20 Nisan 2009 Pazartesi

TÜRK KADINININ GEÇMİŞİ






















Burhan BURSALIOĞLU


İSLAMİYET’TEN ÖNCE VE SONRA TÜRK KADINI

Gün olmuyor ki, toplumumuzda kadından söz edilmesin. Türbanlı kadın, açık kadın, çarşaflı kadın, mini etekli kadın, pantolonlu kadın, seksi kadın, ana kadın, erkek kadın, Osmanlı kadın, işçi kadın, ev kadın, memur kadın, müdür kadın, işveren kadın, başkan kadın, vekil kadın, bakan kadın, özgür kadın, ezilen kadın, dul kadın, diye yüzlerce deyim sayabiliriz.
Bugün bu deyimler güncelliğini devam ettiriyorsa, demek ki, kadının, yaşantımızda ve toplumumuzda çok önemli yeri var ve bunu devam ettirmektedir.

Bugün, çoğu ülkelerde olduğu gibi , bizde de Başbakanlığa kadar yükselebilen kadının geçmişini şöyle bir irdeleyelim. İslam’dan önceki, İslam’da ve Cumhuriyetimizde Türk kadınının evrelerini kısa, kısa hatırlayalım.

İSLAMİYET’TEN ÖNCE TÜRKLERDE KADIN

Öncelikle, eski Türk toplumunda kadının yeri ve değerini, yüzeysel olarak ele alalım.

Eski Türk boy ve aşiretlerde, kadın tamamen serbest, özgür, saygın ve erkekle eşit şartlara sahiptiler. Totemcilikten sonra Türkler Şamanizm dinini seçtiler. Şamanizm, kadındaki kutsal güce dayanıyordu. Yani, tanrı ve tanrıçalara inanma devri başlamıştı..En güçlü tanrıça “Akana “ idi Şamanizm de eşitlik temel kuraldır. Kadın, güçlü, kişilikli ve etkilidir Her güzel, doğum, iyilik, ve aşk gibi konuların üzerine “Tanrıça” adı konulurdu. Onun için kadın, çok değerli ve kutsal bir varlıktı.
Yusuf Has Hacip’in “Kutadgu- Bilig” adlı eserinde, kadın ve kızın değerinden “Nadir” deyimi ile söz eder. Din toplantılarında, kadınlı erkekli grupların, bir daire etrafında birlikte halka yaparak oturdukları, yaş sırasına göre karışık olarak sıralandıkları, “Yakut”lardaki “Isıah” denilen ayinlerde, kadın ve erkeklerin, el ele tutuşarak, daire oluşturduklarını, “Hu hu “diyerek dans ettiklerini, birlikte kımız içtiklerıni tarihi kaynaklardan öğreniyoruz.
Türk Moğol inanışlarına göre de, yer tanrıçası olan “Ötügen” de dişidir.

Bir Türk hakanı, yazdığı emir ve fermana “Hakan ve hatun’un emri” ifadesiyle başlardı.. İdarede, Türk hakanın eşi de hakan kadar sorumluydu. Görevi, birlikte yürütürlerdi. Resmi kabul ve törenlerde yan yana otururlardı. Kadınlar, doğrudan doğruya, kale muhafızı, elçi, vali ve hükümdar olabiliyordu.
Cengiz yasasında, boşanmada üstünlük hakkı kadına verilmişti. Karısını boşayan erkeğe, ölüme kadar giden cezalar verilirdi. Genç kadın kutsal sayılır; ona tecavüz edenin boynu kırılırdı.

Türk Kültüründe, kadının belli başlı 2 özelliği dikkati çekiyordu. Birincisi kahramanlık. İkincisi de analıktır.
Dede Korkut hikayelerinde, Türk kadınını anlatırken, “Türk kadını kutsaldır, güzeldir. kocasının yardımcısıdır. Ailede son sözü kadın söyler, fikirleri esastır” der. Kadın aynı zamanda milli bir kahramandır; yenilmez bir savaşçıdır. O erkeklerle değil, erkekler kadınlarla yarışır. Kadını, evin direği olarak niteleyen Dede Korkut:
“ Beri gel başımın bahtı, evimin tahtı.
Evden çıkıp yürüyünce selvi boylum,
Topuğundan büklüm, büklüm kara saçlım
Kurulu yaya benzer çatma kaşlım;
Çift badem sığmayan dar ağızlım.
Kavunum, yemişim, düvleğim…”
der.
Kızlar, kendileriyle evlenmek isteyen erkekle, bir nevi duello eder. Eğer erkek yenilirse kız onunla evlenmez. Çünkü kızlar evlenecek olan erkeklerin kendilerinden daha güçlü olmalarını isterler.
Bu konuda, 13. yüzyılda, Amu Derya nehrinin kuzeyinde, Kuzey doğuya doğru yayılan ve Büyük Türkiye diye tanınan yerlerde Marco Polo’nun yaptığı gezilerde, Türk hükümdarlarının kızlarından söz eder.
.-- Prenses öyle güçlü ki, tüm ülkede onunla başa çıkacak erkek bulmak güç. Çünkü kim çıkarsa hepsini yenmektedir. Babası kendisini evlendirmek istediği halde, o buna razı olmamakta ve “kendi beğendiği birini bulana kadar” hiç kimse ile evlenmek niyetinde olmadığını açığa vurmaktadır. Bunun için, babası ona, yazılı olarak dilediği erkekle evlenebileceğine dair söz verir. Prenses, ülkenin dört bir tarafına haber salarak,, genç delikanlıları kendisiyle güç denemesine çağırır, ve kendisiyle başa çıkacak kişi ile evleneceğini açıklar. Gelen taliplerle güç denemesi yapar, yenilirse, yenildiği erkekle evlenirdi" der.

Oturdukları ev gelenek ve hukuken ortak sayılırdı.
Kadın Devlet yönetimindeki etkinliği yanında, askerlik ve spor da, da çok etkiliydiler. Çocukların velayetinde, baba kadar ananın da hakkı vardı.
Karahanlılar ve Selçuklularda -Terken- ünvanını taşıyan Sultanların eşleri, sadece hükümdarlara ve siyasi meselelere etkili olmakla kalmıyor, bizzat önemli roller oynuyorlardı. Kendilerine ait yurtluk kentleri, bunları idareye memur, divan teşkilatları, askerleri, bütçeleri ve önemli gelirleri vardı. Onun için, Feodal devlet bünyesinde ki erkekler gibi hatunlar da, görev ve imkanları nedeniyle, devlette önemli mevki sahibi idiler.

Tarihte, kadının ilk devlet başkanlığı yapan Türklerdir. Örneğin: Delhi Türk Devlet Başkanlığını yapan Raziye Sultan’dır. Kirmanda, Kutluk Türk Devletinde, Devlet Başkanı Türkan Hatun’dur..8. yüzyılda Buhara’da devleti “Toksan” adında bir Hatun Sulta yönetiyordu.
Cengiz Han’ın gelini, Ögedey Han’ın karısı Turakina”, kocasının ölümünden sonra dört yıl hükümdarlık etmiş ve hatta, Fatma Hatun adında bir kadınıda alarak başvezirlik yaptırmıştır.

Öte yandan, M.S. 720 yılında Gültekin (Kül-tekin) için dikilen -Tonyukuk- ve 734 de Bilge Hatun adına dikilen -Orhun- kitabelerinden , kadın, siyasal, sosyal ve ekonomik alanlarda özgürlüğe sahip olduklarını anlıyoruz. Bilge Hatun’un , Gültekin’in annesi olduğunu da belirtmemiz lazım. Gültekin Han, devlet yönetimini, eşi Kutlulu Sultan ile yapmıştır.
Belazuri’nin, Fütüh Ül – Buldan’ında, arap ordularının Buhara’ya yaptığı saldırılara karşı, Buhara Melikesi Hınık Hatun’un nasıl karşı koyduğu anlatılırken, , Onun son derece dirayetli cesur ve iyi bir idareci olduğu anlatılır.

Dulkadir oğullarında 30 bin süvari kadın birliğinin olduğunu söylerler. Bunlar erkekler gibi silah tutup savaştıklarını söyleyen Dede Korkut gibi, Fransız elçisi B.Dela Brogere de aynı şeyleri yazmıştır.
Aşık Paşa Zade “Anadolu’da Baciyan-ı Rum taifesi (Bacılar Ordusu Teşkilatı) adıyla ifade edilen bu Türkmen kadınlar ordusudur.

Kısaca, eski Türk’lerde kadının, erkeklerden, her konuda, bir ayrıcalığı yoktu. Aynı haklara, aynı sorumluluklara ve aynı özgürlüğe sahiptiler.


--- DEVAM EDECEK --- KONULAR: islamiyet’ten önce Arap kadını – İslamiyet sonrası, Arap ve Türk kadını




[K1]

1 yorum:

  1. sevgili hocam;
    öncelikle çok teşekkür ederim bir kadın olarak bu konuya değindiğiniz için.dünya kurulalı beri günümüze dek uzaan kadın tarihini çok güzel özetlemişsiniz...yüreğinize kaleminize sağlık

    YanıtlaSil

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ