27 Mayıs 2011 Cuma

TARİHİ OLAYLAR


TARİHE GEÇEN  İBRETLİK  OLAYLAR

Jake Fen isimli Macar adam, eşini korkutmak için kendini asmış pozu verdi… Eve gelen eşi kocasını o halde görünce bayıldı..Kapıyı açık gören komşu kadın içeri girince iki cesetle karşılaştığını sanıp evi soydu.Topladıkları ile çıkarken Jake kadına bir tekme attı. Cesedin canlandığını sanan kadın korkudan öldü..Jake beraat etti..


• New York`ta 5`inci caddede bir adama araç hafifçe çarptı. Adama bir şey olmamıştı.. Şoförle konuştu ve kalkacakken olayı gören biri yanına gelerek,kalkmazsa sigortadan para alabileceğini söyleyince yeniden aracın önüne yattı. Araç sürücüsü ise adamın gittiğini düşünerek gaza bastı ve adam öldü…
• Bayan Carson Amerika`nın New York kentinde yaşıyordu.. Bir gün eğlenmek için cenaze isleri yapan bir şirketle anlaştı. Şirket eve telefon etti ve bayan Carson`un kalp krizi geçirip öldüğünü söyledi . Aile hemen koştu. Bu sırada tabutun içinde yatan bayan Carson birden doğruluverdi. Ama kızı o anda kalp krizi geçirip öldü…
• Romollo Ribaldo issizdi. Pisa kentinde oturan 42 yaşındaki bu İtalyan bir gün, tabanca ile intihar etmeye hazırlandı. Eşi onu engellemek için dil döktü.. Sonunda Romollo ağlamaya başladı ve intihardan vazgeçip silahını yere fırlattı. Ateş alan tabancadan çıkan mermi eşine isabet etti ve eşi öldü…
• Güney Afrika Johannesbur`da iki adam birbirlerinin kafası üzerine koydukları bira kutularına ateş ederlerken birisi arkadaşının yüzüne ateş etti.Adam ağır yaralandı.
• Bir şirket,çalışanlarının iş başında güvenli gözlük kullanmalarını teşvik etmek için özel bir film izletti.Kanlı iş kazalarını gösteren film o kadar canlıydı ki 25 kişi odadan kaçtı.13 işçi bayıldı.ve işçilerden biri sandalyeden düşerek kafasını yardı.
• Michigan lonia`da sarhoş bir hırsız,iki hizmetçi kızdan nakit para istedi,kızlar parayı vermeyi reddedince adam polis çağıracağını söyleyerek onları korkutmaya çalıştı.Kızlar aldırmayınca adam gerçekten polis çağırdı ve tutuklandı.
• Pennsylvania Radnor`da bir şüpheliyi sorguya çeken polis,şüphelinin kafasına metal bir süzgeç yerleştirmiş ve tellerle fotokopi makinesine bağlamıştı.Polisin Fotokopi makinesinde şüphelinin yalanlarının yazdığını söylemesi inanan şüpheli suçunu itiraf etti.
*Marko ve Roberto de Solisa adlı iki kardeş, birbirleriyle pek iyi geçinemiyorlardı. Roberto`nun sık sık kendisiyle dalga geçmesine dayanamayan Marko, kardeşini, kafasına sıktığı tek kurşunla öldürdü. Bu basit bir cinayet gibi görünebilir. Ancak gerçek öyle değil. Çünkü Marko ile Roberto aynı dolaşım sistemini paylaşan yapışık ikizlerdi. Roberto`nun ölümünden 5 dakika sonra, kan dolaşımı duran Marko da öldü.

*Komboçya`da 2 asker, patlamamış mayınla futbol oynamaya kalkınca hayatlarını kaybetti. Olayı ilginç kılan bir başka nokta, parçalanarak can veren 2 askerin, Kamboçya ordusunun “en iyi mayın uzmanları” arasında yer almasıydı.

*ABD`nin Alabama eyaletinde 25 yaşındaki bir asker tükürme alışkanlığının kurbanı oldu. Pencerenin kenarına oturarak, tükürüğünü, büyük bir tencere şeklindeki sokak lambasına isabet ettirmeye çalışan asker, dengesini kaybedip 11. kattan düştü.
*New Hempshere eyaletinde 10 yaşında bir çocuk, kolasını çiviyle açmaya çalışırken hayatını kaybetti. Kolanın içindeki gaz basıncıyla fırlayan çivi, çocuğun boğazına saplandı ve çocuk yaşamını yitirdi.
*Amerikalı bir genç, bunalıma girerek 10. kattan aşağıya atladı. Aynı binanın 9. katında, gencin, birbirleriyle sürekli kavga eden anne ve babası oturuyordu. 8.katta ise intihar eden gencin hayatını kurtarabilecek çelik bir ağ vardı. Gencin intihara kalkıştığı sırada, 9. katta anne ve babası yine kavga ediyordu. Eşine iyice sinirlenen baba, elindeki av tüfeğinin tetiğine bastı. Anne kendini yere atarak hayatını kurtardı, ancak tüfekten çıkan saçmalar, o sırada 9. katın hizasında bulunan gencin başına isabet etti.
* Arizonalı bir adam kelepçelerle oynarken kendini kelepçeledi ve anahtarı bulamadı…
Kendisini kurtarmak için çilingir çağırmak yerine polisi arayınca başı belaya girdi…
Onu kelepçeden kurtaran polisler, ödenmemiş bir kefalet borcu bulunduğunu belirleyince onu yeniden kelepçelediler…
• Gillette şirketi 1902 yılında güvenli jilet satmaya başladığında
yüzlerce erkek satın aldı.Sonra da bu jiletlerin sakallarını kesmediğini
söyleyerek onları çöpe attılar. Gillette yetkilileri, mutsuz müşterilerin
tıraş olmadan önce jiletin sarıldığı kağıdı çıkarmadıklarını fark ettiler.
• Chevrolet, yeni model arabası için “Nova” ismini buldu ama sonra
arabayı Latin Amerika`da satamayacakları anlaşıldı… Çünkü “Nova”,
İspanyolca`da “gitmez” anlamına geliyordu.
• 1932 yılında Los Angeles olimpiyatlarında Fransız atlet Jules
Noel`in disk atmada kırdığı olimpiyat rekoru sayılmadı. Çünkü atışı
izlemesi gereken bütün hakemler, sırıkla yüksek atlama yarışmasını
izlemek için arkalarını dönmüşlerdi…
• 1840`da ABD başkanlığına seçilen William Henry Harrison, çok
soğuk bir günde Washington`da açık havada düzenlenen göreve
başlama töreninde şapka ve palto giymeyi reddederek yaptığı
uzun konuşma sonucu zatürre oldu. Yeni başkan sadece bir ay görev yaptıktan sonra öldü.
• Meksika`da ki bir sağlıklı yaşam merkezinin sahibi, vasiyetine
mezarlığın sigara içilmeyen bölümünde gömülmek istediğini ısrarla ekletmeye çalıştı.
• 1971`de toprak kaymalarını incelemek isteyen Japon bilim
adamları, büyük bir yağmur fırtınası efekti yapmak için bir tepeyi yangın
hortumlarıyla adam akıllı suladılar. Bu yüzden tepenin çökmesi sonucu meydana
gelen heyelanda, dört bilim adamıyla 11 izleyici hayatını kaybetti.
• Fransız ordusu, askerlerin mayın tarlalarında yürüyebilmelerini
sağlayan patlamaya dayanıklı botlar icat etti. Fakat botlar o kadar ağır ve
içinde yürünmesi o kadar zordu ki, askerler mayınlarla havaya uçmadan önce
pusuya yatan düşman askerleri tarafından vuruluyorlardı.
*1985`de New Orleanslı cankurtaranlar o yıl şehrin havuzlarında
kimsenin boğulmamasını kutlamak için bir parti verdiler. Partide
konuklardan biri boğuldu.
• 1975`de İngiliz bir çift televizyonda en sevdikleri programı
izlerken erkek yarım saat süren bir gülme krizi sonucu kalp krizi geçirerek öldü.
Eşi, cenazeden sonra programın yapımcılarına bir mektup yazarak,
kocasını hayatının son dakikalarında bu kadar mutlu ettikleri için teşekkür etti.
• 1983`de mağazada hırsızlık yaparken yakalanan San Diegolu bir
kadın,  polislere  “ eğer beni bırakmazsanız  morarıncaya kadar nefesimi tutarım” dedi.             Polisler kadını bırakmadılar, o da gerçekten  ölünceye kadar nefesini tuttu.

25 Mayıs 2011 Çarşamba

ATATÜRK'e MEKTUP

BİR TÜRK
  GENCİNİN ATA'YA HİTABESİ
> Sevgili Atam;
> Sana bu hitabeyi 33 yaşına girmiş,
> Gelecek güzel günlerden çoktan umut kesmiş,
> Temel eğitimini tamamlamış
> Ve ancak şimdilerde seni tanıyabilmeye başlayan,
> Türk istikbalinin evlatlarından biri olarak yazıyorum.


> Seni ilk gördüğüm günü dün gibi hatırlarım.
> İlkokul birdim. Miniciktim.
> Elimde beslenme çantam, önlüğümün cebinde annemin sevgisi, sınıfımda
> bilim öğrenecektim.
> Karatahtanın dört parmak üzerine ortalanmış çerçevenin içinden bana
> bakıyordun
> Bakışların keskindi.


> ABC' den sonra ilk öğrendiğimdin;
> Mustafa Kemal'din. Çocuktum...
> Bana, bize, tüm dünya çocuklarına bayram armağan etmiştin. Armağanını,
> uygun adım
> sol-sağ-sol
> sol-sağ-sol kutladık...


> Kaçımızın ayağı su toplamıştı, kaçımız bayılmıştık...
> Biz bayramlarda ağlayan çocuklardık.
> (Ne zaman salıncakta sallanan fotoğrafını görsem, geçen 23 Nisan'lara
> yanarım.)
> Ortaokul ve lisede hep seni anlattılar bana...
> Dünyaya ancak yüz yılda bir gelen dahiydin...
> Şahin bakışların vardı, hürriyete aşıktın.


> En azılı düşmanlarına karşı bile merhametliydin,
> Ama savaş meydanlarında karşında kimse duramazdı.
> Aslandın, kaplandın, kartaldın, panterdin.
> Özgür geleceklere açılan pencereydin.
> Sözün özü benim sevgili atam;
> Kodumu oturtan milli eğiticiler böyle anlatmışlardı.
> Beni milli bir şekilde eğitenler,
> Failatün, failatün, failatün, failün ölçü sistemini,
> Niagara Şelalesi' nin yükseklik ve debisini,
> Yes, it is a pencil demesini,
> Deli İbrahim'in küpesini;
> Bir bir kafama yerleştirdiler de;
> Bana senin insan yönünü anlatmadılar.
> Sigara tiryakisi olduğunu,
> Rakı içtiğini,
> Aşık olduğunu,
> Evlendiğini,
> Boşandığını,
> Kim bilir kaç geceler savaş meydanlarında cesetlere bakıp, için için
> ağladığını,
> Özlemlerini, hasretlerini,
> Geleceği kazanmaya dair fikirlerini
> Anlatmadılar.
> Bana, bize, tüm dünya gençlerine bayram armağan etmiştin.
> Armağanını, uygun adım
> sol-sağ-sol
> sol-sağ-sol kutladık...
> Kaçımızın ayağı su toplamıştı.
> Kaçımız kıçına yediği sopa yüzünden altına işemiştik.
> Biz bayramlarda bunalan gençlerdik.
> ( Ne zaman baloda smokinli fotoğrafını görsem, 19 Mayıs'lara yanarım.)
> Bir yandan;
> Heykellerini diktik
> Dağa-taşa silüetlerini çizdik,


>
> Her kitaba, her yazıya
> Mutlaka senden alıntılar yerleştirdik.
> Bir yandan;
> Her işin kolayına kaçtık,
> Ticarette kazık attık,
> Üretim yerine kopyaladık,
> Bilim adamlarını sindirdik,
> Aydınları yargıladık,
> Yoktan yere nice vatan hainleri ürettik,
> Çoktan yere nice amaçsız gençler yetistirdik.
> Zeki, çevik ve aynı zamanda düzenciydik.
> Eğitimi siyasete kurban verdik,
> Ekonomiyi siyasete kurban verdik,
> Aydınlık olması gereken gelecekleri siyasete kurban verdik.
> Varlığımız siyasi emellere armağan oldu...
> Benim biricik Atam;
> Biz Demokles' in kılıcını sapından değil
> Keskin yanından tutmayı marifet bildik.
> Senin ruhunu gıdım gıdım içtik,
> Tükettik...
> Tükettik...
> Tükettik...


> Dedemden babama, babamdan bana
> Politikacı tabiriyle 'enkaz devralmış' bulunmaktayız.
> Bu gidişle biz, çocuklarımıza devredecek
> Enkaz bile bulamayacağız.
> Türk'tük, doğruyduk, çalışkanlığımız şüpheli;
> Birinci vazifemiz; Türk istiklalini ve Türk
> Cumhuriyeti'ni ilelebet
> muhafaza ve müdafaa etmek,
> Ülkümüz;
> Yükselmek, ileri gitmekti...
> Uzun bir yoldu...
> Yorucu ve yıpratıcıydı...
> Adidas' larımız eskidi,
> McDonalds' ta mola verdik.
> Belki de 'Bir Türk dünyaya bedeldir' deyişini
> Biz 'Her Türk dünyaya bedeldir' anladığımız için
> emanetini,
> 1 milyon beş yüz seksen bin kat küçültmeyi becerdik...
> Verdiğin en önemli görev:
> Bu ahval ve şeriat içinde dahi vazifem
> Türk istiklalini ve cumhuriyetini
> İlelebet muhafaza ve müdafaa etmektir, bilirim.
> Muhtaç olduğum kudretin,
> Sana güvenimde mevcut olduğunu belirtir, ellerinden
> hasretle öperim...

21 Mayıs 2011 Cumartesi

GÜNCEL.

BAYRAM


ARDINDAN  ÇEŞİTLEMELER

 Burhan Bursalıoğlu

19 Mayıs ATATÜRK’ü  ANMA  GENÇLİK VE SPOR  BAYRAMI  bitti. Bu bayram sonrasında  gözümüze ilişenler, öyle zannediyorum ki uzun zaman  tartışmaya neden olacaktır.


PROTOKOLDEKİ  KADIN

TRT televizyonu 19 Mayıs sabahı Ankara’daki Anıt Kabirden yapılan töreni naklen veriyordu. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere protokole dahil zevat, aslanlı yoldan  Anıt Kabre doğru yürüyüşünü izliyordum. Oda ne?  Cumhurbaşkanı’nın sırasında, bir bayan, üstünde beyaz bir pardösü, altında koyu renkte bir pantolon. Kim olduğunu bilemedim. Cuımhurbaşkanı’nın koruması olabilir, danışmanı olabilir, bilmiyorum , çok yakındı. Defterin yazılışında da Cumhurbaşkanının yanında poz veriyordu.  Bu bayanın kıyafetini beğenmedim. Böyle bir bayramda, Cumhurbaşkanı ve Devletin en üst kademelerinde bulunan insanların yanında, üstelik, Atatürk’ün huzuruna çıkarken, bir bayanın pardösü ve pantolonla bulunmasını doğrusu yadırgadım ve hoş karşılamadım.  Ayıpladım.


GÖSTERİLERDEKİ  ÖĞRENCİLERİN  KIYAFETLERİ

Televizyonların naklen verdikleri gösterilerde, geçmiş yılların 19 Mayıs Gençlik ve Spor bayramlarını  dört gözle aradık. Nerde o coşku, o heyecan, o kalabalık? Bunların hiçbirini göremedim. Bol,bol folklor gösterileri vardı. Kıyafetler bir felaketti. Ankara’daki gösterilere çıkan kızların kıyafetleri  hiçte bu bayramın karakterine uygun değildi. Yerlere kadar sürünen  elbise , içinde yine uzun bir şey, onun da altında şalvara benzer bir giysi.. Diğer illerdeki gösterilere katılan kızların kıyafetleri de hemen , hemen aynı idi. 
Bir başka gösteri grubunda, kız ve erkek  şortları diz altı olup aynı kıyafet giydirilmişti. Erkek mi, kız mi oldukları fark edilmiyordu.
Hiç çiçek olmayan çelenkler
AKP nin boyası dökülmüş çelengi

ÇELENKLER

Hatırladığım  kadarıyla, 1995  yılına kadar  geçen süre içinde, benim çocukluğum, gençliğim ve çalıştığım zamanlar içinde bayramları büyük heyecanla bekler, gösterileri en iyi şekilde yapabilmek, hiç falso yapmamak için   uzun zaman  çalışırdık.
Ayrıca, her okul ve kuruluş bayram çelenkleri hazırlardı. Çelenklerimizi en güzel çiçeklerden hazırlanması için  çocuklardan, çiçekçilerden, velilerden, çalışanlardan ister, gelenlerin iyilerinden çelengimizi yapar, gerekli büste korduk.  Çiçek bulamadığımız zamanlarda, çelengimizi çiçekçiye yaptırırdık. Büstün manevi değerine uygun olarak en iyi çelengi yapardık.
Bugün Turgutreis’e indim. Atatürk’ün heykelinin bulunduğu meydandan geçerken, heykelin etrafındaki çelenkleri gördüm. Yaklaştım, yaklaştıkça üzüntüm arttı. Turgutreis’teki tüm kuruluşların  sözüm ona çelengi vardı. Çelenk demek için  kafayı yemek lazım. Kuruluşun amblemini taşıyan, 3 ayaklı sehpa. Allah için , bir tek çiçek göremedim. İlaçlık olacak deseler de bir adet papatya taşıyan bir  çelenk bulamadım. Bu gösteriş,günah savma görevleri yerine getiren  sözüm ona çelenk temsilcilerine dikkatlice de bakınca bazılarındaki boyaların dökülmüş olmaları, yazıların silinmiş olmaları hiç mi dikkat çekmedi? Hiç mi kontrol edilmedi? Demek ki, bayram bitiyor, bu araçlar alınıp depolara atılıyor, yeni bayram gelince depodan çıkarılıyor ve heykelin önüne bırakılıyor.
Hükümet her konu için kısa zamanlar içinde istediği şekilde yasa çıkarabiliyor.  Bayramların manevi değerleri için, bayram törenleri, törenlerde yapılacaklar, konuşacak olanlar, konuşma konuları, büst ve heykel karşısındaki davranış,saygı, konacak çelenklerin  çiçeklerle yapılmalarının şart olduğunu  kapsayan  maddelerden oluşan “BAYRAMLAR VE TÖRENLER” adlı yasa veya, kanun hükmündeki kararname, en azından bir yönetmelik  yayınlayabilir. Hiç olmazsa çirkin  görüntüler görünmez olur.

 AFİŞ

 Turgutreis'deki afiş panolarında Başbakan'ın çeşitli yaptıkları işleri duyuran afişleri asılmıştı. Bunlartdan bir tanesi dikkatimi çekti. Afişteki bir adam, "BİRÇOK ÜLKEYE VİZESİZ GİDİYORUM " altında da  "47  ÜLKE İLE VİZELERİ KALDIRDIK" diyordu. 
47 ülke ile vize anlaşması yapıldığını, vizenin kaldırıldığını bu afişten öğrendim. Düşündüm, AKP ye oy veren Anadolu'nun kent ve köylerinden kaç kişi bu ülkelere gidebiliyor? Bu Ülkelere gidebilecek imkanları var mı acaba?  Vizenin kaldırılmasına sevinen ensesi kalın olanlardır. Onlar, vize kalksada, kalkmasa da zaten gidiyorlar. Değişen birşey yok. 
Vizenin kaldırıldığı ülke halkı , ülkemize gelebiliyorlarsa onların bırakacağı dövizden faydalanabiliriz okadar.



Birçok yolda açılan kanallardan biri.  

YOLLAR

Birkaç gün önce, blog umda BODRUM’dan MERHABA adlı yazımda, Bodrum yollarının yeniden yapılmakta olduğunu, trafiğin felç olduğunu yazmıştım.
Bodrum’un içindeki yollar tamamlandı. Çevre düzenlemeleri yapılıyor.  Kaldırımlar genişledi, oto yolları daralarak iki arabanın  y7anyana gelmesi, birbirlerini geçişleri mümkün olmuyor.  Bodrum- Turgutreis ana yolunun  genişlemiş haliyle bazı bölgeler tamamlandı, bazı bölgelerde onarım devam etmektedir. Bu ana yollar bittiğinde Bodrum trafiğinin rahatlayacağını tahmin ediyorum.
Bodrun ana caddesinin yeni görünüşü

Tali yollarda, sadece künk borularla  kanalların açılması çalışmaları yapılmaktadır. Site içi yollar berbat. Henüz bir çalışma yok.
Yolların bozuk olması nedeniyle Bodrum’a gelmek istemeyenler kararlarından vazgeçsin. Buranın havası, tabiat güzelliği  her şeye değer. Varsın yollar bozuk olsun. Elbet bir gün onlar da yapılır.
Geniş kaldırım

19 Mayıs 2011 Perşembe

BAYRAMLARIMIZ



ATATÜRK'Ü ANMA ,  GENÇLİK  VE SPOR BAYRAMI OLAN 19 MAYIS'IN 92. YIL DÖNÜMÜ  TÜM ULUSUMUZA MUTLULUK, HUZUR, KORKUSUZ GELECEK GETİRMESİNİ DİLERİM.


Burhan Buırsalıoğlu

NOT.Bugünkü Anıtkabir törenlerine katılan heyette, Cumhurbaşkanı'nın yanında, ön safta yürüyen, bayanın giydiği kıyafeti protesto ediyorum.

18 Mayıs 2011 Çarşamba

YARIŞMA


SERVİVOR

Burhan  Bursalıoğlu
Acun Ilıca’nın sunduğu Survivor yarışmasının kime ne faydası olduğunu bir türlü anlamış değilim. Hiç kimseyi ilgilendirmeyen, ancak, oradaki yokluk, ilkel yaşamı merak ettikleri için oldukça da  reyting yapıyor.

İlkel bir yaşam, entrikalar, hakaretler, kıskançlıklar, çekememezlik, bencil davranışlar, öğünmeler, saman altından su yürütmeler, ayrımcılık ve düşmanlıkların hepsi mevcut.. Arada bir kısa süren sevinçler ve mutluluklar da  yok değil.

Göz yaşının eksik olmadığı yarışma, Türkiye’de yer yokmuş gibi ta  Dominik Cumhuriyetinde  düzenlemek de ayrı bir  konu.
Coca Cola nın sponsorluğunu yaptığı  survivor  oldukça da masraflı bir yarışma. 

  Bu masrafları sadece coca cola karşılamıyor.  Halkımızın katkıları da yabana atılır değil. Her hafta seyircilerin ödediği mesaj ücretleri de oldukça yüksek meblağ oluşturmaktadır. Bu paralar da Dominik Cumhuriyetine akmaktadır.

Bu yarışmayı saçma bulmama rağmen, insanların gerçek karakterlerini  görmek bakımından  yararlı oluyor.

Örneğin, Nihat’ın bilgiçlik taslaması,, herkesi küçük görmesi,, saçma sapan , her seferinde tekrarladığı sözde felsefi lafları, öğünmesi, kızlara karşı düşmanca tavırları, güçlünün yanında olabilmesini sağlamak için, kendisinin dahi inanmadığı  övgü dolu lafları.kendisine yakışmayan davranışlar.

Taner ise çok değişik bir yapıya sahip. Her canlıyı rahatlıkla yiyebiliyor.  Maymun gibi ağaçlara tırmanıyor, emir vermesini seven, kızlara iş yaptırmaktan zevk alan, çalışkan, ortama göre hedef değiştiren  bir kişiliğe sahip.

Önce ÜNLÜLER ve GÖNÜLLÜLER diye iki grup , daha sonra, azaldıkları için birleştirildiler. 

Elemelerden sonra, Taner, Nihat ve Tefik, kızlar, Paskal ve  Derya’ya karşı cephe aldılar. Nihat’ın tüm amacı Paskal’ı, Asena’yı ve  Derya’yı elemek, aslan payına konmak.
Paskal’ı  tahrik ederek çıkardığı kavga sonunda Paskal diskalifiye oldu. Aslında Paskal’la birlikte Nihat’ın da gitmesi lazımdı.  O da en az Paskal kadar suçluydu. Adada huzuru bozan tek şahıs Nihat’tı. Hala da öyle.
Son haftada Tefik’le  Asena elenmeye namzet iki kişi idiler. Seyirci, gönderdikleri oylarla Asena elendi.  Tefik kalmıştı. Sonuçlar açıklandığında Nihat’ın sevinç gösterisi, yumruk şovu, Tefik’e sarılışı görülmeye değerdi. Neden? Asena elendiği için. Çünkü Nihat Asena’dan korkuyordu. Halbuki Nıhat her lafında,  “Korkaklar kahraman olamaz,” ı hatırlatırdı.

Taner,Tefik ve Nihat üçlü ittifak yapmışlar, diğer tarafta  Derya ve 3 güçsüz kız var.
Seyirciler Asena’yı nasıl elediler anlayamadım.  Dengeleri bozdular.  Derya ‘yı 3 güçlü erkekle mücadele etme mecburiyetine bıraktılar. Bana göre biraz haksızlık yapıldı. Asena kızların en güçlüsüydü. Aslında Asena kazdığı kuyuya kendi düştü. Seyirciye güvenmişti. Ama seyircinin oyları Asena’nın elenmesini  gerçekleştirdi. Asena Tefik’i elemek için rakip olarak seçmişti.. Ama olmadı. Nihat’ın havalara sıçramasını, yumruk şov yapmasını sağladı.

Ben bu yarışmanın sonucunu tahmin edebiliyorum..Güçsüz olan kızlar elenecek. Derya gücü ile dokunulmazlığı vermezse, biri derya olmak üzere Tefik ve Nihat’la  birlikte finale kalırlar.
Acun kazanır.

13 Mayıs 2011 Cuma

YAŞAM


Mehmet Y.Yılmaz'ın 06.05.2011 Hürriyet'te sansüre uğramış yazısı

Sevgili Arkadaşlar,


"Düşünmek, akla zarar..." diyorlar ya,,,,, Yakında, AKLI'mızla da uğraşacaklar, herhalde...

 AKILLAR ŞİMDİDEN İSYANDA...

Sevgilerimle,

FLAŞ! Hürriyet yazarına sansür!

aHürriyet gazetesi gazetede basılan bir yazıyı internet sitesinde sansürledi. İşte sansürlenen o yazı ve sansürün ayrıntıları...

Basit bir ‘bakkal hesabıyla’ Kanal İstanbul!

Başbakan’ın bir işadamının 30 milyar dolar yatırmaya hazır olduğunu söylediği kanal projesi ile ilgili basit bir hesabı, Mülkiyeli bir hesap uzmanı arkadaş yaptı.

Bu hesabı yaparken de kanalın geçeceği arazinin deniz seviyesinden 50 metre yükseklikte olduğunu varsaydı, daha yüksek tepeleri dikkate almadı.

200 metre eninde, 50 metre derinliğinde bir kanal kazılacağını varsaydı. Malum iki kenara beton dökülecek, kanalın tabanı da beton olacak, temel atmak, demir döşemek vs. gerekiyor.

Bu durumda deniz seviyesinin altına inmek için 100 metre ortalama derinlikte bir kazı yapılacak. 200 metre en, 100 metre derinlikteki ve 50 kilometre uzunluğundaki kazı alanından çıkacak hafriyat 12.5 milyar metreküp tutuyor.
Kaya ve toprak özgül ağırlığının metreküpte 2.8 ton olacağını varsaydı. Toplam hafriyat ağırlığı 35 milyar tona yakın. Her biri 350 ton taşıyan açık havza maden kamyonları ile bu hafriyatın taşınacağını kabul ettik. Bu kamyonlar 100 milyon sefer dolu, 100 milyon sefer boş gidip gelecekler.

Kendi ağırlıklarıyla birlikte 500 tonu aşacak kamyonların kullanacağı yolların açılması gerek, bunu hesaba katmadı.

Kamyonlar ortalama 50 kilometre gidecek olsa toplam sefer 100 milyar kilometre oluyor. Kamyonlar arazi yollarında gidecekler, kilometre başına ortalama 7.5 liralık mazot yaktıklarını varsaysak yakıt giderini minimum 750 milyar lira olduğunu hesaplayabiliriz.
2000 açık havza maden kamyonu alınacağını varsayar ve bunların günde 20 sefer yapacaklarını düşünürsek günde 40 bin sefer ile 2 bin 500 gün boyunca gidip gelecekler demektir.

Demek ki projenin kazı kısmı yaklaşık 8 yıl sürecek.
Bu özel kamyonların tanesini 20 milyon liradan alsak kamyon parkı yaklaşık 40 milyar lira tutar.

20 dev bant taşımalı kazar kepçeden oluşan bir de makine parkımız olmalı. Her kepçe 14 dakikada bir kamyon hesabıyla günde 100 kamyon yükleyecek.
Bu makine parkı için de 2.5 milyar dolara ihtiyacımız var.
Kaba bir hesapla kanalın yüzeyi 20 milyon metrekare tutuyor. Metrekare başına 1 metreküp özellikli beton ve 100 kilogram demir kullanacağımızı varsayıyoruz. Demek ki betonlama maliyetimiz de 6 milyar lirayı buluyor.
50 bin kişinin sekiz sene boyunca 24 saat, 3 vardiya çalışacağını kabul ettik. Demek ki 20 milyar liraya yakın ücret ödememiz var. Vergi, sigorta hariç!

Bu inşaat için yapılacak köprüler, yollar, mekanik ve elektromekanik deniz giriş çıkışları, kanal ve kentleşme için gerekli istimlakler, işin sigortası gibi kalemlere kabalama bir hesapla 8 milyar ayırdık.

Hepsini alt alta yazıp toplayınca 209 milyar dolara ulaştık.

Yani Başbakan’ın müteahhit arkadaşının 30 milyar doları devede kulak kaldı!

Kanal bittiğinde günde 200 geminin ortalama 20 bin lira geçiş ücreti ödeyerek bu kanalı kullanacağını varsaydık. Kanalımızı düz bir alanda yaptığımızı varsaydığımız için yükseltme havuzları gibi geciktirici işlemlerin olmayacağını kabul ettik. Yıllık 1.5 milyar lira gelire ulaştık.

Yani proje kendini yaklaşık 200 yılda geri ödeyecek!
Hesaplarımızın yüzde 50 yanıldığını, fazla şişirmece yaptığımızı varsaysak bile 100 yıl!
Dikkat etmiş olacağınız gibi projenin finansmanı ile ilgili bir maliyet hesaplarda yok.

Trakya’nın Hollanda gibi dümdüz bir alan olmadığını da biliyoruz.

Kanalı bir otoban gibi giren geminin dümdüz geçip gideceği bir alan gibi hayal ettik, böyle olamayacağını biliyor olmamıza rağmen.

Basit bir “bakkal hesabı” bu!

İnternette kolayca bulunabilecek hesaplara dayanıyor.
Başbakan’ın projeyi sunarken yaptırdığı animasyona bakıp ağzı peşin sulananların biraz bekleyip projenin fizibilitesini görmelerini öneririm.


9 Mayıs 2011 Pazartesi

GÜNCEL.



BODRUM’DAN  MERHABA


 Burhan Bursalıoğlu

Bodrum sezonunu 12 gün önce açtım. “Sezon” derken, yaz ticareti yapıyormuşum gibi algılanmasın.
14 yıldır, bazen  Mayıs’ta, bazen de Nisan’da Bodrum’a geliyor, Ekim sonu veya Kasım’da İstanbul’a dönüyorum.
Bu bahar biraz daha erken geldim. Şevval’in okul çıkışı sonrası yalnız kalmama problemi çözüldüğü  için erken gelmemizi sağladı.
Burada bazı sürprizlerle karşılaştık. Kışı yağan şiddetli yağmur ve fırtınalar, oluşan seller nedeniyle bazı tesisatların arızanlanmasına neden olmuş. Telefon çalışmıyor, internet yok, güneş enerjisi kazanından  sızan suyun evin duvarlarına yaptığı tahribat, daha sonra su pınarının  arızalanması, Bilgisayarın 2 gün çalışıp 3. gün  açılmaması  aksiliklerdi.
Bilgisayarın açılmaması ilginçti. 2 gün çalıştı 3. gün sabahı açılmayınca, tanıdık  bir bilgisayar ustasına durumu açıkladım.  “Kasayı aç,  fişi  prizden çek, saç kurutma makinesini çalıştır, uzaktan bir iki dakika  kasanın içine tut, sonra  çalıştır” diye yapmam gerekenleri söyledi. Aynen uyguladım, o günden bugüne dek bilgisayarım çalışıyor. Kışın bilgisayarım burada kaldığı için nemlenmiş. Kurutunca çalışırmış.  İlk etapta 2 gün  açılır, sonra  açılmazmış. Belki bilenleriniz vardır ama, ben ilk defa duydum ve uyguladım. Diğer sorunları da kısa zamanda çözdük.


Sel, yağmur ve fırtına gerçekten Bodrum’a çok zarar vermiş. Duvarlar çökmüş, birçok eve sular girmiş, yazlıkların içine sular girmiş, rutubet yapmış, en çok da yolları harap etmiş. Arabayı çukurlara düşürmemek için cambaz olmak gerekiyor. Her taraf  tehlike yaratacak kadar oyuk,çökük ve aşınmış. Anadolu dan ki herhangi bir köy yolu daha iyidir. Bu derece kötü. Herhangi bir onarım çalışması da yok. 3-4 gün önce Bodrum’a indim. Belediye Başkanı Sayın Mehmet Kocadon şehrin geniş caddelerini daraltarak geniş yaya kaldırım yapma çalışmasını başlatmış, sahil şeridindeki  caddenin yapımı nedeniyle de trafiği deniz kenarından, yaya yolundan vermişler. Eski marinaya kadar böyle devam ettiği için de trafik felç. Caddelerin daralması bir yönden iyi. Arabaların park yapma olasılığı kalmıyor. Kaldırımların da genişlemesi, yayaların  hareketlerini rahatlatıyor. 


Ara yollarda  herhangi bir çalışmanın yapılmaması, halkı kızdırmıyor değil. Ama ara yolların yapımı için topu, karayolları, özel idareye , özel idare belediyeye, belediye de hem karayollarına , hem de özel idareye  atıyorlar.  Zararını halk çekiyor.


 Ama yapacak bir şey de  yok. Herkes seçim  telaşında. Bodrum’da CHP olduğu için işler ağır aksak gitmekte.Ana caddelerde ise yoğun biçimde çalışmalar var. Örneğin, Bodrum- Turgut reis ana yolu 4 şerit olacak şekilde genişletiliyor. Kısım, kısım yapılıyor. Kimi yerler yapılmış kimi yerler daha yeni başlanmış. Biterse bu yollar çok güzel olacak,

Selin  bozduğu yollar, tarla ve bahçelerdeki zararı yeni görenler var ki, birçok yerde beton kanallar açılmakta, suyun,selin akışını kontrol altına  alıyorlar. Bunlar bitene kadar da  arabalarda parça kalmıyor.
Geldiğimden  bugüne dek yağmur yağmadı. Ama zaman, zaman gökyüzü karardı, zaman, zaman da güneş  ısıtmaya çalıştı. Hava sıcaklığı 21 dereceden aşağıya düşmedi. Geceleri ise sıcaklık 15 dereceye kadar düşüyor.  Rüzgar olmadığı zaman her şey güzel. Rüzgar soğuk estiği için ısıyı düşürmekte. Ama biz, yemeklerimizi bahçede yemeyi de ihmal etmiyoruz.  Kuşların cıvıltıları, çiçekler arasında, mis gibi havada, etrafımızdaki kedilerin arkadaşlık etmeleri de ayrı bir zevk. Yamaçlarda sarı, sarı katır tırnaklarının güzelliği de,  doğayı daha da güzelleştiriyor.


Turizm sektörü ve esnaf sezon hazırlıklarını bitirmek üzereler.  İnşaatlar,  onarımlar, tadilat ve düzenlemeleri  Mayıs sonuna kadar bitirilmesi  için uğraşmaktalar. 1 Haziranda inşaat yasağı başlayacağı için  herkes işlerini bitirme telaşında.
Henüz  sektör hazır olmamasına rağmen, Bodrum ve Turgut reis’te  dikkati çekecek kadar turist kalabalığı görülmektedir.

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ

  CUMHURİYET Burhan Bursalıoğlu Bu gün Cumhuriyetimizin 99. Yıl dönümü. 99 yıl önce bugün, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşla...