25 Nisan 2011 Pazartesi

KÜLTÜRÜMÜZDEKİ İNANÇLAR


EN ACAİP BATIL  İNANIŞLAR

 Burhan Bursalıoğlu

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye'de yaygın olan batıl inanışları kendi internet sitesinde derledi. Yüzyıllardır süregelen batıl inançlar hayatın her noktasında etkisini gösteriyor.
Bakanlığın internet sitesindeki açıklamada, batıl inanışların ilk insanın var oluşundan günümüze kadar sürüp geldiği bildirildi. Çoğunun bilimsellikle, akılla, çağdaşlıkla ve dinsel inançla bir ilgisi olmadığı belirtilen incelemede, bu tür inanışların ne yazık ki insan oğlunun gönlünden, beyninden, vicdanından sökülüp atılamadığı vurgulandı.
İşte Türklere ait bazı batıl inançlar...


1-Ayakkabının ters gelmesi hastalığa işarettir.’ Ocak ayının birinci günü görülen kimse sana iyi gelirse o yıl yaşarsın, iyi gelmezse hasta olursun. Cuma günü ana rahmine düşen çocuk bilgili olur. Pazartesi başlanan işler ağır gider.

2-Bir erkek iki kız arasından geçerse köse olur. Bir adam iki kadının arasından geçerse sözü geçmez.
Odanın ışığını evin erkeği yakarsa o ev daima nur içerisinde  ve bereketli olur.Kadının yolda erkeğin önünü kesmesi uğursuzluktur. Bir kadın iki erkeğin arasından geçerse çocuğu olmaz.

3-Yarım çay içen kadın dul kalır. Ava gidecek kişinin önünden kadın geçerse avlanamaz. Bundan dolayı o kişi ava gitmekten vazgeçer. Ava giden kişinin arkasından karısı süpürge atar.

4-El yıkanırken önce sağ elden başlamalı, önce sol elden başlamak uğursuzluk getirir. Çorap giyilirken ayağın Kıble'ye doğru uzatılması doğru değildir. Sağ avuç kaşınırsa para gelir, sol avuç kaşınırsa elden para çıkar.

5-Akşam tırnak kesilmez. Akşam sakız çiğnenmez, akşam çiğnenen sakız ölü etidir. Hamile kadın aş ererken neye bakarsa doğacak çocuk ona benzeyecektir. Gece gizlice ay ışığında, gölgede yıkananlar ay gibi parlak olur.

6-Yıldız kaydığında bir insan ölür. Dolunayda doğan çocuk uğurludur, geleceği ışıklıdır. Dolunayda doğan kızlar ay gibi parlak ve güzel olur. Gece aya doğru tükürmek, sövmek uğursuzluk getirir. Güneş güzele vurur.

7-Kırklı kadın evden fazla uzaklaşmaz. Kırklı çocuk yalnız bırakılacağı zaman başucuna bıçak, soğan, sarımsak bırakılır.

8-Hıdrellez günü dikiş dikilmez, ağaç, bitki kesilmez, canlı öldürülmez. Bunlar yapılırsa yeni doğacak ne varsa anasının karnında hıdırellez eğrisi olur.

9-Gece aynaya bakanın ömrü kısa olur. Gece ıslık çalmak günahtır. Akşam kapının önü süpürülmez. Bayram günü tıraş olunmaz. Arife ve bayram günü ağaç kesilmez.  Gece göle girmek iyi dğildir. Geceleri cinler, peri kızları gölde yıkanırlar. Geceleri su üzerinden atlanmaz. Kaynayan suya bıçak sokulmaz. Akşam soğan yenen yere melekler gelmez.

10-Bir kişi gerdeğe girmeden önce yanlışlıkla kediye basarsa başarısız olur. Köpeğin vakitsiz gece havlaması, horozun vakitsiz ötmesi, öküzün gece böğürmesi kötü şeylere işarettir. Köpek havaya doğru bakarak havlarsa kan dökülecek demektir. Tavuğun horoz gibi ötmesi uğursuzluktur, öten tavuk kesilir. Kediyi Hz. Ali sıvazladığı için hiçbir zaman sırtüstü düşmez.

11-Ev yılanı o evin bekçisidir. Kurtlar uluyunca inekleri yemesinler diye gökten ağızlarına yiyecek düşer. İlk yaylaya çıkışta sığırların ortasından bir yabancı geçerse sığırlar hamile kalmaz, doğum yapmazlar. Çakal uluyunca yere tükürmek gerekir, yoksa insanın başına bir yıkım gelir

12-Bıçakla ekmek kesilmez, evin bereketi kaçar. Ekmek kırıntılarını yere atmak, ayakla çiğnemek evin bereketini götürür. Bir  kişinin üzerinde dikiş dikilirse o kişinin kısmeti bağlanır.  Bismillah demeden yemek yiyen kişi doymaz. Şeytan da onunla birlikte yemek yer.

13-Kapının önünde oturan kişi iftiraya uğrar. Duvar dibinde uyumak iyi değildir, insan çarpılır. Evin içerisi temiz olmazsa oraya melekler değil şeytanlar gelir. Nisan yağmuru zemzem suyu gibidir, uğurludur. Nisan yağmurunda ıslanmak insana sağlık verir.

14-Gökkuşağının altında bir erkek geçerse kız, kız geçerse erkek olur. Dolu ilk yağdığında birkaç tane yemek sağlığı iyi gelir. Beş taş oynamak kuraklığa işarettir. Şimşek çaktığında yere bıçak saplanır.

15-Ateşe tükürmek, ateşe sövmek, ateşe tırnak atmak, su dökmek uğursuzluk getirir. Sabah evinden başkasına ateş verenin ocağı söner. Tencerede su boşuna kaynarsa düşmanlar çoğalır. Hastalanan hayvanları ateşten geçirmek iyidir. Külün üstüne su dökülmez, işenmez. Karaağaçtan beşik, sandık yapılmaz. İncir ağacının altında uyuyanları şeytan alır götürür

16-Tarlada zina yapılırsa bereket olmaz. Üzümün tanesini, karpuzun sap kısmındaki kabuğunun içini yiyenler yetim kalır. Ekin ekili tarlada işenmez, cinsel ilişkide bulunulmaz. Çocuğun bezleri yabani ağaca asılırsa çocuk yabani olur.

23 Nisan 2011 Cumartesi

ULUSAL ETKİNLİKLERİMİZ

 23  NİSAN  ULUSAN  EGEMENLİK  VE  ÇOCUK  BAYRAMI
 
 
ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMININ TÜM HALKIMIZA KUTLU OLMASINI, 12 HAZİRAN SONRASI TBMM de, ATATÜRK TÜRKİYESİ VE CUMHURİYETİNİ BAŞKA BİR REJİMLE DEĞİŞTİRMEYİ DÜŞÜNMEYEN MİLLETVEKİLLERİNDEN OLUŞMASINI DİLİYORUM.
Burhan BURSALIOĞLU

19 Nisan 2011 Salı

EĞİTİM


Köy Enstitüleri’nin Kapatılmasının Bugüne Yansıması Nedir?

 
Burhan Bursalıoğlu


O dönemde ülkemizin karşı karşıya olduğu zorlu koşullar ve dış dinamiklerin ülkemiz üzerinde kurdukları psikolojik etkinin sonucu olarak Köy Enstitüleri, soğuk savaşa kurban edilip kısa sürede kapatılarak tarihin raflarına kaldırıldı. Bunu takip eden süreçte ülkenin aydınlık geleceğinin eğitim projesi önce yatılı öğretmen okullarına, sonra yatılı okula, sonra da normal lise eğitimine zamana yayılarak bertaraf edildi. Ülkenin dinamik gençlik sağ sol ayrımı yapmadan anarşinin içine sürüklendi ve üç kez yapılan darbelerle gençlik pasif hale getirildi.
Ülkenin yönetiminde söz sahibi olması gereken entelektüel kesim devletten yavaş yavaş dışlandı. Bu dönemden sonra da ülkemiz eğitimi kalite yönünden gerilemiş, ülkemiz sürekli borçlu bir duruma gelmiş, kırsaldan kentlere plansız göçler başlamış, devasa kentler etrafında kontrol edilemez büyüklükte varoşlar ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak bugün yönetilemez ve kontrol edilemez bir duruma gelinmiştir. Ülkenin yetişkin insan kaynaklarını yetiştiren üniversitelerinin özerkliği çok bulunarak kısılmış, neredeyse ileri lise düzeyinde eğitim veren kurumlar durumuna sürüklenerek, bugün hepimizin bildiği tablo ile karşı karşıya gelinmiştir.
Sorumlu yok. Hesap verecek de yok.

Bir kez daha vurgulamak gerekirse, bazı detaylarda yapılacak eleştiriler, böyle büyük bir projenin değerini düşürmediği gibi, o günden bugüne, bir daha aynı büyüklükte bir "düşünce" ve "planlamaya" rastlayadığımızı, üzülerek ifade etmek durumundayım. Ancak olumlu tarafından bakarsak, o günün zor koşullarında bunlar başarılabildiğine göre, bugün çok daha fazlasını neden başaramayalım, diye kendi kendime soruyorum.

Köy Enstitülerinin açıldığı yerler


Köy Enstitüleri Projesi’nin günümüz koşullarına uyarlanmış probleme dayalı öğrenme modalarını başta üniversitelerimiz olmak üzere denemeye ne dersiniz!


Köy Enstitüleri deneyimini değerlendirdiğimizde günümüze kalan birikimi şöyle özetlemek olanaklıdır:
  1. İnsan en yüce değerdir. Eğitim, bu değeri daha da geliştirme gücüne sahiptir. İyi eğitilen ve eğitim yoluyla canlanıp bilinçlenen insan, hem iyi bir birey, hem iyi bir yurttaş hem de iyi bir üretici olabilir.
  2. Akılcı bir planlama vr örgütlenme, yeterli bir motivasyonla, en güç koşullarda bile eğitim sorununu çözme olanağı vardır.II. Dünya Savaşı'nın sınırlara dayandığı ve kıtlığın kol gezdiği 40'lı yıllarda, Eğitmen Hareketi ile başlayan Köy Enstitüleri girişimi, bunun en iyi örneğidir. Bu yıllarda yaratılan kültürel hareketler, teknik eğitimin gelişimi, güzel sanatlar atılımı gibi uygulamalar, zor koşullarda yaratılan başarılardır.
  3. İnsan kişiliğini tam geliştiren ve özgürleştiren çok yönlü (kültürel, bilimsel, sanatsal vb. yönden) eğitim, en zor koşullarda bile uygulanabilir. Köy Enstitülerinde her koşulda ve her zaman yürütülen okuma, deneme; sanat etkinlikleri ve eğlenceler; özeleştiri ve katılımlı demokratik öğrenci yönetimi gibi uygulamalar, bunun da en güzel örneğidir. Bazı etkinlikleri (özellikle eğlenti, eleştiri, katılım) "daha elverişli zamana bırakma" gibi ertelemeci bir yaklaşım haklı gerekçeye dayanmaz ve böyle bir tavır, gerçek bir eğitimin yolunu keser.
  4. Katılımcı ve demokratik eğitim, birçoklarının sandığının aksine en zor koşullar da uygulanabilir. Zaten "gönüllü katılım" ve "yaratıcı" etkinlik olmasaydı Enstitülerin aştığı korkunç zorluklar aşılamazdı. Bugün de demokratik eğitimi erteleyenlerin haklı gerekçesi yoktur.
  5. Akılcı bir planlama ve programlama ve üretken bir yaklaşımla nitelikten ödün vermeden eğitimin maliyeti her koşulda düşürülebilir. Zaten eğitiminin bir amacı da, tutumlu ve üretken bireyler yetiştirmektir.
  6. Eğitimde gerçek başarılar, maddi ve manevi yönden olumsuz rekabete ve yarışa yol açmadan da ödüllendirilebilir. Eğitim etkinliklerine katılanların, ürettiklerini hakça paylaşmaları, eğitimin ve üretimin niteliğini artırır. Bunu kapitalist sistem "prim" yöntemi ile yapmaktadır. Toplumcu bir anlayış bunu, hem bireyi hem topluluğu dikkate alarak yapabilir. Bu tutum, güçsüzlerin korunmasını da, özgün emeği de yeteri kadar dikkate alır. Köy Enstitüsü sistemi herkesin emeğini ve yeteneğini seferber ederken, güçsüzlerin korunmasını da ihmal etmemiştir. Başarıyı, geleneksel "not değerlendirme" sistemi ise sözkonusu insani değerleri dışlamaktır
  7. Eğitim, evrensel değer yaratmayı hedeflerken, yerel ve ulusal değerleri de geliştirebilir. Örneğin, yerel sanat motifleri çağdaş yöntemlerle geliştirilirse, bunun hem ulusal ve yerel hem de evrensel değerlere katkısı olur. Halk dansları ve halk türküleri, Köy Enstitüleri sayesinde gün ışığına çıkarılmış ve ulusal değerler olarak geliştirilmiştir. Bunların evrensel değerlere dönüştürülmesi yolunda da adımlar atılmış, ancak Enstitüler yozlaştırılıp kapatılınca istenen sonuca tam ulaşılamamıştır.
  8. Yurt sevgisi, yurdu sevilecek duruma getirerek gelişir. Köy Enstitüleri, iç karartan Anadolu bozkırını yeşerterek onu daha çok sevmeyi öğretmiştir. İnsan emeği ve alınteri karışan herşey daha çok değer kazanmıştır. Bugün, bu tür anlayışa daha çok gereksinmemiz vardır. Yurtseverlik ve bağımsızlık düşüncesi, emek çekerek kazanılabilmektedir.
  9. Gerçek bir ahlak anlayışı, insana saygı ve sevgi lafla değil, iş yaparak kazanılır. Dersliklerde yapılan ahlak dersleri ya da verilen öğütler; gerçek yaşamın içine girmeden, başka insanların yetenek ve emeğinin ürününü, güçsüz kalanların çaresizliklerini görüp onlara sahip çıkmadan havada kalacaktır. Ahlak eğitimi, gerçek hayatın içinde toplumsal görev yaparak etkili olabilir. Köy Enstitüsü öğrencilerinin sergilediği dayanışma ruhu ve insana saygı, böyle kazanılmıştır.
  10. Köy Enstitüleri deneyimi, evrensel eğitim düşüncesi yanında, Türkiye gerçeğini de dikkate alan özgün bir öğretmen yetiştirme deneyimi yaratmıştır. Bugün öğretmen yetiştirme konusunda aciz kalan iktidarlar, bu deneyimden çok yararlı dersler çıkarabilirler.
Emekli olmuş bir kaç Köy Enstitülü

Tonguç ve Köy Enstitüleri "İş Eğitimi"nin ya da "İş Okulu"nun ana çizgileri bu gerçekleri ortaya koymaktadır. Elde edilen sonuçlar, bugünkü eğitim sistemi için de geçerli olabilir. Yeter ki, kendi değerlerimizi fark eden, ondan gurur duyan politikacılar ve eğitimciler görev başında olsun. Bugün eğitim sorununu çözmek için daha çok potansiyel ve daha çok olanak vardır. Yurttaşlarımız iyi bir eğitime hem gönüllüdür hem de katkıda bulunmaktadır. Eğitimde başarıya ulaşabilmek için katkıda bulunanların, katılımına da olanak sağlanmalı; öğrencilerin, öğretmenlerin ve ailelerin yaratıcı gücü harekete geçirilmelidir. İnsanımızın gücüne ve özverisine güvenirsek, Köy Enstitüsü ruhuna da saygılı davranmış oluruz. Bu konuda, MEB yanında, üniversiteler, sendika ve diğer gönüllü kuruluşlara da görevler düşmektedir.



12 Nisan 2011 Salı

Bilin bakalım

AKLA  ZARAR  SORULAR

Ahmet Karslı'dan alıntı


Tarzan'ın neden sakalı yoktur ormanda her sabah sinek kaydı traş mı olur yoksa köse midir?
 

Pillerin bittiğini bilmemize rağmen kumandanın tuşlarına neden daha sert basarız?

 

Kamikaze pilotları neden kask takar?

 

İnsanlara "4 milyar yıldız var" dediğinizde size inanırlarken, "boya ıslak" dediğinizde neden kontrol ederler?

 

Işığın hızını biliyoruz. Karanlığın hızı nedir?

 

Bebekler 2 saatte bir uyanırken insanlar neden rahat uyumayı "bebekler gibi uyumak" şeklinde tanımlar?

 

Engelli olimpiyatlarında "normal" insanlar için otopark var mıdır?

 

Hava 0 dereceyken yarın 2 kat soğuk olacaksa, hava yarın ne kadar soğuk olacaktır?

 

Evli insanlar daha mı uzun yaşar, yoksa hayat onlara daha mı uzun gelir?

 

Uzaya gitmemiz nasıl bavullara tekerlek koymayı akıl edişimizden önce oldu?

 

İnsanlar neden yüksek binalara çıkıp dürbünle aşağıya bakmak için para verir?

 

Hiç durup düşündünüz mü...

 

Bir ineğe bakıp "şu sallanan pembe şeyleri sıkıcam ve içinden çıkanı içicem" diyen ilk insan kimdi?

 

"Şu tavuğun kıçından çıkan ilk şeyi yiycem" diyen ilk insan?

 

Neden ekmek kızartma makinesinin ekmeği yakan bir sıcaklık ayarı hep olur?

 

İnsanlar saati sormak için bileklerini işaret ederken, neden tuvaletin yerini sormak için totolarını işaret etmezler?

 

Az sonra sizi muayene edeceklerini bile bile jinekoloğunuz siz soyunurken neden odayı terk eder?

 

Goofy ayakta dururken Pluto neden dört ayak üstünde durur? İkisi de köpek değil midir?

 

Mısır yağı mısırdan, zeytin yağı zeytinden yapıldığına göre, bebek yağı neyden yapılır?

 

Alfabe şarkısı ve Parılda Minik Yıldız neden aynı melodiye sahiptir?

 

Domuzlar terlemezken insanlar neden "Domuz gibi terledim" derler?

 

Asansör düğmesine birden fazla kez basmak asansörü daha hızlı getirir mi?

9 Nisan 2011 Cumartesi

FAYDALI BİLGİLER

Yararlı bilgiler... 

  Burhan  Bursalıoğlu


Karıncalar hıyardan nefret eder. Çıkış yerlerişne koyun.  
Pırıl pırıl buz için suyu kaynatıp dondurun 

Ayna parlaklığını alkolle silerek elde edin 


Sakız lekesini elbiseyi 1 saat buzluğa atarak temizleyin


Beyazlık için çamaşırı 10 dakika limon dilimi konmuş sıcak suya sokun


Saçınızı bir çay kaşığı sirkeyle ıslatıp yıkarsanız pırıl pırıl olur

 Limondan azami limon suyu almak için limonu bir saat sıcak suda bekletin


Lahana kokusundan kurtulmak için kaynattığınız suya bir dilim ekmek atın

Elinizdeki balık kokusunu elinizi elma sirkesi ile yıkayarak giderin


Soğan soyarken sakız çiğneyin, gözünüz yaşarmaz.

 Patatesin çabuk haşlanması için bir patatesin yarısını soyarak kaynatın

 Yumurtayı tuzlu suda haşlarsanız çabuk pişer ve çatlamaz. 
Mürekkep lekesinin üzerine diş macunu koyup kurumaya bırakın , sonra yıkayın. 

Tatlı patatesi haşladıktan sonra soğuk suya atın çabuk soyulur 


Fare ve sıçanları uzaklaştırmak için bulunabilecekleri yerlere karabiber koyun, kaçarlar
._,_._

6 Nisan 2011 Çarşamba

YAKIN TARİHİMİZDEN

TORPİL NASIL YAPILIR?

Alinti



Devlet Adam'lığı öyle bir gün imam, ertesi gün savcı!, aklına esince de doktor! olmaya benzemez !!

Torpil Nasıl Yapılır ?
 
Yıl 1934, o dönemde Milli Eğitim Bakanlığı Ulus'tadır. Bakan ise Niğdeli Abidin ÖZMEN'dir.
 Bakan, makamında çalışmaktadır. Kapı çalınır.
 Bakanın gür sesi:

 "Giriniz!" Atatürk'ün yaverlerinden biri, yanında iki çocukla makama girerler. Konuklara yer gösterir ve zarfı açar. Atatürk'ten gelen bir mektuptur bu:
 
 "Bay Abidin ÖZMEN, Milli Eğitim Bakanı..."

 Abidin ÖZMEN zarfı özenle açar ve mektubu dikkatle okur:


 "Yaver Bey'le, size iki fakir ve kimsesiz çocuk
 gönderiyorum. Bu çocukları, uygun göreceğiniz,
 bir liseye (parasız yatılı olarak) kaydını yaptırın..."

 Bu, Atatürk'ün bir emridir. Kesinlikle yerine
 getirilecektir. Bakan ÖZMEN, Orta Öğretim Genel
 Müdürünü çağırtır ve şu direktifi verir:

 "Yaver Bey'in yanındaki bu iki çocuğun
 evrakını alınız ve bu çocukların Haydarpaşa
 Lisesi'ne paralı yatılı olarak kaydını
 yaptırıp her ikisi için de üçer yıllık paralı yatılı
 makbuzlarının veli ve ödeyen hanesine
 Atatürk'ün ismini yazdırarak bana getiriniz." der.

 Bakanın emri yerine getirilmiştir. Abidin ÖZMEN de
 kısa bir mektup yazarak Yaver Bey'le Atatürk'e yollar.

 Mektubun içeriği şöyle: 
 "Muhterem Atatürk, Yaver Bey'le göndermiş
 olduğunuz iki çocuk hakkında emirlerinizi aldım.
 Ancak, arkasında Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve
 Cumhurbaşkanı Atatürk gibi biri bulunduğu için;
 bu çocuğu fakir ve kimsesiz olarak kabul etmeme, hem
 yasalarımız, hem de mantığımız izin vermedi. Bu
 nedenle her iki çocuğunda emirleriniz gereği
 Haydarpaşa Lisesi'ne paralı yatılı olarak kayıtlarını
 yaptırdım. Çocukların üçer yıllık okul
 taksitlerine ait makbuzları ekte takdim ediyorum..."

 Atatürk bu mektup üzerine, devrin Başbakanı İsmet
 İnönü'ye telefon ederek:

 "Bak senin Milli Eğitim Bakanın bana ne
 yaptı." diyerek olayı anlatmış.

 İnönü, Bakan adına özür dilemiş. Atatürk:

 "Yok! demiş özür dileme. Çok memnun oldum.
 Keşke her devlet adamı bu medeni cesarete sahip olabilse ve doğruyu gösterebilse."

 Tarihi değeri olan ve hiçbir yerde yayımlanmayan bu
 anının unutulup gitmesine gönlü razı olmayan
 bakanın yeğeni yüksek mimar H. Rahmi ÖZMEN, 15.08.1985 günü bu mektubu gazeteci yazar Vahap Okay'a iletir. O da 15.09.1985'te gazetesinde yayımlar.

 İşte devlet böyle kurulur, devlet böyle adamlarla yönetilir...

4 Nisan 2011 Pazartesi

KAHRAMAN KADINLARIMIZ


ÇETE AYŞE

Burhan Bursalıoğlu
Hiçbir mecburiyet yokken teşkilat kurup savaşan kahraman gruplara “Çete”, teşkilatı kuran kişilere de “Çeteci” denmiştir. Çete Ayşe de bu kahramanlardan birisidir. Hem de ilk Çetecilerden, ilk defa Kuva-yi Milliye tarihinde efe elbisesi giymiş, ilk defa “Efe” unvanını almış mücahit bir kadındır. Kastamonu’da Halime Çavuş, Erzurum’da Kara Fatma (Seher), Adana’da Melek Hanım, Erzurum’da Nene Hatun neyse; dağlarından yağ, ovalarından bal akan, efeler diyar ı Aydın Eli’nde de Çete Ayşe odur.

Çete Ayşe Umurlu’ya bagli İmamköy`lüdür. O bir annedir. İki kizi vardir (Huriye ve Hafize) okuma yazma bilmez, şehit hanımıdır. Kıt kanaat geçinip gitmektedir. Durum böyleyken köyünde sakin bir yasayiş ömür süren esas adı Emir Ayşe olan 23 yasindaki ev hanımı çok zor şartlarda silahlanıp düşmanın karşısına çıkmıştır.Çete Ayşe o günlerin ıstırabını yüregi yanarak duymuş bir vatanseverdir. O yola çıkınca diğer kadınlar, kızlar peşine takılmış, bu yönüyle bölgenin diğer kadın kahramanlarına öncü olmuştur. Öncülüğüyle de kadın kahramanlarımızın sembolüdür. Zaferi gören bahtiyarlardandır.
Kisacası: Dağlarından yağ, ovalarından bal akan Efeler diyarı Aydın Elinde Çete Ayşe bir Kadın Efedir.

 


ÇETE AYŞE DİYOR Kİ:


1- Erler (milisler,kizanlar) bana hep “Efe” diyorlardı.

2- Bazı kadınların içinde bir pehlivan, bazi erkeklerin icinde de- korkaklıklarndan dolayı- bir kadın gizlidir.

3- Yüz kere canıma kastetseler, yüz kere dirilsem, yine kastetseler, duyacağım ıstırap bir genç kızın namusuna dokunmak değil, kolundan tutulduğunu duyduğum zamanki ıstırabın yanında saçımdan sökülen bir telin ıstırabı gibi hafif kalir.

4- O günlerin bende iki hatırası vardır. Biri, milletimin ve Atatürk`ün göğsüme taktığı istiklal madalyası öteki de heyecanlı kalbimde yasattığım vatan hizmeti.

5- Bir kız ailesinden terbiye almamışsa evlenince kocasından hiçbir terbiye almaz; aksine kızlığa ait utangaçlığı kalkacağından terbiyessizliği dahada artar.

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ