2 Haziran 2013 Pazar

Ş İ İ R B A N K A S I








MEMLEKETİM

Dört nala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim….

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim…

 NAZIM HİKMET RAN

23 Mayıs 2013 Perşembe

G E Z İ



KOS  ZİYARETİ
 
Burhan  Bursalıoğlu

Bodrumda dün ,22 Mayıs 2013 Çarşamba gününün çok güzel ve sıcak olacağını hava raporundan öğrenince eşim ve rahmetli kayınbiraderim Muzafferin , Antalya'dan gelen eşi ile birlikte, Yunan adası olan KOS' a gidelim dedik. Yeşil pasaportlulara vize gerekmediği için 17 şer yuro karşılığında seyahat acantasına başvurduk. Gümrük işlemlerinden sonra  arabasız feribotla , SAAT : 9.30 daTurgutreis'ten hareketle, 35 dakikada KOS'a vardık.
 
 
Feribottan Kos limanında karaya çıktık.  Yunan gümrüğü ve pasaport işlemlerinden sonra Kos kalesinin surları yanından şehre doğru yürüdük.

14.yüzyılda St.John Şövalyeleri  tarafından, korunmak amaçlı olarak yapılmış.
 Yolumuza devam ederken karşımıza geniş bir alanı kapsayan belkide 20 kişinin saramayacağı gövdeli bir ağaç çıktı.

Bu ağaç tek gövdeli. Ağacın adını Hipokrat ağacı olarak koymuşlar.  Hipograt, öğrencilerine  ders verdiği söylencesiyle ünlenmiş.
 
Aslında bu ağaç Ülkemizde de yetişmektedir. Meyvesi resimde de görüldüğü gibi küçük, yuvarlak olup yerlere dökülmekte. 
Liman çevresinden çıkarak sahil caddesine ulaştık.  Cadde tek istikametli, bir tarafı bisiklet yolu olarak ayrılmış. Son yıllarda Bodrum caddelerinin daraltılarak tek şerite indirilip, yaya yolunun genişletilmesi gibi.

 Tüm sahil kiralık bisikletlerle kaplanmıştı. Ada düz ve engebesiz olduğu için yerli ve turistler, yaşlısı genci ,çocuğu hanımı ihtiyaçlarını ve gezilerini bisikletle yapıyorlar
Çarşıları gezerken de motor ve bisiklet satıcıları daha çok dikkar çekiyor.
Sahil yolunun diğer tarafı kahvehane, lokonta ve büfeler kaplamış. Dinlenmek için ideal yerler. Ağaç bol olduğu için tüm bu yerler ağaç altlarına yapılmış. Bodrum'da sayılı kahvehane, ama Kos'ta yüzlerce.

Etrafı rahat, oturarak görmek isteyenler için, raysız,lastik tekerlekli, 4-5 vagonlu tren koymuşlar. Kos'un her tarafına gidiyor.

Görülen kulubeden, bir kişi için  5 yuro karşılığında biletimizi alarak lastikli trene bindik. 20 dakikada Kos'u gezdik.Gidemeyeceğimiz yerleri gördük.
Trenden inince minareleri görülen  2  camimizi ziyarete başladık.
İlk cami Gazi Hasan Paşa camisi idi. ikincisi de, Defterdar İbrahim Efendi tarafından, 18. yüzyılda yapılmış bir cami. Camiler harabeye dönmüş.  Caminin    tüm boşluklarını , normal dükkan büyüklüğünde bölerek hediyelik eşya satış mağazaları haline getirmişler. Üst katlar da ki kapı pencereler kırık dökük.Camii sanki pazar yeri.
 
 
Bahçesinde çöplük haline getirilmiş bir mezar var. Demir parmaklıklarla çevrilmiş.

Arapça yazılar olduğu için mezarın kime ait olduğunu bilmiyorum. Kanımca bu mezar Defterdar İbrahim Efendiye ait olsa gerek.
Aynı alan içinde bir de çeşme var.

Çeşme de çok bakımsız. Ama suyu akıyor ve kullanılıyor. Kos adasının her tarafı pırıl pırıl olmasına karşı, bu tarihi eserlerin bu kadar bakımsız ve pis oluşuna akıl erdirilemiyor. Yunan, özellikle Kos halkına bunu yakıştıramıyorum.

Bu da cami avlusunda abdest almak için yapılmış, ama oturak yerleri ve musluklar, sökülmüş, kapatılmış.
Gezilerimize devam ediyoruz.

Asklepion Tıp Merkezi harabeleri. Hippokrat ve onun tıp okulu olarak, ilk kez bilimsel tıb olarak geliştirilmiş. Helenistik dönemlerde, önce, terapilerle ve tanrı Asklepios'un mucizevi görünmesiyle tedavi edilirken, sonraki dönemlerde, bilimsel metotlarla hasta tedavileri uygulanmış.


Bakımlı binalar, kiliseler
 
hediyelik eşya satan mağazalar açık ve kapalı yerlerdeki pazarlar.
 


Lüks oteller
Ve Yunan kedisi
 
Kos adası fiatlar bakımından çok pahalı. Normal bir kahvehanede çay 1.5 yuro, meşrubat,3.5 yuro, kasede dondurma 3.5 ile 5.6 yuro arasında. -Bir balık  21 yuro. Küçük içecek su 1.5 , buzdolapları kapılarına yapıştırılan yöre hediyelik eşyaları 2 ila 7 yuro arasında. Kos'un  oldukça pahalı oluşu, Yunan ekonomisinden kaynaklanıyor.
Cumartesi günleri Turgut Reise, Çarşamba, Perşembe, Cuma günleri Ortakent, Yalıkavak, Akyarlar ve Bodrum pazarlarına, akın akın gelen Kos halkının dolu dolu tekstil ,sebze ve yiyecek alıp götürmelerinin sırrını da böylece öğrenmiş olduk.
 
Saat 17 de gümrüğe gelerek pasaport işlemleri ve 17.3o da feribotumuzun hareketi, 18.05 de Turgutreis  marinasındayız.
İnanın Ülkemiz cennet. Günlük tedirgin edici üzücü olaylar olamasa, Dünya'da değeri bulunmaz.
 
NOT. Kos'tan objektifime takılanlar Facebook sayfamda.

19 Mayıs 2013 Pazar

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ


19 MAYIS, ATATÜRK'ü  ANMA, GENÇLİK ve SPOR BAYRAMI
 
 
Burhan Bursalıoğlu

Bugün 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramımızın 94. yıldönümünü kutlamaktayız.
Bu Bayram tüm Ulusumuza kutlu olsun.
19 Mayıs,Ulusal Kurtuluşumuzun, Ulusal  bağımsızlığımızın, özgürlüğümüzün, uygarlığımızın,çağdaşlığımızın ve egemenliğimizin kazanılmasının  başlangıcıdır.
19 Mayıs, Türk Ulusu'nun karanlıktan aydınlığa çıkışının başlangıcıdır.

19 Mayıs, miyadını doldurmuş, eskimiş, hasta ve Dünya uluslarının oyuncağı olmuş olan  bir devletin yıkılarak yerine, Dünya devlet ve milletlerince saygınlığını kazanmış, itibarlı, örnek alnan, genç, sağlıklı, modern bir devletin kuruluş başlangıcıdır.
19 Mayıs, Atatürk'ün gençlik için söylediği.
"MİLLETİN BAĞRINDA  TEMİZ BİR NESİL YETİŞİYOR  BU ESERİ ONA BIRAKACAĞIM, GÖZÜM AÇIKTA KALMAYACAK" sözleriyle, Türk Geçliğine armağan ettiği  bayramdır.

Atatürk , bu bağışı yaparken, Türk Gençliğini iyi tahlil yapmış ve inanmıştı.
"BÜTÜN ÜMİDİM GENÇLİKTEDİR. HER KAFANIN ANLAMAKTA ACİZ OLDUĞU YÜKSEK BİR VARLIKTIR GENÇLİK"
" TÜRK GENÇLİĞİ, ÇOK ZEKİSİN, BU BELLİ; FAKAT ZEKANI UNUT DAİMA ÇALIŞKAN OL.

Atatürk'ü Anma,  Gençlik ve Spor Bayramı, her ne kadar  kısıtlansa da, coşku ile kutlanacağından hiç şüphe duymuyorum.
 



ATATÜRK  ve ARKADAŞLARININ  1919 YILINDA, ANKARAYA GELİŞLERİNE KADAR GEÇEN SÜREÇİN, TARİHİ SIRALAMASI.
 
 YIL: 1919

30 Nisan 1919 Mustafa Kemal'in IX Ordu Müfettişi olması.

15 Mayıs 1919 Mustafa Kemal'in Padişah Vahdettin ile görüşmesi.

16 Mayıs 1919 Mustafa Kemal'in Samsun'a gitmek üzere Bandırma vapuru ile İstanbul'dan ayrılması.

19 Mayıs 1919 Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkması.

21/22 Haziran 1919 Mustafa Kemal'in, Amasya'dan gönderdiği genelge ile, milli kuvvetleri bir gaye ve bir teşkilat çevresinde toplamak amacıyla Sivas Kongresi'ni toplamaya çağırması.

26 Haziran 1919 Amasya'dan Sivas'a hareketi.


28 Haziran 1919 Balıkesir'de civar vilayetlerin murahhaslarından mürekkep, Kuvay-ı Milliye Kongresi'nin toplanması.

3 Temmuz 1919 Mustafa Kemal'in kongre için Erzurum'a ilk gelişi.

8-9 Temmuz 1919 Mustafa Kemal'in resmi görevinden (Ordu Müfettişliğinden) istifası.

23 Temmuz 1919 Erzurum Kongresi'nin toplanması ve Mustafa Kemal'in Sivas Kongresi'ne Başkan seçilmesi.

11 Eylül 1919 Mustafa Kemal'in, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesi Başkanlığına seçilmesi.

12 Eylül 1919 Anadolu ve İstanbul irtibatlarının kesilmesi.

7 Ekim 1919 Mebus intibahatına (milletvekili seçimine) başlanacağının ilanı.

10 Ekim 1919 İkinci reddi ilhak kongresinin Balıkesir'de toplanması.

20-22 Ekim 1919 Mustafa Kemal'in, İstanbul'dan gelen Bahriye Nazırı Salih Paşa ile Amasya'da görüşmesi ve Amasya Protokolünün imzalanması.

7 Kasım 1919 Mustafa Kemal'in İstanbul'da toplanması kararlaştırılan Osmanlı Meclisi için Erzurum'dan milletvekili seçilmesi. (TBMM'nin Birinci Dönemi için yapılacak seçimde ve ondan sonraki seçimlerde Ankara'dan milletvekili seçilmiştir)

27 Aralık 1919 Mustafa Kemal'in, Heyeti Temsiliye ile birlikte Ankara'ya gelmesi.


Bu yazımda, birkaç 19 Mayıs şiirini hatırlatmak istiyortum.


 
19 MAYIS GENÇLİK MARŞI
Bir şerefli milletin şanlı çocuklarıyız
Kalplerimiz, nabzımız, vatan diyerek atar
Ayrılmadan yürürüz, aynı yolda erkek, kız
Ruhumuzda ateş var, göğsümüzde iman var

Vücudumuz yay gibi, bacaklarımız çevik,
Kalplerde cumhuriyet, başımızdadır bayrak,
Bir emanet taşırız, Ata'mıza söz verdik
Kuvvetimizi, gücümüzü, kanımızdadır kaynak

Bilgi ile sporu, yürütürüz atbaşı,
Çalışkanlık, çeviklik atalardan mirastır
Türk olmanın amacı kazanmaktır savaşı
Bize ülkü yaraşır, bize hamle yaraşır

19 Mayıs bizim en kutsal bayramımız
Tarihlerde var mıdır, böyle bir günün eşi ?
Bu pınardan içiyor, alıyoruz kuvvet, hız,
Bu ocaktan yakıyor bütün gençlik ateşi
İ Hakkı TALAS
 
 
Atatürk Samsun’da

Samsun toprağında bir büyük lider…
Limana yanaştı yaşlı gemiyle.
Millete bir ümit, millete önder
Çıkmıştı karaya tüm görkemiyle

Umut taşımıştı cesaretiyle
Yürekler dolusu Anadolu’ya
Yürüdü vakarla, tüm heybetiyle
Yeniden can verdi yorgun orduya

Samsun böyle bir gün hiç görmemişti
Altın harfler ile yazdı tarihe
Samsun’a böylesi hiç gelmemişti
Yetmez kelimeler, sığmaz tarife

Vatana sevdalı bayrağa aşık
Yiğitler toplandı ayak izinde.
Doğmuştu Samsun’a en parlak ışık
Parladı, nam saldı tüm yeryüzünde

Büyük umutlarla tüm Türk Milleti
Mustafa Kemal’in ardından koştu
Asaletli kandan Türkün kudreti
Vatana can vermek için yarıştı

Kazım Karabekir ve Fevzi Paşa
Sırt sırta Ata’ya destek verdiler
Böylesi başlandı kutlu uğraşa
Dünyaya yiğitlik dersi verdiler
Kasım KAPLAN








 

9 Mayıs 2013 Perşembe

T A R İ H İ M İ Z D E N







Büyük Taaruz sabahı Afyon Kocatepe'de.(26.ağustos.1922 saat 5.30)
Büyük Taaruz sabahı Afyon Kocatepe'de. (26.08.1922)
Etem Tem, Afyon Kocatepe'de yarattığı "anıt fotoğrafı" nasıl çektiğini, ülkenin kaderini belirleyen o sabahı ve ardından gelen günlerde neler yaşandığını Fikret Otyam ile 1960 yılında yaptığı söyleşide(Ulus Gazetesi, 4 Aralık 1960, Ankara) şöyle anlatmıştı:
" O sabah Kocatepe'de bulunuyorduk. Taaruz, şafak vakti saat beşte başlamıştı. Mustafa Kemal Paşa, günler ve geceler süren yorgunluğuna rağmen ayakta, vaziyeti adım adım takip ediyor, direktifler veriyordu. Bir ara kumandanlardan ayrıldı. Tek başına, kayalıklar arasında dalgın ve düşünceli dolaşmaya başladı. Zaman zaman sahra dürbünleriyle düşman cephesine bakıyordu... Bir aralık o kayalık tepenin ucuna geldi. Hafifçe eğilmişti. Başparmağı dudaklarının arasındaydı... Hemen objektifimi çevirdim, adeta nefes almayacak kadar bir sessizlik içinde deklanşöre bastım, resmini çektim. Saat 11'di..."
***
Dağlarda tek tek
Ateşler yanıyordu
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki,
Şayak kalpaklı adam,
Nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
Güzel, rahat günlere inanıyordu
....
Ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
Birdenbire beş adım sağında O'nu gördü.
Paşalar O'nun arkasındaydılar.
O, saatı sordu.
Paşalar: "Üç" dediler,
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
Eğildi, durdu.
Bıraksalar,
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak,
Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.
....
(Nâzım Hikmet, Kuvayı Milliye Destanı'ndan)
"O gün 7x11 boyunda sekiz on rulo film çektim. Bir kaç tane 10x15 cam... Mustafa Kemal Paşa, bütün gün ağzına bir lokma koymamıştı... Gece ric'ate başladılar. 2 Eylül'de Uşak'a girdik. Vakit yoktu. Ahır bozması bir yerde bir kaç film yıkadım. Fotoğraflar birbirinden güzeldi. Hemen dört tane yaptım, ertesi sabah götürdüm. İçeri aldılar. Berberi traş ediyordu. Odada portatif bir masa, bir portatif karyola, iki iskemle vardı. Bir aralık odayı işaret etti: "Bu bir başkumandan odasına yaraşmaz" dedi. Salih odayı halı döşeyeceğini söyledi. Zira o gün esir alınan Trikopis getirilecekti. Gazi, fotoğrafları aldı, baktı. Parmaklarını fotoğrafların üzerinde gezdirdi ve 'Çok güzel' dedi."
 
 
 
" 9 Eylül'dü... Kadifekale'ye çıkmıştık. Zaman güneş batımına yakındı. Deniz pırıl pırıldı... Şehir ayaklar altındaydı... Körfezde bazı vapurlar vardı...Dumanlıydı vapurlar... Bir rapor geldi. Süvarilerimiz İzmir'e girmişti...."Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri.." emri yerine getirilmişti. İzmir bizimdi yine...
"Sonra mı?.. Ha, evet... Sonra otomobillerle şehre girdik. İlk işim bir fotoğrafçı bulmak oldu. Kocatepe'de çektiğim sekiz on rulo filmi bir Rum fotoğrafçıya verdim. Zaman geçirmek için etrafta biraz döndük, dolaştık... Sonra yeniden geldik. Fotoğrafçı geldiğimizi, içeri girdiğimizi görünce "fotoğraflarınız bir harika!" diye bağırdı. Baktım fotoğraflar daha yaş yaştı... Doya doya baktım...Hakikaten birer harikaydı...Taa Uşak'tan İzmir'e kadar bu anı bekliyordum. Fotoğrafların kuruyup, hazır olması için bir gün daha lazımdı. Ertesi günü gelip almak üzere karargaha, Bornova'ya döndük. Ertesi sabah otomobille indik İzmir'e... Millet yollara dökülmüştü... Bayram vardı... "Biraz sonra Mustafa Kemal gelecek" dedik... Görmeliydiniz o anı... İzmir yanıyordu... Ne dost ne düşman belliydi... Cayır cayır yanıyordu İzmir... Fotoğrafçı dükkanının olduğu yere güçlükle varabildik. Fakat ne görelim?.. dükkan yanmıştı... Uşak'ta o ahır bozması yerde yıkaya bildiğim birkaç film kalmıştı elimde... Ötekilerin hepsi fotoğrafçı dükkanıyla birlikte yandı kül oldu..."
***
Aşağıdaki linke tıklayarak Nazım Hikmetin (1902-1963) kendi sesinden bir şiir dinleyebilirsiniz. æ


YouTube - Bu e-postadaki videolar

4 Mayıs 2013 Cumartesi

ZİYARET




GÖNEN ve NECATİ BEYLİLER


Burhan Bursalıoğlu


Balıkesir Necati Bey Eğitim Enstitüsü Mezunlarının tertip ettikleri, 3 günlük Gönen gezisine davetli olarak eşimle katıldım.
28 Nisan Pazar günü, Mersin’den bize gelen Mustafa Güleç ve eşiyle birlikte Gönen’e hareket ettik.
İstanbul, Yalova, Bursa, Karacabey, Bandırma güzergahını takip ederek,6 saatte Gönen’e indik.

YILDIZ OTELİ
4 yıldızlı,termal  yıldız adlı otele yerleştik. O gün “hoş geldin, iyi ki geldin,  nasılsın, iyi misin ?”  gibi  ilk karşılaşma duygulu sözlerle geçti.
Toplantıyı düzenleyen, Balıkesir Eğitim Enstitüsü mezunlarından, bir dönem Milletvekili olmuş olan Önder KIRLI  idi.

YÖNETİCİ ÖNDER KIRLI
Bu arada,Sivas Öğretmen Okulu mezunlarından, Cemal Bayraktar,  Sait Özmen, ben ve Mustafa  Güleç’le de dörtlü bir  grup oluşturduk.
Akşam Galatasaray-Gaziantep maçını izledikten sonra odalarımıza çekildik.

MÜZEDEN GÖRÜNTÜLER
  1. GÜN.  KUŞ  CENNETİ – MİLLİ  PARK
Sabah kahvaltısından sonra, tahsis edilen 28 er kişilik minibüslere binerek, 156  kişi, Kuş Cennetine hareket ettik. Her taraf yüksek ve sık ağaçlarla çevrili, çoğu yerler bataklıklı, üç tarafı gölle çevrili bir saha. 1959  yılında 64 hektarlık bir alanken, 2005  tarihinde,64 hektarın, 24.047  si de orman arazisi olarak kayıtlara geçmiş.
MÜZEDEN GÖRÜNTÜLER
Kuş cenneti, Milli park’ta  266 çeşit kuş türünün bulunması  çok iyi korunan bir doğa mirası olduğu gerçeğini  Avrupa Konseyi de kabul ederek, 15 Mart.1976 tarihinde, “tabiatın en iyi korunduğu yer” nedeniyle, A  SINIFI  AVRUPA  DİPLOMASI ile  ödüllendirilmiştir. 5  yıl geçerliliği olan diploma, 1981- 1986- 1991- 1996  yıllarında da yenilenmiştir. 2004 yılında askıya alınan diploma 2006  yılında tekrar geri verilmiştir.

KUŞ CENNETİNDE DİNLENİYORUZ
266    kuş türünün 64 tanesi her yıl kuluçkaya yatar, 22 çeşidi bazı, bazı kuluçkaya yatar, 178 türü de sadece göçlerde parka uğrarmış.
KUŞ CENNETİ MÜZESİNDEN
23 tür balıktan başka, göl kenarında, ağaç ve yeşil kurbağalar,toprak kurbağası,şeritli semender, kirpi köstebek, su yılanı,hazer yılanı,oluklu kertenkele, ve tilkide bulunurmuş. Biz bunların hiç birini göremedik. Yoklardı.86 basamaklı gözlem kulesine çıktık.  4 bir yanına, her tarafı görmek için  açılan pencerelerden baktık. Sadece gölde tüneklerde kuğular vardı.

KUŞ CENNETİNDEN
Orada yaşayan veya yaşamış olan hayvanların doldurulmuş  gövdelerini, camekanlı dolaplara konmuş müzede bize açıklama yapıldı.
Bölgenin keşfi bir Alman  prof.  ve eşi tarafından  yapılmış.
1939 yılında, Hitler Almanya’sından kovuldular.  Atatürk, dehası ve vizyonu ile genç Türkiye Cumhuriyeti’ne batı standartlarında, yüksek öğretim  kurumları kazandırabilecek bilim insanlarını kabul ettiği için, Türkiye’ye gelen,   Prof. Curt Kosswick ve eşi,Leonore Kosswick  İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Zooloji Kürsüsü başkanlığını yapmıştır.. Bu çift, Kuş  Cennetini Dünya’ya da tanıtmıştır..
Kosswick çiftler Ülkemize aşıktı. Savaştan sonra Almanya’ya gitmelerine rağmen vasiyetleri icabı ölünce  İstanbul’da Aşiyan mezarlığına defnedildiler.
YEMEK ZAMANI
Kuş cenneti için ayrılan süre çok fazla idi. Hayvan ve kuş göremedik ama, bol bol oksijen aldık.
Saat 12 de,  öğle yemeği için,Bandırma- Tatlısu’ya doğru  yola koyulduk. Saat 15 de Tatlısu dan Erdek’e gittik. 2 saatlık serbest zamandan  sonra , saat 17 de Gönen’e hareket ettik.

PAZARDAN  YİRMİDE  BİR BÖLÜM
  1. GÜN:
Saat 9 da, 5 minibüsle birlikte Gönen pazarına gittik. Pazar, pazardan ziyade fuarı andırıyordu. 100 dönümlük bir arazide, Pazar, park yeri,itfaiye ve ilk müdahale için sağlık kulubesi vardı.
PAZARDA GÖRÜNEN KUBBELLERDEN 20 TANE VAR.

Eni 10 metre, boyu 300 metre olan 20 bölmeden oluşan pazarın, ilk bölümleri  sebze, sonra hırdavat, tekstil ve son bölümde ise çoğu ayakta dolaşarak, köyde, evinde yaptıkları oya işlerini satan hanımlar. Onların tezgahları olmadığı için vücutlarına iğneledikleri, ellerinde  taşıdıkları oya işlerini satmaya çalışıyorlar. Pazarın adı da zaten bu kadınların sattığı oyadan kaynaklanıyor. OYA PAZARI.
HANIMLAR OYALARINI SATIYOR

Pazar, bildiğimiz yörelere göre çok ucuz. 3 liradan 8 liraya kadar zeytin, 4  liradan 10 liraya kadar peynir. İstanbul’da 16 lira olan yeşil erik orada 6 lira idi. GÖNEN EMEKLİLER İÇİN YERLEŞİM YERİ OLABİLİR..

BALIK ÇİFTLİĞİNDE
12 de otele döndük. 12.30 da minibüslerle 25 km. uzaktaki Dereköy’e alabalık tesislerinde balık yemeğe gittik.Yeşillikler arasında bir tesis. 
ÇİFTLİKTE
Alabalık tesislerinden dönüşte yol üzerinde, Türkiye'de üçüncü genişliğesahip meşe ağacıyla karşılaştık.  Ağaç bin yıllık. 13 arkadaş el ele tutuşarak ancak sarabildiler.
13 KİŞİNİN SARABİLDİĞİ MEŞEAĞACI
 Saat  15 de  Gönen’e hareket ettik. Akşama kadar Gönen’de serbest gezi yaptık. Gönen ovada kurulmuş bir kent. 100 bin nüfüsü var. Gelişmiş bir  ilçe. Dümdüz ovada her sebze  yetiştiriliyor. Özellilke arazinin düz ve suyunda bol olması nedeniyl çeltik yetiştiriliyoy.. Esnaflar arasında tıraktör dükkanlarının çokluğu da dikkatimizi çekti.
ÇELTİK TARLASI

Şehrin dolaşımından sonra otele geldik. Saat: 20 de son gece galası yapıldı. 
ONUNCU YIL MARŞI AYAKTA SÖYLENİYOR
Önder KIRLI açış konuşmasından sonra, yemek aralarında anılarını anlatanlar oldu..Özel Türk Sanat Müziği sanatçısın şarkılarından sonra, bir müzik öğretmeni bayan arkadaşımızın arya  programından sonra marşlar, Öğretmen okulu marşı ve ayakta söylenen onuncu yıl marşı , bir çok  kişinın gözyaşına neden oldu.
MEŞE AĞACININ GENİŞLİĞİ
Çok samimi bir havada  devam eden gala, 2014 yılında Eskişehir’de devam kararından sonra sona erdi.
3. gün sabahı kahvaltıdan sonra vedalaşarak , herkes kendi yönüne doğru hareket etti.


GÖNENDEN BİR CADDE








MİLLİ BAYRAMLARIMIZ