(...) - Yav bırak Mustafa abi yaa, sen mi kurtarıcan memleketi Allah aşkına! > - Ama işgal zırhlıları... > - Boşver şimdi sen işgal zırhlılarını filan... Gün gelir, memleketin malını > mülkünü tapusuyla İngiliz'e satar bunlar. > - Yok canım! > - Yeminle söylüyorum, İngiliz vatandaşı bakan bile getirip koyarlarsa şaşma. > - Ama ahval ve şerait... > - Güzel abim yaranamazsın... Bak şimdi binicez bu dandik gemiye, taaa Samsun'a > gidicez, savaş, boğuş, kendimizi paralayacağız, diyelim becerdik, devrim mevrim, > anlata anlata dilinde tüy bitecek, sonra sen kahırdan ölücen, önce biraz > ağlıycaklar, sonra gene "Son Osmanlı Padişahı" diye pankart açacaklar, mezarında > dönücen. > - Saltanat kalsın diyosun yani... > - Alışmadık kıçta don durmaz abi, egemenlik megemenlik vereceğine, iki çuval > kömür ver, daha iyi... Aha buraya yazıyorum, açlıktan nefesleri kokarken > padişahlarına saltanat uçakları alırlar, bu gemiyi de jilet yaparlar, söylemedi > deme. > - Efkárlandım be... > - Yakma o cigarayı gözünü seveyim, yarın öbür gün belgesel yaparlar, keş gibi > gösterirler seni haberin olsun. > - Hal çaresi nedir peki? > - Al padişahın kızını, yırtalım. > - Millet ne olacak? > - Onlar da ulemaya sorsun artık ne olacaklarını, bize ne, kendi düşen ağlamaz. > - Laik olmasınlar mı, birey olmasınlar mı, kendi lisanları olmasın mı, şıhlara > şeyhlere mi bırakalım kaderlerini? > - Bak ne güzel söylüyorsun, kader der geçerler, takalım takkemizi bakalım < BR>> dalgamıza, iş çıkarma başımıza... > - İyi de, yazık olmaz mı? > - Asıl bu yaptığını yaparsan yazık olur... Bazıları sana inanacak, etkilenecek, > senin fikirlerini yaşatmaya kalkacak, hayatları kayacak, evleri basılacak, içeri > tıkılacaklar, kimine saçını örtmediği için fahişe diyecekler, kimine milletin > malını Arap'a satmayın dediği için komünist diyecekler, kimine Ne Mutlu Türküm > Diyene dediği için faşist diyecekler, darbeci diyecekler... Yorma ahaliyi, kula > kulluk edelim, rahat edelim. > - Yok arkadaş, ben bi deniycem. > - E sen bilirsin.
30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI TÜM ULUSUMUZA, HUZUR, SAĞLIK VE MUTLULUK GETİRMESİNİ DİLER, BAYRAMIMIZI KUTLARIM
Z A F E R
Bugün güneş sevinçli, gülümsüyor yurduma, Vatanı saran düşman ermiş muradına, Bakın nasıl kaçıyor hiç bakmadan ardına, Zafer Türk milletinin, kavuştu öz yurduna.
Dört yıl gece gündüz savaşmıştık durmadan, Rahat nefes almadık vatanım kurtulmadan, Önümüzde altın saçlı ay bakışlı kumandan, Düşmanları mahvettik silahımız olmadan.
Kadın, erkek yanyana, taş, değnek, kürek ile, Düşmanları kovarken tepeler geldi dile, Ölüm korkusu yoktu, ölürken bile bile, İşte bu ruh bizleri destan etmiş dillere.
Nazile DEMİR
Zafer Türküsü
Yaşamaz ölümü göze almayan, Zafer göz yummadan koşana gider. Bayrağa kanının alı çalmayanın, Gözyaşı boşana boşana gider.
Kazanmak istersen sen de zaferi, Gürleyen sesinle doldur gökleri. Zafer dedikleri kahraman peri, Susandan kaçar da coşana gider.
Bu yolda herkes bir, ey delikanlı! Diriler şerefli, ölüler şanlı. Yurt için dövüşen başı dumanlı, Her zaman bu şandan, o şana gider.
Birkaç gün önce, sevdiklerim, eşim Candan, kızım Şenay, damadım Haşmet, kızımın oğlu torunum Tolga, oğlumun kızı torunum Şevval, Ayşe teyzemiz ve dostumuz Şenuslu ailesinden Sırrı bey, Mualla hanım ve oğulları Barbaros ile, sitemizin çalışkan kişilerinden İlkay Şeker ve ortağı Sefer İlkay’yın sahip oldukları gezi teknesiyle, şöyle bir yakın koyları gezelim dedik.
Kaptanımız İlkay, Bağla’nın Kargı koyundan saat 11 de hareket etti.
Kargı koyu ve plajı, 1173 haneli sitemizin, çoğu insanlarımızın denize girdiği bir yer. Temiz,berrak, suyun rengi,sanki “bana gel” der gibi. Birkaç yıl önce kooperatif başkanımız olan Sabahattin Bey tarafından yaptırılan, 5 metre genişliğinde, İzmir Kordon boyunu andıran beton gezi kordonu ve denize inmek için konan merdivenlerle birlikte, insanımıza hizmet vermektedir.
İşte bu koya, etrafı yerleşim alanı olmasına rağmen, marina yapılacağı söyleniyor. Görevliler gelip ölçüp biçtiler, Bundan da işin gerçekleşeceği anlamı çıkmaktadır. Böyle bir şey olursa, Kargı koyunun durumunu siz düşünün. Mavi bayraklı plajlar siyah bayrağa dönüşecek. Deniz sandal, tekne ve yatların atıklarıyla çirkefleşecek. Bu duruma halk nasıl bir tepki gösterir bilmiyorum, ama, bence bu bir doğa cinayetidir.
Neyse, teknemiz Dinazor burnunu dolaşarak, mavi koyu es geçip, Macix laif oteli müşterileriyle bizim sitenin insanlarının bir kısmının denize girdiği, Bodrum’un en güzel koylarından biri sayılan Bağla koyuna uğramadan Aspat dağının eteklerine, küçük akvaryuma geldik.
Aspat dağının etekleri, bembeyaz kalkerli kayalıklardan oluşmuş. Kimi insanlar, özel şemsiye ve şezlonglarını getirerek, deniz ihtiyaçlarını buralarda gidermektedirler. Kaptanımız buraya demir atarak, denize ilk giriş yerimiz oldu..
Aspat dağı burnunu dönünce, yine güzel koylardan biri olan ve Aspat Bic Kulübünün tesislerinin bulunduğu Aspat koyla tanıştık. Bir zamanlar bu tesislerde, “Biri bizi gözetliyor “ yarışmacıları yarışmışlardı.
Aspat koyundan sonra Karaincir koyuna geldik. Sahil boydan boya rengarenk şemsiyelerle donatılmıştı. Her işletmeci kendilerine ait plajlara aynı renk şemsiye koyunca , kıyı renk cümbüşüne dönmüş oluyor. Bu sahilde plaja girmek için şezlong kiralamak ihtiyacı duyulmaktadır.
Karaincirin denizi de çok güzel. Yüzlerce insan sahilleri doldurmuştu. Bir saatlık molamızda biz de deniz ihtiyacını gidererek, Şevval’in denizde gösterdiği numaralar seyre değerdi.
Saat 13 de Karaincir’den demir aldık.
Açıktan Görecel adasına hareket ettik. Bu adaya giderken dümeni aldım, gösterilen hedefe problem yaşamadan, müzik çalarak, oyun oynayarak neşeli şekilde vardık.
Birer doğa harikaları olan, Göreceli adası, Haremtan koyu bizim yemek molası yerimiz oldu. Denizin kabarttığı iştahla, getirdiğimiz yemekleri yiyerek kendimize geldik.
Burada uzun kaldık. Yanımda getirdiğim olta takımlarıyla balık tutmaya çalıştık İğnelere taktığımız ekmeklerle balıklara da iyi bir ziyafet çektik. Balıklar, benim ve Şevval’in oltasındaki ekmekleri yediler ama hiç biri oltaya takılmadı. Ege balığı çok akıllı.
Göreceli adasından hareketle Haremtan koyundan sonra, meşhur Bardakcı koyuna demirledik. Koyu, olduğu gibi kuş bakışı olarak gören otel Kulüp Em ihtişamıyla karşımızdaydı. Tepeye çıkılmasını kolaylaştırmak için de teleferik kurmuşlar.
Çay faslını burada halledip denize girdik.. Saat 17 ye doğru demir alarak Bağla’ya doğru hareket ettik. Saat 18 civarında sitemizin su deposu olarak yapılan, bizlerin “kadeh” olarak isim taktığımız yapının hizasındaki Mavi koy a demirledik. Burası aslında bizim muhit, ama bu koyun bukadar güzel olduğunun farkında değilmişiz. Mavi koy adını, denizin mavı renginden, sakinliğinden ve çok temiz olduğundan almış. Mavi koy da da yüzülerek saat 19 a doğru Kargı koyu iskelesine doğru hareket ettik. 19.15 civarında iskeleye yanaşarak, bir günlük küçük mesafeli koy gezimiz de sona ermiş oldu.
Bodrum sadece yerleşim bölgeleriyle, kalesi ile, tersaneleriyle ve içmeleriyle akla gelmemeli. Bodrum’un en güzel doğal yapısı koylarıdır., denizidir. Koylarımıza sahip çıkarsak uzun müddet insanımıza hizmet verir. Devletin, marina gibi tesislere izin verirse, sonumuz hüsrandır. Buna izin verilmemelidir. Haksızlıklara tepki gösteren halkımız gereğini yapacağı kanısındayım.
01. Saçlarını okşa, 02. Yücelt, 03. Şımart, 04. Gözlerinin içine bak, 05. Geleceğe ait planlar yap, 06. Dil dök, 07. Yalvar, 08. Destek ol, 09. Yemeğe götür, 10. Alışverişe götür, 11. Tekneye bindir, 12. Güldür, 13. Zeka oyunları yap, 14. Müzik dinlet, 15. Teşvik et, 16. Teskin et, 17. Affet, 18. Hayran kal, 19. Banyosunu hazırla, 20. Güven ver, 21. Kapıyı tut, 22. Asansörde kat düğmesine bas, 23. Arabasının kapısını aç, 24. Isıt, 25. Sarıl, 26. Öp, 27. Ona hasta ol, 28. Kulağına fısılda, 29. Ayaklarına masaj yap, 30. Konsere götür, 31. Onu her yerde ve her zaman bekle, 32. Tanrıçan yap, 33. Onunla birlikte rejim yap, 34. Onunla birlikte spor yap, 35. O uyumadan uyuma, 36. O uyanmadan uyanma,.... ... 1000. Ne istediğini önceden anla, 1001. Günde yedi kez özür dile, 1002. Sürekli onu dinle, 1003. Yorganı çekince ses etme, 1004. Yorganı titretme, ..... .. 6789. Spor araba al, 6790. Saat al, 6791. Yüzük al, 6792. Küpe al, 6793. Traş ol, 6794. Saç seklini değiştir, 6795. Kareli gömlek giy, 6796. Yemin et, 6797. Dayan, 6798. Katlan.
Sayın Şemseddin Koçak; bu sütunlarda Eğitim Fakültelerinin, İlahiyat Fakültelerine bağlanmasını öneren bir yazı yazdı. . Sayın Koçak’ı , yukarda başlığını verdiğim yazıyı yazma cesaretini gösterebildiği için kutluyorum. Bugüne kadar, herhangi biri çıkıp, “Eğitim Fakülteleri, İlahiyat Fakültelerine bağlansın” önerisi getirdiğini hatırlamıyorum. Bu teklif belki de bir “ilk” tir. Bu nedenle cesaretine hayranım. Durup dururken, birdenbire bu öneri nereden aklına geldi? Neden gerek duydu? Nedenini işaret ettiği, pekte aralarında fazla bir fark olmayan başarı puanlamaları nedeniyle mi? Yoksa bir “tez” mi hazırlıyor? Veya “adam sende, elimde dökümanlar ,istatistikler, puanlamalar var. Bu teklifi ortaya atsam, ne olur? Hiçbir şey.” demiş olabilir mi acaba? Çünkü teklife galiba kendisi de inanmıyor. Yazı başlığının sonuna koyduğu (!) işaret bunu gösteriyor. Yazıda ileri sürdüğü başarı puanları nedeniyle, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği başarı puanlarının her yıl ilk sıralarda oluşunu bir gerekçe olarak ele alıyor. İyi de, bu başarıyı getiren en büyük faktörün ne olduğunu söylemiyor. İlahiyat Fakültelerine giden öğrencilerin çoğu, belki de hepsi, İmam-Hatip okullarından geldiklerini söylemiyor. Bu Fakültelerin her bölümünde dini ağırlıklı ders okutulmaktadır. Nasıl ki, Öğretmen okullarından mezun olup, Enstitülerde üstün başarı gösteriyorlar idiyseler, İmam-Hatip Okullarından mezun olanların da İlahiyat Fakültelerinde başarı göstermeleri gayet doğal değil midir? Şunu da unutmamak lazım. İlahiyat Fakültelerine girenler bilinçli ve isteyerek girmektedir. Halbuki diğer fakültelere girenler istekleri doğrultusunda değil, aldıkları puanların uygun olduğu fakültelere girebiliyorlar. Tesadüfen girdiği bir okul ve bölümdeki başarı oranını da sizler düşünün. Sayın Koçak’ın, 2002 tarihinden itibaren puanlamasını tuttuğu Fakültelerin başarı puanları nedeniyle, İlahiyat fakültesine katılmayı önerebilecek pek çok bölümler var. Bunun yanında, İlkokul Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği puanlarına çok yakın olan Felsefe grubu , Rehberlik ve psikolojik Danışmanlık, Muhasebe ve finansman, Türk Dili ve Edebiyatı, Bilgisayar Öğretim Teknolojisi, Coğrafya, İlk Öğretim Matematik, Sınıf Öğretmenliği, Sosyal Bilgiler, Tarih, Türkçe bölümleri de yüksek başarı puanlarına sahip olduklarını unutmamak lazım. Bunların puanları da, İlkokul Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği puanlarına eş değer gibi. Diyelim ki, Eğitim Fakülteleri, İlahiyat Fakültelerine katıldı .Bu demek değil midir, tüm eğitim kurumlarının öğretmenleri, din eğitimi yapan İlahiyat Fakültesi mezunları olacaktır. Bu laik bir Ülkede, bir Üniversite öğretim görevlisine ters gelmiyor mu? Bana ters geliyor. Kabullenilmesi mümkün değil. 85 yıldır uygulanan eğitim sistemimize, zaman zaman çomak sokanlar oldu. Zararlarını gördük. Eften püften nedenlerle kaldırılan Köy Enstitüleri, Öğretmen Okulları, daha sonra Öğretmen liseleri, 45 gün kurslarla öğretmen yapılan, çocuk psikolojisinden anlamayan, öğretmenlik formasyonu olmayan 70 bin kişi öğretmen olarak Milli Eğitim ordusuna iltihak ettirildi.Bugün hala kura ile öğretmen atanıyor. Sonuç ortada. Her çomakta geri gitmekteyiz. Eğitim demek, öğrencilerinin Sayın Koçak’a sitayiş dolu gönderilen mektupları değildir. Eğitim, hırsızlık yapanın kolunu kesmek, ahlaksızlık yapanı sallandırmak, yaramazlık yapanı cezalandırmak değildir. Eğitim bu insanları yola getirmek , topluma kazandırmak için uygulanan, insani kurallar silsilesidir. Bir pire için, bir yorgan yakmayalım. Her şeyin aksayan taraflarını islah edelim Yanlışları düzeltirken başka taraflara zarar vermeyelim. Sayın Koçak bir anısında, İlköğretim müfettişi iken, geneleve tahkikat için görevlendirilmenin ne kadar yanlış ve ters olduğunu anlatmıştı. Bu gibi aksaklıkların düzeltilmesi önümüzde dururken, ve bunu kimse görmezken, parlak bir maziye sahip, ve bu güne kadar milyonlarca faydalı insan yetiştiren öğretmenlerin yetiştiği okulu kapatmanın bir anlamı yok. Tekrar ediyorum, Sayın Koçak’ı taktir ediyorum. Ama, bu önerilerini desteklemiyorum. Umarım öneri yetkililer tarafından da kaale alınmaz. Sayın Koçak’tan bu öneriyi, yine aynı sayfalardan geri çekmelerini bekliyorum. Sağlıcakla kalın.