10 Şubat 2011 Perşembe

KAHRAMAN KADINLARIMIZ


Mücahide Hatice Hanım
 Burhan  Bursalıoğlu
 
Türkiye’yi cephe cephe dolaştı
Anafartalar’da 56. fırkada mücadele eden Hatice Hanım’ı herkes erkek zannediyordu. Çünkü, tanınmamak ve savaş dışında kalmamak için erkek ismi kullanarak, kendisinin Ahmet ismiyle çağrılmasını istemişti. Anafartalar’dan sonra diğer muharebelere de katılan Hatice Hanım, İzmir’de Yunanlılara esir düşer. Buradan Manisa’ya kaçan ve Bandırma üzerinden İstanbul’a geçen kadın asker, buradan sonra da İnönü Muharebeleri’ne katılır. Kurtuluş Savaşı boyunca pek çok cephede boy gösteren Hatice Hanım, Kütahya cephesinde, Çay ve Dumanlı Pınar muharebelerinde de bulunmuştur.
Mücahit Hatice Hanım


`Mücahide Hatice Hanım``la yapılan bir röportaj da, . Mücahide Hatice Hanım``, o günleri şöyle anlatıyor: ``Adım Ahmet`ti. Benim kadın olduğumu kimse bilmiyordu. Şarapnel ve kurşunlarla 9 yerimden yaralandım. Milli muharebemize gönüllü eşlik ettim. İzmir işgal altındayken İzmir`deydim. Mösyöler Yunanlılarla birlikte kışlamıza hücum ettiler. Yaralanan askerlerimizi İzmir Gureba Hastanesine yetiştiriyordum. Beraberimizde hastabakıcı hanımlar da vardı.`

` Zeynep Mido Çavuş 

Kosova’nın gönüllü kahramanı.
Osmanlı’nın verdiği savaşta sadece Türkiye sınırları içindeki kadınlar rol almadı. Bunun dışında da eski Osmanlı topraklarından gelerek savaşa katılan kadınlar olmuştu. Kosova’dan gelerek gönüllü olarak Çanakkale savaşında bulunan Zeynep Mido Çavuş, bunlardan biridir. Ailesi Kosova’da bulunan ve savaşa katılmak üzere tek başına gelen Zeynep Çavuş’un şehit düştüğü ve İzmit’te heykelinin olduğu iddia ediliyor.
``...15 Ağustos 1915 Pazar günü savaşa katıldık ve büyük tepeyi ele geçirme görevi aldık. Bu arada çok can kaybı verdik. Şarapnel parçaları, makineli tüfek mermilerinin yarı sıra pusuda ateş eden keskin nişancı kadın savaşçıların ateşi altında adeta cehennemde ilerlemek gibi bir şeydi. Burada pusuya yatıp çarpışan keskin nişancıların çoğu kadın veya kız. Kendilerini yeşile boyayıp bodur çalılar ve bitkilerle uyum sağlamışlar.``


, Avustralya ve Yeni Zelanda arşivlerinde yer alan çok sayıda belge arasında bulunan Avustralyalı Piyade er J.C. Davies`in annesine yazdığı bir mektupta da cephede savaşan kadınlarla ilgili şunların yazıldığı belirtiliyor: ``Benim de vurulduğum 18 Mayıs 1915 günü, keskin nişancı bir Türk kızı, pusuda çarpışıyordu. Gizlendiği yerden gün boyunca ateş etti ve çok sayıda adamımızı vurdu. Ancak gün batmadan bir Avustralyalı tarafından vurulmasına gene de üzüldüm. Güzel yapılı ve tahminen 19-21 yaşlarında bir kızdı. Ölü olarak ele geçirdiğimizde yanında başka bir Türk`ün ölüsünü de bulduk. Genç kızın bedeninde 52 kurşun yarası vardı.``

7 Şubat 2011 Pazartesi

BİRAZ DA GÜLELİM


 GÜLMEK GIDA DIR
 Burhan Bursalıoğlu
İşte Aradığım  Kız
 
İlk yemeğe çıkışımızda cep telefonu çaldı. Elini çantasına attı. Kurcaladı,  kurcaladı.Telefon uzun uzun çalmaya devam  ediyordu. Bir türlü bulamadı.
Sonra o güzel cümle döküldü dudaklarından:
'Evde mi bıraktım acaba?'
"İşte o an  aradığım kız bu" dedim.


Pişmanlık

Bilinçli tüketim, bilinçli üretimle olur 18.000 TL kredi kartı borcum  olduğunu öğrenen babamın ilk tepkisi;
'Keşke korunsaydım' oldu.

Altıncı his

6. His filmini izledin mi  ? dedim. “Hayır ama çok övdüler” dedi.
Bende filmin CD'si var, istersen vereyim izle, ben de çok beğendim” dedim.
Şimdi izlersem bir şey anlamam, ilk 5 tanesini izlemem lazım önce “dedi.
Sustum.Gülmedim  bile. Artık görüşmüyoruz.

 Öncelik

Evlenmeyi düşündüğü erkek arkadaşının 'benden önce biriyle oldun mu?' sorusuna,
 'buraya gelmeden önce mi?' cevabını vererek evlilik umutlarını magmalara atan hatunun gerçek sarışın olduğunu söylememe bilmem gerek kaldı  mı?


Suyu

Geçenlerde köyde komşunun evinin önünden geçiyordum.

Yaşlı amca hanımına şöyle dedi: 'Hanım suyu ısıt; olursa olur olmazsa çay demleriz.'
Hala  gülmekteyim.

Maalesef  Kaybettik

Aniden fenalaşan annelerini apar topar hastanenin acil servisine taşıyan, ancak yarım saat sonra doktorun 'maalesef annenizi kaybettik' demesiyle annelerinin öldüğünü öğrenemeyen(!)
bunun yerine 'ulan nasıl kaybedersiniz  koca kadını daha demin buradaydı!' deyip doktoru bir güzel döven komşularım var duyurulur...



 Ramazan geldi
Her zaman canım, aşkım diyen kocacığım Ramazan geleli beri,orucu bozulmasın diye bana 'kanka' diyor ya..

Danger

Önümüzde ilerleyen tankerin üzerindeki 'DANGER' yazısını görüp de
'Allah'ın akıllısı, tanker yazacağına danger yazmış' diyen ve arkasından kahkahalarla gülen teyzemi nerelere göndersem acaba?
 
Kıbleye çevirin

Bu zamana kadar hiçbir şeyi alkışlatamamıştım kısmet bugüneymiş.

Lütfen o  büyük alkışlarınız pilota 'Uçağı kıbleye çevirin, namaz kılacağım' diyen gurbetçi vatandaşımıza gelsin. Haberi gördüğümde ben öyle yaptım da.  

 Efendi Çocuklar
Lütfen bir alkış da benim anneme zira kendisi geçen gün televizyonda  zap  yaparken, Aydın ve Fatih Ürek'i görünce, 'Ben bunları çok  severim, mankenlerle falan dedikoduları çıkmıyor, terbiyeli çocuklar' dedi.  

 İndirdik
Bizim oradaki Carrefour´un ilk açıldığı zamanlar. Mağazada anlık  indirim duyurularını anons eden kişi şöyle dedi:
'Pantolonları indirdik, orta reyonda sizleri bekliyoruz.'

Takabilir

 
Geçenlerde gittiğim düğünde takılan paraları anons eden şahıs aynen  şöyle dedi:
'Gelin hanım köşede, isteyen takabilir.'


Malum  Kadınlar!
Arkadaşımın sevgilisi komiser. Geçenlerde ikisi arabada sohbet ederlerken;
- 'Bilmem kaç merkez, yolda üç tane or..pu var Tamam' diye bir telsiz   anonsu gelmiş.
Erkek arkadaşı çok utanmış ve hemen telsize sarılıp telsizin diğer  ucundaki memura;
- 'Bu ne biçim anons, malum kadın deyin biz anlarız' diye fırça atmış.
On dakika sonra gelen telsiz anonsu ikisini de kahkaha krizine sokmuş.
- 'Komiserim malum kadınlar or...pu degilmiş Tamam'


Pilli  Balık

Bir arkadaşımla balık almaya gittiğimizde, arkadaşım kovanın içinde yüzüp  çırpınan balıklara bakıp;
-
'Bunlar taze mi?' diye sormuştu.
Balıkçı da cevabı hemen yapıştırdı:
- 'Yok abla, pil takıp oynatıyoruz'

3 Şubat 2011 Perşembe

İSTİKLAL SAVAŞI

KURTULUŞ  SAVAŞINDA  KAHRAMAN  TÜRK  KADINLARI
Burhan Bursalıoğlu


Yıkılan ve dağılan bir toplumdan yeni bir devletin oluşturulmasında verilen milli mücadele sırasında, Türk kadınının da kahramanlıkları  destanlaştı.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 da Anadolu’ya çıkarak başlattığı kurtuluş harekatı içinde yer alan binlerce kadın, Cumhuriyetin  atılan temelinde en büyük pay sahipleri oldular.
İşgal altındaki Anadolu’da başlatılan Milli Mücadele de binlerce kadın cephe gerisinde büyük bir çaba harcarken, çok sayıda kadınımız da silahlı mücadeleye katılarak, Dünya’ya örnek olacak kahramanlıklar gösterdi.
Milli Mücadeleye hazırlık günlerinde kadınlar tarafından kurulan “Asri Kadınlar Cemiyeti” ile Sivas’ta kurulan “Anadolu Kadınları Müdafaai Vatan Cemiyeti” unutulmayanlar arasında yer aldı.
Milli Mücadeledeki binlerce isimsiz  kadın kahramanların yanı sıra, isimleri halen  belleklerde olan kahramanlarımızdan bazılarını, zaman zaman bu asayfalarda bulacaksınız.
10.03.2010 tarihindek blog umda “Savaşçı Kadınlarımız” başlığı altında birçok kadınımızın hikayelerini yazmıştım. Çok uzun olan ve tek seferde yayınladığım için okumakta  sıkılanlar olabileceğini düşünerek, bugün başladığım yazı serisinde tek tek veya ikişer ikişer Kahraman  Kadınlarımızın hikayelerini YAYINLAYACAĞIM.

Nezahat onbaşı

Nezahet Onbaşı`nın hikayesi aslında Çanakkale Savaşı günlerine kadar uzanıyor. Savaş yıllarında annesi Hadiye Hanım daha 24 yaşındayken ince hastalığın (verem) kurbanı olur. O günlerde İstanbul işgal altındadır, küçük kızın babası Albay Hafız Halit Bey ise cepheden cepheye koşmaktadır. Hafız Halit Bey bir müddet sonra komutasındaki 70. Alay ile Anadolu`daki Milli Mücadele saflarına katılma kararı alır. Tabii kızını da yanında götürmek zorunda kalır. Böylece kader Küçük Nezahet`i daha 9 yaşındayken cephelerle tanıştırır.
At sırtında geçen ilk günün gecesinde donma tehlikesi atlatır. El bebek gül bebek büyüyeceği bir dönemde öksüz kalmıştır çünkü. Hafız Halit Bey küçük kızını kimseye emanet edemeyeceğini düşünerek adeta cephelerde büyütür. Küçük Nezahet, askerlerden at binmeyi, silah tutmayı öğrenir. Tam üç sene cephelerde bilfiil babasının katıldığı her muharebeye katılır. 70. Alay`ın simgesi olur
Nezahat Onbaşı, babasıyla birlikte, Geyve Savaşı, Konya İsyanı, Birinci ve İkinci İnönü Savaşları ile Sakarya ve Gediz Muharebelerinde yer almış ve gösterdiği kahramanlıklarla 70. alayın simgesi olmuş,alay kızlı alay diye anılmış hatta Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa’nın dahi dikkatini çekmiştir.
Türk ordusunun Yunan saldırısı karşısında zor duruma düştüğü Gediz Muharebesi, yaklaşık 600 kişilik alayı ile Albay Halit’e sıkıntılı anlar yaşattığı ve umudunu tükettiği bir noktada küçük kızı Nezahat atıyla askerlerin önünü keserek babasının imdadına koşmuştur.
Küçük Nezahat, cephe gerisine kaçmaya çalışan askerlerin karşısına, vatan sevgisiyle dolu büyük yüreğiyle adeta duvar gibi dikilmiş ve bir çocuktan beklenmeyecek muhteşemlikteki şu müthiş sözü haykırmıştır: "Ben babamın yanına ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz?" Atın üstündeki küçük kız, askerlerin yüzüne, “vatan sevgisini ve şehadeti” tokat gibi indirince beyninden vurulmuşa dönen Mehmetçiğin hepsi geri dönmüş ve çoğu o muharebede şehit düşmüştür. Ama küçük Nezahat, bu büyük imtihanı kazanmıştır. O artık elinde oyuncakla askerlerin arasında gezinen bir kız çocuğu değil, 70. alayın “Nezahat Onbaşı”sıdır.
Küçük Nezahet`in birbirinden ilginç anıları da var tabii ki. Padişah yanlısı Kuvvay-ı İnzibatiye askerleri Albay Hafız Halit`in sorumlu olduğu alayın Anadolu`daki Milli Mücadele Orduları`na katılmasını (1919) istemez. İşte küçük Nezahet o çatışmalarda bir askerin yanı başında şehit oluşuna şahit olur. Yüreğini sarsan bu anıyı çocuklarına sık sık anlatır.
İlk asker elbisesini 1920`de giyer. Erlerin kullanılmayan kıyafetlerinden minik kıza bir haki elbise dikilir.
Nezahet Hanım Milli Mücadele`ye katılışının ilk safhalarına ait anılarını Tarih ve Coğrafya Dünyası Mecmuası`na şöyle anlatmış:
`Gelinkondu Köyü`nde kurduğumuz karargah benim için yeni bir hayata başlangıç teşkil etti. Artık talim devresini bitirmiş, acemilikten kurtulmuş, muallem bir asker olmuştum. Cephelerde sükunet olduğu için çadırda babamın hizmetine bakıyordum. Babamın elbiselerini temizliyor, söküklerini dikiyordum.
Bir akşam üstüydü. Çadırın önünde oturmuş, babamın ceketindeki sökükleri dikiyordum. Birden silah çatırdıları duyuldu. Bütün bölükler silah başı yaptılar, ileriye keşif kuvvetleri gönderildi. Babam da hazırlıklarını bitirerek yanıma geldi:
- Haydi, dedi; benimle gel.
-Nereye gidiyoruz?
-Askerlikte sual sorulmaz. Verilen emirler yapılır.
-İyi ama ben asker miyim?
-Şu dakikadan itibaren askersin.
Hiçbir cevap hayatımda bu derece beni sevindirmemişti. Demek ki babam beni artık asker olarak kabul ediyordu. İçimde sevinç bulutları dalgalana dalgalana hazırlıklarımı bitirdim, bölüklerin toplandıkları yere doğru koştum. Silah sesleri hala duyuluyordu.
Bölükler emir aldıktan sonra yürüyüş koluna geçtik. Birkaç saat sonra, keşif bölüğü döndü. Yanlarında çopurlu poturlu ve silahlı bir sürü insan vardı. Bunlar çetelermiş. Reisleri de Gavur Ali diye anılan biri. Biraz evvel silah atanların bunlar olduğu anlaşılmıştı. Meğer bu adamlar bir köy civarından geçerlerken hep böyle yaparlarmış. Gavur Ali`yi babamın yanına getirdiler. Babam sordu:
-Kimsiniz siz? Bu silah sesleri nedir?
-Ben Gavur Ali; biz de sizdeniz. Baskın yapmak için cephanemiz kalmadı. Bize cephane verin.
-Ya duyduğumuz silah sesleri neydi?
-Köy kenarından geçiyordum, bizimkiler aşka geldi.
-Ben, keyif için mermi yakanlara cephane vermem. Bir tek kurşunun bile bugün için kıymeti vardır.
Çeteciler babamın bu sözlerinden memnun olmadılar, homurdana homurdana uzaklaştılar. Sonradan öğrendiğime göre bu çetelerin çoğu Milli Mücadelemize hizmet etmişler. Fakat bir kısmı da köyleri basıp talan etmişler.


ÇERKES ETHEM SİLAH HEDİYE ETTİ
Gelinkondu Köyü`nden şafakla beraber ayrıldık. Geyve istikametine doğru ilerliyorduk. Ben, atımla babamın yanında gidiyordum. İkinci karargahımızı Geyve Akhisarı`nda kurduk. Burada benim için çok mühim yeni bir hadise oldu; bölüklerimizden biri, zararlı faaliyette bulunan çetecilere karşı gönderilmişti. Bir haylilerlemiş olan bu bölüğe bir emir götürülmesi gerekiyordu. Bu iş için iki atlı hazırlandı. Babama beni de bu atlılarla göndermesi için yalvardım, razı oldu.
İki atlı ile birlikte karargahtan yel gibi uzaklaştık. Tarlalardan geçerken başka bir atlı grubun bize doğru geldiğini gördük. Askerlerden biri bu grubu tanıyormuş.
-Bursa grubu, diye bağırdı. Ben:
-Ne yapacağız şimdi? Diye sordum.
-Hiç, dediler; Kuvayı Milliyecidir. Bizimle birliktir. Bir şey yapmazlar.
Atlı grup bize yaklaşınca önlerindeki adam attan indi. Doğru bana yürüdü ve atımın yularını tutarak sordu:
-Sen kimsin küçük?
-Nezahet.
-Baban kim senin?
Yanımdaki asker cevap verdi:
-Bizim kumandanımız Halit Beyin kızıdır bu.
Çete Reisi beni okşadı:
-Sen, dedi; iyi bir asker olacaksın ama birşeyin noksan.
Üstüme başıma göz gezdirdim; herşeyim tamamdı.
-Benim hiçbir şeyim eksik değil.
-İyi düşün bakalım küçük.
-Herşeyim tamam benim.
-O halde nasıl harp edeceksin?
Silahsız olduğumu ima etmek istediğini anladım.
-Bana göre silah yok ki...
Güldü:
-Ben sana silah bulurum.
Sonra adamlarından birini çağırdı. Ver şu silahını, dedi. Adam omuzundan çıkardığı silahı reise verdi. O da bu silahı bana uzatarak:
-Al bakalım küçük, dedi; işte şimdi tam asker oldun.
Görüştüğüm ve bana silah hediye eden bu çete reisinin Çerkes Ethem olduğunu sonradan öğrendim. O zamana kadar hiç böyle küçük silah görmemiştim. Meğer bu Yunanlılardan alınmış bir filinta imiş. Çok sevinmiştim; aylarca hasretini çektiği oyuncağa kavuşan çocuk gibiydim....
(Nezahet Onbaşı`nın bu silahını daha sonra babası Hafız Halit alır. Kendini yaralayabileceği düşüncesiyle mermilerini boşaltır. Nezahet onbaşı aylarca sırtında bu filintayla cephelerde gezer.

Nezahat Onbaşı’nın kahramanlık hikâyesi, Cumhuriyet'in ilânından hemen sonra 30 Ocak 1921'de, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin en hararetli tartışmalarından birine konu olacaktır.
Bir milletvekili Meclis Başkanlığı’na Nezahat Onbaşı'ya istiklal madalyası verilmesini teklif etmiştir. Küçük Nezahat, Fransız İhtilali'nin simge ismi 16 yaşındaki Jan Dark (Jeanna D'Arc) ile özdeşleştirilmiştir. Bolu mebusu Tunalı Hilmi Bey, istiklal madalyasının da ötesinde Nezahat Onbaşı'nın asker yapılmasını, tuğgeneral rütbesiyle ödüllendirilip, “Paşa Hanım” olmasını önermiştir.Sonunda, Emin Bey’in teklifi gereği minik kızın istiklal madalyası ile onurlandırılmasına karar verilmiştir. Böylece Nezahat Onbaşı, TBMM’nin istiklal madalyası ile ödüllendirdiği “ilk çocuk” olma unvanını elde etmiştir. Ne var ki babası Albay Hafız Halit (Uzel) Bey ve kendisi defalarca başvurmalarına rağmen maalesef istiklal madalyasını Meclis’ten almayı bir türlü başaramamışlardır. Bunun yerine Nezahat Onbaşı bir çeyizlik hediye ile taltif olunmuş, fakat o da tıpkı istiklal madalyası kararı gibi gerçeğe dönüşmemiştir. Yaşının küçük olması sebebiyle Cumhuriyet’in kadın kahramanları listesine bile çok sonraları girecektir.
Bundan 65 yıl sonra bir gazetecinin konuyu gündeme getirmesiyle dönemin TBMM Başkanı Necmettin Karaduman tarafından kendisine takdir beratı verilmiştir. Nezahat Onbaşı, 6 Temmuz 1986'da Dolmabahçe Sarayı'nda sessiz sedasız bir törenle şükran plaketini aldığında tam 78 yaşında idi. 6 yıl sonra da madalyasını göremeden hayata gözlerini kapayacaktı.
SON İSTEĞİ TÜRK BAYRAĞINA SARILMAKTI
İstanbul Özel Saint-Joseph Fransız Lisesi Felsefe öğretmeni küçük kızı Oya Baysel ise tek bir isteğini yerine getiremediklerini dile getiriyor: "Onun son dakikasına kadar hep yanında olduk. Tek isteği var yapamadığımız. Öldüğümde Türk bayrağına sarın demişti. Bir takım asker geldi, cenaze törenine. Ama tabutuna al bayrağı koyamadık. O günün telaşıyla birileri Bayrak Kanunu var deyip engellemişti. Biz de unuttuk."
 24 Eylül 1993'te GATA'da vefat eder. Ve eşinin yanına Karacaahmet Mezarlığı'na defnedili

31 Ocak 2011 Pazartesi

GÜNCEL



 AĞLANACAK  HALDEYİZ

İBRETLİK  ARAŞTIRMA!

Burhan  Bursalıoğlu

Bir öğretmen olarak, Ülkemizin insanlarına yeteri kadar bilgi verdiğimizi, en azından  yaşadığımız Ülkemizin  doğal halinin, idare sistemimizin  organlarını, hangi dalda olursa olsun ün yapmış insanları , bizleri Dünya  devletlerini  istilasından kurtarmış olan Türk büyüklerini  öğrettiğimizi zannediyordum. Vatandaşın, kendini kanıtlaması, karşılaştığı problemlerini kendisinin çözmesi, hakkını nasıl, nerede kimden arayacağını, kişiliğini, saygıyı, sevgiyi, Demokrasiyi, laikliği, dinimizi, tarihimizi, coğrafyamızı öğrettiğimizi zannediyordum.
Atatürk’ün  bizlere  emanet  ettiği  gençliği  yetiştirmemiz için canla başla çalıştığımızı  zannediyordum. Atamızın gençliğe yaptığı  hitabındaki hususları öğrettiğimizi zannediyordum.
Yanılmışım…  Biz hiç bir şey öğretememişiz. Boşuna uğraşmışız.
“Bu yargıya nasıl vardım* Bilmem Star  televizyonunun 19 haberlerini  izliyor musunuz?  Bazı akşamlar, haberler sonunda, muhabir Osman Terkan, halkın arasında dolaşarak, o gün için sormayı tasarladığı soruları soruyor, aldığı cevapları da yayınlıyor. Birkaç akşam izlediğim için yukarıdaki yargıya vardım.
Aslında , yıllardır süren çeşitli yarışma programlarında alınan cevaplar karşısında şoke olurdum. Ama bu kadar geniş bir kitleyi kaplayacağını tahmin edemediğim için, yarışmalarda, yanlış, ipe sapa gelmez,  saçma sapan cevap  verenleri   münferit olarak  addediyordum. Star ın bu son  kamu bilgisine sunulan sorulara alınan cevapları duyunca komaya girdim.
Aklımda kaldığı kadar sorulara   verilen  cevapları aşağıya bilgilerinize sunuyorum.

OSMAN  TERKAN


Soru: Mehmet Haberal kimdir?
Cevaplar:  Haberle ilgili spiker;Gazeteci; Bakan;  Yorumcu; Komutan, yazar, hakim… Bu gibi yanlış cevapları alan  Osman Terkan  cevapla ilgili ek sorular soruyor. Örneğin, -Hangi komutan, hangi televizyonun, hangi partnin gibi.
Soru. TBMM  de kaç senatör , kaç milletvekili var?
Cevaplar:   360 milletvekili, 20 kadar senatör, Tayyip Erdoğan senatör;  600 Milletvekili, bilmiyorum;  galiba 1000 kişi kadar;  2 kişi senatör yok dedi.
Soru:  Son günlerde adı çok söylenen Wikileaks  kimdir?
Cevaplar:  Beşiktaşın yeni transferi. Çok iyi oyunu. Tanıyorum tabi. Çizgi film kahramanı; ilaç adı; bir hastalık; giyim markası; Sabun markası;  kestane cinsi, Manisada yetişir orta boydur; bilgisayar profösörü;  eşofman markası; Basketbolcu
Soru:  Cumhurbaşkanımız kimdir? İlk Cumhurbaşkanı kimdir?
Cevaplar  : Abdullah Gülü tanımayanlar, Tayyip Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı olduğunu söyleyenler, Süleyman Demirel’in ilk Cumhurbaşkanı olduğunu, Ahmet Necdet Sezeri tanımayanların çoğunlukta olduğu, Atatürk’ün ilk Cumhurbaşkanı olduğunu sadece bir kişinin bildiğini,  başka bir gün Cumhurbaşkanımız kimdir? diye sorduğunda, Tayyip Erdoğan,  Mehmet Ali Şahin, Faruk Çelik,  Bülent Arınç , ve birkaç  kişi de  Abdullah Gül dedi.
Soru:  Bunları tanıyor musunuz? ( elinde yedi oyuncunun  ve birde AKP li Egemen Bağış’ın fotoğrafını gösterdi)
Cevaplar:  Yedi oyuncuyu bildiler, Egemeni   tanıyamadılar.  Galiba İstanbul Masalı dizisinde oynuyordu,  tanıyamadım bu adamı, bir dizi de oynuyordu, çok oynasın da tanıyalım abi.
Elinde Akp li Burhan Kuzu ile CHP li  Süheyl Batu8m’ un resmini göstererek.   
Soru: Bunları tanıyor musun?
Cevaplar: ( Burhan Kuzu ‘yu göstererek) Bunu  Tanımıyorum, Türk malı dizisinde Abiyenin kocası, dizi oyuncusu. Süheyl Batum için. Nejat Uygur’ un oğlu,  Artist. ( Cevaplara göre hangi oyunda onadıkları da soruldu.


Soru: TBMM  grubu olan kaç parti var?
Cevaplar:Otuzun üzerinde , 50-60, 28, 10 5  diyenlerin yanında bir kişi de,  sadece AKP var  cevabına karşılık  gazeteci : ( Peki MHP- CHP- DBP   yok mu?)    Onlarda varmı
Osman Terkan elinde, Aleks ,Arda ve Emre’ nin resimleri yanında, Hüsamettin Cindoruk, Devlet Bahçeli, Kemal Kılıçdaroğlu Selahattin Demirtaş  gibi siyasilerin resimlerini göstererek –
Bunlar kim? Diye sordu.
Pek çoğu futbolcuları tanıdı.: Cindoruk’u göstererek – Bu eski Fenerbahçeli Lefter.  Cindoruk’u göstererek _ Bu Demirel. Bahçeli için Cumhurbaşkanı, Kemal Kılıçdaroğlu için Başbakan,  diyenler.
Soru: 12 Eylül de yapılan referandum niçin yapıldı ? 
Cevaplar:  Askeri düzeni yıkmak için, Soru: Türkiye’de askeri düzen var mı?  Cevap:  Bilmiyorum. Bana  birileri var dedi bende EVET oyu kullandım. Diğerleri: Cumhurbaşkanı için; ben referandumu anlamadım EVET dedim; Türkiye iyi olsun diye  oy kullandım;  vallahi bilmiyorum , baktım herkes evet diyor , bende öyle kullandım. (Bir çokları da bilmeden kullandıklarını, bazıları da kullanmadıklarını söyledi.
Sopru: Türkiye’de kaş il var?
C evaplar: 67, 87, 90, 100.  Çok.
Soru: Milli  Marşımız nedir?   
Cevaplar: Türküm doğruyum mu?,  Kimse bilemedi.
Soru:  İstiklal marşımızın ilk dörtlüğünü oku: 
Okuyan olmadı.  Kimi yanlış okudu, kimide hiç bilemedi.
Soru:  İstiklal Marşımızın sözlerini, kim yazdı:
Birçokları bilemadi, birisi Atatürk, birisi de Fatih Sultan Mehmet dedi.
Soru:  Hükümette bulunan 5 Bakanın isimlerini sayması istendi. Hiçbiri sayamadı. 2-3 isim sayanlar da birkaç tane idi.
Soru: “Ulusal Bayramlarımız hangileridir “diye  soruldu. İçlerinde liselilerin de olduğu kişilerin çoğu Kurban ve Ramazan bayramını söylediler.  Birçoğu 19 Mayıs’ta ne olduğunu bilemedi. Bazıları 19 Mayıs’ta Cumhuriyetin kurulduğunu, 29 Ekim’de spor bayramı yaptığımızı, 23 Nisan da  Cumhuriyetin ilan edildiğini, 10 Kasım’ın Ulusal Bayram olduğunu, 29 Ağustos’un kurtuluş bayramı olduğunu söyledi.
Soru : Türkiye AB  üyesi midir?
Cevaplar: Soruya muhatap olanların  tamamına yakını  EVET”  cevabıı verdi. Birkaç yıl önce, geçen sene girdik diyenlere, “Değişen ne oldu?” ek sorusuna karşı “İyi değişiklikler oldu,” bir kişi de Eminönü meydanının   çok güzel olduğunu söyledi.


Daha pek çok sorular soruldu, hepsine de yukarıda verdiğim örnekler gibi cevaplar verildi.
Şimdi düşünüyorum da, Bu insanlar bizi yönetecek kişilere oy veriyor. Bilinçli olsa gam yemeyeceğim. Bilinçsizce, başkalarınca yönlendirilerek, verdiği oyun Ülkeye yarar veya zarar getireceğini bilmeden oy verecek. Oy  verdiği  insanlar da Türkiye Cumhuriyeti Devletini idare edecek!  
Başka söz söylemeye gerek varmı? Biraz da sizler düşünün. Belki bu halkı aydınlatma hususunda bir çare bulursunuz!

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ