11 Aralık 2009 Cuma
G Ü N C E L
Domuz gribi aşısının bir aldatmaca olduğunu itiraf eden Dr. Kilde, “Bu aşı ile mümkün olduğunca dünya nüfusunun çoğu öldürülmek isteniyor” dedi.
Bu düşüncenin eski ABD Başkanlarından Henry Kissinger’e ait olduğunu söyleyen Dr. Kilde, 14-15 Mayıs 2009 tarihinde yapılan Bilderberg toplantısında bu kararın alındığını belirtti.
Dr. Kilde, bir televizyona yaptığı açıklamasında, “ABD, hiçbir maddi kayıp yaşamadan hatta milyarlarca dolar kazanarak dünya nüfusunu üçte iki oranında azaltmayı hedeflemektedir” diye konuştu.
Dünya Sağlık Örgütü’ne domuz gribinin ölümcül bir salgın olduğu yönünde beyanda bulunması için baskı yaptıklarını belirten Rauni Kilde, “Böylece aşıyı tercihli değil zorunlu yapmak istiyorlardı. Özellikle hamile kadınların ve çocukların ilk önce aşı ile zorunlu tutulması gelecek nesilleri hedeflediğini göstermektedir” açıklamasında bulundu.
Finlandiya hükümetinin sınıflandırmayı kabul etmediğini ve hastalığın derecesini normal hastalık olarak gösterdiğini ifade eden Kilde sözlerini şöyle sürdürdü; “Hiç kimse aşının bir yıl, beş yıl ya da 20 yıl sonra ne gibi etkilerinin olacağını bilmiyor: Mutlak kısırlık mı? Kanser mi? Ya da ölümcül herhangi bir hastalık mı?” Dr. Rauni Kilde, “Amerikan yönetimi ileride bundan dolayı doğacak herhangi bir sıkıntıdan dolayı ilaç şirketlerine bir sorumluluk yüklenmemesi için şimdiden önlemini aldı ve onları tüm sorumluluklardan muaf tuttu. Bu bile işin ciddiyetini göstermeye yeter” dedi.
9 Aralık 2009 Çarşamba
S A Ğ L I K
MSG adında bir yiyecek katkı maddesi var.
MONO SODYUM GLUTAMAT
Yiyeceklere katıldığında, o yiyeceğin tadının beyin tarafından güzel
Olarak algılanmasını sağlıyor. Tatlı, tuzlu, acı fark etmiyor.
Hangi yiyeceğe katılırsa lezzetliymiş gibi geliyor. O yüzden gıda
üreticilerinin bir çoğu MSG'yi karlı olduğu için kullanıyorlar.
MSG ZARARLI MI ?
Buna okuduktan sonra siz karar verin.
Bu madde Nörotoksin. Sinir hücrelerine zarar veriyor. Merkezi sinir
sistemi tahribatı ve buna bağlı olarak ALZHEİMER, PARKİNSON, HUNTİNGTON hastalıkları, SARA (Epilepsi) Retinal dejenerasyon (Göz retina tabakası hasarı) Yağ birikimi, doyma mekanizmasında bozukluk, obezite. Büyüme hormonu baskılanması. Pankreas hasarı, insülinde artış, ve buna bağlı diyabet.
Böbrek ve karaciğerde ciddi hasarlar. Bu madde hamilelerde plasenta bariyerini geçebiliyor, anne karnındaki bebek de aynı tahribatlara maruz kalıyor.
Özellikle çocuklarımızın hatta büyüklerin de çok severek yediği
CİPS'lerde çok kullanılmakta. Hazır köfte harçları, Et suyu tabletleri, Hazır çorbalar, Dondurmalar, renkli yoğurtlar ve benzeri bir çok üründe var.
Şimdi diyeceksiniz ki, Madem bunca zararı var, neden kullanıyorlar?.
Küreselleşen dünyada, ticaret de küreselleşti. Küresel ticaret devleri insaf, merhamet gibi duygularla asla çalışmaz. Onların amacı çok kar etmek, çok daha büyümektir.
Bu mamuller, al benisi olan renklerde ve janjanlı ambalajlarda sunulur.
Televizyon, gazete ve duvar reklamlarında onlara sıkça rastlarsınız.
Sadece maddesel tadıyla değil, görsel yollar ile de beyinlerimize
kazınır adeta..
Olumsuz etkileri de cabası. bu mamulleri üretenler !....
Kendi ürettiklerini asla yemezler, içmezler. Onların gıdaları organik
ve doğaldır.
Son zamanlarda organik tarım yapan çok güçlü özel şirketler türedi,
burada itina ile yetiştirilen ürünleri semt pazarlarında göreniniz var mı?
Ben henüz rastlamadım.
Gelelim genel sağlık boyutuna;
Son 25 yıla dikkatle göz atacak olursak, çocuk yaşta diyaliz cihazına
bağlı yaşamaya mahkum edilenler, çok küçük yaşta şeker hastalığı ile tanışan çocuklar, obez çocuklar, asabi çocuklar, 9-10 yaşında buluğ çağına girenler, çeşitli nedenlerle engelli doğanlar ve bu sayının ülke nüfusunun % 12'sine çıkması ve benzerleri.
Ve sizlerinde aklınıza gelebilen yeni hastalıklar. Hastalıkları
üretenler, ilaçlarını da ihmal etmediler.
Bu da madalyonun diğer karlı yüzüdür. Karbondioksitli meşrubatlardan, sakıncalı hazır gıdalara varana kadar bir çok yerde çeşitli uyarılar yazıldı, çizildi. Durumun ciddiyetini anlayabilenimiz var mı?
Bu sorunun cevabı, tüketim miktarıdır.
Şimdiki eğitim sistemimiz endüstri, tarım, genel kültür alanında
yetersiz kaldığından, yeni nesiller tehlikenin farkında değildirler.
Emperyalist devletler, egemen olmak istedikleri toplumun eğitimli
olmasını istemezler.
Onlar için önemli olan kendi halkları ve elde edeceği yeni sömürü
kaynaklarıdır.
Her yıl eskiyen, yaşam kaynakları azalan, küresel ısınma ile kuraklık
tehlikesi yaklaşan bir dünyada, Küresel güç olan emperyalist devletlerin acımasızlığının arttığı bir dünyada,
Dengelerin ve haritaların değiştirilmek istendiği bir dünyada
yaşadığımızı asla unutmamalıyız.
Dünyanın en güzel coğrafyasında yaşadığımızı da asla unutmamalıyız.
Gelin bu güzelim yurdumuza hep beraber sahip çıkalım.
YARIN ÇOK GEÇ OLMADAN !.....
6 Aralık 2009 Pazar
K Ü L T Ü R
1 Nisan şakasının kökeni nedir?
1564 yılında Fransa kralı IX Charles, yıl başlangıcını Ocak ayının birinci gününe aldı. Daha önce Avrupada yaygın olan yıl başlangıcı Mart 25 idi. O zamanki iletişim şartlarında IXCharles'in bu kararı fazla yayılamadı. Duyanlar ise protesto amacıyla eski adetlerine devam ettiler.1 Nisan'da partiler düzenlediler. Diğerleri ise onları Nisan aptalları olarak nitelendirdiler.1 Nisan'a bütün aptalların günü adını verdiler. Bu günde diğerlerine sürpriz hediyeler verdiler, yapılmayacak partilere davet ettiler, gerçek olmayan haberler ürettiler. Yıllar sonra Ocak ayının yılın ilk ayı olmasına alışılınca, Fransızlar 1 Nisan gününü kendi kültürlerinin parçası görerek devam ettirdiler. Oradan da bütün dünyaya yayıldı.
İnsanlar niçin içki kadehlerini tokuştururlar?
Bu konuda iki ayrı açıklama vardır.
1) İnsanların beş duyusunu tatmin amacıyla şarap kadehini sofrada çın sesiyle tokuşturmak. Şarabın rengi, görme; diliyle tat alma; burunla koklamak eliyle dokunma ve çın sesiyle işitme. Şarap bütün duyguları tatmin eder anlamını taşır.
2)Antik çağlarda bir insanın düşmanını yemeğe davet edip,ona zehirli içki sunması doğal sayılıyordu. Ev sahibi içkinin zehirsiz olduğunu kanıtlamak için kendi içkisini havaya kaldırır ve misafirin içkisinden bir yudumun kendi kadehine dökülmesini isterdi.Sonra aynı anda içkilerini içerlerdi. Misafir böyle durumda ev sahibine güvenini göstermek için kadehini ev sahibinin yukarı kaldırdığı kadehe hafifçe vurur, çın sesiyle içkiyi denemeye gerek olmadığını gösterirdi.
Çinliler yiyeceklerini niçin çubukla yerler?
Çinlilerin yemek yeme alışkanlıklarının yiyeceklerini çok küçük parçalar halinde yemelerinden çubuk kullandıkları anlaşılıyor. Çinde eskiden yalnızca zenginler masada otururlardı.Halkın çoğunluğu tabakları ellerinde yemek yerlerdi. Bir elleriyle tabaklarını tutar, ötekielleriyle çubuk kullanarak beslenirlerdi. Hızla artan nüfus yüzünden yiyecek sıkıntısı çeken Çinliler önlerindeki yiyeceği küçük parçalar halinde çoğaltarak yiyorlardı. O zamanlar ağaç sıkıntısı nedeniyle de tahta kullanımı kısıtlıydı. Masa kullanımı bu yüzden çok zordu. Çubuklar fildişinden ve kemikten yapılırdı.
Dünyanın en çok söylenen şarkısı hangisidir?
Bu şarkı"Happy birthday to you" dur. Şarkının asıl kaynağı Amerika'lı iki kız kardeşe aittir.Orijinal adı " Good Morning to All" yani " hepinize günaydın"dır. Daha sonra güftesi değiştirilerek bütün Dünya'ya yayılmıştır. Fakat telif hakkı kardeşlere aittir, onlardan sonra da Warner/chappel müzik şirketine geçmiştir. Müzik ticari amaçlı kullanıldığı zaman şirkete ödeme yapma zorunluluğu vardır.
Yapıştırıcılar nasıl yapıştırıyor?
Yapıştırıcıların sağladığı yapışma olayı aslında kimyasal bir reaksiyondan başka bir şey değildir. Günümüzde imalatçılar yapıştırıcıları sentetik malzemeler kullanarak yaparlar. Yapışma olayında benzer veya ayrı malzemeden iki madde, bir de yapışkan gerekir. Burada en önemli görev yapıştırıcıdadır.Yapıştırıcının moleküllerinin diğer iki madde molekülleri ile birleşme eğilimi gösterir bir yapıda olması gerekmektedir.
Mezara niçin çiçek konulur?
İlk olarak Mısır Firavunu Tutamkamon'nun milattan önce 1346 da öldüğünde mezarının çiçekten taçlarla kaplandığı saptanmıştır. Kuzey Avrupada ise M.Ö 2000 yıllara kadar mezara çiçek konduğu belirlenmiştir. O zamanlarda bu çiçeklerin amacı iyi ruhları çekme, kötü ruhları kovma amacıylaydı. Sonradan ise asıl amaç cesetler çürürken çıkan kokuyu kamufle etmektir. Servi ağacı da bu nedenle mazarlıklarda kullanılır. Ağacın yaprakları rüzgarı önler, kendine özgü ferah kokusu vardır. Cenaze törenlerinde siyah giyinmenin amacı da mezarlıklarda hayalletlerden sakınmak amacı taşımaktadır.
Satrançta şah niçin o kadar pasiftir?
Çünkü şah koruma altındadır. Zaten satrançta amaç şahı almaktır. O yüzden bütün taşlar onu korumakla görevlidir. Vezir ise başkumandan gibi şaha yardım eder. İleri geri, çapraz her yöne gidebilir. Batıda vezire Kraliçe adı verilmiştir. Bununla Kraliçe'nin Kralın en büyük desteği olduğunu işaret etmektir. Satranç 6. yüzyılda Hindular tarafından oynanmaya başlanmış, oradan Dünya'ya yayılmıştır.
İnsan korkunca niçin dişleri birbirine vurur?
Bir insan büyük bir tehlike veya korku verici olayla karşılaşınca vücudu otomatikman savunmaya geçer. Diğer canlılarda olduğu gibi dişler ve çene savunmanın ana mekanizmalarıdır. İşte bu nedenle, ilk insanlardan gelen kalıtımsal yapıdan dolayı önce çene ve dişler harekete geçer. Çenedeki kaslar titrer, bu da sanki dişler birbirine vuruyormuş gibi görüntü verir.
Akıl İle Zeka Arasında Fark Nedir?
Akıl, yalanla gerçeği, doğru ile yanlışı ayırabilme, bir konuda düşünce yürütebilme ve görüş bildirme yeteneğidir. İnsan olgunlaştıkça aklı gelişir. Zeka ise bir olayı önce anlama, ilişkileri kavrama, yargılama ve açıklayarak çözme yeteneğidir. Genel olarak 12 yaşına kadar gelişir, 20 yaşına kadar sürer sonra sabit kalır. Zeka bir insanın her türlü olay karşısında aynı yeteneği gösterebileceği anlamına gelmez. Bir besteci müzik yapıtını aklıyla değil zekasıyla yaratır. Fakat en basit matematik problemini çözemeyebilir. Sonuç olarak zeka, ruhsal olaylara, algı ve hafıza yeteneğine, tutkulara, eğilimlere göre farlılıklar gösterir. Akıl somut olarak ölçülemez, zeka IQ denilen testle ölçülebilir.
Dolunay insan davranışlarını etkiler mi?
İnsanlar arasında bu inanç oldukça yaygındır. Eskilerin Ay'ın dönemlerine bağladıkları boş bir inancın günümüze uzanan bir varsayımıdır. Bilim adamlarının yaptıkları bütün çalışmalar bu görüşün boş olduğunu kanıtlamıştır. Ay, dünyadaki okyanusların gel-git denilen suların alçalması ve yükselmesi olayı üzerinde doğrudan etkisi vardır. Vücudumuzdaki suyun oranı , okyanuslardaki su miktarıyla kıyaslanamaz. Yani Ay'ın çekim gücü insanı etkileseydi yalnız dolunayda değil her gün olması gerekirdi. Dolunayda ayın parlaklığı da pek önemli bir etken değildir. Çünkü gönderdiği ışık miktarı Güneş'in gönderdiğinin 600 binde biri kadardır.
Niçin gözyaşı dökeriz?
Dünya'daki canlılardan sadece insan ruhsal nedenlerle ağlar. İnsanı farklı kılan bu durum şüphesiz yaşam tarihindeki evrimin bir sonucudur. Aslında gözlerimize sürekli gözyaşı koruma amaçlı olarak salgılanmaktadır. Fakat ağlama ruhsal bir boşalmadır. Bu konuyu ilk inceleyen Darwin'dir. Daha sonra yapılan deneyler sonucu görüldü ki, soğan doğrarken akan gözyaşlarının kimyasal yapıları farklıdır. Ruhsal gözyaşları daha çok protein içermektedir. Fakat henüz bu farkın nedeni açıklanamamıştır.
Üç yaşından daha önce olanları için hatırlamıyoruz?
Bilim adamları geçmiş deneyimlerimizi saklayan hafızamızın beynimizde anı veya öykü şeklinde organize olduğunu ileri sürüyorlar. Üç yaşından küçükler bu şekilde iletişim kurma yeteneğine sahip değiller.Öykü ve anılarını anlatamıyorlar. Yer ve karakter kavramlarını anlamıyorlar. Üç yaşından küçükler düzgün konuşabildikleri, anlayış, seziş ve hafıza yeteneklerine sahip oldukları halde tüm olanları bir bütün olarak şekillendiremiyor, öyküye dönüştüremiyorlar.Hafızamız ne yaptığını ne yapıldığını 3-4 yaşlarında kaydetmeye başlıyor.
Yumurtanın niçin bir tarafı yuvarlak, diğer tarafı sivridir?
Eğerköşeli olsalardı kenarları dayanıklılık bakımından çok zayıf olurdu. En dayanıklı geometrik şekil küredir, ama bu şekildeki yumurta yuvarlanacak olursa nerede duracağı belli olmaz. Yumurta yuvarlanınca düz gitmez. İnce tarafı üstünde dairesel bir yol çizer. Başladığı yere yakın bir noktada durur. Yani düz bir yerde kaybolması olanaksızdır. Yumurta, tavuğun yumurta kanalı da küre şeklindedir. İlerlemesi sırasında arkada kalan dairesel kasların büzüşerek hem yumurtayı ileri iterler hem de bu kısmına baskı yaparak konik biçimini sağlarlar. Yumurtanın şeklinin nedeni de budur. Sürüngenlerde bu düzenek olmadığından yumurtaları küresel biçimdedir.
Develerin hörgüçlerinde ne var?
Genelde hörgüçlerinde su olduğu ve uzun yolculuklarında bu suyu kullandıkları söylenir ama doğru değildir. Develerin hörgüçlerinde 30-35 kg kadar yağ bulunur. Yiyecek bulamadıkları zaman bu enerjiyle hareketlerini sağlarlar. Ayrıca, yağ çöl sıcağına karşı koruma görevi de yapar. Develer suya az gereksinim duyarlar. Burun mukozaları insana göre 100 kat daha büyüktür. Soluk alırken havadaki nemin üçte ikisini kazanabilirler. Su kaybını da dokularından kaybederler, kandaki su etkilenmez.
4 Aralık 2009 Cuma
E Ğ İ T İ M
100. Teneffüslerde ve öğlen aralarında çocukların sorunlarını dinleyecek, varsa anlamadıkları ya da çözemedikleri derslerin sorularını cevaplayacak.
101. Evde yazılı okuyacak, çalışma kâğıdı, performans -proje ödevi hazırlayacak.
102. Tüm bu okul işlerinden zaman kalırsa kendine, evine varsa eşine ve çocuğuna zaman ayıracak.
103. Okul idarecilerinin yapamadığı e-okul, ilsis vb. işleri yapacak
104. Sınıfını boyamak için boyacılık yapacak.
105. Okul idaresinin velilerden toplaması gerektiği paraları toplayacak.
106. Bir çocuğun burnu kanasa çocuğun başında hastanede refakatçi olacak.
107. Gerektiğinde sınıfını temizleyecek.
108 köy okullarının sobaları yakılır.
109 tuvaletler her hafta düzenli olarak temizlenir.
110. Bozulan sandalye, masa idareciye bildirilir, o ilgilenmezse hizmetliye oda benim işim değil dedikten sonra tamiri yapılır.
111. Okul önlerinde trafik kazalarını engellemek için gönüllü trafik memuru olunur,
112. Okul önlerine gelen it, çakal ve uğursuz takımı okulun huzurunu bozmasın diye okul müdürüne bildirilir, nöbetçi öğretmen değil misin ilgilen dedikten sonra çocuklarla konuşulup uzaklaştırılır.
113. Çocuğunu azarladı diye öğretmeni tehdit eden veliden korumak üzere diğer öğretmen arkadaşla mesai çıkışında durağa kadar beraber gidilir. Bir gün yanında gitmezsin velinin öğretmene saldırdığını duyarsın hastanede ziyaretine gidersin.
114. Yukarıdaki madde başından geçen öğretmenin hiç suçu olmadığı halde ceza alabilirim korkusuyla ne öğrenciye ne de veliye hiç bir şey yapamadığını duyar sinirden isyan edersin.
115. Okulun zaten olmayan eğitim öğretim araçları için çevrede çalışma yapılır,
116. On Dokuz Mayıs, Yirmi Üç Nisan, Yirmi Dokuz Ekimlere öğrenci çalıştırırsın.
117. Bayramlara öğrenci çalıştırmak için dersten bir saat erken gelirsin MEB'nın haberi bile olmaz ama bayram günü okula gelmiyorsun diye (ne demek oluyorsa) ek dersin kesilir sinirden küplere binersin.
118. Okuma bayramı düzenlersin.
119. Okul Aile Birliği çalışmalarına katılırsın.
120. Bölge zümre öğretmenler kuruluna katılırsın.
121. Sosyal etkinlikler kuruluna katılırsın bütün özel günlerin kutlamalarında çalışırsın.
122. Okulun elektrik tesisatında sorun olduğu zaman çözüm bulur tornavidayı eline alırsın.
123. Elektrikler kesilir, veli öğrenciyi almaya gelmez çocuğu evine kadar götürürsün, anneyi evde bulamaz komşuları arar sonunda bir komşuda konken partisinde bulursun. Veli çocuğu almayı unuttuğunu söyler tımarhaneye bir adım daha yaklaştığını hissedersin.
124. Öğrenci kütüklerine bilgileri girersin, aynı bilgileri e okula, öğrenci tanıtma kartına ve ruhsal dosyalara da girdiğin için öğrencinin ev adresine kadar her şeyini ezberlemiş olursun.
125. Veli toplantıları yaparsın veliler toplantıya katılmadığı gibi akşamı gelir benim çocuğun durumu nasıl öğretmen bey der anlatırsın.
126. Okul gezileri düzenlersin, piknik düzenlersin, yılsonu partisi düzenlersin, pilav gününü ayarlarsın, sonunda kendini Ahmet San zannetmeye başlarsın.
127. Önemli günler ve haftalarda okul ses düzenini ayarlarsın. İşleri ileri götürür dizüstü bilgisayarınla müzik parçalarının çalınmasını sağlar kendini dj zannedersin. Hatta daha da ileri götürüp düğünlere ton maister olarak katılırsın.
128. Okul bahçesine fidan diker sulanmasını sağlarsın.
129. Öğrenci doğum günlerini ezberler zamanı gelince kutlarsın.
130. Okul ve sınıf duvarlarını çok dikkatli kullanırsın nitekim hazırlaman gereken pano vs.ler var olan duvar büyüklüğünden fazladır.
131. Okulun tamirat tadilat işlerini ME üstlenmediği için iş başa düşmüştür eşe dosta haber salar, firmalarla görüşüp sonunda askerler ve belediye sayesinde halledilmesini sağlarsın.
132. Çalışmayan bütün okul araç gerecinden haberdarolur nasıl çalıştırılabileceği üzerine düşünürsün.
133. Tam yastığa başını koyarsın ki bugün Meltem'in babasının öldüğü haberi aklına gelir iki gözün iki çeşme ağlarsın.
134. Bir öğretmen, bir dolap ve kırk üç öğrenci küçük bir sınıfa nasıl sığar bilmecesini çözmen için tam bir yılın vardır her türlü kombinasyonu dener sonunda çözümün olmadığını fark edersin ama yapacak bir şey yoktur.
135. Öğrencinin defterine yazdırdığın ödevi veliler de bilsin diye okul kapısına da asarsın akşam tam televizyonda eğlence seyrederken telefonda kaba bir ses "Haaa ögretmen hoca çocuğun ödevi ne ola?" sorunsalıyla karşı karşıya kalırsın bir de ona ödevi anlatırsın.
136. Çocuklara verdiğin ödevleri derste kontrol edersin.
137. Ödevini yapamayan ya da yanlış yapan öğrenciyle teneffüslerde ödev yaparsın.
138. Çocuklara en güzel hikâye kitaplarını en ucuza almak için kırtasiye kırtasiye dolaşırsın.
139. Okula gelen müfettişlere takla atar sınıfının ne kadar çalışkan olduğunu anlatmaya çalışırsın.
140. Sen teneffüste öğretmenler odasında otururken sınıfa giren veli öğrenciyi alır götürür. Her yere telefon açar sonunda ne olmuş ki cevabını alırsın.
141. Öğrencilerin dersi anlayamayacağını düşünüp ek materyaller ve çalışmalar hazırlarsın.
142. Yapamayan ve bireyselleştirilmiş eğitim programına sahip öğrenciler için farklı çalışmalar yapmaya çalışırsın.
143. Okula gelen sinemanın, tiyatronun biletlerini satar bilumum satıcıların uğrak mekânı halini alırsın.
144. Çocuklarının sınıfta çekilen fotoğrafları için veli ile satıcı arasında arabulucu görevi yapar ikisi beşe olmaz mı hocam sorusuna çare aramaya çalışırsın.
145. Karnı, başı ve bilumum organları ağrıyan öğrenciler için eve telefon açar gelip çocuğu almasını istersin.
146. Beslenme saatinde öğrencilerin beslenmelerini yapmaya yardımcı olur, sütlerini açar, meyvelerini soyar, dökülenleri temizlersin.
147. Burnu akan öğrencinin burnunu temizlersin.
148. Okula yeni gelen öğrenciyle bahçeye çıkar oyunlar oynarsın.
149. Beden eğitimi derslerinde beşinci sınıf öğrencisine koşu yarışı yaparsın. Yenilirsen yaşlandığını artık kabul etmeye başlarsın.
150. Birinci sınıf öğrencileri teneffüslerde amca şu çocuk bana "dıt dıt dıt dıt dıt." dedi der sen de ona hem nasıl söylenmesi gerektiğini, seninde bir öğretmen olduğunu anlatmaya çalışır, çocuğu rahatsız edeni bulup cezalandırırsın.
151. Öğrencilere yazılı, sunu, değerlendirme testi, konu testi, ünite değerlendirmesi hazırlamak için saatlerini harcarsın bir de bunların değerlendirilmesi vardır.
152. Deprem, yangın tatbikatı yaparsın, gerçek zannedip korkan öğrencileri sakinleştirirsin.
153. Bayramlar, önemli günler ve haftaların yapılabilmesi için okula izin dilekçesi yazar, olup bitenlerin tutanaklarını tutarsın.
154. Civcivleri doğuran, inekleri ağıldan çıkaran MEB tarafından basılıp TTKB tarafından değerlendirilen kitapların yaptığı hataları düzeltmek için raporlar hazırlar öğrenciler bunların hatalarını anlatırsın.
155. İki satır harf yazmakla sözcükleri birer kez yazmakla okuma yazma öğrenileceğini zanneden okuma yazma öğren(em)iyorum kitabıyla çocuklara okuma yazma öğretmeye çalışacaksın.
156. "tulete tittem" (tuvalete gideceğim) diyen çocuğun okuma yazma öğrenemeyeceğini daha kalemi bile tutamadığını söylediğin halde veli bu konuda ısrarlı olacak mecburen okulda tutacaksın. Ancak okuma yazma öğrenemediğinde yine sen suçlu olacaksın.
157. Kurallara uymayan bir çocuğa müdahalede bulunacaksın çocuk öğretmen beni dövdü diyecek. Soruşturmalarda derdini anlatmaya çalışmayacaksın.
158. Yurdumun daha polisinin giremediği yerlerinde askerin tek başına dolaşamayacağı dağlarında tek başına görev yapacaksın.
159. Üç yüz bin kişilik öğretmen içinde bir tanesi öğrenci dövdüğü için dayakçı öğretmenler olarak anılacaksın. Bunu kimseye anlatamayacaksın.
160. Teneffüslerde tam sohbet ortasında öğretmenler odasına gelen öğrencinin kanayan yerlerini pansuman edeceksin.
161. Okuyan öğrencilere kırmızı kurdele dağıtacaksın. Alamayanlar ağlayacak neden alamadığını anlatacaksın.
162. Yazı defteri, kitabı, resim defteri, boyaları ve bilumum malzemesi olmayan öğrenciyle ders yapmaya çalışacaksın.
163. Okulun ilk haftası okula gelen öğrencilerinden ağlayanlara kendinin sevdirmeye çalışacaksın.
164. Sınıfının daima temiz olmasını sağlayacaksın.
165. Öğrencilerin sınıfa getirebileceği malzemelerle deneyler tasarlayacaksın.
166. Malzeme getirmeyen öğrenciye farklı çalışmalar bulacaksın.
167. Sabah öğrencilerden önce okulda olup sobayı yakacaksın.
167. Sabah öğrencilerden önce okulda olup sobayı yakacaksın.
168. Karlı havalarda ayakları ıslanan ve lastik ayakkabıları içinde donma tehlikesi yaşayan öğrencilerinizin ayakkabı ve çoraplarını çıkarıp, sobanın yanında kurutup, tekrar giymelerini sağlayacaksın. (1. sınıf olunca çok daha fazla için burkularak)
169. Her teneffüs bir yerlerini inciten kanatan öğrencilerinize pansuman yapacaksın
170. Bu kadar olumsuz koşullarda işinizi en iyi şekilde yapmaya çalışırken gelen müfettişlerin duvardaki panoların neden simetrik olmadığını sorduğunda estağfurullah çekerek cevap vermek.
171. Aslında idarenin yapması gereken 4-8. sınıfa kadar öğrenci notları, aldıkları belgeler elektronik ortama aktarılacak,
172. Bir dönemde kaç kitap okuduğu e-okula yazılacak,
173. Bilgisayar kullanmasını bilmeyen müdür yardımcılarına derse girmeyip yardım edilecek,
174. Okul çıkışlarında etüt yapılacak,
175. Hafta sonu kursa girilecek,
176. Her dönemin başında ve sonunda zümre öğretmenler tarafından müfredatı değerlendirme raporu yazılacak ama bu raporlar bir tek Allahın kulu tarafından adam gibi okunmayacak, öğretmenler müfredatla ilgili aynı sıkıntıları yaşamaya devam edecek...
177. Okul sitesini yapacaksın. (Bazıları gönüllü yaptı vazifemiz olmamasına rağmen.)
178. Olmadı üstüne İl,İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü sitesini yapmaya çalış...
BİR DE BİZ ÖĞRETMENLER , "ÇOK YORULUYORUZ " DERİZ.
ŞUNCACIK İŞ YAPMAKLA HİÇ İNSAN YORULUR MU?????
S O N
30 Kasım 2009 Pazartesi
E Ğ İ T İ M
Öğretmenlerin ne iş yaptığını bilmeyen haber sitesi editörlerine rehber....Eğitimci Bir Okurumuzun Yazısı...
BİZ ÖĞRETMENLERE NE GÜZEL İŞİNİZ VAR BOL TATİLİNİZ VAR, YATA YATA PARA KAZANIYORSUNUZ DİYENLER HAKLI. AŞAĞIDA ÖĞRETMENLERİN YAPTIKLARI İŞLERİ OKUYUNCA ÖĞRETMENLİĞİN GAYET BASİT BİR MESLEK OLDUĞUNU SİZ DE GÖRECEKSİNİZ.ŞAYET
OKUMAYA DAYANABİLİRSENİZ:
1- Toplantılara katılınacak,
2- Yıllık plan yapılacak
3- Günlük plan yapılacak
4- OGYE çalışmasına katılınacak
5-TKY çalışmalarında bulunulacak
6- Nöbet tutulacak
7- Sınıflar düzenlenip panolar hazırlanacak
8- Toplantılar hafta sonları veya ders saatleri dışında yapılacak
9- Kurumların açtığı sınavlara ucuz iş gücü olarak gidilecek,
10- Seçimlerde zorunlu olarak sandık başkanı olunacak
11- Envai çeşit tören, kutlama vb. programa katılınacak.
12- Her hafta tüm öğrenciler için ve tüm derslerde değerlendirme formları doldurulacak.
13- Kişisel dosyalar her dönem sonunda doldurulacak.
14- Öğrenci tanıma fişleri doldurulacak.
15- Portfolyo dosyalarına hiçbir çalışma getirmeyen öğrencilere çalışmalarını getirmeleri için yalvarılacak.
16- Öğretmenliği öğretmenlerden iyi bilen velilere dert anlatılacak.
17- Sosyal kulüp çalışmaları ve toplantıları yapılacak.
18- Rehberlik çalışmaları, anketleri yapılacak ve raporları tutulacak
19- Ders işlemek yerine internetteki ve kitaplardaki bilgileri bize okuyarak "bak okuyan toplumuz" imajı veren insanların zorunlu seminerlerine katılınacak.
20- Pansiyonda nöbet esnasında öğrencilerin yemek etüt, uyku, banyo, hastalık, can sıkıntısı, aileden ayrılık sendromu, koğuş ve oda düzeni durumlarına bire-bir müdahil olunacak.
21- Sınırsız sorumluluk, öğrenci takılıp düştüğünde polise ifade verilecek. Hiçbir dayanağı olmaksızın dayakçı öğretmen olmakla suçlanılacak.
22- Öğrencilere çalışma kâğıdı hazırlanacak
23- Öğrencilere yarın ne gibi etkinlikler yaptırabilirim diye düşünülecek
24- Velilerle görüşülecek
25- Teneffüslerde çocukların şikâyetleri dinlenecek
26- Panolara asılan şeyler belli aralıklarla dosyalanacak
27- Her hafta rehberlik ve sosyal etkinlikler dersi için tutanak tutulacak
28- Toplum hizmeti için zaman yaratılacak
29- 40 dk içinde yüz kere öğretmenim diyen bücürlere efendim denilecek
30- Kavga edenler ayırt edilecek, kafası gözü yarılanlara pansuman yapılacak,
31- Değerlendirme testleri hazırlanacak
32- Değerlendirme testleri evde değerlendirilecek,
33- Üstüne saldıran veliler ikna edilecek,
34- Bilgi yarışmalarına öğrenci hazırlanacak,
35- Öğrencilerin evlerine gidilip hal hatırı sorulacak,
36- Saha çalışması yapıp okula gelmeyen öğrencileri toplayacak ve okula getirecek,
37- Temizlik, spor, fotokopi, demirbaş, sabun, tuvalet kağıdı için para toplanılacak,
38- Taşımalı öğrencileri sabah servisten inerken sayıp kontrol edilecek,
39- Öğle yemeğinde listeden çağırıp sıraya koyulacak,
40- Okul çıkışı öğrenciler servislerine bindirilecek.
41- Belirli Gün ve Haftalarla ilgili program hazırlanacak,
42- Öğrencilere katılım için yalvarılacak,
43- Belirli günler ile ilgili pano hazırlanacak,
44- Panolar için yazı ve şiirler, bulunacak ya da kontrol edilecek.
45- Veliler okulda bilgilendirilip, eğitilecek
46- Kanuni hak olan sevk ve izin istenirken mahcup, hafif ve ince bir sesle rica edilecek ve sevk dersin olmadığı bir zamana denk getirilecek, hasta hasta derslere girilecek, bazı yerlerde muayene saati sevke yazdırılacak (diğer çalışanlara da mesai dışında mı sevk alın deniliyor acaba).
47- Veli toplantıları yapılacak.
48- Okul aile birliği toplantılarına katılınıp velilerin kahırları dinlenecek.
49- Her dönem ve gerektiğinde zümre toplantıları yapılıp tutanak hazırlanacak.
50- Yeni müfredat konusunda veliler bilgilendirilecek.
51- Gözlem dosyaları tutulacak
52- Etkinlik yaptırılacak(yapmayanlara bir şey yapılmayacak)
53- Sınıf başkanı, kitaplık görevlisi, temizlik başkanı seçilip görevlerini yapıp yapmadıkları günlük olarak takip edilecek.
54- Hizmetlilere ya da idareye bildirilen temizlik, tamirat ve görüşler bu kişiler tarafından dikkate alınmayacak.
55- Gelen giden evrak defteri doldurulacak
56- Laboratuar düzenlenecek, temizlenecek
57- Müdür ve müdür yardımcılarının yapmak istemedikleri görevler yapılacak
58- Çocukların elbise, saç, tırnak temizliği ile ilgilenilecek.
59- Deneyler, gözlemler, etkinlikler için hazırlık yapılacak.
60- Beslenme saatinde beslenme yaptırılacak.
61- Başarısızlığın sebebi araştırılacak.
62- Mahallede kavga edenlerin aileleri okulda dinlenecek.
63- Müdür Beye hesap verilecek.
65- Dersi boş olan, derslerine branş öğretmenleri giren (özellikle sınıf öğretmenleri) öğretmenler, ''İşlerim var şu boş sınıfa derse giriver'' diyen idarecilerin derslerine girilecek.
66- Birilerine ek ders ücreti verebilmek için açılan seminer, hizmet içi eğitim vb. şeylere gerçekten ihtiyacı olup olmadığını bilmeden, sormadan zorunlu olarak ders saatleri dışında katılmak zorunda kalınacak.
67- Sorumluluğu çok yüksek olan nöbetçilikler yapılacak.
68- Son zamanlarda artık iyice raydan çıkan eğitim sisteminde öğretmenlikten çok dadılık yapılacak.
69- Müdür ve müdür yardımcılarının imalı ve iğneli sözlerine kulak asılmayacak, duymazlıktan gelinecek.
70- Spor parası toplanacak.
71- Yakacak ve ihtiyaçlar için aidat toplanacak hatta vermeleri için yalvarılacak
72- Onur kurulu ve disiplin kurulu toplantılarına katılınacak
73- Nöbet günü ve diğer günler öğrencilerin kılık kıyafet kontrolü yapılacak
74- Nöbet defterine gelmeyen öğretmen yazılacak ve sınıf defteri imzalanacak.
75- Zaman zaman öğrenci çantalarına arama yapılacak
76- Okula getirilmesi yasak olan eşyalar için tutanak tutulacak ve bu eşyalar ailelerine teslim edilecek.
77- Aidat toplanacak hatta vermeleri için yalvarılacak
78- Nöbetlerde mıntıka temizliği yaptırılacak.
79- Ünitelendirilmiş Yıllık Plan Yapılan Açıklamalar
80- İş Günü Takvimi
81- Ünite Süre Çizelgesi
82- Yıllık Çalışma Programı
83- Haftalık Ders Programı
84- Ünite Çalışma Dosyası
85- Sınıf Ders Defteri
86- Deney defteri Raporu
87- Gezi Planı
88- Öğrenci Kişisel Robşayanı
89- Öğretmen Not Defteri
90- Kitaplık ve Defteri
91- Çevre İncelemesi
92- Tebliğler Dergisi Fihristi
93- Sınıf Demirbaş Listesi
94- Ders Dışı Etkinlik Dosyası
95- Yazılı Kağıt ve Cevapları
96- Ödev Listesi-Ödevler
97- Dershane Araçları
98- Koordinasyon Kurulu Kararı
a. Cümle Listesi
b. Metin Defteri
c. Metinler
d. Kontrol Tablosu
99- ?????????????????????
DEVAM EDECEK
25 Kasım 2009 Çarşamba
ÖĞRETMEN
Türk Edebiyatının mümtaz ismi A. Hamdi Tanpınar, “Yıllarca emek verip eğittiniz bizleri/ Unutmak mümkün mü öğretmenim sizleri” sözleriyle bizlere unutulmaz abide şahsiyetlere, en mukaddes meslek olarak bildiğimiz öğretmenlere işaret ediyorlar.
İnsanı bizler, “yaratılmışların en şereflisi” Yüce Yaratıcının, “Yeryüzündeki halifesi” olarak tarif ederiz. Doğrudan insana yönelen bir hizmet kadar mükemmeli elbette düşünülemez!
Gazi Atatürk, “Muallimler! Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmenleri ve eğiticileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti sizin maharetiniz ve fedakarlığınız derecesiyle mütenasip bulunacaktır.!”
Yarınlara nasıl bir ayna tutulacağı gerçeğini bugünkü eğitimcilerin/ öğretmenlerin fedakârlığında okuyabiliriz! O sebepledir ki, “Milleti kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir millet, henüz millet namını almak istidadını keşfetmemiştir.”
Elbette ki, hiçbir emek zayi olmaz… Ve hele bütün ömrünü insana, onun yetişmesine adayan öğretmenlerin kutsi emeği bir millet hayatında ilânihaye bıraktığı izlerle devam edecektir.
Batılı bir mütefekkir, “Gençken bilgi ağacını dikelim ki, yaşlandığımız zaman gölgesinde barınacak bir yerimiz olsun” der.
Hz. Ali(kv), “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” Bilginin hükümran olduğu bir ülkeyi düşünün, insanlarının da en hür, en mutlu ve en zengin olduğu bir ülkedir. Tarih, bunun misalleriyle doludur!
Bir söz vardır, “Cahilden korkunuz…” diye!
Terry diyor ki, “Bilgi cesaret verir, cehalet küstahlık”
Güzel amel ve istikametin süsleyeceği bir gelecek elbette ki, Yunusların, Mevlanaların tarifinde kendisini bulduğu aşk üzerine, yürek üzerine, Hakk’a teslimiyet üzerine, ahlak ve itaat üzerine asıl yerini bulur!
İhsan Gündoğdu bir şiirinde; “Meyvedir çocuklar bizim dallarda,/ Senin yavrun, benimde meyvemdir/ Gündoğdu erir ışık vere vere/ Bazen nehir olur bazen bir dere/ Dikeceğim ben bu bayrağı her yere/ Senin yavrun, benim vatan zaferimdir.”
Bizler, vatan bayrağını bilgiyle onun bizlere ikram edeceği marifetle dalgalandıracağız! “Bir şeyi bilmek onu anlamakla olur” Nimetin kadrini/ kıymetini ancak onu anlayanlar bilebilir. Ham yobazdan, kaba softadan, gözü ve gönlü kör olandan, kulağı sağır ve kalbi taş gibi veya ondan daha katı olandan ne merhamet beklenebilir ve nede mukaddes değerlere saygı!
12.yy’da yaşamış büyük bir dilci, edebiyatçı, kelamcı ve müfessir olan Zemahşeri şöyle der; “Karanlık geceleri ben uykusuz geçirirken, sen sabaha kadar uyuyorsun. Ondan sonra bana yetişmek istiyorsun. Ne gezer.”
İnancımız ne diyor, “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?”
“Bilgiyle dirilenler ölmezler…” sözüne de burada geliniz hep birlikte şapka çıkaralım.
Bu ülke insanının iki şeyle mücadelesi olacağına da burada vurgu yapmak istiyorum, “Fakirlik ve cehalet…” Her ikisi de, bütün fenalıkların veya kötülüklerin anası olarak tarif edilir.
Bir dörtlüğümüzde, “Cehaletin taassup kokan/ Evladını gömdüğü o kuma/ Pusatlanır kelimeler/ Kalbe huzur verir okuma” Bizleri kalp huzurundan, okuma gibi edep pınarından koparacak bir çığlığa yüreklerin dayanamayacağını belirtmek isteriz.
Mana ne hazindir ki, günümüz de ilgili veya ilgisiz, seviyeli veya seviyesiz ‘dedikodu…’ olarak da telaffuz edeceğimiz münakaşalar, günümüz toplumunda sanki en etkili bir silah olarak yorumlanır. Gerçekte bu çok yanlıştır. Louis D. Brandeis şöyle der, “Her münakaşanın temelinde birisinin cahilliği yatar”
Çok defa haddi ve hududu aşanlara, ‘edep yahu’ deriz!
Eğitim ve öğretim bizlere hayat okulunun ilk basamağında, ‘edebi…’ tarif eder. Omuzlarımıza da, sevgi halesi içerisinde, ‘emanetleri korumamızı’ sürekli telkin eder.
Aile, Okul, Öğretmen ve Çevre… Bir zincirin birbirinden ayrılma kabul etmeyen halkalarıdır. O halkanın, orkestra şefi olarak da, öğretmeni gördüğümüzü söyleyebiliriz!
Montaigne, “Hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgâr yardım edemez!”
Ne ilkesiz, gayesiz, ülküsüz ve ne de hedefsiz bir eğitim düşünemeyiz. Bir milletin belli hedeflere kilitlenmesi demek, tarihi rüzgârları da beraberinde yakalaması anlamına gelir.
Doğulu bir mütefekkir, “Kendine hâkim olan başkalarına da hâkim olur”
Cahit Külebi, “Çemişgezek’te, Patnos’ta, Malazgirt’te doğanlar/ Malazgirt’e, Çemişgezek’e, Patnos’a gitmezseniz/ Çocuklarınız öksüz kalır, yetim kalır, köylere ışık iletmezseniz”
Aydınlık bir Türkiye, kendi iç dünyasına hakim insanların yaşadığı ve mukaddesleri etrafında halkalanmış bir ideal ülke olarak tanımlanır!
Nesrin bittiği yerde şiir sanatı başlar ya, bizlerde şiirin o efsunlu havasında eğitim ve öğretmenlik mesleğine en güzel çerçeveyi yerleştirmek istedik.
Şairimiz Ceyhun Atuf Kansu, “Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum/ Baharda Polatlı kırlarında açan/ Güz geldi mi Kop Dağına göçen/ Yürükler yaylasında, Toroslarda eğleşen,/ Muş Ovasından, Ağrı eteğinden,/ Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden/ Çiçek getirin, örtün beni,/ Eğin türkülerinin içine gömün beni.”
Bir karıncadaki çalışma azmi, bütün çiçeklere konan bal arısının emeğinde kendisini tarif edebileceğimiz en çileli ve en arzulu bir mesleğin yüceliğinde bir Hakk aşığı misali pervane gibi dönen öğretmeni bu kutsi yolda gönlümüzce alkışlamak isteriz!
Bir şiirimizde, “Tuzak olur/ Toprak haki, tuz ak olur/ İlim, hikmet göç etti mi/ Nefis cana tuzak olur” diyorduk. Bu milleti ayakta tutan temel direklerin başında, niyet ve amel istikametinde birlikte buluşacağımız en güçlü dayanak, ‘ilim…’ geliyor!
O ilmi cem eden, okullarımıza armağan ettiğimiz bir dörtlükte ise şöyle diyorduk, “Okul olur,/ Millete ocak, okul olur/ Tüter bacası nefesinden/ İlme’l yakin O/kul olur”
Bir başka dörtlüğümüzde ise, “Oku,/ “ikra” ilk emir oku/ Kelimeler ışıl ışıl/ İlmin sadaktaki oku”
Elbette ki, Haksızlığa hak ister… Sızlayan vicdan hak ister… Işığıyla titrer mum, Aydınlıktan hak ister… Aydınlık Türkiye’nin en fedakar, en çilekeş kadroları olarak tarif edeceğimiz öğretmenler, 24 Kasım Gününüzü bir daha kalbi duygularla kutlarız.
-Alıntı-
19 Kasım 2009 Perşembe
ATATÜRK SERİSİ - 12 -
Burhan BURSALIOĞLU
Mustafa Kemal Atatürk’ün Annesi Zübeyde Hanım, Kurtuluş Savaşı döneminde, 28 Ekim.1921 tarihinde, yaşamayan akrabalarının ruhları için, her Kadir gecesinde dua edilmesini arzulayarak, Darüşşafaka Cemiyetiyle anlaşma yapmıştır.
Eski yazı ile hazırlanan, zamanın parasıyla 20 bin kuruşluk bağış senedi Türkçeleştirilmiş hali ile aşağıdadır.
“ Hicri 1340 senesi, Rebiülevvel ayının 27. Pazartesi gününe rastlayan, Rumi 1337 yılı Ekim ayının 28. günü Darüşşafaka’da, Ankara Hükümeti Büyük Millet Meclisi Reisi ve Anadolu Kuva-yı Milliye Başkumandanı Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’nin valideleri Zübeyde ve halaları Emine Hanımlar ile Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye (İslami Eğitim Cemiyeti ) Müdürü Cemil, Darüşşafaka Müdürü Ali Kami ve Dişişleri Bakanlığı Selanik Konsolosluğu memurlarından Cemal Beyler hazır bulundular.
Zübeyde Hanımefendi, her sene, Ramazan ayının Kadir gecesinde , Darüşşafaka öğrencileri tarafından Kur’anın hatmedilmesiyle sevapları önce Peygamber Efendimiz Hazretlerinin mübarek ruhlarına, daha sonra Peygamberimizin Ehlibeyt’ine, enbiyalara, ilk dört Halifeye, Evliyalara, bütün muminlere, şehitlerin temiz ruhlarına ve Zübeyde Hanımefendi’nin pederleri Feyzullah Efendi, valideleri Ayşe Hanım, ilk eşi Ali, sonraki eşi Ragıp ve kardeşi Hüseyin Efendiler ile, teyzeleri Fatma, büyük valideleri Emetullah, anneanneleri Emine, Kayınvalideleri Ayşe, Görümceleri Hatice, kızları İsmet ve Naciye, manevi kızları Rabia Hanımlar ile küçük oğulları Ömer ve Ahmed’in ruhlarına gönderilmesi şartıyla, Allah için, sevabına 20 bin kuruşu, İslami Eğitim Cemiyeti tarafından işletilmesi şartıyla teberru ettiler.
Elde edilecek gelirden, yılda bir defa öğrencilere mevsim meyveleri dağıtılacak ve bağışın gerekleri, Darüşşafaka’da müdürlük yapacak olan kişiler tarafından yerine getirilecektir.
Söz konusu bağış makbuzu mukabilinde teslim edilmiş, Darüşşafaka Müdürü Ali Kami Bey bağışın şartlarını kabul etmiş, durum İslami Eğitim Cemiyeti ile Darüşşafaka’nın defterlerine aynen kaydedilmiş ve Zübeyde Hanımefendi Hazretlerine de bu belge verilmiştir. 28 Ekim 1921
Darüşşafaka Müdürü Ali Kami.
Mustafa Kemal Paşa’nın Validesi Zübeyde.
Şahitler: Dişişleri Bakanlığı Selanik Konsolosluğu memurlarından Cemal.
İslami Eğitim Cemiyet’i Müdürü Cemil.
Özel deftere kaydolması, diğer senetlerle ve mahkeme kararları ile beraber kasada saklanması için muhasebeye. 21 Aralık.1921
Bu senette de ifade edildiği gibi, Atatürk’ün o tarihlerde hayatta olmayan bir manevi kız kardeşi ile, çocukken ölen 2 kız kardeşi ve 2 de erkek kardeşi daha varmış. Bu arada kardeşi Makbule Atadan sağ olduğu için senette yer almamıştır.
Bu senet karşısında, Zübeyde Hanım için çirkin iftiralar atanların yüzleri kızarmayacak mıdır? Yaptıkları ayıptan utanmayacaklar mıdır?
-
Che'nin Çantasından Çıkan NUTUK Küba Devrimi’nin öncülerinden ve Fidel Castro’nun yoldaşı Arjantinli devrimci doktor Che Guevara, 196...
-
CUMHURİYET GECEMİZ Burhan BURSALIOĞLU 2013 yaz sezonumuz anlamlı ve coşkulu bir gece ile noktalandı. Cumhuriyet’...