21 Mart 2013 Perşembe

ATATÜRK'TEN




VERİLEN KARARLARDA HEPİNİZİN HİSSESİ VARDIR


Atatürk, Konya ziyaretlerinden birinde kendisine armağan edilen konakta halkla bir akşam yemeğindedir. Yemekte bazı Konya milletvekilleri de vardır. Sofrada bulunanlar, Milli Mücadele anılarını anlatmaktaydı. Halkıyla birlikte olan Atatürk çok neşeliydi. Bu güzel söyleşi, tam doruk noktasındayken Konya milletvekili Refik Koraltan söz alıp Atatürk’e hitaben onu öven uzun bir söylevde bulunur.
“Her şeyi yapan sensin, bütün varlığımızı sana borçluyuz. Sen olmasaydın, başka hiç kimse hiçbir şey yapamazdı, bundan sonra da yapamaz. Allah seni başımızdan eksik etmesin…” diyor koraltan




Bu sözler, Atatürk’ün neşesini kaçırmaya yetmişti. Konuşmadan sıkılıp bunalan Atatürk, konuyu kapatmak isteyerek şu yanıtı verdi:
“Beyefendi! Bütün bu yapılanlar, herkesten evvel büyük Türk Milletinin eseridir. Onun başında bulunmak bahtiyarlığına ermiş bulunan bizler ise ancak onun şuurlu fedakârlığı sayesinde ve fikir ve iman birliği içinde müşterek vazife görmüş, öylece başarı kazanmış insanlarız; hakikat bundan ibarettir.”
 
 
 
Alkolün etkisiyle coşmuş olan Koraltan konuşmasını sürdürdü:

“Paşam, bu kadar yüksek tevazua tahammülümüz yoktur.”

Bu sözlere iyice sinirlenen Atatürk, sesini yükselterek yanıt verdi Refik Bey’e:
“Efendim, müsaade buyurunuz. Ortada tevazu filan yok. Gerçeğin ifadesi vardır. Zatıâlinize bir şeyi hatırlatacağım. Elbette dikkat etmişsinizdir, ben önümüze çıkan meseleler hakkında her zaman uzun uzadıya konuşur, istişarelerde bulunurum. Herkesi söyletir ve dinlerim. İtiraf edeyim ki, konuşulacak meselelerin hal şekilleri hakkında açık bir fikre sahip olmadan müzakerelere girdiğim çok olmuştur. Bu konularda; ancak arkadaşlarımı, yani sizleri dinledikten sonradır ki kanaate varmışımdır. Binaenaleyh uygulamada olduğu gibi verilen kararlarda da hepinizin hissesi vardır, bunu bilesiniz.”
 

Atatürk bu sözleri söyledikten sonra biraz susup düşünerek konuşmasını sürdürür:

“Şimdi mevzuun asıl ince noktasına geliyorum. Beyefendi; içeride ve dışarıda şahsıma karşı suikastlar tertip edilmesinin sebep ve hikmeti nedir, hiç düşündünüz mü? Bu tertiplerin peşinde koşanların benimle şahsi bir alıp verecekleri mi vardır? Hayır! İntikam hırsıyla mı hareket ediyorlardır? O da değil. O halde neden beni ortadan kaldırmak istiyorlar?
Cevap vereyim. Çünkü devrimci Türkiye Cumhuriyeti’nin benimle var olduğunu, ben gidince yıkılacağını, bu suretle haince emellerine kavuşacaklarını vehmediyorlar da ondan. Sizin sözlerinizin de onların sakat muhakemesine uygun olduğunu bilmem fark ediyor musunuz?

Çok rica ederim Beyefendi, eğer samimi iseniz bu fikri kafanızdan çıkarınız; hatta böyle düşünenlere rastlarsanız, onlara da aynı şeyi ihtar ediniz. Herkes milli vazife sorumluluğunu bilmeli ve memleket meseleleri üzerinde o zihniyetle düşünüp çalışmayı alışkanlık edinmelidir.”

diyen Atatürk sofradakilere dönerek sözlerini şöyle sürdürdü:
 

“Efendiler! Size şunu söyleyeyim ki, devrimci Türkiye Cumhuriyeti’ni benim şahsımla var olduğunu zannedenler çok aldanıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti, her manası ile büyük Türk Milletinin öz ve aziz malıdır. Kıymetli evlatlarının elinde daima yükselecek, ebediyen payidar olacaktır. Şimdi rica ederim artık şu bahsi kapayalım, bir daha da tekrar etmeyelim.

 


 

Yurdun dört bir tarafında her şeyiyle yaşayan, dünya üniversitelerinde adına kürsüler kurulan, birçok ülkenin kentlerinde heykelleri dikilen Atatürk’ü Türkiye’den, dünyadan söküp atmak olanaklı mıdır?

Atatürk ne zaman mı ölür? Ne zaman ki bu topraklar üzerinde ocaklar tütmez; türküler susar; al yıldızlı bayraklar iner; tufanlar kopup yıldırımlar düşer; Türk adı, insan nesli yok olur; işte, o zaman Atatürk ölür. Ölümsüzlüğüyle her an içimizde, yurdun dört bir yanında yaşayan Gazi Mustafa Kemal

17 Mart 2013 Pazar

TARİHİMİZDEKİ ZAFERLERİMİZDEN





18  MART  ÇANAKKALE  ZAFERİ  ve  ŞEHİTLERİNİN  ANMA  GÜNÜ


Çanakkale Şehidlerine

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

- Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle "bu: bir Avrupalı"

Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mahşer.

Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya'yla beraber bakıyorsun; Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...
Hani tauna da zuldür bu rezil istila...

Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,

Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı! hayasızcasına,

Maske yırtılmasa hali bize affetti o yüz...
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.

Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.

Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'makı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman o orduyu seyret ki, bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkam.

Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;

Bu göğüslerse Huda'nın ebedi serhaddi;
"O benim sun'-i bediim, onu çiğnetme" dedi.

Asım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makber'i kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...
Seni ancak ebediyetler eder istiab.

"Bu, taşındır" diyerek Ka'be'yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsan oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin'i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

Sen ki, a'sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.


                                         Mehmet Akif ERSOY

16 Mart 2013 Cumartesi

EĞİTİM





ÖĞRETMEN OKULLARI' nın  165. AÇILIŞ  YILI
 
Burhan BURSALIOĞLU
 

16 Mart . Öğretmen okullarının 165. kuruluş yıldönümü.

Ülkemizin yönetim kadrosunda bulunan, yani iktidarda  olup, gücü elinde bulunduranlar   her ne hikmet se,  yapılan her yeniliği, daha iyisini yapacağım diyerek eskisini aratır duruma sokmaktadırlar. Değiştirilen sistemlerin çoğu da eğitimde olmaktadır.
SİVAS ÖĞRETMEN OKULUNUN GECE GÖRÜNTÜSÜ

Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti halkının okur yazarlık oranının %3 lerde olması ilkelliğin göstergesi idi. Büyük önder Atatürk ve yönetimde bulunan değerli eğitimcilerin gayretleriyle, okuma-yazmayı, Ülkenin en ücra köşesine götürmek amacıyla Köy Enstitülerini açtılar. Köy çocukları öğretmen olarak yetiştirildi. Köylere dağıtıldı.
ÖĞRETMENİMİZ NEZAHAT AKAR YÖNETİMİNDE YEŞİLAY YÖNETİM KURULU
 
 Ülkemizde  hareketler başladı. Üretim çoğaldı. Ekonomi gelişmeye yöneldi. Okur yazarlık oranı arttı. Karanlıklar ardında yaşayan vatandaşlar gün yüzüne çıkmaya, etrafında olanları daha iyi görmeye ve algılamaya başladı. Halk aydınlanmaya ve aydınlar çoğalmaya, halk uyanmaya başladı.Özgürce düşünmeye ve düşündüğünü söylemeye başladı. İnsanların sosyal yaşamları değişti.
SİVAS ÖĞ.OK.YÖNETİM KADROSU
 
 Ama bu değişimlere İktidarlar  13 yıl ancak dayanabildiler. Halkın uyanmasını istemediler. Çünkü, tutucu iktidarlar, uyanan seçmenlerden oy alamayacaklardı. Enstitülerin  kaldırılmasına karar verildi.


SİVAS ÖĞ.OK.MEZUNLARIN TOPLANTISI HABERİ.
 

Öğretmen yetiştirmeye devam edilecek ama, Köy Enstitüsü çıkışlı  öğretmenden farklı olarak, uygulamaların çoğu  kaldırılmış bir sistemle  1838 de Osmanlılar tarafından kurulan Öğretmen Okullarının devamına karar kıldılar.
MEZUN OLANLARIN 50 SENE SONRA OKULLARINI ZİYARETTE.


Birinci Tanzimat fermanından sonra Ülkede, az da olsa bazı özgürlükler ve yenilikler getirilmiştir.
Eğitim alanında yapılan en etkili gelişme, o dönemde Öğretmen Okullarının açılmasıdır.


SİVAS ÖĞ.OK.MEZUNLARI ANITKABİRDE
.

, 1838 de küçük çocukların reşit olma yaşlarına kadar okumalarını sağlamak amacıyla, bugünkü ortaokul karşılığı olan Rüştiye okulları açıldı.
Bu okulların açılmış olması meseleyi halletmiyordu. İsim değişmiş ama sistem değişmemişti. Mevcut öğretmenler yeterli değillerdi. İstenen sonuçları veremiyorlardı. “Eski tas ,eski hamam” misali alıştıkları sistemle devam ediyorlardı.
Çare olarak, bu okullardaki öğrencileri yetiştirecek Avrupa’yi öğretmen yetiştiren okulların açılmasıydı. Nihayet 16 Mart 1848 yılında, bugünkü Öğretmen okulları karşılığı olan “Darül Muallim-i Rüşdi “ adında okul açıldı.
SİVAS ÖĞ.OK. MEZUNLARI TATİLDE
 
 
 
İşte bu gün, tüm Ülkedeki bazı eğitim kurumlarında Öğretmen Okullarının 165. Kuruluş yılı kutlamaları yapılmaktadır. Merasimler,paneller, münazaralar yapılır, Darül Muallim-i Rüşdi nin geçirdiği evrelerden bahsederler, üst düzey yöneticiler de bu okullardan sitayişle bahseder ve o okullardan yetişen öğretmenlerin Vatana çok faydalıgörevler yaptıklarını ballandıra, ballandıra anlatırlar. Doğru söylerler, söylerler de, 1973 yılında kabul edilen 1739 sayılı Milli Eğitim Temel yasasının bazı maddeleri nedeniyle 1975 de kapatılan bu okullar neden kapatıldıveya şimdi neden açılmıyor. Öyle ya, faydalı olduğuna inanılan bu kurumlar neden kapatıldı ve neden açılmıyor?
 
 
 
2011 DE OKULUMUZU ZİYARETTE


Öğretmen Okullarının kapatılmasından sonra , öğretmen yetiştirmek için açılan Öğretmen liseleri  de istenen verimi vermediler. Bu nedenle öğretmen açığı çoğaldı, sınıflar birleştirildi. Çare olarak kurslar açıldı, 25 günlük kurslara gidenler öğretmen olarak okullara atandı. Eğitim Öğretim kalitesi düştü. Değişik üniversitelerden yetişen, öğretmenlikle ilişkisi olmayan, çocuk psikolojisi okumayan, çocuk gelişiminden anlamayanlar öğretmen olarak okullara atandılar. Düz lise ve meslek okullarından sınavla Eğitim Fakültelerine alınan öğrenciler, mezun olanların bir kısmı   kura ile okullara atandı. Dışarda, on binlerce Eğitim Fakültesi mezunları kaldı. İleriki yıllarda da, bu mezunlar dağ gibi yığınlar oluşturacaklardır.

KÖY ENSTİTÜSÜ ÖĞRENCİLERİ

İktidarlar her üç ayda bir,  Kanun hükmünde kararnameler çıkararak Milli  Eğitimi düzeltmeye çalıştılar ama yine de başarılı olamadılar. Atatürk: "Dünyanın her yerinde öğretmenler insan topluluğunun en özverili ve saygıdeğer üyeleridir" demesine karşı,  Yönetim öğretmenin değerini anlamadı.  Değişik kökenli  öğretmeni  bir mecrada birleştiremedi. Bu böyle giderse, şu anda Milliliği kalmayan eğitimimiz sıfırlanacaktır.

165. kuruluş yılını kutlarken, bir kaosun içine itilen Milli Eğitimimizi düzlüğe çıkarmanın, Öğretmen okullarının tekrar açılmasına bağlı olduğu inancındayım. Bunun dışındaki, Bakanlığa kim gelirse gelsin, hangi parti iktidara gelirse gelsin, Öğretmen Okullarının  tekrar açılmasını  sağlamayanlar, Milli Eğitimimizi düzeltemez.

Aşağıdaki Öğretmen Marşının içeriğine uygun yetiştirilecek öğretmenden başkaları bu Ülkemizi düzlüğe çıkaramaz.
SİVAS ÖĞRETMEN OKULU

İnat etmenin bir anlamı yok. Bu ülkeyi seviyorsak Öğretmen okulları açılmalıdır. Yine Atatürk: "Eğitimdir ki ulusu özgür; şanlı ve yüksek bir toplum olarak yaşatır" derken , Ulusun geleceğinin garantisi olarak eğitimi göstermiştir.


Bir an önce, Eğitim kalitesinin düştüğü bu ortamdan Eğitimi kurtarmak için yeniden Öğretmen okullarının açılmasını, bu okullardan mezun olanların, Eğitim Fakültelerine alınmasını, Sevgili H.Hüsnü Tekışık’ın dediği gibi, atamada, “Bayrağımın dalgalandığı her yer” e diyebilen bir zihniyetle yetişen öğrencilerin okullara atanmalarını önererek, azalan Öğretmen Okulu mezunlarından yaşayanlara üzün ömürler, aramızdan ayrılan, mezun ve onlara öğretmenlik yapan değerli öğretmenlerimize de Allahtan rahmet diliyorum.

 

 

ÖĞRETMEN MARŞI

Alnımızda bilgilerden bir çelenk,

Nura doğru can atan Türk genciyiz.

Yer yüzünde yoktur, olmaz Türk'e denk;

Korku bilmez soyumuz.



Şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun;

Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun.




Candan açtık cehle karşı bir savaş,

Ey bu yolda ant içen genç arkadaş!

Öğren, öğret hakkı halka, gürle coş;

Durma durma koş.




Şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun;

Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun.

 

9 Mart 2013 Cumartesi

SAĞLIĞIMIZ




ŞEKER HASTALARI İÇİN TAVSİYE EDİLEN  10  ANA  GIDA
 
Burhan Bursalıoğlu
 

SEBZELER

Lifle dolu olan sebzelerde doğal olarak az kalori bulunuyor. Tabağınızı sebzeyle doldurursanız daha az karbonhidrat (kan şekerini artırıyor) ve doymuş yağ (insülin direncini artırıyor) tüketirsiniz. Günde 4-5 porsiyon sebze yemeğe çalışın. (1 porsiyon yarım kase konserve ya da pişmiş sebze ya da 1 kase çiğ sebze anlamına gelir.) Ancak patates, mısır ve bezelye gibi nişastalı sebzelerde diğerlerinden daha fazla kalori bulunduğunu aklınızdan çıkarmayın.

Meyve

Yağı ve kalorisi az olan meyvelerde de bol miktarda lif vardır. Ayrıca, meyveler sinirlerinizi, gözlerinizi ve kalbinizi korumaya yardımcı antioksidanlarla doludur. Meyvede daha fazla doğal şeker ve birçok sebzeden daha çok kalori var. Günde 3-4 porsiyon yiyebilirsiniz. (1 porsiyon bir bütün meyve, yarım kase pişmiş ya da konserve meyve ya da 1 çiğ meyvedir) Suyunu sıkmak yerine meyvenin kendisini tüketin. Çünkü birçok besin maddesi ve lif meyvenin kabuğunda, kendisinde ve çekirdeğindedir. Meyveyi sıkarken bunları kaybedersiniz ve geriye daha fazla kalori ve şeker kalır.

Fasulye

En iyi lif kaynaklarından biri olan fasulyeler sizi daha uzun süre tok tutar, sindirimi yavaşlatır ve yemekten sonra kan şekerinin ani yükselmesini önler. Bu etkiler öyle güçlüdür ki tüm kan şekeri seviyenizi düşürebilir. Konserve fasulyeleri duruladıktan sonra yaptığınız her salataya ekleyin. Kara fasulye ya da mercimek çorbası öğlen yemeği için iyi bir seçenektir.

Tahıl

Kahvaltılık tahıllar güne daha fazla lif depolayarak başlama imkanı sunar. Araştırmalar, güne bol lifli tahıl gevrekleriyle başlayanların daha sonraki öğünlerinde daha az yediklerini gösteriyor.

Balık

Hazırlanması kolay ve hızlı olan balık iyi bir protein kaynağıdır. Ayrıca çok yağlı etlerin yerini alabilir. Aynı zamanda, yağlı balık en iyi omega-3 yağ asidi kaynağıdır. Bu yağlar damarlarınızın temiz kalmasını sağlıyor. Şeker hastalığı olanlarda trigliserid seviyesi daha yüksektir, iyi kolesterol düzeyi ise düşüktür. Omega 3 yağ asitleri her iki sayının da düzenlenmesine yardımcı olur. Haftada en az 2 kere balık tüketin. Özellikle somon, uskumru ve ton balığında daha fazla omega-3 vardır.

Kümes hayvanları

Son derece yağsız, kalorisi az olan tavuk göğsü, şeker hastaları için çok iyidir. Biftek ve etli fastfood gıdalara benzemeyen tavuk göğsünde kötü kolesterolü artıran ve insülin direncini yükselten doymuş yağ oranı azdır. 85 gram derisiz tavuk göğsü, sadece 142 kalori ve 3 gram yağ içeriyor. Hindi göğsü ise daha az yağlıdır ve kalorisi daha düşüktür.

Kabuklu yemişler

İyi yağlarla dolu olan kabuklu yemişler, kalp hastalığını destekler. Bunlar aynı zamanda insülin direncini düşürmeye yardım eder ve kan şekerinin daha kolay kontrol edilmesini sağlar. Ayrıca E vitamini bakımından zengin olan kabuklu yemişler hücreleri korur ve sinir ile göz hasarını önlemeye yardım eder. Lif ve magnezyum bakımından zengin olan bu gıda, kan şekerini düzenlemeye yardım eder. Düzenli ve ılımlı olarak tüketilirse kilo vermeye yardımcı olur, ancak bol miktarda kalori içerdiğinden fazla tüketmeyin.

Zeytin yağı

Kalp krizi riskini azaltmaya yardım eden, Akdeniz beslenmesinde önemli yeri olan zeytinyağı, insülin direncini düşürerek kan şekerini düzenli tutmaya yardım eder. Evde ve restoranlarda ekmeğinizi zeytinyağına daldırın. Ancak ne kadar zeytinyağı yediğinize dikkat edin, çünkü 1 yemek kaşığı zeytinyağında 119 kalori bulunuyor.

Yoğurt

Protein ve kalsiyum bakımından zengin olan yoğurt, kilo vermeye yardımcı. Çeşitli araştırmalar bol miktarda kalsiyum bakımından zengin gıdalarla beslenen insanların daha kolay kilo verdiğini gösteriyor. Bu nedenle taze meyvelerinize yoğurt ekleyebilir ya da yoğurdunuza az yağlı granola gibi tahıllar katıp yiyebilirsiniz.

Tarçın

Yemeklerinize tarçın serpmek kan şekerinizi düşürebilir. Tarçındaki bileşenler vücuda insülini etkili şekilde kullanmasına yardım ediyor. Bu nedenle daha fazla glikoz hücrelere girebiliyor. Son yapılan araştırma günde sadece yarım çay kaşığı tarçının kan şekeri seviyesini önemli derecede düşürdüğünü gösteriyor. Tam tahıllı tostlarınıza, fırında pişmiş elmalarınıza ve hatta tavuk yemeklerinize toz tarçın serpin. Ya da tarçın çubuğunu sıcak suya batırın ve bir fincan yatıştırıcı ve şifalı tarçın çayı hazırlayın.
 
 
Mailce.com dan alıntı.

2 Mart 2013 Cumartesi

T Ü R K M Ü Z İ Ğ İ



TÜRKİYE'de  MÜZİK  VE  TÜRLERİ


Burhan Bursalıoğlu

Geçen yazımda TÜRK SANAT, TÜRK HALK müziğimize olan saygının ne kadar  azaldığını örneklerle belirtmiştim. Bugün ise TÜRK MÜZİĞİNİN geçmişinden bu güne kadar gelen evreleri ve  çeşitlerinden söz edeceğim. İlgilenen dostlara  fayda sağlar düşüncesindeyim.


Türkiye'de Rock Müzik:

Türkiye'de Rock müzik anlayışı, ilk olarak Anadolu Rock
olarak ortaya çıkmıştır: yani klasik Türk müziği ile Rock
müziğin karışımı olarak. Erkin Koray, 3 Hürel, Barış Manço,
Cem Karaca ve Fikret Kızılok buna örnektir. Sonra Kurban,
Duman, Mor ve Ötesi, Özlem Tekin, Haluk Levent, ve
Feridun Düzağaç albümler çıkarmışlardır, Rock adı altında.
Ondan sonra Hayko Cepkin, Teoman, Replikas gelir. 1996
yılında Şebnem Ferah ilk albümünü çıkarmış ve Türkiye'de
Rock'a farklı bir bakış açısı getirmiştir.
Şafak Ongan' a göre Türkiye Rock müziğin patlaması
Duman   grubunun 'Herşeyi Yak' adlı cover parçasıyla
 
Türkiye'de de popüler müzik haline gelen Rock türünde
Çilekeş, Emre Aydın, Barış Akarsu, Sakin, Ayyuka gibi bir
çok isim ortaya çıkmıştır.

Yurdumuzdaki müzik türleri nedir?

Türk müziği

·         Klasik Türk müziği-· Mehter -· Türk Halk Müziği-·                        Oryantal dans-· Kanto-  Türkçe Tango- · Türk pop müziği-   ·   Mevlevi -·   Anadolu rock -·   Rebetiko -· Türk Hip-Hop müziği- ·  Arabesk müzik -· Arabesk-Pop Müzik -·  Arabesk rock -·  Fantezi müzik -ve ·  R'n'Besk


Türler:

·         Türk alternatif müzik-·  Klasik türk müziği -·  Oryantal - ·   Türk halk müziği -·  Türk Hip-Hop Müziği -·Türk caz müziği
·   Osmanlı ordu müziği -·  Devlet Opera ve Balesi -· Türk pop müziği -·   Türk dini müziği - ve ·  Anadolu rock

Etnik müzik:

·  Ermeni Müziği -·   Azeri Müziği -· Bosna Müziği-·   Yunan Müziği -·  Yahudi Müziği -· Kürt Müziği -· Pontus Müziği -
·  Roman Müziği -· Zaza Müziği

· Yöresel Halk Türleri:

·  Ege Müziği -·  Rumeli Müziği -· Karadeniz Müziği -·  Kıbrıs Müziği.

·  Osmanlı yöresel türleri:

·  Arnavut Müziği -·  Arap Müziği -· Ermeni Müziği -            ·    Balkan Müziği -· Kıbrıs Müziği -· Mısır Müziği -· Yunan Müziği -·  Macar Müziği -·  Kürt Müziği -· Pers Müziği -
· Pontus Müziği -ve· Trakya Müziği .

Türk müziği, Türkler'in Orta Asya'dan beri geliştirdikleri,
bugünkü özellikleri Selçuklu ve Osmanlı döneminde
belirginleşen müziktir.

 Musiki, Osmanlı döneminde halk ve üst kültür çevrelerinde birbiriyle ilişkili, fakat karakterleri farklı iki ana dal olarak gelişmiştir  Osmanlı'nın son dönemindeki modernleşme hareketleriyle Batı etkisi görülmeye başlanmış, bu etki Cumhuriyet döneminde daha da artmıştır

Konu başlıkları:

1 İslamiyet Öncesi:
2 Geleneksel Türk Müziği:

2- 1 Klasik Türk Müziği
2- 2 Halk Müziği
3 Klasik Batı Müziği

4 Popüler Müzik

5 Dış bağlantılar:
İslamiyet Öncesi:



Türklerin İslamiyet'i kabullerinden çok önce dini törenleri
yöneten şaman, kam ya da baksı, elinde belirli sesler çıkaran
demir parçalarının bağlı bulunduğu bir değnekle topluluğu etkiliyordu  Bu törenlerde davulun da önemli bir yeri vardır

Çin'in kütüpane, Hun Türkleri'nde, Uygur Türklerinde,
Selçuklular'da ve Osmanlılar'da müziğe büyük yer ve önem veriliyordu  Ozanları ve kopuzcuları olmayan hiçbir Selçuklu ordusu yoktur

Eski Türk Hakanlarının saraylarında ve ordugahlarında musiki
takımları 9 kök denilen eserleri her gün çalardı

Geleneksel Türk Müziği:



Geleneksel Türk müziği, Osmanlı döneminde halk ve üst kültür çevresinde gelişen olmak üzere ikiye ayrılır
 Geleneksel olarak Türk müziği çeşitli ortamlarda şöyle belirir:

* Şehirlerde, saray çevresinde ve konaklarda:
Kâr, beste, semai, şarkı

* Camilerde:
Ezan,
 dua, sela, tekbir, temcit, münacaat

* Tekkelerde:

Naat, ayin, durak, ilahi, nefes, niyaz

* Köylerde:

Türkü, bozlak, uzun hava, zeybek,
 oyun havası

* Sınır boylarında:

Serhat türküsü

* Kışlalarda:

Mehter müziği.


Halk müziği ve "klasik" Türk müziği arasında çok önemli bir
ağ vardır.:

Nitekim türkülerin pek çoğunda klasik musiki makamları kullanılmıştır  Aynı şekilde, türkü, köçekçe, oyun havası, sirto, vb  halk musikisi formları klasik Türk musikisinde kullanılmıştır  İsmail Dede Efendi, Şakir Ağa, Şevki Bey gibi büyük klasik musiki bestekarlarının hemen hepsinin halk musikisi formlarını kullandıkları gözlemlenir

Klasik Türk Müziği



Ana madde: Klasik Türk Müziği:
Ana madde: Türk Sanat Müziği:

Osmanlılar
 yalnız musiki sanatına değil musiki ilmine de büyük önem verdiler  Türk müziğinin Arap, Acem, eski Yunan ve Bizans asıllı olduğunu ileri sürenler vardır  Ancak Klasik Türk Müziği genel nitelikleri bakımından Türk asıllıdır  Osmanlı uygarlığı her alanda büyük bir sentez geliştirdiği gibi, Türk müziği potasında yerel pek çok renk bu müziğin parçası haline gelmiş ve bunun karşılığında da Osmanlı musikisi devletin kapsadığı topraklar ve ötesine büyük etkilerde bulunmuştur

İstanbul'un alınmasından sonra Topkapı Sarayında kurulan
 Enderun Musiki Mektebi ve özel meşkhanelerde eğitime
geçilmesiyle daha belirli olarak kurallaşan ve klasik bir müzik
niteliği kazanan Klasik Türk Müziği altı dönemde incelenir
 Birinci dönem; hazırlayıcı dönemdir ve başlangıcından Meragalı Abdülkadir'e (1360-1435) kadar uzanan dönemdir  İlk klasik dönem, ikinci klasik dönem, yeni klasik dönem gibi dönemlerden günümüze gelir  Yeni klasik dönem oldukça önemlidir ve Dede Efendi'den Zekai Dede'ye (1825-1397) kadar uzanan kapsayan dizi, makamlar, usuller ve şekiller'den oluşur


Halk Müziği



Ana madde: Türk Halk Müziği

Türk Halk Müziği örnekleri genelde sözlü olmakla beraber,
 sözsüz dans müziklerini de içerir

Halk türkülerinin ölçülü olanına kırık hava, ölçüsüz olanına uzun hava denir
 Uzun havalar Anadolu'nun değişik bölgelerinde bozlak, türkmani, maya, hoyrat, divan, ağıt gibi adlarla anılır  Bunlar genellikle Karacaoğlan, Emrah, Ruhsati, Sümmani ve daha birçok tanınmış halk ozanının deyişleri üzerine yakılmıştır

Kırık havalar ise koşma, yiğitleme, güzelleme, taşlama, ninni ve daha b
aşka adlar altında kümelenir  Bunlar da genellikle gurbet, ayrılık, sıla hasreti, ölüm, askere gidiş, yiğitlik, düğün, çocuk sevgisi, kız kaçırma gibi köye has toplumsal bir olayı konu alır, sadelik, içtenlik, duygululuk gibi özellikler gösterir yerel renkler taşır.
 Türk Halk Müziği'nin melodi yapısı incelendiğinde bu melodilerin ses genişlikleri bakımından bir oktav (sekiz ses sınırı) tamamlayan dizi ve tonaliteyi kesin şekilde belirtmeyen ikili ile beşli aralıkları içinde yaratılmış olduğu görülür  Bununla birlikte dizi ve tonaliteyi belli eden sekizli ve daha geniş sınırlı melodiler de çoktur  Basit ve birleşik ölçülerden başka aksak ölçüleri içeren Türk Halk Müziği, ezgiler ve formlardan oluşur


Klasik Batı Müziği



Türkiye'de Cumhuriyet Döneminde girişilen devrim
hareketleri sanat konularına da yöneldi  Daha çok Klasik Batı müziğine önem verildi

1924'de Ankara'da Musiki Muallim Mektebi kuruldu
 Osmanlı sarayındaki müzik topluluğu başkente getirilerek Riyaseti Cumhur Filarmoni Orkestrası adıyla konserler vermesi sağlandı

Yetenekli gençlerin Avrupa ülkelerine gönderilip yetiştirilmesi
 hareketi başladı  İstanbul'da çalışmalarını sürdüren Darrültalimi Musiki adlı okul yeni bir yönetmelikle konservatuvar haline getirildi

Çok sesli sanat müziğinde sesini Batı'da ilk duyuran Türk sanatçı Cemal Reşit Rey oldu
 Öğrenimlerini devlet adına yurtdışında yapan Ulvi Cemal Erkin, Hasan Ferit Alnar, Ahmet Adnan Saygun, Necil Kazım Akses dönüşlerinde Ankara Musiki Muallim Mektebi'nin öğretmen kadrosuna katıldılar  Bu sanatçılar Türk Sanat Tarihinde sanat tarihinde Türk Beşleri olarak anıldılar  Eserlerinde genellikle batı müziği ilkeleri halk müziğinden gelen ögelerle birleştirilmiştir  Ahmet Adnan
Saygun'un Özsoy adlı bir perdelik operası 1924'de Ankara Halkevi'nde sahnelendi  Aynı bestecinin ikinci eseri Taşbebek de 1934'de başarı ile oynandı.  
Opera ve bale temsillerini gerçekleştirmek amacı ile Ankara Devlet Konservatuvarı'na bağlı bir Tatbikat Sahnesi 1940 yılında çalışmalarına başladı  Yetenekli gençlerin seçimi ile eğitime geçildi  İzleyen yıllarda Ahmet Adnan Saygun' un Kerem, Nevit Kodallının Van Gogh ve Gılgamış, Sabahattin Kalender'in Nasrettin Hoca, Ferit Tüzün'ün Çeşmebaşı eserleri sergilendi  Ankara'dan sonra İstanbul ve İzmir'de kurulan devlet konservatuvarları eğitime başladı.

1940 yılından bu yana genç yetenekler için uygun bir ortamın
 doğuşu yurtdışında da ün ve ilgi derleyen yorumcuların
yetişip gelişmesini bağladı  Soprano Leyla Gencer, bariton Orhan Günek bu hareketin öncüleri oldular  Onları bas yorumcusu olarak Ayhan Baran, soprano Ferhan Onat ve soprano Suna Korat izlediler.
 Enstrüman yorumcusu olarak piyanist Ergican Saydam, kemancı Ayla Erduran, Suna Kan, piyanist Ayşegül Sarıca, İdil Biret, Hülya Saydam ve Verda Erman yurt içinde olduğu kadar yurt dışında da büyük ilgi gördüler


Popüler Müzik:



1970'lerden sonra geniş halk kitelerine hitap eden müziktir.
 Şu kategorilere ayrılır:


o Türk Pop Müziği
 

o Türkçe jazz

o Türkçe rap

o Arabesk müzik (türevleri; Arabesk-Pop müzik, Protest
müzik, Özgün müzik)

o Fantezi müzik (türevleri; Fantezi-Pop müzik), Hafif Sanat
müziği)

Kaynak:
 

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ

  CUMHURİYET Burhan Bursalıoğlu Bu gün Cumhuriyetimizin 99. Yıl dönümü. 99 yıl önce bugün, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşla...