Burhan BURSALIOĞLU
ATATÜRK' e BİR KÖYLÜNÜN CEVABI
Tarihimiz sayısız savaşlarla doludur. Biz bu savaşlardan başkaldırıp ne memleketi imar edebilmişiz, ne de kendimiz refaha kavuşmuşuzdur. Bunun sebebi, bizim suçumuzda olduğu kadar düşmanlarımızdadır da. Çünkü başta moskoflar olmak üzere düşmanlarımız hep söyle düşünürlerdi :- Türklere rahat vermemeli ki, başka sahalarda ilerleyemesinler... Bunun için de sık sık başımıza belalar çıkarırlar, savaş açarlar, Balkan milletlerini istiklal diye kışkırtırlardı. Biz böyle durmadan savaşırken de o zamanlar askere alınmayan gayri müslimler durmadan zenginleşirlerdi. Onların neden zengin, bizim neden fakir kaldığımızı bir köylü, Atatürk'e verdiği kısa bir cevap ile gayet veciz olarak izah etmiştir. Atatürk, Mersin'e yaptığı seyahatlerden birinde, şehirde gördüğü büyük binaları işaret ederek sormuş :- Bu köşk kimin ?- Kirkor'un... - Ya şu koca bina ?- Yargo'nun- Ya şu ?- Salomon'un... Atatürk biraz sinirlenerek sormuş :- Onlar bu binaları yaparken ya siz nerede idiniz ? Toplananların arkalarından bir köylünün sesi duyulur :- Biz mi nerede idik ? Biz Yemen'de, Tuna boylarında, Balkanlarda Arnavutluk dağlarında, Kafkaslar'da, Çanakkale'de, Sakarya'da savaşıyorduk pasam... Atatürk bu hatırasını naklederken :- Hayatımda cevap veremediğim yegane insan bu ak sakallı ihtiyar olmuşstur, der dururdu.
Atatürk'ün nükteleri-fikralari-hatiralari, sh 18
CUMHURİYET
Atatürk, Mudanya yolu ile Bursa’ya gidiyordu. Kalabalık bir halk kitlesi iskelede etrafını çevirmiş bulunmakta idi. Bir kadının, elinde bir kagıtla Atatürk’e yaklaştığı görüldü. İhtiyar, zayıf bir kadındı. Ata’nın yolunu keserek titrek bir sesle: - Beni tanıdın mı oğul? dedi. Ben sizin Selanik’te komşunuzdum. Bir oğlum var; devlet demiryollarına girmek istiyor. Siz onu alsınlar dediniz. Fakat müdür dinlemedi. Oğlumu yine işe almamış...Ne olur, bir kere de siz söyleseniz. Atatürk’ün çelik bakışlı gözleri samimiyetle parladı... Elleriyle geniş jestler yaparak ve yüksek sesle :- Oğlunu almadılar mı? dedi. Ben tavsiye ettiğim halde mi almadılar? Ne kadar iyi olmuş... Çok iyi yapmışlar... İşte Cumhuriyet böyle anlaşılacak...Kadın kalabalığın içinde kaybolmuştu. Ve Atatürk adeta vecd (çosku) dolu bir sesle:- işte, Cumhuriyetten beklediğimiz netice... Diyordu.
Köymen, Hulusi; Atatürk’ü anmak kitabindan, s. 260
OLUR ŞEY DEĞİL
Muallimler Ankara'da bir içtima (toplantı) yapmışlar, içtimaa iki üç muallim hanım da iştirak ederek salonda ayrı bir yere oturmuşlardı. Muallim hanımların içtimaa gitmelerini hoş görmeyen meclis'in sarıklıları Gaziye şikayete gidiyorlar. Gazi kızarak :- "Kimmiş muallimler cemiyeti reisi ? Çağırın onu !"Ve Mazhar Müfit birkaç dakika sonra içeri girince, gürleyen bir sesle çıkışıyor :-"Siz muallimler içtimamda ne yapmışsınız ? Ne ayıp şey bu ?"Mazhar Müfit şaşakalır. Gazi'den bu hareket mi beklenirdi ? Sarıklılar muzaffer bir eda ile gülüyor. Sarıklılar neş'e içinde Gazi'nin sesi hep aynı tonda devam ediyor. - "Olur şey değil, olur şey değil !"Mazhar Müfit hala ayakta ve hala ne diyeceğini şaşırmış bir halde cevap vermeye çalışıyor :-"Efendim, vallahi... "- "Birak birak, ben hepsini biliyorum; içtimaa muallime hanımları da çağırdınız. Fakat onları niye ayrı sıralara oturttunuz ? Sizin kendinize mi itimadınız yok, Türk hanımının faziletine mi ? Bir daha öyle ayrılık, gayrılık görmeyeyim, anladınız mı ?
Atatürk'ün nükteleri-fikralari-hatiralari sh 59
DEVLET İMKANLARINI AMACINA UYGUN KULLANMA
Sivas kongresi sonrası, heyeti temsiliye’nin Ankara’ya gelmesi kararlaştırıldıktan sonra Mustafa Kemal ve Hüseyin Rauf beraberlerindekilerle Ankara’ya geldiklerinde keçiören yolu üzerindeki zıraat mektebi’ne misafir edilmişlerdi. Daha sonra Mustafa Kemal Ankara istasyonundaki gar müdürlüğü binasına yerleşsti. Burası hem evi, hem çalışma yeriydi.O tarihlerde Ankara vilayetinin şehir merkezi kale ve onun hemen çevresi idi. Keçiören, Etlik, Dikmen, Ayranci’da bağ evleri vardı. Bunlar arasında Çankaya'da papazın bağı olarak adlandırılan iki katlı ev Mustafa Kemal’e armağan edildi ve o da, evi, Ordu’ya devrederek evin adı ordu köşkü oldu. İki katlı binaya 1924’de ilaveler yapıldı, fakat bina ısıtılamıyor idi. Zafer, inkilaplar, Cumhuriyet, Dünya'nin üzerimizde toplanan gözleri, Mustafa Kemal’in müstesna şahsiyeti, mütevazi de olsa yeni bir devlet başkanlığı konutunu zorunlu kılıyordu.Mustafa Kemal yeri kendi seçti, kayalar düzenlendi, dış cephe pembe rengin hakimiyetinde, içerde yeşilin her tonu ile ve planın esası Mustafa Kemal’in olan yapı 1932’de tamamlandı ve aynıi yılın Haziran ayında da taşınıldı. Pembe köşkün döşenmesi için bütçede pek mütevazi para vardı. Gazi, gerekli olanı şahsi imkanları ile karşılama kararı aldı ve kendisine tavsiye edilen o günlerde Beyoğlu İstiklal caddesinde bir Türk’ün açtığı dekorasyon mağazası sahibi Selahattin Refik beyi Ankara’ya davet etti. Binayı gezdirdi, arzularını açıkladı ve kendisinden teklif istedi.Kisa süre sonra kendisine sunulan tasarıyı inceledi, muhatabı konuyu gerçekten biliyordu ve anladı ki, kendisini tanıyanlarca da uyarılmıştı. Buna rağmen teklifleri hazırlayanları kırmadan ülkenin mütevazi imkanlarını izah edebilmiş olmanın rahatlığı içinde feragatlar istedi. O sırada Ata’nin yanında olan Ankara belediye başkani Asaf İlbay bey Ata’nin şu açıklamasını kaydeder. “Biliyorsunuz burası Cumhurbaşkanlığı köşkü... Mülkiyeti devletin... Benden sonra buraya meclisin veya belki milletin doğrudan seçeceği zatlar gelecek. Bu eşyaların parasını benim şahsen verdiğimi sizler biliyorsunuz ama, yarın bunu bilmeyenler içinde yanlış hükümler veren olmaz mi? Memlekete en zaruri hizmetlerin yapılamadığı bütçe darlığı içinde israf yapıldığını düşünenler bulunmaz mı? Bir endişem de karar mevkinde olanların şahsi arzularını devlete yükleme mevzuunda beni emsal göstermeleridir. Bunu hiç istemem.”Sonra Selahattin Refik bey’e döner:“Şahsi imkanların olsa bile, böyle mekânlara asgari masraflarla rahat ve zevkli tefrisi tercih etme tercihindeyim. Beni anlıyorsunuz zannederim.” Der.
Cemal Kutay, Atatürk olmasaydi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder