Burhan Bursalıoğlu
2010 yazı da geldi gidiyor. Geldi gidiyor da, bir çok da iz bırakarak gidiyor.
Şöyle bir düşünüyorum da “ keşke gelmeseydi” diyorum. Getirdiği iyi ve kötünün izlerini iki kefeye koyarak ölçtüğümde, kötü izlerin bulunduğu kefenin çok ağır bastığını görüyorum.
Başta, yaz çok sıcak geçiyor. Bahçelerdeki yeşil renkler kahve rengine döndü. Sabah akşam sulamalar da yeterli olmuyor. Çiçekler olması gereken süreden daha az sürede soluyor. O güzelim renk cümbüşlerini seyretme yerine, sarı yaprakları ve yaprakları dökülmüş kuru dalları seyrediyoruz.
Aşırı sıcaklar insanları da etkiliyor. Güneşin yan etkileri başta ben olmak üzere bir çok insanı rahatsız ediyor. Deniz suyu da nasibini alıyor. Olmasından daha sıcak. Suya girdiğinde ferahlıyamıyorsun. Hamam suyu gibi..
Yazın, bir başka getirdiği olumsuz ve üzücü olaylar da vardı. Buna getirdi mi, götürdü mü demek lazım bilemiyorum. Ama şu bir gerçek ki, sevdiğimiz bazı insanlarımız yazı göremedi.
Önce 18 yaşındaki akrabamız Alican’ı, sonra, dünürüm sevgili büyüğümüz Cemal Aköz’ü, bir hafta sonra, görev yaptığım okuldaki öğretmen arkadaşım, aile dostumuz öğretmen Tomris Elmaslar’ı, 5 gün sonra da öğretmen arkadaşım Rıfat Hoca’yı, bunun üzüntüsü devam ederken, 6 gün önce de, Sivas Öğretmen Okulundan arkadaşım Sadiye Özer ve kuzenim Mehmet Altıntop’un kayınvalidesini kaybettim. Yaz bu dostları aldı götürdü.
Hasta olup hastanelerde yatanlar, ameliyat olanlar, kaza geçiren dost ve arkadaşların durumları da bizleri üzen yaz mevsiminin bıraktığı izlerdendi.
Buraya kadar karamsar bir tablo çizdim. Şimdi, havaya kalkan , hafif olan kefeye bakalım. Bu kefe, gönlümüze birazcık su serpen kefe. Yanlış anlaşılmasın. Piyangodan, lotodan, totodan ikramiye çıkmadı, bir yerden de miras kalmadı. Üzüntü ve acılarımızda yakın ve uzak dost, akraba, arkadaşlar bizi yalnız bırakmadılar. Sırayla da olsa çocuklarım, damat, torunlarım ve gelinlerim hep yanımızdaydılar. Dostlarımız, arkadaşlarımız da bizi unutmadılar. Ayrıca mesajlarıyla, telefonla, yazışmayla sevgili öğrencilerim de üzüntümüze ortak oldular.
Bunların dışında, günü birlik ziyaretimize gelen dostlar da bizi çok mutlu ettiler. Herkese teşekkür ediyorum.
İnsanlar, yalnız kaldıklarında, geçmişin iz bırakan iyi ve kötü yönlerinin muhasebesini yaparlar. Çoğu kez üzüntülü olaylar tekrarlanır. Ama kalabalık olduğunda teselli olmak, olayları geçici de olsa hatırlamamak bir nevi mutluluktur. Onun için, kısa süreli gelen misafir de olsa, gelenleri seviyor, mutlu oluyorum.
Ramazan bayramını Bodrum’da çocuklarımla geçirdim. Okulların açılması ve oy kullanma mecburiyeti nedeniyle, hafta sonu hepsini İstanbul’a yolcu ettik.
Bodrum, Ramazanın yaza rastlaması, halk oylaması nedeniyle , insanlar erken memleketlerine gittiler. Halbuki Eylül ve Ekim ayları, Bodrum’un en güzel mevsimidir. Bundan istifade edemediler. Güneşin yakıcı etkisi kayboluyor, kalabalığın gürültüsü, trafiğin yoğunluğu gidiyor, sessizlik içinde sakin yaşam Eylül ve Ekim aylarının özelliklerindendir. Erken gidenler bu güzelliklerden mahrum kalıyor.
Yaz ayları, Türkiye’nin yegane gündem maddesi, Anayasada değiştirilmesi istenen 26 maddenin Halk oylamasına sunulma propogandasıyla geçti. Yazıldı-çizildi, meydanlarda nutuklar atıldı, bağrış çağrış derken oylama da yapıldı. Dün İslamhaneleri’nde, köy konağı denen camiindeki sandığa giderek oyumuzu kullandık. (Kaydım Bodrum’da olduğundan) Tüm Türkiye’ de seçmenler de oyunu kullandı ve EVET ler kazandı. Umarım, Türkiye Cumhuriyeti için hayırlı olur.
2010 yazının dikkatimi çeken diğer bir olayı doğayla ilgili.
Yazlığımızın bahçesinde, meyve türünden, armut, nar, dut, erik, kayısı, turunç, mandalina, limon ve zeytin ağaçlarım var. Ankara armudu denen kış armudumda, bu yıl oldukça meyve de var. Armutlar da oldukça büyüdüler. Dikkatimi çeken, hayretle seyrettiğim , yanında bulunan nar ağacı ile birlikte çiçek açmaları. Ekteki resimlerde de bu olayı sizinle de paylaşmak istedim.
Acaba diyorum, mevsimlerin, küresel dünyamızda değişime uğraması, bitkilere de mi sıçradı? Zamansız bu olayın oluşması, doğa dengesinde bir bozulma mı var ? Şimdi bütün dikkatimle bu çiçeklerin meyveye dönüşüp dönüşmeyeceğini takip etmem olacak.
Dünyamız dönüyor ; güneşimiz doğuyor, batıyor; Ay ımız gecelerimizin ışığı olmaya devam ediyor; yeni, yeni gezegenler bulunuyor; bilinen gezegenlerde hayat emareleri belirleniyor, birçok yanlışların doğru, doğruların yanlış oldukları varsayımları ileri sürülüyor. Bizim bilmediğimiz, değişen Galakside bir şeyler mi oluyor? Yaşam dengeleri mi değişiyor da bizler algılıyamıyoruz? Buzulların erimesi, iklimlerin değişmesi, yaşamın üç vazgeçilmez unsurlarından olan, güneş, hava ve su değişime uğruyor da biz mi farkında olmuyoruz? Bir şeylerin olduğu kaçınılmaz. Yoksa, Dünyamızı taşıyan öküzün boynuzları sallanmaya başladı da dengeler mi bozuldu?! Eylül ayında, armudun, narın çiçek açması…………