6. Bölüm
ÇALIŞACAKSIN !
Bu dünyada ne
- Ölümlü dünya çalış çalış ben mi kurtaracam ulen memleketi
zihniyetin olsun, ne de çalışmak uğruna diğer her şeyden vazgeç.
Geleceği düşünerek bugününü harcama. Eyvallah ! Hayatın güzellikleri için geçti Bor’ un pazarı sür eşeği Niğde’ ye diyeceğin günler gelmesin. Kabul. Ama harcarken de dengeli ol, israftan kaçın. İster sosyal ve toplumsal öğretilerde olduğu gibi
- Ak akçe kara gün içindir
- Sakla samanı gelir zamanı
- Sen tedbirini al, takdir ALLAH’ tan gelsin
Sözleri uyarınca, istersen de kapitalist öğreti olarak
- Varken biriktir ! Ki kriz anında kimse de yokken sen yaşamak için, gelecek için harcayabilesin
felsefesi ile kazandığından tasarruf etmek üzere artırmasını da bil. Yani geçti Bor’ un pazarı sür eşeği Niğde’ ye sözünü sadece kazanmak için yaşamadığın geçmiş günler için değil, elde avuçta kalmadığı zaman söyleyebileceğini de unutma. Yarın ölecekmiş gibi yaşa. Ama yokluktan öldüğün zaman da
- Ulan niye öldük ki deme.
Eskiler seni depreme karşı tedbir alman için uyarırken sen
- Ben hayatımı yarın deprem olacak düşüncesi üzerine kuramam kardeşim !
diyorsan eğer; yarın deprem olup sahip olduğun her şey yıkılıp, elinde avucunda hiçbir şey kalmadığında
- Nerde bu millet, nerde bu devlet ! Sokaklarda sefil olduk !
diye bağırırsan, bu yaptığına sadece şerefsizlik derler.
Rudyard Kipling’ in dediği gibi
- Yapmak için bütün hayatini verdiğin şeylerin bir an içinde yıkıldığını görür ve tekrar eğilir, yorgun vücudun ve yıpranmış aletlerinle onları yeniden yapabilirsen eğer
"ben hayatımı deprem olursa korkusuyla yaşayamam arkadaş" demeye hakkın olur. Kipling de zaten
- Bunu yapabiliyorsan adam olursun
demiş.
Geleceğin için biriktirmek için de çalış. Ama aşırıya kaçmayacaksın. Yani
KANAATKAR OLACAKSIN !
Konu mal, mülk, rızık ise, elindeki ile yetinmeyi bileceksin. Ama hak ettiğine inandığının da peşini bırakmayacaksın. Bunun da fazlasını istemek ise hırstır. İnsanı başkalarını ezmeye iter. Veya dalkavukluğa. Veya yalakalığa. Veya ayakçılığa.
Ama kanaatkar olmayacağın, çünkü azı olmayan, uğrunda hep sürekli çalışacağın tek bir şey var. Öğrenmek !
Kimseden yardım gelmeyecekmiş gibi yaşa. Ki ileride minnet etmek, karşılığını vermek zorunda bırakılmayasın.
- Kasaba minnet edeceğime keser yerim
lafı boşuna söylenmemiştir. Kimseden yardım isteme diyen yok, yine mal mal laflar söyleme öyle içinden. Yardım istemek son çaren olsun, ilk ve tek değil.
Demek istediğim yardım isteyeceğim diye dilenme… Köpekleşme…
İsteyeceğin yardım anlık ve fiziksel olaylar üzerine kurulu olsun. Maddi menfaat üzerine kurulu yardım talebinden uzak dur. Bu olsa bile sadece ve sadece kendinle ilgili olsun. Hele ki başka bir kimsenin şahsi ve maddi menfaati için diğer başka bir şahıstan yardım isteme. Bu aracılığa girer. Ve unutma.
Eğer kİ bir sistemin yÜrümesi için para veya birinin aracılığı (YANİ İLLA BİRİLERİNE YALAKALIK YAPMAK, ELİNİ AYAĞINI ÖPİİİM ABİM EDEBİYATI YAPMAK) ihtiyaç haline gelmiş veya gelmeye başlamış ise; o sistem çürümeye başlamış veya zaten çoktan çürümüş demektir.
Çünkü aracılık, menfaat için yardım sonunda insanları tembelliğe götürür. Ve geleceğe yönelik en iyi ihtimalle insanı gebe bırakır. Daha kötüsü bir süre sonra kapı da kul köle muhabbeti başlar.
Bunun en güzel örneği tarih süresince tüm dinlerin içine düştüğü durumdur. İnsanlar tarafından öylesine çürütülmüşlerdir ki, geri zekalı biz insanlar bize şah damarımızdan daha yakın olduğunu rehber kitapta defalarca belirtmiş olan ALLAH’ a ulaşmak için bile başkalarını kullanıyoruz.
Aracı koymadan işlerin yürümüyor mu ? Sana ne dedik kardeşim. Unut seni. Sen yoksun. İlla öyle olacak bir işse, dedim ya zaten içinde bir çapanoğlu var demektir.
Şu sözleri de unutma:
- Elalemin şeyi ile gerdeğe girilmez.
- El elin eşeğini ıslık çalarak arar.
En basit konuda bile olsa yardım alamayınca üsteleme. Ve de bozulma. En önemlisi de yalvarma…
Senin yardım alamamanı başkalarına yardım etmemek için bahane olarak kullanma.
Aynı şekilde yardım ederken de karşılık bekleme. Yaptığın iyiliği de göm bir kenara. Üçüncü şahıslara bahsetme. Yardım ettiğin insana ise hiç bahsetme. Hatta karşılığını vermeye kalkarsa da tersle. En güzeli iyilikten yaptığın insanın haberi bile olmasın.
Şimdiye kadar okumadıysan Ömer Seyfettin’ in Diyet isimli hikayesini oku. Okuduysan bile yine oku.
En yakının bile olsa senden iki şey istememelerini açık açık söyle !
Birincisi senden borç istemesinler. Yarın öbür gün borcunu ödemezlerse, onlara karşı bakışın değişebilir. İstediğin kadar
- Yok bozulmam, tavrım değişmez
diye zart zurt etme. İnsansın. Senin de canın var. Ve unutma ki insan en rahat en yakınına sitem eder, tavır koyar.
İkincisi ise yukarıda bahsettiğim üzere senden de aracılık yapmanı istemesinler. Özellikle üçüncü bir şahıs için kesinlikle aracılık yapma. Hele ki torpil için aracılığa sakın yanaşma. İnsanları kolay yoldan iş yapmaya alıştırırsın. Dilenciye para vermekten farkı yoktur. Üstelik uğrunda aracılık yaptığın insanın ileride bir boka yaramazsa kötü olanı tavsiye ettiğin, aracı olduğun için sen kötü olursun.
Şunu da söyle. Kimse sana hediye mediye almasın. Özellikle birinci derece yakınların haricinde kimseden doğum günün haricinde herhangi bir nedenle hediye kabul etme. Hatta doğum gününde bile hediye almasınlar. Çünkü insansın, alışırsın.
Ve aynı nedenle sen de hediye verme.
Alma ve verme, ki hediye almak toplumsal bir görev haline gelmesin. Unutma ki kimse altta kalmak istemez. Hediye vererek verdiğin insanı karşılık verme baskısı altına alma. Yine eskilerden bir söz: (eskilerden deyince aklıma geldi niye yenilerden kimse böyle sözler söylemez ki)
- Bugün para (veya başka bir maddiyat) almaya alışan yarın buyruk almaya alışır
Ve bu hediye merakı önce ailene, daha sonra topluma yayılır ve arkasından yukarıda bahsettiğim hediye (para, rüşvet) almadan, araya aracı sokmadan iş yapmama yani sistemin çöküşü başlar.
Doğru, karşılık alma beklentisi ile değil içinden geldiği için yaptın ama gene de şu an karşındaki baskı altında. Hele senin doğum gününde şu veya bu nedenle sana hediye veremezse manevi olarak biter. En çok da en az beklenti içinde olduğun en yakının hisseder bu baskıyı unutma.
Çocuğun başta olmak üzere; kimseye yapmakla yükümlü oldukları şeyleri yaptıkları için teşekkür etme ! İnsanlar övgü bekler, doğru. Takdir edilmek insan denen varlığın en doğal ve büyük ihtiyacıdır, kabul. Ama sınıfını geçti diye çocuk takdir edilmez. Öğrenci sınıfını geçtiğini söylerse, işinin zaten bu olduğunu söyle.
Teşekküre geçtiğini söylerse sen de teşekkür et.
Takdir aldığını söylerse, sen de takdir et !
Ama hiç biri için hediye verme. Ki sonucunda hediye olduğu için yapmaya alışmasın.
Alacaksan durduk yere, içinden geldiği için al, veya beklenmeyen üstün bir şey yaptığı zaman al ve gene de bunu da fazla belli etmemeye çalış.
İlla ki modern çocuk eğitimcilerinin bağırıp durduğu şekilde ödüllendireceksen, yani affedersin ama karşındaki insanı hayvan eğitir gibi eğiteceksen, ödül veremeyeceğin gün, onun da yapması gereken işi yapmayacağını unutma. Çünkü karşındaki her şeye rağmen insan ve bu nedenle de en azından bir süre sonra
- Ulan bu dümbük artık bana ödül vermiyor, ben niye bu işi hala yapıyorum ki ?
diyecektir. En azından yüzde doksanı yüzde yüz böyle düşünecektir. Çünkü karşındaki hayvan değil, çok daha ince düşünebilen BENCİL bir yaratık. Benim gibi değil. Ucunda zarar görmemek de dahil olmak üzere kendisine faydalı bir şey göremediği anda yapmaktan vazgeçer. Ve yine sonu çürümeye gider…
Ve madem insan ve hayvan terbiyesi paralel yürüyecek, o zaman yapmaması gereken bir şey yaptığı zaman da, yere gazete ile vurup korkutmaya eş değer ceza ne ise; onu vermeyi de unutma…
Daha geçen gün kızıma manevi bir görevi yani maneviyattan başka hiçbir elde edemeyeceği bir şey yapmasını söyleyince verdiği cevap
- Yapacağım da ne olacak ?
oldu. Bundan birkaç gün sonra ise kızım bir arkadaşından bir şey rica ettiği zaman aynı cevabı aldı ve çok bozuldu. Önce söyleyene
- Karşılığında bir şey almazsan olmuyor mu ? Siz ne biçim bir nesilsiniz lan böyle
şeklinde genel bir çıkış yaptım. Sonra da kızıma sordum yapacağın her şeyin karşılığında bir şey beklemek hoş oluyor muymuş diye.
Yukarılarda anlatılan Madam Curie’ nin hikayesini bir daha oku.
Ve sen de hiçbir şeyi takdir edilmek, övülmek için yapma. Yapma ki takdir edilmezsen dünyan başına yıkılmasın ! Mesela ALLAH’ a var olduğu, bir olduğu, yaratan olduğu için inan, cennete gitmek veya cehenneme girmemek için değil. Ki iyiliği de vicdanın ve toplum için yapabilesin, SADECE cennete gidebilmek için değil. Veya tersi olarak kötülükten topluma zarar vermemek için de uzak durasın, sadece cehennemden kaçmak için değil.
Benzer şekilde ibadetini de korkudan değil, saygıdan yap. Bir zamanlar bir karikatür dergisinde görmüştüm. Üç beş kişi belediye otobüsünün kapısının etrafına mumlar yakıp, etrafında secdeye varmış ve kapının üzerinde, belirgin bir şekilde “Dikkat otomatik kapı ÇARPAR” yazıyor. Çok gülmüştüm. Eğer ibadetini korku üzerine kurarsan, yarın gerçekliğinden emin olamadığın her türlü korku kaynağı seni olmadık şeylere tapınmaya götürür.
Geçenlerde profesör bir büyüğüm -ki aslında elektronik profesörü kendisi- ile konuşurken konu buralara gelince çok enteresan bir şey söyledi:
- Eğer ki bir şeyin yapılma sebebi saygı değil korku ise; korkuyu meydana getiren olay ortadan kalktığında veya korkunun yersiz olduğu anlaşıldığında insanlar ne yapacaklarını bilmedikleri için bu sefer ters yönde en uç noktalara varan davranışlarda bulunuyorlar.
Tüm dünyadaki toplum çöküşünün en büyük nedenlerinden biridir. Herkes her şeyi dünya ve ahiret ödülleri için yapar. Yarın yukarıdan hümme haşa cennet cehennem yok, herkes aynı yerde toplanacak diye bir haber gelse ibadethaneye gidenlerin sayısı herhalde %95 azalır, dünya üzerinde kepazelik sınır tanımaz.
FİKİRLERİ TARTIŞACAKSIN !
Çünkü küçük insanlar kişileri, orta insanlar olayları, büyük insanlar fikirleri tartışırlar. Kişileri ve olayları tartışırsan, kişiler veya olaylar (ve geçtikleri mekanlar) değişince, söylediklerin de değişebilir. Sonuç olarak da adam veya olay veya yer kayırmış olursun. Ama fikirler üzerinde tartışırsan hep fikrini savunduğun için kayırma yapmazsın.
İNSAN İLİŞKİLERİNDE KÖPEK GİBİ OLACAKSIN
Şu bencil dünyada insanoğlunun edinebileceği tek bencillikten uzak dost, ona asla ihanet etmeyen, nankörlük etmeyen tek dost köpeğidir. Köpek zenginken de, yoksulken de, hastayken de, sağlamken de yanındadır insanın. Sahibinin yatağından uzaklaşmamak için buz gibi yerlerde yatıp uyur, dışarıdaki karlı rüzgarların uğultusuna hiç aldırmaz. Sahibinin eli yemek uzatmasa da köpek öper o eli. Katı hayatın sahibinde açtığı yaraları yalar, iyileştirir. Sahibi dilenci de olsa, o, prensleri korurcasına nöbet tutar başında. Bütün dostlar çekildiği zaman bile, köpek kalır. Servet tükenir, isme gölge düşer, ama köpeğin sevgisi cennet güneşi kadar süreklidir.
Senatör George Vest (1870)
DEVAMI: 24 . EKİM . 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder