9 Kasım 2011 Çarşamba

ATATÜRK YAŞIYOR

 10  KASIM      73. YIL



Burhan Bursalıoğlu

Tarih boyunca insanlık çok defa kahramanlarına ve kurtarıcılarına karşı vefasızdır.
Mustafa Kemal'de bir kahramandı. Bir Ulusu, bir ülkeyi kurtardı.  Kurtaranlara önder oldu.  O Halkın içinden yükselen, sivrilen, efsaneleşen gerçek bir halk Adamıydı
Toplum içinde, hatta kendi çevresinde yaşayan, içlerindeki  fesat ruhları harekete geçiren bazı insanlar, O na elbette ki el kaldıracak, tarih öncesinden kalma içgüdüleriyle kaba, ilkel bir dille saldıracaklardı. Ve öyle de oldu....



Mustafa Kemal Atatürk, hiçbir zaman "TAM BAĞIMSIZLIK" ilkesini dilinden düşürmedi. İçerideki ve dışarıdaki sayısız zorluklara rağümen bunu gerçekleştirdi.
Eğer yapmasa veya başaramasaydı: şimdi kim? Hangi halk? Hangi toprak? kimin devleti? Hangi rejim? Neyin özgürlüğüne sahip olunacaktı? Hangi bayrak altında? ....
 Aşağıda Atatürk'ün çeşitli zamanlarda söylediği, isabetli birkaç cümlesini bulacaksınız. Okuduktan sonra şapkamızı önümüze alarak bir muhasebe yapalım.



Efendiler,

"Eğer bu Millet, bu Memleket parçalanacak olursa genel şerefsizliğin enkazı altında, şunun bunun şahsi şerefi de parça parça olur.
Biz o genel şerefi kurtarabilmek için harekete geçen  millete ruhumuzla katıldık. Katılmamıza mani olabilecek şahsi rütbeleri, mevkileri ve genel şerefi kurtarmaya yönelik bir gaye uğrunda feda ettik.
Bunu anlamayıp da, Milleti hala kendi kafalarının keyfine göre idare etmeye kalkışan kuvvetler artık birer beladır.
Bela çekmeye de bu milletin artık tahammülü kalmamıştır.


Felaket başa gelmeden evvel önleyici tedbirleri düşünmek lazımdıor. Gelşdikten sonra dövünmenin faydası yoktur.






Doğuşumdaki tek olağanüstünlük, Türk olarak dünyaya gelmemdir.







Düşmanlarımızın emellerini yakından biliyoruz.
Düşmanlarımızın bu emellerini  elde etmek için, amaçlarına ulaşmak için keşfettikleri en güçlü araç, yine bizi birbirimize çarpıştıormaktan ibaret olmuştur.
                                                                           Mustafa  Kemal Atatürk

1 Kasım 2011 Salı

GÜNCEL.

ELVEDA  BODRUM

Burhan Bursalıoğlu

Değerli  okurlarım, 2011  in yaz sezonu bitti.  Bence, çeşitli  nedenlerden ötürü, bu yaz  çok engebeli geçti. Kaybettiğimiz dostlar, durmak bilmeyen trafik canavarı, şehitlik mertebesine çıkan , vatani görevini yapan  gencecik  askerlerimiz  ve  600 ün üzerinde  vatandaşımızı  kaybettiğimiz , 3000 ne yakın  Vanlı mızın da  yaralandığı Van  depremi, gülen yüzümüzü somurttu, kuru  gözlerimizi yaşlarla doldurdu. Son olarak da, Cumhuriyet Bayramı etkinliklerinin ve resmi geçitlerinin iptal edilmesi, yaz sezonunu kışa çevirdi. Onun için  sezon engebeli geçti diyorum. İyi günlerimiz olmadı mı? Sizi bilmem ama benim oldu.
1 Eylül'de Sivas'a gittim. Dost, saygı değer  Hüseyn Hüsnü Tekışık ve İzzettin Uzınca ile. Sivas Öğretmen Okulu Mezunlarından genç bir grubun daveti üzerine. Yeni  arkadaşlar edindik.
18 Eylül'de,  Sivas Öğretmen Okulu Mezunlarından oluşan geniş bir kadroyla , 33 senedir hiç aksatmadan , Sivas'ın Kabakyazısında içilen Kepenek suyu ve havasını , nostalji de olsa yaşayabilme, geçmişin tüm anılarını yadetme amaçlı, 10 gün birlikte olmak için Didim'e gittim. 13 gün devam eden beraberliğimiz, bana yukarda saydığım olumsuzluklardan bir nebze uzak kalmamı sağladı.
Beni, mutlu kılan bir diğer olay, Milli futbol  takımının galibiyeti, Galatasarayın  galip olduğu maçlar, Erkek ve kız takımlarımızın Avrupa'da başarılı  ve kupalar getirici maçlarıydı.
SON VEDA ÇAYI

Nisan'da geldiğim Bodrum'a,  Ekim ayına kadar yağmur yüzü görmedik. Taşıma  su  ile değirmen dönmez. Biz burada taşıma misali kısıtlı suyla ağaçlarımızı ve çiçeklerimizi yaşatmaya çalıştık.  Bodrum'un kavurucu sıcağına insanlar dahi dayanamazken,  toprak, beslediği çiçek ve ağaçlarını  güç bela canlı tutmaya çalıştı.  Ekim ayı içinde çok güzel yağmur yağdı. Toprak ancak suyunu içebildi.  Ölmemeye çalışan yeşillikler güç kazandı,canlandılar, renkleri bir başka oldu. Çorak topraklar görülmeye değerdi. Her taraftan yoncalar fışkırmaya, kaya,taş, düzlük,yamaç demeden   kokusu ve rengiyle, "Ben de varım" diyen katır tırnaklarını görünce mutlu olmamak  mümkün mü? 
SİVAS  YOLUNDA

İşte bu yaz böyle sonlandı. Daha düne kadar denizin tadı çıkarılıyordu. Bugün öğleden sonra hava bulutlu geçti. Artık Bodrum'da tüm tanıdık arkadaşlarımız da ayrıldılar. Bize de yol göründü.
3 Kasım Perşembe günü biz de ayrılıyoruz.
Bayramı İstanbul'daki çocuk, torun, akraba, ve dostlarımla geçirmek istiyorum. ( Aynı gerekçeyle  bayram iptal  edilmezse (!)
Ayrılış nedeniyle:
1 - Bilgisayarım ve  blogum bir kaç gün susacak.
2 - Yayınlanmakta olan  "KİŞİSEL GELİŞME, TOPLUMSAL GELİŞ!!!   yazının son bölümü bayramdan sonra  11 Kasım  Cuma günü yayınlanacaktır.
3 - 10 Kasım'da Atatürk'ümüzün ölüm yıldönümü nedeniyle, blogum yayına girecektir.
4 - 20 Kasım' da Emirgan İlkokulu Mezunlarının, geleneksel , tanışma, görüşme, unutulmama amaçlı toplantısı yapılacaktır.
Tekrar kavuşma dileğiyle esen kalın.
Kurban Bayramınız,  tüm Ulusumuza, Ailenize huzur, mutluluk getirsin, acı göstermesin.

31 Ekim 2011 Pazartesi

EDEBİYAT

KİŞİSEL GELİŞME, TOPLUMSAL GELİŞ !!!       

                                                                         9.  BÖLÜM



Eyyyyy kendini kişisel olarak geliştirmiş ve bu kitabı okumakta olan kardeşim ! Şu an hakkımda içinden

            - Pinti deyyus! İki damla su parasından tasarruf ediyorum demiyor da toplum savaşçısıyım diyor

diyorsun değil mi ? E be asrın en güzide lalesi. Ben de sana şunu söyleyeyim. Oturduğum ev lojman. Dolayısı ile ne harcamadığım veya tasarruf ettiğim suyun, ne açmadığım radyatörün açarsam yakacağı yakıtın, ne boşa yanarken gördüğümde küçücük kızımın kalbini kırdığım lambanın yaktığı elektriğin parasını ben vermiyorum.

Ama senin tasarruf edilmesi söz konusu olunca gerekli fedakârlıkları yapmamak için şeytanın aklına gelmeyecek bahaneleri saniyede düşündüğün bu gibi hizmetleri alabilmek için yani başka bir değişle senin gibi kişisel gelişimini tamamlamış serseri yavşakların yüzünden dünyanın gelecekte ne hale geleceği belli değil, ayrıca senin bakış açına göre senin yüzünden ben DE it gibi vergi ödüyorum.

Açıkçası özellikle büyük şehirlerde yaşayanların, daha doğrusu merkezi ısıtmalı binalarda oturanların büyük bölümü olarak unuttuk artık kış günlerinde evde kazakla oturularak yakıttan tasarruf edilebileceğini. Ölür müyüz radyatörleri yarım açsak da, uzun kollu penye yerine kazakla otursak ? Hatta görüyorum da bırakın uzun kollu penyeyi, kışın bile tişörtlerle, şortlarla geziyor millet evin içinde.

Övünürüz:

-          İstanbul’ dan Antalya’ ya yedi saatte gittim !

İyi b….  yedin ! Ne olurdu on saatte gideydin de iki depo benzin yerine bir buçuk depo benzin yakaydın ? Lastiklerini daha az eskiteydin ? De; milli servetleri daha az tüketerekten ülke ekonomisine acık katkın olaydı. Dünyanın daha az kirlenmesine neden olaydın. Hatta saate ortalama yüzelli değil de yüz kilometre hızla gideydin de yoldaki insanların hayatını daha az tehlikeye ataydın ?

Ne dedin anlamadım? Hızın normaldi ama hiç mola mı vermedin ? Yine iyi b…. yedin! Yüzelli ile gitmeni tercih ederdim açıkcası.

Oraya iki saat önce varmaktaki amacın ne ise, yaptın da boyun mu uzadı? Efendim ?

Başka şeyler yok mu ? Aklıma gelenleri yazayım. Elini vicdanına, başını da ellerinin arasına koy ve düşün:

-          Sırf zevk için sokakta ağaç dalını koparan (ki nedenini sorsan ona bile cevap veremez)
-          Yere tüküren
-          Hele ki sümküren
-          Geri dönüşüm kutusuna çöp, onu da geçtik yanan izmarit atan
-          Kırmızı ışıkta geçenin fotoğrafını çeken kamera yok diye kırmızı ışıkta geçen
-          Sağa veya sola sapmak için cebe girmiş bekleyen insanları yani toplumu enayi yerine koyarak onların önüne giren
-          Ters yöne giren
-          Kuyruğa kaynak yapan
-          Piknik yapmak yasaktır tabelasının altında mangal yakan
-          Yaktığı ateşi söndürmeyen
-          Tüm çöpünü piknik alanında bırakan
-          Çöp kutusuna uzaktan atış yapıp isabet ettiremedikten sonra sonra attığı şeyi düştüğü yerde bırakan
-          Hele ki 3-5 metre ileride çöp kutusu olduğu halde yerinden kalkmaya üşendiği için elindekini yere atan
-          Kapalı yerde sigara içmeye para cezası olduğu için dışarıda içtiği sigaranın izmaritini yere atan
-          Arabasını kaldırıma park etmiş
-          Veya dik park edilmesi gereken yere enlemesine park edip üç arabalık yer kaplamış sonra da inince zahmet edip nasıl park ettiğine dönüp bir bakmamış
-          Trafik tıkanınca acele emniyet şeridine dalan
-          Kavşağın köşesine park edip, kavşağa giren çıkanların birbirini görmesi engellediği için onların kaza yapmasına neden olan
-          Veya aynı nedenden ötürü kavşaktan dönüşü imkansız hale getiren
-          Engelli vatandaşlar için yapılan eğimli kaldırımın önüne parkeden
-          Hiç bir sebebi yokken bahçede gördüğü kirpiyi öldüren
-          Çok açmış, muhtaçmış, müptelaymış gibi, papağan misali otobüs beklediği durakta bile çitlediği çekirdeğin kabuğunu yere atan
-          Sevgi dolu yüreği ile beslediği köpeğin sıçtığı boku yanında taşıması gereken poşete koymayıp, üzerine biri bassın diye kaldırım üzerinde bırakan
-          Suyu boşa akıtan
-          Elektriği boşa yakan
-          Boşa akanı, yananı gördüğünde söndürmek yerine “Banane be, ben mi açtım ?” diyen
-          Arabasını boşa çalıştıran, çalıştırtan
-          Gerekse de gerekmese de sırf alışkanlık nedeniyle her gün ve saatlerce duş alan
-          Yiyemeyeceğini bile bile tabağına beş çeşit yemek alıp üçünü yemeyen ve bu nedenle dökülmesine neden olan
-          Genel anlamda yaptırım ve / veya yaptırımı uygulayacak kimse yok diye, hatayı yapmaktan çekinmeyen
-          Kaldırımlarda engelli vatandaşların inip çıkması için alçaltılmış yerlerin önüne parkeden
-          Benzer şekilde sitelerin yollara açılan girişlerine acil durumlarda ambulans itfaiye gibi araçların girişini engelleyecek şekilde araba parkeden
-          Belli bir mevki sahibi oldu diye birçok konuda diğerlerinden üstün ve dolayısı ile diğerlerinin yapamadığı bir sürü şeyi kendinin yapabileceğini zanneden

bir yaratıksan ve hatta bunları yapan diğer bir yaratığa (yaratık diyorum çünkü hayvanlar bunu yapmıyor - en azından bilerek) sadece o an sinirini bozmamak,

-          Aman yapsın canım ne yapayım, bir de onunla mı uğraşayım

düşüncesi ile tepki göstermiyor isen, işte o zaman sen de kişisel gelişimini tamamlamışsın demektir. Ama toplum için bir kanser hücresinden farksızsın. Çok güzel bir söz okumuştum.

-          Affederiz, çünkü ileride biz de aynı şeyi yapacağız.

Göz yummak aynı hatayı kendinin de yapacağını kabul etmektir.

Çünkü maalesef insanoğluna taviz bir kere veriliyor. Ondan sonra bu taviz görevin oluyor.

            Yapı olarak ticarete zaten yatkın olmadığım için bugün ben tüccarım diye geçinen ama iş olarak insanları veya devleti, hükümeti dolandırmaktan başka bir şey yapmayan insanların yaptıklarını saymayacağım zira onlar şeytanın bile aklına gelmediği için benim hiç gelmiyor !

Ayrıca başkalarının dallamalıklarına engel olmak kadar, senin kendinin yapacağı bir sürü şey var. Düşündükçe bulursun. Yeter ki düşünürken tek odak noktan toplum ve onun geleceği olsun kendinin değil.

Sonlara yaklaştıkça son ürettiğim fikri zikredeyim:

Kendini ileri derecede kişisel olarak geliştirirsen en fazla zengin olursun. Parada gözün yoksa da olsa olsa evliya olursun. Hele ki günümüz koşullarında ya rezil, sefil ya da meczup olursun. Yüzüne karşı herkes

-          Ulan evliya gibi, peygamber gibi adamsın

der ama sen uzaklaştığında seni acele hıyar olarak damgalayıverir. Ama kendini değil toplumu gözeten insan isen ancak lider olursun.

Sen her şeye hoşgörü ile yaklaşan,

-          E bir de onu dinleyelim

diyen, bana ne, sana ne diyen,

-          Emrin olur abim
-          Yeter ki sen iste abim

sözleri ağzından düşmeyen, iyi niyetle de olsa, sırf kendi şerefsiz menfaati için de olsa herkesin her derdine derman olmaya çalışan veya çalışmış bir tane lider, yönetici, göstersene.

SON  BÖLÜM:  2. KASIM. 2011  de.

28 Ekim 2011 Cuma

ULUSAL BAYRAMLAR



Tüm  Dünya  Uluslarının  hayranlıkla taktir ve gıpta  ettikleri,    Mustafa  Kemal Atatürk'ün , enkazdan  çıkardığı ve Ulusumuzun  yeniden  doğuşunu  perçinleyen,  Türkiye Cumhuriyeti'nin 88. kuruluş  yıldönümünü  tesadüf, aksilik ve olumsuzluklar  nedeniyle de olsa, gereği gibi kutlayamadığımız  CUMHURİYET  BAYRAMI  tüm Ulusumuza kutlu olsun.
Bundan sonraki, tüm Ulusal Bayramlarımızın  coşku ile kutlanmasını ve ebediyete kadar devam etmesini  Tanrıdan diliyor, Milletimizin, Çanakkale, Sakarya, Kocatepe savaşlarındaki   ruhların, en umutsuz  zamanda  dahi  canlanacağına inanıyorum.


Burhan Bursalıoğlu

27 Ekim 2011 Perşembe

KİŞİSEL GELİŞME, TOPLUMSAL GELİŞ !!!

KİŞİSEL GELİŞME, TOPLUMSAL GELİŞ !!!        
  7.  BÖLÜM


Birkaç gün  önce Van’ da deprem oldu. Şu an bir seferberlik felaketi yaşanıyor. Her ne kadar halk seferber olmuş görünse de seferberliğin ne demek olduğundan bihaber olduğumuz için yaşanan tam bir rezalet. Toplanan yardım yerine ulaşamıyor. Henüz kar mar da olmamasına rağmen ve üzerinden neredeyse 72 saat geçmiş olmasına rağmen köylerin çoğunun kapısı bile çalınmadı. Halk panik ve çaresizlik içinde, ne yapacağını bilmiyor. Bir de 5-6 ay önce Japonların olaya nasıl yaklaştığını hatırlayın...
Halbuki ne güzel olurdu değil mi
  “Depremden sağ kurtulan ve sivil savunma konusunda eğitimli, bilgili yöre halkı; enkaz altında kalanları gereği gibi kurtarmaya ve gelen yardımı düzgün şekilde en ücra köşeye kadar dağıtabilmek için daha önce defalarca tatbik ettikleri gibi şehirdeki, kasabadaki, köylerdeki sivil savunma merkezlerinde toplanıp, resmi birimlerle el ele koordine oldu”
 diye bir haber okusak. Çok mu komik oldu? Çok mu güldün şu anda bana. Ama bu sefer haklısın. Olmaz. Hatta olamaz herhalde bizim ülkemizde… Neden mi? Yine ancak ve sadece müsibet başımıza gelince aklımızı başımıza almak yüzünden. Afet yokken afete tedbir olarak koyulan konteynerleri talan edip, hatta olduğu gibi alıp götürdüğümüz için olmaz.
Daha İyi Bir Kariyer Kursu” açılsa, “Daha İyi Bir İş İçin Daha Çok Lisan” dersleri verilse, “Müşteriyi İkna Etme” seansları düzenlense parasına bakmadan verir, koşa koşa gidersin değil mi? Hatta bugüne kadar böyle bir kurs, eğitim aramamış olan yoktur herhalde. Peki şimdiye kadar hayatında hiç “Bir Hayat Kurtarmak İçin İlk Yardım Kursu” aradın mı? Böyle bir sertifikan var mı? Evet belkide hatta inşallah hayatında hiç kullanmayacağın bir olay olan bir başkasının hayatını kurtarmak için. Yörendeki Sivil Savunma merkezinin yerini, MAG' ın ne demek olduğunu biliyor musun? Depremde, yangında, afette; zede bile olsan yapman gereken şeyler ve bunların ne olduğundan haberin var mı? İstanbul Sivil Savunma Arama ve Kurtarma Birlik Müdürlüğü tarafından 1997-2010 yılları arasında eğitim verilen kişi sayısı kaç biliyor musun? 16485. Yok 3 sıfır atmadım. Sadece o kadar. Bunun içindeki gönüllü sayısı 3000. ALLAH beni de kahretsin ki ben de bir hiçim bu konuda... Ondan sonra haberlerde seyrederiz bırakın deprem sel gibi büyük felaketleri, trafik kazası yapan insanların kurtarılmak istenirken nasıl parçalanırcasına dışarı çıkarıldığını. Fena mı olur, orada bulunan her beş kişiden birinin ambulans gelene kadar ilk müdaheleyi yapacak kadar ilkyardım ve koordinasyon bilgisi olsa. Fena mı olur her sene 3-5 günümüzü ayırıp verilen eğitimlerle bu bilgilerimizi tazelesek... Ama yapmayız. Çünkü kısa vadede ve direk bir şahsi menfaatimiz yok.
KENDİMİZİ GELİŞTİRMİYORUZ Kİ, TOPLUMUMUZ DA GELİŞSİN!!!
 

UNUTMA, Bir problem er ya da geç, AZ VEYA ÇOK, şu veya bu şekilde seni de etkilEMİŞSE, oluşmasında veya bÖYLE sonuçlanmasında senin de suçun var demektir.

Büyük ihtimalle bildiğin başka bir hikaye:

Evvel zamanda şırıl şırıl akan bir derenin bir kıyısında öküzler, öteki kıyısında arslanlar yaşarmış. Karşıda semirmiş öküzleri gören arslanların açlığı bir kat daha azar, ağızları sulanır ve öküzlere saldırırmış. Lakin öküzler de boş değil, sırt sırta verip boynuz ve tekme darbeleri ile defedermiş her seferinde arslanları. Öküzlerin birlikte ve dayanışma içinde yaptıkları savunma karşısında biçare kalan arslanlar kendi aralarında toplanıp binbir plan yapmışlar. Bir yığın tartışma sonrasında içlerinde en tecrübelisi olan tüyleri dökülmüş yaşlı arslanı görevlendirmişler. Ne yaparsa yapıp, öküzleri yenecek! Bir sırığın ucuna beyaz bir bayrak asan yaşlı arslan elinde bayrakla yönelmiş öküzlerden tarafa. Beyaz bayrağı gören öküzler merakla beklemiş yaşlı arslanı. Öküzlere iyice yaklaşan yaşlı arslan

-          Hey öküz kardeşler... Bundan böyle sizinle barış içinde yaşamak istiyoruz! Sizinle sulh olup, kardeş kardeş yaşayıp gideceğiz. Bir daha sizlere saldırmayacağız..

diye seslenmiş ve eklemiş.

-          Yalnız sizden bir istirhamımız var!

Öküzlerin en iri boynuzlusu olan kara öküz çıkmış öne:

-          Nedir istirhamınız yaşlı arslan?

diye sormuş. Yaşlı arslan sureti haktan görünüp

-          Sizden çok özür dileriz. Şu sizin sarı öküz var ya. O bizim çok dikkatimizi çekiyor! Ne zaman o'nu görsek çileden çıkıyoruz. Sapsarı tüyleriyle bizi çok kızdırıyor! Sarı öküzü bize verin, biz de size bir daha saldırmayalım !

diye iletmiş istirhamını... Öküzler kendi aralarında tartışmışlar. Olurdu olmazdı derken boyunu nasır tutmuş ve tüyleri dökülmüş boz öküz dışındakiler sarı öküzü verme konusunda hemfikir olmuşlar. Öyle ya; sarı öküzü verecekler ve rahat rahat otlayıp semirecekler... Elbirliği ile vermişler arslanlara sarı öküzü. Haykırışlarına, yalvarmalarına hiç aldırmadan vermişler arslanlara.. Sarı öküz arslanların keskin pençelerinde inleye inleye can vermiş... Bir kaç gün rahat etmiş öküzler. Lakin o da ne? Yaşlı arslan yine elinde bir bayrak, dereyi geçip öküzlere doğru geliyor.. Uzun boynuzlu kara öküz yine çıkmış öne:

-          Bu kez sorun nedir arslan kardeş? Sarı öküzü verdik ne istiyorsun?

diye sormuş. Yaşlı arslan:

-          Sizi çok seviyoruz öküz kardeşlerim. Lakin şu uzun kuyruklu öküz varya. O'nun uzun kuyruğu bizim arslanların gözüne batıyor. O'nu görünce çileden çıkıyor, azap çekiyor bizimkiler. O'nu vermezseniz anlaşmaya sadık kalmamız çok zor. Değilse size saldırıya geçecekler !

diyerek yarı tehdit yarı rica mırıldanmış. Bu tehditkar ricadan tedirginlik duyan öküzler yine toplanıp, tartışmaya başlamışlar. Boz öküz yine karşı çıkmış uzun kuyruklunun verilmesine. Lakin ötekiler aldırmamışlar buna. Arslanların saldırısını göze alamamışlar ve vermişler uzun kuyruğu. Uzun kuyruk da can vermiş inleye inleye arslanların pençesinde... Günler haftaları, haftalar ayları kovalamış.ç Hemen her seferinde yaşlı arslan elinde beyaz bayrak görünmüş derenin öteki kıyısında..

-          Bizi şu öküz rahatsız etti verin. Öteki rahatsız etti verin..

taleplerin ardı arkası kesilmemiş. Öküz sürüsü yavaş yavaş seyrelmiş. Seyreldikçe de zayıf düşmüşler. Zayıfladıkça da savunmaları zaafa uğramış... Bu kez arslanlar neden bile göstermeksizin

-          Şunu verin, bunu verin..

diyerek iyice azıtmışlar...

Arslanların dur durak bilmez saldırıları karşısında biçare kalan öküzler toplanmışlar. En genç olan deli dana sormuş topluluğa

-          Biz nerede hata yaptık? Biz ne zaman kaybettik ?

diye.. Uzun boynuzlu kara öküz ağlayarak boz öküze bakmış ve

-          Biz sarı öküzü verdiğimizde kaybettik bu kavgayı...

diye inlemiş..

Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden:

-          Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.

Einstein’ dan müthiş bir söz:

-          Dünya kötülük yapanlar yüzünden değil, hiçbir şey yapmadan durup kötüleri izleyenler yüzünden tehlikeli bir yerdir

Tolstoy’ dan başka bir müthiş söz:

-          Kötüler kendilerine tahammül edildiği sürece daha çok azarlar.

Ve ulu önder ATATÜRK’ ün o müthiş ötesi sözü:

-          Her millet icraatına tahammül ettiği hükümetin sorumluluğuna ortaktır.

Evet toplum gelişimi için uğraşmanın başka bir zor tarafıdır bu bireysel ama toplu mücadele. Yani maalesef burada yazanları sadece birey olarak sen yaparsan kısa vadede bir b… olmaz. Ama gene de vazgeçme. Unutma. Bizim gibi düşünen ama bununla beraber bizim kafa yapımızdaki insanların en büyük düşünce yanlışı olan

-          Ben yapacam da ne olacak ?

yanlışına kapılma. Sayımız hakikaten çok fazla. Yan yana olmasak da aynı savaşı verirsek kazanacağız. Ayrıca Nasreddin Hoca’ nın ya tutarsa hikayesini de unutma. Sen üstüne düşen görevi yap. Nasıl ki DAHA ÇOK PARA KAZANMAK İÇİN HER TÜRLÜ RİSKE GİRİYORSUN, bu tip topluma faydalı hareketlerde de çocuğunun veya çocuğun olmasa bile toplumun, insanlığın geleceği için riske gir. Unutma ki bunlar için gireceğin riskin sonuçları kısa vadede hiçbir zaman alacağın ticari risklerin sonucu kadar kötü olmayacak. Uzun vade de mi ? Uzun vadede bu risklerin getireceği kötü bir şey yok. Bak gene kendini düşünmeye başladın. Yanlış yapıyorsun.

Dinsizin hakkından imansız gelir doğru ama birbirine bağlı kırk imanlıya karşı bir dinsiz bir b…  yiyemez unutma.

Mesela ters yönden gelen yavşak, seninle beraber arkandaki herkesin arabadan inip kendisini pataklama ihtimalini düşünürse, hiçbir zaman ters yöne girmez.

Yolda önüne gelen yaprağı koparan dallamayı ele alalım (gene). Bu adam ilkinde senin (şansın varsa etraftaki başka bir savaşçının desteği de gelir) saldırı(sı)na uğradı. İkincisinde başka savaşçı(lar)ın saldırısına uğrarsa, aynı şeyi üçüncü kere yapmaktan çekinir. Bu çekinmenin sebebi

            - Ulan yanlış mı yapıyoruz acaba da her seferinde birileri çemkiriyor ?

düşüncesi olmasa bile, bizim gibi delilerle muhatap olmamak, yani kendi bakış açısı ile bizim gibi itler ile dalaşmamak için yapmaz. E bu bile bir şeydir değil mi ? Zira yukarıda da bahsettiğim gibi ileride bu düşünce altında kendisi boğulup gider. Ama ilk düşünceyi kafasında bir kere çaktırabilirsek; var ya...

            Yine şahane bir alıntı...

            40 kişilik bir ticaret kervanı yolda 3 kişilik bir eşkıya grubu tarafından soyulmuş. Köye geri dönen tacirlere köyün yaşlı bilgesi sormuş:

            -Ne oldu size böyle?

Soyulduklarını hatta 3 kişi tarafından soyulduklarını ayrıntılarıyla anlatmış kervandakilerden birisi.... Bunun üzerine öfkelenen yaşlı adam,

            - 40 kişilik bir kervanı 3 kişilik bir eşkıya grubu nasıl etkisiz hale getirir?

deyince kervandakilerden bir diğeri konuyu şöyle özetlemiş

            -Onlar 3 kişi beraber idi. Biz ise 40 kişi ayrı...

            Birbirinden habersiz birçok kişinin ayni mücadeleyi verdiği bu olaya ben bireysel  ama toplu savaş diyorum. Ve düşündüğüm zaman aslında etrafımızdaki birçok şeyin bu şekilde bir arada durduğunu fark ettim. Eğitimini aldığım mühendislik (maalesef olamadım çünkü kolay değil ve bakmayın öyleyim diyenlerin arasında çok az mühendis vardır) üzerinden konuşayım.  Etraftaki her şey diferansiyellerin entegrasyonu değil midir? Moleküller ve elementler atomların, bileşikler elementlerin, maddeler de bileşiklerin birleşimi değil mi? Evreni ister küçülerek istersen de büyüyerek incele vardığın yer gene atom altı parçacıklar değil mi?
            Bazen ulan ne çok para harcamışım dersin, kendinize inanamazsın ve nereye ne kadar harcadığını hatırlamaya çalışıp yazarsın. Kesin sen de yapmışındır. Ve karşına çıkan sonuç şudur. Hatırladığın büyük harcamalar toplam meblağın ancak yarısı eder. Gerisi hatırlamayacağınız kadar ufak ve önemsiz harcamalar topluluğudur.
                        - Damlaya damlaya göl olur

sözü boşuna söylenmemiş unutma.
           
Ve tarih gösteriyor ki, aslına bakarsan bu işi tek başına başaranlar da var. Kim mi ? Mustafa Kemal ATATÜRK. Her şeyini toplumun gelişimine, ilerlemesine adamış bir toplum savaşçısı. Aç O’ nun hayatını bir oku. O’ nun ve arkadaşlarının bizim gibi edepsizler bugün oralarımız buralarımıza denk vaziyette ve utanmadan onları eleştirmemiz için Kurtuluş Savaşı’ nda çektikleri sıkıntıları adam gibi, hakkını vererek bir oku da ondan sonra karar ver bazı şeylere. Neyse konuya dönelim.

            Toplumu bozmaya uğraşanlarla nasıl mücadele edileceği ile ilgili şu an okumakta olduğum kitapta Konfüçyus’ tan güzel bir satır var
           
-          Kötülüğe iyilikle değil, adaletle cevap verilmelidir.

Yine hayvanattan bir örnek. Afrika ve Güney Amerika’ da yaşayan göçebe savaşçı karıncalar. Bir tanesinin hiçbir gücü yoktur. Alt tarafı elini ısırır. Patlatırsın kafasına geberir. Ama harekete geçmiş sürüsünün önünde duracak yaratık bilinmiyor.

Şu an ülkede 1 milyon kişi kullandığı 100 Wattlık ampulu muadili olan 20 Wattlık enerji tasarruflu ampul ile değiştirse al sana ŞU AN 80 MEGAWATT tasarruf ! Sen sahış olarak üç kuruş fazla vereceksin belki ama toplu davranışta ülken kazanacak.

Bu davranışları sergilerken belki birilerine örnek olursun. Mesela 2007 - 2009 senesi arası meydana gelen hafif çaplı kuraklık döneminde evde su biriktirirdim. Yumurta haşladık, suyu bir bidona. Salatalık yıkadık, hooop bidona. Demlenen çay arttı, hooop bidona. Haftada en az yaklaşık 20 litre su birikiyordu. Aşağı inip yol kenarındaki ağaçları suladım. Bana faydası oldu mu ? Vicdan rahatlığı haricinde hayır. Ama kızıma da öğrettim. Aslında sırf kuraklık zamanı değil, her zaman yapılması gerekli değil mi ? Ve eğer bana salak salak bakmanın haricinde ne ve niye yaptığımı soran beş kişiden (ki soran oldu) bir tanesine örnek olduysam, al sana toplumsal gelişim çabası.

Peki şunu sorayım. Bu işi yani su biriktirmek işini yapmak ne kadar zamanını alır biliyor musun ? 20 litrelik bir bidonu doldurup aşağı ağaçları sulamak için gereken toplam süre on beş dakika bile değil. Ha zaten şu da var. Aşağılara inmenize gerek yok. Bizim ev güneş almadığı için çiçeğimiz yok ama senin evde illa ki bir iki saksı da çiçek vardır. İşte bu çiçekleri bu suyla sula !

DEVAMI:  31 Ekim  2011 de

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ

  CUMHURİYET Burhan Bursalıoğlu Bu gün Cumhuriyetimizin 99. Yıl dönümü. 99 yıl önce bugün, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşla...