DİNİ
BAYRAMLAR ‘ A SAYGIMIZ MI AZALDI?
Burhan Bursalıoğlu
Ramazan Bayramı geldi geçti.
Yakında, kurban Bayramı da aynen
gelip geçecek. Bir farkla ki, bu sefer yollar, parklar, bahçeler kan gölü
olacaktır. O bayram da ayrı bir yazı konusu.
Gelelim Ramazan Bayramı’na.
Ardında, 74 ölü,
bayram sever tatilcilerimizin
sayesinde, tatil kentlerinde,
denizlerimizde bir çok çöp ve pislik bırakarak gitti. Daha kötüsü, bayramdan
hemen sonra, Suruç ilçesinde, canlı bombaya hedef olan 34 genç
yurttaşımızın katledilişi.
Son 40 yıldır, bayramların gelmesini beklediğimiz kötü bir
alışkanlığımız var. Bayram süresince tatile çıkmak.
BAYRAM NEYİME |
Bayramlar tatil için
bir sebep değildir. Tatilin özel bir
nedeni vardır. Çalışan insanların yıllık izinlerinde, imkanları
nispetinde, memleketlerine veya tatil
kentlerine gitmeleri çok doğal bir harekettir. Haklarıdır da. Çünkü,
çalışanların da dinlenmeye ihtiyaçları vardır. Bütçelerinin kapasitesi kadar
tatil imkanını kullanırlar. Bu imkanı bulamayanlar, evinde ve çevresinde dinlenmeyi tercih ederler.
Bayramları, tatil fırsatı olarak kullananların, maalesef,
bir kısmı bayramı görmeden, veya
görüp te evine ulaşamadan, yollarda kalmaktadırlar. Bu hırs nedir? Normal
zamanda tatil yapma imkanı varken, yılda iki kez gelen bayramlarda evinde
oturup, eş dost, akrabalarla bayramlaşmak, sohbet etmek, bayramı doya doya
yaşamak varken, “Hayır 3 gün için de
olsa tatil beldelerinde bayramı geçireceğim, denize gireceğim , bayramlaşmak sa
orada bayramlaşırım “ demek bayramın kutsiyetine hem saygısızlık ve hem de
onu kişisel çıkarları için kullanma
açısından “hakaret” sayılmaz mı?
Neden bu duruma geldik?
Teknolojinin gelişmesi mi, gelenek ve görenekleri kulak
arkası etmek mi, yoksa, insanlarımızın yaşam biçimi anlayışının değişmesinden
midir? Bilemiyorum.
Çocukluğumun geçtiği , 2. DÜNYA SAVAŞI nda, top seslerinin
geldiği Artvin’de, hatta orta yaşlarımın
yıllarında, bayramların bir değeri, haysiyeti ve saygınlığı vardı.
Bayramın yaklaşması, aileleri, kişileri, yani toplumu heyecanlandırırdı.
Top sesleri arasında, aileler, haftalar öncesinden hazırlığa başlarlardı. Evlerin yıkık dökük kısımları tamir edilir,
badana yapılır, eşyaların kırık yerleri tamir edilip boyanır, eksikler
temin edilir, giysilerin yırtık yerleri dikilir, yama yapılır, yıkanır,
ütülenir, ayakkabıların delikleri tamir edilir, lastik bez
ayakkabılar üstübeç, tebeşir veya
kireçle boyanır, tüm bunlar bayram sabahına kadar giyilmez, özenle muhafaza
edilirdi. Özellikle, çocuklar için
“Bayramlık” denen ayakkabı, gömlek, çok nadir pantolon, caket ve takım elbise
alınır, bayrama kadar onlarla yatardık. Her
evde tatlılar hazırlanır, fırına verilirdi.. Aile büyükleri,
bayramlaşmaya gelecek çocuklar için
bozuk para, şeker ( ÖZELLİKLE AKİDE VE KESM E ŞEKER )
mendil hazırlarlardı.
Hiç kimse “uzaklara gidip tatil yapmayı, bayram hazırlığından kurtulayım” diye düşünmezdi,.Sadece çok yakında kalan,
anne,baba ve akrabalarda bayramı geçirmek normaldi.
Bayram sabahı erken kalkılırdı. Bayramlıklar giyilir, Büyükler
sakal tıraşı ve saç bakımı yapar, bayram namazına giderlerdi.
Namaz bitiminde herkes bayramlaşır ve eve dönerlerdi. Küçükler büyüklerin ellerini öper, büyükler de birbirleriyle
bayramlaşır, yanaklardan öpülür ve kahvaltıya oturulurdu.
Çocuklar harçlıklarımızı ve keseye benzer torbamızı da
alarak, akrabalarımızın sonra da komşularımızın önce büyüklerinin, sonra diğerlerinin ellerini öpmeye giderdik.
Genelde çok para veren büyüklerimize
öncelik verirdik. Kimi para, kimi şeker kimi sadece mendil, bir kısmı
da mendille para verirdi. Öpme işini bitirince, topladığımız paralardan hoşlandığımız yemiş alırdık. Ben hurmayı çok sevdiğim için, delikli sarı yüz
para ile bir torba kağıdı hurma kurusu alır, bayram yerine giderdim.
Bayram yerinde, halkacılar, atıcılar, dönme dolaplar, atlı
karınca cambazlar vardı. Son zamanlarda, silindir ,üstü açık büyükçe bir yerde motosikletle motosikletle duvarda
dönmesini hayretle seyreder, "Bu adam neden düşmüyor" diye merak ederdik.
Paramızın tümünü harcayarak eve dönerdik.
Büyüklerimiz evde kalır, bayramlaşmaya gelen akraba, dost ve
komşuları karşılarlardı. Onlara tatlı, şeker ikram eder ve kolonya dökerlerdi.
İkici günü iadeyi ziyaret başlardı. Birlikte giderdik. Adet
öyleydi. Bizim de işimize gelirdi.
Üçüncü gün ailece, gidilecek büyük kalmayınca, eğlenceli bir
yere veya pikniğe gidilir, dinlenilirdi. Böylece, top sesleri arasında herkes mutlu, adına laik bir bayram geçirmiş
olurduk. Ne kaza haberi, ne trafik faciası ne de terörist katliamı haberi
alacak bir endişemiz yoktu.Bayramları, araç olarak kullanmak, zehir olacakmış
gibi bir endişemiz de yoktu. O dönemde
sadece savaşın sonucu güncel konulardandı.
AŞIK DENEN NESNE. |
Bana sorsanız “Geçmişteki o günleri
arıyor musunuz, o günleri tekrar yaşamak ister misiniz? “diye, hiç tereddütsüz
“evet” derim.
Kendim için o günleri bir daha göremeyeceğime inanıyorum.
Ama, o günlerin tekrar gelmesini, bu gün yaşayan ve yaşayacak olan çocuklar
için istiyorum.
AŞIK OYUNU OYNAYAN ÇOCUKLAR |
Bu günkü çocuklar
çocukluklarını yaşayamıyorlarki. Dört duvar arasında, bilgisayar, atari ve
son yılların hastalığı olan cep telefonuyla yaşam sürüyorlar.
Bu yaşamak değil.
Doğal ortamdan, yeşillikler den, meydanlar dan, koşmak tan, çelik çomak tan,
mendil kapmaca dan, hayvanların eklemlerinden çıkan aşık tan, körebe den, seksek ten, uzun eşek ten, bilyeler den,
çaput toptan elim sende den,çember çevirme den, uçurtma uçurtmak dan vs. vs den uzak yaşayan çocuklar yaşadıklarını mı
zannediyorlar?
Ben yenilikçiyim. Bir taraftan da geleneklerimizin korunması taraftarıyım. Teknoloji taraftarı
olmama rağmen onu kötü amaçlar için kullanılmasına da karşıyım. En basitinden,
cep telefonu haberleşmek için kullanılır. Otobüste, yolda , arabada, okulda ve
evde , elden düşürmeyecek kadar kullanılmasına karşıyım. Bu nedenlerdendir ki
yaşadığım o mutlu, huzurlu çocukluk çağımı unutmuyor, her zaman hatırlıyorum.
Bu düşüncelerimi benimsemeyenler çıkacaktır. O kişiler, aynı
apartmanda , kapıları karşı karşıya olup birbirine selam vermeyenlerdir. Bayramların güzelliğinden nasibini almamış
olanlardır. Bayramları, kişisel çıkarlarına
alet edenlerdir.
Umurumda da değil…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder