17 Eylül 2011 Cumartesi

ARA

ZORUNLU  13  GÜNLÜK  AYRILIK

Burhan Bursalıoğlu


Sivas Öğretmen okulundan Mezun olan biz öğretmenlerin, 33 

yıldır, hiç ara vermeden, en az 150  SÖO nun, çeşitli 

dönemlerinden çıkışlı  arkadaşların, değişik kentlerde, 10 

günlük birlikteliğimiz nedeniyle, 18 Eylül 2011 tarihinden, 01 

Ekim.2011 tarihine kadar Didim'de Zıraat Bankası Genel 

Müdürlüğü dinlenme  tesislerinde  olacağım.

Bu nedenle, Blogum o tarihe kadar işlemsiz kalacaktır.

Dönüşte tekrar beraber olma ümidiyle hoşca kalın.

14 Eylül 2011 Çarşamba


3-5 Eylül 2011 tarihinde Sivas Öğ. Ok. Mezunları olarak yapılan toplantıya katılanların listesidir.


Sivas'ta yapılan  Sivas Öğretmen okulu Mezunları toplantısına katılanların listesini aşağıya çıkardım. İlk günü gelenlerin ikinci günü de geleceğini düşündüğüm için listeyi ikinci gün hazırladım. Ama gördüm ki birinci günü gelenlerin bir kısmı  son gün gelmediler. Onun için o arkadaşlar liste dışı kalabilir.
Burhan Bursalıoğlu

H. Hüsnü Tekışık                                 1948
İzzettin Uzunca                                    1948                0532 624 02 32
Burhan Bursalıoğlu                               1956                0534 899 62 62
Yalçın Çolakoğlu                                 1958                0542 471 28 61
Ayhan Şahin                                        1958                0532 441 41 21
Cazip Karakuş                                    1961                0505 388 34 49
İsmail Hakkı Acar                               1965                0543 581 46 95
Ferhat Ay                                            1965                0346 222 25 41
Mehmet Mustafa Polat                        1966
Galip Doğan                                        1966                0506 601 73 59
Sabri Atmaz                                        1966                0555 307 59 61
Bünyamin Kuzu                                   1966                0541 836 18 31
Ali İhsan Asıhan                                  1966                0507 991 57 74
Hacı Osman Işık                                  1967
Besim Cebecioğlu                                1968                0532 233 08 29
Selma Gökşin Yıldız                            1968                0506 488 25 95
Kadriye Şeneser  (Kut)                       1968                0505 503 63 98
Nebahat Olağan                                  1968                0533 499 12 87
Ayhan Bilbay                                       1968                0507 394 26 75
Kemal Arı                                           1968
Gülendam Çolakoğlu                           1968                0505 892 23 56
Hatice  Kıyak                                      1968                0505 853 84 34
Nuri Ertuğ                                           1968                0505 574 17 19
Nevzat Güler                                       1969                0542 747 93 33
Seyfettin Duman                                  1969                0538 608 56 44
Abdullah Çakmak                               1969                0505 825 59 93
Nihat Ünsal                                         1969                0543 686 94 94
Seçkin Çetinkayalı                               1970                0531 790 98 10
Mahmut Özcan                                    1970                0505 216 48 59
Erdem Demirci                                     1970                0505 507 20 29
Dürdane Özcan                                   1970                0532 471 91 45
Mehmet Anulur                                   1970                0535 373 86 10
Ali Mehmet Özdemir                           1970                0538 205 71 63
Bekir Özgünay                                    1970                0542 401 62 56
Hüseyin Mütevellioğlu ( Günaltay)        1970                0505 561 86 75
Nurhayat Kaya Pusat                          1971                0505 274 04 06
İdris Çıldır                                           1972                0542 460 32 01
Asuman Akpınar Tatlısu                       1973                0505 296 69 95
Nebahat  Yalçın Bayram                      1971
Emine Karakoç (Kasap)                      1974                0505 515 35 61
Gülşen Bilgin                                       1974
Mine Ayık  (Elçin)                               1974                0505 684 70 88
Doğan Uyar                                        1974                0505 237 03 11
Ali Çelik                                              1975               
Nesrin Erbıyık                                     1976                0505 296 67 54
Selma Köksan Yıldız                                                   0506 488 25 95
Hulusı Bekki                                       1969                0532 516 63 69
Mehmet Özdal
Cengiz Ayık
Lütfiye Çetinkayalı
Hülya Beki
Sabriye Ertürk
Ahmet Ertürk
Fahrettin Demirezen
Hüseyin Genç
Durmuş Köse
Rahmi Çamdar
Ahmet Eriç
Nadir Özkaynak
Hadi Kasap
 Mahmut Özcan
Mustafa Kuzucu A. Yaşar Şirin

9 Eylül 2011 Cuma

D O S T L U K G İ R İ Ş İ M İ


SİVAS ÖĞRETMEN OKULU MEZUNLARI TOPLANTISI

Burhan Bursalıoğlu

01.Eylül akşamı, saat 19.30 otobüsüyle, Bodrum’dan Sivas’a gitmek için Ankara’ya hareket ettim.  Sabah 06.30 da Ankara’ya vardım. Otogarda İzmir’den gelen, İlköğretim müfettişliğinden emekli dostum İzzettin Uzunca ile buluştuk. 10 dakika sonra da  H. Hüsnü Tekışık gelip bizi aldı eve götürerek kahvaltımızı ettik. Kendi arabası ve özel şoförü ile birlikte, saat  09 da Sivas’a hareket ettik.
Sivas’a neden gidiyorduk? 

Sivas’ta bulunan bir grup Sivas Öğretmen Okulu 65- sonrası dönemi   mezun öğretmenleri  toplayıp, tanışma, eğlence ve anılarla geçmişi yad etmek amacı gütmüşler.  03-05 Eylül tarihleri  arasında gerçekleştirmeyi planladıkları bu  etkinliğe davetli olarak katılacaktık.
02 Eylül , saat: 14 de Sivas’a oradan da bize feyz veren Kabak yazısındaki okulumuza gittik.
Etkinlikleri organize eden  Seyfettin Duman  Duayenlerim, hoş geldiniz “diye bizi karşıladı.
Yatmak için okulda yer ayrıldığını,  yorgun olabileceğimizi,dinlenebileceğimizi söyledi.
Kısa bir istirahattan sonra şehre indik.

Sivas’ ı çok değişik bulduk. Tanıyamadık. Çok gelişmiş. 4 Eylül Kongresi’nin yıldönümü nedeniyle şehirde hummalı bir çalışma, Bayraklarla her tarafın süslenmesi, kalabalık insanların sağa,sola koşuşturması, Vilayet önündeki meydanda yapılan değişiklikler güzel gelişmelerdi.
Gezip dolaştıktan sonra akşam yemeğimizi de yiyerek saat: 21 civarında okulumuza çıktık. Okul binası kilitli idi.  Yatakhane açılmış olduğundan yerlerimizi kontrol ederek,   Türkiye-Kazakistan maçını seyredip yattık.
Programa göre 03 Eylül Cuımartesi günü , saat 12 de okul  bahçesinde toplanıp, tanışma faslı ve  yemek yenecek 

 Saat: 09 sıralarında, elinde kamerası ile öğretmen Nebahat Bayram çıkageldi.  Birkaç poz resimlerimizi çekerek, kamera eşliğinde tek, tek bizlerle röportaj yaptı.
Öğleye doğru arkadaşlar gelmeye başladı. Birbirini tanıyanlar sarmaş, dolaş olup,  yüzlerindeki mutluluk  açıkça görülüyordu. Birbirlerini tanımayan , değişik yıllarda mezun olanlar da birbirleriyle tokalaşıp tanışıyorlardı.
Bize olan ilgi, hürmetkar, saygılı ve samimi idi.. Birlikte resim çekiliyor, özellikle H.H. Tekışık ilgi alanı oluyordu. 

 Öğle yemeği okul yemekhanesinde  yendi. Ek olarak Gaziantep’ten gelen arkadaşların getirdikleri fıstık ve üzümler de  dağıtıldı. Bu arkadaşlar Gaziantep baklavası da getirdiler ama,ertesi güne bırakıldı. Yemekte 80 civarında  öğretmen arkadaşımız vardı.
Yemekten sonra  gruplar şeklinde sohbete, resim çekmeye devam edildi.  Akşama doğru , ertesi günü  akşam saat: 17 de yine okulda toplanmak  üzere  dağılma başladı.

Akşam yemeğinden sonra , saat 21.30 da SRT  televizyonu H.H.Tekışık’la canlı röportaj yaptı. 
Gece yine okulda kaldık. Sabah çarşıya inerek kahvaltımızı yapıp, şehir dışında olan, öğrenciliğimiz zamanında sıkça gittiğimiz, bir mesire yeri olan  Paşa bahçe parkına gittik. Temiz hava, şelale yeşillik ve çay. Yorgunluğumuzu attık.
Öğle sonu okula gittik. Yönetici Seyfi Bulut'tan başkası yoktu. Görevli çocuk okulu açtı ve sınıflarımızı  gezmeye başladık.
Ana binada idare odaları değişmişti. Sınıflarımız aynı, sıralar  ve döşemeler yenilenmiş, her sınıfın kapı girişine sınıf levhası konmuştu. Bizim zamanımızda sabit sınıf yoktu. Sınıflar yerine her dersin ayrı odası vardı. Tarih odası, biyoloji laboratuvarı, matematik odası, edebiyat, müzik  odası, iş atölyesi gibi.
Sıralarımıza oturarak resim çektik.

Saat 15.30 civarında Milli Eğitim Müdür Yardımcısı ziyarete geldi. Çardağın altında sohbet ettik.  Sivas’ın eğitim çalışmalarından bahsetti. Sivas öğretmenlerinin sorularını cevapladı.  Ondan yarım saat sonra da Sivas Büyükşehir Belediye Başkanı Doğan Ürgüp geldi. Ankara’dan H.H.Tekışık’ı tanıyormuş. Görmeye ve “hoş geldin” demeye gelmişti. 19.30 a kadar  sohbet ederek Sivas’ın yerleşim, sanat, tarihi yerler, trafik ve gelecekteki projelerini anlattı. Başladığı işleri bitirmek için bir dönem daha seçilmek istediğini belirtti. 
Doğan Ürgüp BBP den seçilmişti.
Bu arada, mangalda yapılan köftelerde yenerek, yemekhanede toplantıya geçildi. ME müdür yardımcısı ve Belediye Başkanı izin isteyip ayrıldılar.

Topluca , toplantı salonu olarak da kullanılan yemekhaneye geçtik.
Saygı duruşu, istiklal marşı ile açılış yapılıp, öğretmenler marşı ile devam edilen toplantının açış konuşmasını, Seyfettin Bulut yaptı. Sıra ile Tekışık, İzzettin Bey, Ben , Melahat Bayram  ve diğer arkadaşlar konuştuk. Görüşlerimizi, anılarımızı, duygularımızı  ifadeye çalıştık.
Konuşmalar sonrasında şarkı, türkü  söyleyip  halaylar çekildi. Özellikle, 87 yaşındaki İzzettin Bey türküler söyleyip gruba eşlik ederek geceye ağırlığını koydu.
Gece 23 e kadar devam eden eğlence  sonunda, kısa bir konuşma yaparak  veda ettik.

SONUÇ:

Dört gün kaldığımız okulumuzda, her ne kadar “SELÇUK ANADOLU LİSESİ” olarak ad değiştirmişse de, yıllar sonra okullarını ziyarete gelen emekli öğretmenler olarak, ne müdür, ne öğretmen ne de hizmetli görmedik. Bu kadar  ilgisizlik görmedim. Bu durumu ME Müdür yardımcısına  açtığımda, müdürün izinde olduğunu söyleleyerek  ilgisizliği geçiştirdi.
Her konuşma fırsatında, “aynı adı taşıyan ,  mezuniyet dönemi kısıtlaması tanımayan, aynı kökenli iki grubun oluşunun anlamsız olduğunu, 32 yıldır bu işin yapıldığı gruba katılmanız,  yaşlandığımızı, bayrağı teslim  almanız gerektiğini “  söyleyerek yaptığımız çalışmaları  anlattım.
3 gün olarak planlanan toplantıda boş zamanın çok uzun tutulduğunu  gözlemledik. Ziyaretler, geziler programa konulabilirdi.
Yönetici arkadaş Seyfettin Bey  canla başla uğraş verdi.  Her sorunun üstesinden geldi. Onu kutluyorum.
Fotoğraf makinesi ve kamerasıyla, ihtiyaç duyulduğu anda grubun yanında olan Nebahat Bayram  öğretmenin  enerjisine hayran oldum. Bir bakıyorsunuz yanımızda, bir balkıyorsunuz 4 Eylül gösterilerinde,  elinde “SİVAS ÖĞRETMEN OKULU MEZUNLARI”pankartıyla yürüyüşte. Gönülden kutluyorum.
Genel olarak yapılan toplantı amacına ulaşmıştır.  Bizleri duayen olarak  lanse edenlere  son olarak söyleyeceğimiz, “Toplantıdan mutlu olarak dönüyoruz , Sizleri  GENÇ KUŞAK  olarak aramızda görmeyi arzuluyor, yaşamınızda, başarı, mutluluk ve hiçbir zaman Kabak yazısı ruhundan uzaklaşmamanızı diliyoruz.”


NOT: Diğer resimler Facebook  taki sayfamdadır.

28 Ağustos 2011 Pazar

GÜNCEL.


KISA  BİR  AYRILIK

Değerli Okuyucularım:
Sivas Öğretmen  Okulu'ndan. 1970 sonrası mezun olan Öğretmen arkadaşların 3-5 Eylül 2011 tarihlerinde  düzenledikleri "Geleneksel Sivas Öğretmen Okulu Mezunları Toplantısı" için  aldığım davete katılacağım için, 
 1 Eylül'den 6 Eylül'e kadar geçen süre blog yazılarıma  ara vereceğim.
Planlanan program gereği, çoğu zamanın okulumuzda geçeceğini düşünürsek,  60 yıl önceki anıların tazelenmesi bakımından, Sivas gezimin renkli geçeceğini, Kabakyazısının suyunu  içip,  havasını  solumak bana iyi geleceğini zannediyorum.
Toplantıyı düzenleyen Öğretmen arkadaşlarıma şimdiden teşekkür eder, yaklaştığımız Ramazan Bayramımızın tüm Ulusumuza mutluluk, huzur ve daima neşe getirmesini diliyorum.

Burhan BURSALIOĞLU

16 Ağustos 2011 Salı

YAŞAM

                                                                S O M A L İ


Burhan Buırsalıoğlu

Uzun bir süredir Hint Okyanusunda,  Omman Denizinde Somali korsanlarının yük gemilerini zaptettikleri, onlardan haraç aldıkları,  denizlerde  can güvenliğinin kalmadığı haberleriyle  çalkalandı durdu. Bizim de birkaç gemimiz korsanların eline geçti. Hatta Deniz Kuvvetlerimiz  bu sulara inerek  Somali korsanlarına engel olmaya çalıştılar.

Son haftalarda, gazetelerde, internette ., televizyonlarda Somali halkının, çocukların  açlıktan   öldükleri, boy boy resimlerle önümüze getirildi.
 Hakikaten çocukların ve Somali halkının içler acısı durumlarını görünce etkilenmemek  mümkün değil. Bugünkü Dünyamızda, tüm ulusların, yedikleri ve içtikleri kadarının da atıldığı bir ortamda, aclıktan ölen binlerce insanın var olduğunu görmek insanlık ayıbıdır. İnanın insanlığımızdan utanıyorum.

Karşılarında, Dünya'nın petrollerine sahip Suidiler bunları hiç mi görmüyor?  Aynı dinden olan bu insanlara yardım edimesi gherektiğini dinimiz söylemiyor mu? 
Ekonomide Dünya'ya kafa tutan  "benim" diyen diğer devletler nerede? 

Dünya'nın 7 milyar olan nüfusu, 8 ,5  milyon nüfusun gıdasını sağlayamaz mı? Her ne kadar, Birleşmiş Milletlere bağlı, Gıda ve Tarım Örgütü  (FAO ) 800 milyon insanın yetersiz beslendiğini söylüyorsa da, Somali gibi ölüm oranlarının korkulacak düzeylerde olmadığı bir gerçek. FAO vitrinlik bir örgüt müdür? Somali'ye elini neden uzatmıyor? Neden uazatılması için girişimlerde bulunmuyor?
Bizim ülkemizde de beslenmenin istenilen seviyede  olmadığını  resmi verilerden  biliyoruz. Ama aclıktan öleni henüz duymadık.Buna karşı tüm Ulusca seferber olduk, Somali'lerin imdadına yetişmeye çalışıyoruz.

Başbakan'ımız  bile Somali'yi ziyaret ederek, bizzat gözleriyle, yerinde görmek için didiş hazırlığı yapmaktadır.
Somali, Cumhuriyet olup   başkanlık sistemiyle idare ediliyor. Afrika'nın doğusunda, Hint Okyanusunda geniş sınırı olan, 637 657 km. kare genişliğinde, 8.5 milyon nüfusludur. Topraklarının sadece  %2 sinin , güneyde  iki ırmağın   suladığı  tarıma elverişli olduğu, onun da ekilmediği bir ülke dir Somali.

Somali halkı, 1950 den itibarten İtalya'nların boyunduruğunda  iken, 1960 da bağımsızlığını kazanarak Cumhuriyet ilan etti. 1991 de ülke iç savaş neticesinde tam bir yıkıma uğradı.  Büyük bir  açlık başladı. Kuzeydeki ayrılıkçı unsuırlar Somaliland Bağımsız Cumhuriyeti ilan ettiler. Somali'de 2000 den itibaren de, aşiretlerin birtbirine olan düşmanlıkları nedeniyle bir türlü birlik,huzur ve istkrar sağlanamıyor. Bu sebeple de birçok insan yurt dışına gitmek, yaşamlarını oralarda sürdürmek istemektedirler. özellikle güneyde bulunan insanlar teknelerle, petyrol zengini  emirliklerde ve  Suidi Arabistana gidip çalışmak istemektedirler. Ama üç kağıtçı tekne sahipleri 50 dolar karşılığında, eski,dökük teknelerine insanları tıkış tıkış doldurarak, Yemen açıklarında bu insanları denize atmaktadırlar.

Diğer taraftan korsanlık yapan korsanlara karşı da hükümetleri herhangi bir yaptırımda bulunmamaktadır. Bu korsanların hükümetlerine vergi veya ganimetten pay şeklinde,  resmi veya gayrı resmi avanta verdikleri olasıdır.
Kişi başı Milli geliri 200 dolar  cıvarında olan halkın yaşam süresi, erkekler de 46, kadınlarda 48 yıldır.
Yaşam uğruna kendi içinden vurulan , ezilen açlığa mahküm edilen Somali Halkı için toplanan yardımlar, umarım gerçek ihtiyaç sahiplerine gider.

Yardımlar bir yere kadar  nefes aldırır. Sonrası?  Önemli olan ,o insanların geçimlerini sağlayan ortamlar hazırlamaktır. Huzur içinde çalışmalarını, aileleri geçindirme  imkanları  yaratma, medeni insanlar arasında medenileşme çabası göstermeyi sağlama, insanlığın görevidir. Bunlar sağlanmadıkça, gönderilen yardımların hiç bir faydası olmayacağına inanmaktayım.




7 Ağustos 2011 Pazar

BİRAZDA GÜLELİM




Yukarıdaki şiirin ölçüsü nedir?
Cevap: Yaklaşık dokuz santimetredir

Kimlere zekat verilmez?
Cevap: Şeytana



-Kıyamet günü ne demektir? Kıyamet günü yani gerdek gecesidir. O gün her şey çok kötü olur. Bütün gece kıyame kopuverir. 

İneğin midesi kaç bölümdür?
Cevap: İki oda bir salon bir mutfak

Servet-i Fünun edebiyatı hangi edebi akımlardan etkilenmiştir?

Cevap: Elektrik akımından 

Bir yerin turistik alan sayılması için gereken şartlar nelerdir?
Turistlerin Turist olması, yerlerin temiz olması ve Turistlerin yatıp kalkması gerekir.


Hızlı nüfus artışının zararları nelerdir? Bence hızlı nüfus artışı çok kötü bir şey çünkü hep çarpık kentleşme, peçe kondu, ekonomik sorunlar. Eğer biz 10 kardeş olsaydık kötü olurdu. Zaten babamın işi kötü gidiyor yakında 4 kardeş olucaz üç iken. Ya ne buluyorlar çocukta, ha yapmışsın ha yapmamışsın. Daha çok var ama zaman yetmiyor.

İzmir'i kim işgal etti?
Cevap: Gazeteci Hasan Tahsin 

Yönümüzü nasıl buluruz? Yolda gidiyorum bir adama rastladım aha bu yoldan gideceksin dedi giderim. Sora sora Bağdatı bile bulurizki

Ailenin reisi kimdir?
Cevap: Anam


Koşma nedir?

Cevap: Yürümenin hızlı şekline koşma denir 

-Ova nedir? Dümdüz ve ucsuz bucaksız şahane yerlere ova denir

Canlıların en küçüğüne ne ad verilir?
Cevap: Bebek 
 

Kasabayı kim yönetir?

Cevap: Şerif ve adamları

Mübarek geceler hangileridir yazınız?
Cevap: Kına, gerdek ve dolunay gecesi 

Madenlerle ilgili kuruluşlarımız nelerdir? İki tanedir. Maden delik arama enstitüsü ve perakende Anonim Ortaklığı (PAK

-Boğazlarımızın derinliği ne kadardır? İstanbul boğazı az biraz derindir, çanakkale boğazı ise çok çok az biraz derindir ve aralarında dünya kadar fark olmasıdır.
 

27 Temmuz 2011 Çarşamba

POLİTİK

KARANLIK  GELECEĞİN  HAZIRLIKLARI MI?

Burhan Bursalıoğlu


Birkaç gün önce, İstanbul Fatih’de 200 kişilik bir grup türbanlı, çarşaflı, bazı İslam ülkelerinde gördüğümüz  yüzü peçeli, bir kısmı da ilkokul öğrencileri, ellerinde pankartlarla birlikte eylem yaptılar. Eylemin amacı da,  yıllardır, ilkokul öğrencilerine söyletilen, “Türküm, doğruyum , çalışkanım….” Andımızın söyletilmesini protesto etmekti.
Mazlum ve Özgür Der.  Örgütlerinin tertip ettiği eylemde, türbanlı, Mazlum Der üyesi Zehra Türkmen yaptığı saçma sapan  konuşmada  bakın neler diyor.

İnsan kişiliğini ve inanç bütünlüğünü görmezden gelen statükoya aykırı fikir ve yaklaşımlar benimseyebilmek ve geliştirebilmek hakkını yok sayan bir anlayışla, çocuklarımız, gençlerimiz, resmi ideolojik kalıplar doğrultusunda şekillendirilmeye çalışılmıştır. Sorgulama cesaretinden yoksun nesiller yetiştirilmesi hedeflenmiş, okul kışlalaştırılmış ve öğrenciler askerleştirilmiştir.”
Okullarımızda, Zehra Türkmen’in dediği gibi, insan, kişiliğini kalıplaştıran, özgün fikir geliştirme hakkını yok sayan bir eğitim olsa idi, kürsüye çıkıp, saçmalamaz, abuk subuk laflarla ahkam kesmezdi… Okulları kışlaya, öğrencileri askere  benzetmesindeki zihniyetin amacı ortada. Asker ve ordunun varlığından ürkekliğini, tiksintisini, nefretini İlkokul öğrencilerinin şevkle ve gururla söyledikleri andımızı  küçümseyerek göstermektedir. Zehra Türkmen  daha da ileri giderek “Andımız adlı İslam akidesine aykırı ögeler içeren, kişi putlaştırmasına ve kişilik tahribine yönelik, ırkçı metnin her sabah çocuklarımıza zorla söyletmenin ayıbına, ilkelerine ve zulmüne son verilmelidir. İsteyen vatandaşa ana diliyle eğitim alma hakkı tanınmalıdır  Okullarda askeri denetim vesayet aracı olan kışla tipi eğitimin simgesi Milli Güvenlik dersi kaldırılmalıdır.”Kendisi yetmiyormuş gibi, birde yanında gelen bir ilkokul öğrencisine de, “ İnançlarına aykırı olmasına rağmen, her sabah söyletilen andın, kendisi için zulüm olduğunu “ söyletiyor.

Zorla söyletildiğini iddia ettiği andımızda, bunları bu kadar  korkutan nedir?  Ne var bu antta?
Türküm, doğruyum ,çalışkanım.
Türk olmak zulüm mü? Bu ülke Türklerin Vatanıdır.Biz Türklüğümüzle gurur duyuyor ve yurdumuzu seviyoruz. Türklüğünden, Vatanından rahatsız olanlar varsa, kimseyi tutmuyoruz.Gitsinler. Nereyi beğeniyorlarsa oraya gitsinler.
“Doğru “ olmak suç mu?  Eğrilik, sahtekarlık, riyakarlık lığı mı genç beyinlere nakşetmek yapılmalıydı.
Çalışkanım  yerine “Tembelim” denilse, daha mı iyi olurdu?
Büyüklerini  saymak, küçüklerini sevmek ve korumak dinimizin emri değil midir? Bu bayan, “Andımızın İslam akidelerine aykırı ögeler içeriyor” derken Dinimizi inkar etmiyor mu?
Varlığını, yaşamını, hayatını ve mutluluğunu Türk’lük için feda etmek, her Türk vatandaşının idealidir.  Irkçılık dahi olsa “Türküm” demek mutluluk ve gururdur.
41 yıllık meslek hayatımda hiçbir öğrencim ve velisi, and a karşı  herhangi bir tepkide bulunmamışlardır. Bırakın tepki göstermelerini, bütün öğrenciler, arkadaşlarına andı söylettirmek için öne fırlarlar, “ben ben ben “ diye isteklerini bildirirlerdi.Andın  kendine zorla söyletilip, inançlarına ters düştüğünü söyleyen  küçük ilkokul öğrencisi,  kim bilir arkadaşlarına söyletmek için kaç kez parmak kaldırmıştır?  Belki de söyletmiştir de.
Bu çocuğun beynini yıkamak,istemeden söyletilen cümleleri kendi, fikriymiş gibi lanse ettirmek, statükoculuk, putlaştırmak değil de nedir?
Çocukların, türbanlıların, kara çarşaflıların ve yüzünü gözünü peçe ile örten eylemcilerin taşıdıkları pankartlar da mide bulandırıyordu.

“IRKÇI ANDI REDDEDİYORUZ”
“ANDIMIZ BAŞ ÖRTÜMÜZDÜR.”
“ANDIMIZ  İSLAMA UYGUN OLMALIDIR”
“NİÇİN  OKULA BAŞ ÖRTÜSÜYLE GİDEMİYORUM?”
“NEDEN İNANMADIĞIM DEĞERLER ÜZERİNE AND İÇEYİM?”
“KEMALİST ŞÖVEN AND DAYATMASINA SON”
“ANA DİLDE EĞİTİM”
Ayrıca tek bir  pankartta, tespit ettikleri yasakları da  şöyle sıralamışlardı.
“ BAŞ ÖRTÜSÜ YASAĞINA,
ANDIMIZ SAÇMALIĞINA
ANADİLDE EĞİTİM YASAĞINA,
MİLLİ GÜVENLİK DESPOTİZMİNE,
KESİNTİSİZ EĞİTİM ZORLAMASINA.”

Yukardaki pankartta yazılı ifadelerinden de anlaşılacağı gibi, onlar gibi bir kısım insanlar Atatürk’ü  inkara, O’nun  İlke ve İnkilaplarını yok etmeye, Ulusumuzu parçalamaya, Türk, Kürt, Laz, Gürcü, Abaza, Çerkez, Roman, Boşnak, Ermeni, Rum, Yahudi, Hanefi, Alevi, Suni gibi kliklere parçalamaya çalışmaktadırlar.
Türkiye Cumhuriyeti halkı, dış mihrakların amaçları, içerdeki bazı grupların da bu amaçlara yardımcı  olma oyunlarına düşmemelidir.
Görüldüğü gibi, bunlar amaçlarına varabilmek için ilkokullara kadar uzanmış olmaları, geleceğimiz için kara tablo arz etmektedir.
Şunu asla unutmayalım. Parçalanmış milletlerin, dili, dini,  kanı, ırkı, bayrağı, kültürü, gelenek görenekleri Aynı olmayacağından, asla bir ulus olamazlar. Ulusu olmayan da devlet olamaz. Devleti olmayan milletler  esarete mahkümdurlar.

Türk Atalarımızın kanlarıyla sulanmış bu topraklarda  bölücülük istamiyoruz.
Laik bir Ülke olarak, hiç kimsenin baskısı altında kalmayarak, ibadetimizi özgürce yapabilmeliyiz.
Düşüncelerimizi özgürce söyleyip yazabilmeliyiz.
Milli sınırlarımız içinde rahat, serbest ve özgürce dolaşabilmeliyiz.
Atatürk İlke ve İnkilaplarından taviz vermeden, tüm yasalarımız uygulanmalıdır.
Kara çarşaf ve peçeli kıyafetlerimizle, muasır medeniyet  seviyesine ulaşmamızın hayal olacağını tüm insanlarımıza hatırlatmak isterim.
Yasama ve Yürütme organlarının, Türkiye Cumhuriyetini, saygın, güçlü, modern ve gıpta ile sözü edilen bir devlet olmayı sağlamalarını  diliyorum.  

.


MİLLİ BAYRAMLARIMIZ

  CUMHURİYET Burhan Bursalıoğlu Bu gün Cumhuriyetimizin 99. Yıl dönümü. 99 yıl önce bugün, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşla...