Burhan BURSALIOĞLU
Eğitim ve Öğretim sistemimizde değişen, sadece bilgi aktarımı, ödev şekli,araştırma, kitap, kaynak edinme değildir. Birçok alanda, araştırmadan, denenmeden yürürlüğe konmuştur. Ders kitapları, yardımcı kitaplar, araç ve gereçler, müfredat programları, disiplin yönetmeliği, sınıf geçme, not değerlendirmesi, mezuniyet not ortalaması, ağırlık puanları, öğretmen yetiştirme ve isthdam, okul binaları yapma ve yaptırma yönetmelikleri, zaman, zaman ve sık, sık değiştirilmektedir. Yeri geldikçe kısa, kısa bu konulara değinmeye çalışacağım.
Dünya’da, gelişen teknolojinin hızına ayak uydurmak Milli Eğitimin görevidir. Ama , bunu yaparken, yaşadığımız ortamın, içinde bulunduğumuz toplumun imkan ve durumunu göz önünde bulundurmak mecburiyetindeyiz. Kaş yapayım derken, göz çıkarılmamalıdır.
Artan nüfusumuzun gereği, artan öğrenci sayısı ve bu oranda yapılan mezunlar karşısında, iş sahalarının da artırılması gerekmektedir. Bu yapılmamaktadır. Kitleler halinde, liselerden, üniversitelerden mezun vermek , işin kolay tarafıdır. Halbuki, mezun olan bu insanlara iş sahası açmak, onları yerleştirmek Devletin başlıca görevidir. Ama durum bunun tam tersidir. Her yer , diplomalı işsiz insanla kaynamaktadır. Kamu kuruluşlarının en alt birimlerinde görev almak isteyen on binlerce üniversiteli genç, dilekçe vermekte, bunların çok az kısmı ve çok şanslı olanlar iş bulabilmektedirler. Eğitim fakültelerinden mezun öğretmenler kura ile atanabilmektedir. Bu okullardan mezun olanlar öğretmendir. Öğretmen atanmayacaksa neden eğitilirler, anlamak zor. Bizim zamanımızda, son sınıfa gelince,okuldan kovulmadığı sürece, bir okula öğretmen olarak atanacağını bilirdik. Mezun olunca da, elimize bir form verilir , atanmak istediğimiz 3 il adı istenirdi. Birde bugüne bakın. Mezun oluyor, kurada çıkmazsan işsizsin. İş sahası, çalışacak iş yok, ama pıtırak gibi açılan üniversiteler ve mezunlar var.
İlköğretim okullarında , artan nüfusu karşılayacak okul binası yapılamamaktadır. Onarılması gereken binalar onarılmamaktadır. Yeni dershane sayıları yetmemekte, mevcudu karşılayamamaktadır. Bu nedenle sınıflar kalabalıklaşmakta, verim düşmekte, disiplin olayları artmakta, kontrol ve denetim aksamaktadır. Bundan dolayıdır ki, veli tedirgin olmakta, okul okul dolaşmakta, öğretmen seçimi yapmakta, tüm imkanlarını kullanarak, inandığı bir okula veya yine inandığı bir özel okula çocuğunu vermektedir. Durumları buna pek elverişli olmayanlar, birçok ihtiyaçtan vazgeçerek, çocuğuna iyi bir eğitim verdirmeye çalışmaktadır.
Her okula giren öğrenci, mezun olacağını bilmektedir. Çünkü sınıfta kalmak, geçmekten zor. Peki mezun olunca bir üst eğitim kurumuna girme şansı ne kadar? Önce bilgi, şans ve dersane. Bu üçünü bir arada kullanan bir üst kuruma devam şansını yakalar. Geri kalan işsizler ordusuna katılacaktır. Belki de kanunsuz işlere karışacak, çevresine, ailesine ve kendisine zarar verecektir. Mezun olup, iş sahibi olamayanların da sonu farklı olmaz.
Bunların önüne geçmek, fırsat vermemek Devletin görevidir. Eğitim ve öğretim, talepleri karşılayacak şekilde yapılmalıdır. Diplomalı işsiz ordusu yetiştirmek, bu memlekete bir şey kazandırmaz. Bu yanlıştır. Eğitimimize yeniden bir çekidüzen verilmelidir.
Ülkemiz bir tarım ülkesidir. Ama tarım ürünlerimizi dışardan ithal ediyoruz. Hayvan besliyoruz, eti dışardan alıyoruz. Marketlerin rafları ithal süt ürünleriyle dolu. Sanayi diyoruz, mevcut fabrikalar, dış sermayeli. Yanlışlık yine eğitimde. Meslek okullarını çoğaltmalıyız. Bilgisayar, elektrik, motor, tesfiye gibi branşlar yetmiyor. Tarım ve hayvancılık ağırlıklı meslek okulları açmalıyız. Tarım, hayvancılık, arıcılık, marangozculuk, demircilik, bakırcılık, madencilik, sebzecilik, tekstil, terzilik sağlık gibi branşları kapsayan okullardan mezun olanlar, işsizler ordusunu azaltacaktır.
SONUÇ: Memleketimizin toplumsal ve sosyo ekonomik yapısı göz önünde tutularak, eğitime yön vermek görev bilincinde olanlar, parti ve şahıs çıkarlarını ikinci planda tutmalıdırlar.
Dünya’da, gelişen teknolojinin hızına ayak uydurmak Milli Eğitimin görevidir. Ama , bunu yaparken, yaşadığımız ortamın, içinde bulunduğumuz toplumun imkan ve durumunu göz önünde bulundurmak mecburiyetindeyiz. Kaş yapayım derken, göz çıkarılmamalıdır.
Artan nüfusumuzun gereği, artan öğrenci sayısı ve bu oranda yapılan mezunlar karşısında, iş sahalarının da artırılması gerekmektedir. Bu yapılmamaktadır. Kitleler halinde, liselerden, üniversitelerden mezun vermek , işin kolay tarafıdır. Halbuki, mezun olan bu insanlara iş sahası açmak, onları yerleştirmek Devletin başlıca görevidir. Ama durum bunun tam tersidir. Her yer , diplomalı işsiz insanla kaynamaktadır. Kamu kuruluşlarının en alt birimlerinde görev almak isteyen on binlerce üniversiteli genç, dilekçe vermekte, bunların çok az kısmı ve çok şanslı olanlar iş bulabilmektedirler. Eğitim fakültelerinden mezun öğretmenler kura ile atanabilmektedir. Bu okullardan mezun olanlar öğretmendir. Öğretmen atanmayacaksa neden eğitilirler, anlamak zor. Bizim zamanımızda, son sınıfa gelince,okuldan kovulmadığı sürece, bir okula öğretmen olarak atanacağını bilirdik. Mezun olunca da, elimize bir form verilir , atanmak istediğimiz 3 il adı istenirdi. Birde bugüne bakın. Mezun oluyor, kurada çıkmazsan işsizsin. İş sahası, çalışacak iş yok, ama pıtırak gibi açılan üniversiteler ve mezunlar var.
İlköğretim okullarında , artan nüfusu karşılayacak okul binası yapılamamaktadır. Onarılması gereken binalar onarılmamaktadır. Yeni dershane sayıları yetmemekte, mevcudu karşılayamamaktadır. Bu nedenle sınıflar kalabalıklaşmakta, verim düşmekte, disiplin olayları artmakta, kontrol ve denetim aksamaktadır. Bundan dolayıdır ki, veli tedirgin olmakta, okul okul dolaşmakta, öğretmen seçimi yapmakta, tüm imkanlarını kullanarak, inandığı bir okula veya yine inandığı bir özel okula çocuğunu vermektedir. Durumları buna pek elverişli olmayanlar, birçok ihtiyaçtan vazgeçerek, çocuğuna iyi bir eğitim verdirmeye çalışmaktadır.
Her okula giren öğrenci, mezun olacağını bilmektedir. Çünkü sınıfta kalmak, geçmekten zor. Peki mezun olunca bir üst eğitim kurumuna girme şansı ne kadar? Önce bilgi, şans ve dersane. Bu üçünü bir arada kullanan bir üst kuruma devam şansını yakalar. Geri kalan işsizler ordusuna katılacaktır. Belki de kanunsuz işlere karışacak, çevresine, ailesine ve kendisine zarar verecektir. Mezun olup, iş sahibi olamayanların da sonu farklı olmaz.
Bunların önüne geçmek, fırsat vermemek Devletin görevidir. Eğitim ve öğretim, talepleri karşılayacak şekilde yapılmalıdır. Diplomalı işsiz ordusu yetiştirmek, bu memlekete bir şey kazandırmaz. Bu yanlıştır. Eğitimimize yeniden bir çekidüzen verilmelidir.
Ülkemiz bir tarım ülkesidir. Ama tarım ürünlerimizi dışardan ithal ediyoruz. Hayvan besliyoruz, eti dışardan alıyoruz. Marketlerin rafları ithal süt ürünleriyle dolu. Sanayi diyoruz, mevcut fabrikalar, dış sermayeli. Yanlışlık yine eğitimde. Meslek okullarını çoğaltmalıyız. Bilgisayar, elektrik, motor, tesfiye gibi branşlar yetmiyor. Tarım ve hayvancılık ağırlıklı meslek okulları açmalıyız. Tarım, hayvancılık, arıcılık, marangozculuk, demircilik, bakırcılık, madencilik, sebzecilik, tekstil, terzilik sağlık gibi branşları kapsayan okullardan mezun olanlar, işsizler ordusunu azaltacaktır.
SONUÇ: Memleketimizin toplumsal ve sosyo ekonomik yapısı göz önünde tutularak, eğitime yön vermek görev bilincinde olanlar, parti ve şahıs çıkarlarını ikinci planda tutmalıdırlar.
NOT: Yukardaki resim, yıllar önce yanan, Ortaköy'deki okulun bugünkü halidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder