20 Nisan 2013 Cumartesi

GÜNCEL


BODRUM  VE  YOLLAR
Burhan Bursalıoğlu

15 Nisan sabahı İstanbul'dan hareketle, Bodrum'a doğru yola çıktık. Gidiş sebebimiz bir yazlık alan arkadaşımızın işlerinde yardımcı olmak ve bu vesile ile kendi yazlığımızın da durumuna bakmaktı.
Baharda olmamıza rağmen, ana yollarda hala onarımların devam ettiği, yönlendirilen ara yollarda işaretlerin olmamayışı, yapılan işin ne kadar  önemsenmediğinin işareti idi.
Manisa'nın içinden geçen  Balıkesir-İzmir yolunun, Manisa içi onarımı nedeniyle, Manisa'nın iç kısımlarına kadar trafiği yönlendirmeleri bu işin acemiler tarafından yapıldığının bir işareti idi.  İşaretler olmadığı için  vasıtalar ana yolu bulmak için aynı sokaklardan ikişer kere geçme durumunda kalınıyordu.
Bafa Gölü kıyısında yol çalışmaları birkaç yıldır yapılıyordu. Yolun çoğunu bitmiş gördük.  Çift şerit gidiş, çift şerit geliş olarak birçok kısım bitiririlmişti. Bazı yerlerde yol açılımı için çalışmalar devam ediyordu.
Bodrum'a güneşsiz, kapalı bir havada girdik.
Konacık'a girdiğimizde, Manisa'da karşılaştığımız labiretle yüz yüze geldik. Yolun kapatıldığını, tek bir istikamet gösterilerek, dağlara doğru yönlendirildik.  Konacık'ın terihi eserlerin bulunduğu bölgeyi bilenler, buralardaki sokakların bakımsız ve plansız olduğunu da bilirler.  Yarım saat dolaşarak, yine kendi tahminlerimiz doğrultusunda hareket ederek,  Bitez sapağı  yakınlarında kurulan, sirk alanından yolu bulabildik.

Yine Bodrum'u bilenlerin şahit olduğu Ortekent'in dışından  yapılan yolun açıldığını gördük.
Orta kentin içinden geçen yolun trafiğini, özellikle, büyük arabaların geçişlerini kaldırmak amacıyla yapılan arka yol bitmiş, Pala Hüseyin Çiçekliğinin bulunduğu yerin biraz yukarısından ana yola bağlanmış.  Bağlanan bu kısım tamamen bitmemiş. Ama trafik çalışıyor. İşık daha konmamış.
Gürece,Bağla, Akyarlar yolunda da çukurluklar oluşmuş. Bazı kısımlarında, oldukca geniş çukurlardan ötürü arabaların çok dikkat etmeleri gerekmektedir.
Gürece-Bağla arasındaki yolun orta kısımlarında, yolu ikiye ayıran bir tarihi çınar ağacı vardı. O ağacın yerinde olmadığını, kesildiğini üzüntüyle  gördük.

Kışın yağan sürekli ve sağanak şeklindeki  yağmurların Bodrum'un her kesimine zarar verdiğini açıkca gördük. Nasıl ve ne zaman giderileceğini bilemiyorum.
Ayrıca, havalar da kaldığımız 3 -4 gün için serinliğini muhafaza etti.
İşin güzel tarafı , her yerin yeşillik  ve katır tıknakları ile bezenmiş olmasıydı. Bahçelerde çiçekler ve güllerin rengarenk açmış olmaları, Bodrum'a güzellik getiren, Bodrum'un olumsuzluklarını kapatan yegane güzelliklerdi.

Bahçemizde otlar büyümüş, çiçekler canlılıklarını korumuş, meyvelerin bir kısmı çiçekte, bir kısmı  meyveye dönüşmüştü. Malta eriğimiz, her yıl olduğu gibi yine kendini kanıtlamış, mahalleye yeter duruma gelmişti.  Geleceğimiz günden bir gün evvel , büyükçe bir poşete toplayarak getirmek istedim. Ne yazık ki gece yola çıktığımız için onu almak aklımıza gelmedi ve orada kaldı.
İşlerimizi hallederek döndük. Tahminen 10 gün sonra , bu sefer kalmak için tekrar Bodum yollarına düşeceğiz.











15 Nisan 2013 Pazartesi

EĞİTİM




KÖY ENSTİTÜLERİN KAPATILMASI

Burhan Bursalıoğlu

Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Mehmet Başaran, Pakize Türkoğlu, Hatun Birsen Başaran, Ali Dündar, Mehmet Uslu ve Dursun Akçam gibi Edebiyat alanında Ülkemizin ve Dünyanın taktirini kazanan Edebiyatçılarımızı yetiştiren Köy Enstitülerimizin  kuruluşunun 73. yıl dönümü 17 Nisan da kutlanacak.
Bugüne dek, her yıl Köy Enstitülerinin kuruluş sebep hikayeleri anlatılmıştır. Ben bu yazımda Köy enstitülerin kapatılması üzerinde kısaca duracağım.
1946 yılında hükümetin yaklaşan seçimleri yitirme kaygısıyla CHP içinden muhalif milletvekillerinin başını çektiği örgütlü muhalefetin kampanyasıyla, müfredatında ve yapılanmasında kuruluş amaçlarından uzaklaşan değişiklikler yapıldı. İlerleyen yıllarda da, daha önceleri sıkı sıkıya bağlı olduğu "iş için iş içinde eğitim" ilkesinden uzaklaştırıldı. Önceleri yaratıcılığın ön plana çıktığı eğitim anlayışının yerine giderek geleneksel, ezberci eğitimin yerleştiği öğretmen okullarına dönüştürülerek 1954'te kapatıldılar.
 

Cumhuriyet Halk Partisi içinden Köylüyü topraklandırma Yasasına karşı çıkan bir kesim parlamenter Demokrat Partiyi kurdu. Bu parlamenterler içinde Atatürk Devrimlerine karşı olup tek parti düzeninde bu düşüncelerini açığa vuramayanlar olduğu, Atatürk devrimlerine muhalefet hisleri besleyen ancak bu karşıtlıklarını ortaya koymaya cesaret edemeyen siyasi ve toplumsal yapının bir karşı devrim atağı başlatarak Köy Enstitülerinin kapatılmasını sağladığı iddia edilmiştir. Hasan oğlan Köy Enstitüsü eski müdürü Rauf İnan ve Hıfzı Veldet Velidedeoğlu Köy Enstitülerinin kapatılmasının Atatürk Devrimleri karşıtlarınca başlatılan bir Karşı Devrim hareketi olduğunu söylemişlerdi. 1945 yılında Köy Enstitüleri hakkında komünistlerin, dinsizlerin yetiştiği fuhuş yuvaları olduğu söylenerek saldırı kampanyaları başlatılmıştı. Parlamentoda bütçe görüşmelerinde milletvekili Emin Sazak'ın Köylere giden enstitü mezunları kendilerini birer Atatürk zannediyorlar demesi üzerine Hasan Ali Yücel, Bu çocukların her birinin birer Atatürk olması temenni edilir şeklinde cevap vermişti.
 
Köy Enstitülerine yöneltilen ve kapatılmaları ile sonuçlanan belli başlı eleştiriler birkaç ana başlık altında toplanabilir.
Enstitülerde öğrenciler tek tip üniforma giyiyordu ve enstitü müdürü bile buna uyup aynı üniformayı giyiyordu. Öğrenciler bizzat yönetime katılıyorlardı. Bu ve benzeri sebepler ile enstitülere komünistlik suçlamaları yapılıyor arada bir ihbar mektuplarını dikkate alan polisin baskınlarına uğruyordu. Kız öğrencilerin erkek öğrenciler ile karma eğitim görmesi sonu gelmez dedikodulara neden oluyordu. Köylüler okul ve enstitü inşaatlarına yardım ile devlet tarafından mükellef kılınmıştı. Bu zorlamalar köylülere angarya olarak geliyordu.
 
 Öğrencilerin boğaz tokluğuna öğrenim görecekleri kendi okullarının inşasında çalıştırılmaları eleştirilmekteydi.Köylere atanan öğretmenler yörenin toprak ağalarıyla sorunlar yaşıyorlardı. Bu geçimsizlikler köy öğretmenlerinin toprak ağalarının seçtirdiği milletvekillerine şikayet olarak ulaşıyordu. Bu durum toprak sahiplerinin durmaksızın Ankara'ya baskı yapmalarına neden oluyordu.
Köy Enstitülerin kapatılmasını isteyen güçler, yukardaki uydurma nedenleri  yayıyor ve iktidara baskı yapıyordu.

Köy Enstitülerini kuran , ülkenin kalkınmasında birinci derecede rol oynayacağına inanan başta  Cumhurbaişkanı İsmat İnönü olmak üzere bazı bakanlar da, ne yazık ki,1946 seçimlerini kaybetmemek  için Köy Enstitülerin kapatılmasına karar verdiler. Karar 1954 de uygulanacaktı.  1950 seçimlerinde iktidara gelen Demokrat Parti1  1954 de Köy Enstirülerini kapatarak, okul adlarındaki  Köy Enstitüleri ibaresi kaldırarak Öğretmen Okulu olarak değiştirdiler.

8 Nisan 2013 Pazartesi

FUTBOL



FUTBOLU  ÇİRKİNLEŞTİRENLER
 
Burhan Bursalıoğlu

Son günlerde, Türk Futbolundaki  gelişmeler, siyasi gündemimizin bir haylı üstünde.
 Adamın evine götürecek ekmeği yok, ama maç  gündeme geldimi bilet parası bulabiliyor.  Maça gidiyor, günlük sitresini maçta, hakeme, futbolcuya, kulübe, yöneticiye  küfür ederek atıyor. Rahatlıyor.  Maç sonu, gelecek maça kadar dedikodusu sürüyor.
Maça giden herkez, eve gittiğinde, TV  kanallarındaki spor yorum programlarını açıp izlemek de başlıca saplantıları oluyor.
TV Kanallarındaki yorum programları bir rezalet. Kim bu yorumcular? Eskimiş hakemler, emekli olmuş futbolcular, kalemlerini bir köşeye koymaları gereken futbol yazarları (!) Ya programlar: MARATON, STADYUM,TELEGOOL, VE GOOL, % DE YÜZ FUTBOL, FUTBOL VİP FUTBOLMANİA, FUTBOL AVRUPA, ŞEREF TRİBÜNÜ, TEKNİK DİREKTÖR, SERBEST ATIŞ,  DOBRA DOBRA,FUTBOLA BAKIŞ,FUTBOLMATİK, FUTBOL GÜNDEMİ,FUTBOL VE ÖTESİ, FUTBOLVİZYON.
 Yaptıkları iş,ordu bozanlık, uyduruk haberler, kafasında canlandırdığı senaryoya uygun olan iddialar, futbol takımlarını birbirine hasım ilan etmek, futbolcuları birbirıne düşürmek, yöneticileri
teknik heyetleri,en önemlisi de taraftarları birbirine düşman etmek.
 Hangisinde olumlu bir yorum duyuyorsunuz.? Bunları da geçelim, Adamlar sanki okulları bitirmiş de , futbol oyunundan, taktiklerden çok anlıyorlar mış gibi, teknik direktörlerin işine karışıp onlara taktik verme cüretkarlığını gösteriyorlar.

Ya uyduruk haberlerle iç huzuru bozma taktikleri altında da çapanoğlunun yattığını yalan , yanlış dedikodular da kendilerini gülünç duruma düşürdüklerinin farkında değiller.
Maç öncesi yorumlarda, takımın moralini bozacak yorumlar, yapıcılık mıdır, yoksa bozgunculuk mu?
Transfer haberleri, transfer edilen oyuncu hakkında ki yıkıcı yorumlar, tuttukları takımlar ve  karşı takımlar  için yapılan tahmini skorlar, "Hakikaten ben bu işten anlamıyorum" dedirtecek kadar fiyasko.

Bu insanların bütün amacı,  " Gündem yaratayım,  manşet olayım, basın ve TV ler  benden bahsetsin, itibarım artsın, paracıklarımı alayım." dır. Takımlar, birbirine düşmüş, o yenilmiş, o kazanmış, birbirlerine düşman olmuşlar, statta veya dışında olay olmuş umurlarında mı! Bunlar olursa yorum konusu çoğalıyor, keyifler yerine geliyor.

Bunların yaptıkları her işin sonucu Türk futbolunun  ilerlemesine engeldir. Bu engelleri ortadan kaldırmak lazım. Ya ekranda kabadayılık havasına girmelerine de pes artık.

Yapıcılığı olmayan, insanlara kindarlığı aşılayan, takım ve taraftarları birbirine düşmanmış gibi gösteren ve buna ön ayak olan bu kişilerin oluşturduğu programlar kaldırılmalı ve yasaklanmalıdır.
Hangi bir insan kendini hem Federasyon başkanı, hem tahkik kurulu üyesi, hem ceza kurulu üyesi, hem hakim , hem savcı, hem futbolcu, teknik direktör, kulüp başkanı ve hem de taraftar yerine koyar? Bu insanlar, kendilerini  saydığım  kişilerin yerine koyup ahkam kesmektedirler.

TV yöneticileri bu yorum programlarını kaldırmalılar. Ayrıca, Türkiye'de ve Dünya'da başka spor yokmuş gibi, sadece futbol programlarımı yapmak  mecburiyetindeler?
Spor Bakanı, Federasyon Başkanı, TV yöneticilerine, bu programların kaldırılmasını, insanları yorumları ile birbirine düşüren bu insanlar hakkında işlem yapmaları için de TC Savcilarına çağrıda bulunuyorum.
Bu çirkinliklere bir son verilmelidir.


 

5 Nisan 2013 Cuma

GENEL KÜLTÜR





İLGİNÇ  BİLGİLER
 
 Burhan Bursalıoğlu"                                                                                           Derlemedir

 Bir yılan 3 yıl uyuyabilir. 

- Bal bozulmayan tek gıdadır.
 

- Ördeğin sesi yankı yapmaz.
 

- Denizyıldızlarının beyni yoktur.
 

- Üzüm mikrodalga fırında patlar.

 - İnsan yılda en az bin 460 rüya görür. 

- İçtiğimiz sular 3 milyar yaşındadır.
 

- Karınca iki hafta su altında yaşayabilir.
 

- İnsan kalbi dakikada 60-80 defa çarpar.
 

- "Pi" sayısının bir milyarıncı rakamı 9'dur.
 

- Dünyada insanlardan daha çok tavuk var.
 

- İnsanın kalça kemiği betondan daha sağlamdır.
 

- Türkiye'de Mehmet adında 1 milyon 229 kişi var.

- Sabahları elma kahveden daha fazla uykunuzu açar. 

- Yerçekimsiz ortamda mum alevi küre şeklinde olur.
 

- Otomobil sayısı insan sayısından 3 kat daha hızlı artıyor. 

- Doğum gününüzü en az 9 milyon kişiyle paylaşıyorsunuz. 

- Bir bardak sıcak su, buzdolabında soğuk sudan daha çabuk donar.
 

- Dünyada bir yılda gerçek paradan daha fazla Monopol parası basılıyor.
 

- Eksi 90 derecede nefesimiz, havanın ortasında donar ve düşer.
 

- Vücudumuzdaki tüm damarları uç uca ekleseniz 19 bin 200 kilometre eder.

 - Çin'de İngilizce konuşan kişi sayısı Amerika'dan daha fazladır. 

- Elma, soğan ve patatesin tadı aynıdır.
Fark sadece tamamen kokularından kaynaklanır. Aslında hepsi tatlıdır.


- Kibrit kutusu büyüklüğündeki altın külçesi yufka gibi açılarak 
bir tenis kortu büyüklüğüne kadar yırtılmadan uzatılabilir.

- İnsan daha çok oksijen alabilmek ve vücudundaki

karbon gazını boşaltmak için esner.

- İnsan bir günde 28-33 bin litre hava, 500- 700 litre oksijen,
2 kilogram yiyecek tüketir.

- Dünyanın en hızlı kuşu boğazlı kırlangıçtır.
3 saniye süreyle saatte 128 km. sürate ulaşmıştır.

 - Eğer aynı zamanda aksırır, hıçkırır ve gaz çıkarırsanız,
patlarsınız. 

- Aşık olduğumuzda beynimiz "phenylethylamine" üretir.
Bu kalp atışınızı hızlandırır ve sizi mutlu yapar.Bu kimyasal madde çikolatada da vardır.

- Uzayda yerçekimi olmadığı için astronotlar ağlayamaz.
Çünkü gözyaşı aşağı düşmez.

- Sivrisinek kovucu spreyler sinekleri kovmaz, sizi gizler.

Sivrisineğin alıcılarını bloke ederek sizin orada olduğunuzu anlamalarını engeller.

- Kahve sarhoş bir insanın ayılmasına yardımcı olmaz.
Hatta çoğu zaman alkolün etkisinin artmasına yol açar.

- Kereviz yerken harcanan kalori, kerevizin içindeki kaloriden
daha fazladır.

- Bir pire, kendi büyüklüğünün 150 kat yüksekliğine zıplayabilir.
Bu oranı tutturmak için insanın yaklaşık 30 metre zıplaması gereklidir.

 - Klinik ölüm sonrası insan 5 dakika içinde hayata geri getirilebilir.5 dakika sonra beyin hücreleri ölmeye başlar, ama yine de bu süreyi 5 dakika daha uzatmak mümkündür.

- İnsan uzun süre bir böbrek ve bir akciğerle, midesiz,

dalaksız yaşayabilir, ama karaciğersiz bir dakika bile yaşayamaz.

- Bir kilo limonda bir kilo çilekten daha fazla şeker vardır.


 

 

30 Mart 2013 Cumartesi

SAĞLIĞIMIZ


 
 
TOK TUTAN SÜPER BESİNLER
Burhan Bursalıoğlu
Sık  sık acıkıyor musunuz?  O halde aşağıda ki süper besşnlerden yerseniz rahatlıyacaksınız. Çünkü acıkma demek yemek demektir. Yemek demek, kilo almak demektir. Kilo malmak yağ bağlamak demektir. Yağ bağlamak demekdamarların tıkanması demektir. Damarların tıkanması da doktorlarla akraba olmak demektir.
Avokado: B6 vitamini deposu olan avokado aynı zamanda kansere karşı da müthiş bir koruyucu. Aç olduğunuzda biraz avokado yerseniz ne kadar doyduğunuzu fark edersiniz.
Çavdar ekmeği: Diyetlerin vazgeçilmezi, zayıflamak isteyenlerin tercihi kepek ekmeği. Ancak burada yanlış bilinen bir şey var. Çünkü çavdar ekmeği kepek ekmeğine göre daha çok tok tutuyor. Beyaz buğday ekmeğinden yüzde 50 daha fazla doyma hissi sağlıyor.
Dil peyniri: Proteini yüksek bir gıda olan dil peynirinin hem yenmesi hem de yanınızda taşınması kolay. Ara öğünlerde dil peyniri yiyebileceğiniz gibi açlık hissettiğinizde de ondan yardım isteyebilirsiniz. Proteini  yüksek olduğu için tok tutma özelliği diğer peynirlere göre daha fazladır.
Böğürtlen: Kendinizi çok aç hissediyorsunuz. Kolayı var. Hemen bir kase yoğurdun içine karıştırdığınız böğürtlen sizi bir süre tok tutar. Böğürtlen çok fazla antioksidan içerir. Bu nedenle yararlı bir meyvedir.
Sardalye:  Çok iyi bir protein deposudur. Kan şekeri seviyesinin dengelenmesini sağlar. Bu sayede tokluk hissi verir. Ayrıca metabolizmanın çalışmasını sağladığı için de yararlı gıdalardan biridir.
Elma: Diyet yapanlara sürekli önerilen ve ara öğünlerde yenilen elmanın da tok tutucu etkisi vardır. Özellikle yeşil elmanın içinde bulunan pektin maddesi tokluğu sağlar, aynı zamanda da bağırsakları çalıştırır. Tok tutan besinlerden olan elmanın kalorisi de çok azdır. Acıktığınız zaman bir yeşil elma yiyin, açlığınızın bastırıldığını fark edeceksiniz.
Kepekli makarna: Lif oranı yüksek olan kepekli makarnayı beyaz undan yapılan makarnaya her zaman tercih edebilirsiniz. Lifli gıdalar yendikten sonra hacimlerinin yüzde 20‟si kadar genişleme özelliğine sahip oldukları için tokluk hissi verirler.
Esmer pirinç: Kan şekerini dengede tutan esmer pirinç açlık hisseden karbonhidratların başında gelir. Yiyen kişiyi uzunca süre acıktırmaz. Bu nedenle yemeklerinizde esmer pirince bolca yer verebilirsiniz.
Yulaf ezmesi: Tokluk ve şişkinlik hissi veren besinlerin başında gelen yulaf ezmesi diyetlerde sabah kahvaltılarının vazgeçilmezidir. Ancak yulaf ezmesini süt ile değil su ile karıştırarak yerseniz faydası vardır. İllaki sütle yemek istiyorsanız o zaman da yağsız sütü tercih edin. Yulaf ezmesi sinirlere de iyi gelir ve stresle mücadelede kolaylık sağlar. Aynı zamanda kolesterol düşürücü etkiye de sahiptir.
Badem: Obeziteye karşı çok faydalı olduğu kanıtlanmış yiyeceklerden biri de bademdir. Tokluk hissi verir. Günde 2 avuç kadar düzenli olarak badem yemek sağlığı korumaya da yardımcıdır.
Brokoli: Brokoliye kansere karşı olan diyetlerde sık sık rastlayabilirsiniz. Aynı zamanda antioksidan özelliğinden dolayı birçok hastalıkta koruyucu veya tedaviye yardımcıdır. Brokoli, mükemmel bir A ve C  vitamini deposudur. Brokolide vücuttaki insülin dengesini koruyan krom bulunur. Kan şekerinin düşmesini  engelleyen krom sayesinde açlık hissetmezsiniz.
Yumurta: Çok pişmiş yumurta da tok tutan yiyecekler arasındadır. Kaliteli protein alımını sağlayan en iyi yiyeceklerdendir. Hazırlanması çok kolay olan yumurta, içerdiği protein sayesinde tok tutar, kolay acıktırmaz.
 Donmuş yoğurt: tıpkı dondurmaya benzeyen donmuş yoğurtla, dondurma yeme ihtiyacınızı azaltıp, kalori alımını kısıtlayabilirsiniz. Meyveli olarak tüketirseniz de faydalı olur. Karnınızı tok tutan besinlerdendir.
Sebze çorbası: Sebze çorbası aslında atıştırmalık olarak kolay bir yemek değil. Ancak hem tok tutar hem de az kalori içerir. Acıktığınızda bir kase kadar içerseniz karnınızın doyduğunu fark edersiniz.
Çilek: canınız çok tatlı istediğinde bir kap dolusu çilek yemenizde hiçbir sakınca yok. Hatta çileklerin üzerine bir tatlı kaşığı pudra şekeri bile dökebilirsiniz. Ayrıca çilekte yüksek oranda C vitamini bulunur. Cilt güzelliği için de son derece faydalıdır.
Ihlamur: Yemek saatine yakın bir bardak ıhlamur içerseniz iştahınızın kapanmasına yardımcı olabilirsiniz. Ayrıca hastalıklara karşı da ıhlamur içmek yarar sağlar.



 

21 Mart 2013 Perşembe

ATATÜRK'TEN




VERİLEN KARARLARDA HEPİNİZİN HİSSESİ VARDIR


Atatürk, Konya ziyaretlerinden birinde kendisine armağan edilen konakta halkla bir akşam yemeğindedir. Yemekte bazı Konya milletvekilleri de vardır. Sofrada bulunanlar, Milli Mücadele anılarını anlatmaktaydı. Halkıyla birlikte olan Atatürk çok neşeliydi. Bu güzel söyleşi, tam doruk noktasındayken Konya milletvekili Refik Koraltan söz alıp Atatürk’e hitaben onu öven uzun bir söylevde bulunur.
“Her şeyi yapan sensin, bütün varlığımızı sana borçluyuz. Sen olmasaydın, başka hiç kimse hiçbir şey yapamazdı, bundan sonra da yapamaz. Allah seni başımızdan eksik etmesin…” diyor koraltan




Bu sözler, Atatürk’ün neşesini kaçırmaya yetmişti. Konuşmadan sıkılıp bunalan Atatürk, konuyu kapatmak isteyerek şu yanıtı verdi:
“Beyefendi! Bütün bu yapılanlar, herkesten evvel büyük Türk Milletinin eseridir. Onun başında bulunmak bahtiyarlığına ermiş bulunan bizler ise ancak onun şuurlu fedakârlığı sayesinde ve fikir ve iman birliği içinde müşterek vazife görmüş, öylece başarı kazanmış insanlarız; hakikat bundan ibarettir.”
 
 
 
Alkolün etkisiyle coşmuş olan Koraltan konuşmasını sürdürdü:

“Paşam, bu kadar yüksek tevazua tahammülümüz yoktur.”

Bu sözlere iyice sinirlenen Atatürk, sesini yükselterek yanıt verdi Refik Bey’e:
“Efendim, müsaade buyurunuz. Ortada tevazu filan yok. Gerçeğin ifadesi vardır. Zatıâlinize bir şeyi hatırlatacağım. Elbette dikkat etmişsinizdir, ben önümüze çıkan meseleler hakkında her zaman uzun uzadıya konuşur, istişarelerde bulunurum. Herkesi söyletir ve dinlerim. İtiraf edeyim ki, konuşulacak meselelerin hal şekilleri hakkında açık bir fikre sahip olmadan müzakerelere girdiğim çok olmuştur. Bu konularda; ancak arkadaşlarımı, yani sizleri dinledikten sonradır ki kanaate varmışımdır. Binaenaleyh uygulamada olduğu gibi verilen kararlarda da hepinizin hissesi vardır, bunu bilesiniz.”
 

Atatürk bu sözleri söyledikten sonra biraz susup düşünerek konuşmasını sürdürür:

“Şimdi mevzuun asıl ince noktasına geliyorum. Beyefendi; içeride ve dışarıda şahsıma karşı suikastlar tertip edilmesinin sebep ve hikmeti nedir, hiç düşündünüz mü? Bu tertiplerin peşinde koşanların benimle şahsi bir alıp verecekleri mi vardır? Hayır! İntikam hırsıyla mı hareket ediyorlardır? O da değil. O halde neden beni ortadan kaldırmak istiyorlar?
Cevap vereyim. Çünkü devrimci Türkiye Cumhuriyeti’nin benimle var olduğunu, ben gidince yıkılacağını, bu suretle haince emellerine kavuşacaklarını vehmediyorlar da ondan. Sizin sözlerinizin de onların sakat muhakemesine uygun olduğunu bilmem fark ediyor musunuz?

Çok rica ederim Beyefendi, eğer samimi iseniz bu fikri kafanızdan çıkarınız; hatta böyle düşünenlere rastlarsanız, onlara da aynı şeyi ihtar ediniz. Herkes milli vazife sorumluluğunu bilmeli ve memleket meseleleri üzerinde o zihniyetle düşünüp çalışmayı alışkanlık edinmelidir.”

diyen Atatürk sofradakilere dönerek sözlerini şöyle sürdürdü:
 

“Efendiler! Size şunu söyleyeyim ki, devrimci Türkiye Cumhuriyeti’ni benim şahsımla var olduğunu zannedenler çok aldanıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti, her manası ile büyük Türk Milletinin öz ve aziz malıdır. Kıymetli evlatlarının elinde daima yükselecek, ebediyen payidar olacaktır. Şimdi rica ederim artık şu bahsi kapayalım, bir daha da tekrar etmeyelim.

 


 

Yurdun dört bir tarafında her şeyiyle yaşayan, dünya üniversitelerinde adına kürsüler kurulan, birçok ülkenin kentlerinde heykelleri dikilen Atatürk’ü Türkiye’den, dünyadan söküp atmak olanaklı mıdır?

Atatürk ne zaman mı ölür? Ne zaman ki bu topraklar üzerinde ocaklar tütmez; türküler susar; al yıldızlı bayraklar iner; tufanlar kopup yıldırımlar düşer; Türk adı, insan nesli yok olur; işte, o zaman Atatürk ölür. Ölümsüzlüğüyle her an içimizde, yurdun dört bir yanında yaşayan Gazi Mustafa Kemal

17 Mart 2013 Pazar

TARİHİMİZDEKİ ZAFERLERİMİZDEN





18  MART  ÇANAKKALE  ZAFERİ  ve  ŞEHİTLERİNİN  ANMA  GÜNÜ


Çanakkale Şehidlerine

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

- Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle "bu: bir Avrupalı"

Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mahşer.

Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya'yla beraber bakıyorsun; Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...
Hani tauna da zuldür bu rezil istila...

Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,

Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı! hayasızcasına,

Maske yırtılmasa hali bize affetti o yüz...
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.

Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.

Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'makı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman o orduyu seyret ki, bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkam.

Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;

Bu göğüslerse Huda'nın ebedi serhaddi;
"O benim sun'-i bediim, onu çiğnetme" dedi.

Asım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makber'i kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...
Seni ancak ebediyetler eder istiab.

"Bu, taşındır" diyerek Ka'be'yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsan oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin'i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

Sen ki, a'sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.


                                         Mehmet Akif ERSOY

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ

  CUMHURİYET Burhan Bursalıoğlu Bu gün Cumhuriyetimizin 99. Yıl dönümü. 99 yıl önce bugün, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşla...