OKULLARDA ŞİDDET
Burhan Bursalıoğlu
2011-2012 öğretim yılının birinci dönem tatili başladı, bir hafta da geçti.
Bu kar, soğuk, kışın ortasında tatillerine kavuştular, ama ne kavuşma. Dışarıya çıkamıyorsun, bir yere gidemiyorsun. Öğrenciler 15 günlük dinlenmelerini evde yapıyorlar. Bilgisayarın başında saatlerce maosu tıklayıp duracaklar. Olmayanlar veya bilgisayar müptelası olmayanlar, ellerinde kumanda televizyonun kanalından kanalına gezip duracaklar. Bunları da sevmeyip, kitap okuma alışkanlığını kazananlar en karlıları olacaktır. Bol bol kitap okuyup ödevlerini hazırlayacaklardır.
Bu arada, bazı gruplar, tüm imkanlarını zorlayarak gezi ye gideceklerdir. Bu geziye katılanlardan bir grup öğrenci , öğretmenlerinin nezaretinde Uludağ’a çıkarlar. Dönüşte, yolun yarısında, birkaç öğrenci otobüste sigara içer. Şoför tepki gösterir. Kafile başkanı öğretmen müdahale eder ve atışma başlar. Öğretmen otobüsü durdurur, 10 öğrenciye ceza olsun diye otobüsten indirir Otobüs hareket eder. 10 öğrenci dağ başında, karda , tipide ve vahşi hayvanların bölgesinde yapa yalnız kalırlar. Nitekim vahşi hayvanların saldırısına uğradılar. Ama kalabalık oldukları için hayvanlar uzaklaşmışlar. 2 saatlık yol teperek şehre inmişler. Sonra, kendi imkanları ile İstanbul’a varmışlar.
M.E.B. Ömer DİNÇER |
Kafile başkanlığı yapan öğretmen, sorumlu olduğu 10 öğrenciyi dağ başında bırakabiliyorsa, bu öğretmen ya çok cesur, ya güçlü bir arkası var veya bir tahtası eksik.
Ortada bazı suçluların olduğu kesin. Kim bunlar? Düşünelim.
Bu geziyi okul tertip etmiştir.Çünkü, görevli bir öğretmen var. Öğretmeni görevlendiren okul idaresi veya okulun gezi kolu, okul müdüründen onay alarak görevlendirmiştir. Aslında bu tür kent dışı gezilerde, plan program yapılıp, katılan öğrenci sayısı, vasıtanın şoförü, plaka numarası, kafile sorumlusu ve Okul müdür veya yardımcılarından birinin de katılacağı görevlinin kimliği, kalkış ve varış saatlerini de kapsayan ek evraklarla birlikte Valilikten onay alınır. Bunlar muhakkak yapılmıştır. Ancak kafilede tek öğretmen görüyoruz. Müdür veya müdür yardımcısı yok. Görevlendirilen öğretmen bu işin sorumluluğunu taşıyamayacak kadar tecrübesiz ve yeteneksiz. Böyle bir öğretmeni tercih eden idare sorumlu dur. Dağ başında kalan öğrencilerin başına bir şey gelmiş olsa idi, kusurlu yalnız öğretmen değil, müdür de kusurlu olacaktı. Çünkü, bu olayda müdürün de deneyimli olmadığını sezinliyorum. Burada öğretmen kadar idare de kusurludur.
ERKEK HAKİMİYETİ |
Yolda bırakılan 10 öğrencinin hiç mi kusuru yok. Var tabii. Ama , kusurları ne kadar olursa olsun, onların cezası dağ başına bırakılmak değildir. Disiplin suçu işlemişlerse, okula sağ salim gittikten sonra, rapor edilir ve öğrenciler disipline verilir. Cezayı disiplin kurulu verir. Öğretmen değil.
Olay otobüste sigara içmekle başlıyor. Bu bir suç. Lise öğrencisi, kurallara uyarak sigara içebilir. İçmese daha iyi ama, bence yine de okul idaresinin onları başı boş bırakması kötü alışkanlıklara başlama nedenidir.
Lise son sınıfa gelen öğrenciyi, üniversite hazırlığı için dershanelere devam etmeleri için, sınav günleri hariç, bir yıl izin veriyor. Devamsızlığını da takip etmiyor. Öğretmen sınıfa girdiğinde , dörtte bir öğrenciyle karşılaşıyor. Gerisi dershanede veya sokaklarda.Okullar, dershanelerin verdiği bilgileri veremiyor mu? Yoksa, okullar dershanelerin kazancına katkıda mı bulunuyor? Bu nasıl bir sistem, nasıl bir eğitim? Dersi dershane verecek, sınavı okul yapacak, dershane parayı alacak, okul sahibi ve Devlet, okuldaki öğretmenin maaşını verecek. Böyle bir düzen nerede var? Diplomayı da dershane versin, okulun kapısına da kilit vurulsun. Milli Eğitim Bakanı da rahatlasın.
Açıkça belirtmek lazımsa, Türkiye’de eğitim sistemimiz bitmek üzere. Bir defa, “Milli”lik kalmadı. Bakanlığa gelen her kimse, kendi kafasına göre yasa çıkartıyor, tebliğler yayınlıyor, kararnameler neşrediyor, işine gelmeyen ders konularını kaldırıyor, yerlerine yeni konular koyuyor, ders iptal ediliyor, yerlerinr yeni ilgisiz dersler konuyor. Bakan bey Arapları çok seviyor, Arapça dersi koyduruyor. Askerleri sevmiyor, askerlik dersini kaldırıyor. Bayramları sevmiyor, kalkmaları için teşebbüste bulunuyor. Anıtkabir’i botanik bahçesi yapmak için planlar yapılıyor.Daha neler, neler… Türkiye’de “kişisel eğitim” dönemi yaşıyoruz.
Veli- idare – öğretmen üçgeni koptu. Veli , çocuğunun nerede olduğunu bilemiyor. Ne yaptığını bilmiyor. Okul çocuğun dershanede olduğunu zannediyor. Kopukluk yine yönetmeliklerin yetersizliğinden kaynaklanıyor. Bu nedenledir ki, , hiçbir devirde görülmemiş, okula saldırılar oluşmaktadır. Okulun öğrencisi olup, idare odalarına kadar girip, müdür ve yardımcılarını tehdit etmek, saldırmak, yaralamak, sınıflara girip öğrencileri etkisiz hale getirmek, yaralamak, silahla ateş etmek, dövmek , öldürmek fiillerini görüyoruz. İki kız öğrenci koridorda çarpışıyor, kavga çıkıyor, aileler işe karışıyor ve birbirlerine giriyorlar. Okulda bileğine güvenenlerin çete kurarak haraç toplama girişimlerinde bulunmaları, bir yerde maganda kültürünü geliştirme özlemleri duyma uygulaması. Yapılan istatistiklerde, 1000 öğrenciden sadece 7 si kütüphaneye gidiyor. Lise öğrenci,lerinin % 86 sı sigara kullanıyor. % 42 si de hap kullanıyor. Bunları okul idaresi veya velileri biliyor mu acaba?
Öğrenciler sabırsız, tahammülsüz, saldırgan olmuşlar. Çocukların bu hale getirilmesinde elbette etkenler çok. Sayılamayacak kadar çok.
Okul disiplin yönetmeliği başta olmak üzere, yanlış pedagojik uygulama, erkek öğrencilerin egemen olma ideolojisi, Sınıfsal baskılar, milliyetçilik ve ırkçılık, ekonomik ve toplumsal baskılar, gelir dağılımının adaletsizliği, ailelerin cahilliği, eğitimsizlikler veya düşük eğitim kültürü, bundan doğan aile içi şiddet, kavga ve boşanmalar, yazılı ve görsel medyada, korkulu, saldırılı, kavgalı, işkenceli, ölümlü sahnelerin dopdolu olduğu diziler ve filmler kanalıyla şiddeti özendirmesinde de katkı payı çok fazla. Onların yayınları da engellenemiyor.
Toplumumuz ,daha doğrusu gençlerimiz Türk Ulusuna, gelenek ve göreneklerimize ve Atatürk Gençliğine yakışmayacak şekilde gelişiyor. Bunun düzeltilmesi, arzu edilen bir gençlik ve gelecek istiyoruz. O da Miili Eğitimden geçmektedir.
Atatürk “ Müspet Bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan, erdemli, kudretli, bir nesil yetiştirmek, ana siyasetimizin açık dileğidir.” diyor. Atamızın dileği yerine getirilmelidir. Aksi halde, iflas eden bir eğitin yetiştirdiği gençlik ve toplumda, başka milletlere yem olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder