22 Şubat 2010 Pazartesi

G E Z İ

YARIM GÜNLÜK GEZİ

Burhan Bursalıoğlu

20 Şubat 2010 Cumartesi günü, arkadaşım Ahmet Karslı ile sözleşerek, eşlerimizle birlikte, Beykoz yöresinde gezelim dedik.
Hava güneşsiz, bulutlu,puslu ama yağmursuz, lodos ve sıcaklık 14 derece. Kış ortasında bu sıcaklığı bulmak şans eseri.
Saat 11.45 de Yeniköy’den, Yeniköy-Beykoz dolmuş motoruyla Beykoz’a geçtik. Arabasıyla Göztepe’den, eşiyle gelen Ahmet Beyle buluşup Akbaba köyü istikametine doğru yola koyulduk.

Beykoz’a 5 km. uzaklıkta bulunan Akbaba köyünü 45 yıldır görmüyordum. Rahmetli babamın Beykoz’da görev yaptığı yıllarda sık sık Beykoz’a gider, Akbaba ‘daki, Kaymakdonduran mesire yerinde piknik yapardık. Hatırlayabildiğim yerler çok değişmiş. Tektük tek katlı evler kaybolmuş. Her taraf binalarla dolmuş. Yeşillikler azalmış, ceviz ağaçları azalmış. Çarpık bir kentleşme olmuş.

Fatih Sultan Mehmet’in askerlerinden Akbaba Mehmet efendi’nin kurduğu bu köyde, Ahmet Mithat Efendi’nin çiftliği, Molakof Hasan Paşa’nın konağı, bir hamam, bir çeşme ve Canfeda Hatun Camii vardı. Bu tarihi eserler hala durmakta.
Etraftaki yeşillikler arasından, muhteşem manzaraları seyrede seyrede, Beykoz’ a 15 km. mesafedeki Anadolu Kavağı’na geldik.


Muhteşem doğası, bozulmamış tarihi yapısı ve insanı kendine hayran bırakan manzarasıyla Anadolu Kavağı yerli yabancı herkesi mıknatıs gibi kendine çeken bir büyüsü var..
Sahilde bol miktarda balık lokantaları bulunmaktadır. Yaz aylarında ve hafta sonlarında tüm masalar doludur.


Anadolu Kavağı’ndan ayrılarak tepede bulunan YOROS Kalesine doğru, virajlı ve rampalı yolu takip ederek zirveye ulaştık. Enfes bir manzara. Boğaz ayaklarının altında. Her taraf yeşillik. Karşıda Rumeli Kavağı, sol tarafta bir kısmı görünen Sarıyer. Aşağıya baktığında gördüğün Anadolu Kavağı. Sanki uçaktan boğazı seyrediyormuşuz gibi, boğazla Karadeniz’in birleştiği görüntüler.


İlk bakışta Yoros kalesi, doğanın amansız afetine terkedilmiş, bakımsız ve harabe bir tarihi eser. Yaklaştıkça, tahmini 1500-1600 yıllık kalenin muhteşem kalın duvarlarının bu zamana kadar nasıl dayandığını, nasıl yapıldığını hayretler içinde düşünmeden edemiyorsunuz. Ama yinede duvarlardaki tehlikeli çatlakların oluşması gözardı edilmiş. Her an bir kazanın olması muhtemeldir.


Küçük daracık , yıkık bir duvar boşluğundan iç kısma geçtik. Geniş bir alan, oldukça da meyilli. Doğudan batıya doğru 500 m. Genişlik te 60 ila 130 m. Boyunda.
YOROS Kalesinin kesin yapılış tarihi bilinmemektedir. Doğü Roma İmparatorluğu zamanında yapıldığı, sonradan da Cenevizliler tarafından alındiğı söylenmekte. Duvarlardaki Yunanca yazılar,kalenin Romalılarca yapıldığı savını kuvvetlendirmektedir.


Aşık Paşazade’nin notlarından, 1391 yılında, Yıldırım Beyazıt, güçlü bir orduyla Kocaeli’nden,karayolu ile gelip YOROS Kalesini zaptetmiş, küçük bir birliklede Yahşi Beyi gönderip Şile hisarını ele geçirdiğini belirtmiştir. Amaç İstanbul’un alınması için, Karadenizden gelebilecek savaş gemilerini durdurma önlemini almakmiş.
Kale içinde 25 evlik bir mahalle barınıyormuş.

Bu tür tarihi eserler, vakıfların himayesindedir. YOROS ta tanıtıcı bir levhası dahi yok. Bakım sıfır. Çıkış yolu kenarında bulunan birkaç turistik kafeler kaleye canlılık getirmektedir.
YOROS ‘ tan ayrılarak Riva’ya doğru hareketlendik.
Yollar otoban gibi. Genişlemiş, asfaltlanmış. Şile yolu tamamlanmış. Herhalde 3. Köprü için yollar ayarlanıyordur.


Beykoz’a 18 km. olan Riva’da hiç birşeyin değişmediğini gördüm. Cumartesi olmasına rağmen, kimsecikler yoktu. Her taraf sessizlik içindeydi. Birkaç emlakçı ile bir eczane açılmış. Kumsal genişlemiş ama hala makineler çalışıyor, Riva çayının denizle birleştiği yerden kumlar çekiliyor. Kumsalın girişine, kalenin denize yakın kısmına açılan kafede yorgunluk giderdik. Servis ve gizmetten memnun ayrıldık.


Riva Kalesinde çok az bir kısım kalmış. Bir ara orada çay ocağı vardı. Kale Cenovalılar tarafından inşa edilmiş. Bir ordunun öncü birliği gibi, YAROS Kalesinin görevini hafifletmek amacıyla yapılmış.
Riva’nın diğer bir özelliği de TFF. Burada 3 futbol sahası ve tesisleri bulunmasıdır. Genellikle Milli Takım burada kamp yapar.


Dönüşe başladık. Yol kenarında, hazırladıkları yiyecekleri, gözleme, çay, meşrubat, kabaktan cevize, turşudan kestaneye, kurutulmuş yemişlerden bademe kadar, bir çadır içinde satış yapan aile dikkatimizi çekti. Bir hanım yufka açıyor, bir hanım sacda gözleme kızartıyor, bir hanım da iç hazırlıyor. Beyler de diğer yiyeceklerle ilgileniyor. Gözlemenin kokusu iştahlandırdı. Oturduk gözlemelerimizi bir kısmımız çayla, bir kısmımız ayranla yedik. Birkaç öteberi alarak oradan da ayrıldık.

Yeşillikler arasından, Tokat köyünün içinden geçerek, günün yüztutmuş aydınlığın karanlığa dönüşüne başladığı saatte Beykoz’a vardık. Vedalaştık ve yine motorla Yeniköy iskelesine çıktık.
Yarım güne sığdırdığımız bu kısa anlamlı gezimiz, kışın mahmurluğundan kurtulmamıza yaradı. Bu nedenle, bizi yönlendiren değerli arkadaşım Ahmet Karslı ve eşi Nursel Hanıma teşekkür ediyorum

1 yorum:

  1. Sevgili hocam,
    Geziniz çok güzel olmuş. Anlatımınız ve sayfa düzeninizde fevkalade olmuş. Tebrikler...

    YanıtlaSil

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ