24 Kasım 2011 Perşembe

ÖZEL GÜNLER



ÖĞRETMENLER GÜNÜ

Burhan Bursalıoğlu


Bugün 24 Kasım 2011. Öğretmenler günü.
Anneler, babalar,sevgililer günü gibi…Sizde bilirsiniz, her günün bir hikayesi vardır, Ama Öğretmenler günü nün hikayesi hiç birine benzemez. Çünkü O’ nun başrolündeki kişi  sıradan bir  kişi değil. Mustafa Kemal Atatürk. 
600 yıllık bir İmparatorluğun, yönetim bozukluğu nedeniyle, enkaz haline  gelmesini, leş kargaları gibi bekleyip saldıran, emperyalist, sömürgeci ve açgözlü devletlerin  çullandığı ve kardeş payı  yaptıkları  Osmanlı devletinin içinden,  yeni, genç, demokrasiyi benimsemiş, halkının güvenini kazanmış, bir Cumhuriyet  Devleti  kurmuş olan, Mustafa Kemal  Atatürk’tür. Moralsiz, askersiz, silahsız bir şekilde, Dünya  doymazlarına karşı mücadeleye giren  Gazi Mustafa Kemal’in tek silahı Türk Ulusunun kendine güvenmiş olmasıydı.
Elbette, yeni, yepyeni kurulmuş bir devletin, paslanmış, köhnemiş, çürümüş tüm birimlerinin değiştirilmesi, yeni bir anlayışla, yeni bir yönetimle ve yeni  kişilerce kurulması gerektir. Atatürk bu nedenle  yeniliklere başladı. Devleti ve halkı  muasır medeniyet seviyesine çıkarmak başlıca hedefti.
Siyasal alanda:  Saltanatı ve Halifeliği kaldırmak.
Toplumsal alanda: Kadınların, erkeklerle eşit haklara sahi p  olma  düzenlemesi yapmak. Kıyafette ve şapkada yenilikler yapma, soyadı alma,  saat,takvim ve ölçülerin Avrupalıların kullandıklarını kabul etmek.
Ekonomik alanda: Aşar vergisinin kaldırılması, sanayi ve teşvik yasası çıkarılarak kalkınma planları yapma, yeni yollar yapma nın yanında en büyük yeniliğin ise Eğitim alanında ki düşünceleriydi. Öğretimin birleştirilmesi, üniversite öğreniminin düzeltilmesi, güzel sanatlarda yenilikler yapılması, Türk dili ve tarih kurumlarının kurulması, okur yazar  oranını geliştirmek için yeni Latin alfabesinden alınan, Türkçeye çok uygun olan .harflerin kabul edilmesi ve öğretilmesi.
Bunların hepsini gerçekleştirmiş olan Atatürk, en çok önem verdiği eğitimin temel ilke ve hedeflerinin belirlenerek, cehaletin ortadan kaldırılmasını  amaçlamıştır. Bu amaçları, Atatürk gittiği her yerde söyleyip öğretmenleri yüceltiyordu.

1 Kasım 1928  de kabul edilen  1353  sayılı  yasa ile, Türk Dili nin özelliklerini de belirterek  Latin harflerinden,Türk Diline uygun harfleri seçerek, okunmasının ve yazılmasının da  kolay  olması, 9 Ağustos 1928 de,  Sarayburnunda, Gülhane parkında halka  tanıtan Mustafa Kemal, her yerde demeçlerinde 
 “…asırlardan beri, kafalarımızı  demir çerçeve içinde bulunduran, anlaşılamayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak mecburiyetindeyiz. Bu yeni harflerle, behemehal, pek çabuk bir zamanda, mükemmel bir surette anlaşacağız ki, Milletimizin yazısıyla, kafasıyla bütün medeniyet aleminin yanında  olduğunu gösterecektir. Vatandaşlar, Türk harflerini çabuk öğreniniz. .Bütün millete, kadına, erkeğe, köylüye, çobana, hamala, sandalcıya öğretin”  diyordu.



24 Kasım  1928 de, tüm Türkiye’de, her tarafta  Millet Mektepleri açılmış, halka okuma yazma öğretilmeye başlanmış olup Atatürk bu çalışmalara, “Millet  Mektepleri Baş öğretmeni” olarak katılmıştır.
İşte bu nedenle 24 Kasım’lar “Öğretmenler Günü “ olarak kutlanmaktadır. Zamanımızda  Atatürk’ün yenilik ve inkilaplarını benimsemeyenler bulunmaktadır.  Dünya öğretmnler gününü dahi,  24 Kasım Öğretmenler gününe terci,h edenler dahi bulunmaktadır. 365 günde kutlanan kuru bir Öğretmenler gününü dahi, öğretmene çok görülüyor.24 Kasım. Öğretmenlere çok gören bir zihniyetin ortamındaki öğretmenin saygınlığını siz düşünün. Zaten 24 Kasım larda ne oluyor? O gün öğretmenler göklere çıkarılıyor, ertesi günü yerden yere vuruluyor.  Çünkü öğretmenden korkuluyor. Onun için Köy Enstitüleri kapatılmadı mı? Onun için Öğretmen  okulları ve öğretmen liseleri kapatılmadı mı?  Şimdi ise, kökenleri değişik liselerden alınıp eğitim fakültelerinde eğitilerek sokaklara salıverilmekteler.
Tüm Öğretmenlerin öğretmenler günü kutlu olsun.

21 Kasım 2011 Pazartesi

GELENEKSEL TOPLANTILAR

EMİRGAN İLKOKULU MEZUNLARININ BİRLİKTELİĞİ

Burhan Bursalıoğlu

2005 Kasım'ında, Emirgan İlkokulundan, benim zamanımda mezun olan birkısım öğrencimle toplanarak, her yıl, 24 Kasım Öğretmenler gününden önceki Pazar günü toplanma kararı aldık. Amaç, arkadaşlıkların devamı, birbirinden kopmama, dostlukların devam etmesi, manen dayanışma, eğlenme ve çevreye örnek teşkil etmek.
6 yıldır aksatmadan, kah okulda kah dışarda toplantılarımıza devam ettik.

Bu sene 20 Kasım 2011 Pazar günü, Emirgan'da bir restorantta toplandık. 
1955, 1957, 1976 ve sonrası  mezunlarının  ile,  Cihangir İlkokulunda öğretmenliğim zamanında öğrencim olan Konuralp Sunal'ın, zamanın öğretmenlerinden de,, Enver Al, Hanife Ersoy, Yasemin Eroğuz,  Cafer Hergünsel  ve Benim de    birlikteliğimize  katılımamla,  toplam39 kişi idik.

Sevgi ve saygının bu kadar coşkulu olduğu  bir toplantıya rastlamadım. Birbirlerini ilk kez görenlerin sarmaş dolaş olmaları görülmeye değerdi. Onları gördükçe hem heyecanlanıyor , hem de mutlu oluyordum. Herkez neşeli,  mutlu ve duygusaldı. Eşi ve çocukları ile gelenlerde, gurur,mutluluk ve heyecan doruktaydı.
Yaptığım konuşmada, bu birlik ve beraberliğin devam ettirilmesi, çeşitli nedenlerden ötürü gelemeyenlerin, bundan sonraki  toplantılara katılmalarının sağlanmasını  istedim.

Balıklarımız bitmişti ki, dünkü çocuklarım, bugünkü gençler, bir sürpriz yaparak," hazır hep burada iken Öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler gününü de kutlayalım" düşüncesiyle bir pasta hazırlamışlar.   Üzerindeki mumları söndürerek öğretmenleri adına teşekkür ettim,

Tuncay Birdal, her toplantıda olduğu gibi 23 Nisan şiirini gür sesiyle okuyarak alkışlar aldı. Daha sonra Ayşegül Bıyık güzel sesi ile "Dostlar" şarkısını söyleyerek, alkışlar arasında bir an duygusallaştık.
Saat 15.30 dolaylarında topluca okulumuzu gezmeye çıktık. Herkes sınıflarını gezerek, sıralarıda fotoğraf çektirdi, yorumlar yaptı, 25-30 sene gerilere giderek, anılarını tazelediler.

Okul gezsinden sonra bir kısım gençler dağıldı, bir kısmımız da Çınaraltına inerek, Emirgan çayı içip , gelecek yıl tekrar bir araya gelme ümidiyle dağıldık.



TOPLANTIYA KATILANLAR

BURHAN BURSALIOĞLU
ENVER AL
HANİFE ERSOY
YASEMİN EROĞUZ
CAFER HERGÜNSEL
DURSUNALİ
BİRSEN DUMAN
ERDAL ONES
ASİYE EMİNE KRAL
SEHER SAĞ
FAHRETTİN ATLAY
FATMA İNCE
AYŞEGÜL BIYIK
MİRAÇ BIYIK
DOĞUŞCAN KUNT
EBRU BIYIK KEÇECİ
LEVENT KEÇECİ
TUĞBA ŞAMLI ÖZEN VE ANNESİ
ORKİDE DEMİRAV VE ARKADAŞI
GÖKHAN ELBAŞ
FERHAT MAMUK
ŞÜKRAN YILMAZ AKSU
TUNCAY BİRDAL
KONURALP SUNAL
ŞABAN KAPIYOLDAŞ
FAHRUNNİSA ŞERBETCİOĞLU
AYSUN SANDIKÇI
MERTHAN SANDIKÇI
SAADET MAMUK
MİNE DUMAN
MELİKE DUMAN
ŞÜKRAN SAĞ
ZÜHAL YAŞAR YAVUZ
CUMALİ TAYFUR
HÜLYA ATLAY
MUSTAFA CANDANER




18 Kasım 2011 Cuma

GÜNCEL

İKİ  KONU

Buırhan Bursalıoğlu

Farkında mısın bilmiyorum, son zamanda  sürpriz olaylara şahit oluyoruz.
Sizinde dikkatinizi çektiğine inandığım bu haber ve oluşumlara kısa kısa değinip, birkaç cümle ile de yorumlayacağım.
ŞİKE  İLE İLGİLİ  GELİŞME
Birkaç aydır Türkiye, hatta tüm dünya’nın spor severleri şike iddialarıyla çalkalanıyor.
Fenerbahçe ve Sivas Spor kulübünün başkanları, şike yaptıkları iddiası nedeniyle tutklandılar. Ayrıca tutuklananların içinde  Beşiktaş, Sivas, Eskişehir  Karabük ve Fenerbahçeden yönetici, teknik direktör ve futbolcular da bulunmaktadır.
Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım

Bunların tutuklanmasına vesile olan, henüz daha bir yaşına basmamış, büyük bir heyecanla ve tüm spor  camiasının onayını alarak TBMM de kabul edilen, teşvik ve şike yasasıdır.  Sahalarda ve saha dışında olan nahoş olayları azaltma amaçlı bu yasa şimdi  değiştiriliyor.
Neden?
Alkışlarla yürürlüğe giren  yasa gereği birçok insan içerde. İçerde olanların bir kısmı da sürpriz.
Şike iddiasıyla Fenerbahçe ve Sivas spor başkanları içerde çok kalınca, bunların bir an evvel dışarı çıkmaları için yasayı değiştirmek gerekiyor.  Yasanın ceza maddeleri hafifletilmeli. Taban 5 yıldan 1 yıla, tavan 12 yıldan 5 yıla indirilince, sanıklar,ağır cezadan da kurtulmuş olup tahliye edilebilirler.
Düşünce bu. 
Sivaspor Başkanı

Ben şöyle düşünüyorum, sayın başkanlar dışarda olmuş olsalardı, yasanın bu maddelerini değiştirmek akıllarına gelir miydi acaba?
İkinci huısus;  aslında  ben bu olaya karşı değilim Ama, değişik suç isnatlarından içerde yatan yüzlerce  general, subay, yazar, brokrat ve vatandaş var.  Çokluktan ötürü tutuklular başka başka yerlere nakledilmektedir. Bunlar için neden hafifletici  ve tahliye edici maddelere yer verecek  değişiklikler yapılmaz.? Adaletse herkese adalet olmalı.
Sonradan, “Geç gelen adalet adalet değildir” diye kaybolan  yıllara yanmayalım.

DAVETİYE  SKANDALI

Türkiye Devletinin yaşı 91. Bu güne kadar Osmanlı İmparatorluğu Padişahlarından, Kanuni, Fatih, Yavuz’ un dışındakiler hakkında özel toplantı veya anma  yapıldığına şahit olmadım. Çünkü ollar anmayı, öğünmeyi  hak ediyortlar
2011 yılının içinde bulunuyoruz ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı “DEDEM” dediği 1. Abdulmecid için anma  programı düzenletiyor. 

Yapan neresi? TBMM Başkanlığı. Nerede:  Atatürk’ün çalışma ve son nefesini verdiği yerde. Ne zaman? 17 Kasım 2011. Kaç gün: 3 gün .
 17 Kasım neyi hatırlatıyor?
Vahdettin. Halife-i Müslimin  imzasıyla,   Osmanlının son padişahı Vahdettin, İstanbul işgal orduları komutanı General Haıington’a, yukardaki imzalı dilekçeyle  hayatının tehlikede olduğunu beyan ederek, İngiltere’ye sığınma izni istiyor.  17 Kasım 1922  sabahı, Vahdettinin  tüm efradı bir ingiliz gemisiyle  İstanbul’dan ayrılıyor.
Çocukları, torunlar oluyor, kimisi  yıllar sonra  geri dönüyor kimisi Avrupada kalıyor.
Buraya kadarı  geçmişi hatırlama bakımından   bilgi .





Son bir haftadır basında, internette ve medyada 2 davetiye karşılaştırılıyor ve tartışma yaşanıyor.
Davetiyelerden birisi, 10 Kasım Atatütk’ün ölümünün 73. Yılı anma programı davetiyesi. A-4 kağıdına, TBMM Başkanı Cemil Çiçek imzalı  Atatürk’ü anma  davetiyesi. Diğeri;  parlak renkli, kenarları yaldızlı, ön kapakta Abdulmecit’in resmi, iç kısımda tuğraları, karşıda da davet yazısını kapsayan  kapaklı davetiye.
Bu iki davetiye arasında, özenme bakımından okadar fark var ki, her ikisinin altında aynı kişinin, TBMM Başkanı Cemil ÇİÇEK’ in imzasının bulunması ve bunu farketmemesi   nedeniyle  Sayın Çiçek’i   kınıyorum. Daha doğrusu yakıştıramıyorum. Bu konuda nekadar kendini müdafaa etse de  kimse inanmaz ve affetmez.
Çünkü bu olay, bilerek veya bilmeyerek, Atatürk’ ü Abdulmecit karşısında küçük düşürmektir.

Dün başlayan anma toplantısı neden Dolmabahçe  Sarayında yapılıyor?  Dünyanın başkanları geliyor, konferanslar, toplantılar, Uluslar arası  kongreler büyük, şaşaalı otellerde yapılıyor. Bu anma toplantısı da oralarda yapılamaz mıydı?
Bir başka dikkati çeken: Abdulmecit Sayın Başbakan’ın dedesi ise herkesin yaptığı gibi O da evinde veya bir camide  anma  yapamaz mıydı?
Bütün bu hafıza karıştıran  gelişmelerin yorumlarını  Size bırakıyorum.

14 Kasım 2011 Pazartesi

GENEL KURALLAR


Rakı Nasıl İçilir?

 Düğünde- eğlencede, evde- meyhanede, lokantada- çadırda,  kederde- sevinçte, kavgada- barışta, içerde- dışarda,  soğukta- sıcakta, dağda- ovada, kentte- yaylada, yerde- havada zevk için içilen tek içki rakıdır. Rakı, kımızdan sonra Türkler tarafından  yapılan keyf veren bir içkidir.
Bana kızanlar olacak." Her dert bitti de yine rakıdan mı bahsediyorsun" diyenler olacak.  Rakıyı kadınlar da dahil, gençler ve yaşlılarımızda dahil olmak üzere, nüfusumuzun hemen hemen yarısı içmektedir. Ama bu adabıyla içilirse   ne kendine ne de etrafına zararı olmaz. Toplulukta kurallara uyuluyorsa evde veya yalnızken içilirken de kurallara uymak gerekir. O zaman hiçkimse bana      " yine rakıdan mı bahsediyorsun" demez. 
Aşağıya 100 madde  halinde rakı içerken yapmayacağımız ve yapacağımız, yani uyacağımız bazı kuralları yazacağım. Böylece yanlış bildiklerimizinde gerçeğini öğrenmiş  oluruz.
 Burhan Bursalıoğlu


1. Sarhoş olunmaz.
2. Masada konuşulan masada kalır. Kayıt, not tutulmaz. 
3. Fotoğraf çekilmez. Dışarıdan çekene kızılmaz.
4. Telefonla konuşulmaz. Çalarsa açılır,  “Rakı içiyorum” denir, kapatılır. 
5. GSM'le oynanmaz: Sofra iPhone, Blackberry tanımaz.
6. Muhabbet esnasında biçem, izlek, imgelem gibi kelimeler kullanılmaz. 
7. Kadınlar ruju  silip oturur: Rakı bardağında ruj izi olmaz.
8. Düzgün konuşulur, lüzumsuz şirin olunmaz. 
9. Rakıda hızlı gidene karışılır, yavaş düşene karışılmaz.
10. Argo konuşulur, küfür edilmez. 
11. “Hey!”, “hişt!”, “pişt!” gibi ünlemler kullanılmaz.
12. Memleketi herkes meşrebine göre kurtarır karışılmaz. 
13. Yemek yenilmez.
14. Meze tırtıklanır, karın doyurulmaz. 
15. Şalgam suyu, soda, ayran, çay yanına konabilir, içine konmaz.
16. Kafaya vurup “lölölö!” demek gibi  zevzek şakalar yapılmaz. 
17. Masada kitap, dergi, hele laptop asla bulunmaz.
18. Zeki Müren de, Giuseppe Verdi de dinlenir;  
19. Varsa müzik duyulacak kadar açılır  bağırtılmaz.
20. Hüzün de neşe de eksik olmaz. 
21. Masada ağlanmaz.
22. Ağlayan  çıkarsa konu değiştirilir, avutulmaz.  
23. Yüksek sesle şarkı söylenmez.
24. Şarkı mırıldanırken el kol hareketleriyle desteklenmez. 
25. El kol fazla hareket etmez.
26. Tartışılır, kalp kırılmaz. 
27. Herkes konuşur, monolog olmaz.
28. Aynı anda konuşulmaz, söz kesilmez. 
29. Masaya sigara dumanı üflenmez.
30. Bir rakı içilirken başka marka övülmez
31. Rakı masasında sessizlik olmaz.
32. Zırt pırt tuvalete gidilmez . 
33. Masada yellenilmez.
34. Masada geğirilmez. 
35. Masaya müzisyen alınmaz.
36. Azıcık uçulabilir ama yalan dolan olmaz. 
37. Yüksek sesle konuşulmaz.
38. Kazak pantolonun içine sokulmaz. 
39. Çıplak, yarı çıplak durulmaz.
40. Şiir konuşulur, şiir okunmaz
41. Rakı içilirken başka içki içilmez.
42. Yolluk bir teki aşmaz. 
43. Yolluk alınmışsa cila çekilmez.
44. Biradan başka cila olmaz. 
45. Cila birası bir küçüğü geçmez.
46. Rakı sonrası kahve, şekerli içilmez. 
47. Kahve içilirken höpürdetilmez.
48. Rakı yalnız içilmez. 
49. Rakı masası 4-5 kişiyi geçmez.


50. Garsona adı dışında bir şeyle seslenilmez. 
51. Garsona rakı doldurtulmaz.
52. Balkon sofrasında içmeyen çalıştırılmaz. 
53. Sıcaksa buz konabilir, buz erimeden içilmez.
54. Rakıdan önce su, sudan önce buz konmaz. 
55. Rakı sek içilmez.
56. Rakıcı ota çöpe öpüşmez ,habire takdir etmez. 
57. İçerken serçe parmak havaya kaldırılmaz.
58. Rakı hızlı içilmez. 
59. Rakı fondip yapılmaz.
60. Kerahet vaktinden önce rakı içilmez
61. Büyük konuşanla rakı içilmez.
62. Çok konuşanla rakı içilmez. 
63. Sessiz duranla rakı içilmez.
64. Şakadan anlamayanla  rakı içilmez. 
65. Büyük yudumlarla rakı içilmez.
66. Rakı sofrasında iş dedikodusu yapılır,  iş konuşulmaz. 
67. Küllüğe limon kabuğu, zeytin çekirdeği konmaz.
68. Tabağa, kâseye sigara söndürülmez
69. Zırt pırt kadeh tokuşturulmaz.
70. Konuşurken rakı masasına vurulmaz. 
71. Bardak boş bekletilmez.
72. Masanın her bir köşesi meze ile doldurulmaz. 
73. Ağız şapırdatılmaz.
74. Çatal kaşık dişe değdirilmez. 
75. Burun karıştırılmaz.


76. İzinsiz masadan tuvalete dahi kalkılmaz. 
77. Şerefe vb. yeterlidir, kadeh tokuştururken yaratıcı olunmaz.
78. Garsona balık ayıklatılmaz. 
79. Garsonun sırtına vurulmaz.
80. Personele hatır sormadan meyhanede oturulmaz.
81. Sofraya erken ya da geç gelinmez. 
82. Rakı buzdolabının en alt rafından yukarı çıkarılmaz.
83. İçi görünmeyen kadehte rakı içilmez
84. Masada farklı kadehler olmaz.
85. Masada farklı markalar olmaz. 
86. Yerken ağız doldurulmaz.
87. Ağızda lokma varken konuşulmaz. 
88. Boğaza, yeleğe peçete takılmaz, dize peçete konmaz.
89. Konuşurken çatal bıçak sallanmaz. 
90. Hiçbir durumda ve fikirde ısrar edilmez.
91. Racon kesilmez. 
92. Ukalalık, kıskançlık kaldırmaz.
93. Rakı sofrası süslenmez. 
94. Loş meyhanede içilmez.
95. Yan masanın muhabbeti dinlenmez. 
96. Başka masaya uzun bakılmaz.
97. Masadan kopuk muhabbet edilmez. 
98. Çiftler el ele tutuşmaz, oynaşmaz.
99. Sallanan masada içilir, sallanan insanla içilmez.
100. Bunlar kendiliğinden olur, kasarak yapılmaz.

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ