, zaten fakir olan devlet ve Ulus daha da yoksullaşmış, savaşa girme korkusunun tedbirlerinin ceremesini halk çekmiştir. Ama,6 yıllık dünya savaşında hiçbir askerin burnu kanamadı, hiçbir ana ağlamadı, hiçbir bina yıkılmadı, hiçbir doğan çocuk babasız veya babası belli olmadan doğmadı.
Hitler ordu gücünü kuvvetlendirdikten sonra planlarını uygulamaya koydu. Almanca konuşan nüfusun, yaşamakta olduğu toprakları Alman sınırları içine almak için Avusturya’yı işgal etti. Çekoslovakya sınırları içinde bulunan Sudet bölgesini de, 29 eylül 1938 de imzalanan Münih anlaşmasıyla topraklarına kattı. Hitler’e bu da yetmedi, 15 Mart 1939 da Çekoslovakya’nın tamamını işgal etti.
İnönü’nün böyle bir düşüncesi, eylemi veya girişimi var mıydı? İnönü bir komutan olarak savaşlar yapmıştır. Ama işgal için değil. Kendi yurdunu işgale kalkan ordulara karşı savaşmıştır.
Hitler 1933 de iktidara geldikten sonra 30 Haziran-1 Temmuz 1934 gecesi 85 SA üst düzey yöneticisini SS lere katlettirdi. Hitlerin bu hareketi, ordu üzerine tam bir otorite kurmak, en yüksek rütbeden en düşük ere kadar tüm ordunun hakimiyetini ele almak, onu istediği gibi yönlendirmekti. Bunda da başarılı oldu ama sonunda kendi başını yedi.
İnönünün böyle bir davranışa ihtiyacı var mıydı. O, zaten ordudan gelmeydi. O orduyu Atatürk ve arkadaşları yoktan varetmişti. İnönü de Atatürk’ün en samimi arkadaşı idi. İnönü üst düzey yöneticileri katletmeyi değil düşünmek, onların yerlerini dahi değiştirmeyi aklına dahi getirmemiştir. Ama ondan sonra gelen tüm iktidarlar “işe göre adam değil, adama göre iş “ yaratılarak binlerce görevli ya işten atıldı ya da görev yerleri değiştirildi. Kalitesine bakılmadan, yandaş insanlar kilit noktalara getirildi.
Hitler’in ikinci planı, ülkesindeki aksaklıkların nedeni, Yahudi ve çingenelerden kaynaklandığına inanmiş olmasıydı. Bu nedenle, gelmiş geçmiş en büyük soykırıma girişmiştir. Yahudileri toplama kamplarına topladı, Sağlam ve güçlüleri, fabrikalarda, inşaatta, demiryollarında çalıştırmak için ayırdı, diğer yaşlı, güçsüz, kadın,çocuk demeden hepsini fırınlarda yaktı. Bu uygulamayı yalnız Alman sınırları içinde değil, işgal ettiği topraklardaki yahudilere de uygulamıştır. Toplam olarak 6 milyon insanın kanına girdi. Hitlerin amacı, sağlam, güçlü, Alman kanından “yeni bir Alman ırkı” yaratmaktı. Onun için yalnız çingene ve yahudi değil, güçsüz,çelimsiz, zayıf yaşlı Almanları da katletmiştir.
Hitlere benzetilen İsmet inönü’nün böyle bir caniliği varmıydı? Yeni bir Türk ırkı yaratma gibi bir düşüncesi, eylemi var mıydı? O kendi topraklarında yaşayan tüm azınlıkları vatandaş olarak görüyor, eşit davranıyor, sosyal yaşamda, ticarette, kültürde ayrı tutmuyordu. Koyduğu “varlık vergisi” için onları üzmüşse de sonradan yanlış yaptığını anlayıp dönüş yapabilen bir karakterdeydi.
Karakter yönünden, Hitlerin üstün insan olduğunu, uzun konuşmalarıyla, tavırlarıyla dinleyenleri ikna etme becerisi bulunduğunu, vücut dilini iyi kullandığını, sert bakışları, ani hareket etmesi, kendisini yanılmaz, hata yapmaz, savunduğu düşüncelerden asla taviz vermez bir lider olduğunu tüm Alman Ulusuna kabul ettirmişti. Goebbels, Hitler için ”Fühler hiç değişmez. Çocukken nasılsa, şimdi de öyledir” demiştir.
İnönü ise tamamen aksi karakterdeydi. Sakindi, az konuşurdu alçakgönüllü olup, Milletine ve vatanına halel gelecek durumlarda kaplan kesilen, yardımsever tam bir aile reisiydi.
Hitler sanata özellikle resme önem verir, suluboya resim yapardı. İnönü, tarihi eserlere değer verir ama resim yapma gibi bir yeteneği olduğunu zannetmiyorum.
Hitlerin acıma duygusu yoktu. Vicdanlı değildi. Katletmekten, ettirmekten zevk alırdı. Hitlerin hava kuvvetleri komutanı Hermann Goring şöyle diyor. “ Vicdansızım ben. Benim vicdanım Adolf Hitlerdir.” İnönü için böyle bir söz söylenmiş midir?
Hitler öldükten sonra bulunan vasiyetinde dahi vicdansızlığını görmek mümkün. Vasiyetinde “ Almanya, bütün milletler için bir zehir gibi tehlikeli olan yahudileri ve Bolşevizmi kovalamakta asla vazgeçmemelidir” demektedir. İnönü’nün bu tür bir vasiyeti varmı acaba. “ Rumları, Yahudileri, Ermenileri, Çingeneleri, takip edin onlara göz açtırmayın” şeklinde bir sözü, vasiyeti, emri varmı?
Hitler kendini doğa üstü ve ölümsüz de görmüştür. Bunu iki olayla ispata çalışmıştır. Kendinden önce doğan kardeşlerinin ölmesi, kendisinin yaşıyor olması, birinci Dünya savaşında bulunduğu cephede, kulağına gaipten gelen bir sesin, oradan ayrılmasını telkin ettiğini, bu sese uyarak oradan ayrıldığını, bir müddet sonra oraya top mermisinin düşerek arkadaşlarını kaybettiğini, 42 kez suikasttan kurtulduğunu söyler ve söylediklerine de herkesin inanmasını isterdi. İnönünün böyle savsataları var mıydı?
Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Tarih uzmanı Doç. Dr. AhmetKuyas’ın benzetmelerle ilgili değerlendirmesi de dikkate değer. “En başta siyasetçiler, tarihi hep eğip bükerler ve kendi işlerine geldiği gibi kullanırlar. Hitler benzetmesi sevimsiz Liderler birbirlerine haksızlık yapıyorlar. “diyor.
İsmet İnönü, bir ulusa yeniden hayat verenlerin başında gelen bir adam. Hitler ise yaşayan bir ulusu yok eden insan.
İsmet İnönu, köle bir ulusa özgürlük veren bir lider. Hitler ise özgür bir ulusu esir eden bir diktatör.
İsmet İnönu Demokrasinin temellerini atan, Hitler ise atılmış temellere bömba koyan kişi.
Şimdi bunların benzerliğine 3 yaşındaki çocuk dahi inanmaz. Diyelim ki, Baykal, Tayyib’in uyguladığı yöntemler nedeniyle onu Hitlere benzetmiştir. Peki, Tayyip, Baykalı birilerine benzetmek varken , neden İsmet İnönü’yü Hitlere benzetme gereğini duymuştur.? İnönü'nün CHP Genel başkanlığı yapmış olması mıdır sebep?
Dünyanın en kötü döneminde, Türkiye Cumhuriyeti’nin 12 yıl Cumhurbaşkanlığını yapmış ve ölmüş bir insanı yermek, önce dinimize göre günah, sonra da insanlığa yakışmayan bir davranıştır.
Acaba bu benzetmeler Atatürk’e kadar uzayacak mıdır?
Dikkatli, olunması lazım.
Unutmayalım ki her çıkışın bir inişi vardır.