13 Mayıs 2011 Cuma

YAŞAM


Mehmet Y.Yılmaz'ın 06.05.2011 Hürriyet'te sansüre uğramış yazısı

Sevgili Arkadaşlar,


"Düşünmek, akla zarar..." diyorlar ya,,,,, Yakında, AKLI'mızla da uğraşacaklar, herhalde...

 AKILLAR ŞİMDİDEN İSYANDA...

Sevgilerimle,

FLAŞ! Hürriyet yazarına sansür!

aHürriyet gazetesi gazetede basılan bir yazıyı internet sitesinde sansürledi. İşte sansürlenen o yazı ve sansürün ayrıntıları...

Basit bir ‘bakkal hesabıyla’ Kanal İstanbul!

Başbakan’ın bir işadamının 30 milyar dolar yatırmaya hazır olduğunu söylediği kanal projesi ile ilgili basit bir hesabı, Mülkiyeli bir hesap uzmanı arkadaş yaptı.

Bu hesabı yaparken de kanalın geçeceği arazinin deniz seviyesinden 50 metre yükseklikte olduğunu varsaydı, daha yüksek tepeleri dikkate almadı.

200 metre eninde, 50 metre derinliğinde bir kanal kazılacağını varsaydı. Malum iki kenara beton dökülecek, kanalın tabanı da beton olacak, temel atmak, demir döşemek vs. gerekiyor.

Bu durumda deniz seviyesinin altına inmek için 100 metre ortalama derinlikte bir kazı yapılacak. 200 metre en, 100 metre derinlikteki ve 50 kilometre uzunluğundaki kazı alanından çıkacak hafriyat 12.5 milyar metreküp tutuyor.
Kaya ve toprak özgül ağırlığının metreküpte 2.8 ton olacağını varsaydı. Toplam hafriyat ağırlığı 35 milyar tona yakın. Her biri 350 ton taşıyan açık havza maden kamyonları ile bu hafriyatın taşınacağını kabul ettik. Bu kamyonlar 100 milyon sefer dolu, 100 milyon sefer boş gidip gelecekler.

Kendi ağırlıklarıyla birlikte 500 tonu aşacak kamyonların kullanacağı yolların açılması gerek, bunu hesaba katmadı.

Kamyonlar ortalama 50 kilometre gidecek olsa toplam sefer 100 milyar kilometre oluyor. Kamyonlar arazi yollarında gidecekler, kilometre başına ortalama 7.5 liralık mazot yaktıklarını varsaysak yakıt giderini minimum 750 milyar lira olduğunu hesaplayabiliriz.
2000 açık havza maden kamyonu alınacağını varsayar ve bunların günde 20 sefer yapacaklarını düşünürsek günde 40 bin sefer ile 2 bin 500 gün boyunca gidip gelecekler demektir.

Demek ki projenin kazı kısmı yaklaşık 8 yıl sürecek.
Bu özel kamyonların tanesini 20 milyon liradan alsak kamyon parkı yaklaşık 40 milyar lira tutar.

20 dev bant taşımalı kazar kepçeden oluşan bir de makine parkımız olmalı. Her kepçe 14 dakikada bir kamyon hesabıyla günde 100 kamyon yükleyecek.
Bu makine parkı için de 2.5 milyar dolara ihtiyacımız var.
Kaba bir hesapla kanalın yüzeyi 20 milyon metrekare tutuyor. Metrekare başına 1 metreküp özellikli beton ve 100 kilogram demir kullanacağımızı varsayıyoruz. Demek ki betonlama maliyetimiz de 6 milyar lirayı buluyor.
50 bin kişinin sekiz sene boyunca 24 saat, 3 vardiya çalışacağını kabul ettik. Demek ki 20 milyar liraya yakın ücret ödememiz var. Vergi, sigorta hariç!

Bu inşaat için yapılacak köprüler, yollar, mekanik ve elektromekanik deniz giriş çıkışları, kanal ve kentleşme için gerekli istimlakler, işin sigortası gibi kalemlere kabalama bir hesapla 8 milyar ayırdık.

Hepsini alt alta yazıp toplayınca 209 milyar dolara ulaştık.

Yani Başbakan’ın müteahhit arkadaşının 30 milyar doları devede kulak kaldı!

Kanal bittiğinde günde 200 geminin ortalama 20 bin lira geçiş ücreti ödeyerek bu kanalı kullanacağını varsaydık. Kanalımızı düz bir alanda yaptığımızı varsaydığımız için yükseltme havuzları gibi geciktirici işlemlerin olmayacağını kabul ettik. Yıllık 1.5 milyar lira gelire ulaştık.

Yani proje kendini yaklaşık 200 yılda geri ödeyecek!
Hesaplarımızın yüzde 50 yanıldığını, fazla şişirmece yaptığımızı varsaysak bile 100 yıl!
Dikkat etmiş olacağınız gibi projenin finansmanı ile ilgili bir maliyet hesaplarda yok.

Trakya’nın Hollanda gibi dümdüz bir alan olmadığını da biliyoruz.

Kanalı bir otoban gibi giren geminin dümdüz geçip gideceği bir alan gibi hayal ettik, böyle olamayacağını biliyor olmamıza rağmen.

Basit bir “bakkal hesabı” bu!

İnternette kolayca bulunabilecek hesaplara dayanıyor.
Başbakan’ın projeyi sunarken yaptırdığı animasyona bakıp ağzı peşin sulananların biraz bekleyip projenin fizibilitesini görmelerini öneririm.


9 Mayıs 2011 Pazartesi

GÜNCEL.



BODRUM’DAN  MERHABA


 Burhan Bursalıoğlu

Bodrum sezonunu 12 gün önce açtım. “Sezon” derken, yaz ticareti yapıyormuşum gibi algılanmasın.
14 yıldır, bazen  Mayıs’ta, bazen de Nisan’da Bodrum’a geliyor, Ekim sonu veya Kasım’da İstanbul’a dönüyorum.
Bu bahar biraz daha erken geldim. Şevval’in okul çıkışı sonrası yalnız kalmama problemi çözüldüğü  için erken gelmemizi sağladı.
Burada bazı sürprizlerle karşılaştık. Kışı yağan şiddetli yağmur ve fırtınalar, oluşan seller nedeniyle bazı tesisatların arızanlanmasına neden olmuş. Telefon çalışmıyor, internet yok, güneş enerjisi kazanından  sızan suyun evin duvarlarına yaptığı tahribat, daha sonra su pınarının  arızalanması, Bilgisayarın 2 gün çalışıp 3. gün  açılmaması  aksiliklerdi.
Bilgisayarın açılmaması ilginçti. 2 gün çalıştı 3. gün sabahı açılmayınca, tanıdık  bir bilgisayar ustasına durumu açıkladım.  “Kasayı aç,  fişi  prizden çek, saç kurutma makinesini çalıştır, uzaktan bir iki dakika  kasanın içine tut, sonra  çalıştır” diye yapmam gerekenleri söyledi. Aynen uyguladım, o günden bugüne dek bilgisayarım çalışıyor. Kışın bilgisayarım burada kaldığı için nemlenmiş. Kurutunca çalışırmış.  İlk etapta 2 gün  açılır, sonra  açılmazmış. Belki bilenleriniz vardır ama, ben ilk defa duydum ve uyguladım. Diğer sorunları da kısa zamanda çözdük.


Sel, yağmur ve fırtına gerçekten Bodrum’a çok zarar vermiş. Duvarlar çökmüş, birçok eve sular girmiş, yazlıkların içine sular girmiş, rutubet yapmış, en çok da yolları harap etmiş. Arabayı çukurlara düşürmemek için cambaz olmak gerekiyor. Her taraf  tehlike yaratacak kadar oyuk,çökük ve aşınmış. Anadolu dan ki herhangi bir köy yolu daha iyidir. Bu derece kötü. Herhangi bir onarım çalışması da yok. 3-4 gün önce Bodrum’a indim. Belediye Başkanı Sayın Mehmet Kocadon şehrin geniş caddelerini daraltarak geniş yaya kaldırım yapma çalışmasını başlatmış, sahil şeridindeki  caddenin yapımı nedeniyle de trafiği deniz kenarından, yaya yolundan vermişler. Eski marinaya kadar böyle devam ettiği için de trafik felç. Caddelerin daralması bir yönden iyi. Arabaların park yapma olasılığı kalmıyor. Kaldırımların da genişlemesi, yayaların  hareketlerini rahatlatıyor. 


Ara yollarda  herhangi bir çalışmanın yapılmaması, halkı kızdırmıyor değil. Ama ara yolların yapımı için topu, karayolları, özel idareye , özel idare belediyeye, belediye de hem karayollarına , hem de özel idareye  atıyorlar.  Zararını halk çekiyor.


 Ama yapacak bir şey de  yok. Herkes seçim  telaşında. Bodrum’da CHP olduğu için işler ağır aksak gitmekte.Ana caddelerde ise yoğun biçimde çalışmalar var. Örneğin, Bodrum- Turgut reis ana yolu 4 şerit olacak şekilde genişletiliyor. Kısım, kısım yapılıyor. Kimi yerler yapılmış kimi yerler daha yeni başlanmış. Biterse bu yollar çok güzel olacak,

Selin  bozduğu yollar, tarla ve bahçelerdeki zararı yeni görenler var ki, birçok yerde beton kanallar açılmakta, suyun,selin akışını kontrol altına  alıyorlar. Bunlar bitene kadar da  arabalarda parça kalmıyor.
Geldiğimden  bugüne dek yağmur yağmadı. Ama zaman, zaman gökyüzü karardı, zaman, zaman da güneş  ısıtmaya çalıştı. Hava sıcaklığı 21 dereceden aşağıya düşmedi. Geceleri ise sıcaklık 15 dereceye kadar düşüyor.  Rüzgar olmadığı zaman her şey güzel. Rüzgar soğuk estiği için ısıyı düşürmekte. Ama biz, yemeklerimizi bahçede yemeyi de ihmal etmiyoruz.  Kuşların cıvıltıları, çiçekler arasında, mis gibi havada, etrafımızdaki kedilerin arkadaşlık etmeleri de ayrı bir zevk. Yamaçlarda sarı, sarı katır tırnaklarının güzelliği de,  doğayı daha da güzelleştiriyor.


Turizm sektörü ve esnaf sezon hazırlıklarını bitirmek üzereler.  İnşaatlar,  onarımlar, tadilat ve düzenlemeleri  Mayıs sonuna kadar bitirilmesi  için uğraşmaktalar. 1 Haziranda inşaat yasağı başlayacağı için  herkes işlerini bitirme telaşında.
Henüz  sektör hazır olmamasına rağmen, Bodrum ve Turgut reis’te  dikkati çekecek kadar turist kalabalığı görülmektedir.

3 Mayıs 2011 Salı

GÜNCEL.

DURUM  VAZİYETİMİZ

Burhan Bursalıoğlu

Kazasız belasız, Türk onurunu, şerefini, haysiyetini muhafaza edecek  şekilde, tüm Dünya Milletlerinin göz kulak kesildiği Türkiye’de, Tüm Ulusca 1 Mayıs İşçi Bayramını kutladık.. Ufak tefek, münferit  olaylara karışanların dışında, Türk İşçisinin disiplinli ve vakur duruşunu, , içte ve dışta , gülümseyerek izlemeye başlayan fırsatçılar, bayram sonrası yüzlerinin  aldığı şekilleri doğrusu görmek isterdim. Bundan sonraki 1 Mayıs’lar daha da olaysız, Türk emekçisine yakışır şekilde kutlanacaktır.
Geçmiş Bayramın , başta türk işçi ve emekcisi olmak üzere tum Ulusumuza kutlu olmasını dilerken,  bu öğünmemizi  diğer konularda da yapabilseydik çok mutlu olurdum.
 Sözcü gazetesinin 2.Mayıs tarihli sayısında, “Tokmak” adlı baş yazıda, yapılan bazı araştırma sonuçlarını yayınladı.
Buraya aynen alıyor ve Türkiye’mizin Dünya Ulusları içindeki yerini ibretle seyredin.

İNSANİ GELİŞMEDE   Dünyada  83 üncüyüz.
YAŞANABİLİRLİKTE  58  inciyiz
YOKSULLUKTA  56  ncıyız
BESLENMEDE  73  üncüyüz.
KİŞİSEL ALIM GÜCÜNDE  61 inciyiz.
GELİR DAĞILIMINDA  131  inciyiz.
ÇOCUK  SAĞLIĞINDA  97  NCİYİZ.
İNSAN ÖMRÜ ORTALAMASINDA  98 inciyiz.
İNSAN HAKLARINDA  78 inciyiz.
CAN GÜVENLİĞİNDE  65 inciyiz.
DEMOKRASİNDE  89 uncuyuz.
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDE  106 ncıyız.

Görüldüğü gibi  gerilerde bulunmanın parlaklığı içindeyiz. Çok geri kalmış Afrika ülkelerini kıskanacak durumdayız.
Kıskanılacak bir ülke durumuna nasıl geliriz bilemem? 
Yukarıdaki rakamlar nasıl küçülür hiç bilemem?
Gönül , bu acınılacak durumdan bir an önce kurtulmayı arzuluyor. Umarım kısa zamöanda bu isteğimiz gerçekleşir.

30 Nisan 2011 Cumartesi

GÜNCEL

NİÇİN 1 MAYIS  ?

Burhan  Bursalıoğlu 
 
Bugün , Uluslararası işçi bayramını bir kez daha kutlayacağız. Bayram niteliği taşıması gereken 1 Mayıs gündeme düştüğü zaman içimde  bir  burukluk hissederim. Bizde işçi bayramı olarak kutlanırken, işçilerin hakları dile getirilirken, çalışma ve ücret konularını davul zurna eşliğinde, halay çekerek, her atılan adımın bir sorunu temsil ederek halka kendini tanıtırken, hangi zihniyetin temsilcisi olduğu bilinmeyen bazı güç temsilcilerinin, sopalı, silahlı saldırısına maruz kalmaktadır. . İnsanlar ölmüştür.  Genelde, Taksim Meydanında yapılan  şenlikte Taksim alanı kanla sulanmıştır. Hain odaklar çocuk, genç, yaşlı ayırmamıştır. Ne yazık ki,  1 Mayıs 1977 de öldürülen 37 kişinin arasında, İzmit te  öğretmenlik yapan  sınıf arkadaşım da  vardı. Onun için her 1 Mayıslar gelince bir tedirginlik ve burukluk hissederim.


Nedir 1 Mayıs ?

19. yüzyılda, Avrupa ve Amerika'daki işçiler, çok kötü koşullar altında  çalışıyorlardı. Her çareye başvuruyor, yaşadıkları koşulları değiştirmek üzere, ücret ve çalışma saatlarının 8 saata indirilmesi için, bir çok grev ve direniş gerçekleştiriyorlardı. Üstüne üstlük, Amerikan ekonomisinin 1860'lı yıllardan itibaren büyük sorunlar içine girmesiyle işverenler 1874 yılında dört eyalette birden ücretlerin düşürülmesine karar verdiler.
 Ocak 1874 tarihinde, işçilerin  düzenledikleri kitlesel bir toplantı, polis tarafından bastırıldı. Bir çok işçi yaralandı ve tutuklandı.

Bir müddet  sonra  aynı amaçla  Pensilvanya'da kömür işçileri  toplandı.  Yine aynı kafa, aynı beyin ve aynı düşüncede olanlar  direnişi  kanlı bir biçimde kırdılar. 10 işçi lideri asıldı, 14'ü zindanlara atıldı.

1877 yılında bütün baskılara rağmen 8 saatlik işgünü isteyen ve ücretlerinin düşürülmesini protesto eden işçiler eylemlerini doruğa ulaştırdı. Bu eylemlerde demiryolu işçileri 12 ölü verdi. 1877 direnişi de kanlı biçimde sona erdi. Ama işçi sınıfı örgütlenmesini sürdürdü.

1 Mayıs 1886 günü Amerikan işçileri genel greve çıktı. 80 bin işçi sekiz saatlik işgünü için direnişe geçti. 3 Mayıs'ta Chicago'da direnişçi işçilerin üzerine ateş açıldı. Yüzlerce işçi çoluk çocuk demeden vuruldu, bir çoğu hapse atıldı.


Olayı protesto eden işçiler, ertesi gün yeniden alanlardaydı. Kalabalık dağılırken bir kışkırtıcının attığı bomba ortalığı karıştırdı. Bunun üzerine polisler gösterilere katılanlara karşı silah kullandı. Olaylar sonunda dört işçi önderi idam edildi.

1888 Aralık'ında toplanan Amerikan İşçi Federasyonu 8 saatlik işgünü elde edilinceye kadar, her yıl 1 Mayıs'ta kitle gösterileri düzenleme kararı aldı. Aynı aylarda birbirinden habersiz olarak Fransız ve Belçika İşçi Sendikaları Konfederasyonları sekiz saatlik işgünü için mücadele kararı alıyordu.

14-21 Temmuz 1889'da Paris kongresi ile kuruluşu gerçekleştirilen 2. Enternasyonal, 1 Mayıs'ı işçi sınıfının uluslararası birlik ve dayanışma günü ilan etti.

1890 yılından sonra 1 Mayıs'lar bütün ülkelerde uluslararası işçi bayramı olarak  kutlanmakta ve  1 Mayıs genel tatil olarak kabul edilmiştir. 29 yıl sonra,  1919 da, Uluslararası Çalışma Örgütü, (ILO) kuruluş kongresinde 8 saatlik işgünü nü de  kabul etti.


ÜLKEMİZDE 1 MAYIS KUTLAMALARI

Ülkemizde ilk 1 Mayıs kutlamaları 1906 yılında yapıldı. 1 Mayıs son yıllara kadar hemen hemen her dönem "komünistlik"le eş anlamlı görüldü ve çoğunlukla yasaklandı veya olaylı geçti. Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk 1 Mayıs, II. Meşrutiyet'in ilanından bir yıl sonra, 1909'da Üsküp'te Bulgar, Sırp ve Türk işçilerin katılımıyla kutlandı. 1910'da 1 Mayıs, Selanik ve başta birkaç Rumeli şehrinde,  1911'de, Üsküp, Selanik, İstanbul Edirne ve Trakya şehirlerinde kutlandı. Selanik'teki gösteriye 14'ten fazla sendika, Yahudi, Bulgar, Yunanlı ve Türk işçiler katıldı. Yük arabası sürücüleri, mavnacılar, liman ve yükleme-boşaltma işçileri iş bıraktı. 1912 yıllarında 1 Mayıs'ın daha geniş katılımlarla kutlandı. 1920, 1921, 1922 ve 1924 yıllarında İstanbul ve değişik bölgelerimizde de 1 Mayıs kutlamaları yapıldı.



İkinci dünya savaşından sonra ülkemizde sendikacılık hareketinin yeniden gelişmesi ve özellikle Uluslararası sendikacılık hareketi ile tanışmasıyla birlikte, 1 Mayıs'ın işçi sınıfının birlik ve Uluslararası dayanışma günü olduğu anlaşılmaya başlandı.

1960'lı yıllarda işçi sınıfı çeşitli nedenlerle bölünmüş durumdaydı. 1967 yılında DİSK kuruldu. 1976 yılında DİSK'in öncülüğünde 1 Mayıs İstanbul Taksim meydanında yüz binlerin katılımı ile kutlandı. Bu kutlamadan, İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma bilincinin ulaştığı boyutlardan rahatsız olan sermaye çevreleri 1 Mayıs 1977 yılı 1 Mayıs’ında artık "1 Mayıs Alanı" olarak anılmaya başlayan Taksim Meydanı’nda, yüz binlerce işçinin katıldığı kutlamayı kana buladılar. Bilinen  katliam yaşandı.. Bu katliama karşı işçi sınıfımız 1978 1 Mayıs'ın da yine 1 Mayıs Alanındaydı. Daha sonra, sıkıyönetim ve ağır baskılar altında 1 Mayıs çeşitli illerde  guruplarca   kutlandı. 1992 yılında ise TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, DİSK ‘in katılımıyla 1 Mayıs'ı alanlarda birlikte coşkuyla kutlandı.
2010 yılında, yine Taksim meydanında, yüz binlerce işçi  ve halkın katılımıyla kutlanan  1 Mayıs olaysız ve örnek teşkil edecek bir  olgunlukta  geçti.  2011 in bu günü  olan 1 Mayıs kutlamalarının da aynı coşkuyla kutlanacağına emin olarak, 1 Mayıs'ın "Komünist bayramı" olduğunu  ileri süren  sermaye sahiplerinin işçiyi bölme çabalarına  alet olmayacaklarına  da  inanıyorum,
Her alandaki Türk işçisinin  “1 Mayıs İşçi Bayramı “ kutlu olsun.

25 Nisan 2011 Pazartesi

KÜLTÜRÜMÜZDEKİ İNANÇLAR


EN ACAİP BATIL  İNANIŞLAR

 Burhan Bursalıoğlu

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye'de yaygın olan batıl inanışları kendi internet sitesinde derledi. Yüzyıllardır süregelen batıl inançlar hayatın her noktasında etkisini gösteriyor.
Bakanlığın internet sitesindeki açıklamada, batıl inanışların ilk insanın var oluşundan günümüze kadar sürüp geldiği bildirildi. Çoğunun bilimsellikle, akılla, çağdaşlıkla ve dinsel inançla bir ilgisi olmadığı belirtilen incelemede, bu tür inanışların ne yazık ki insan oğlunun gönlünden, beyninden, vicdanından sökülüp atılamadığı vurgulandı.
İşte Türklere ait bazı batıl inançlar...


1-Ayakkabının ters gelmesi hastalığa işarettir.’ Ocak ayının birinci günü görülen kimse sana iyi gelirse o yıl yaşarsın, iyi gelmezse hasta olursun. Cuma günü ana rahmine düşen çocuk bilgili olur. Pazartesi başlanan işler ağır gider.

2-Bir erkek iki kız arasından geçerse köse olur. Bir adam iki kadının arasından geçerse sözü geçmez.
Odanın ışığını evin erkeği yakarsa o ev daima nur içerisinde  ve bereketli olur.Kadının yolda erkeğin önünü kesmesi uğursuzluktur. Bir kadın iki erkeğin arasından geçerse çocuğu olmaz.

3-Yarım çay içen kadın dul kalır. Ava gidecek kişinin önünden kadın geçerse avlanamaz. Bundan dolayı o kişi ava gitmekten vazgeçer. Ava giden kişinin arkasından karısı süpürge atar.

4-El yıkanırken önce sağ elden başlamalı, önce sol elden başlamak uğursuzluk getirir. Çorap giyilirken ayağın Kıble'ye doğru uzatılması doğru değildir. Sağ avuç kaşınırsa para gelir, sol avuç kaşınırsa elden para çıkar.

5-Akşam tırnak kesilmez. Akşam sakız çiğnenmez, akşam çiğnenen sakız ölü etidir. Hamile kadın aş ererken neye bakarsa doğacak çocuk ona benzeyecektir. Gece gizlice ay ışığında, gölgede yıkananlar ay gibi parlak olur.

6-Yıldız kaydığında bir insan ölür. Dolunayda doğan çocuk uğurludur, geleceği ışıklıdır. Dolunayda doğan kızlar ay gibi parlak ve güzel olur. Gece aya doğru tükürmek, sövmek uğursuzluk getirir. Güneş güzele vurur.

7-Kırklı kadın evden fazla uzaklaşmaz. Kırklı çocuk yalnız bırakılacağı zaman başucuna bıçak, soğan, sarımsak bırakılır.

8-Hıdrellez günü dikiş dikilmez, ağaç, bitki kesilmez, canlı öldürülmez. Bunlar yapılırsa yeni doğacak ne varsa anasının karnında hıdırellez eğrisi olur.

9-Gece aynaya bakanın ömrü kısa olur. Gece ıslık çalmak günahtır. Akşam kapının önü süpürülmez. Bayram günü tıraş olunmaz. Arife ve bayram günü ağaç kesilmez.  Gece göle girmek iyi dğildir. Geceleri cinler, peri kızları gölde yıkanırlar. Geceleri su üzerinden atlanmaz. Kaynayan suya bıçak sokulmaz. Akşam soğan yenen yere melekler gelmez.

10-Bir kişi gerdeğe girmeden önce yanlışlıkla kediye basarsa başarısız olur. Köpeğin vakitsiz gece havlaması, horozun vakitsiz ötmesi, öküzün gece böğürmesi kötü şeylere işarettir. Köpek havaya doğru bakarak havlarsa kan dökülecek demektir. Tavuğun horoz gibi ötmesi uğursuzluktur, öten tavuk kesilir. Kediyi Hz. Ali sıvazladığı için hiçbir zaman sırtüstü düşmez.

11-Ev yılanı o evin bekçisidir. Kurtlar uluyunca inekleri yemesinler diye gökten ağızlarına yiyecek düşer. İlk yaylaya çıkışta sığırların ortasından bir yabancı geçerse sığırlar hamile kalmaz, doğum yapmazlar. Çakal uluyunca yere tükürmek gerekir, yoksa insanın başına bir yıkım gelir

12-Bıçakla ekmek kesilmez, evin bereketi kaçar. Ekmek kırıntılarını yere atmak, ayakla çiğnemek evin bereketini götürür. Bir  kişinin üzerinde dikiş dikilirse o kişinin kısmeti bağlanır.  Bismillah demeden yemek yiyen kişi doymaz. Şeytan da onunla birlikte yemek yer.

13-Kapının önünde oturan kişi iftiraya uğrar. Duvar dibinde uyumak iyi değildir, insan çarpılır. Evin içerisi temiz olmazsa oraya melekler değil şeytanlar gelir. Nisan yağmuru zemzem suyu gibidir, uğurludur. Nisan yağmurunda ıslanmak insana sağlık verir.

14-Gökkuşağının altında bir erkek geçerse kız, kız geçerse erkek olur. Dolu ilk yağdığında birkaç tane yemek sağlığı iyi gelir. Beş taş oynamak kuraklığa işarettir. Şimşek çaktığında yere bıçak saplanır.

15-Ateşe tükürmek, ateşe sövmek, ateşe tırnak atmak, su dökmek uğursuzluk getirir. Sabah evinden başkasına ateş verenin ocağı söner. Tencerede su boşuna kaynarsa düşmanlar çoğalır. Hastalanan hayvanları ateşten geçirmek iyidir. Külün üstüne su dökülmez, işenmez. Karaağaçtan beşik, sandık yapılmaz. İncir ağacının altında uyuyanları şeytan alır götürür

16-Tarlada zina yapılırsa bereket olmaz. Üzümün tanesini, karpuzun sap kısmındaki kabuğunun içini yiyenler yetim kalır. Ekin ekili tarlada işenmez, cinsel ilişkide bulunulmaz. Çocuğun bezleri yabani ağaca asılırsa çocuk yabani olur.

23 Nisan 2011 Cumartesi

ULUSAL ETKİNLİKLERİMİZ

 23  NİSAN  ULUSAN  EGEMENLİK  VE  ÇOCUK  BAYRAMI
 
 
ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMININ TÜM HALKIMIZA KUTLU OLMASINI, 12 HAZİRAN SONRASI TBMM de, ATATÜRK TÜRKİYESİ VE CUMHURİYETİNİ BAŞKA BİR REJİMLE DEĞİŞTİRMEYİ DÜŞÜNMEYEN MİLLETVEKİLLERİNDEN OLUŞMASINI DİLİYORUM.
Burhan BURSALIOĞLU

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ

  CUMHURİYET Burhan Bursalıoğlu Bu gün Cumhuriyetimizin 99. Yıl dönümü. 99 yıl önce bugün, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşla...