17 Haziran 2011 Cuma

EDEBİ ÖRNEKLER

      HİCİVLİ  FIKRALAR
Burhan Bursalıoğlu

Bilmem,Türk'ler  kadar hazırcevap, düşündürücü, güldürücü, hiciv ve dokundurucu, esprili  başka bir millet var mı acaba?  BAğdatlı RUHİ, NEFİ, ZİYA PAŞA, EŞREF, NAMIK KEMAL, BAKİ, YUSUF KAMİL PAŞA, Şair EŞREF, MEHMET AKİF, TEVFİK FİKRET,  Aşık FİGANİ, İNCİLİ ÇAVUŞ, RIZA TEVFİK BÖLÜKBAŞI, NEYZEN TEVFİK NASRETTİN HOCA, HALİT NİHAT BOZTEPE, İHSAN HAMAMİ, NAZIM HİKMET, CEM YILMAZ, SÜLEYMAN NAZİF  ve  sanal  TEMEL bize hicvin, hazırcevaplığın, esprinin  ustalarından sadece birkaçıdır.

Zaman zaman bu ustaların yaşam ve sanatlarının örneklerinden yayınlayacağım.


Doktorlar kesin olarak içkiyi yasaklarlar Neyzen Tev­fik'e.  O günlerde Peyami Safa ziyaretine gider.
Odanın kö­şesinde büyük bir fıçı şarap görünce şaşırır tabii. Dayanama­yıp sorar,
- Bu ne üstad, hani sen artık içmeyecektin? Neyzen Tevfik istifini bozmaz:
- Ne yaparsın oğul, içmezsem kuvvetten düşüyorum.
- Peki içkinin ne faydası oluyor?
- Olmaz olur mu? Mesela bu fıçı buraya geldiğinde yerinden kaldıramıyordum. Ama şimdi tek elimle bile kaldıra­bilirim!..

Sirkeci Garı'ndaki birahanede oturup demlenen Eşref'e, orada bulunanlardan biri,
- Üstadım, o güzel hicivlerinizin çoğunda isim olmadığı için kime yazıldığını anlayamıyoruz, der.
- Hicivlerim numarasız gözlük gibidir. Her rezile uyabileceği için isim belirtmiyorum!..
Meşhur bir sigara tiryakisi olan Reşat Nuri Güntekin'e
doktor öğüt veriyordu:
- Sigara bir taraftan iyidir, bir taraftan fena...
Güntekin, doktorun sözünü kesti:
- Merak etme doktor, ben sigarayı yalnız bir tarafından içerim.


Bazı büyük adamların doğdukları ya da yaşadıkları evlerin üzerine, onlar öldükten sonra birer yazılı levha koyma adetinden söz ediliyordu.
Florina’lı Nazım, Süleyman Nazif’e sordu:
- Üstad! Ben öldükten sonra kapıma koyacakları levhaya acaba ne yazarlar?
Süleyman Nazif, büyük bir ciddiyetle şu yanıtı verdi:
- Kiralık Ev!..


İkinci Dünya Savaşı'nın ilk günleriydi. Karpiç Lokantası'nda bir politikacı içkinin de etkisiyle coşmuştu:
- Şu Hitler'in, bizim politikacılarımızdan nesi fazla?
Lokantada bulunan Ercüment Ekrem Talû içkisinden bir yudum alıp yanıt verdi:
- Sadece H'si...


Halit Fahri Ozansoy bir ziyafete davet edilmişti. Ertesi gün Ercüment Ekrem Talu'ya rastladı. Talu takıldı arkadaşına,
- Dün gece nerelerdeydin yahu!
- Sorma kardeşim, kendimde değildim.
Talû başını salladı:
- Kim bilir ne rahat etmişsindir!


Cağaloğlu'nda bir yazıya verilecek para konusunda çeşitli yöntemler, ölçütler kullanılır.
Çoğunlukla da yazının sayfa sayısı değil de imzası önemlidir yayıncılar için.
Vakit gazetesinde Hakkı Tank ise satır hesabına göre ödermiş parayı.
Bir gün Ortaç bu durumdan yakınınca, Ömer Seyfettin kıkır kıkır gülmeye başlar:
- Ah cancağızım, satırbaşı yapmaktan anam ağlıyor.

Celal Sahir Erozan, bir dost toplantısında;
- Ben bir dulun ikinci kocası olmak istemem, dedi.
Süleyman Nazıf atıldı hemen:
- Peki birinci kocası mı olmak istersiniz?


Ercüment Ekrem Çamlıca'da geniş bahçeli bir evde oturuyordu. Bir cuma günü Yahya Kemal ziyaretine gitti.
Evi kolayca buldu ama kapıdaki "Köpek vardır, dikkat ediniz" yazılı levhayı görünce irkildi birden:
- Eyvah, dedi. İçeriye ihtiyatla girmek lazım.
Önce kapıdaki çıngırağı çaldı kuvvetlice.
Gelen giden olmayınca ne olur, ne olmaz diye eline irice bir taş alıp tedirgin adımlarla bahçeye girdi.
En ufak çıtırtıya kulak kabartarak, eve doğru yürürken bir tane daha gördü aynı levhadan.
Tedirginliği arttı ama yürümeyi sürdürdü. Ama o da ne?
Bir normal "Köpek vardır dikkat ediniz" levhası daha! ..
Artık adım atacak cesareti kalmamıştı.
-Ercüment!.. Ercüment!.. diye bağırmaya başladı.
Ama sesine ses veren olmadı...
Yahya Kemal cesaretini toplayıp eve kadar yürümekten başka çaresi kalmadığını anladı. İhtiyatı elden bırakmayarak yürümeye başladı.
On beş-yirmi adım sonra evin kapısının önünde buldu kendini.
O sırada da Ercüment Ekrem bahçenin diğer köşesinden çıkageldi. Dostunu görünce sevindi.
- Vay, safa geldin Yahya Kemal!..
- Safa bulduk azizim ama ödüm de patladı.
- Ödün mü patladı? Sebep?.
- Daha ne olsun, her yanda levha asılı. Bağlı mı bari?
- Bağlı mı? Aman Yahyacığım nasıl kıyar da bağlarım?
Ercüment Ekrem, tam da o sırada evin arkasından dolaşıp gelen yumruk kadar fino yavrusunu gösterdi:
- Bak!..
Yahya Kemal köpeği görünce şaşırdı:
- Ay! O levhalar bunun için miydi?
- Değil mi ya, iki gözüm? Zavallı yavrucağızı görmeyip üstüne basarlar diye astım o levhaları!..





14 Haziran 2011 Salı

Ş İ İ R

MEMLEKETİM





Memleketimi seviyorum
Çınarlarında kolan vurdum, hapishanelerinde yattım.
Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı
memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.
Memleketim.
Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya, kurşun kubbeler ve fabrika bacaları benim o kendi kendinden bile gizleyerek sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.
Memleketim.
Memleketim ne kadar geniş,
dolaşmakla bitmez, tükenmez gibi geliyor insana.
Edirne, İzmir, Ulukışla, Maraş, Trabzon, Erzurum.
Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum ve güneye pamuk işleyenlere gitmek için Toroslardan bir kerre olsun geçemedim diye utanıyorum.
Memleketim.
Develer, tren, Ford arabaları ve hasta eşekler, kavak söğüt ve kırmızı toprak.
Memleketim.
Çam ormanlarını, en tatlı suları ve dağ başı göllerini seven alabalık ve onun yarım kiloluğu pulsuz, gümüş derisinde kızıltılarla Bolu’nun Abant Gölü’nde yüzer.
Memleketim.
Ankara Ovası’nda keçiler
kumral, ipekli, uzun kürklerin pırıldaması.
Yağlı, ağır fındığı Giresun’un.
Al yanakları mis gibi kokan Amasya elması, zeytin incir kavun ve renk renk salkım salkım üzümler ve sonra karasaban ve sonra kara sığır ve sonra ileri, güzel, iyi her şeyi hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazır, çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım yarı aç, yarı tok yarı esir...

Nâzım Hikmet:




11 Haziran 2011 Cumartesi

BİZİM TEMEL

SEÇİM  ÖNCESİ  RAHATLAYALIM

Burhan Bursalıoğlu

Genel seçim öncesi tüm Ulusun kafasında seçim sonuçlarını belirleyecek açık hava mitinkleri, TV  açık oturumları, afişler, reklamların yarattığı belirsizlik vardı. Çok şükür bu da bitti. Sonuçlara saatler kala insanlarımız evlerinde heyecanlı bekleyişte kalacaklardırç
Diyorum ki, stres içinde olmanız normal. Ama bu iyi değil. Stresinizi dağıtın. Seçimden uzak durun. Oyunuzu erken kullanıp bol zamanınız olsun. Evde veya dışarda sizi neşelendirecek  meşguliyetler bulun. Rahatlayın.
Bu işte benim de katkım olsun istiyorum.
İnsanlarımızı ençok güldüren sanal da olsa TEMEL fıkralarından bir demeti bloguma koyup görevimi yapayım diyorum.
Mutlu olacağınızı zannediyorum.
Rahat haftasonu  ve seçim sonuçlarının da umduğunuz gibi olmasını  diliyorum.

 TEMEL  FIKRALARI

0 -2 Kere 2 Kac Eder

Temel in oğlu yüzünde üzgün bir ifade ile okuldan gelmiş. Temel durumu
görünce sormuş :
- Ne oldu ?
- Matematik dersinden zayıf aldım.
- Niye ?
- Öğretmen 2 kere 2 kaç eder dedi, bende 6 dedim.
- E oğlum, 2 kere 2 dört eder, hadi bilemedin 5 eder. 6 nerden çıktı?

 - Temel ve Kraliçe Elizabeth

Temel İstanbul a gelmiş, yürüyormuş. Bu arada 5 dakikada bir top atışları duyul-
maktaymış. Merak edip sormuş. "Hemşerim bu top atışları neyin nesi?" diye.
Kraliçe Elizabeth in gelmesi sebebiyle top atisi yapıldığı anlatılmış.
Aradan yârim saat geçmiş ve top atışları halen sürmekteymiş. Temel yine
sormuş bir başkasına "Bu top atışları neden?" diye. Ayni cevabi alınca
söylenmiş: "Ulan, yarim saattir bir kariyi vuramadılar, be!"

 - Temel ve Sevgilileri

Temel in 3 tane sevgilisi vardır. Biri öğretmen, biri doktor, biri de santralcidir.
Fakat öğretmenle evlenmeye karar verir. Bunu bilen arkadaşı sorar "Niye
öğretmen de diğerleri değil?" diye. Temel de ona döner:
-Ula der, bilmez misin doktorlar "bugün git yarin gel" der, santralci de "şu an
meşgul daha sonra tekrar deneyin" der. Ama öğretmen ne der? Hadi bir daha
tekrarlıyalım. ..

 Paraşüt 

Temel Nato da havacı olarak askerliğini yapıyormuş. Komutan askerlere
paraşütle nasıl atlanacağını öğretmiş.
- "Uçaktan atlayınca birinci ipi çekeceksiniz. Paraşüt açılmaz ise ikinci ipi
çekeceksiniz. Yine açılmadı, o zaman Meryem Ana ya dua edeceksiniz. "
Temel uçaktan atlar. Birinci ipi çeker paraşüt açılmaz, ikinci ipi
çeker yine açılmaz. O sırada yere yavaş yavaş süzülen komutanının
yanından geçerken sorar:
- "Komutanım, komutanım.. O karinin adi neydi ?"

- Banka Soygunu

Temel ile Dursun Amerika da yasarlarken paraları bitmiş ve bir banka soymayı
kafalarına koymuşlar. Gece yarısı olmuş, Dursun ve Temel kapıları açıp içeride
kasaları aramaya koyulmuşlar. Temel bir kasa görmüş, açmışlar ve içinden bir
kase muhallebi çıkmış. E bu kadar uğraştık boşa gitmesin demişler ve bunu
Temel afiyetle yemiş. Daha sonra bir kasa daha görmüşler ve onu da açmışlar
bir kase muhallebi daha. Bunu da Dursun yemiş. Tabii ikisi de sasırmış koca
bankada nasıl para olmaz diye ve orayı terk etmişler.
Ertesi gün gazetelerde manşet : "Dünyanın en büyük Sperm Bankası soyuldu!..

- Pilot Temel

Pilot Temel telsize var gücüyle bağırıyordu :- "Ula, sağ motor bozuldu. Düseyrum, düseyrum. Meydey düseyrum. Kule düseyrum."
Kule hemen cevapladi :
- "Mesaj anlaşıldı. Yerinizi bildirin, yerinizi bildirin."
Temel gayet ciddi :
-"Pilot kabini, öndeki sol koltuk, pilot kabini, öndeki sol koltuk."
 
 - Temel Usulü İntihar

Dursun birgün ormanda gidiyormuş. Temeli bir ağaca belinden bağlı şekilde
bulmuş. "Napiyosun Temel" demis Dursun; Temel de "Intihar ediyorum" demiş.
Dursun "Benim bildigim öyle intihar edilmez; o ipi beline diil boynuna
bagliyacaksin" demis. Temel de: onu da denedim; az daha boguluyodum. ..

 - Babanın Sonu

- Babam öldü, demis Temel.
ilyas sormus:
- Neden öldü?
- Apartmanin sekizinci katinin balkonundan düştü.
- Eyvah parçalandi mi?
- Yok, giristeki bakkalin tentesine düsünce oradan havalanip karsi
apartmana yöneldi.
- Apartmana mi çarpti, nasil oldu?
- Yok, karsı apartmanın balkonunda çamaşırlar asili idi.Çamaşır ipine
vurup fabrikanin bahçesine düştü.
- Orada mi öldü?
- Yok, fabrika çelik yay fabrikası, bahçedeki yaylarin üzerine düşüp
havalandi yeniden...
- Peki sonra?
- Sonrasi ne? Baktik ki yere inmiyor, biz de vurduk onu

- Temel, Karisi ve Karisinin Asığı

Temel, bir haftalığına gittiği memleketten, haber vermeden erken dönünce
Karisini evde başka bir erkekle yatakta bulur. Derhal belinde taşıdığı
tabancasına davranan Temel, yatakta yakaladığı adamı alnının ortasından
vurur. Tabancayi tam kendi kafasına doğrultmuşken, karisi haykırarak
üzerine atlar:
- Dur Temel im, kıyma kendine!..
Temel, sinirden titreyerek haykırır:
- Sus kaltak, sıra sana da gelecek!.
.
 - Temel in Arabası

Temel Dursun a arabasının öyküsünü anlatıyordu :
Bir gün otostop yapıyordum ki önümde, bu arabayla, mini etekli
güzel bir bayan durdu ve beni arabasına aldı. Bir süre gittikten
sonra kadın arabayı kuytu bir köseye çekti. Mini eteğini iyice
yukarı çekip, dudaklarını ıslattı ve "Benden ne istersen
alabilirsin" dedi, ben de arabasını aldım.
Dursun : iyi etmişsin Temel, zaten mini etek sana hiç yakışmazdı.

- Evde Kimse Olmayacak

Temel Fadimeye demis ki; "Fadime, bu aksam bize gel. Evde kimse olmayacak."
Fadime aksam gelmiş kapıyı çalmış çalmış kimse açmamış...

 - 2 Katli Otobüs

Bir gün Temel le Dursun 2 katli otobüsle yolculuk ediyomuş. Temel
cep telefonunu çıkartıp alt kattaki Dursun u aramış.
- Orada havalar nasıl Dursun kardeşim?
- Bizim söför uyumuş otobüs kendi kendine gidiyo valla Temelçiğim....
- O dabirsey mi Dursun? Bizim katta söför bile yok. Otobüs kendi
kendine gidiyo...

Aids

Temel birgün ölümcül hastalığa yakalanır. Dursun da yanında refakatçi olarak
kalmaktadır. Temel gelen herkese ben AIDS im der. Dursun artık dayanamaz ve
sonunda sorar :
- Temel sen AIDS falan değilsin neden herkese yalan söylüyorsun?
Temelde:
-Haçen öylede ölücem böylede. En azinda kariyi saglama alalim bari...

 - Tatbikat

Temel ile Dursun bir gün parasüt tatbikatına katılmışlar. Diğer paraşütçüler
gibi onlarında uçaktan atlama sıraları gelmiş ve kendilerini boşluğa
salıvermişler. Temel in paraşütü açılmış ancak Dursun un ki açılmamış.
Dursun Temel e :
- Ula Temel bu meret açılmayı da!..
Temel :
- Ula Tursin yardımcı parasüti aç usagum!..
Dursun yardımcı paraşütü açmaya çalışmış fakat o da açılmamış ve
Dursun Temel e :
- Ula Temel bu merette açilmayi..
Temel :
- Bos ver usagum nasul olsa tatbikattayiz. .
.
- Sinek Bar

Temel İstanbul a ilk kez gelmiş ve Bebek koyunda methedilen sinek bari arayıp
durmuş. En sonunda sinek bari bulmuş ve içeri girmiş. İçkisini içerken kendi
kendine düşünmüş "Ya bu sinekli barın ne özelliği var herkes methetti hiç bir
özelliği yok". İhtiyaçtan tuvalete gittiğinde bir de ne görsün pisuar
altındanmış ve pırıl pırıl parliyormus; "Demek buranin özelligi buymus..." demis.
Geri dönüp içkisini içmiş. Ertesi aksam yine gelmiş. İçkisini bitirince tuvalete
gitmis ki altin pisuvar orada yokmus. Kızgın bir sakilde geri dönmüş. Barmene
çatmış : "Hani buranın altın pisuvari kardeşim bir özelliğiniz vardi o da yok
simdi". Barmen kenarda duran iri yarı adama seslenmiş : "Sadullah abi gel dün
Aksam senin saksafona işeyen adamı buldum".

- 100 Hamsi

Dursun Temel e sormuş :
- Usagim oruçlu oruçlu kaç hamsi yiyebilursun?
Temel : 100 tane yerim valla...
Dursun : Hadi oradan yesen yesen 1 tane yersin geriye kalan 99 hamsiyi
oruçsuz yersin...
Bu espri Temel in acaip hoşuna gitmiş. Yolda Cemal i görmüş ve hemen sormuş
- Uşağım oruçlu oruçlu kaç hamsi yiyebilursun?
Cemal : 50 tane yerim ben...
Temel : Tüh be uşağım 100 deseydun sana müthiş bir espri yapacaktum.. . 

- Arkadaslarimi Geri Getir

Bir Fransız bir İngiliz ve bir de Temel bir gemi kazasından sonra issiz bir adaya
çıkarlar. Ingiliz kumsalda bir lamba bulur. Fransiz bunun Aladdin in sihirli
lambası olabilecegini söyler ve lambayı ovuşturur. Gerçektende lambadan bir
cin çıkar ve konuşmaya baslar :
- Dileyin benden ne dilerseniz.. .
İngiliz : Ben ailemin yanına Ingiltereye gitmek istiyorum...
der. Cin hemen isteğini yerine getirir.
Sıra Fransiza gelir. O da ailesinin yanına Fransaya gitmek ister. Onun isteği de
yerine gelir.
Sıra Temeldedir. Temel biraz düşünür. Cin çabuk olmasını söyler. Temel etrafina
bakar ve cine dileğini söyler :
- Arkadaslarim da gitti ben bu issiz adada yalniz kaldim onun için arkadaşlarımı
hemen geri getirmeni istiyorum" der...

- Boynuzlu Köpek

Temel birgün keçinin boynuna tasma takmış gezdiriyormuş. Arkadaşı Dursun
yolda onu görüp :
- Ula Temel Napiysin ?...
- Ula cörmiymisin Çöpegimi cezdurayrum Dursun kardesim...
- Ula Temel bunun boynuzlari var....
- Valla ben onin özel hayatina karişmayrum. .
.
– Gözlük

Temel uzak doğuya gider. 250$ verip bakınca insanları çıplak gösteren
gözlüklerden alır. Takar bakar çıplak, çıkarır bakar giyinik. Çok hoşuna gider.
İkide bir takıp, çıkarır.
Eve gözünde gözlük gider, bakar Fadime ve sütçü çıplak. Gözlüğü çıkarır bakar
çıplak. Takar bakar yine çıplak. Müthiş canı sıkılır ve Fadimeye der ki :
- Ula Fadime 250$ verdim gözlük aldım ama hemen bozuldu!..

- Hatirla

Temel savaşta yanında 10 arkadaşıyla birlikte düşmana esir düşmüş. İlk gün
işkence sonunda ekipten 5 tanesi bülbül gibi konuşmuş. Ikinci gün 3 kisi daha
dayanamamış itiraf etmiş. Üçüncü gün sonunda bir tek Temel kalmış. Dördüncü
gün işkencenin dozu artmış Temel den çit yok. Besinci gün işkence iyice
ağırlaşmış ama Temel yine ayni. Iki hafta sonra Temel i kaldığı hücrede
izlemeye karar vermişler. Bizim Temel hem kafayı duvara vurmakta hem de
söylenmekteymiş :
-Hatirla...Hatirla. .. Hatirlaaaa.. 

- I am Sorry

Temel bara gitmis. Geçmis bir kenara oturmus, biraz sonra bara bir adam girmis
ve siska uzun boylu bir adamin kafasinin üzerine sise koymus, çekmis silahi
ates etmis sise paramparça... Ates eden adam elini kaldirmis;
- I am Pekosbill...
demis ve çikip gitmis. Daha sonra bara bir baska adam girmis ve yine o siska
adamin kafasinin üzerine konserve kutusu koymus, çekmis silahi ates etmis
kutu paramparça... Ates eden adam elini kaldirmis;
- I am Redkit...
demis ve bardan çikip gitmis...
Temel bunlari seyrettikten sonra dayanamamis, eline bir elma almis ve o siska
adamin kafasinin üzerine elmayi yerlestirmis, çekmis silahi ates etmis ve adami
tam anlinin ortasindan vurmus... Elini kaldirip;
- I am sorry...
demis ve çikip gitmis...

 -İnternetin Temelcesi

Temel, bilisim sektöründe çalisan bir firmaya is basvurusu yapmis. Firma
yetkilileri önce bir bilgi testinden geçmesi gerektigi söylemisler ve ilk soruyu
sormuslar :
-Internet ne demektir ?
Temel düsünmüs, tasinmis ve :
- Ise ciremedum temektur...

6 Haziran 2011 Pazartesi

SEÇİM

SEÇİMLERDE HERKES DİKKATLİ OLMALIDIR

Burhan Bursalıoğlu

Türkiye'nin kaderini belirliyecek olan Genel Seçimlere  çok az bir süre kaldı. Tam bir hafta sonra, bu satırları yazdığım saatlerdeki  zaman diliminde sonuçlar % 90 belirlenmiş olacaktır.
Seçimlerin yapılmasının amacı, Ülkeyi yönetecek olan halk temsilcilerinin seçilmesidir. Demokrasilerde, her görüşün, her idari yöntemin temsilcileri partilerini kurar, yapacaklarını, halkın anlayacağı dilden anlatırlar, sonra da beğenilip beğenilmediğini, Devleti idare edip edemeyeceklerini belirlemek için seçmenden sorarlar. Seçmen, hiç kimsenin baskısı altında kalmadan, kendi  iradesiyle, kendi düşüncesiyle, vatanın ve milletin  geleceğini düşünerek, salim kafayla, girdiği kapalı hücrede oyunu kullanır.


Bir vatandaş ve seçmen olarak, kullandığı oyun işe yarayıp yaramadığını takip etmek hakkıdır.Onun için, seçimlerin hilesiz, dürüst ve sağlıklı olması gerektirecek önlemleri de alır. Yalnız kendisi değil, bu konuda, kollu kuvvetler olmak izere, seçimlerde görev almış, başta, Yüksek Seçim Kurumu, İl ve ilçe  seçim kurumları,Sandık başkanı ve üyeleri, sandık alanında bulunan görevlilerin de ayrı ayrı güvenliği sağlar ve tarafsız hareket ederler.  Ne var ki, her seçimde "yapılıyor" denilen  hileler, düzenbazlıklar,  oy kaçırmalar, rakam değiştirmeler, iptal etmeler gibi, yakışmayan oyunlar olabilir.

Çok önemli  olan 12 Haziran seçimlerinde, seçmenin dikkat edeceği hususlar olduğu gibi, sandık başkanının, İl ve İlçe seçim kurullarının ve Yüksek seçim Kurullarının, açık tasnif, açık birleştirme ve sağlıklı duyuru araçlarıyla sonuç açıklamalar  yapmalıdırlar. Hiçbir kuşkuya meydan vermeyecek şekilde, seçmen oyunun yerine vardığına kanaat getirmelidir.


Akla gelen en önemli hususlardan biri, seçmenin kullanacağı oyunun işaretli olması nedeniyle iptal olasılığının bulunmasıdır. Genelde  seçmenlerin   görüşleri, çevredekiler tarafından bilinir. Sandık başında oturan, ve (A) partisinin temsilcisi, oy kullanmaya gelen ve tanıdığı (B)partili  olan seçmene vereceği oy pusulasının arkasına, kaş göz arasında bir çizik atarak, tasnifte o oyun iptali sağlanabilir. Onun için , oy pusulasını alan seçmen, sağına soluna bakarak pusulanın temiz olduğuna kanaat getirdikten sonra ,mühür basacak hücreye girmelidir.
Hücrede oy kullanırken, tercih ettiği partiye ayrılmış olan bölümdeki   (EVET) yazısının üzerine, mühürü bir kez masmalı ve mürekkebin bulaşmaması için, oy pusulasını dışa doğru katlayarak zarfa koymalıdır. Zarfın sandığın içine düşmesini sağlamalı  ve muhakkak seçmen listesine imzasını atmalıdır.
Sandık kurulunda bulunan üyeler dikkatli olmalılar. Daha önce parmağa sürülen mürekkep son iki seçimde kullanılmadığı için,  mükerrer oy kullanmaya  sebep olmamalılar.
Tasnif yapılırken, tutanaklara geçirilecek rakamlara dikkat edilmeli ve kullanılanla kalan zarfların toplamı,  teslim alındığı sayıya eşit olmalıdır.
Tutanakların birer sureti parti temsilcilerine verilmelidir.
Torbalar ve tutanaklar emniyet içinde, seçim kurullarına ulaştırılmalıdır. Torbalar bizzat sandıkta görevli kişilerce  götürülmelidir.
İlçe ve İl seçim Kurulları toplamları açık ve temsilcilerin yanında sesli yapmalı ve her gelen sandığın sonuçları mikrofondan  yayınlanmalıdır. Bu yayını il ve Yüksek seçim kurumu da yapmalıdır. Dürüst seçimin kanıtı budur.
İl, İlçe  ve Yüksek Seçim Kurumlari  gerek tutanakları gerekse tutanaklardaki sonuçları  halka ilan ettikten sonra, medya temsilcilerine vermelidirler.
 Bazı  medya organları,  seçimlerin sonuçlarının açıklanma saatinden önce, hatta, oy verme zamanı sona ermeden hayali sonuç verme gibi bir gaflete düşmemelidir. Tarafsız, doğru, abartılmadam,  muhabirlerden gelen sonuçlar doğrudan yayınlanmalıdır.
Sonuçların belirlenmesinde, taraftarların sevinç gösterileri yapmaları doğaldır. Ancak bu sevinç gösterilerini yaparken, çevreye ve karşı taraftara zarar vermemelidir. Vakur ve saygılı olunmalıdır
Unutmayalım ki, kişi özgürlüğü, diğerinin özgürlük sınırına kadardır.
 
 12  Haziran  2011   Genel Seçim sonuçlarının Türkiye Cumhuriyeti'ne hayırlı olmasını diliyorum.

30 Mayıs 2011 Pazartesi

YAŞANANLAR


Kavga
neden İslam coğrafyasında ?

Rıza Zelyut

Önünüze bir dünya haritası alıp bakın.
Şu an çatışmaların olduğu bölge;
Müslümanların yaşadığı coğrafyadır.
Libya'dan Pakistan'a kadar
her yerde:
Yoksulluk var;
gerilik var,
cehalet var.
Kan var,
acılar var,
yıkım var;
yoksullaşma var.


Krallar var;
şeyhler var; 

diktatörler var...
 
Ayaklarının altında petrol denizi var.
- - -
Bir de bakın Batı dünyasına...
Zenginlik var,
en iyi eğitim var...
Barış var,
huzur var...
Savaşların yerini işbirliği almış...
Çünkü;
eğitilmiş halk var...
Eğitilmiş halkın seçtiği sivil yöneticiler var...
Ayaklarının altında kuru toprak var.
- - -
Peki zengin ve mutlu olması gereken
İslam dünyası neden böyle?
Sebep din mi?
-Olamaz...
Çünkü aynı dini kabul etmiş eski devletler;
o zamanlar dünya medeniyetine önderlik edebiliyorlardı.
Öyleyse sakatlık başka yerde...
- - -
Sakat nokta bulunmadan; bu derde çare de bulunamaz.
Elimizde Osmanlı Devleti örneği var.
15. Yüzyıl'da yeni bir çağ açarak dünya tarihine yön veriyor.
Avrupa'dan çok ileride...
Sonrasında işler değişiyor.
Avrupa ileri giderken Osmanlılar çöküşe geçiyor.
 
MUHTEŞEM YANLIŞ
 
Yıl 1548...
 
Başta Muhteşem Süleyman var.
Sultan Süleyman;
Avrupa'yı korkutmuş ama kendi devleti için için kaynıyor.
İstanbul'da bile insanlar huzursuz.
Muhteşem Süleyman topluyor alimlerini soruyor:


-Efendiler;
bu kargaşanın sebebi nedir?
Huzurdaki mollalar,
kadılar, kadıaskerler,
beylerbeyleri, vezirler
ve
veziriazam bir cevap buluyorlar:
-Hünkarımız, bu sıkıntının sebebi;
medreselerde
(o zamanki üniversiteler)
okutulan tıp,
matematik,
coğrafya gibi akılcı ilimlerdir.
Bunları kaldırıp yerine din dersleri korsak;
millet yaramazlıktan vazgeçer.
Bu kararla okullarımızdan akıl kovuluyor.
Bilimsel araştırmalar sona erdiriliyor.
Bunun yerine fıkıh,
hadis,
kelam gibi Kuran dersleri konuluyor.
- - -
Aynı sıralarda;
Avrupa'daki kiliselerde konuşulan şu idi:
-Bu Türkler bize Allah'ın yolladığı bir ceza kırbacıdır.
Peki bunları nasıl alt edebiliriz?
Papazlar oturup düşündüler...
Tarihleri incelediler.
Gördüler ki
Müslümanları kendilerine üstün kılan
güç din değil;
akıldır.
-Türklere karşı aklımızı kullanalım,
dediler.
Ve böylece akıl ürünü olan bilimi devreye soktular.
Türklerin attığı tıbbı, fenni, coğrafyayı kaptılar.
Böylece;
bizler kuyuya doğru,
Avrupa uzaya doğru yol aldı.
Geldik bugüne...
- - -
Bugün de Batı dünyası;
aklı kullanıyor.
Aklın ürünü de bilimsel sonuçlardır.
O da karşımıza fabrikalar,
barajlar;
lüks konutlar;
iyi okullar;
en ileri iletişim araçları;
en ileri savaş araç-gereçleri olarak çıkıyor.
İslam dünyası bu gelişmeler karşısında
çareyi daha da büzüşmekte buluyor.
 
Dine sarılarak

kurtulacağını sanıyor.
Bölgedeki krallar,
şeyhler, diktatörler de
'Din elden gidiyor!'
diyerek
halk kitlelerini bu yoldan uyutuyor.
Eğitilmemiş;
dinle uyutulmuş kitleleri yönetmek de kolay ya...
Cehalet at koşturuyor.
- - -
Cahil toplumlar; üretemezler...
Bu yüzden yoksulluk kol geziyor.
Yoksulluk kavganın sebebidir...
Batı dünyası;
yoksulluğu ve cehaleti kullanarak İslam dünyasını kırıp geçiriyor.
Bu işte ne İsa Mesih'in suçu var ne Muhammed'in eksikliği...
- - -
Peki kurtuluş nerede?
-Mustafa Kemal'e bakın;
tek kurtuluş kapısının o olduğunu görün.


Başka çareniz yok ey Müslümanlar!
-Hepiniz Kemalist olacaksınız.
***************************
Atatürk ne demiş;
Benim manevi mirasım akıl ve bilimdir...


27 Mayıs 2011 Cuma

TARİHİ OLAYLAR


TARİHE GEÇEN  İBRETLİK  OLAYLAR

Jake Fen isimli Macar adam, eşini korkutmak için kendini asmış pozu verdi… Eve gelen eşi kocasını o halde görünce bayıldı..Kapıyı açık gören komşu kadın içeri girince iki cesetle karşılaştığını sanıp evi soydu.Topladıkları ile çıkarken Jake kadına bir tekme attı. Cesedin canlandığını sanan kadın korkudan öldü..Jake beraat etti..


• New York`ta 5`inci caddede bir adama araç hafifçe çarptı. Adama bir şey olmamıştı.. Şoförle konuştu ve kalkacakken olayı gören biri yanına gelerek,kalkmazsa sigortadan para alabileceğini söyleyince yeniden aracın önüne yattı. Araç sürücüsü ise adamın gittiğini düşünerek gaza bastı ve adam öldü…
• Bayan Carson Amerika`nın New York kentinde yaşıyordu.. Bir gün eğlenmek için cenaze isleri yapan bir şirketle anlaştı. Şirket eve telefon etti ve bayan Carson`un kalp krizi geçirip öldüğünü söyledi . Aile hemen koştu. Bu sırada tabutun içinde yatan bayan Carson birden doğruluverdi. Ama kızı o anda kalp krizi geçirip öldü…
• Romollo Ribaldo issizdi. Pisa kentinde oturan 42 yaşındaki bu İtalyan bir gün, tabanca ile intihar etmeye hazırlandı. Eşi onu engellemek için dil döktü.. Sonunda Romollo ağlamaya başladı ve intihardan vazgeçip silahını yere fırlattı. Ateş alan tabancadan çıkan mermi eşine isabet etti ve eşi öldü…
• Güney Afrika Johannesbur`da iki adam birbirlerinin kafası üzerine koydukları bira kutularına ateş ederlerken birisi arkadaşının yüzüne ateş etti.Adam ağır yaralandı.
• Bir şirket,çalışanlarının iş başında güvenli gözlük kullanmalarını teşvik etmek için özel bir film izletti.Kanlı iş kazalarını gösteren film o kadar canlıydı ki 25 kişi odadan kaçtı.13 işçi bayıldı.ve işçilerden biri sandalyeden düşerek kafasını yardı.
• Michigan lonia`da sarhoş bir hırsız,iki hizmetçi kızdan nakit para istedi,kızlar parayı vermeyi reddedince adam polis çağıracağını söyleyerek onları korkutmaya çalıştı.Kızlar aldırmayınca adam gerçekten polis çağırdı ve tutuklandı.
• Pennsylvania Radnor`da bir şüpheliyi sorguya çeken polis,şüphelinin kafasına metal bir süzgeç yerleştirmiş ve tellerle fotokopi makinesine bağlamıştı.Polisin Fotokopi makinesinde şüphelinin yalanlarının yazdığını söylemesi inanan şüpheli suçunu itiraf etti.
*Marko ve Roberto de Solisa adlı iki kardeş, birbirleriyle pek iyi geçinemiyorlardı. Roberto`nun sık sık kendisiyle dalga geçmesine dayanamayan Marko, kardeşini, kafasına sıktığı tek kurşunla öldürdü. Bu basit bir cinayet gibi görünebilir. Ancak gerçek öyle değil. Çünkü Marko ile Roberto aynı dolaşım sistemini paylaşan yapışık ikizlerdi. Roberto`nun ölümünden 5 dakika sonra, kan dolaşımı duran Marko da öldü.

*Komboçya`da 2 asker, patlamamış mayınla futbol oynamaya kalkınca hayatlarını kaybetti. Olayı ilginç kılan bir başka nokta, parçalanarak can veren 2 askerin, Kamboçya ordusunun “en iyi mayın uzmanları” arasında yer almasıydı.

*ABD`nin Alabama eyaletinde 25 yaşındaki bir asker tükürme alışkanlığının kurbanı oldu. Pencerenin kenarına oturarak, tükürüğünü, büyük bir tencere şeklindeki sokak lambasına isabet ettirmeye çalışan asker, dengesini kaybedip 11. kattan düştü.
*New Hempshere eyaletinde 10 yaşında bir çocuk, kolasını çiviyle açmaya çalışırken hayatını kaybetti. Kolanın içindeki gaz basıncıyla fırlayan çivi, çocuğun boğazına saplandı ve çocuk yaşamını yitirdi.
*Amerikalı bir genç, bunalıma girerek 10. kattan aşağıya atladı. Aynı binanın 9. katında, gencin, birbirleriyle sürekli kavga eden anne ve babası oturuyordu. 8.katta ise intihar eden gencin hayatını kurtarabilecek çelik bir ağ vardı. Gencin intihara kalkıştığı sırada, 9. katta anne ve babası yine kavga ediyordu. Eşine iyice sinirlenen baba, elindeki av tüfeğinin tetiğine bastı. Anne kendini yere atarak hayatını kurtardı, ancak tüfekten çıkan saçmalar, o sırada 9. katın hizasında bulunan gencin başına isabet etti.
* Arizonalı bir adam kelepçelerle oynarken kendini kelepçeledi ve anahtarı bulamadı…
Kendisini kurtarmak için çilingir çağırmak yerine polisi arayınca başı belaya girdi…
Onu kelepçeden kurtaran polisler, ödenmemiş bir kefalet borcu bulunduğunu belirleyince onu yeniden kelepçelediler…
• Gillette şirketi 1902 yılında güvenli jilet satmaya başladığında
yüzlerce erkek satın aldı.Sonra da bu jiletlerin sakallarını kesmediğini
söyleyerek onları çöpe attılar. Gillette yetkilileri, mutsuz müşterilerin
tıraş olmadan önce jiletin sarıldığı kağıdı çıkarmadıklarını fark ettiler.
• Chevrolet, yeni model arabası için “Nova” ismini buldu ama sonra
arabayı Latin Amerika`da satamayacakları anlaşıldı… Çünkü “Nova”,
İspanyolca`da “gitmez” anlamına geliyordu.
• 1932 yılında Los Angeles olimpiyatlarında Fransız atlet Jules
Noel`in disk atmada kırdığı olimpiyat rekoru sayılmadı. Çünkü atışı
izlemesi gereken bütün hakemler, sırıkla yüksek atlama yarışmasını
izlemek için arkalarını dönmüşlerdi…
• 1840`da ABD başkanlığına seçilen William Henry Harrison, çok
soğuk bir günde Washington`da açık havada düzenlenen göreve
başlama töreninde şapka ve palto giymeyi reddederek yaptığı
uzun konuşma sonucu zatürre oldu. Yeni başkan sadece bir ay görev yaptıktan sonra öldü.
• Meksika`da ki bir sağlıklı yaşam merkezinin sahibi, vasiyetine
mezarlığın sigara içilmeyen bölümünde gömülmek istediğini ısrarla ekletmeye çalıştı.
• 1971`de toprak kaymalarını incelemek isteyen Japon bilim
adamları, büyük bir yağmur fırtınası efekti yapmak için bir tepeyi yangın
hortumlarıyla adam akıllı suladılar. Bu yüzden tepenin çökmesi sonucu meydana
gelen heyelanda, dört bilim adamıyla 11 izleyici hayatını kaybetti.
• Fransız ordusu, askerlerin mayın tarlalarında yürüyebilmelerini
sağlayan patlamaya dayanıklı botlar icat etti. Fakat botlar o kadar ağır ve
içinde yürünmesi o kadar zordu ki, askerler mayınlarla havaya uçmadan önce
pusuya yatan düşman askerleri tarafından vuruluyorlardı.
*1985`de New Orleanslı cankurtaranlar o yıl şehrin havuzlarında
kimsenin boğulmamasını kutlamak için bir parti verdiler. Partide
konuklardan biri boğuldu.
• 1975`de İngiliz bir çift televizyonda en sevdikleri programı
izlerken erkek yarım saat süren bir gülme krizi sonucu kalp krizi geçirerek öldü.
Eşi, cenazeden sonra programın yapımcılarına bir mektup yazarak,
kocasını hayatının son dakikalarında bu kadar mutlu ettikleri için teşekkür etti.
• 1983`de mağazada hırsızlık yaparken yakalanan San Diegolu bir
kadın,  polislere  “ eğer beni bırakmazsanız  morarıncaya kadar nefesimi tutarım” dedi.             Polisler kadını bırakmadılar, o da gerçekten  ölünceye kadar nefesini tuttu.

25 Mayıs 2011 Çarşamba

ATATÜRK'e MEKTUP

BİR TÜRK
  GENCİNİN ATA'YA HİTABESİ
> Sevgili Atam;
> Sana bu hitabeyi 33 yaşına girmiş,
> Gelecek güzel günlerden çoktan umut kesmiş,
> Temel eğitimini tamamlamış
> Ve ancak şimdilerde seni tanıyabilmeye başlayan,
> Türk istikbalinin evlatlarından biri olarak yazıyorum.


> Seni ilk gördüğüm günü dün gibi hatırlarım.
> İlkokul birdim. Miniciktim.
> Elimde beslenme çantam, önlüğümün cebinde annemin sevgisi, sınıfımda
> bilim öğrenecektim.
> Karatahtanın dört parmak üzerine ortalanmış çerçevenin içinden bana
> bakıyordun
> Bakışların keskindi.


> ABC' den sonra ilk öğrendiğimdin;
> Mustafa Kemal'din. Çocuktum...
> Bana, bize, tüm dünya çocuklarına bayram armağan etmiştin. Armağanını,
> uygun adım
> sol-sağ-sol
> sol-sağ-sol kutladık...


> Kaçımızın ayağı su toplamıştı, kaçımız bayılmıştık...
> Biz bayramlarda ağlayan çocuklardık.
> (Ne zaman salıncakta sallanan fotoğrafını görsem, geçen 23 Nisan'lara
> yanarım.)
> Ortaokul ve lisede hep seni anlattılar bana...
> Dünyaya ancak yüz yılda bir gelen dahiydin...
> Şahin bakışların vardı, hürriyete aşıktın.


> En azılı düşmanlarına karşı bile merhametliydin,
> Ama savaş meydanlarında karşında kimse duramazdı.
> Aslandın, kaplandın, kartaldın, panterdin.
> Özgür geleceklere açılan pencereydin.
> Sözün özü benim sevgili atam;
> Kodumu oturtan milli eğiticiler böyle anlatmışlardı.
> Beni milli bir şekilde eğitenler,
> Failatün, failatün, failatün, failün ölçü sistemini,
> Niagara Şelalesi' nin yükseklik ve debisini,
> Yes, it is a pencil demesini,
> Deli İbrahim'in küpesini;
> Bir bir kafama yerleştirdiler de;
> Bana senin insan yönünü anlatmadılar.
> Sigara tiryakisi olduğunu,
> Rakı içtiğini,
> Aşık olduğunu,
> Evlendiğini,
> Boşandığını,
> Kim bilir kaç geceler savaş meydanlarında cesetlere bakıp, için için
> ağladığını,
> Özlemlerini, hasretlerini,
> Geleceği kazanmaya dair fikirlerini
> Anlatmadılar.
> Bana, bize, tüm dünya gençlerine bayram armağan etmiştin.
> Armağanını, uygun adım
> sol-sağ-sol
> sol-sağ-sol kutladık...
> Kaçımızın ayağı su toplamıştı.
> Kaçımız kıçına yediği sopa yüzünden altına işemiştik.
> Biz bayramlarda bunalan gençlerdik.
> ( Ne zaman baloda smokinli fotoğrafını görsem, 19 Mayıs'lara yanarım.)
> Bir yandan;
> Heykellerini diktik
> Dağa-taşa silüetlerini çizdik,


>
> Her kitaba, her yazıya
> Mutlaka senden alıntılar yerleştirdik.
> Bir yandan;
> Her işin kolayına kaçtık,
> Ticarette kazık attık,
> Üretim yerine kopyaladık,
> Bilim adamlarını sindirdik,
> Aydınları yargıladık,
> Yoktan yere nice vatan hainleri ürettik,
> Çoktan yere nice amaçsız gençler yetistirdik.
> Zeki, çevik ve aynı zamanda düzenciydik.
> Eğitimi siyasete kurban verdik,
> Ekonomiyi siyasete kurban verdik,
> Aydınlık olması gereken gelecekleri siyasete kurban verdik.
> Varlığımız siyasi emellere armağan oldu...
> Benim biricik Atam;
> Biz Demokles' in kılıcını sapından değil
> Keskin yanından tutmayı marifet bildik.
> Senin ruhunu gıdım gıdım içtik,
> Tükettik...
> Tükettik...
> Tükettik...


> Dedemden babama, babamdan bana
> Politikacı tabiriyle 'enkaz devralmış' bulunmaktayız.
> Bu gidişle biz, çocuklarımıza devredecek
> Enkaz bile bulamayacağız.
> Türk'tük, doğruyduk, çalışkanlığımız şüpheli;
> Birinci vazifemiz; Türk istiklalini ve Türk
> Cumhuriyeti'ni ilelebet
> muhafaza ve müdafaa etmek,
> Ülkümüz;
> Yükselmek, ileri gitmekti...
> Uzun bir yoldu...
> Yorucu ve yıpratıcıydı...
> Adidas' larımız eskidi,
> McDonalds' ta mola verdik.
> Belki de 'Bir Türk dünyaya bedeldir' deyişini
> Biz 'Her Türk dünyaya bedeldir' anladığımız için
> emanetini,
> 1 milyon beş yüz seksen bin kat küçültmeyi becerdik...
> Verdiğin en önemli görev:
> Bu ahval ve şeriat içinde dahi vazifem
> Türk istiklalini ve cumhuriyetini
> İlelebet muhafaza ve müdafaa etmektir, bilirim.
> Muhtaç olduğum kudretin,
> Sana güvenimde mevcut olduğunu belirtir, ellerinden
> hasretle öperim...

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ

  CUMHURİYET Burhan Bursalıoğlu Bu gün Cumhuriyetimizin 99. Yıl dönümü. 99 yıl önce bugün, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşla...