MİLLİ EĞİTİMİN DUAYENİ HÜSEYİN HÜSNÜ TEKIŞIK'I KAYBETTİK
Ülkemizin
yetiştirdiği en değerli eğitimci, yardımsever, bir dönem, düşünceleri,
raporları ve eylemleri ile Milli Eğitime yön veren, yazdığı kitap ve
dergilerden kazandığı paralarla Ülkemize 17 okul, anaokulu, kütüphane, okuma
odaları, kitaplık, kültür binaları, camii yaptıran; her yıl onlarca üniversite öğrencilerine
karşılıksız burs veren, kurduğu vakıflarla, eğitimin duayenlerini bir araya
getirip Milli Eğitim programlarına yol gösterip katkı sağlayan, kitaplara,
tiyatro eserlerine konu olan, bir çok üniversitelerin layık görüp, şeref madalyası
verdikleri,
Milli Eğitim Bakanlığının, daha çok genç yaşta verdiği “şeref ve üstün hizmet nişanı” verdiği gerek mezun olduğu okulun, gerekse tüm Eğitim camiasının çok sevdiği, saydığı, “Efsane öğretmen” Hüseyin Hüsnü Tekışık’ı, 8 Eylül 2014 Pazartesi gününün ilk saatlarında kaybedişimizin haberi çok kısa zamanda tüm Ülkenin en ücra köşesinden duyularak, sevenlerini yasa boğdu.
Milli Eğitim Bakanlığının, daha çok genç yaşta verdiği “şeref ve üstün hizmet nişanı” verdiği gerek mezun olduğu okulun, gerekse tüm Eğitim camiasının çok sevdiği, saydığı, “Efsane öğretmen” Hüseyin Hüsnü Tekışık’ı, 8 Eylül 2014 Pazartesi gününün ilk saatlarında kaybedişimizin haberi çok kısa zamanda tüm Ülkenin en ücra köşesinden duyularak, sevenlerini yasa boğdu.
9 Eylül
sabahı uçakla Ankara’ya, oradan da
namazın kılınacağı Kocatepe camiine
gittim. Caminin avlusunda iki güneşlenecek yer vardı. Birisi, musalla
taşlarının bulunduğu yerdi. Namazın gölgede kılınması için düşünülmüştü.
Bayrağa sarılı tabut burada bulunuyordu. Etrafında sevdikleri ve dostları vardı. İçlerinden
tanıyabildiklerim, uzun yıllar Milli
Eğitimde çalışmış dayısı Cemil MIHÇI, sınıf arkadaşı Saim KAPTAN, çok sevdiği sınıf arkadaşı,
İlköğretİm müfettişi emekli İzzettin UZUNCA idi. İzzettin Uzunca hasta olmasına
rağmen İzmir’den gelmişti. Aralarına katıldım. Sonra, İzzettin Bey le, esas kalabalığın olduğu
diğer gölgeli yere gittik. Orada bulunan, gözleri yaşlı kızları, Betül,
Işıl ve Işık’a başsağlığı dileyip, ayak
üstü kısa bir sohbetten sonra, damat ve torunlarına da taziyelerimizi bildirerek yanlarından
ayrıldık.
O
kalabalığın içinde göremediğim, Hüseyin
Bey in yardımcısı ve sağ kolu Oktay Şirin’i ancak telefonla arayarak
buluşabildik. Hüseyin Bey’in vefatı haberini bana Oktay vermişti. Sohbetimiz
devam ederken, yine SÖO mezunu Prof. Dr.Galip KARAGÖZOĞLU yanımıza gelerek sohbete
iştirak etti.
Daha sonra
tabutun yanına doğru giderken, 40 sene önce,
Amasya, Taşova’ya bağlı Esençay kasabası İlkokulundan mezun ettiğim
Osman Kara’ya rastladım. Beni tanıyarak yanıma yaklaştı. Adımı sordu,
söyleyince ellerime sarıldı.
EŞİNE KARŞI ÇOK SAYGILI VE KİBARDI. |
Namazdan
sonra, aynı sınıfta olan diğer
bir öğrencim Fatma Güner eşi ile gelerek, birlikte uzun bir sohbet yaptık.
Gelelim
konumuza. Tabutun bulunduğu bölümde onlarca çelenk gelmişti. Hepsini, teker
teker inceledim.
Başta, çok
sevdiği okul arkadaşları olan bizlerin adına hazırlanan SİVAS ÖĞRETMEN OKULU ARKADAŞLARI adlı
çelengimiz bulunuyordu. Eğitim vakfı, Ank. Emekli Öğretmenleri, İst. Emekli Öğretmenleri, Üniversitelerden ve
şahıslardan , vakıflardan gelen çelenklerin yanında dikkat çeken iki çelenk
vardı. Birisi CHP Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU’ ndan gelen, diğeri de
Sarıyer Belediye Başkanı, Şükrü GENÇ tarafından gönderilen çelenklerdi. Şahsım
olarak, tüm çelenk gönderenlere teşekkür ediyorum.
Çelenk
konusunda üzüldüğüm tek konu, hayatı boyunca, yazdığı kitap ve dergilerden
ettiği gelirlerle, Milli Eğitime yaptığı okul ve benzeri bağışların yanında, MEB lığında ki 2
yıllık görevleri de hiçe sayılarak, bir çelengin dahi
gönderilmemesiydi. Bilmiyorum, birkaç
kez bakmama rağmen gözden kaçmış
olabilirmiydi? Tereddüt ederek, İzmir’e İzzettin beye sordum. O da görmediğini söyledi.
Çok
kalabalık grupla cenaze namazı kılınıp, helalık alındıktan sonra tabutu, cenaze
arabasına kadar taşımak için herkes tabuta el attı
Hazır
bekleyen otobüsler, cemaatı, Karşıyaka mezarlığına götürerek, H.H.Tekışık, Ebedi
istirahatgahına defnedildi.
Allah gani
gani rahmet etsin. Mekanı cennet olsun. Işıklar içinde olsun.
Hüseyin
Hüsnü Tekışık,1948 öğretim yılında Sivas Öğretmen Okulundan mezun oldu.
Sayın TEKIŞIK, 1928 de, Giresun’un
Şebinkarahisar kazasında, fakir ailenin,
Şaziye hanım ve İsmail Hakkı efendinin 5. ve son çocukları olarak dünyaya
gelmişti.
İstiklal
ilkokulunu, 1942 de birincilikle,
Şebinkarahisar Ortaokulunu 1945
de” PEKİYİ” dereceyle, bitirdikten sonra,
o zamanlarda, en çalışkan öğrencileri bağrında toplayan öğretmen okuluna
girdi. Girdiği Sivas Öğretmen Okulundan “PEKİYİ “derece ile 1948 de mezun oldu. Milli Eğitim Bakanlığı, mezun öğretmenlere,
tayin istedikleri iller için bir form verirdi. Formun bir bölümünde “İstediğiniz 3 ili sıra ile yazın
“ derdi. Tekışık, daha o
tarihlerde, bütün yaşamını Yurduna
vakfedeceğine karar vermiş
ki, cevap olarak “ Vatanımda, Bayrağımın Dalgalandığı Her
Yer “ demişti. Onun için
İstanbul, İzmir, Ankara, ne ise,
Van, Hakkari, Bingöl de o idi. Nitekim
Bakanlık onu Bingöl İlinin Karlıova ilçesinin
Bahçeköyü ne tayin etti.
Bingöl’ün
Karlıova ilçesi Bahçeköyü’ne atanınca, bavuluma Atatürk’ün Nutku’nu, birkaç
resmini, bir bayrak ve birde meslek kitaplarımı yerleştirip memleketim olan
Giresun’dan sevine, sevine yola çıkmıştım Bingöl’e doğru, 20 yaşımda milli
eğitime hizmet sevdalısı idealist bir öğretmen olarak…
O
yıllarda Bingöl il merkezi, Çapakçur Deresi’nde 80-90 hanelik bir köy
durumundaydı ve yokluk içindeydi. İlin tek oteli, marangoz Emin Usta’nın
atölyesinin üstündeki ikişer yataklı dört odaydı. Akarsular üzerinde köprü ve
ilçelerin düzgün yolları yoktu. Murat Nehri salla geçiliyordu. En modern ulaşım
aracı kamyondu. O da her zaman bulunamıyordu. Yollar çoğunlukla yağmurda
çamurda karda tipide yürünerek katediliyordu. Bingöl-Karlıova arasındaki 84 km
lik yolun yarısını karlara bata çıka yaya yürümüştüm…
2012 de DAVUTLARDA SÖO TOPLANTISINDA ÇOK DURGUNDU. |
Karlıova ilçe merkezi
40-50 haneli bir köy durumundaydı. Elektrik yoktu, fırın yoktu, lokanta yoktu,
otel yoktu. Sadece 4-5 bakkal dükkanı bulunuyordu. Her türlü mahrumiyet ve
yokluk vardı. Kış altı ay devam ediyordu. Yollar kış boyu kardan kapalıydı. Bu
süre içinde hayvanla ulaşım yapmak dahi imkânsızdı. Posta 15 günde bir, insan
sırtında geliyordu… Kışın özellikle memurlar yiyecek sıkıntısı çekiyorlardı.
2005 TE YAKALANDIĞI KANSERDEN KURTULDUKTAN SONRA MERSİN SİLİFKEDEKİ İLK GÖRÜNTÜSÜ |
İlçe
merkezinde ve köylerde okul binası yoktu. Toprak damlar, hatta samanlıklar okul
olarak kullanılıyordu. Sıra yoktu, masa yoktu… Öğrenciler kitap, defter, kalem
bulmakta zorluk çekiyorlardı. Bahçeköyü’ne gittiğimde, okul olarak 20-25
metrekarelik bir samanlıkla karşılaştım. Öğrenciler duvarların dibine dizilen
taşlar üzerinde oturuyorlardı. İlk işim, taşları dışarı atıp meşe sırıklarından
öğrencilere oturacak yer yapmak olmuştu. Şeker sandığı tahtalarından bir de
yazı tahtası yapmıştım ve kireç taşlarını tebeşir olarak kullanmıştık…
Atatürk’ün resmini duvara asınca ve samanlığın
önüne diktiğim direğe bavulumdaki bayrağı çekince, Bahçeköy bir anda bayrağımın
dalgalandığı görev yapacağım yer olmuştu…
DAVUTLARDA SÖO TOPLANTISINDA |
Yokluk
içinde varlık yaratarak samanlığı dershane haline getirip eğitim öğretime
başlamam köylüleri çok sevindirmişti. Geceleri de gençlere okuma yazma
öğretiyordum. Köylülerle iyi anlaşıp birbirimizi çok sevmiştik.Ertesi yıl
evlenip köye eşimle birlikte gelmem köylüleri daha da çok sevindirmişti. Köylüler, en güzel odalarından birini bize ev
olarak verdiler. Uygun bir odayı da okul olarak kullandık. Eşim Ayten Hanım köy
kadınlarına yakın ilgi göstermiş ve onlarla çok iyi anlaşmıştı. Genç kızlara
okuma-yazma, nakış-dikiş de öğretiyordu… Eşimin bu ilgisi ve çalışmaları da
köylüleri çok sevindirmişti. “
SİVAS TOPLANTISINDA KONUŞMALAR DİNLENİYOR. |
Köylülerle
öylesine kaynaşmıştık ki onların sevinci bizim sevincimiz, onların
üzüntüsü bizim üzüntümüzdü…
Üçüncü
öğretim yılının başında Karlıova İlçe Millî Eğitim Müdürlüğüne tayinim
çıkmıştı.
Bahçe
Köylülerden ayrılışımız, başlı başına bir merasim oldu. Yarı yola kadar kadın
erkek, çoluk çocuk bizi uğurladılar. Öylesine bir duygusal ortam oluşmuştu ki,
ayrılırken gözyaşlarımızı tutamamıştık.
İlçenin
merkez okulu binası tek dershaneli 70 m2 bir tahta barakadan
ibaretti. İki öğretmen vardı. İkili öğretmenle öğrencilerin yarısı sabahçı,
yarısı öğlenci olarak öğretim görüyordu.
H.H.TEKIŞIK'ın , KIZLARINDAN SONRAKİ 'SAĞ KOLU OKTAY ŞİRİN |
İlçede
yapı ustası, kereste ve çivi bulunmuyordu. İl Millî Eğitim Müdürlüğünden
kereste ve çivi temin ettim. Yapı ustası gibi çalışarak tek dershaneyi ikiye
bölüp iki dershane yaptım. Öğrencilerin tam gün öğretim yapmasını sağladım. Bu
durum öğrencileri ve velileri çok sevindirmişti…
İlk
fırsatta bütün köyleri gezip okuma çağındaki öğrenci sayılarını, okul ve
öğretmen ihtiyaçlarını belirledim. Vilâyete raporlar gönderdim. Her yerin karla
kaplı olduğu şubat tatilinde, Karlıova-Bingöl arasındaki 84 km’lik yolu
yürüyerek gidip geldim. Karlıova’nın millî eğitim durumunu, ihtiyaçlarını İl
Millî Eğitim Müdürüne anlattım. Valiye arz ettim.
KARLIOVADA BU MASA VE DAKTİLO İLE YAZMAYA BAŞLAMIŞ. |
Bahçe
Köyü’ne ve okulsuz köylere okul yaptırmasını ve öğretmen verilmesini sağladım.
Köy
muhtarlarıyla işbirliği yaptık. Bütün okulların ortak olduğu Birleşik Okullar
Kooperatifini kurduk. Köy bütçesine okullar için konan ödeneklerle çalıştırılan
kooperatif yardımıyla, okulların her türlü donanımını, öğrencilerin okul
ihtiyaçlarını sağladık.
Bahçe
Köyü’nde olduğu gibi Karlıova halkıyla da çok iyi anlaşmıştık. Halk beni çok
seviyor ve sayıyor, ben de onları seviyordum.
Karlıova’lılar,
onlar gibi yokluklara katlanıp yokluk içinde varlık yaratıp yıllarca orada
çalıştığımı görünce:
“Sen de
bizden birisin!”
dediler.
Ve bir
ekmekleri olsa.
Benimle
birlikte yediler.
Karıştım
böylece onların aralarına
Ve gönlümü yayla
yaptım Bingöl insanlarına…
KANSERDEN YATARKEN KARLIOVADAN TEMSİLEN GELEN Bİ,R ÖĞRENCİ |
Yirmili
yaşlarımın gencecik yıllarını, milli
eğitime hizmet sevdası uğruna, meslek hayatımın temel taşları ve en güzel
anıları olarak seve seve Karlıova’da
bıraktım.
Öğretmen
meslek kitaplarımı Karlıova’da yazmaya başlamıştım.
Yokluk
içindeki Karlıova, meslek hayatımın, yazarlığımın ve millî eğitime yaptığım
hizmetlerin düşünce kaynağı ve temeli oldu. Millî Eğitim Bakanlığı Müdürler
Komisyonunun 19.04.1955 tarih ve 405-1-114 no’lu kararı ile, Karlıova’daki
öğretmenlik ve idarecilik görevimde üstün başarılı sayıldım.
Yedek
subaylığımı yapmak için 1954’te Karlıova’dan ayrıldık. Karlıova’lılar bizi
kilometrelerce uğurladılar… Ve ondan sonra birbirimizi hiç unutmadık. Karlıova’lılar
her zaman bizi ilçelerine davet ettiler. 34 yıl sonra eşimle Karlıova’ya
gittik. Karlıova’lılar bizi yarı yolda karşıladılar. Otele, lokantaya
bırakmayıp evlerinde misafir ettiler. Bahçe Köyü’ne davet ettiler.
Köylüler
de bizleri yarı yolda karşıladılar. “Tekışık
öğretmenimiz geldi.” diye Bahçe Köyü’nde ilçe ileri gelenlerine ve il
daire müdürlerine ziyafet verdiler…
Meslek
ve emeklilik hayatımda durmadan çalıştım. Çocuklarımızın daha iyi bir eğitim
görmeleri için öğretmen meslek kitapları ve okul kitapları yazdım. Kitaplarımdan
kazandığım paralarla 2000 yılına kadar, Hakkâri’den Edirne’ye kadar 14 ilde 17
okul yaptırıp millî eğitime bağışladım.
Bu
sırada eşim ve ben, Karlıova’yı ve Bahçeköyü’nü hiç unutmadık. Devlet oralara
okul yaptırmıştı ama zamanla yıpranan binalar kullanılmayacak hale geldiğinden,
çok büyük onarım ve donanımı gerektiriyordu. Bu okulların onarılması ve modern
eğitimin gerektirdiği biçimde donatılması için gerekli maddî bağışı da yaptık.
Karlıova
Merkez ve Bahçeköyü ilköğretim okulları, her türlü onarım ve donanımları
sağlanarak bilgisayar ve fen laboratuarları, kütüphanesi, konferans salonu,
birer kişilik masa ve sıraları, modern yazı tahtaları, bando ve spor takımları
kıyafetleriyle modern birer okul hâline getirildi.
Bingöl
Valiliğinin ve Bingöllülerin kadirbilirliğinin güzel bir ifadesi olarak Bahçe
Köyü okuluna “Ayten Tekışık İlköğretim
Okulu” ve Karlıova Merkez Okuluna da “Öğretmen Hüsyeni Hüsnü Tekışık ilköğretim Okulu” adları
verilmişti. Karlıova Belediye Encümeni
de bize Hemşehrilik Berat ve ilçenin anahtarını verince BELGELİ ve
ANAHTARLI Karlıovalı olduk.