15 Eylül 2009 Salı
Kendisine dua edenleri geri çevirmeyen,günahlari bagislayan, herseyi bilen, gören ve duyan Rabbim tüm dualarimizi kabul etsin. Güzelliklerin, Meleklerin avuçlarımıza bırakacakları rahmet damlalarının bilincinde olabilmek ümidiyle Bereketin, Hayırların Başlangıcı olması Dileğiyle
Kadir geceniz mübarek olsun.
GÜNCEL
Hedefimiz Avrupa! Ya Avrupa’nın Hedefi?
Erol MANİSALI
Hedefimiz Avrupa! Ya Avrupa’nın Hedefi?
Avrupa Günü dolayısıyla AB ile ilgili görüşler ortaya kondu. Bazı çevrelerden de “hedefimiz Avrupa diye” açıklamalar yapıldı. “Avrupa’nın Türkiye’ye yönelik hedefini” bile bile, hedefimiz Avrupa demek ne anlama gelir?
Avrupa Birliği’nin Türkiye hedeflerine bir bakalım; en azından son 15 yılda neler yapmış, bir görelim:
1. 1989’da doğru dürüst bir gerekçe göstermeden Türkiye’nin tam üyelik başvurusunu geri çevirmiş ve “Seni almıyorum, geleceğin Avrupa Birleşik Devletleri’nde Türkiye’ye yer yok” demiş.
2. Daha sonra, iki temel kuruluşundan biri olan Avrupa Parlamentosu’nda şu kararları çıkartmış;
- “Kıbrıs ‘ta Türk varlığını istemiyorum, adayı AB’ye ilhak ediyorum, Türkleri de azınlık olarak kabul ediyorum” demiş ve bunu da yapmış. Hem de uluslararası anlaşmalara aykırı bir biçimde.
- Arkasından, Ege kararlarını çıkartmış; Kıbrıs gibi Ege’yi de istediğini ortaya koymuş.
- Sonra, Güneydoğuda terörü yıllar yılı desteklemiş. Önce PKK’nın, sonra KADEK’in baş savunucusu olmuş. Para, silah ve yayın olanakları sağlamış. Şimdi de Güneydoğuya özerklik istiyor.
- Avrupa Parlamentosu, “Türkler Ermenilere soykırım uyguladı. Bunu kabul ederlerse ilişkiler gelişir” diye kararlar çıkartmış. Yani, “Büyük Ermenistan‘ın” altyapısını hazırlamış.
- 2003’te Irak, ABD ve İngiltere tarafından işgal edilirken Kuzey Irak’a Türkiye’nin müdahalesine ABD ile birlikte karşı çıkmış. Kuzey Irak’ta Türkiye’ye yönelik bir devlet kurulmasına yardım etmiş.
3. 1995’te, Türkiye içindeki gayri milli sermaye çevreleri ile birlikte kotardığı 6 Mart 1995 Gümrük Birliği belgesi ile Türkiye’yi tek yanlı AB’ye bağlamış. Bunun sonucu olarak..
- Türkiye’nin dış ticaret açıkları patlamış, dış borç artmış...
- Batı’nın dev şirketleri Türkiye’yi ele geçirmeye başlamış...
- Ulusal sanayi çökmeye başlamış...
4. Avrupa Birliği çevreleri, kurumları ve Türkiye raportörleri sürekli olarak;
- Biz Atatürk fikrinden rahatsızız..
- Cumhuriyet ilkeleri ile Türkiye kabul edilemez demiştir.
Bütün bu saydıklarım işin bir kısmı, AB’nin Türkiye’ye karşı daha sayılacak çok marifetleri var
Hedefimiz Avrupa mı, Sevr mi?
Avrupa Günü’nde beyanda bulunanlar…
- AB-Türkiye ilişkilerinde tek yanlılığı ve bunun sonucu olarak Türkiye’nin sömürülmekte olduğunu göremiyorlar mı?
-Avrupa Parlamentosu’nun aldığı kararların Türkiye’nin parçalanmasına yönelik kararlar olduğunu anlamıyorlar mı?
- Yoksa, çok iyi anlamalarına rağmen “Biz Türkiye içindeki Danimarka‘yız, Batı‘nın buradaki uzantısıyız, Türkiye’nin bölünmesi bizi ilgilendirmez” mi diyorlar.
“Avrupa’nın Türkiye’ye yönelik hedefleri” göz önüne alındığında burada birilerinin “Hedefimiz Avrupa” demesi ile “Hedefimiz Sevr” demesi arasında ne fark kalır.
Avrupa (ve Batı) Türkiye’yi dağıtmak ve arka bahçesi yapmak isterken Avrupa’yı savunmak, emperyalizmin yanında yer almak demektir.
Batı emperyalizmi sadece “gayri milli sermaye” ile sağlayamadığı amacına “İslamcı siyaseti” monte ederek varoşları ve kırsal alanı denetimi altına almaya çalıştı.
Avrupa Günü’nde “Hedefimiz Avrupa” diyenler “Avrupa’nın yalnız gayri milli sermayenin değil, İslamcıların da arkasında olduğunu göremiyorlar mı? Bu kadar “gaflet ve dalalet..” içine mi düştüler?
“Atatürkçü ve Cumhuriyetçi geçinenlerin” hedefimiz Avrupa demesi..
- Avrupa Parlamentosu’nun kararlarına destek olmuyor mu?
- Gümrük Birliği ile kurulan ve Türkiye’yi batırmakta olan tek yanlı düzenin savunuculuğu olmuyor mu?
- AB’nin Türkiye’de desteklediği bölücülüğe arka çıkmak olmuyor mu?
- Ve nihayet Türkiye’nin bütünlüğüne, Cumhuriyet ilkelerine ihanet etmek anlamına gelmiyor mu?
Sanki Türkiye ile Avrupa Birliği arasında ilişkiler diğer aday ülkelerde olduğu gibi normal bir seyirde gidiyormuş gibi davranmak ve AB’nin sömürgeci ve dayatmacı politikalarını görmemek, Türkiye’nin sömürgeleşmesine hizmet etmekten başka işe yaramaz. Bütün bunların ne anlama geldiğini “Türkiye Avrupa İlişkilerinde Sessiz Darbe” kitabımda noktasına, virgülüne kadar yazdım; hepsi gerçeğin ta kendisi.
Eğer birileri “ille de anlamak istemiyoruz” diyorlarsa bu onların kendi sorunudur.
--------------------
13 Eylül 2009 Pazar
NOSTALJİ
BİZ Mİ İSTEDİK, YOKSA HAK MI ETTİK?
Zübeyde SEZER
Benim çocukluğumda annelerimiz çalışmazdı.
Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım.
Hatta babamın bile anahtarı yoktu.
Annem evimizin bir parçası gibiydi, hep evdeydi.
Her yere birlikte giderdik, zaten öyle çok da gidilecek bir yer yoktu ki.
En büyük eğlencemiz sokaklarda oynamaktı.
Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani.
Cafelerde, alış veriş merkezlerinde buluşmazdık.
Okula arkadaşlarımızla gider,
birlikte çıkar, oynaya, zıplaya yürüyerek gelirdik.
Servis falan yoktu. Ayakkabılarımız eskirdi.
Hatta öyle olurdu ki; çantalarımızı kaldırımlara koyar oyuna bile dalardık.
Annelerimiz bu durumu bildiklerinden, kardeşlerimizle bizlere ekmek arası bir şeyler hazırlar gönderirdi.
Mahallemizdeki teyzeler annemiz gibiydi. Susayınca girer evlerine su içerdik.
Ya da pencereden bir sürahi bir bardak uzatır, hepimiz aynı bardaktan kana kana içerdik.
Kısacacı evine girip gelen (ki sadece çişi gelen giderdi evine) elinde mutlaka yiyecekle dönerdi.
Anneleri o arada çocuğuna verdiği şeyden bizlere de gönderirdi.
Bu bazen bir kurabiye bazen bir meyve olurdu.
Cebimizde harçlığımız olduğunda düşmesin diye çıkarır çantamızın üstüne koyar oyun bitince geri alırdık.
Çok garip ama kimse almazdı. Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi.
Düşünce kaldırılır, kavga edince barıştırılırdık. Polisler gelmezdi
kavgalarımıza, zabıtlar tutulmazdı.
Sonra kavgalarımız da öyle ustura, falçata ile olmaz, onlar nedir bilmezdik bile, asla kanla falan da bitmezdi,
en fazla saçlarımızdan çeker, hayvan adları sayar, tekme atar, yine oyuna dalardık.
Birbirimizin suyundan içer, elmasına diş atardık.
Misket oynamaktan parmaklarımız kanar yine de mikrop kapmazdık.
Azar işitip, acillere taşınmazdık.
Düşerdik ekmek çiğner basarlardı alnımıza, oyuna devam ederdik.
Röntgenlere, ultrasonlara girmezdik.
Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim.
Sokaklarımız ruhsuzlaştı sanki..
Komşumu tanımıyorum ama evinin camında temizliğe gelen kadını haftada bir görür kolay gelsin der konuşurum.
Onun dışında orada kim oturur hiç bilmem.
Evimizi kendimiz temizlerdik, kapı silmece; bilmem kaç kuruş hepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işleri.
Evlerimiz var içinde yaşayan yok.
Parklarımız var içinde oynayan çocuk yok.
Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar, ışıl ışıl vitrinler, girip çıkan yapay insanlar...
Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz..
Tahta iskemlelerimiz de oturan yaşlılarımız, onlara dede, nene diye hatırını soran çocuklarımız yok oldu.
Ben kapılarında '' vale '' lerin, '' body '' lerin beklediği yerlerden hep korkmuş çekinmişimdir.
Kapısını çarparak örtüyor diye çocuğuna kızıp, taksidini bitiremediği arabanın anahtarını, hiç tanımadığı birine vermek ters gelir bana.
Benim değildir bu kültür.
Ne ruhuma, ne kültürüme ne de cüzdanıma hitap eder.
Nedir bunlar?
Reklamlarla desteklenen beyni, ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk.
Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla yaşar olduk.
İyi de neden böyle olduk?
Biz mi
istemiştik? Yoksa hak mı ettik?
Ya
sizce?
9 Eylül 2009 Çarşamba
SAĞLIĞIMIZ
- BAL VE TARÇIN KARIŞIMININ TEDAVİ ETTİĞİ HASTALIKLAR
Ebru BIYIK
Bir ölçü balı 2 ölçü ılık su içerisine koyup üzerine bir çay kaşığı toz Tarçın ilave ederek bir krem elde edilir. Bununla vücudun ağrıyan yerlerine masaj yapılır. 1-2 dakika içerisinde ağrının azaldığını gözlemleyebilirsiniz.
Artritli hastalar, bir bardak sıcak su içerisinde 2 kaşık Bal ve bir çay kaşığı toz Tarçını eritip sabah, akşam alabilirler. Eğer düzenli olarak alırlarsa Kronik Artriti olan hastalar bile tedavi olabilirler.
Kopenhag Üniversitesinde yapılan bir araştırmada; kahvaltıdan önce bir yemek kaşığı bal ve ½ çay kaşığı toz tarçını alan 200 hastadan 73 ü bir hafta içerisinde şifa bulmuşlar, geri kalan yürüyemeyen ve hareket edemeyen hastalar da bir ay içerisinde şifa bulmuşlardır.
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ
Her gün kullanılan bal ve tarçın bağışıklık sistemini kuvvetlendirir ve vücudu bakteri ve virus saldırılarına karşı korur.
Araştırmacılara göre bal, birçok vitamin ve büyük miktarda demir içermektedir. Balın düzenli kullanılması, akyuvarlar içerisindeki, bakteriler ve viruslarla savaşan, korpuskülleri de kuvvetlendirir.
DİŞ AĞRISI
Bir kaşık toz tarçın ve 5 tatlı kaşığı bal karışımı ağrıyan dişe tatbik edilir. Ağrı kesilene kadar günde üç defa tatbik edilir.
HAZIMSIZLIK VE GRİP
Toz tarçın 2 kaşık bal üzerine serpilip yemekten önce alındığında asit oluşumunu ve hazımsızlığı önler. İspanya da yapılan bir araştırmada bal içerisindeki bir maddenin grip mikroplarını öldürdüğü ve hastaları gripten koruduğu saptanmıştır.
İDRAR KESESİ ENFEKSİYONLARI
İki kaşık toz tarçın, bir tatlı kaşığı bal, ılık su içerisinde eritilip içilir. İdrar kesesindeki mikroorganizmalar üzerinde etkilidir.
KANSER
Japonya ve Avustralya da yapılan bir araştırmada, mide ve kemik kanserleri üzerinde başarılı olunmuştur. Bu tür kanserlere yakalanan hastalar günde bir kaşık bal ve bir kaşık tarçını bir ay süreyle günde üç defa almalıdırlar.
KALP HASTALIKLARI
Bal ve tarçınla bir karışım yap ve bunu her sabah kahvaltıda reçel veya marmelat yerine ekmek üzerine sür. Bu uygulama arterlerdeki kolesterolleri eriterek hastaları kalp krizinden korur. Bu uygulama ile, daha önce kalp krizi geçirmiş kişiler, ikinci krizden kilometrelerce uzakta olacaklardır.
Bu uygulamayı düzenli olarak yapan kişilerde solunum güçlüğü ortadan kalkacak ve kalp atışları kuvvetlenecektir.
EVLAT SAHİBİ OLAMAMA
Eğer bir erkek düzenli olarak uyumadan önce 2 kaşık bal yerse problemleri çözülecektir.
Gebe kalamayan kadınlar bir tutam toz Tarçın ve yarım tatlı kaşığı balı gün boyunca bir bir sakız üzerine koyup çiğnediklerinde tükürükle karışarak yavaş yavaş emilerek etkili olmaktadır.
KOLESTEROL
İki kaşık bal, üç tatlı kaşığı toz tarçın, 450 gr. demlenmiş çay içerisinde eritilerek içildiğinde kan kolesterol seviyesi 2 saat içerisinde % 10 düşecektir. Artrit hastalarına tavsiye edilen kür de günde 3 defa kolesterol hastaları için uygulanabilir.
Günlük gıda ile alınan bal bile kolesterolün düşmesine yardımcı olabilir.
MİDE AĞRILARI
Bal ve tarçın kürlerinin, mide ağrıları için olduğu kadar mide ülserleri için de yararlı olduğu saptanmıştır.
GAZ
Hindistan ve Japonya'da yapılan araştırmalar Bal ve Tarçının midedeki gazı giderdiğini göstermiştir.
3 ölçü bal, 1 ölçü tarçın ile bir krem yapılır. Bu krem uykudan önce sivilceler üzerine sürülür. Sabahleyin ılık su ile yıkanır.
Eğer 2 hafta süreyle her gün uygulanırsa sivilceleri kökünden çıkarır.
Egzama, mantar ve diğer deri infeksiyonlarında eşit miktardaki Bal ve Tarçın karışımı uygulanır.
YORGUNLUK
1 bardak su içerisinde ½ kaşık bal ve biraz toz tarçının hergün kuşluk vakti ve vücut direncinin düşmeye başladığı takriben saat 15.00 te alındığında bir hafta içerisinde canlılığın arttığını tesbit etmiştir.
SOĞUK ALGINLIĞI
Bir kaşık ılıtılmış Bal,1/4 tatlı kaşığı toz tarçın günde üç defa yenir.
Bu uygulama birçok kronik öksürük,soğuk algınlığı ve sinüslerin temizlenmesi için de geçerlidir.
YAŞLILIK
Bal ve tarçınla hazırlanan çay, düzenli alındığında yaşlılık harabiyetini önler.
4 kaşık bal,1 kaşık toz Tarçın, 3 bardak su içerisinde kaynatılarak bir içecek hazırlanır. Günde 3-4 defa ¼ bardak miktarında içilir. Deriyi diri, taze ve yumuşak tutar, yıpranmasını durdurur.
ZAYIFLAMA
Bir bardak su içerisine eşit miktarda bal ve tarçın konup kaynatılır. Her gün kahvaltıdan yarım saat önce aç karnına ve yatmadan önce içilir. Düzenli uygulanırsa kilo verilir. Ayrıca bu karışım düzenli olarak içildiğinde, yüksek kalorili diyet alınsa bile, vücutta yağın birikmesine engel olur.
5 Eylül 2009 Cumartesi
G E Ç M İ Ş İ M İ Z D E N
Biz mi istedik yoksa hak mı ettik ?
Zübeyde SEZER
Benim çocukluğumda annelerimiz çalışmazdı.
Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım.
Hatta babamın bile anahtarı yoktu.
Annem evimizin bir parçası gibiydi, hep evdeydi.
Her yere birlikte giderdik, zaten öyle çok da gidilecek bir yer yoktu ki.
En büyük eğlencemiz sokaklarda oynamaktı.
Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani.
Cafelerde, alış veriş merkezlerinde buluşmazdık.
Okula arkadaşlarımızla gider,
birlikte çıkar, oynaya, zıplaya yürüyerek gelirdik.
Servis falan yoktu. Ayakkabılarımız eskirdi.
Hatta öyle olurdu ki; çantalarımızı kaldırımlara koyar oyuna bile dalardık.
Annelerimiz bu durumu bildiklerinden, kardeşlerimizle bizlere ekmek arası bir şeyler hazırlar gönderirdi.
Mahallemizdeki teyzeler annemiz gibiydi. Susayınca girer evlerine su içerdik.
Ya da pencereden bir sürahi bir bardak uzatır, hepimiz aynı bardaktan kana kana içerdik.
Kısacacı evine girip gelen (ki sadece çişi gelen giderdi evine) elinde mutlaka yiyecekle dönerdi.
Anneleri o arada çocuğuna verdiği şeyden bizlere de gönderirdi.
Bu bazen bir kurabiye bazen bir meyve olurdu.
Cebimizde harçlığımız olduğunda düşmesin diye çıkarır çantamızın üstüne koyar oyun bitince geri alırdık.
Çok garip ama kimse almazdı. Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi.
Düşünce kaldırılır, kavga edince barıştırılırdık. Polisler gelmezdi
kavgalarımıza, zabıtlar tutulmazdı.
Sonra kavgalarımız da öyle ustura, falçata ile olmaz, onlar nedir bilmezdik bile, asla kanla falan da bitmezdi,
en fazla saçlarımızdan çeker, hayvan adları sayar, tekme atar, yine oyuna dalardık.
Birbirimizin suyundan içer, elmasına diş atardık.
Misket oynamaktan parmaklarımız kanar yine de mikrop kapmazdık.
Azar işitip, acillere taşınmazdık.
Düşerdik ekmek çiğner basarlardı alnımıza, oyuna devam ederdik.
Röntgenlere, ultrasonlara girmezdik.
Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim.
Sokaklarımız ruhsuzlaştı sanki..
Komşumu tanımıyorum ama evinin camında temizliğe gelen kadını haftada bir görür kolay gelsin der konuşurum.
Onun dışında orada kim oturur hiç bilmem.
Evimizi kendimiz temizlerdik, kapı silmece; bilmem kaç kuruş hepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işleri.
Evlerimiz var içinde yaşayan yok.
Parklarımız var içinde oynayan çocuk yok.
Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar, ışıl ışıl vitrinler, girip çıkan yapay insanlar...
Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz..
Tahta iskemlelerimiz de oturan yaşlılarımız, onlara dede, nene diye hatırını soran çocuklarımız yok oldu.
Ben kapılarında '' vale '' lerin, '' body '' lerin beklediği yerlerden hep korkmuş çekinmişimdir.
Kapısını çarparak örtüyor diye çocuğuna kızıp, taksidini bitiremediği arabanın anahtarını, hiç tanımadığı birine vermek ters gelir bana.
Benim değildir bu kültür.
Ne ruhuma, ne kültürüme ne de cüzdanıma hitap eder.
Nedir bunlar?
Reklamlarla desteklenen beyni, ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk.
Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla yaşar olduk.
İyi de neden böyle olduk?
Biz mi
istemiştik? Yoksa hak mı ettik?
Ya
sizce?
4 Eylül 2009 Cuma
Çok enteresan!!! Ebru BIYIK . Hangi organının nasıl bağlı olduğu nokta ve oklarla gösterilmektedir. Bu organlara bağlı tüm sinirlerin burada sonlandığı gerçekten doğrudur. Bunları biliyor musunuz?
| |||||||||||||||||||||||||||||||
|
2 Eylül 2009 Çarşamba
S A Ğ L I Ğ I M I Z
Omuz ve Kol Ağrısının Birçok Nedeni Vardır.
Ebru BIYIK
Ağrının ana kaynağı bulmak esastır. Boyun omurları, disk, boyun kasları, kola giden sinirlere ve omuriliğe bası "ağrının" kaynağı olabilir.
1) Kötü duruş ve boyunu kötü kullanma:
Günlük hayatta boyun sağlığına uygun olmayan her yanlış hareket ve duruş; omur, disk, eklem ve bağ dokusunda yıpranmaya sebep olur. Boyunda doğal eğimin kaybolması boyunu kötü kullanmanın en önemli bulgusudur.
2) Boyun incinmesi:
Boyunun imkan verdiği normal hareketinden daha fazla bir zorlama sonucunda disk, kemik, bağlar ve eklemlerde incinmeler olabilir. Genelde araç içi trafik kazası sonrası boyundaki aşırı haraket ve zorlamadan dolayı giderek artan boyun ve kol ağrısı izlenebilir. Buna Kamçı Sendromu (Whiplash) denir.
Geç dönemde bu tip olgularda boyun omurlarınının; aşırı hareketliliğine bağlı ağrı ve instabilite görülebilir.
3) Boyun Tutulması, Kas spazmı:
Genellikle boyunu destekleyen kasların aşırı gerilmesi ile oluşur. Ağır bir şey kaldırmak, aşırı spor, iş aktivitesi, yanlış masa başı çalışması kas spazmına neden olabilir. Ayrıca yanlış pozisyonda uyuya kalma, yüksek yastık ve kötü seyahat şartları da boyun tutulması yapabilmektedir.
Çoğu zaman basit tedaviler ile spazm ve tutulma çözülmektedir. "Miyofasial ağrı, Fibromiyalji , Fibrosit ve Miyozit" diye de adlandırılan uzun süreli kas ağrısında, kas içersinde ağrıyı tetikleyen noktalar ve ellede hissedilebilen düğmecikler mevcuttur.
Boyunda uzun süreli kalıcı eğriliğe tortikollis diyoruz. Klippel-Feil, Turner Sendromu gibi doğuştan sebeplerin iyi araştırılması gereklidir.
4) Boyun Fıtığı:
Her iki boyun omuru arasında yastık görevi yapan jölemsi kıkırdak disk dokusunun omurilik ve kola giden sinirlere doğru taşmasıdır. Basının büyüklüğü ve etkinliğine göre boyun ve kol ağrısı, kol kaslarında kuvvet kaybı, ellerde his kusuru, uyuşma ve beceriksizlik görülebilir.
Eğer omur iliğe doğru bası olur ise yürüme zorluğu, bacaklarda kuvvetsizlik ve idrar şikayetleri de görülebilmektedir. Konservatif tedaviye rağmen şikayetler geçmiyor, ciddi omurilik ve sinir basısı var ise; o zaman tedavi cerrahidir.
5) Diskte dejenerasyon, Kireçlenme:
Yaşın ilerlemesi, omurganın kötü kullanılması sonucu kemik yapıda, bağlarda ve disklerde yıpranma başlar. Jöle kıvamındaki disk keçeleşir, kuvvet emme özelliği ve esnekliğini kaybederek çöker.
Kemiğin kalsiyum içeriği azalır. Vücut doğal tepkisi olarak bu yıpranmış dokuları kireçlendirir. Oluşan yeni kemikçikler, taşlaşmış bağlar ve daralmış disk mesafeleri sinirlere bası yaparak boyun, kol ve genel vücut ağrısına sebep olabilmektedir. Omurilik basısı yaparak el ve ayaklarda uyuşma, kuvvetsizlik oluşabilmektedir. Mutlak tedavi edilmelidir.
6) Gerilim, stres, sigara:
Boyun ağrısını artıran ve kronikleştiren en önemli sebeplerdiir. Ekonomik, sosyal ve psikolojik sorunlarımız boyun ağrısını artırır. Boyunda sürekli gerginlik ve ağrılı noktalar tespit edilebilir. Gülmek, düzenli çalışmak, sosyal uğraşılar ve hayata bağlılık boyun ağrısına karşı en önemli silahımızdır.
7) Omurga kanalında daralma (Servikal Dar Kanal-omurga stenozu, Servikal Spondilitik Myelopati):
Özellikle ileri yaşlarda ellerde uyuşma, kuvvetsizlik ve beceriksizlik, yürümede zorluk ve el-ayaklarda his kusuru görülebilmektedir. Omuriliğin ve/veya sinirlerinin geçtiği kanalların daralması ve omurilik beslenmesinin bozulması ile seyreder. Hastalığın erken dönemde tespit edilmesi ve erken tedavi gereklidir. Erken dönemde yapılan cerrahi girişim omurilikte oluşabilecek kalıcı hasarları önlemektedir.
8) Romatizmal Hastalıklar:
Vücudun bağışıklık sisteminin kendi hücrelerine savaş açması sonucu oluşur. Omurgadaki normal kemik ve kıkırdak dokuları hasara uğrar. Romatoid artrit, anklozan spondilit gibi hastalıklar boyun hareketlerinde kalıcı kısıtlılık yapabilir. Sabahları görülen yarım saatten fazla süren eklem sertliği ve hareket zorluğu romatizmal hastalıklar için tipiktir.
9) Osteoporoz, kemik erimesi:
Osteoporoz temel olarak kadın hastalığıdır. Kemiklerde kofluğa ve yumuşamaya yol açarak kolay kırılmaya ve dolayısıyla ağrıya sebebiyet verir. Beslenmede kalsiyum ve D vitamini eksikliği, hareketsiz yaşam, erken menopoz, aşırı alkol tüketimi, kortikosteroidler osteoporoz riskini arttırır.
10) omurga kırıkları, omur kayması:
Omurlar normalde oldukça sağlamdır. Bazen kaza ve başka sebeplerden zarar görüp çatlayabilir, bütünüyle kırılabilir.
Travma şiddetiyle boyun omurları kayarak omuriliğe zararverebilir. Ciddi omurilik ve sinir kesileri görülebilir. Kaza sonrası boyunun mutlak boyunluk ile tespit edilmesi hayat kurtarıcıdır.
11) Kol ve el sinirlerinin tuzaklanması (sıkışması):
Boyunda omurilikten çıkan sinirler ele doğru giderken yol üzerinde bağ dokusu tarafından tuzaklanır. Buradaki sıkışma sonucu el ve kollarda kuvvetsizlik, uyuşma ve ağrı oluşur.
Özellikle elin ilk 3 parmağında geceleri görülen uyuşma "karpal tünel sendromu" için tipiktir. Bu tip ağrı ve uyuşma olan hastalarda mutlak EMG testi ile ayrıcı tanıya gidilmelidir. Konservatif tedavi ile sonuç alınamayan hastalarda cerrahi olarak basının kaldırılması gereklidir.
12) Diğer sebepler:
Boyun tümörleri , omurilik tümörleri ve omurilikte yarıklar oluşturan "Syringomyeli", kemik enfeksiyonları (tüberküloz, bruselloz) da boyun ve kol ağrısı nedeni olabilir.
Omuz ekleminden kaynaklanan (Bursitis, Kapsülitis, Tendinit) ağrılar boyun ve kol ağrılarını taklit edebilir. Özefagus, trakea, tiroidit ve akciğer hastalıkları da nadiren boyun ağrısı nedenidir.
benim size önerim ; boyun MR çektirdikten sonra bir fizik tedavi uzmanına muayene olmanızdır.
geçmiş olsun dileklerimi sunar , acil şifalar dilerim.
-
Che'nin Çantasından Çıkan NUTUK Küba Devrimi’nin öncülerinden ve Fidel Castro’nun yoldaşı Arjantinli devrimci doktor Che Guevara, 196...
-
CUMHURİYET GECEMİZ Burhan BURSALIOĞLU 2013 yaz sezonumuz anlamlı ve coşkulu bir gece ile noktalandı. Cumhuriyet’...