18 Ocak 2016 Pazartesi

HAYVANLAR ÖLMESİN



HAYVAN  BARINAKLARINI  UNUTMAYALIM


Burhan Bursalıoğlu

17 Ocak 2016 Pazar günü, yağmurlu bir havada, yanımıza istenen ihtiyaçları alarak, oğlum, gelinim, ve torunumla birlikte Beykoz köpek barınaklarına gittik.

Orman bölgesine girdiğimiz de cadde boyu,  bırakılmış, kimi tasmalı, kimi tasmasız, her cins köpek kalabalığı ile karşılaştık. Sağlı sollu, onar, yirmişer   köpek kulübeleri  ve caddenin kenarlarına park etmiş  arabalar vardı.Bunlar, her Salı,  Perşembe  ve Pazar günleri barınaklar dışındaki 23 noktada toplanan köpeklere yiyecek getiren gruplarmış. Bir kaç grup köpek yığınlarından oluşan noktaları bölüşmüşler be onların bakımını üstlenmişler. O gruplara katılmak serbestmiş.

Biz Beykoz barınaklarının önünde park edip arabanın kapısını açtığımızda, etrafımızı saran barınak dışındaki büyük köpeklerden biri hemen içeri atladı. Zorla çıkarabildik. Bu köpek, sahibi tarafından araba ile gezmeyi alıştırıp, sonra da bırakılan köpeklerden biri olduğunu tahmin ettik.

Barınak görevlisine yiyecek ve battaniyeleri teslim ettik. Kimliklerimizi de alarak, bize barınakları gezmemize  izin verdi.
  Resim çekmenin yasak olduğunu söylemesine rağmen birkaç poz kaçak resim çekmeyi başardık. 200 ün üzerinde köpek bulunan barınaklarda , iki, üç  köpeğin rahat hareket edeceği ve iç kısımda da yatabileceği büyüklükte, yan yana telle çevrili  kulübelerden oluşan barınaklar çok geniş bir alana yapılmış. Her kulübede , köpeklerin cinslerine göre birer ikişer, bazılarında da üçer köpek bulunuyordu.

 Ziyaretçi bizden başka kimse yoktu.  Bizi gören köpeklerin tümü bağırarak tel örgülere tırmanıyor, adeta " Bizi buradan çıkarın, bize özgürlük verin" diyorlardı. 

Yağmurun altında  yarım saat bütün köpekleri dolaşıp,onlarla konuşup, parmaklıklar arasından  soktuğumuz elimizi, parmaklarımızı yalatıp vedalaştık.

Burada bakımı yapılan köpeklerin beslenmesi, korunması, halkın yaptığı yardımlarla iyi bir şekilde yürütülüyor. Buna rağmen hala ihtiyaç duyuluyor.  

Dışarı çıktığımızda bir sürü köpek etrafımızı sararak onlarla oynaştık. Hepsi de kendine göre sevimli hayvanlardı. Üstümüze atlıyor, çekiştiriyor, sarılıyor, bir şeyler anlatmaya çalışıyorlardı.
İnternetten gördüğüm kadarıyla tüm ilçelerimizde ve illerimizde  değişik hayvan barınakları bulunuyor. Genellikle bu konuya eğilen Belediye Başkanları ile hayır sevenlere teşekkürü bir borç biliyorum.


SONUÇ:

Evcil hayvan beslemek her yönüyle, insanlığımızın bir ihtiyacıdır. Geçici zevkimizi tatmin ermek için hayvanı beslemeye başlayıp, bir müddet   sonra sokağa bırakmak insanlık değildir.Ya almayacağız, alınca da ölünceye kadar ona bakacağız.

Bu sevimli hayvanları, esir edilmiş savaş askerlerine benzetiyorum.  Esirler sonunda ya öldürülür veya ölür, ya da bağlı bulunduğu ülke tarafından anlaşma ile geri alınır, yani özgür olur. Bu hayvanlar da öyledir. Ya barınaklarda ölürler, ya da hayvan sevenler tarafından alınıp, ikinci baharları yaşatılır. 

Onları bakacak yaşam imkanlarımız yoksa dahi, zaman zaman fırsat  buldukça onları ziyaret etmek insanlık borcumuz olmalıdır.
İmkanı ve yeri müsait olanların, barınaklardan o güzelim hayvanlardan almalarını  yaşam zorunluluğu nedeniyle tavsiye ediyorum. Unutmayın ki dertlerini söyleyemeyen her hayvanı beslemek en büyük hayır yapmaktır.
HAYVANLAR  ÖLMESİN














10 Kasım 2015 Salı

YAS LI GÜNLERİMİZ







Burhan  Bursalıoğlu

ATAM,  TÜM   DÜNYAYA   KARŞI,  BİR  

AVUÇ   CESUR   ARKADAŞ  VE  İNANMIŞ  

TÜRK  HALKI  İLE,  MADDİ   

İMKANSIZLIK  İÇİNDE  KURDUĞUN 

ÜLKEMİZDE,  SENİ 

VE  ARKADAŞLARINI  KÜÇÜK 

DÜŞÜRMEYE  ÇALIŞANLAR,  BİR  GÜN 

BÜYÜKLÜĞÜN  

 KARŞISINDA   EZİLECEKLERDİR.

CENNET  MEKANINIZDA  RAHAT 

UYUYUN.



31 Ekim 2015 Cumartesi

ŞİİRLER




MEMLEKETİM







 Nâzım Hikmet:


Memleketimi seviyorum

Çınarlarında kolan vurdum, hapishanelerinde yattım.

Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı
memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.

Memleketim.

Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya, kurşun kubbeler ve fabrika bacaları benim o kendi kendinden bile gizleyerek sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.

Memleketim.

Memleketim ne kadar geniş,
dolaşmakla bitmez, tükenmez gibi geliyor insana.

Edirne, İzmir, Ulukışla, Maraş, Trabzon, Erzurum.

Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum ve güneye pamuk işleyenlere gitmek için Toroslardan bir kerre olsun geçemedim diye utanıyorum.

Memleketim.

Develer, tren, Ford arabaları ve hasta eşekler, kavak söğüt ve kırmızı toprak.
Memleketim.

Çam ormanlarını, en tatlı suları ve dağ başı göllerini seven alabalık ve onun yarım kiloluğu pulsuz, gümüş derisinde kızıltılarla Bolu’nun Abant Gölü’nde yüzer.

Memleketim.

Ankara Ovası’nda keçiler
kumral, ipekli, uzun kürklerin pırıldaması.
Yağlı, ağır fındığı Giresun’un.

Al yanakları mis gibi kokan Amasya elması, zeytin incir kavun ve renk renk salkım salkım üzümler ve sonra karasaban ve sonra kara sığır ve sonra ileri, güzel, iyi her şeyi hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazır, çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım yarı aç, yarı tok yarı esir...




28 Ekim 2015 Çarşamba

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ








CUMHURİYET  NEDİR?

Burhan Bursalıoğlu

CUMHURİYET;  egemenliğin bir kişi,  (MONARK)  ya da  bir gruba, topluluğa,aileye (ARİSTOKTAT)  değil, toplumun tümüne ait olduğu  devlet yönetimi modelidir.
 CUMHURİYET;    başta bir devlet başkanı olmak üzere, devlet organlarının yöneticilerinin seçimle değiştirilmesini sağlayan, seçim hakkının millette olduğunu gösteren  yönetim  biçimidir. 

CUMHURİYET;   yurttaşlarına  özgürlük ve eşitlik sağlayan  halk yönetimidir.
CUMHURİYET;    ulusun  egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu  belirli süreler için seçtiği millet vekilleri aracılığı ile kullandığı devlet yönetimi  biçimidir.

CUMHURİYET;  devlet idaresinin ve yönetiminin, kişilerin, ailelerin, grupların tekeline bırakılmamasını, vatandaşların yönetime etkin bir biçimde  katılmasını amaçlayan anlayıştır.
CUMHURİYET;  yöneticilerin  yönetim süreleri ni , halkın iradesi ile sınırlayan devlet biçimidir.

CUMHURİYET;  yönetime getirilen  yöneticilerin, devleti  himayeleri altına almalarını reddeder.
CUMHURİYET;  yöneticileri, siyasal bakımdan halka sorumlu duruma getiren  yönetim biçimidir.
CUMHURİYET;  halkı, yöneticilere karşı kul, tebaa, ve biat  durumuna getirmeye  izin vermeyen devlet şeklidir.

CUMHURİYET;    tarafsız, hiçbir gruba,  camiaya ve topluluğa  ayrıcalık tanımayan, özgür ve demokratik bir yönetim biçimidir.
CUMHURİYET;  halkının çıkarlarını gözeten halk  idaresidir.
CUMHURİYET;    yasama, yürütme ve yargının bulunduğu ve bunların her birinin  bağımsız denetleme esası  konulan yönetim biçimidir.

CUMHURİYET;    hukuk devleti ilkeleri ve hukuk üstünlüğü kavramlarını getiren, bireylere eşit davranan bir sistemdir.
CUMHURİYET;  halkı  keyfi biçimde değil, halkın isteklerini ve beğenilerini  göz önünde tutarak devleti yönetme  biçimidir.

Kısaca, CUMHURİYET;  Atatürk’ün, Cumhuriyet’ in  ilan edileceği gün,  millet meclisinde bir vekilin “ Cumhuriyet ne demektir” sorusuna karşı  “CUMHURİYET, ADAM OLMAKTIR ADAM”  dediğidir.

CUMHURİYET’İMİZİN  92  YIL DÖNÜMÜ  TÜM  ULUSUMUZA KUTLU OLSUN.



23 Temmuz 2015 Perşembe

RAMAZAN BAYRAMIİ





DİNİ BAYRAMLAR ‘  A  SAYGIMIZ MI AZALDI?

Burhan Bursalıoğlu

Ramazan Bayramı geldi geçti.  Yakında, kurban Bayramı da  aynen gelip geçecek. Bir farkla ki, bu sefer yollar, parklar, bahçeler kan gölü olacaktır. O bayram da ayrı bir yazı konusu.
Gelelim Ramazan Bayramı’na.
Ardında, 74 ölü,  bayram sever tatilcilerimizin   sayesinde,  tatil kentlerinde, denizlerimizde bir çok çöp ve pislik bırakarak gitti. Daha kötüsü, bayramdan hemen sonra, Suruç ilçesinde, canlı bombaya hedef olan 34 genç yurttaşımızın  katledilişi.
Son  40  yıldır, bayramların  gelmesini beklediğimiz kötü bir alışkanlığımız var. Bayram süresince tatile çıkmak.
BAYRAM  NEYİME

Bayramlar  tatil için bir sebep değildir. Tatilin özel bir  nedeni vardır. Çalışan insanların yıllık izinlerinde, imkanları nispetinde,  memleketlerine veya tatil kentlerine gitmeleri çok doğal bir harekettir. Haklarıdır da. Çünkü, çalışanların da dinlenmeye ihtiyaçları vardır. Bütçelerinin kapasitesi kadar tatil imkanını kullanırlar. Bu imkanı bulamayanlar, evinde ve çevresinde  dinlenmeyi tercih ederler.
Bayramları, tatil fırsatı olarak kullananların,  maalesef,  bir kısmı  bayramı görmeden, veya görüp te evine ulaşamadan, yollarda kalmaktadırlar. Bu hırs nedir? Normal zamanda tatil yapma imkanı varken, yılda iki kez gelen bayramlarda evinde oturup, eş dost, akrabalarla bayramlaşmak, sohbet etmek, bayramı doya doya yaşamak varken,  “Hayır 3 gün için de olsa tatil beldelerinde bayramı geçireceğim, denize gireceğim , bayramlaşmak sa orada bayramlaşırım “ demek bayramın kutsiyetine hem saygısızlık ve hem de onu  kişisel çıkarları için kullanma açısından “hakaret” sayılmaz mı?
Neden bu duruma geldik?
Teknolojinin gelişmesi mi, gelenek ve görenekleri kulak arkası etmek mi, yoksa, insanlarımızın yaşam biçimi anlayışının değişmesinden midir?  Bilemiyorum.
Çocukluğumun geçtiği , 2. DÜNYA SAVAŞI nda, top seslerinin geldiği Artvin’de, hatta orta yaşlarımın  yıllarında, bayramların bir değeri, haysiyeti ve saygınlığı vardı.
Bayramın yaklaşması, aileleri, kişileri, yani toplumu heyecanlandırırdı. Top sesleri arasında, aileler, haftalar öncesinden hazırlığa başlarlardı.  Evlerin yıkık dökük kısımları tamir edilir, badana yapılır, eşyaların kırık yerleri tamir edilip boyanır, eksikler temin edilir, giysilerin yırtık yerleri dikilir, yama yapılır, yıkanır, ütülenir, ayakkabıların delikleri tamir edilir,  lastik bez ayakkabılar üstübeç, tebeşir  veya kireçle boyanır, tüm bunlar bayram sabahına kadar giyilmez, özenle muhafaza edilirdi.  Özellikle, çocuklar için “Bayramlık” denen ayakkabı, gömlek, çok nadir pantolon, caket ve takım elbise alınır, bayrama kadar onlarla yatardık. Her  evde tatlılar hazırlanır, fırına verilirdi.. Aile büyükleri, bayramlaşmaya gelecek çocuklar için  bozuk para, şeker ( ÖZELLİKLE AKİDE VE KESM E  ŞEKER )  mendil  hazırlarlardı.

Hiç kimse “uzaklara gidip tatil yapmayı, bayram  hazırlığından kurtulayım” diye  düşünmezdi,.Sadece çok yakında kalan, anne,baba ve akrabalarda bayramı geçirmek normaldi.
Bayram sabahı erken kalkılırdı. Bayramlıklar giyilir, Büyükler sakal  tıraşı ve saç  bakımı yapar, bayram namazına giderlerdi. Namaz bitiminde herkes bayramlaşır ve eve dönerlerdi.  Küçükler büyüklerin  ellerini öper, büyükler de birbirleriyle bayramlaşır, yanaklardan öpülür ve kahvaltıya oturulurdu.
Çocuklar harçlıklarımızı ve keseye benzer torbamızı da alarak, akrabalarımızın sonra da komşularımızın  önce büyüklerinin, sonra diğerlerinin  ellerini öpmeye giderdik. Genelde çok para veren büyüklerimize  öncelik verirdik. Kimi para, kimi şeker kimi sadece mendil, bir kısmı da  mendille para verirdi.  Öpme işini bitirince, topladığımız paralardan hoşlandığımız  yemiş alırdık. Ben  hurmayı çok sevdiğim için, delikli sarı yüz para ile bir torba kağıdı hurma kurusu alır, bayram yerine giderdim.

Bayram yerinde, halkacılar, atıcılar, dönme dolaplar, atlı karınca cambazlar  vardı. Son zamanlarda, silindir ,üstü açık büyükçe bir yerde motosikletle  motosikletle duvarda dönmesini hayretle seyreder, "Bu adam neden düşmüyor" diye merak ederdik.
Paramızın tümünü harcayarak eve dönerdik.

Büyüklerimiz evde kalır, bayramlaşmaya gelen akraba, dost ve komşuları karşılarlardı. Onlara tatlı, şeker ikram eder  ve kolonya  dökerlerdi. 

İkici günü iadeyi ziyaret başlardı. Birlikte giderdik. Adet öyleydi. Bizim de işimize gelirdi.
Üçüncü gün ailece, gidilecek büyük kalmayınca, eğlenceli bir yere veya pikniğe gidilir, dinlenilirdi. Böylece, top sesleri arasında  herkes mutlu, adına laik bir bayram geçirmiş olurduk. Ne kaza haberi, ne trafik faciası ne de terörist katliamı haberi alacak bir endişemiz yoktu.Bayramları, araç olarak kullanmak, zehir olacakmış gibi bir endişemiz de yoktu.  O dönemde sadece savaşın sonucu  güncel konulardandı.
AŞIK  DENEN NESNE.

Bana sorsanız “Geçmişteki o günleri arıyor musunuz, o günleri tekrar yaşamak ister misiniz? “diye, hiç tereddütsüz “evet” derim.
Kendim için o günleri bir daha göremeyeceğime inanıyorum. Ama, o günlerin tekrar gelmesini, bu gün yaşayan ve yaşayacak olan çocuklar için istiyorum.
AŞIK OYUNU OYNAYAN ÇOCUKLAR

 Bu günkü çocuklar  çocukluklarını yaşayamıyorlarki. Dört duvar arasında, bilgisayar, atari ve son yılların hastalığı olan cep telefonuyla yaşam sürüyorlar.
 Bu yaşamak değil. Doğal ortamdan, yeşillikler den, meydanlar dan, koşmak tan, çelik çomak tan, mendil kapmaca dan, hayvanların eklemlerinden çıkan aşık tan, körebe den, seksek ten, uzun eşek ten, bilyeler den, çaput toptan elim sende den,çember çevirme den, uçurtma uçurtmak dan  vs. vs den uzak yaşayan çocuklar yaşadıklarını mı zannediyorlar?

 Ben yenilikçiyim. Bir taraftan da geleneklerimizin  korunması taraftarıyım. Teknoloji taraftarı olmama rağmen onu kötü amaçlar için kullanılmasına da karşıyım. En basitinden, cep telefonu haberleşmek için kullanılır. Otobüste, yolda , arabada, okulda ve evde , elden düşürmeyecek  kadar  kullanılmasına karşıyım. Bu nedenlerdendir ki yaşadığım o mutlu, huzurlu çocukluk çağımı unutmuyor, her zaman hatırlıyorum.
Bu düşüncelerimi benimsemeyenler çıkacaktır. O kişiler, aynı apartmanda , kapıları karşı karşıya olup birbirine selam vermeyenlerdir.  Bayramların güzelliğinden nasibini almamış olanlardır. Bayramları, kişisel çıkarlarına  alet edenlerdir.
Umurumda da  değil…





19 Mayıs 2015 Salı

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ






19 Mayıs

Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı

Burhan Bursalıoğlu

Her yıl 19 Mayıs tarihinde  Ülkemizde ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde  kutlanan  millî bayramlarımızdan biridir.
. 19 Mayıs,  İtilaf Devletleri'nin işgaline karşı Türk Kurtuluş Savaşı'nın başladığı gün olarak kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor Bayramı, ilk defa 24 Mayıs 1935’te "Atatürk Günü" adı altında kutlanmıştır. Beşiktaş'ın girişimleriyle Fenerbahçe Stadı'nda kutlanan bu ilk 19 Mayıs, Galatasaray ve Fenerbahçeli yüzlerce sporcunun da katılımıyla bir spor günü haline gelmiştir.

Bu organizasyondan bir süre sonra gerçekleşen Spor Kongresi'nde söz alan Beşiktaş Kurucu Üyesi Ahmet Fetgeri Aşeni kutlanan Atatürk Günü'nün tüm gençliğe mal edilebilmesi için "19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı" adı altında her yıl yapılmasını teklif etmiş ve  Kongrede oylanan bu öneri kabul edilmiştir. Bu kararı Atatürk' de onaylayarak  yasalaşmıştır.

 20 Haziran 1938 tarihli kanunla "Gençlik ve Spor Bayramı" olarak kutlanan bu ulusal bayramın adı 12 Eylül Darbesinden sonra "Atatürk'ü Anma , Gençlik ve Spor Bayramı" adını almıştır.

Son 10 yıla kadar, her yıl 19 Mayıs günü Atatürk'ü Anma , Gençlik ve Spor Bayramı   adı altında, Kuzey Kıbrıs dahil,Türkiye'nin dört bir yanında spor gösterileri ve törenlerle kutlanırdı.


 Kutlamalar, üzerinde "Gençlikten Atatürk Sevgisiyle Cumhurbaşkanına" yazan ve "Sevgi Bayrağı" olarak adlandırılan dev bir bayrak  Samsun'un Kurtuluş Yolu'ndaki Tütün İskelesi'nden karaya çıkarılarak Samsun valisine verilir. Daha sonra bayrak, Cumhurbaşkanına sunulmak üzere genç atletlere teslim edilir. 

Samsun'dan yola çıkarılarak Amasya, Tokat, Sivas, Erzincan, Erzurum, Kayseri, Nevşehir, Kırşehir ve Kırıkkale'den sonra, 19 Mayıs törenlerinde, Ankara'da Cumhurbaşkanına sunulurdu.
Cumhuriyet'le yaşıt olan bu kutlamalar sadece Cumhurbaşkanı'nın katılımıyla Ankara'da gerçekleşmekle sınırlı kalmaz, ülke genelinde stadyumlarda kutlanırdı.

 Ama 2012'de, Mayıs ayında havanın soğuk olacağı ve bu açıdan öğrencilere ve vatandaşlara yük olmaması gerekçesiyle başkent Ankara dışındaki illerde, stadyumlarda kutlanması Mili Eğitim Bakanlığı Orta Öğretim Genel Müdürlüğü'nce okullara gönderilen bir yazıyla engellenmiştir.

O tarihten itibaren orta öğretim öğrencilerin gösterileri okul bahçesinde yapılmaktadır.
Umarım ileriki yıllarda, eskisi gibi statlarda kutlamalar ve gösteriler yapılır.
19 Mayıs, Atatürk'ü Anma Gençlik Ve Spor Bayramı'nın 96. yılı tüm Gençlerimize ve Ulusumuza kutlu olsun.



7 Mayıs 2015 Perşembe

ŞİİR DÜNYAMIZ





NAZIM HİKMET'in  TANYA  ŞİİRİ



zoe’ydi adı
ismim tanya dedi onlara
(tanya;
bursa cezaevinde karşımda resmin
bursa cezaevinde,
belki duymamışsındır bile bursa’nın ismini
bursa’m yeşil ve yumuşak bir memlekettir.
bursa cezaevinde karşımda resmin

sene 1941 değil artık, sene 1945
moskova kapılarında değil artık
berlin kapılarında dövüşüyor artık seninkiler
bizimkiler
bütün namuslu dünyanınkiler..
tanya;
senin memleketini sevdiğin kadar ben de seviyorum memleketimi
seni astılar memleketini sevdiğin için
ben memleketimi sevdiğim için hapisteyim
ama ben yaşıyorum
ama sen öldün
sen çoktan dünyada yoksun
zaten ne kadar az kaldın orada
on sekiz senecik…
doyamadın güneşin sıcaklığına bile…
tanya;
sen asılan partizan, ben hapiste şair
sen kızım, sen yoldaşım
resmin üstüne eğiliyor başım
kaşların incecik, gözlerin badem gibi
renklerini fotoğraftan anlamam mümkün değil
fakat yazıldığına göre koyu kestaneymişler.
bu renk gözler çok çıkar benim memleketimde de…
tanya;
saçların ne kadar kısa kesilmiş
oğlum memet’inkinden farkı yok
alnın ne kadar geniş, ay ışığı gibi
rahatlık ve rüya veriyor insanın içine.
yüzün ince uzun, kulakladır büyücek biraz,
henüz çocuk boynu boynun
henüz hiçbir erkek kolu sarılmamış anlıyor insan.
ve püsküllü bir şey sarkıyor yakandan
süsünü sevsinler mini mini kadın.
arkadaşları çağırdım bakıyorlar resmine;
_tanya
senin yaşında bir kızım var.
_tanya
kız kardeşim senin yaşında
_tanya
senin yaşında sevdiğim kız
bizim memleket sıcaktır
bizde kıslar tez kadınlaşır..
_tanya
senin yaşında kızlarla
okulda, fabrikada, tarlada arkadaşız
tanya;
sen öldün ne kadar namuslu insan öldü
ve öldürülmekte
ama ben,
söylemesi ayıpmış gibi geliyor bana
ama ben yedi yıldır kavgada
hayatımı tehlikeye koymadan
hapiste de olsa da yaşıyorum)
sabah oldu tanya’yı giydirdiler
ama çizmeleri, şapkası, gocuğu yoktu
iç etmişlerdi onları
torbasını giydirdiler
torbada benzin şişelesi, kibrit,
kurşun, tuz, şeker….
şişeleri boynuna astılar
torbasını verdiler sırtına
göğsüne bir de yazı yazdılar
“partizan”

köyün meydanına kuruldu darağacı
atlılar çekmiş kılıcı
halka olmuş piyade askeri
zorla seyre getirdiler köylüleri
iki sandık üst üste
iki makarna sandığı
sandıkların üstüne yağlı urgan sallanır
urganın ucunda ilmik
partizan kaldırılıp çıkarıldı tahtına
partizan
kolları bağlı arkadan
durdu urganın altında dimdik..
nazlı boynuna ilmiği geçirdiler
bir subay fotoğrafa meraklı
bir subay elinde makine; kodak
bir subay resim alacak
tanya seslendi kolhozlulara ilmiğin içinden
“ _ kardeşler üzülmeyin gün yiğitlik günüdür.
soluk aldırmayın faşistlere
yakın, yıkın, öldürün….”
bir alman vurdu ağzına partizanın
genç kızın beyaz, yumuk çenesine aktı kan
fakat askerlere dönüp devam etti partizan:
“_ biz iki yüz milyonuz
iki yüz milyon asılır mı?
gidebilirim ben
ama bizimkiler gelecekler
teslim olun vakit varken…”
kolhozlular kan ağlıyorlardı,
cellat çekti ipi
boğuluyor nazlı boynu kuğu kuşunun
fakat dikildi ayaklarının ucunda partizan
ve hayata seslendi insan
“_ kardeşler
hoşça kalın
kardeşler
kavga sonuna kadar
duyuyorum nal seslerini geliyor bizimkiler…”
cellat bir tekme attı makarna sandıklarına
sandıklar yuvarlandılar
ve tanya sallandı ipin ucunda…



MİLLİ BAYRAMLARIMIZ

  CUMHURİYET Burhan Bursalıoğlu Bu gün Cumhuriyetimizin 99. Yıl dönümü. 99 yıl önce bugün, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşla...