17 Şubat 2010 Çarşamba

T Ü K E T İ M

Alın size ülke gerçeği!

kaçak elektrik ile ısıtılan kuyu suyu!

Burhan BURSALIOĞLU

Ülkemizde ELEKTRİK her zaman sorun olmuştur. Yıllardır, kaçak elektrik kullanılmasının önüne geçilememiştir. Bu nedenlede , elekrik geliriyle gideri denkleşememekte ve devlet kolay yol olarak bu müessseeyi özelleştirerek bulmuştur. Özel sektörde açığını kapatmak için yükü, dürüst elektrik kullanan vatandaşın sırtına bindirmektedir.
Aşağıda TEDAŞ ın raporundan alınmış bir bölümü okuyacaksınız.

TEDAŞ, 156.901.365.217 kilowatsaat enerji satışı yapıyor, buna karşılık, sadece 134.359.839.244 'lük bölümün tahsilâtını yapabiliyormuş.

Haberin detayında, iller itibariyle bakıldığında, kaçak elektrik kullanımında ilk ve son 5 il aşağıdaki şekilde oluşuyor.

En çok kaçağın olduğu iller


TÜKETİLEN MİKTAR ÖDENEN MİKTAR KAÇAK ORANI
Kilovatsaat Kilovatsaat %
MARDİN 3.139.826.081 858.491.679 72.66
ŞIRNAK 1.056.093.873 307.571.016 70.87
BATMAN 1.162.739.317 389.073.263 66.54
DİYARBAKIR 3.613.663.393 1.248.843.912 65.44
HAKKARİ 422.741.681 150.684.836 64.36


En az kaçağın olduğu iller

TÜKETİLEN MİKTAR ÖDENEN MİKTAR KAÇAK ORANI
Kilovatsaat Kilovatsaat %
MUĞLA 1.351.960.049 1.305.528.152 3.43
Ç.KALE 1.739.207.113 1.882.711.219 3.25
BİLECİK 964.573.925 936.657.931 2.89
KARABÜK 564.125.013 552.117.164 2.13
DENİZLİ 1.449.236.586 1.430.455.120 1.30



Yıllardır bildiğimiz, sürekli okuduğumuz bu haberin nesi ilgini çekti diye düşünebilirsiniz?
Hemen baştan onu belirteyim.
Hiç kaçağın olmadığı, Denizli gibi bir sanayi kentinin nüfusu 955.000’dir.. Buna karşılık sanayinin olmadığı Mardin’in nüfusu ise 150.000’dir. Sanayisi olmayan, nüfusu 200.000 daha düşük Mardin’de tüketilen elektrik miktarı, Denizli’nin iki katından bile fazladır.
İşte konuyu ilginç kılan budur. Daha az kişiyle, sanayide kullanmadan bu kadar elektrik nasıl tüketilir?

Saydığım ve devamını tahmin edebileceğiniz illerde, devlet daireleri, okullar, lojmanlar, askeri birlikler gibi yerler liste dışı bırakıldığında kaçak kullanım oranının %99 civarında olduğu yetkililer tarafından ifade edilmektedir.
2007 verilerine göre elektrikteki kaybın faturası 2,2 milyar TL’dir.
Konuyu araştırınca, okuduklarıma inanamadım. Bizzat yetkililerin ifadelerine göre, kaçak elektrik konusundaki girişimcilik, teknik beceri, zekâ kullanımı üst seviyede.


Altında role bulunan fayansa dokunarak devreye giren sistem yapmışlar. Ekip geldiğinde fayansa dokununca kaçak, ekip gittikten sonra dokunulunca ise yasal bağlantı devre dışı kalıyormuş.
Fotoğraf ya da röntgen filminden bir parçayı, sayacın arka kısmından içeri geçirerek numaratörün ilerlemesini engelliyorlarmış.
Ampul sıkıştırılıp yanınca sayaçtan geçen enerji, gevşetilince kaçak kullanım hattı devreye giriyormuş.
Sayacın üst kısmını matkapla delen bazı vatandaşlar ise bağladıkları iple toplu iğneyi sayacın içine sarkıtarak, sayaç içerisindeki klipsi devre dışı bırakıyorlarmış.
Tamam, iyi hoş, bu kadar çaba sarf ederek kaçırıyorlar elektriği de, bizim soru halen cevap bulmadı.
Kaçırdıkları elektriği ne yapıyorlar?

Harp olur, darp olur yastık altında dursun deyip bir kenara koyamazsın.
Kesilir mesilir neme lazım diyerek stoklayamazsın.
Nasılsa bedava deyip konu komşuya dağıtamazsın.
E ne yaparsın o zaman?
İşte tespit edilmiş bazı kaçak kullanım yolları.


Bir köy evinde bulunan tandırın içerisi rezistans döşenerek ısıtılmaktaymış ve köyün ekmekleri bu tandırda pişiriliyormuş.
İnanması zor ama kuyuya sistem kurup, suyu sürekli sıcak tutuyorlarmış.
Başka bir köyde yapılan denetimlerde ise vatandaşın duvarların içine rezistans döşeterek, evini duvardan ısıttığı tespit edilmiş.
En sık karşılaşılan yöntemlerden birisi, bildiğiniz yaylı yatakları evin tavanına asıp elektrik veriyorlarmış. Ev sıcacık oluyormuş. Hatta abartıp hayvanlarının konforunu bile gözetmişler. Bu sistemi ahırlarına bile koymuşlar.


Öngörülebilir diğer bir kullanım alanı ise, elektrikle çalışan cihazların rağbet görmesi. Yemekler elektrikle pişiriliyor. Su elektrikle ısıtılıyor.. Çok sayıda evde klima mevcut. Evlerde yoğurt yapma makinesinden, yumurta kaynatma makinesine kadar envai çeşit elektrikli cihazla karşılaşmanız mümkün.
Ya, insanlar zaten mağdur, birde sen niye uğraşıyorsun? Adamların o kadarcık lüksü olsun diyebilirsiniz.
İyi dediniz, hoş dediniz ama, TCK Madde 142 öyle demiyor. O buna nitelikli hırsızlık diyor ve 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ön görüyor.
E tabi birde benim vicdanımla, cüzdanım öyle demiyor. Dürüst vatandaş olmanın cezasını % 16 fazla fatura ödeyerek çekmek istemiyor.




















16 Şubat 2010 Salı

A T A T Ü R K










ABD, Atatürk ölünce ne yaptı?




Gönderen : Mehmet Bilgehan MERKİ

Tarih: Şubat 1923

Yani; Kurtuluş Savaşından dört ay sonra, Yani; Cumhuriyetin ilanından dokuz ay önce.

Mustafa Kemal, Amerikan milletine hitaben, Lozan Konferansının kesintiye uğramasının ardından, ABD Senatosuna aşağıdaki mektubu göndermiştir:

“Büyük Amerikan Milletine,

Siz zulüm ve zorbalığı kendi vatanınızdan uzaklaştırdınız.
Siz, uzun ve kanlı bir mücadeleden sonra kendi özgürlük ve bağımsızlığınızı kazanarak halk egemenliğine dayanan demokratik bir devlet ve güçlü bir uygarlık kurdunuz.
Yer kürenin diğer tarafında diğer bir ulus var ki, o da aynı özgürlük, aynı bağımsızlık ve aynı demokrasi uğrunda mücadele ediyor, kan döküyor.
Bu ülkünün arılık ve yüceliğine karşı düşüncelerinizi yanıltmak istiyorlar.
Bu propagandayı yapanlar, ya birtakım cahil tutucular veya yeni kazandığımız özgürlüğü kaldırmak ve bizi ondan mahrum etmek isteyen gizli ve açık düşmanlarımıza alet oluyorlar.
Yalanlara ve iftiralara inanmayınız.
Özgürlük ve bağımsızlık uğrunda savaşan ve tıpkı sizler gibi dünyada ilerleme ve adaleti sağlamak için samimi bir surette mücadele eden Türk halkına kalbinizi açık bulundurunuz.”

Gazi Mustafa Kemal

Bu mektup, Amerikan Senatosu'nun 26 Şubat 1923 günkü oturumunda,
Senatör Mr. Oven'in önerisi üzerine, okunarak zapta geçirilmiştir.
Bundan dört hafta sonra, Mustafa Kemal, ünlü 'TIME' dergisine kapak olmuştu..
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bu 'Dostluk eli'ne, en anlamlı cevap, tam onbeş buçuk yıl sonra geldi.
10 Kasım 1938'de, Türk Milleti, acıların en büyüğünü yaşıyordu, Atatürk ölmüştü.
Durum, bütün ülkelere resmen bildirildi.
Afganistan'dan Finlandiya'ya, Japonya'dan Letonya'ya kadar
bütün ülkeler cenazeye en üst seviyede heyetlerle katılacaklarını bildirdiler.

Atatürk'ün en çok savaştığı ülke İngiltere, özel bir zırhlı ile gönderilen ve başında, onun Anafartalar'da denize döktüğü kıtaların komutanı Mareşal Lord Birdwood ve İngiltere'nin Akdeniz Filosu Başkomutanı Oramiral Dudley Pound olmak üzere kalabalık bir heyet ve12 subay 160 erlik bir tören kıtası ve 56 mevcutlu bir bando ile katılırken, düşman Yunanistan, başında Başbakan Metaxas olmak üzere,12 kişilik yüksek bir heyetle cenaze töreninde bulunacağını açıkladı.

ABD'den ise, uzun süre cevap gelmedi.
Sonunda, Amerikan Dışişleri Bakanlığı Protokol Dairesi,18 Kasım 1938'de, Ankara'daki Büyükelçiliği'ne gönderdiği yazıda,törende ABD'yi, sadece Büyükelçi'nin temsil edeceğini bildiriyordu.

Yazıda, asıl enteresan olan ifade, şöyle idi:
“ABD büyükelçiliği'nden alınan bir telgrafta
Amerikan hükümeti adına cenaze töreninde kullanılmak üzere,
300 dolarlık bir çelenk yaptırılması için büyükelçiliğe yetki verilmesi " önerilmiş,
ancak ABD dışişleri bakanlığı bu bedeli yüksek bulduğundan, büyükelçiliğe 200 dolar harcama yetkisi verilmiştir.

Not: ABD, Lozan Antlaşması'nı tanımayan ilk ve tek ülkedir...

14 Şubat 2010 Pazar

BELİRLİ GÜNLER

SEVGİLİSİ VE MUTLU EVLİLİĞİ OLAN TÜM DOSTLARIMIN, 14 ŞUBAT SEVGİLİLER GÜNÜNÜ KUTLAR, MUTLULUKLAR DİLERİM


Burhan Bursalıoğlu

12 Şubat 2010 Cuma








KANSERDEN KORUNMA

Burhan Bursalıoğlu

Kanser hepimizin bildiği,çok tehlikeli ,ölümcül bir hastalıktır. Yıllar önce, verem hastalığı vardı. Solunum yolu ile bulaşan, vücudun dirençsiz, zayıf anını kollayıp etkili olmaya başlayan mikroplar, akciğerleri perişan edip, görev dışı bırakan, tedavisinin zor ve az olduğu bir hastalıktı. Kanser de ona benzer, ama, Kanser, vücudumuzun bütün organlarını saran, uzun müddet yatırıp sonuçta götüren, yapılan ameliyatların da yüzde yüz faydalı olacağı ihtimali olmayan bir hastalıktır.
Aşağıda, kanserden korunmak için sıraladığım önerilerden, uygulanması kolay olanları dahi yapmak, en az korunma yönünden fayda sağlıyacağını zannediyorum.
Sağlıklı kalın.
Öneriler:

1. Her akşam duş alın, üstünüzü tamamen değiştirin. (Çevre kirliliğini eve taşımayın)
2. Haftada en az bir kere balık yenmeli. Bu balıklar dip balıklaı olmamalı. Somon veya yüzey balığı, Akdeniz, Ege balığı olmalı.
3. Evdeki halıları temiz tutup sirkeli su ile silinmelidir..
4.. Bulaşıklar çok az deterjanla, makinesiz ve eldiven kullanarak yıkanmalıdır.
5. Çamaşırda her türlü deterjandan kaçınıp, devamlı olarak zeytinyağİ ve defne sabununu kullanılmalıdır. Eller ve vücudu yıkarken hakiki zeytinyağı, defne veya fıstık yağından yapılan hakiki sabunlar seçilmelidir...
6.Yeni alınan beyaz her türlü iç çamaşırlar muhakkak en az 2 kere kaynatılmalı. Çünkü bunlar beyazlatılmak için kanserojen maddelerle yıkanıyor.
7. Oda spreyleri doğrudan doğruya petrol menşeli olup zehiri soluyarak, Akciğerimize geçiyor ve dolaylı olarak da bağışıklık sisteminiz bozuluyor.
8. Sebzeleri mevsiminde dondurup saklamakta fayda var. Yalnız bir kez çözülünce onu muhakkak kullanmalıyız. Mikro dalgada ve ateşte bir kere ısıtılır. Çünkü , ikinci kez ısınan sebzenin değeri ölür DNA'yı bozar. DNA kırılması da kanserojene yol açar.
9. Radyasyon kronik olarak kansere en çok yaklaştıran faktörlerden biridir. Televizyondan, cep telefonundan ve radyasyon yayan(özellikle tüplü) cihazlardan uzak durarak, az kullanılmalıdır.
10. Kanola yağı kızartma için en uygun yağdır. Onun dışında birinci seçeneğimiz zeytinyağdır. Memleketimizin iftihar edebileceği yağdır. Fındıkyağı da tercih edilebilir.
11. Çocuklarımız fastfood türü yiyecekleri 15 günde bir yiyebilirler. Ama haftada 3 kez yedikleri takdirde beyin tümörlerinde, lenfomalarda ve lösemilerde 3 kat artış gözükecektir. Çocuklarımıza arada bir verebiliriz. Ama dışarıdaki yiyeceklerin nasıl kızartıldığını bilmiyorsunuz. Ona göre hareket edilmelidir.
12. Çocuklara meyve ve yoğurdu bol yedirmek lazım. Ancak yoğurdu ev yoğurdu olarak kullanmak lazım. Peynir ve çökelek fazla miktarda yenmelidir. Keçi peyniri çok faydalıdır.
13. Çocuklarımızı beyaz un, beyaz şeker ve tuzdan koruyalım. Bisküvi, gofret, çukulota, cips türü şeylerden uzak tutmalıyız. Bunların ve benzeri şeylerin beslenmeye hiçbir katkısı yoktur.
14. Belki tuzcular üzülecekler ama Konya'ya akan kanalizasyonlar ve kirletici sularla, Türkiye'nin en büyük tuzunu karşılayan Tuz Gölü'müz maalesef torbaların içinde çok iyi steril edilmedikleri takdirde bize kanseri ufak ufak taşıyorlar. Bu nedenle kaya tuzunu tercih edilmelidir.
15 .Şekerden uzak durulmalıdır. Amerika'daki çocukların tombul olmasının sebebi her şeye şeker katmalarıdır. Ucuz beslenmedir.
16. En faydalı gıdalardan birisi cevizdir. Daha sonra fındık ve bademdir. Ayçiçeği açık alınmalıdır. İşlemden geçmemiş olacak, kavurup yiyilebilir. Ama fındık, ceviz gibi yiyeceklei kabuklu alınmalıdır. Çünkü içine böceklenmesin diye ilaç sıkılmaktadır. Sonsuz faydaları olan yiyeceklerdir. Günde bir avuç muhakkak tüketilmelidir.
17. Elma dünyanın en faydalı gıdalarından birisidir.
18. Plastik, bakır, alüminyum kap kullanılmamalı . Porselen, cam ve çelik kullanılmalıdır. Meyveler de bu tür kaplarda yıkanmalı. Bunların içine litresine göre 9-10 çorba kaşığı elma sirkesi atılmalıdır. Aşağı yukarı yarım saat bekletildikten sonra tekrar yıkanmasın. Çünkü mikrop alır.
19. Meyvelerin üzerine parlak görünmesi için mum sürülüyor. Bunları hakiki zeytinyağlı sabundan geçirdikten sonra elma sirkeli sudan geçirilmeli. Ya da elma sirkesi ile ovulduktan sonar , kabuğu ile tüketilmelidir.
20. Lahana, marul gibi yiyeceklerin ilk dört kabuğu çöpe atılmalı. Ne kadar yıkanırsa yıkansın, bunların üzerindeki pestisitler temizlenmez. Çaresi yoktur.
21. 3 ayda bir içtiğimiz suları değiştirmemiz lazım. Satın aldığımız sularda az miktarda da olsa kanserojen dozlar karışabilir. Bunlar kontrollü sular ama 3 ayda bir değiştirmek gerekiyor.
22. Plastik her yerde zehir. Plastik bardaklar, kaplar, plastk kap kacak evimizin her tarafına girdi. Bunların varlığı zehirle karşı karşıyayız demektir
23. Meyvalar, özellikle posasıyla yenmelidir. Suyu kanserli hastalara veriliyor. Meyve suyuna geçmeyen çok madde posada kalıyor. Bu şekilde kolon ve mide kanserinden korunmuş olunuyor.
24. Bakır, özellikle beyin tümörlerinde ön plana çıkıyor. Çok iyi kalaylı olursa bu etki azalıyor. Bakır madeninden yapılan küpe, yüzük ve bilezik türü takılar takılmamalıdır.
25. Havuzların iyi temizlenmesine dikkat edilmelidir. Ozonla temizlemek lazımdır. Aşırı klorlu havuza girilmemelidir. Spor yerine, kanser davet edilmiş olunuyor.
26. Bütün beyazlatıcılardan kaçınlmalıdır. Çocuklarımızın kullandığı pırıl pırıl bembeyaz defterler klorla temizleniyorlar. Parlak olmayan defterler kullnılmalıdır. Kullandıkları boyalarda da kanserojen etkisi bulunmaktadır.
27. Sigara dan uzak durulmalıdır..
28. Kesinlikle kepekli un tüketilmelidir.
29. Hergün düzenli yürüyüş yapılmalı ve zihin sağlığı için haftada en az bir kitap okunmalıdır.
30. Kilomuz düzenli olarak kontrol edilmelidir.

11 Şubat 2010 Perşembe

A T A T Ü R K















YAŞAMI SÜRESİ İÇİNDE ATATÜRK' ün ALDIĞI MADALYA VE MADOLYONLAR

Burhan Bursalıoğlu

Mustafa Kemal Atatürk Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde bir çok madalya ve madalyonla ödüllendirilmiştir. Bu madalya ve madalyonlar aşağıdaki tablolarda sıralanmıştır.

Atatürk'ün madalya ve nişanları ile manevi evlatlarından Afet İnan, Rukiye Erkin, Sabiha Gökçen'in armağan ettikleri Atatürk'e ait eşyalar Anıtkabir Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesinde sergilenmektedir.


Madalyalar1:
1-5. Rütbeden Mecidi Nişanı 2. Abdülhamit Kurmay Yüzbaşı rütbesindeyken görev aldığı Şam'daki üstün hizmetlerinden dolayı verilmiştir. Gümüş 55 25.12.1906

2- 4. Rütbeden Osmani Nişanı V. Mehmet Binbaşı rütbesindeyken Gönüllü olarak katıldığı Bingazi savaşlarında gösterdiği başarıları nedeniyle verilmiştir. Gümüş 06.11.1912
3- Legion d’honneur Nişanı Fransa Akdeniz Mürettep Kuvvetler Komutanlığı Kurmaylığı Harekat Şube Müdürlüğünde Yarbay rütbesindeyken gösterdiği başarılarından ötürü şövalye rütbesiyle onurlandırılmıştır. 11.03.1914

4- 3. Rütbeden Osmani Nişanı 5. Mehmed Reşad Yarbay rütbesindeyken Tekirdağ'da kuruluş durumundaki 19. Tümen komutanlığına gönüllü atanması neticesinde gösterdiği tümen kurma ve hazirlamadaki başarıları nedeniyle verilmiştir. Gümüş - 01.02.1915
5- San Aleksandr Nişanı, Komandör Rütbesi I. Ferdinand Albay rütbesindeyken Çanakkale Savaşlarındaki kahramanlıkları nedeniyle verilmiştir. 23.03.1915

6- Imtiyaz Madalyası 5. Mehmed Reşad Albay rütbesindeyken 19. Tümen Komutanı'yken gösterdiği üstün başarıları nedeniyle verilmiştir. Gümüş 30.04.1915
7- Liyakat Madalyası 5. Mehmed Reşad Albay rütbesindeyken Çanakkale Savaşlarındaki üstün başarıları nedeniyle verilmiştir. Gümüş 25 01.09.1915

8- Demir Haç Alman Imparatoru II. Wilhelm Albay rütbesindeyken Çanakkale Savaşlarındaki üstün başarıları nedeniyle verilmiştir. Demir 45 28.12.1915

9- Liyakat Madalyası 5. Mehmed Reşad Albay rütbesindeyken Anafartalar Grup Komutanı'yken gösterdiği olağanüstü başarıları nedeniyle verilmiştir. Altın 25 17.01.1916

10- 2. Rütbeden Osmani Nişanı 5. Mehmed Reşad Tuğgeneral rütbesindeyken Kafkas Cephesi Savaşları'nda gösterdiği üstün başarılarından dolayı verilmiştir. Gümüş 65x90 01.02.1916

11- Liyakat Madalyası Avusturya-Macaristan Tuğgeneral rütbesindeyken I. Dünya Savaşı’ndaki üstün başarıları nedeniyle verilmiştir. Mine 30 27.07.1916

12- 3. Rütbeden Kruva ve Merit Nişanı Avusturya-Macaristan I. Dünya Savaşı’ndaki üstün başarıları nedeniyle verilmiştir. 27.07.1916
13- 2. Rütbeden Mecidi Nişanı 5. Mehmed Reşad Tuğgeneral rütbesindeyken 16'ıncı Kolordu Komutanı olarak gösterdiği olağanüstü başarıları nedeniyle verilmiştir. Ortasi Altın 65x85 12.12.1916

14- 1. Rütbeden Demir Haç Almanya Tuğgeneral rütbesindeyken I. Dünya Savaşı’ndaki üstün başarıları nedeniyle verilmiştir. Demir 45 09.09.1917
15- 2. Rütbeden Demir Haç Alman Hükümeti Tuğgeneral rütbesindeyken I. Dünya Savaşı’ndaki üstün başarıları nedeniyle verilmiştir. Demir 45 09.09.1917
16- 2. Rütbeden Liyakat Madalyası Avusturya-Macaristan I. Dünya Savaşı’ndaki üstün başarıları nedeniyle verilmiştir. 09.09.1917

17- Kılıçlı Mecidi nişanı 5. Mehmed Reşad I. Dünya Savaşı’nda Tuğgeneral rütbesindeyken 16. Tümen komutanı olarak, birliğinin Muş, Bitlis ve Tatvan'ı Ruslardan geri alması nedeniyle verilmiştir. Altın 40 23.09.1917
18- 1. Rütbeden Kılıçlı Mecidi Nişanı 5. Mehmed Reşad Tuğgeneral rütbesindeyken I. Dünya Savaşı’ndaki üstün başarıları nedeniyle verilmiştir. Ortası Altın 65x100 16.12.1917

19- 1. Rütbeden Krone der Preussen (Kılıçlı Prusya Kordonu) Nişanı II. Wilhelm Tuğgeneral rütbesindeyken I. Dünya Savaşı’ndaki üstün başarıları nedeniyle verilmiştir. 19.02.1918
20- Harp Madalyası 6. Mehmet Vahdettin I. Dünya Savaşı için özel olarak Padişah 5. Mehmed Reşad tarafından çıkarılmış gazilik madalyası Gümüş Fakfon 70 11.05.1918

21- Aliyülala Nişanı Emanullah Han Mareşal rütbesindeyken Türk Orduları Başkomutanı olarak Kurtuluş Savaşı'ndaki büyük başarısından dolayı Afgan Kralının vermiş olduğu şeref madalyası Ortası Altın 100 27.03.1923
22- İstiklal Madalyası - Kırmızı şeritli (cephe hizmeti) ve yeşil şeritli (cephe gerisi hizmeti) TBMM Kurtuluş Savaşı zaferindeki başkumandanlığı sebebiyle verilmiştir. Prinç 35x40 21.11.1923

23- Murassa Nişan Türk Hava Kurumu Türk Hava Kurumu'nu kurması sebebiyle verilmiştir. Platin 50 20.05.1925
24- Sadakat Gümüş Demir Haç Türk Ordusuna verdiği hizmetlerden dolayı Mareşal Fevzi Çakmak tarafından verilen nişan Gümüş 12.11.1931

Madalyonlar


1 -Abide-i zafer hatırası 1927

2- Müttefik ajanslar 4. Kongresi 1929

3- İran Şahı'nın Türkiye'yi ziyaretleri hatırası 1934

4- 1. Ordu manevra hatırası 20 Ağustos 1937
5- 2. Ordu manevra hatırası 13 Ekim 1937

6 -Ankara'ya gelişinin 18.yıl hatırası 27 Aralık 1937

7- TBMM Rozeti 28 Aralık 1929

8 Şubat 2010 Pazartesi

A T A T Ü R K












Atatürk hakkında bilinmesi gereken 30 özellik
1.”ATA” LAFINI SEVMEZDİ
“Atatürk” hitabını ilk kez dönemin Türk Dil Kurumu Başkanı bir konuşmasında kullanmış, Mustafa Kemal de çok beğenerek soyadı olarak almıştı.Kendisine Ata” diye hitap edilmesinden hiç hoşlanmazdı.

2.EN SEVDİĞİ YEMEK

Manastır Askeri Lisesi yıllarından kalan bir alışkanlıkla hayati boyunca en sevdiği yemek kuru fasulye ve pilav olarak kaldı. Tatlıya düşkün değildi ama canı istediğinde çok sevdiği gül reçelini tercih ederdi.
3.EN BÜYÜK HAYALİ DÜNYA TURUNA ÇIKMAKTI

Ömrü yetseydi bir dünya turuna çıkıp Türk dili ve tarihi üzerindeki çalışmalarını genişletmek en büyük hayaliydi.

4.BAŞUCU KİTABI “ÇALIKUŞU” YDU.

Binlerce kitabi vardı.Ama bunların arasında bir tanesini hayati boyunca hatta cephede bile başucundan ayırmadı. Reşat Nuri Güntekin’in unlu Çalıkuşu” romanını hep yanında taşır, her gün rasgele bir yerinden açar, birkaç sayfa okurdu.

5.KABUL SALONUNDAKI AT YAVRUSU
Atlardan sonra en sevdiği hayvan köpekti. “Fox” adini verdiği köpeği, Gazi`nin yatağının ayak ucunda uyurdu. Hayvanlara düşkünlüğü o dereceydi ki bir gün misafirlerinin de görebilmesi için yeni doğmuş bir tayla annesinin Çankaya Köşkü kabul salonuna getirilmesini bile emretmişti.

6.TAM BİR SALON ADAMI
En sevdiği dans valsti. Müzik zevki çeşitlilik gösteriyordu.Klasik Batı müziği dışında Anadolu ezgilerini de severek dinlerdi.

7.GÖMLEKLERİNİN TÜMÜ BEYAZDI
Gömleklerinin hepsi beyazdı. Bu gömlekler ilk yıllarda İsviçre`de özel olarak dikilirken sonra yerli mali kullanma kampanyasına öncülük edebilmek için Beyoğlu`nda bir terziye diktirilmeye başlanmıştı.

8.DOLABINDA LACİVERTE YER YOKTU
Takım elbiselerinin tasarımlarını hep kendisi çizerdi.Lacivert takım giymeyi sevmezdi.

9.ÖLÇÜLERİ
Boyu 1.74 idi.Hayatının son dönemlerine kadar 76 olan kilosu hastalığının ilerlemeye başlamasıyla 46′ya kadar düşmüştü. 43 numara siyah rugan ayakkabı giyerdi.
10.RUMELİ ŞİVESİ

Özenli ve temiz bir Türkçe konuşurdu. Ancak bazı kelimeleri Rumeli şivesiyle telaffuz ederdi.
11.HAZİN BIR HİKAYE

Hayatında bir dönem çok önemli yer tutan Mustafa Kemal`in evlenmesinden sonra hayatına trajik bir şekilde son veren Fikriye Hanim`in mezarının nerede olduğu bilinmiyor.

12.CUMHURBAŞKANLIĞINDAN SIKILIYORDU.
Hayatının çoğunu geçirdiği savaş cephelerinden sonra Cumhurbaşkanı olarak geçirdiği yıllar ona bir tecrit yaşantısı gibi geliyor, çok sevdiği halkından ve sade bir vatandaş yaşamından uzaklaştığını düşünüyordu.

13.PAPA`NIN TEMSİLCİSİNE ELBİSE
Kıyafet Kanunu çerçevesinde tüm din adamlarının dini kıyafetleriyle sokağa çıkmaları yasaklanınca, Monsenyor Roncalli`ye kendi terzisi Kemal Milaslı eliyle bir koleksiyon hazırlattı.

14.KENDİSİ TIRAŞ OLMAZDI.

Sabah kahvaltılarıyla arası hiç hoş değildi.Yataktan kalkar kalkmaz odasındaki divanin üzerine bağdaş kurarak oturur, günün ilk kahvesini sigarasını içerdi.Bir özelliği de kendi kendine tıraş olmamasıydı.

15.DÜZEN TAKINTISI VARDI
Evinde ,çevresinde hatta konuk olduğu evlerde bile eğri duran eşyaları düzeltmeden rahat edemezdi.

16.HOŞGÖRÜLÜ LİDER
Köylünün birinin gazete kağıdına sardığı tütünü içmeye çalışırken eli yanmış,”Alın bunu kendi içsin” diyerek Atatürk`e küfretmişti.Mahkemeye çıkarılacaktı. Atatürk olayı dinledikten sonra “Onu mahkemeye vereceğinize doğru dürüst sigara içmesini temin edin” dedi.

17.SİGARA PAZARLIĞI
Hastalığının başlangıcında kendisini muayene eden Dr.Fissinger günde kaç paket sigara içtiğini sormuş, Atatürk “sekiz” demişti. Doktor bunu günde bir pakete indirmesi gerektiğini söyleyince gülümseyerek cevap
vermişti:”Ben zaten bir paket içiyorum. Bundan sonra bunu sizin izninizle yapacağım”.

18.”BU NASIL HALKÇILIK?”

Bir sabah milletvekilleri ile trene binmişti.Kondüktörün milletvekillerinden bilet parası almamasına şaşırmış nedenini sormuştu.Trenin milletvekillerine bedava olduğunu öğrenince epey sinirlenmiş, “Ne de güzel halkçılık ama” demişti.

19.”LAİKLİK ADAM OLMAKTIR!”
İlk mecliste bir oturum sırasında üyelerden biri laikliğin ne manaya geldiğini anlamadığını söyleyince Gazi çok sinirlenmiş ve elini kürsüye vurarak bir din bilgini olan üyeye cevap vermişti: “Adam olmak demektir hocam,adam olmak!”

20.KURBANLARI BAĞIŞLARDI

Gittiği yurt gezilerinde kendisi için kurban edilen hayvanlara bakamaz böyle durumlarda sırtını döner yada kesilmelerini engellerdi.

21.YABANCI DİLE MERAKI

Askeri lisede öğrenmeye başladığı Fransızca’yı sonraki yıllarda geliştirdi. Zengin bir kelime bilgisi vardı. Konuşurken araya Fransızca sözcükler de eklerdi.

22.FASULYESİNE POKER

Kumardan hoşlanmaz ama arkadaşlarıyla fasulyesine poker oynardı.Oyun sonunda kazandıklarını iade ederdi.

23.KAN GÖRMEYE DAYANAMAZDI
Cephelerde düşmanla göğüs göğüse savaşmış biri olarak en ilginç özelliği savaş meydanları dışında kan görünce fenalaşmasıydı.

24.KULAKLARI DUYAN TEK KİŞİ.

Fransız tarihçisi Herriot Ankara`ya geldiğinde Gazi`nin kulaklarının duyuyor olmasına sasırmış anılarında bunu esperili bir dille anlatmıştı: “T.C`de bir tane kulakları duyan kişi var onu da Cumhurbaşkanı yapmışlar”.

25.BİR RİCASI BAŞ AÇTIRDI
Bir gün halk arasında dolaşırken çarşaflı bir kadına rastlamış, “Hafız Hanım benim hatırım için başındaki örtüyü açar mısın?” diye sormuştu.
Kadın baş örtüsünü açarak , Atatürk`un önünde eğildi ve ellerini öptü.

26.BİLARDO VE YÜZME
Sportmen kişiliği vardı. Her gün at biner , yüzmeye gider ve bilardo oynardı.

27.EN BAŞARILI DERS.
Eğitim hayati boyunca en başarılı dersi matematikti. Pozitif bilimlere ilgisi hayatı boyunca sürdü.

28.YAĞCILARA GEÇİT YOK
Yağcılığa çok kızardı Bir aksam sofrasında kendisine gereksiz şekilde iltifat eden Abdulhak Hamit`e müdahale etti.

29.SON YILBAŞI GECESİ

1937`yi 1938`e bağlayan son yılbaşı gecesini Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ile baş başa geçirmişti. O gece dolabındaki bazı elbiseleri bakana hediye etmişti.

30.KÖŞKTEKİ GÜVERCİNLİK

Kuşları çok severdi.Çankaya Köşkü`nde özel bir bakıcının ilgilendiği güvercinliği vardı.
Alıntıdır.

4 Şubat 2010 Perşembe

E Ğ İ T İ M













M E B ÖZEL OKULLAR KADAR DEVLET OKULLARINA DA İHTİMAM GÖSTERMELİDİR
Burhan Bursalıoğlu

Türkiye Özel Okullar Birliği tarafından, 28- 30 Ocak. 2010 tarihleri arasında, Antalya’da düzenlenen “Okulda yenilenme “ konulu 9. Sempozyuma, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu ile Özel Öğretim Genel Müdürü Mehmet Küçük de katılmış.
Özel okullar, adından da anlaşılacağı gibi “Özel kişiler “ tarafından, kazanç elde etme amacıyla kurulan eğitim kurumlarıdır. Bu kurullar, kurulduklarından itibaren, öğrencilerini artırmak, daha çok kazanç elde etmelerini sağlamak için, Maliye ve MEB. eşiklerini aşındırırlar. “Ne koparırsam faydadır” felsefesini uygularlar. Yapılan sempozyum da bu amaçladır.
Sempozyuma katılan, Özel Öğretim Genel Müdürü Mehmet Küçük, Posta Gazetesi Muhabiri Fatih Öztürk’e Özel okulların eğitim sistemimize kalitenin yanında, her yönden olumlu katkı yaptığını, SBS ve ÖSS sınavlarında ciddi başarılar elde ettiklerini, ulusal ve uluslar arası bilim olimpiyatlarında sosyal ve sportif yarışmalarda başarılı olduklarını, özel okullarda 9 öğrenciye bir öğretmenin düştüğünü, Özel okullardaki öğrenci oranının genele göre çok düşük olduğunu, bunu yükseltmek için MEB. Nimet Çubukçu’nın talimat verdiğini, özel okul açmanın kolaylaştırılacağını, bunun için standartlar yönergesinin değiştirileceğini, özel okulların çoğalması durumunda dershanelerine giden öğrencilerin azalacağını, 2010 da yürürlüğe girecek mevzuatların özel okullar lehine kolaylaştırılacağını “ söylemiş.
MEB Nimet Çubukçu ‘ da “Özel okulların eğitim kalitesinin artırılmasında, birçok yeniliğin eğitim sistemimize girmesinde ve yeni eğitim yaklaşımlarının eğitimimize kazandırılmasında öncü bir görev üslenmektedir. Resmi okullarla özel okulları kıyaslamayı doğru bulmadığını, özel öğretim kurumlarını Milli Eğitimin alternatifi olmadığını, kardeşi,yakını paydası olarak gördüğünü, küresel krizde özel okullarda öğrenci sayısının 25 bin artarak 419 bine ulaştığını, bu sayının artırılması için ellerinde geleni yapacaklarını “ söylemiş.
Genel olarak özel okullara karşı değilim. Ama şu bir gerçek. Devlet okulları, özel okullar gibi Bakanlıktan maalesef ilgi görmemektedir. “Üvey evlat “ gibidir. Özel okullardaki modern araç gereç yanında, Devlet okullarının bir çoğu sobalı, kömürlü, elektriksiz, susuz, çatısı akar, boyasız, badanasız, spor salonsuz, kütüphanesiz, oyun sahasız, laboratuvarsız, atölyesiz, araçsız gereçsiz…. Daha önemlisi öğretmensiz. Niye olmasın ki? Devlet okullarındaki başarılı öğretmenlere, maaşının 2-3 katı teklif edilince soluk özel okullarda alınıyor. Boş zamanında ikinci iş için gece gündüz çalışan öğretmen bu teklif karşısında " düşüneyim " der mi acaba? Zannetmiyorum.

Görüldüğü gibi, Bakanlığın özel okullara olan ilgi ağırlıkları her zaman, terazinin kefesini bastırmaktadır.
Ben bu adaletsizliğe karşıyım. 33 yıl Devlet okullarında, 7 yıl da özel okullarda idarecilik yaptığımdan , her iki kuruluş arasındaki farkları iyi bililirim. İstiyorum ki, Bakan Nimet Çubukçu’nun ifade ettiği paydaşlık, kardeşlik, alternatifsizlik gerçekleşsin.
Özel okullardaki öğretmenlerin çoğu Devlet okullarından gelmedir. Deneyimli ve kalitelidirler. Bunlara ," sabit ücret politikası uygulanmadığını, performanslarına göre maaş aldıklarını" söyleyen Mehmet Küçük, aynı sistemi de Devlet okullarındaki öğretmenlere de uygulamayı düşünmez mi acaba? Devlet okullarındaki öğretmenler 40 -50 öğrencili sınıflarda eğitim verirken, performasına göre en az Devlet okulu öğretmenlerinin maaşlarından 2-3 kat maaş alan öğretmen 15-20 öğrenciye eğitim vermektedir. Üstelik , ilkokul sınıflarında, yabancı dil, resim, beden eğitimi, müzik , bilgisayar gibi derslere de başka öğretmenler girmektedir.
Öğrenci sayısının artması için uğraşan Bakanlık temsilcileri, özel okullarda, 9 öğrenciye bir öğretmen düşüyor diyorlar. Şöyle bir küçük hesap yapalım. Özel okulda bir öğrencinin yıllık ücreti yaklaşık 20 bin lira. İki öğrencinin ki 40 bin lira. Bu iki öğrencinin yıllık ücretini bir öğretmene yıllık maaş karşılığı olarak verseler, geriye 7 öğrencinin yıllık ücreti okula kalır. Yani gelirin % 77 si.
Bakanlık temsilcileri, özel okullardaki öğrenci oranlarının, gelişmiş ülkelerde çok yüksek, bizde çok düşük olduğunu söyleyip, Hollanda, Avustralya, Belçika ABD ve diğer gelişmiş ülkelerin seviyesine çıkarmak için destek vermek gerektiğini söylemektedirler.

Türkiye, saydıkları ülkeler gibi gelişmiş bir ülke midir? Onlarla, ekonomik açıdan aynı kefeye girebilirmiyiz? Onların, fert başına düşen milli gelirlerine ulaşabilir miyiz? Onlarla kıyaslanabilir miyiz?
Ülkemizde, bir memur çocuğu yıllığı 20 bin lira olan bir özel okula gidebilir mi? Orta halli bir esnafın oğlu, kızı bu okullara gidebiliyor mu? Bakanlık, acaba bu tür bir istatistik bilgiye sahip mi? Belki sahip bilemiyorum. Çabalarının başarıya ulaşması, gelişmiş ülkelerdeki orana ulaşmak için halkın yaşam seviyesini yükseltme uğraşı verilsin ki, vatandaş, " Devleti mi, özel okulu mu" seçebilme imkanını kazansın.

Bakan Çubukçu ,Özel okullarla Devlet okulları nın alternatifsiz, kardeş ve paydaş olduklarını belirtiyor: Bu nasıl söylenebir anlamıyorum. Bırakın, iç donanımları, personeli, ekonomik imkanları, öğrencilerin sosyal kalitesi, kıyafetleri ve fiziki yapılar dahi birbirinden farklı. Eğitim programları, müfredat konuları dahi değişik. Hatta ve hatta, bir kısım özel okullar, kurucusunun görüşüne uygun olarak eğitim verir.
Özel okullardan mezun olanlar daha mı başarılı? Kendilerine verilen hizmet ve imkanlar karşısında başarılı oldukları düşünülebilir. Başarılılar da vardır. İnkar etmiyorum. Ama tüm imkansızlıklara, sıkıntılara, yoksulluklara rağmen SBS, ÖSS, ÖSYS gibi sınavlarda ön sıraları işgal eden öğrencilerin okullarının devlet okulları olduklarını herkes biliyor. Burada özel okulları aşağılamıyorum. Ama bu bir gerçek. "Yiğidin hakkını verelim dersek" yabancı dil, sanatsal ve sportif faaliyetlerde ki başarının, özel okulların hakimiyetinde olduğunu kabul etmekteyim.

SONUÇ: Bakanlık olarak, özel okullara gösterilen ihtimam Devlet okullarına da gösterilsin. Devlet okullarındaki öğretmenlere, öyle maaş verilsin ki, özel okul sahiplerinin tekliflerini cazip bulup uçmasınlar.
Özel okul öğretmenlerinin alacakları maaşlarda bir tavan belirlensin. Veya, özel okul öğretmenlerinin maaşları da, diğer öğretmenlerin aldıkları maaş baremine bağlansın.
Okul açmak için konan koşulları kapsayan standartlar yönergesi değişmesin. Yani, her önüne gelen, parası olan, mantar gibi okul açamasın.

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ