17 Eylül 2014 Çarşamba

EĞİTİM



YOZLAŞTIRILAN EĞİTİM




Burhan Bursalıoğlu


2014-2015 öğretm yılı 15 Eylül 2014 de başladı.
17 milyon öğrenci, istikballerini hazırlamak amacıyla okullara akın ettiler. Hayallerindeki  meslek sahibi olmak, veya  baba mesleğini elde etmek  için  okullarda dirsek çürütmeye başladılar.
Gerçekten hayallerindeki meslek sahibi olma şansları var mı? 12 yılda , 5  Milli Eğitim Bakanı değişiyor ve her bakan kendi kafasındaki  eğitim şeklini uygulamaya koyuyorsa o çocukların kafalarındaki mesleği edinme şansları asla olamaz.
Gelen  her Bakandan sonra,   değişen müfredat,  değişen sınav, değişen okular olunca, şahsileşen  ve Milliliği yok olan  eğitim ve öğretimde başarı olamayacağı gibi, öğrencilerin hayalleri de hayal  olur.
Dünyanın neresinde, her öğretim yılı değişen sınav vardır? Dünyanın neresinde öğrencinin istemediği bir okula  yazılıyor?  Dünyanın neresinde, eğitim öğretim başlarken 10 bin okul müdürü görevden alınıyor? Dünyanın neresinde bir öğrenci evinden 50-60 kilometre uzaktaki okula  gidip gelmeye mecbur bırakılıyor?
Var mı? Var. Bu ülke Türkiye’dir. Türkiye’de  düz devlet okulları  kadar İmam Hatip okulları var. Bina yetmiyor, düz okulların  sınıfları, İmam hatip öğrencilerine ayrılıyor.
Düz Devlet okullarına tercih yapmayan öğrenc iler, istemedikleri, tercih yapmadıkları halde İmam Hatip okullarına kayıt yapılıyor. Dini değişik olan, azınlık  öğrenciyi   İmam Hatip okuluna  kayıt eden zihniyetten  başka ne beklenebilir?
Böyle bir zorbalık olur mu?  Maalesef oluyor. Çünkü burası Türkiye.
8 bin, 10 bin  okul müdürünü , puanlamayı bahane ederek, aslında kadrolaşmak için görevden alan Bakanlığın, bağırarak. “Hayır, onlar yetersiz, çevre istemiyor, eğitime zarar veriyorlar, bilgileri yeterli değil, yöneticilikleri yetersiz “ dese kim inanır? Bu milleti aptal yerine koyuyorsa bu gerekçeleri sıralayabilirler.
Tüm okul müdürleri için yaptıkları puanlamada, okul aile birliği, okul öğretmenleri ve velilerden, müdür hakkında sorular alınıyor ve tam puan 40 oluyor. Tamamı 100 puan olan listedeki soruların, 60 puanlık kısmı  Milli Eğitim müdür ,müfettiş, kaymakam gibi yöneticilere soruluyor ve tüm puanlama sonucunda en az 75 puan alan müdür görevde kalıyor, diğerleri sınıf öğretmenliğine atanıyor, veya emekli   ediliyor.
Bir okul müdürü okulda, çevrede,  seviliyor, müfettiş raporlarında başarılı rapor alıyorsa o müdür , o okula  bir şeyler kazandırıyor demektir. Yönetic iliği, davranışı, okul eğitimi taktir ediliyor demektir.
Bir müdür, öğretmenleri, öğrencileri, velileri, aile birliği, varsa vakıf ve dernek yöneticileri, çevredeki sivil,esnaf ve kamu çalışanlarınca seviliyor, taktir ediliyorsa, üst yönetim, eğitimdeki verimi düşünerek, o müdüre dokunmaması lazım. Böyle bir müdür, bölgenin  Milli Eğitim Müdürüyle, kaymakamı ile çakışabilir. Burada  önemli olan , müdürün başarısıdır. Yani çevrenin verdiği 40 tam puandır. Gerisi fasa fisodur.
 Ama, okulunda Atatürk köşesini kaldırmıyor, mescit açmıyor, ders saati içinde camiye gideceklere izin vermiyor, Atatürk devrimlerinden ödün vermiyor. İşte bu olmadı. O müdür, bu günkü yönetime yaramazzzzzz. O halde yarıyan bir müdür gelmeli. İşte amaç bu .Kadrolaşma.
 Eğitim ve öğretimi dini vecibelere paralel duruma getirmek. İktidarın her dediğini yapan, uygulayan ve destekleyen müdür getirilmeli ki, ileride yapılacaklara engel olunmasın. 
Gelecek senelerde  müdürlerin bu gün uğradıkları  kıyıma,   öğretmenlerin de uğramayacağı garantisi yok. MİLLİ EĞİTİM gidecek,  “ İktidar eğitimi  “ veya     “AKP Eğitimi “ adı ile bol bol imam yetiştirilecek.
Her mesleğin başına “imam” sözcüğü gelecek.   “ İmam,hakim, imam mühendis, imam öğretmen, imam general, imam savcı “ gibi.
Maalesef, eğitimimiz her geçen zaman içinde yozlaşmaktadır. Bu da Türkiye Cumhuriyeti’nin  sonlandırılmaya çalışılmasıdır.
Eğitimimizdeki yozlaşma sadece bu kadar değil tabii ki. İleride, kitaplar, konular, binalar disiplin konularinda da  görülen aksaklıklardan bahsetmefırsatım olursa, sizinle paylaşacağım.
Tüm öğrencilerin, hayallerinin gerçekleşmesini   diliyor, sayın velilerimize de Allah yardımcı olsun.


NOT: Bir müddet önce, 27 Ağustos'ta,  TURK partisi yöneticilerine birkaç soru tevdi etmiştim. Cevap vereceklerini söylemişlerdi. Bu güne kadar cevap gelmediği için  okuyucularıma sözümü yerine getiremiyorum. Özür dilerim.




12 Eylül 2014 Cuma

KAYIPLARIMIZ





MİLLİ EĞİTİMİN DUAYENİ  HÜSEYİN  HÜSNÜ  TEKIŞIK'I  KAYBETTİK




Burhan  Bursalıoğlu

Ülkemizin yetiştirdiği en değerli eğitimci, yardımsever, bir dönem, düşünceleri, raporları ve eylemleri ile Milli Eğitime yön veren, yazdığı kitap ve dergilerden kazandığı paralarla Ülkemize 17 okul, anaokulu, kütüphane, okuma odaları, kitaplık, kültür binaları, camii yaptıran;  her yıl onlarca üniversite öğrencilerine karşılıksız burs veren, kurduğu vakıflarla, eğitimin duayenlerini bir araya getirip Milli Eğitim programlarına yol gösterip katkı sağlayan, kitaplara, tiyatro eserlerine konu olan, bir çok üniversitelerin layık görüp, şeref madalyası verdikleri, 

Milli Eğitim Bakanlığının, daha çok genç yaşta verdiği “şeref ve üstün hizmet nişanı” verdiği  gerek mezun olduğu okulun, gerekse tüm Eğitim camiasının çok sevdiği, saydığı, “Efsane öğretmen” Hüseyin Hüsnü Tekışık’ı,  8 Eylül 2014 Pazartesi gününün ilk saatlarında kaybedişimizin haberi çok kısa zamanda tüm Ülkenin en ücra köşesinden duyularak, sevenlerini yasa boğdu.

9 Eylül sabahı uçakla Ankara’ya,  oradan da namazın kılınacağı Kocatepe camiine  gittim. Caminin avlusunda iki güneşlenecek yer vardı. Birisi, musalla taşlarının bulunduğu yerdi. Namazın gölgede kılınması için düşünülmüştü. Bayrağa sarılı tabut burada bulunuyordu. Etrafında  sevdikleri ve dostları vardı. İçlerinden tanıyabildiklerim,  uzun yıllar Milli Eğitimde çalışmış dayısı Cemil MIHÇI, sınıf arkadaşı Saim  KAPTAN, çok sevdiği sınıf arkadaşı, İlköğretİm müfettişi emekli İzzettin UZUNCA idi. İzzettin Uzunca hasta olmasına rağmen İzmir’den gelmişti. Aralarına katıldım. Sonra,  İzzettin Bey le, esas kalabalığın olduğu diğer gölgeli yere gittik. Orada bulunan, gözleri yaşlı kızları, Betül, Işıl  ve Işık’a başsağlığı dileyip, ayak üstü kısa bir sohbetten sonra, damat ve torunlarına  da taziyelerimizi bildirerek yanlarından ayrıldık.

O kalabalığın içinde göremediğim, Hüseyin  Bey in yardımcısı ve sağ kolu Oktay Şirin’i ancak telefonla arayarak buluşabildik. Hüseyin Bey’in vefatı haberini bana Oktay vermişti. Sohbetimiz devam ederken, yine SÖO mezunu Prof. Dr.Galip KARAGÖZOĞLU yanımıza gelerek sohbete iştirak etti.

Daha sonra tabutun yanına doğru giderken, 40 sene önce,  Amasya, Taşova’ya bağlı Esençay kasabası İlkokulundan mezun ettiğim Osman Kara’ya rastladım. Beni tanıyarak yanıma yaklaştı. Adımı sordu, söyleyince ellerime sarıldı.
EŞİNE KARŞI ÇOK SAYGILI VE KİBARDI.

 Namazdan  sonra, aynı sınıfta olan  diğer bir öğrencim Fatma Güner eşi ile gelerek, birlikte uzun bir sohbet yaptık.
Gelelim konumuza. Tabutun bulunduğu bölümde onlarca çelenk gelmişti. Hepsini, teker teker inceledim.

Başta, çok sevdiği okul arkadaşları olan bizlerin adına hazırlanan  SİVAS ÖĞRETMEN OKULU ARKADAŞLARI adlı çelengimiz bulunuyordu. Eğitim vakfı, Ank. Emekli Öğretmenleri,  İst. Emekli Öğretmenleri, Üniversitelerden ve şahıslardan , vakıflardan gelen çelenklerin yanında dikkat çeken iki çelenk vardı. Birisi CHP Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU’ ndan gelen, diğeri de Sarıyer Belediye Başkanı, Şükrü GENÇ tarafından gönderilen çelenklerdi. Şahsım olarak, tüm çelenk gönderenlere teşekkür ediyorum.

Çelenk konusunda üzüldüğüm tek konu, hayatı boyunca, yazdığı kitap ve dergilerden ettiği gelirlerle, Milli Eğitime yaptığı okul ve benzeri    bağışların yanında, MEB lığında ki  2  yıllık görevleri de hiçe sayılarak, bir çelengin dahi gönderilmemesiydi.  Bilmiyorum, birkaç kez bakmama  rağmen gözden kaçmış olabilirmiydi? Tereddüt ederek, İzmir’e İzzettin beye sordum. O da  görmediğini söyledi.

Çok kalabalık grupla cenaze namazı kılınıp, helalık alındıktan sonra tabutu, cenaze arabasına kadar taşımak için herkes tabuta el attı
Hazır bekleyen otobüsler, cemaatı, Karşıyaka mezarlığına götürerek, H.H.Tekışık, Ebedi istirahatgahına defnedildi.
Allah gani gani rahmet etsin. Mekanı cennet olsun. Işıklar içinde olsun.
Hüseyin Hüsnü Tekışık,1948 öğretim yılında Sivas Öğretmen Okulundan mezun oldu.
 Sayın TEKIŞIK, 1928 de, Giresun’un Şebinkarahisar  kazasında, fakir ailenin, Şaziye hanım ve İsmail Hakkı efendinin 5. ve son çocukları olarak dünyaya gelmişti. 

İstiklal ilkokulunu, 1942 de birincilikle,  Şebinkarahisar Ortaokulunu  1945 de” PEKİYİ” dereceyle, bitirdikten sonra,  o zamanlarda, en çalışkan öğrencileri bağrında toplayan öğretmen okuluna girdi. Girdiği Sivas Öğretmen Okulundan “PEKİYİ “derece  ile 1948 de mezun oldu.  Milli Eğitim Bakanlığı, mezun öğretmenlere, tayin istedikleri iller için bir form verirdi. Formun bir  bölümünde “İstediğiniz 3 ili sıra ile yazın “  derdi. Tekışık, daha o tarihlerde,  bütün yaşamını  Yurduna  vakfedeceğine   karar vermiş ki,  cevap olarak  “ Vatanımda, Bayrağımın Dalgalandığı Her Yer  demişti.  Onun için  İstanbul,  İzmir, Ankara, ne ise, Van, Hakkari,  Bingöl de o idi. Nitekim Bakanlık onu Bingöl İlinin Karlıova ilçesinin  Bahçeköyü ne tayin etti.
         Sayın Tekışık, görev başına gidişini şöyle anlatıyor.
2011 SİVAS 'ta

Bingöl’ün Karlıova ilçesi Bahçeköyü’ne atanınca, bavuluma Atatürk’ün Nutku’nu, birkaç resmini, bir bayrak ve birde meslek kitaplarımı yerleştirip memleketim olan Giresun’dan sevine, sevine yola çıkmıştım Bingöl’e doğru, 20 yaşımda milli eğitime hizmet sevdalısı idealist bir öğretmen olarak…
O yıllarda Bingöl il merkezi, Çapakçur Deresi’nde 80-90 hanelik bir köy durumundaydı ve yokluk içindeydi. İlin tek oteli, marangoz Emin Usta’nın atölyesinin üstündeki ikişer yataklı dört odaydı. Akarsular üzerinde köprü ve ilçelerin düzgün yolları yoktu. Murat Nehri salla geçiliyordu. En modern ulaşım aracı kamyondu. O da her zaman bulunamıyordu. Yollar çoğunlukla yağmurda çamurda karda tipide yürünerek katediliyordu. Bingöl-Karlıova arasındaki 84 km lik yolun yarısını karlara bata çıka yaya yürümüştüm…
2012 de  DAVUTLARDA  SÖO TOPLANTISINDA ÇOK DURGUNDU.

Karlıova ilçe merkezi 40-50 haneli bir köy durumundaydı. Elektrik yoktu, fırın yoktu, lokanta yoktu, otel yoktu. Sadece 4-5 bakkal dükkanı bulunuyordu. Her türlü mahrumiyet ve yokluk vardı. Kış altı ay devam ediyordu. Yollar kış boyu kardan kapalıydı. Bu süre içinde hayvanla ulaşım yapmak dahi imkânsızdı. Posta 15 günde bir, insan sırtında geliyordu… Kışın özellikle memurlar yiyecek sıkıntısı çekiyorlardı.
2005 TE YAKALANDIĞI KANSERDEN KURTULDUKTAN SONRA
MERSİN SİLİFKEDEKİ İLK GÖRÜNTÜSÜ

İlçe merkezinde ve köylerde okul binası yoktu. Toprak damlar, hatta samanlıklar okul olarak kullanılıyordu. Sıra yoktu, masa yoktu… Öğrenciler kitap, defter, kalem bulmakta zorluk çekiyorlardı. Bahçeköyü’ne gittiğimde, okul olarak 20-25 metrekarelik bir samanlıkla karşılaştım. Öğrenciler duvarların dibine dizilen taşlar üzerinde oturuyorlardı. İlk işim, taşları dışarı atıp meşe sırıklarından öğrencilere oturacak yer yapmak olmuştu. Şeker sandığı tahtalarından bir de yazı tahtası yapmıştım ve kireç taşlarını tebeşir olarak kullanmıştık…
 Atatürk’ün resmini duvara asınca ve samanlığın önüne diktiğim direğe bavulumdaki bayrağı çekince, Bahçeköy bir anda bayrağımın dalgalandığı görev yapacağım yer olmuştu…
DAVUTLARDA SÖO TOPLANTISINDA

Yokluk içinde varlık yaratarak samanlığı dershane haline getirip eğitim öğretime başlamam köylüleri çok sevindirmişti. Geceleri de gençlere okuma yazma öğretiyordum. Köylülerle iyi anlaşıp birbirimizi çok sevmiştik.Ertesi yıl evlenip köye eşimle birlikte gelmem köylüleri daha da çok sevindirmişti.  Köylüler, en güzel odalarından birini bize ev olarak verdiler. Uygun bir odayı da okul olarak kullandık. Eşim Ayten Hanım köy kadınlarına yakın ilgi göstermiş ve onlarla çok iyi anlaşmıştı. Genç kızlara okuma-yazma, nakış-dikiş de öğretiyordu… Eşimin bu ilgisi ve çalışmaları da köylüleri çok sevindirmişti. “
SİVAS TOPLANTISINDA KONUŞMALAR DİNLENİYOR.

Köylülerle öylesine kaynaşmıştık  ki onların sevinci bizim sevincimiz, onların üzüntüsü bizim üzüntümüzdü…
Üçüncü öğretim yılının başında Karlıova İlçe Millî Eğitim Müdürlüğüne tayinim çıkmıştı.
Bahçe Köylülerden ayrılışımız, başlı başına bir merasim oldu. Yarı yola kadar kadın erkek, çoluk çocuk bizi uğurladılar. Öylesine bir duygusal ortam oluşmuştu ki, ayrılırken gözyaşlarımızı tutamamıştık.
İlçenin merkez okulu binası tek dershaneli 70 m2 bir tahta barakadan ibaretti. İki öğretmen vardı. İkili öğretmenle öğrencilerin yarısı sabahçı, yarısı öğlenci olarak öğretim görüyordu.
H.H.TEKIŞIK'ın , KIZLARINDAN SONRAKİ  'SAĞ KOLU
 OKTAY ŞİRİN

İlçede yapı ustası, kereste ve çivi bulunmuyordu. İl Millî Eğitim Müdürlüğünden kereste ve çivi temin ettim. Yapı ustası gibi çalışarak tek dershaneyi ikiye bölüp iki dershane yaptım. Öğrencilerin tam gün öğretim yapmasını sağladım. Bu durum öğrencileri ve velileri çok sevindirmişti…
İlk fırsatta bütün köyleri gezip okuma çağındaki öğrenci sayılarını, okul ve öğretmen ihtiyaçlarını belirledim. Vilâyete raporlar gönderdim. Her yerin karla kaplı olduğu şubat tatilinde, Karlıova-Bingöl arasındaki 84 km’lik yolu yürüyerek gidip geldim. Karlıova’nın millî eğitim durumunu, ihtiyaçlarını İl Millî Eğitim Müdürüne anlattım. Valiye arz ettim.
KARLIOVADA BU  MASA VE DAKTİLO İLE YAZMAYA BAŞLAMIŞ.

Bahçe Köyü’ne ve okulsuz köylere okul yaptırmasını ve öğretmen verilmesini sağladım.
Köy muhtarlarıyla işbirliği yaptık. Bütün okulların ortak olduğu Birleşik Okullar Kooperatifini kurduk. Köy bütçesine okullar için konan ödeneklerle çalıştırılan kooperatif yardımıyla, okulların her türlü donanımını, öğrencilerin okul ihtiyaçlarını sağladık.
Bahçe Köyü’nde olduğu gibi Karlıova halkıyla da çok iyi anlaşmıştık. Halk beni çok seviyor ve sayıyor, ben de onları seviyordum.
Karlıova’lılar, onlar gibi yokluklara katlanıp yokluk içinde varlık yaratıp yıllarca orada çalıştığımı görünce:
“Sen de bizden birisin!” dediler. 
Ve bir ekmekleri olsa. 
Benimle birlikte yediler.
Karıştım böylece onların aralarına
Ve gönlümü yayla yaptım Bingöl insanlarına…
KANSERDEN YATARKEN  KARLIOVADAN
 TEMSİLEN GELEN Bİ,R ÖĞRENCİ

Yirmili yaşlarımın gencecik yıllarını, milli eğitime hizmet sevdası uğruna, meslek hayatımın temel taşları ve en güzel anıları olarak seve seve Karlıova’da bıraktım.
Öğretmen meslek kitaplarımı Karlıova’da yazmaya başlamıştım.
Yokluk içindeki Karlıova, meslek hayatımın, yazarlığımın ve millî eğitime yaptığım hizmetlerin düşünce kaynağı ve temeli oldu. Millî Eğitim Bakanlığı Müdürler Komisyonunun 19.04.1955 tarih ve 405-1-114 no’lu kararı ile, Karlıova’daki öğretmenlik ve idarecilik görevimde üstün başarılı sayıldım.
Yedek subaylığımı yapmak için 1954’te Karlıova’dan ayrıldık. Karlıova’lılar bizi kilometrelerce uğurladılar… Ve ondan sonra birbirimizi hiç unutmadık. Karlıova’lılar her zaman bizi ilçelerine davet ettiler. 34 yıl sonra eşimle Karlıova’ya gittik. Karlıova’lılar bizi yarı yolda karşıladılar. Otele, lokantaya bırakmayıp evlerinde misafir ettiler. Bahçe Köyü’ne davet ettiler.
Köylüler de bizleri yarı yolda karşıladılar. “Tekışık öğretmenimiz geldi.” diye Bahçe Köyü’nde ilçe ileri gelenlerine ve il daire müdürlerine ziyafet verdiler…

Meslek ve emeklilik hayatımda durmadan çalıştım. Çocuklarımızın daha iyi bir eğitim görmeleri için öğretmen meslek kitapları ve okul kitapları yazdım. Kitaplarımdan kazandığım paralarla 2000 yılına kadar, Hakkâri’den Edirne’ye kadar 14 ilde 17 okul yaptırıp millî eğitime bağışladım.
Bu sırada eşim ve ben, Karlıova’yı ve Bahçeköyü’nü hiç unutmadık. Devlet oralara okul yaptırmıştı ama zamanla yıpranan binalar kullanılmayacak hale geldiğinden, çok büyük onarım ve donanımı gerektiriyordu. Bu okulların onarılması ve modern eğitimin gerektirdiği biçimde donatılması için gerekli maddî bağışı da yaptık.

Karlıova Merkez ve Bahçeköyü ilköğretim okulları, her türlü onarım ve donanımları sağlanarak bilgisayar ve fen laboratuarları, kütüphanesi, konferans salonu, birer kişilik masa ve sıraları, modern yazı tahtaları, bando ve spor takımları kıyafetleriyle modern birer okul hâline getirildi.
Bingöl Valiliğinin ve Bingöllülerin kadirbilirliğinin güzel bir ifadesi olarak Bahçe Köyü okuluna “Ayten Tekışık İlköğretim Okulu” ve Karlıova Merkez Okuluna da “Öğretmen Hüsyeni Hüsnü Tekışık ilköğretim Okulu” adları verilmişti. Karlıova Belediye Encümeni de bize Hemşehrilik Berat ve ilçenin anahtarını verince BELGELİ ve ANAHTARLI Karlıovalı olduk.



5 Eylül 2014 Cuma

BİRAZ SİYASET




C H P 

Burhan Bursalıoğlu



 10 Ağustos 2014 de Cumhurbaşkanlığı seçimini yaptık. Muhalefetin, 14 partinin  adayı  ilk turda kaybetti. Aslında ortak aday olan Ekmelettin Bey kaybetmedi. O kazandı. % 38 oy aldı. % 38 de yaklaşık 20 milyon oy karşılığı. Çoğu insan tarafından tanınmazken, tanındı ve itibar kazandı.
Sonuçta  Cumhurbaşkanlığı R.Tayyip Erdoğan kazandı ve CHP karıştı.

Ortak aday seçenlerden birisi de MHP idi. MHP sayın Genel Başkanı Devlet Bahçeli, propoganda süresince verip veriştirdiği, çok ağır ithamlarda bulunduğu halde, partide, seçim sonrasında bir kıpırtı olmadığı gibi, Bahçeli Erdoğan’ın yemin törenine de ekibiyle birlikte katıldı.
CHP sine gelince: Ekmelettin Beyin adaylığını kabullenemeyen Ulusalcılar kazan kaldırarak oy vermeyeceklerini açıkladılar.
Seçim sonrası, yenilginin sorumlusu olarak CHP Genel Başkanı  Sayın Kemal Kılıçdaroğlu nu gösterdiler.

Kılıçdaroğlu ve ekibi  güven tazelemek için kongre kararı alarak, ulusalcılara meydan okudular.
Kongrede, Kılıçdaroğlu’nun karşısına, Yalova Millet Vekili Muharrem İnce başkanlık için aday olduğunu açıkladı.
Kongre sonunda ne olacağını göreceğiz

CHP 1950 den beri iktidar olamamış bir parti. Arada bir koalisyonlarla hükümet kurmuşsa da, çok kısa sürelerde bırakmıştır.
Rahmetli Ecevit’in gayretleri ve getirdiği heyecan sonrasında aldığı %43 lük oyla  iktidara gelmiş ama o da uzun sürmemiştir.

“Peki CHP neden iktidar olamıyor” ?
Sebep çok.
CHP Atatürk’ün devrimlerine sahip çıkamıyor.
Seçilen vekiller, yöneticiler, kent ve kasaba  yöneticileri, CHP aleyhine yapılan ve söylenen iddialara cevap vermekle uğraşırken  üretken olamıyorlar.
Köy, kasaba, kent yöneticileri ve üyeler CHP nin geçmişini   çok iyi bilmelidirler.
Turk Ulusunun, sosyal, kültürel ve sanatsal gelişip aydınlığa kavuşması için, Atatürk’ün yaptığı bazı projeler, gelen iktidarlar tarafından yasaklandı  veya kapatıldı. Bunların tekrar hayata geçirilmesi için hiçbir çaba gösterilmiyor.
Örneğin: KÖY  AYDINLANMA, HALKEVLERİ, TOPRAK REFORMU, ATATÜRK’ün deyişiyle “Yeşil Cennet” adını verdiği ORMAN VE ÇİFTLİKLER, KILIK KIYAFET, EĞİTİM , MİLLİ BAYRAMLAR, kısaca, halkımızın Avrupalılaşma projeleri  nin hepsinden köşesinden, kıyısından alarak, kuşa çevirmeleri ne karşı sessiz kalınması veya cılız ses çıkararak takip edilmemesi.
Partide disiplin yeterince sağlanamıyor.
Şube yöneticileri, üye sağlamak için çaba göstermedikleri gibi, gelenlere de ilgili göstermiyorlar.
CHP görevlileri, varoşlara ve fakir fukaraya uğramıyorlar.
Memur, emekli, dul ve yetimler için iyileştirici girişimleri  akıllarına gelmiyor.
Devlet okullarının İHL dönüştürülmesini uzaktan seyreder oldular.
Milli’ si yok olan eğitimin yazboz tahtasına çevrilmesi ne göz yumuyorlar. CHP nin, ilk yıllarında Vatanın kalkınması, Milletin aydınlanması için, tasarlanan ve yürürlüğe konan  projenin yanında,  birçok yeniliklerini üstlenen Halkevlerinin tekrar faaliyete geçmesi için bir hareket var mı? Yok. Çünkü  birçok  CHP li Halkevlerinin  bu Ülkeye yaptığı yararları tam olarak bilmemektedir.
CHP sinin  amblemi olan  altı okun umdelerini de bilmeyen görevliler de olabilir.


Bu yazımda Halkevlerini kısaca hatırlatmak istiyorum.

CHP sinin 1931 yılında yapılan Kurultayında alınan karar gereği, 19 Şubat 1932 tarihinde HALKEVLERİ  açılmış  törende , Atatürk teşebbüsün amacını  şöyle açıklamıştı. “ Gençlik , gelişen ve yetiştiren bir çalışmanın içinde  yaşatılmalıdır. Millet şuurlu, birbirini anlayan, birbirini seven  ideale bağlı bir halk kitlesi  halinde teşkilatlandırılmalıdır.  En kuvvetli ders vasıtalarına yetişkin muallim olduklarına malik olmak kafi değildir. Halkı yetiştirmek, halkı bir kitle haline getirmek için ayrıca bir milli halk  mesaisinin tanzimini ihmal  etmemeliyiz.”
Halkevleri ilk başkanı  Reşit GALİP Beyin ilk konuşmasında:
“Davamız uygarlık yarışında yitirilen zamanı, en kısa zamanda, laik olduğumuz dereceye, yani en ileriye varmaktır…” diyerek Halkevlerine güvendiğini  ima etmiştir.
Halkevleri, tüm vatandaşları hiçbir şekilde milliyet ayırımı yapmadan, herkesi bünyesinde kabul etmiştir. Kısaca Halkevleri, halkın evi olmuştur.
Halkevleri, halkı, kültür, sanat, bilim, eğitim ve folklor konularında eğitirdi.
Halkevleri Mustafa Kemal Atatürk'ün "aydınlanma devrimi" ni üstlenmek gibi önemli bir işlevi vardı ve bu işlevini kitaplıkların oluşturulması, sanat ve kültür etkinlikleriyle kitlelere taşıyor o nedenle Anadolu insanının kültür susa-mışlığına çağdaş olanaklar sunuyordu.
Halkevleri ,  sadece kentlerde değil, köy, kasaba ve  nahiyelere de teşkilat kurmuş ve   Ülkenin en ücra köşelerine kadar film gösterileri tiyatro, folklor, konser, kurslar, anma  toplantıları, köy ve çevre üretiminde, uzman insanlarla üreticiyi bilgilendirme, sağlık, spor, sosyal içerikli bilgiler, kitap yardımı, gezici kütüphaneler, okul araç ve gereçleri, okuma  alışkanlığı  kazandırma çalışmalarını öğretmen ve gönüllü gençler vasıtasıyla yaparlardı.
Osmanlı’nın bıraktığı enkazda, okuma yazma oranı % 5 di. 1935 de bu oran, erkeklerde % 25, kadınlarda da % 8 e çıkmıştı. Bu oranlar, bu kısa sürede olan yükseliş  dünyanın hiçbir ülkesinde olmamıştır.
Halkevleri yönetmeliğindeki  “Partimiz kılavuzluğu ile kurtardığı Vatan’ı, siyasal, sosyal ve ekonomik derin ve sağlam temeller üzerinde yükseltmek karar ve azmindedir” ifadeleri, aynı zamanda da CHP kuruluş amaçları  maddelerinden biri idi.
İsmet İnönü, 2. yıldönümü  kutlamalarında yaptığı konuşmada:  “ Halkevlerine yön gösteren düşünce yurtseverliktir. Halkevleri bütün vatandaşların ortak malıdır. Herkes buraya, bir araya gelerek, Vatanın geleceği için programlar geliştirecektir. Yani, Türklerin bilim, kültür ve spor  çerçevesinde yetiştirilmesine çalışılacaktır.”
Halkevlerinin işlevin yalnız sanat, kültür ve spor etkinlikleriyle sınırlı kalmamıştır Tüzüğün 44 ncü maddesi gereğince, "yardıma muhtaç,kimsesiz kadınlar, çocuklar, malüller, dermandan düşmüş ihtiyarlar hakkında toplumsal şefkat ve yardım hisleri uyandıracak" çabalara da yönelmişti.
Halkevlerinin çalışmaları, başlıklar olarak  9 maddede toplanabilir.
1-      DİL VE EDEBİYAT.  
2-      GÜZEL SANATLAR.
3-      TİYATRO.
4-      SPOR.
5-      SOSYAL YARDIM.
6-      TARİH VE MÜZE.
7-      HALK DERSANELERİ VE KURSLAR.
8-      KÜTÜPHANE VA YAYIN.
9-      KÖYCÜLÜK.
Halkevleri, 2 Mayıs 1951  tarihinde, Demokrat Parti tarafından kapatıldı.
1950'de siyasal iktidarın, feodal güçlerle desteklenen yapısı, Mustafa Kemal devrimlerinin nesnel köşe taşlarını ortadan kaldırmayı amaçlaması kaçınılmaz gibiydi ve o iktidar aslında karşı devrim sürecinin yeniden örgütlü biçimde ortaya çıkışını tamamlıyordu. Zaten, Serbest Fırka'nın gerek programında ( 4 ncü maddeyle yabancı sermayeyi teşvik, 5 nci maddesiyle özel sektör üzerinde hükümet müdahelesini kabul etmemesi gibi) ilkelerin benimsenmiş olması ve gerek üyelerinin ve kurucularının ırkçı, tutucu ve gerici niteliği, Demokrat Parti iktidarı ile birlikte resmi ideolojiye dönüşmüştü. Laik, halkçı ve cumhuriyetçi devlet anlayışı, Türkocaklarının yerine nasıl ki Halkevlerinin geçmesini öngörmüş ise, karşı devrim süreci de kendi doğası gereği, Halkevlerini 2 Mayıs 1951 de ortadan kaldıracak.  27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra kısıtlı çalışmalarıyla Kültür dernekleri kurulmuştur.
CHP sinin Sayın yöneticileri, Millet vekilleri   merkez ve taşra yönetiminde bulunanlar, CHP sinin geçmişini, bu ülke için, kısıtlı imkanlarla, sadece zayıf beden güçleriyle, yaşamlarını hiçe sayarak çalışan yurtseverleri unutmayınız. Onlar olmasa idi TC de olmazdı.
Onun için diyorum ki: Geçmişinizi iyi öğrenerek, iyi tarafları gündeme getiriniz. Yenileniniz. Yeni , yeni projelerinizle halkın karşısına çıkınız. Heyecan yaratınız. Ambleminiz dağlara taşlara yazılsın. Atatürk  İlke ve İnkilaplarından, layiklikten   taviz vermeyiniz. Rakiplerinizle uğraşmayınız. Halk yapacaklarınızı konuşsun ve tartışsın. Gündemde CHP olsun.  CHP Yöneticilerine inanınız. Yapılan karşı devrimlere göğsünüzü gererek tepki gösterin ve sonuç alınız.  Atatürk’ün Gençlere emanet ettiği bu Ülke’nın korunması ve Atatürk’ün hayallerini  gerçekleştirmek  için CHP sine  ihtiyaç duyulduğunu asla unutmayınız.
 Halkın yanında ve onun çıkarları için uğraşınız, ayaklarına gidiniz, projelerinizi anlatınız, samimi olunuz. Onlara  CHP sözü veriniz  Türk halkı size inandıkça, iktidar olmanız kaçınılmazdır.
Tüm CHP lilere, Kongrenin başarılı geçmesini, Vatan ve Millete hayırlı olmasını dilerim.

NOT’ Gelecek yazımın başlığı altı ok olacaktır.


27 Ağustos 2014 Çarşamba

GÜNCEL







Sayın A.EYÜP ÖZGÜÇ,



 Partinizin toplantılarında  TV ve  bazı gazetelerdeki röportajlardaki beyanlarınızı takip ettim.
Yaptığınız konuşmalarda, daha ziyade, gerçekten ihtiyacımız olan ve   
halkımızın çoğunun her çıkacak torba yasalarında, kendisini rahata kavuşturacak kırıntılar aradığı ekonomi konularına ağırlık verdiğinizi görüyorum. Tüm konuşmalarınızda bazı konulardaki fikirlerinize rastlayamadım. Bu nedenle birkaç sorum olacak. Cevaplarsanız sevineceğim.


1- "Türkiye'yi yeniden kurmak" isterken Atatürk devrimlerini mi, yapısal düzeni mi değiştirmeyi kastettiniz?
2-" Türkiye'yi yeniden kurmak" planı çerçevesinde, model olarak aldığınız bir  ülke var mı? Varsa hangi ülkedir.
3 - AKP iktidarı tarafından kaldırılan, yasaklanan, kısıtlanan bazı umdelerin yasaklama kararları iptal edilecek midir? Örneğin: TC,okıllardan kaldırılan Atatürk köşeleri,Andımız, içki kısıtlaması, ilkokullarda da mecburi açılması  istenen mescitler gibi.
4 - İmam Hatip Okulların  sayısal  yeterliliğine inanıyor musunuz.?  
AKP nin yaptığı gibi Devlet okullarının İHO  dönüştürmesine devam edilecek mi?
5 - Laiklik hakkındaki düşünceniz nedir?
6 - Bir konuşmanızda, "çiftçi ve köylünün ayni şey olmadığını, çiftçi ve tarımla uğraşanın zengin olması gerektiğini" söylediniz. Köylüyü ayırdığınıza göre, köylü hakkındaki düşünceleriniz nedir?   Atatürk'ün "KÖY PROJESİ" ni benimsiyor musunuz?
7 - Memur, emekli ve yoksul insanların yaşam seviyelerini iyileştirmek için bir planınız var mı?
8 - İktidara gelirseniz, Devlet kuruluşlarında kadrolaşmış partizanların temizlenmesi için çabanız olacak mı? 
9 - Yozlaştırılan, Millisi kalmamış, kişisel eğitim hakkındaki düşünceleriniz nedir? Her ne kadar M.G.K. yerine düşündüğünüz, Milli  Planlama Kurulunda görüşülecek diyorsanız da, şahsi düşünceleriniz nedir?
10 - Başbakan olursanız, siz de bin kişilik koruma ordusuyla mı dolaşacaksınız?
11- Meydanlarda ve sokaklarda  dolaşan  yüzbinlerce öğretmen adaylarınba çare olabilecek misiniz?
  
Bu soruları yanıtlarsanız sevineceğim.
Başarılar diliyorum.

Burhan Bursalıoğlu



5 Ağustos 2014 Salı

G E Z İ



İTALYA GEZİSİ


YEDİNCİ  VE  SEKİZİNCİ GÜN 

  
Burhan Bursalıoğlu,

Saat 9 da, ETS  nin otobüsü  ile yola çıktık.

POMPEİ
VEZÜV YANARDAĞI. HALA DUMANI TÜTMEKTE

 Etraftaki  yeşillikli, güzel köylerden, ve hem ihtiyaç hem de alışveriş yapmak için mola verdiğimiz yerleşim yerlerinden  geçerek,  bir zamanlar , bir kentin katili olan , haşmetli  görüntüsü ile Vezüv Dağının yanından geçerek, Pompei’ye vardık.
POMPEİNİN KALE DUVARLARI

MS. 62 yılında depremle sarsılan, MS. 79 da da patlayan ve  şehri  yok eden Vezüv yanardağının eteklerinde uzayan  Pompei şehrin insanları, Vezüv’ün çıkardığı gazdan  boğulup, 6 metre kalınlığa ulaşan küllerin altında kalmışlar. Sonradan yağan yağmur, külle birleşince, insanlar taşlaşmış.
POMPEİ HARABELERİ

25 000  nüfuslu iken, haritadan silinen Pompei  1594 de, yani faciadan 1515 yıl sonra,  bir su kemeri  inşaatı sırasında keşfedilen şehirde, ciddi kazı çalışmaları  1748 yılında, yani  1669 yıl sınra yapılmış.
Bu günkü kalıntılar, taşlaşmış insan ve hayvanlar , o tarihteki kazılardan sonra gün yüzüne çıkarılmış.,
TAŞLAŞMIŞ BİR İNSAN

Taşlaşmış insanlar, cam sandıklara konarak ziyarete açılmış olarak, odalarda muhafaza ediliyor.
Pompei’de kazıdan sonra tüm kent ortaya çıkarılmış. Zenginlere ait şatolar, evler, hamamlar hatta genel evler.Binaların  bir  kısmı yıkılmış, bir kısmı da sonradan onarılmışsa da kullanılmaz halde bulunuyor.
TAŞLAŞMIŞ BİR İNSAN

Örneğin, Vettii evi. Aulos Vettius  Conviva adlı bir zenginin evi. Bu   ev  kısmen onarılmış. Bir çok da  kabartma resimler var.
 Genelde, ne işte kullanılıyorsa, o evin duvarlarında o işle ilgili resim ve kabartmalar bulunuyor.
Soylu Castii’in villası önünde çıplak bir çocuk heykelciği   bulunmakta. 
 
Genelevin  duvarlarında uygunsuz resimler olduğu gibi, caddelerde, özellikle d enizciler için
 genelevin yerini gösterir, caddelerde ok işaretini  yerine erkek uzvu  işaret olarak kullanılmış.
MACELLUM  MEYDANI

Via Dell ABBONDANZA  yolunun iki tarafında hamamlar sıralanmış.

MACELLUM:

Şehrin ticari açıdan önemli bir Pazar meydanı . Ayrıca hamamlar, fırın, genel ev, büyük tiyatro, spor alanları, bahçeli evler, tapınakları, müzeleri buruk bir şekilde izledik.  En çok rağbet gören taşlaşmış insan, hayvan ve ev araçlarıydı.
Öğle yemeğini, yeni şehre inerek yedik.
Yemekten sonra Napoli’ye hareket ettik.
POMĞPEİDEN KALAN EV EŞYALARI

NAPOLİ’

Napoli etkileyici bir şehir. Napoli  körfezinin kıyısına, Kapri, İschia, Procido adalarının karşısında  ve arkasında Vezüv  yanardağı konumunda.
BODUR KULELİ CASTEL NUOVO

Napoli , ünlü sinema yönetmeni  Fellini’nin filmlerine konu olmuş, gerçek İtalya kültürünü tanıma fırsatı  elde edilecek bir kent.
Rehberimiz Davut Bey , önce Duomon’u gezdirdi.
1294- 1323 yılları arasında inşa edilmiş, antik sütunlar ve hükümdarlara ithaf edilmiş heykeller ile, Lanfranco ve  Domenichino’nun resimleri bulunmakta.
NAPOLİ' DE  BİR CADDE

Duomo’ da, MS.305 yılında öldürülen Napoli’nin  koruyucusu Azizi San  Gennaro’nun kalıtları korunuyormuş. Başı, Cappella San  Genaro ‘da gümüş yaldızlı bir büst içinde saklanıyor.
Yılda üç kez, Mayıs’ın ilk Pazar günü, 19 Eylül ve 16 Aralık’ta, mucizevi  bir şekilde  sıvılaşan, şişeler dolusu pıhtılaşmış kanı da  yine burada muhafaza  edilmekteymiş.
Kan sıvılaşmayacak olursa bela geleceğine inanılıyormuş.
Muhteşem tavan resimleri  de  Giodano’nun eserleri
Napoli’de zengin alış veriş mağazalarının olduğu geniş bir cadde var. Alışveriş yapanlar mağazalardan  kolay kolay da ayrılamadı.
DUOMON

CASTEL  NUOVO:

1279 yılında Anjoulu Charles için  inşası başlamış.    Bir zamanlar Ana kraliçe şatosu olarak hizmet görmüş, Bodur kuleleri ile, genelde Aragon tarzında yapılmış.

PALAZZO  REAL:

1600 yılında Domenico Fantna tarafından, İspanyol valileri için inşa edilen bir saray.

GALLERİA  UMBERTO:

1887  de inşa edilmiş. 2. Dünya savaşından sonra yenilenmiş. Görkemli bir iç  mekana sahip. Ünlü insanların heykelcikleri duvarları süslemekte.
Serbest gezi zamanında, deniz kenarına giderek , liman ve plajları seyrettim. Geniş caddeler ve diğer kentlere göre daha yeni sıralanmış 4-5 katlı evler ve geniş meydanlar dikkate değer görüntülerdi.
Geç vakit Napoli’den hareket ederek Roma’daki otelimize vardık.
NAPOLİDE  BURCUMUN ÜZERİNDEYİM

SEKİZİNCİ  GÜN:  CUMARTESİ

Sabah kahvaltı sonrası otobüsümüzle Roma hava alanına  doğru yola koyulduk. 10.30 civarında hava alanına vararak pasaport ve bagaj işlemlerini yaptırdık.
Akşam 18 civarında, tarifeli Pegasus uçağı ile, Sabiha Gökçen  havalimanına indik.

SONUÇ:

İtalya’ya gitmeden önce, Avrupa Ülkelerini, insanların yaşayışlarını, kültürlerini, tabiatın doğal görüntüsünü,   teknolojisini  merak ederdim. 
Düşüncelerimi açıkca ifade edeceğim.
BİR GRUP KILÇIK ANTEN

Bir defa, İtalya’ da yaşayan insanlara acıyorum. Orta çağdan kalma binalarda oturuyorlar. Hava yok, yeşillik yok, estetik yok, kapılarda kocaman kocaman kilitler. Görmedim ama onların mutfaklarının da olmadığını düşünüyorum. Adamlar, çalışanlar, eş ve çocukları ile  piza ve makarnacılarda. İtalya mutfağının  ün yapmış olması halk için değil. Olsa olsa  itibarlı insanlar için.
Yeşillik özlemlerini gidermek için, pencere kenarlarına, balkon  (varsa)  kenarlarına saksılarla çiçek yetiştiriyorlar.
DARACIK SOKAKLARIN HER İKİ YANINDAKİ GÖRKEMLİ, ORTA ÇAĞDAN KALMIŞ BİNALAR HAVA ALMIYOR. O BİNALARIN İÇİNDE İNSANLAR YAŞIYOR.
ÇÖP KOVASI

Şehir  merkezleri dışındaki  köy ve kasabada yaşayanlar daha şanslı. Yeşillikli  ve havadar. Beslenmeleri de tabii.
KEMAN ÇALARAK PARA TOPLAYAN BİRİ

CADDE VE SOKAKLAR ÇOK TEMİZ. HER  7 VE 10  METREDE BİR  DEMİR DÖKÜM  SABİT  ÇÖP  KONTENYERİ   KONMUŞ. DIŞI  HER İKİ YANA AÇILARAK İÇİNDEKİ  KOVA ALINIP BOŞALTILIYOR. ÜSTÜ KAPAKLI VE SİGARA SÖNDÜRME BÖLÜMÜ DE VAR. KÖY SOKAKLARI  DAHİL,  HER YERDE ,  ŞEKLİ BİRAZ  DEĞİŞİK KONTENYERLER  BULUNUYOR.  HALK TEMİZLİĞE  ÖNEM VERİYOR VE UYGULUYOR.

Gezdiğimiz bütün kentlerde  uydu anteni yerine , bizim eskiden kullandığımız  KILÇIK antenleri kullanıyorlar.  Anladığım kadarıyla, televizyon seyrine pek değer vermiyorlar. Kanallarında yabancı  kanallar yok.
MERDİVENLER  YORGUNLUK ÇIKARMA YERLERİ

ÇOK MİKTARDA MOTOSİKLEK VAR.  KADIN, ERKEK, GENÇ , İHTİYAR HEP MOTOR  KULLANIYORLAR.
Otomobiller genellikle küçük. 4 ve iki kişilik. Park sorunu nedeniyle küçük arabalar tercih ediliyormuş.Ayrıca çok çeşitli taşıma araçları kullanılmakta.
ÇALIŞANLARA VERİLEN ÜCRETLER BİZİM HEMEN HEMEN ÜÇ MİSLİNDE. ONUN İÇİN TÜRKİYE’YE GELEN İTALYAN VE AVRUPA HALKI UCUZ TATİL YAPMAKTALAR.

Her ne şekilde olursa olsun yıkılan bir yerin yerine, AVM değil , yeşillik ve çim yapıyorlar.  İtalya’nın en güzel ve yaşanacak bölgesi   Po  ovası   ve  Po  nehri  güzargahı.
TRAFİK POLİSLERİ HER AN YANIBAŞINIZDA

NAPOLİ VE TOSKANADA YÜKSEK YENİ BİNALAR VAR. DİĞER  KENTLERDE,  BİZDEKİ  GİBİ GÖKDELEN VEYA YÜKSEK BİNALAR YOK.

Trafik  sorunlarını halletmişler. Her caddede bir polis arabası görmek mümkün.
Restorantlarda, pastanelerde,  çay hanelerinde garsonlar bahşiş kabul etmiyorlar. Garsoniye yerine göre, % 5  den  % 10  a kadarı faturaya ekleniyor.
ADI ÇIKMIŞ İTALYA PİZASI, BİZİM KAŞARLI, ETLİ  PİDEYE BENZİYOR, AMA CIVIK BİR ŞEY. BEĞENMEDİĞİM İÇİN GENELDE SİPAGETTİ , YANİ MAKARNALARINI TERCİH ETTİM.

Meydanlar ve merdivenler çok olduğu için, gezenlerin dinlenme , oturma mekanları bu merdivenler oluyor.

HAYAT BİZE GÖRE ÇOK PAHALI. BİZİM ALDIĞIMIZ ÜCRETİN  3-4 MİSLİ FAZLASINI ALIYORLAR.  ORADA YURO GEÇİYOR. YURO DA BİZİM PARAMIZIN YAKLAŞIK  ÜÇ KATI.  BİR KÜÇÜK SÜ ORADA 1.5 – 2  YURO. ÜÇ TOP  DONDURMA  15  YURO   TEKSTİL ÜRÜNLERİ NDEN, BİR TAKIM ELBİSE, BİZİM MAHMUTPAŞA AYARINDAKİ MAĞAZALARDA  600 YURODAN BAŞLIYOR.

Parlamento binasının etrafını gezerken  öğle paydosu zamanına rastgelmiştik. Çevredeki          pasta haneler ve bizdeki çay bahçeleri gibi bahçelerde, o sıcakta takım elbiseli ve kravatlı vekiller oturuyorlardı. Tıpkı bizimkiler gibi (!).
RESTORAN ÖNLERİNDE, GİTAR, KEMAN ÇALARAK BAHŞİŞ TOPLAYANLAR VARDI. 
HÜNERLİ DİLENCİ

Bizdeki dilenciler ellerini açıp yalvararak para isterler. Orada da dilenci var ama, kendi buluşlarını gösteren becerilerini           sergileyerek para topluyorlar. Esmer vatandaşlar, özellikle Afrikadan gelenler boş gezmeyip hepsi ticaret yapıyorlardı.
MODERN DİLENCİLER

BENZİN İSTASYONLARI ŞEHRİN DIŞINDA İDİLER.
 Bizdeki gibi yoğun trafik yok.  Yayalara saygılılar. Karşıdan karşıya gececek bir yayayı gören şoför durarak yayanın geçmesine müsaade ediyor.

Halk mutlu görünüyordu. Ama ben onlar için üzülüyorum.  Çünkü biz, Cennet gibi bir ülkede yaşıyoruz. Halkımız mutlu olmasa da yaşadığımız memleketimiz Dünyanın en güzeli. 



 SON

NOT:  DAHA SONRA İTALYA'DA ÇEKTİĞİMİZ RESİMLERİ YAYILAYACAĞIM.

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ

  CUMHURİYET Burhan Bursalıoğlu Bu gün Cumhuriyetimizin 99. Yıl dönümü. 99 yıl önce bugün, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşla...