23 Ocak 2012 Pazartesi
DOST SANDIĞIMIZ DÜŞMANLAR
Okuma Fırsatı olmayanlara ...
Posta gazetesi Yazarı Candaş Tolga Işık, Abdullah Öcalan’ı İmralı’da
karşılayan ve sorgusunu yapan
Jandarma İstihbarat Albay Hasan Atilla Uğur’un 'Abdullah Öcalan’ı Nasıl Sorguladım?'
isimli kitabından, kendi kösesinden " ÖZET" vermiş..
Öcalan’ın ifadesindeki 'PKK'ya hangi devletler ne yardımı yapıyordu'
bölümlerine işaret eden Işık,
PKK'ya yardim etmeyen tek devletin Libya olmasına dikkat çekiyor.
ÖCALAN ANLATIYOR İşte Apo'nun kendi cümleleriyle PKK ve 'dış bağlantıları'...
Yunanistan: "En başından beri hep çok iyi destek aldık. Kamplar,
askeri ve maddi destek, teknik sabotaj,
orman yangını eğitimlerini bizzat Yunan istihbaratı verdi."
ESAD'LA BIZZAT GÖRÜSÜYORDUM
Suriye: "Hafız Esad'ın kardeşi Cemil Esad'la bizzat görüşüyordum.
Suriye'de kamplar açtık. Suriye devleti
örgütlenmemize izin vermişti. Maddi gelir elde etmemize engel
olmuyorlardı. Sinir geçişlerinde kolaylık
sağlıyorlardı. Suriye'de yıllık 1 milyon dolardan fazla gelir elde
ediyorduk. Zaman zaman Muhaberat’ın
(gizli servis) arabalarını kullanıyorduk."
Iran: "Gizli servis Ittiaat'tan Sait isimli bir şahısla irtibat
halindeydim. Bize silah, SAM7 füzeleri ve lojistik
destek sağladılar. Bir hastane, 3 de kamp kurmamıza izin verdiler.
Silah ve hayvan ticaretinden pay alıyorduk.
Gelirimiz Avrupa'dakine yakindi."
Bulgaristan: "Bir eğitim bürosu açtık... Gizli servislerinin haberi
vardı... Ses çıkarmıyorlardı."
PATLAYICILARI SIRBİSTAN'DAN ALIYORDUK
Sırbistan: "Ellerinde Strella Füzesi vardı. 20 adet satın aldık.
Sırplar sonra çok daha fazlasını bize destek
amacıyla parasız verdi. Füze eğitimlerini de onlardan aldık. TNT, C-4
gibi patlayıcıları Sırbistan’dan sağlıyorduk."
Romanya: "Bükreş’te evlerimiz ve derneklerimiz bulunuyordu. Devlet
bize serbesti sağlamıştı. Türkiye'den
katılanların ilk eğitim yeri Romanya’ydı. Romanya istihbarat servisi
bize telsiz, dürbün, gece görüş cihazı gibi
teknik malzeme verdi."
Almanya: "Gizli servisle görüşüyordum. Parlamentodan da beni ziyarete
gelenler olurdu.
Örgüt yöneticisi Kani Yılmaz’ın sığınma talebini kabul edip, pasaport
verdiler. Her anlamda güçlü olduğumuz bir yerdi."
İngiltere: "Bizim konumuzda en akilli davranan ülkeydi. Hiç direkt
siyasi ilişki kurmadılar. Ama gizli olarak en
büyük desteği İngiltere’den alıyorduk."
Hollanda: "Bizim üslenme ve eğitim alanımızdır. En çok destek ve para
bulduğumuz ülkedir."
Fransa: "Bize her zaman çok yakın oldular!"
Amerika: "Bir temsilci atadık. Dernek kurdular. Ayrıca bir enformasyon
büromuz vardı. Zaman zaman oradaki
düşünce kuruluşlarından destek aldık."
PKK'YA SICAK BAKMAYAN TEK ÜLKE
Libya: İsçiler arasında iyi örgütlenmemiz vardı. Yılda 500 bin dolara
yakın bağış topluyorduk. Ama Libya devleti
ile aramız iyi değildi. Her türlü imkanları olmasına rağmen bize araç,
gereç, silah ve malzeme vermediler.
Defalarca talebim oldu ama Kaddafi bize hiç sıcak bakmadı."
*
Okurken tüyleriniz diken diken oluyor...
Türkiye'de kan dökmek için ilan edilen 'çok uluslu' seferberliğe mi
yanarsınız yoksa tek 'dost'umuzun Kaddafi oluşuna mi?
Hâlâ "PKK 27 yıldır neden bitirilemedi?" diye sormaya gerek var mi?
18 Ocak 2012 Çarşamba
GÜNCEL
BİRKAÇ GELİŞME VE YORUM
Burhan Bursalıoğlu
Son bir haftadır Ülkemizde birbiriyle alakası olmayan, ama
kimisi göz yaşı döktüren , kimisi güldüren, kimisi, düşündüren , kimisi de “bu duruma nasıl geldik”
deyip geçmişin muhasebesine iten olaylar oldu.
Bunlara kısa kısa değinip, kısa yorumlarla hatırlatmak istiyorum.
İLKER BAŞBUĞ
Türk Silahlı Kuvvetlerinin en tepesinde, iktidarla birlikte
kardeş kardeş görev yapan ve 700 bin
nüfuslu Silahlı kuvvetlere komuta
eden emekli, Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ
“kaçar “ gerekçesiyle “ Terörist
başı” lakabıyla, “ İnternet Andıcı
soruşturması kapsamında tutuklanmasına karar verildi.
Aslında, kanuna göre, Genel Kurmay Başkanları suç işlemişse Yüce Divanda yargılanması gerekir. Özel Mahkeme bu isteği de
reddetti.
Şimdi düşünelim. 700 bin kişilik silahlı bir ordunun başında bulunan bir komutan istese
her şeyi yapamaz mı? Kim karşı
koyabilir? 60 da, 72 de , 80 de gördük. Kımsenin sesi çıkmadan, gık
demeden bir gecede yönetimi ele
geçirdiler. Başbuğ da isteseydi yapardı. Kime karşı? Birbirine saygılı, iyi
geçinen yönetime karşı mı? Acaba bizim
bilmediğimiz bazı şeyler mi var ki Başbuğ’u tutukladılar? Cezayı gerektiren, işlenmiş bir suç varsa
kimse cezasız kalmasın. Milletin
hafızasında istifamlara yer vermeyecek şekilde açıklamaların yapılması gerektiğine inanıyorum.
19 MAYIS
Milli Eğitim Bakanlığı’ nca
19 Mayıs Atatürk’ü Anma , Spor ve Gençlik Bayramı’ nın statlarda
yapılmamasına karar verilmişti. Bununla ilgili düşüncelerimi yazmıştım.
Bakanlıktan ve yetkili ağızlardan gerekçeler ileri
sürülüyor. Efendim havalar soğuk muş, çocuklar üşür müş, gösteriler okullarda
olursa daha çok insan seyredermiş, masraf daha az olurmuş, her okul değişik
gösteriler yaparmış, öğrenciler derslerden geri kalıyormuş gibi.
19 Mayıs gösterilerini lise öğrencileri yapmaktadır. İlköğretim öğrencilerinin 23 Nisan’da yaptığı
gösteri tarihinde, havalar daha soğuk olmasına rağmen, o küçük çocuklar üşümüyor da, havaların ısındığı bir tarihte
en az 17 yaşında olan delikanlılar mı
üşüyecek? Statlarda yapılan gösterileri 70 milyon insan televizyonlardan ve her biri en az 20 bin kişi alan statları
dolduran insanlar seyrediyor. Bir okul bahçesine kaç kişi gelir? Sayın Ömer Dinçer, Okulda, kendi çocuklarının
yaptığı gösterilere mi gider, yoksa Ankarada statda yapılan gösterileri mi
tercih eder? rAnlamadığım diğer bir
husus ise, neden Ankara stadı gösterilere açık da, diğer illerdekiler yasaklı?
Yasaksa her ilinki yasaklanmalı. Lise
öğrencilerinin çoğu zaten okullara gitmiyor. Özellikle son sınıfların hepsi
dershanedeler. Bu da ayrı bir soru. Üniversiteye hazırlanan öğrenci dershaneye
eksik bilgilerini tamamlamak için gider. Yoksa tüm seneyi dershanede geçirmek
için değil.
RAUF DENKTAŞ
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı,
Mücahit, Kıbrıs Kahramanı, Vatansever, Büyük
Devlet Adamı, efsane Rauf Denktaş
13 Ocak 2012 Cumartesi günü vefat etmiştir.
Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yas ilan
edildi. Bayraklar 3 gün yarıya indirildi.
Hayatı mücadele, hapis ve sürgünde geçen Denktaş, cemaatten
Kıbrıs Türk halkını yarattı. Londra Konferansı ve ardından, New York’ ta
Güvenlik Konseyinde yaptığı bir konuşma nedeniyle dönüşte Kıbrıs’a sokulmadı. O
tarihte Kıbrıs’ta Rum yönetimi
vardı. TOROS kod adlı Rauf Denktaş 1962 yılında Türkiye’ye gelerek 4.5 yıl sürgün hayatı yaşadı. 1967 yılının
sonlarına doğru, bir sandalla kaçak olarak
Kıbrıs’a çıkmak isterken yakalanıp 12 gün hapishanede yattı. Rum
yönetimi tarafından tekrar Türkiye’ye iade edilen Denktaş, 1968 de Kıbrıs’a döndü.
1973 de , Cumhurbaşkanı Rum olan yönetim seçimlerinde, Cumhurbaşkanı yardımcısı
seçildi.
1974 yılında
Başbakan Bülent Ecevit’ in emriyle yapılan Kıbrıs Barış Harekatı
sonucunda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ( KKTC) kuruldu ve Denktaş ilk kurucu Cumhurbaşkanı seçildi. 2005 yılına kadar yapılan Cumhurbaşkanlığı
seçimlerini kazandı. 2005 yılında
yapılan seçimlerde Mehmet Ali Talat'a
karşı kaybetti ve 2005 de tamamen emekliye ayrıldı.
88 yaşında vefat eden Denktaşın üçü ölü 6 çocuğu var.
Allah Denktaş’ gani gani rahmet etsin, tüm Türk lerin başı
sağolsun. Ailesine de sabir diliyorum.
ASLI NEMUTLU
Milli kayakcımız Aslı Nemutlu Erzurum Konaklı kayak merkezi tesislerinde antrenman
yaparken , kayaklardan birinin ayağından çıkması sonucu düşerek kenarda tahta
bariyerlere çarpıp hayatını kaybetti.
Sporla ilgili yazdığım bütün yazılarımda şunu soruyorum: Birçok
ülkenin gıpta ettiği, üç tarafı denizle çevrili bir ülkeyiz. Neden deniz sporlarında ülkeler arası başarıya
ulaşamıyoruz?. Kış sporları için dağ ve karımız varken , neden başarılı
olamıyoruz.? Dünyanın bir numarası iken,
güreşte neden eski başarılara ulaşamıyoruz? Neden atletizmde madalyalar
alamıyoruz? Neden, neden, neden?
Görüyorsunuz,nedenler ortaya tek tek çıkıyor. Emniyet tedbirleri yeterince alınmıyor. Sağlık görevlileri yok. Ambulans yok. Tesis
yapılıyor, emniyet ve sağlık düşünülmüyor. Aslı’nın çarptığı tahta
bariyerler, plastik veya ağ olsa idi, bugün Aslı yaşıyor olacaktı. Bu tür vahim
olaylar da sporcu yetişmesini engellemektedir.
Federasyon bariyerlerin tahta veya demir borulardan
olmayacağını bilmiyor mu? Biliyordur muhakkak.
Peki neden yapmadı? Spor Bakanımız bunları kontrol etmiyor mu? Ambulans olsa idi müdahalede geç kalınır
mıydı? Neden bunlar yapılmıyor?
Kulaklarına küpe olsun.
Aslı defnedile 5 gün oldu. Yetkililerden ses çıkmadı.
Görevliler hesap vermeliler.
Savcılarımız bu
olayın peşine düşmeliler.
LEFTER KÜÇÜKANDONYADİS
Fenerbahçenin ve Türkiye’nin
“Ordunaryus” lakaplı Milli
futbolcu Lefter Küçükandonyadis ‘i 87
yaşında iken, 13 O cak, C uma günü kaybettik.
Tüm Fenerbahçelilere, sporseverlere, ailesine başsağlığı ve
sabır diliyorum.
ÇOK KOMİK
Mudanya Devlet Hastanesi'nde
görevli Op. Dr. İlker Şahin, 21 Aralık’ta hastanede Noel Baba kıyafeti
giydikten sonra, bazı personelle birlikte, hemşire Aysun Kaya'nın hasta olan
küçük kızına evinde moral ziyaretinde bulundu. Hastanede Noel Baba kıyafetiyle dolaştığı
için doktor ve 14 hastane personeli hakkında soruşturma açıldığı iddialarının
basında yer alması ülke çapında büyük ses getirdi.
Daha sonra, tepkiler üzerine yapılan açıklamalarda, işin tatlıya bağlandığı ve
İlker Şahin’in görevinde olduğu açıklandı.
ATATÜRKÇÜLÜK TÜRKİYE’Yİ GERİ BIRAKTI (!)
Birkaç gün önce,
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül
tarafından, “Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurulu” üyeliklerine atama yapılmıştı. Bu atamalar Kamu oyunda tepkilere neden olmuş, günlerce
gazete sayfalarını işgal etmişti.
Bunlardan birisi de Prof.Dr. Mümtaz’er Türköne idi.
Türköne bir müddet sonra istifade
ederek, Adana kitap fuarında istifasının nedenini açıkladı.
“Atatürkçülüğün mevcut haliyle Türkiye’i geri
bıraktıran, çağ dışı, medeni dünyaya aykırı, bir tür yobazlık olduğunu söylemek,
öbür taraftan da Atatürk’e sahip çıkmak sanıyorum Türkiye’nin fikir gündemine
girmesi gereken bir ayrımdı. Bunu yaptım. Düşüncemin hedefine ulaştığını
düşünüyorum. Bu şekilde bu atama işlevini yerine getirmiş oldum diye düşündüm
ve istifa ettim Türkiye Anayasasını yaparsa, herkes nerede olduğunu bilecek,
herkes haddini, hududunu bilecek.”
Porf. ve Dr. Olmuş, Cumhuriyet dönemi çocuğu. Atatürk İlke ve İnkilaplarının nimetlerinden istifade ederek okumuş,
yetişmiş, aile sahibi olmuş, özgürce yetişip kariyer
sahibi olmuş bir vatandaş. Şimdi çıkmış “Atatürkçülük Türkiye’yi geri bıraktı, bu yobazlıktır, çağ dışılıktır”
Daha ileri giderek, “Atatürk’e sahip çıkmanın, Türkiye’nin fikir
gündemine girmesin gereken bir ayrım olduğunu ve bunu başardığını” öğünerek söylüyor. Her
fırsatta da “Atatürkçülüğü hakaret sayan” bir zihniyet sahibi.
Kendisi gibi sakal bırakmak mı,
şalvar giymek mi, fes giyip eline 99 luk , yumurta büyüklüğünde taneleri olan
tespihle, fes ve sarıkl sokaklarda
gezmek mi, peçeli, çarşaflı, kadın mı erkek mi olduğu belli olmadan kocasının 10 metre gerisinden gitmek mi, pancurlardan dışarıyı seyretmek mi, “Boşol”
dendiği zaman eşini kapıya bırakmak mı, dört kadın almak mı, eşini köle gibi gören bir zihniyet oluşturmak mı, Sakallı, eli sopalı, falaka eğitimi mi,
elektonik aletlere, TV ye “Gavur icadı “ deyip evine sokmamak mı, yoksa, bir
hanedan sülalesine biat edip devleti yönetmek mı dir medeniyet? Türköne göre bunlar mıdır
medeniyet. Eğer bunlarsa, Atatürkçülük, Türkiye’yi geri bırakmak, çağ dışı ve
yobazlıktır.
Türköne iyiki Atatürk’ün kurduğu
bir kuruluşun yönetiminden istifa
etti. Oraya, bu tür bir zihniyetin
yakışmayacağını herkes taktir eder.
Atatürk’e sahip çıkılmamasını dolaylı olsa da apaçık
söylüyor. Şunu asla unutmasını
istemiyor, kafasının bir köşesine çıkmayacak şekikde çivilesin.
Atatürk sevgisi, Atatürk coşkusu, Atatürk özlemi, Atatürk
eser ve emirleri asla, ama asla bu Milletin kalbinden söküp alınamayacaktır. Hayatını hiçe sayarak bu Ulusu yoktan var eden Atatürk için,bu Millet hayatını feda etmeye hazırdır.
Türköne gibi kişiler, gittikleri karanlık
tunelden bir an önce çıkıp Atatürk aydınlığına kavuşmalılar.
* * *
"Ey milletim,
Ben, Mustafa Kemal'im...
Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim,
Hâlâ en hakiki mürşit, değilse ilim,
Kurusun damağım, dilim.
Özür dilerim...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Özgürlük hâlâ,
En yüce değer
Değilse eğer...
Prangalı kalsın diyorsanız, köleler...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Yoksa, çağdaş medeniyetin bir anlamı,
Ortaçağa taşımak istiyorsanız zamanı,
Baş tacı edebiliyorsanız
Sanatın içine tüküren adamı...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Yetmediyse acısı, şiddetin, savaşın.
Anlamı kalmadıysa
Yurtta sulh, dünyada barışın.
Eğer varsa ödülü, silahlanmayla yarışın.
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Özlediyseniz fesi, peçeyi.
Aydınlığa yeğliyorsanız, kara geceyi.
Hâlâ medet umuyorsanız
Şıhtan, şeyhten, dervişten.
Şifa buluyorsanız,
Muskadan, üfürükçüden...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Eşit olmasın diyorsanız, kadınla erkek...
Kara çarşafa girsin diyorsanız,
Yobazın gazabından ürkerek...
Diyorsanız ki, okumasın Kadınımız, kızımız;
Budur bizim alın yazımız...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...
*
Fazla geldiyse size,
Hürriyet, Cumhuriyet...
Özlemini çekiyorsanız,
Saltanatın, sultanın...
Hâlâ önemini anlayamadıysanız,
Millet olmanın...
Kul olun, ümmet kalın,
Fetvasını bekleyin, Şeyhülislamın...
Unutun tüm dediklerimi.
Yıkın, diktiğiniz heykellerimi.
RAHAT BIRAKIN BENİ..."
S. Apaydın
13 Ocak 2012 Cuma
Milli Bayramlarımız
19 MAYIS GÖSTERİLERİNE HASRET Mİ KALACAĞIZ?
Burhan Bursalıoğlu
Milli Eğitim Bakanlığı yeni bir karar almış.
19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik
ve spor Bayramı gösterileri, Ankara
hariç tüm illerde, statlarda değil, okullarda yapılacakmış.
İşte karar:
Artık bu tür güzel gösterilere hasret kalacağız |
“Milli Eğitim Bakanlığı Orta Öğretim Genel Müdürlüğü, 81 ilin milli eğitim müdürlüklerine gönderdiği yazı ile 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı törenlerinde, yönetmelikte yer almayan senaryo, değişik renk ve nitelikte gösteri ve fon çalışmaları gibi etkinliklere yer verilmemesini, kutlamaların sadece okullarda yapılmasını ”
Yine şaşırtıcı, gerçekten gündemden düşmeyecek olan
bir karar.
Cumhuriyet Bayramı gösterilerinin 2010 da iptal
edilmesi, 30 Ağustos Zafer Bayramının , geçiş törenlerini iptal edilmesinden
sonra şimdi de bu.
Ya bu kuleler... |
Bu bayramın
anlamı nedir ki, kısıtlanıyor?
Birinci Dünya Savaşı'nda yenik sayılan
Osmanlı İmparatorluğu'nun, bir yandan egemenliğine son verilirken öbür yandan
da Anadolu'nun şehir ve kasabaları birer birer düşman saldırısına uğruyordu.. Türk
Ulusuna yakışmayacak bir senaryo oluşmuştu.
Bu
senaryoyu içine sindiren de vardı, isyan
eden de vardı. İsyan edenlerden biri de Mustafa Kemal Atatürk’tü. Mustafa Kemal Atatürk, devlet olarak egemenliğini yitirmiş,
yıpranmış, hatta bitmiş Osmanlı
İmparatorluğunun yerine, genç, modern,
Türk ulusuna yakışır demokrat, halkın
kendi kendini yönetecek, itibarlı,
saygın, daha öncesi yurdumuzun toprak bütünlüğünü korumak amacıyla Anadolu’ya geçip, bir devlet kurmayı kafasına
koymuştu. Bunun için 19 Mayıs 1919 da ,
Bandırma vapuruyla Samsun’a çıktı.
Dünyanın neresinde bu düzen ve görüntü var? |
Türk
Ulusunun yaşam başlangıcı, oksijen
almaya başlaması, damarlarındaki kanın faaliyete geçerek dolaşmaya başlaması
tarihi 19 Mayıs 1919 dur.
19
Mayıs, Mustafa Kemal’in giriştiği iç ve dış
düşmanlarla savaşın başladığı
tarihtir. Mustafa Kemal’in kurduğu
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel
atma tarihi 19 Mayıs’tır.
Atatürk’ün
kurduğu bu genç ve dinamik devletin geleceğinin garantisini gençlere olan
güveni nedeniyle, onlara emanet etmiştir. Gençlerin beden ve ruh sağlıklarını
koruyacak çalışmalarını, her yıl, gösterilerle halka, bir bayram şenliği içinde sunmayı
istemesi nedeniyle 19 Mayıs’ı gençlere “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak armağan etmiştir.
Gençlik
, Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü anmak, Onu sonsuza kadar yaşatmak amacıyla bu bayramın adını “Atatürk’ü
Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” olarak değiştirmiş ve her gösteri öncesinde Atatürk’ e olan bağlılığını ve verdiği sözü şu and la dile getirmektedit.
Kızlarıomızın gurur veren gösterileri. |
Ey Büyük Atam,
Türk gençliği
olarak, hürriyetin, bağımsızlığın, egemenliğin, Cumhuriyetin İnkılaplarının
yılmaz bekçileriyiz.
Her zaman, her
yerde her durumda, Atatürk ilkelerinden ayrılmayacağımıza, çağdaş uygarlığa
geçmek için; bütün zorlukları yeneceğimize namus ve şeref sözü verir, kendimizi
Büyük Türk Milletine adarız.
Dalgalan , sen de şafaklar gibi ey şanlı Hilal... |
Şimdi
bu bayramın gösterileri, Milli Eğitim
Bakanlığı tarafından kısıtlanmaktadır.
Aslında bu kısıtlama veya alınan karar, bu güne kadar, yavaş yavaş, alıştıra alıştıra, kademeli olarak, sabırla,
uygulanan bir planın maddelerinden olsa
gerek.
Çünkü,
Türk Eğitimine yapılan müdahaleler, Türk kurumlarına yapılan değişiklikler
gözden kaçmamaktadır.
İlkokul
kitaplarındaki Atatürk resimlerinin
bazılarının kaldırılması, konuların iptal edilmesi, laikliğin tartışmaya
açılması, Üniversitelerde türbanın serbest bırakılması, hatta ilk okulların bazılarında türbanlı öğrencilerin
görünmesi, Kız öğrencilerin kıyafet ve
etek uzunluğu ayarlanması, bazı okullardaki idarecilerin, kız ve erkek
öğrencilerin bir araya gelmemeleri için yasak koymaları,sonradan gördükleri tepki nedeniyle kıvırmaları, Kitaplardaki Atatürk İlke ve İnkilapları
konularının kaldırılması,ilkokullardaki Atatürk köşelerinin kaldırılması, Türk Milli Eğitimin Temel İlkelerinden, Atatürk İlke ve İnkilap metinlerini çıkarılması, Bakanlık da kı
bazı dairelerin kaldırılması, Her sabah okullarda söylenen “Andımız”
daki bazı cümlelerin çıkarılması, 2010
yılında kutlanması gereken Cumhuriyet Bayramı nın, Van depremi bahane edilerek
iptal edilmesi, Yine Cumhuriyet Bayramlarında, Harp okulu öğrencilerinin mutat “ Atatürk Yürüyüşü” nün iptal edilmesi,
Seni sevmak ayrıcalıktır. |
“ATATÜRK”
adını taşıyan kurumların başına ve yönetimlerine getirilen kişilerin çoğunun Atatürk’e
antipatisi olanlardan oluşturulduğu, ileride bu yöneticilerin, “Kurumumuzun
işlevi bitmiştir. Kaldırılsın” diye önerge veya bu yönde talep edebilme
ihtimallerinin olabileceği, İlköğretim okullarına Arapça öğrenme dersi konması çalışmalarının
yapılması, 8 yıl olan mecburi eğitimin, kademeli olarak 12 yıla çıkarılması, bundan faydalanılarak
İmam Hatip Orta okullarının tekrar
açılmalarının sağlanması acaba iyi niyetle yapılması düşünülen
uygulamalar mıdır?
Bingöl ilimizdeki gösterilrden. |
19 Mayıs
“Atatürk’ü Anma ve Gençlik Spor Bayramı” gösterilerinin statlardan
kaldırılması, dar alanda çok az kişilere, okulun kendi bünyesinde kısıtlı öğrenci sayısıyla gösteri yapması kararının gerekçesi de yok.
Bu karar , halkın
seyir özgürlüğünü kısıtlamıyor mu? Statlardaki gösterileri binlerce insan
rahatça izliyor, ve yüzlerce öğrenci
coşku ile gösterilerini sunuıyordu. Bunlar da özellikle lise öğrencileriydi.
İlköğretimdekiler de anne ve babalarıyla
ağabeylerini gururla seyretmek için stada gider, kendilerinin de bu
gösterilere katılma yaşlarının gelmesini hayal ederlerdi. Şimdi ise, bu çocuklara,
senede bir gün dahi olsa, bu zevki tatma çok görülüyor.
Bahriyelilerimizi asla unutmayacağız. |
Kim ne
kısıtlama getirirse getirsin, kim neyi iptal ederse etsin, kim neyi utturmak
için ne yaparsa yapsın, Atatürk,
Gençlerimizin ve yaşayan tüm Ulusumuzun
yüreğindeki sevgi, bileğindeki güç, damarındaki kan, dilindeki marş, beynindeki
ışık olarak, sonsuza dek yaşayacaktır.
6 Ocak 2012 Cuma
SAĞLIĞIMIZ
AİLE HEKİMLİĞİ NDEN ARZULANAN BU MU?
Burhan Bursalıoğlu
Ülkemizin birçok ilinde uygulamaya başlanan aile hekimliği istenen, varılması gereken amaca ulaşıyor mu, yoksa daha da içinden çıkılmaz bir hal mi alıyor?
Hizmet vereceksin, kalite arayacaksın, hedefe varacaksın. Aile hekimliğinde bunlar gerçekleşti mi? Hayır. Hizmet veren de memnun, hizmet alan da memnun olmalıdır. Aile hekimliği uygulamasında ne hizmet veren, ne de hizmet alan mutlu değil.
İlk uygulama başlarken Sağlık Bakanlığı Aile hekimlerinin görevlerini de açıkladı. O açıklama ışığında, görevleri şöyle sıralayabiliriz
.
1. Aile hekimi, aile sağlığı merkezini yönetmek, birlikte çalıştığı ekibi denetlemek, hizmet içi eğitimlerini sağlamak ve Bakanlıkça yürütülen özel sağlık programlarının gerektirdiği kişiye yönelik sağlık hizmetlerini yürütmekle yükümlüdür.
2. Aile hekimi, kendisine kayıtlı kişileri bir bütün olarak ele alıp, kişiye yönelik koruyucu, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerini bir ekip anlayışı içinde sunar.
3. Çalıştığı bölgenin sağlık hizmeti planlamasının yapılmasında yerel sağlık idaresi ile işbirliği yapmak,
4. Hekimlik uygulaması sırasında karşılaştığı toplum ve çevre sağlığını ilgilendiren durumları yerel sağlık idaresine bildirmek,
5. Kişiye yönelik rehberlik, sağlığı geliştirici ve koruyucu hizmetler ile ana-çocuk ve aile planlaması hizmetlerini vermek, önemli/sık görülen toplum sağlığı konularında kişilerin periyodik muayenelerini (meme kanseri, rahim kanseri taraması ve benzeri), ruh sağlığı ve yaşlı sağlığı hizmetlerini yerine getirmek,
6. İlk kayıtta ev ziyareti ile kendisine bağlı kişilerin sağlık durumlarının tespitini yapmak,
7. Çalıştığı mekanda ve gerektiğinde (aile hekiminin ev ziyareti esnasında tespit ettiği evde takibi zorunlu özürlü, yaşlı, yatalak ve benzeri durumdaki kişilere) güvenliği sağlayıcı tedbirlerin alınması kaydı ile evde veya gezici sağlık hizmetlerinin yürütülmesi sırasında kişiye yönelik birinci basamak koruyucu sağlık, tanı, tedavi, rehabilitasyon ve danışmanlık hizmetlerini vermek,
8. Bakanlıkça belirlenen ve uygulamaya konulan kişiye yönelik özel sağlık programlarını yürütmek,
9. Tanı ve tedavisi yapılamayan hastaları sevk etmek, sevk edilen hastaların geri bildirilen muayene, tetkik, tanı, tedavi ve yatış bilgilerini değerlendirmek, ikinci ve üçüncü basamak tedavi ve rehabilitasyon hizmetleri ile evde bakim hizmetlerinin koordinasyonunu yapmak,
10. Temel laboratuar hizmetlerini vermek veya verilmesini sağlamak,
11. Verdiği hizmetler ile ilgili sağlık kayıtlarını tutmak ve gerekli bildirimleri yapmak,
12. İlk yardım ve acil müdahale hizmetlerini vermek veya verilmesini sağlamak,
13. Gerektiğinde kişiyi kısa süreli gözlem altına alarak tetkik ve tedavisini yapmak,
14. Gerektiğinde aldığı uzmanlık eğitimi ve bu eğitim sırasında yaptığı rotasyonlar çerçevesinde hastayı yatırarak tetkik ve tedavisini yapmak,
15. Kronik hastalığı olan kişilerin gerekli sıklıkta takibini yapmak,
16. Özürlü kişilere yönelik sağlık hizmetlerini yürütmek,
17. Doğum öncesi, doğum sonrası loğusa ve bebeğe beraber izlem yapmak, ile yetkili ve görevlidir.
Görüldüğü gibi, bir aile hekimi, ailenin doktoru değil, sanki başhekim. Toplum Sağlık Ocağı Merkezinin girdisi-çıktısı, denetimi yanında, hasta muayenesi, takibi, tedavisi ile yükümlü. Ayrıca, hiçbir kamu görevlisine verilmeyen bir görevde, kiralama malzeme alımı, hasta kayıt, abonelikler, izine çıkarken yerine koyacağı doktoru bulma, binaları bulmak, teknik donanımlar yapmak, binaların bakımı tadilatı Aile Hekimlerine görev olarak verilmiş ve masrafları da hekimlere yıkılmıştır. Buna karşılık maaşlarında herhangi bir artış da olmamıştır.
Ne imiş, Avrupa ülkelerinde Aile Hekimliği üst düzeyde imiş. Orası Avrupa. Oradaki hekimlere bu kadar yük yükleniyor mu? Doktor, binanın onarımıyla mı, tadilat, malzeme tedarikiyle mi, bina sahibiyle mi, personeliyle mi, müessesenin yazışma ve idari işlemleri, hasta muayene, takibi, rapor ve reçete yazma işlemleriyle, bir telefonla,” rapor vermedi, ilgi göstermedi, hastama gereken bakımı yapmadı” şeklinde şikayet sonucunda , derhal açılan tahkikatı takip mi etsin, hakaret eden, hayatına kast edenlerle mi uğraşsı ? Var mı Avrupa’da bunlar?
Bir de ceza puanı olayı var. Bir üstün, istemediği, gıcık aldığı, işinde yanlışı görülen veya kılıfına uydurulan veya sistemle ilgili aksaklıkları, problemleri yukarı mercilere ulaştıran, öneride bulunan doktor veya personele verilen cezadır.
Bu sistem başlatılırken, Aile Hekimlerine verilen görevler daha net ve anlaşılır türdendi. Zamanla içinden çıkılmaz görevler verdiler. Bunların yanında, artan şikayet, saygısızlık, küfür, şiddet, dövülme, iftira gibi meslekten soğuma, görevden ayrılma, dost ve arkadaşlarına, gençlere mesleklerini salık vermemektedirler. Doktorluğun kutsal bir meslek olduğunu herkes bilmekte. Ama gün geçmiyor ki bu meslek erbabı ki şiler sokaklara dökülmesin.
Diyeceksiniz ki, bu doktorlar yukarıdaki tüm görevleri yapıyorlar mı? Tabii ki hayır. Yine yukarıda saydığımız, yüklenmiş görevler sebebiyle, bazı gerekli görevleri yapmamaktalar. Mesela evlere gidebiliyorlar mı? Herhangi bir hastaneye sevk ettiği hastanın durumunu takip edebiliyor mu? Hasta yakını söylerse bilgi sahibi oluyor. Yatalak, felçli, yürüyemez hastanın evine gidiyor mu. Gitmediği gibi , çağrılmamak için telefon numaralarını da vermemekteler.
Bu kadar görevin yanında Aile hekimlerini haklı buluyorum.
Bakanlığın, iyi niyetle getirdiği sistemin daha iyi yürümesi için, o sistemi ilgilendiren meslek gruplarının, örgütlerinin, derneklerin, uzmanların görüşlerini de alması gerektir. Fikir alışverişte bulunulması, sistemin asıl amaçlarına ve istenilen seviyeye çıkarılması , kalitenin yükseltilmesine yardımcı olur.
Bu gün için, Aile Hekimliğinden arzulanan istenilen her iki tarafı, hekimi ve toplumu memnun etmemektedir. En kısa zamanda aksaklıklar giderilmelidir.
2 Ocak 2012 Pazartesi
SÖYLEŞİ
EN MUTLU İNSAN
Burhan Bursalıoğlu
Soru: Dünyanın en mutlu çifti kimlerdir?
Cevap: Adem ile Havva.
Soru: Neden Adem ile Havva?
Cevap: Çünkü:
1- Adem’in de Havva’nın da kaynanası olmadı.
2- Adem de Havva da aldatılmaktan korkmadı.
3-Havva hiçbir zaman kıyafeti ile Adem’i çileden çıkartmadı.
4- Adem:’Arkadaşlarımla maç yapmaya gidiyorum.’ diyemedi.
5- Havva kız arkadaşlarını eve toplayıp akşama kadar dedikodu yapamadı.
6- Adem hiçbir zaman poker partisine gidiyorum deyip, gecenin bir köründe eve sarhoş gelemedi.
7- Adem hiç uzun iş görüsmeleri için yurtdışına gidemedi. Gitse bile gittiği yerde otel odasında kalamadı.
8-Sevgililer Günü’nü unutmaktan doğan kavgalar çıkmadı.
9- Randevulara gecikince trafiği bahane edemediler.
10 – Yüksek gelen faturalar nedeniyle tartışmadılar.
11- Özel günlerinde birbirlerinin sevmedikleri arkadaşlarını davet etme gibi bir ihtimalleri olmadı.
12- Adem hiçbir zaman Havva’ya ‘Sen bu dünyada gördüğüm en güzel kadınsın derken yalan söylemedi.
13- Hiçbir zaman röntgenleyen var mı? diye tedirginiliğe düşmediler.
14- Onlar enflasyon canavarıyla hiç tanışmadılar. Birikimlerini batırıp, alacak bankacılarla da hiç karşılaşmadılar.
15- Onlar mutluydular. Çünkü, ne sayıma gerek vardı, ne de sayılmaya.
16- Hiçbir zaman birbirlerinin yüzüne telefonu kapatamadiıar. Telefonda kavga da etmediler.
17- Hiçbir zaman siyaset-politika konusunda dil, din, ırk tartışmasına girmediler.
18- Hiçbir zaman Havva, ‘Beni en son ne zaman sinemaya götürdün, enson ne zaman dışarıda yemek yedik demedi.
19- ‘Senden başka gül koklarsam namerdim’ lafı da gerçekti ve Havva da bunun doğru olduğuna emindi .
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
-
Che'nin Çantasından Çıkan NUTUK Küba Devrimi’nin öncülerinden ve Fidel Castro’nun yoldaşı Arjantinli devrimci doktor Che Guevara, 196...
-
CUMHURİYET GECEMİZ Burhan BURSALIOĞLU 2013 yaz sezonumuz anlamlı ve coşkulu bir gece ile noktalandı. Cumhuriyet’...