17 Nisan 2018 Salı

KÖY ENSTİTÜLERİ







KÖY ENSTİTÜLERİNİN 78. KURULUŞ YIL 


DÖNÜMÜ



Burhan BURSALIOĞLU

BU gün 17 Nisan 2018. Köy Enstitülerinin kuruluşunun 78. Yıl 

dönümü.

Her ne kadar okulların kapanmasından 64 sene geçmiş olsa da, her 

sene heyecanla kutlamalar yapılmaktadır.

Bu yazımda, Köy enstitülerinin Ülkemize getirdiği, getirmesi 

beklenen,kimler kurdu, kimler kapattı, niçin kapattı konularından 

bahsetmiyeceğim. Çünkü her kuruluş yıl dönümlerinde bunlar 
,
anlatıldığı için hepiniz bilmektesiniz.

Ben bu gün Köy Enstitülerinden mezun, bazı edebiyatçılarımızın 

isimleri ile, okululların müdürlerinin listesini bilgilerinize 

sunacağım.

Okul müdürlerinden, hayatta olanlara uzun ömürler, yaşamını 

yitirmiş olanlara Allah’tan rahmet diliyor, mekanlarının cennet 

olmalarını diliyorum.

Tüm öğretmenlerin 17 Nisan günü kutlu olsun.


KURUCULAR
                  
                  
                  
                                 HASAN  ALİ  YÜCEL
      


İSMAİL HAKKI TONGUÇ AİLESİ İLE


 
                                                          SAFFET ARIKAN                                                       


KÖY ENSTİTÜLERİNDEN YETİŞENLERDEN BAZILARI 



                                                            FAKİR  BAYKURT

                                                    

            MEHMET BAŞARAN            

                                                
                                                             TALİP  APAYDIN

         MAHMUT MAKAL

                                                          YUSUF ZİYA BAHADINLI


         HASAN KIYAFET

                                                                       ALİ YÜCE


KÖY ENSTİTÜLERİNDE GÖREV YAPAN MÜDÜRLER

Köy Enstitülerinin listesi
Listedeki adlar köy enstitüler kurulduğunda sahip olduğu adlardır.

Ad/Bulunduğu İl
Kuruluş Tarihi
1946'ya Kadar Çalışan Müdürlerin Adı
Akçadağ / Malatya
Şinasi Tamer, Şerif Tekben
Akpınar-Ladik/ Samsun
Nurettin Biriz, Enver Kartekin
Aksu / Antalya
Talat Ersoy, Halil Öztürk
Arifiye / Sakarya
Süleyman Edip Balkır
Beşikdüzü / Trabzon
Hürrem Arman, Osman Ülküman
Cılavuz / Kars
Halit Ağanoğlu
Çifteler / Eskişehir
Remzi Özyürek, M. Rauf İnan, Osman Ülkümen
Dicle / Diyarbakır
Nazif Evren
Düziçi / Adana
Lütfi Dağlar
Erciş / Van
İbrahim Oymak
Gölköy / Kastamonu
Ali Doğan Toran
Gönen / Isparta
Ömer Uzgil
Hasanoğlan / Ankara
Lütfi Engin, Hürrem Arman, M. Rauf İnan
İvriz / Konya
Recep Gürel, İ. Safa Güner
Kepirtepe / Kırklareli
Nejat İdil, İhsan Kalabay
Kızılçullu / İzmir
Emin Soysal, Hamdi Akman, Talat Ersoy
Ortaklar / Aydın
Hayri Çakaloz
Pamukpınar / Sivas
Şinasi Tamer, Hüseyin Civanoğlu
Pazarören / Kayseri
Sabri Kolçak, Şevket Gedikoğlu

24 Kasım 2017 Cuma

BELLİ GÜNLER





ÖĞRETMENLER GÜNÜ
Burhan Bursalıoğlu

Bu gün 24 Kasım 2017 .0ğretmenler günü.

 Ne yazık ki,  sokaklarda boş gezen  atanmamış öğretmen adayları için geçen yıllarda ümitle beklediğimiz iyi haberler gelmedi. Bu bayram da geçmiş yıllar gibi buruk ve ümitsiz geçecektir. 

Yaşadığımız  dönemde öğretmene, eğitimimize ve insanımıza değer verilmemektedir.
Ama bu gün  göstermelik kutlamalar yapılacaktır. Öğretmeni, öğretmenliği, Eğitimi, bilgiyi, çağdaş düşünceyi övecekler, göklere çıkarıp kuru kuru alkışlayacaklardır.

EMİRGAN İLKOKULU ÖĞRETMEN KADROSU

Çalışan öğretmenin beşte dördü gazete, kitap,dergi alamıyorsa, beşte üçü borçla yaşıyorsa, beşte dördü ek iş yapmaya çalışıyorsa, onda dokuzu tatil yapamıyorsa, öğretmeni, kaliteli - kalitesiz, başarılı - başarısız diye ayırıyorlarsa, bir eğlenceye, sinemaya, tiyatroya gidemiyor sa en önemlisi de, her yıl değişen müfredat nedeniyle başlarını döndürüyorlarsa, sen istediğin kadar tören yap, öğretmen ve  eğitimi öv ve alkışla. Bir ümit ışığı yoksa, Öğretmen okulları yoksa gerisi boş.
Değişen müfredat ve sistemler nedeniyle,  Dünyada çok geri kalmış, adını dahi duymadığımız ülke eğitimlerinin arkasında kalmamız utandırılacak bir gerçek değil midir?
1980 den sonra açılan Öğretmen Evleri, öğretmenler için dinlenme, okuma, yemek, düğün ,nişan  ve sünnet, konferans, panel ,münazara gibi etkinlikler için öğretmenin faydalandığı kendi mesleki yuvaları idi. Ucuz tatil imkanını bulabilmek amaçlı, sahil şeritlerinde kurulan dinlenme tesisleri de öğretmen ve ailelerinin tatilde ilk düşündükleri mekanlardı. Ne yazık ki bu iki tesislerin bir çoğu satıldı.
Perişan bir durumda olan öğretmene yapılan bunlar,acaba 'öğretmen sevdasından' mı kaynaklanıyor?

Ben Dünya ülkelerinde çalışan öğretmenlerin ekonomik, sosyal ve özgür yaşamları ile bizimkileri karşılaştırmayacağım. Çünkü onlarda, tanınmamak , bir öğrencisine rastlamamak için , başına bir bere gözüne bir gözlük geçirip simit satan,  kahvede garsonluk yapan, tablasında tespih, iğne, tırnak makası v.s. satan, otobüs terminallerinde çığırtkanlık yapan, çocuk ve ailesinin başkalarına muhtaç olamaması  için çalışan , onurlu  öğretmen ve emekliler yoktur.
Buna rağmen öğretmen, mesleğinin hakkını vermek için canla, başla  uğraş vermektedir.

Eğitimimiz her geçen yıl aşağılara çekimektedir. Bunun bir çok faktörü var. Önemli birkaç nedeni şunlardır.

Eğitimimizi yozlaştıran  faktörlerden biri,  Dünya'nın hiçbir ülkesinde , bakanlar değiştiğinde, gelen bakan müsteşarını, genel müdürünü değiştirmez. Bizde maşallah, yeni bakan geldiğinde hademesine varıncaya kadar kadro yenilemesidir.  Her şey yeni baştan başlanır. El alem aya giderken biz yaya kalırız. Bunun da sorumlusu öğretmen olur.
SİVAS ÖĞRETMEN OKULU 1954 ÖĞRETMEN KADROSU

Bir diğer faktör ise, Başbakanlar, hükümetini kurarken 'İşe göre adam' atayacağına, 'adama göre iş ' ataması yapmaktadır. Örneğin, şantiyelerden gelme  bir mühendis Milli Eğitim bakanı olarak atanabiliyor. Nasıl bir ölçüm yapılıyor anlamış değilim.
Durum bu olunca, herhalde aya gideceğimizi kimse iddia edemez.
BÜYÜK EĞİTİMCİ HÜSEYİN HÜSNÜ TEKIŞIK VE EŞİ
( İKİSİDE VEFAT ETTİ )

Bu gün Eğitimimiz, her ne kadar,  güneş doğmadan başlıyor, güneş battıktan sonra bitiyorsa da ayakta durmasını sağlayan  eğitimcilerin, öğretmenlerin fedakârlıklarından dır.! Elbette ki, hiçbir emek zayi olmaz… Ve hele bütün ömrünü insana, onun yetişmesine adayan öğretmenlerin kutsi emeği bir millet hayatında bıraktığı izleri bildiğimiz halde, bunu görmemezlikten gelip, öğretmene ve yetiştirdiği insana ikinci sınıf muamelesi yapanların, orta çağın cahillerinden  ne farkları var?


   “Bir şeyi bilmek onu anlamakla olur” Bilginin, değerini, kıymetini ancak onu anlayanlar bilebilir. Ham yobazdan, kaba softadan, gözü ve gönlü kör olandan, kulağı sağır ve kalbi taş gibi veya ondan daha katı olandan ne merhamet beklenebilir ve nede mukaddes değerlere saygı!

EMİRGAN İLKOKULU


Bilgiyle dirilenler ölmezler…” sözüne de burada geliniz hep birlikte şapka çıkaralım.
Bu ülke insanının iki şeyle mücadelesi olacağına da burada vurgu yapmak istiyorum, “Fakirlik ve cehalet…” Her ikisi de, bütün fenalıkların veya kötülüklerin anası olarak tarif edilir.
. Louis D. Brandeis şöyle der, “Her münakaşanın temelinde birisinin cahilliği yatar”
Çok defa haddi ve hududu aşanlara, ‘yuh olsun, edep yahu’ deriz!
Eğitim ve öğretim bizlere hayat okulunun ilk basamağında, ‘edebi…’ tarif eder. Omuzlarımıza da, sevgi halesi içerisinde, ‘emanetleri korumamızı’ sürekli telkin eder.
Aile, Okul, Öğretmen ve Çevre… Bir zincirin birbirinden ayrılma kabul etmeyen halkalarıdır. O halkanın, orkestra şefi olarak da, öğretmendir.

Bir karıncadaki çalışma azmi, bütün çiçeklere konan bal arısının emeğinde kendisini tarif edebileceğimiz en çileli ve en arzulu bir mesleğin yüceliğinde bir Hak  aşığı misali pervane gibi dönen öğretmeni bu kutsi yolda gönlümüzce alkışlamak istiyor ve tüm öğretmenlerimizin bayramını kutluyorum.

Türk öğretmeni, Vatan bayrağını Ata’nın bizlere sunduğu  bilgiyle ve ustaca  dalgalandırmaya devam edeceğiz.

10 Kasım 2017 Cuma

UNUTULMAYACAK GÜNLERİMİZDEN









ATAMIZIN 79. ÖLÜM YIL DÖNÜMÜ


Burhan Bursalıoğlu

Büyük kurtarıcı ve Cumhuriyetimizin kurucusu MUSTAFA KEMAL ATATÜRK sağlığında,         
"BÜYÜK ÖLÜLERİNE MATEM GEREKMEZ. FİKİRLERİNE BAĞLILIK GEREK" demişti. 
Türk Ulusu  olarak Atamızın bu veciz ifadesine, sonsuza dek sadık kalacağımızı, Türkiye 
Cumhuriyeti' mize zarar getirmeyeceğimize inanıyor ve Atamızın 79. ölüm yıl dönümünü saygı ile anıyoruz. 





29 Ekim 2017 Pazar

ULUSAL BAYRAMLARIMIZ





CUMHURİYETİMİZ

Burhan Bursalıoğlu

Bugün Cumhuriyet’imizin 94.  Yıldönümü.
Her ne kadar meydanlarda yapılan merasimlere engel de olunsa, bu Millet. geçmişine  ihanet etmeyeceği için, kutlamayı coşku ile yapacaktır.




600 yıllık monarşı yönetiminden Cumhuriyet yönetimine geçiş kolay bir iş değil. Üstelik, 
yurdun dört tarafı düşmen işgalinde olduğu bir ortamda.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, askeri öğrencilik döneminde kafasına koyduğu Cumhuriyet yönetimini, zamanı geldiğinde gerçekleştirmesini hedef olarak belirlemişti.

1919 da, önce yurttan düşmanların temizlenmesi gerektiğine inanan Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919 da Samsun’a çıkarak mücadeleyi başlattı.

Erzurum kongresinin toplanacağı  günlerde, kongre üyesi Mazhar Müfit Kansu’nun bir sorusu üzerine Mustafa Kemal  “ Şekli  hükümet Cumhuriyet olacaktır” cevabını vermişti.
Demek ki, Mustafa Kemal kurtuluş yolunun başlangıcında, kuracağı yönetiminin şekli Cumhuriyet olacağını saklamamıştır.
Kurtuluş savaşı zaferle neticelendikten 13 ay sonra, 23 Ağustos 1923 de Lozan antlaşmasının mecliste kabulünden 68 gün sonra, 28 Ekim 1923 günü akşamı, köşkteki yemeğe çağırdığı, İsmet paşa, Vasıf Çınar, Yunus Nadi Abalıoğlu, Mahmut Esat Bozkurt ve Mazhar Müfit Kansu Beylerle, 25 Ekim de istifa eden Hükümetin yerine yenisinin seçilememesi, seçilen kişilerin de görevi kabul etmemesi, dolayısı ile çıkan hükümet bunalımını tartışmaya başladılar.
Uzun tartışmalardan sonra, tüm orada bulunanların bekledikleri an geldi ve Mustafa kemal  “ Beyler , yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz” dedi. Hiç kimse şaşırmadı. Çünkü o anın ne zaman geleceğini merak ediyorlardı.  Gerçi bir gün önce Mustafa Kemal’le görüşen Avusturya haber ajansı Neue  Freie Presse  muhabirine “ Aleni olarak ilk defa size söylüyorum. Cumhuriyeti ilan edeceğiz” demecini öğrenmişlerdi.


O gece, davetliler gitmiş İsmet paşa ‘ İnönü ‘ kalmıştı.
Birlikte 5 saat çalışarak Anayasa’nın gerekli maddeleri değiştirilerek, “TÜRKİYE DEVLETİ CUMHURİYET’TİR.” “HAKİMİYET KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR” esasları tespit edildi.
29 Ekim sabahı Meclis normal toplantısına başladı. Gündemdeki program ve sorular tartışıldı. Öğle oturumunda da aynı çalışmalar yapılarak akşama doğru oturuma ara verildi. Akşam 3. Kez oturum başladı. Meclis Başkanı İsmet Paşa “ Anayasa’nın bazı maddelerinin öncelikle görüşülmesi konusunda teklif bulunduğunu, öneriyi görüşmeye açacağını” belirtti.

Oylama sonunda madde tartışmaya açılarak , kısa süren görüşmelerden sonra, gece  hazırlanan “ TÜRKİYE DEVLETİ CUMHURİYETTİR” maddesi alkışlar arasında ve ayakta kabul edildi. Devamında Mustafa Kemal Cumhur başkanlığına seçildi.
Başta Ankara olmak üzere tüm illerde, geç olmasına rağmen gece, 101 top atışları ile Cumhuriyetimiz kutlandı.
“Cumhuriyet, halkın iradesini gözeten, demokratik bir ortamda, halkın kendi kendini yönetecek kişileri seçme ve seçilme özgürlüğüdür.
Kısacası; CUMHURİYET;   yurttaşlarına  özgürlük ve eşitlik sağlayan  halk yönetimidir.
Bu gün  Ülkemiz,  bir çok sorunlarla karşı karşıyadır. Her şeyden önce Atatürk İlke ve İnkılaplarından uzaklaşıyoruz. Tek tek bunları açıklamayı gereksiz görüyorum. Ancak, Ülkemin İnsanlarının huzur bulması, sıkıntı, üzüntü çekmemesi, insanca yaşaması için, bana göre, geçmişte yapılan bazı yanlışlıkların düzeltilmesini, yapılan iyi çalışmaların geliştirilmesini istiyorum.


Atatürk İlke ve İnkılaplarına yapılan tecavüzlerin durdurulmasını; Ulusal bayramlarımızın eskisi gibi coşku ile kutlanmasının sağlanmasını, 15 Temmuzun bayram olarak Ulusal bayramlara katılmasını; Ülkemizin savaş ortamından uzaklaştırılarak içte ve dışta barışın sağlanmasını; tüm askeri okulların yeniden tedrisata açılmasını; Feto belasından, şerrinden ve yapacağı zarardan    Ülkemizin uzak  tutulmasını; Milli Eğitimi nsil baştan yeniden, Hasan Ali Yüceller, Tonguçlar, Saffet Arıkanlar ruhuna uygun, modern ve çağdaş bilim ağırlıklı müfredatların oluşturulmasını; Yetiştirilip, sokaklara bırakılan, kadrosuz atamaları yapılamayan öğretmen ve Üniversite mezunlarına kadro açılarak, yaptıkları eğitimin karşılığını almalarının sağlanmasını; Basın özgürlüğünün tam sağlanarak , hapiste olan ne tahkikat geçiren basın mensuplarının özgürlüklerine kavuşturulmalarının sağlanmasını;
Ülkemizin solunumunu sağlayan orman tahribatının durdurulmasını, açılan alanların ağaçlandırılmasını; Zehir saçan santralların kaldırılmasını; Çiftçimizin sanayi bölgelerine akınının durdurularak, zıraatımızın ve hayvancılığın cazip hale getirilmesini; Bu güne dek  özelleştirilerek satılan Devlet fabrikalarının geri alınmasını; yapılacak olan yol, köprü, hava alanı, fabrika, sanayi tesisleri gibi ‘yap- işlet –devret ‘ ihalesinde şartların Ülke lehine olmasına  dikkat edilmesini; köy ve muhtarlıklara  dönüştürülen ilçe, kasaba, mezra ve belediyeli yerlerin eski statülerine kavuşturulmalarını; lüks içinde yaşamak için yapılan harcamalara son verilmesini; yerli malı kullanılmasını; vergilerin azaltılmasını; kömür ocaklarının denetilerek, şartlara uymayanların ruhsatlarının iptal edilmesini; çalışan tüm memur ve işçilerin, emeklilerin insanca yaşamlarını sürdürecek maddi koşullara kavuşmalarını sağlayan çalışmaların yapılmasını; Ohal’in kaldırılmasını, kararnamelerle yönetime son verilmesini, TBMM nin varlığının unutulmamasını: Avrupa Birliğine katılma inadımızın sürdürülmesini; Yunan’lılar tarafından işgal edilen 18 Ege adalarımızın geri alınmasının sağlanmasını; İmamlara verilen nikah kıyma izninin iptal edilmesini; yaz saatinin uygulanmasına son verilmesini; İthalatın azaltılmasını, ihracatın çoğaltılarak ekonomimize soluk aldırılmasını  istiyorum.
Kapalı yerlerde yasaklanan sigara içiminin yasaklanmasını onaylıyor, bu  yasağın başka alanlara da uygulanmasını bekliyorum.

CUMHURİYET’İMİZİN 94. YILI TÜM ULUSUMUZA   KUTLU VE MUTLU OLSUN.

24 Temmuz 2017 Pazartesi

T U R İ Z M




YUNAN ADALARI GEZİMİZ  - 5 -



Burhan BURSALIOĞLU


MİKANOS
MİKANOS'TAN GÖRÜNTÜ


MİKANOS SOKAKLARI
Saat 18 de Mikanos'a vardık.  Otobüslerimize binerek park yerinde indik. Merkeze doğru, sahilden yürüyüşe geçtik.

Mikanos kayalıklı küçük bir ada. Ama, Yunan adaları içinde eğlencesi en bol olan ada. Dar sokakları, iç, içe geçmiş beyaz badanalı evler, her evin önünde atılmış masa, sandalye ve çalgıcılar, çengiler, hokkabazlar, palyaçolar, Mikanos'un eğlenceye ne kadar düşkün olduğunun örnekleri. Buna turistler de ayak uydurunca, Mikanos beynelmiler eğlence adası oluyor.
DEĞİRMENLER

DELOS APOLLO TAPINAĞI
Çılgınlar adası da diyebiliriz. Gemimizin akşam Mikanos'a varışının nedeni de eğlencelere katılmamız için miş.

 Adanın bir özelliği daha var. Pelikan kuşunun adanın maskotu oluşu. İlk gittiğimde set üstünde istirahat eden pelikanla pek çok turist fotoğraf çektirirken, bu gidişte  peliklan yerinde yoktu.
Sorduğumuzda, aldığımız cevap, "Pelikanın öldüğünü, onun yerine başka bir pelikanın alındığı ve onun da dolaştığı" şeklinde idi.
MİKANOS'UN SAHİL ŞERİDİ

Adaya has ada sembolleri satan pek çok  dükkan ve tepelerde  elektrik üreten rüzgar türbinleri dikkati çeken görüntülerdi.
SAHİLDE BİR KİLİSE
Mikanos'un ilginç tapınaklarından biri ve en önemlisi Delos Apollo Tapınağı.

Sahil şeridinde bol bol lokanta ve yiyecek dükkanları vardı. Saat 10 30 da otobüslere binerek gemimize çıktık ve 23, 30 da gezimize nokta koyarak, Kuşadasına doğru yol aldık.
Saat 07 de Kuşadasına yanaştık.

GEMİMİZ CELESTYAL CRUİSES

SONUÇ:

1- İki kez gittiğim Yunan adalarına, 3. kez de gidebilirim. En azından gemi yolculuğu hepsine değiyor. Müzik dinleyerek, uçsuz bucaksız masmavi denizi seyrediyorsun. Gökle denizin buluştuğu yere bazen giren büyük, küçük adalar görüyor, gece ise renkli renkli ışıklarla hayallere dalıyorsun.
Bursalıoğlı, Günay ve Güleç Aileleri yemekte

Alışkanlığın olmasa da, arada bir gazinoda , kumar makinelerin çıkardıkları tatlı sesleri ,birkaç avro karşılığı, düğmeye basarak dinlemek dahi insana zevk veriyor. Yetinmiyorsan, bir iki kadeh atmak için barın yüksek sandalyelerine ilişeceksin. Yeni insanlar ediniyor, tanışıyorsun. İlk kez gördüğün yerlerden zevk alıyorsun, muhakeme ediyorsun, karşılaştırıp yorum yapıyorsun. Gerektiği zamanlarda duygulanıyorsun.
ŞEF GARSON
2- Yunan halkı, her gittiğimiz yerde bizleri güler yüzle karşıladı. Yakınlık gösterdiler. Hiçte düşmanlık bakışlara rastlamadık. Aslında düşmanlık yapanlar, Yunan halkı değil, Yunan yönetiminde bulunan insanlardır. Halk Türkleri seviyor.
3- Gezdiğimiz her yerde, hiçbir genç kız, genç erkek ve yetişkin insanın elinde cep telefonu görmedim. Cep telefonları var ama, bizim gibi telefona düşkün olup , kafalarını ağaçlara çarpmıyorlar.
4- Sokak ve caddelerde bir izmarit, buruşturulmuş kağıt,peçete veya bir atık görmek imkansız. Bizde bir atasözü vardır, "Herkes evinin önünü süpürse, her yer temiz olur,çöpçülere ihtiyaç duyulmaz" denir. Galiba, Yunanlılar bunu uyguluyorlar.
MUSTAFA GÜLEÇ VE EŞİ İLE YEMEKTEYİZ.
ŞEVKET VE EŞİ YEMEKTE
5- Sokak ve caddelerde kalabalıklara rastlamadık. Kalabalıklığı yapan bizim gibi turistler oluyordu.
6- Trafikde de yoğunluk yoktu. Adalarda zaten trafik yönünden bir hareketlilik görünmüyordu.

 Ama Atina gibi bir başkentte trafiğin İstanbul gibi  olabileceğini zannederdim. Yanılmışım. Hiç de öyle değilmiş. Arabalar rahat, rahat aralıklı olarak akıyorlardı.
7- Gemide hizmet eden personel, genelde Asya ve uzak doğu ülkelerinden, eğitimli, güler yüzlü, kibar, saygılı, temiz ve çalışkan  insanlar.
Onlara teşekkür ediyorum.
MASALARIMIZA KONAN ÇİÇEK
8- Kısaca: Gördüğümüz ada,  kent ve tarihi mekanları zevkle gezdik ve bilgiler aldık. Sıkılmadık, pişmanlık duymadık.
Bu geziyi organize eden PRONTO'TOUR  Turizm acentesine teşekkür


ŞEF GÜLE GÜLE DİYOR.
ediyorum.


17 Temmuz 2017 Pazartesi

TURİZM





YUNAN  ADALARI  - 4  -


PİRE - ATİNA

Burhan BURSALIOĞLU

Sabah saat 06 da Pire limanına yanaştık. Gemimiz iskeleye yanaştığı için, kolayca gemiyi terkettik. 
Pire Akdeniz'in büyük limanlarından biri.

Bizim  gruba tahsis edilen 20 nolu otobüse binerek Atina'ya doğru hareket ettik. Sabah erken olduğu için sokaklar boştu. Tek tük insanlar  vardı. Yeşillikler ve evlerin arasından geçerek Atina'ya vardık.

Hedef, Atina'nın en yüksek tepesinde bulunan Akropolis di.
Otobüsümüz düz bir alanda diğer otobüslerin yanında  park etti. Oradan tepeye doğru yürümeye başladık. Giriş kapısında, gemide verilen biletleri damgalatarak alana girdik.
Ancak yaşlı ve yokuşu çıkmak istemeyen, yürümekte zorlananlar, gölgede ve  banklarda oturarak dinlenmeyi yeğlediler.
Tepeye,Akropolis'e çıktığımızda manzara enfesti. Bir daire düşünün, merkezi Akropolis, çemberin iç alanı Atina.
 Ne tarafa bakarsanız bakınız, kuş bakışı görebileceğiniz manzara Atina'nın devamı. Büyük bir kent.  
Akropolis, eski Yunanca " yüksek, yukarı şehir anlamına geliyormuş. Çok geniş bir alanı kaplıyor. Yunanlıların idari ve dini binaların bulunduğu bir alan.
Bu devasa binalar zamanla aşınmış ve dökülmüş olduğu için, bazıları onarım halindeydi. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen işçiler çalışıyorlardı. Yunanistan ekonomisinin  bozuk olmasına rağmen bu saray ve tapınakların onarımına para ayırabiliyorlar!

 MÖ beşinci yüzyılda, şehrin koruyucusu tanrıça Athena'nın evi "Yukarı şehir "denen bu tepeye yapılmış. Kentler güçlenip kuvvetlenince, koruma amaçlı olarak tapınaklar , 310 metre uzunluğunda, 140 metre genişliğindeki düzlüğe yapılması tercih edilip etrafı da surlarla çevrilmiş.

Daha sonra, buraya Parthenon, Erekhtheion, Nike tapınakları ve propyleia adlı giriş kapısı yapılmış.
Parthenon MÖ 447 de Perikles , heykeltraş Pheidias'i görevlendirdi. Pheidias 3 mimar arkadaşı ile işe başlayarak, Atina'nın en muhteşem mimarlık eserini oluşturmaya başladılar.

Boyu 75, eni 33, yüksekliği 21.5 metre olan  Parthenon 9 yılda bitirilerek MÖ 438 de açılmış.
Atina kralı Erekhtheion tarafından başlatılan ve kendi adını taşıyan Erekhtheion tapınağı MÖ  420 yılında yapımına başlanarak 27 yılda bitirilmiş. Kral kendisine ibadet için bir oda , diğer odaları da tanrı ve kahramanlar için ayırtmıştır.
Mike tapınağı MÖ 426 yılında yapımına başlatılan en küçük tapınaktır.
Bu tapınakta tanrıça  Athena'ın  heykeli bulunmaktadır.
Propyleai Akropolisin  tek giriş kapısıdır.  MÖ 437 de başlanıp MÖ 432 de bitirilmiş.
Bütün bu tapınaklarda kullanılan blok taşların her biri 4 ton ağırlığında MÖ beşinci yüzyılda 3 kilometre mesafedeki bir dağdan getirilmiş. 
Akropolisin dışında ise  tiyatro ve odeon bulunmaktadır. 
Tarihi bilgi olarak da Akropolis 1458 de Osmanlılar tarafından da zaptedilmiş. 

Bize verilen sürenin çoğunu Akropolisin  incelenmesi için geçirdik.  İşimiz bitince otobüslerimizin yanına doğru hareketlendik. Tepeye çıkamayıp aşağıda bekleyenleri de alarak otobüsümüze binip Atina içinde kısa bir mola verdik. İhtiyaç ve alışveriş molasından sonra tekrar Pire'ye gidip 11.30 da gemimiz  Mikanos adasına doğru hareket etti.

DEVAM EDECEK.
MİKANOS VE SONUÇ

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ

  CUMHURİYET Burhan Bursalıoğlu Bu gün Cumhuriyetimizin 99. Yıl dönümü. 99 yıl önce bugün, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşla...