8 Mayıs 2009 Cuma









EVRİM ÜZERİNE -2-



İKİNCİ KISIM

Kerem Akcasu





Son olarak üç gerçek eko sistem anlatacağım. Yukardaki resmi iyice bir inceleyelim.
Bu resmin neye ait olduğunu anlayan anladı. Anlamayanlar için yazalım, bu bir orkide türü. Ve neredeyse her orkide gibi, üremek için bu orkide de bir yaban arısını kandırmak yolunu seçmiş. Bu orkide ile ilgili anlatacaklarımı seyrettiğim bir belgeselden hatırladığım kadarı ile olacağından ufak tefek hatalar olabilir ama burada okuyucudan istediğim genel mantığı kavramak.


Bu orkidenin kandırdığı yaban arısının ise değişik başka bir özelliği var. Dişisi toprak altında yaşıyor. Üreme zamanı geldiğinde, toprak üzerine, bir ağaç, taş vs. üzerine çıkıyor ve erkeğini çılgına çevirecek olan feromonunu salgılıyor. Erkek arı dişiyi bulduğu zaman bildiğim kadarı ile bilinmeyen bir nedenle, dişiyi oradan alıyor ve havada veya başka bir yerde çiftleşiyor ve aldığı yere veya kendi münasip gördüğü bir yere bırakıyor.


Orkideye geri dönelim. Resimde sağ tarafta görülen mor cisim, arının dişisinin bir benzeri. Ve orkide dişinin yaydığı feromonun aynısını bu organ üzerinden yayıyor. Erkek arı bunu dişi zannederek alıp götürmeye çalışıyor. Bu organ ve sapı, ok ile işaretli yerden mesnetli olduğu için erkek arı gitmeye çalışırken, bu ok ile işaretli menteşe etrafında dönüyor. Dişisini götürmeyi beceremeyen arı daha büyük bir güç ile gitmeye çalışıyor. Ve bu uğraş sırasında sırtı sol taraftaki çanak içinde bulunan polenlere yapışıyor. Ve dişiyi götüremeyeceğini anlayan arı sırtında polenlerle gidiyor. Ancak orkidenin yaydığı feromon o kadar aynı ve kuvvetli ki arı ikinci bir orkide çiçeğine yine dişi diye saldırabiliyor. Bu orkideye her arı konduğunda gerçekleşmiyor belki ama orkidenin neslini devam ettirebilmesi için yeterli miktarda arı, yeterli oranda bu tuzağa düşüyor. Bunun küçük bir mekanizma olduğunu, ilgili uzunlukların 3-5 mm. kısa veya uzun olması halinde döllenme işleminin gerçekleşemeyeceğini de herkes kabul eder herhalde. Bunu da kafamızın bir kenarına yerleştirdikten sonra bir büyük minik eko sisteme geçelim.
Beyin solucanları denen bazı canlılar var. Bunlardan mikroskobik boyutlarda olanlarından bir tanesi, hayat döngüsünü sürdürebilmek için hem salyangozları, hem de kuşları kullanıyor. Evet, resmen kullanıyor. Nasıl mı? Salyangoz bu kurtçukların yumurtalarını yiyor. Ve yumurtalardan çıkan kurtçuklar, salyangozun göz uzantılarına yerleşiyor ve orada renkli, sürekli kıpırdayan bir yapı oluşturuyorlar. Bu görüntü kuşların çok sevdiği tırtıllara benzediği için kuşlar bu salyangozları yemekten kendilerini alamıyorlar. Kurtçuklar kuşların sindirim sisteminde gelişiyor ve yumurtluyorlar. Bu yumurtalar ise salyangozlar tarafından yenmek üzere kuşun pisliği ile beraber dışarı atılıyor ve döngü böyle devam ediyor. Bu döngünün en enteresan tarafı, kurtçuklar salyangozun beynini de ele geçirerek normalde salyangozların hiç yapmadığı bir şekilde günün ilk ışıkları ile birlikte, kuşların kendilerini daha rahat görebileceği ağaç tepelerine çıkmalarını sağlıyorlar. Bu aklımızın bir kanarına koyacağımız mini bir üçlü eko sistem.
Gelelim daha karışık bir eko sisteme. ABD’ de bulunan Yellowstone milli parkında meydana gelen ekolojik değişikliklerin nedenini araştıran bilim adamları, eskilerle kıyaslanan en büyük eksiğin insanlar tarafından soyları tüketilmiş olan gri kurtlar olduğunu tespit ediyorlar. Pek ihtimal vermemekle beraber hem etkilerini görmek hem de kurtları yeniden bu bölgeye kazandırmak üzere Kanada’ dan 30 adet gri kurt getiriliyor. Tahmin edilenden çok daha kısa bir sürede eko sistemde eskiye dönüş gözleniyor. Sebebini araştırmaya çıkan araştırmacılar, geyik ölüleri ile karsılaşıyorlar. Fakat bu geyik ölümlerinin, eko sistemde bu kadar çabuk bir değişime sebep olacak kadar çok olmadığı da tespit ediliyor. Ve incelemeler sonucunda, peşlerinde sürekli kurt sürüsü olan geyiklerin hiç bir yerde ağaç ve otlakların kökünü kurutacak çok kalamadıkları ve hatta kurtlardan kurtulabilmek amacıyla düzlükleri terk edip, daha sarp yerlere kaçtıkları ortaya çıkıyor. Neticede, ağaçlar ve otlaklar çoğalıyor, gürleşiyor. Bunun sonucu olarak ise, eskiye nazaran çok genişlemiş olan akarsu yatakları kimi yerlerde daralırken, ağaçların serpilmesine ve akarsu yataklarındaki bu daralmaya da bağlı olarak geri gelen kunduzların barajları sayesinde başka bazı yerlerde minik göletler ve etraflarında başka minik eko sistemler gelişiyor


Kurtların geride bıraktıkları leşlerin ayılar, çakallar, kuzgunlar ve büyüklü küçüklü diğer leşçilerin hayatlarında meydana getirdiği değişiklikte ayrı bir etki olarak göze çarpıyor. Yani Yellowstone eko sisteminde bulunan kurtların varlığı veya yokluğu tüm bir eko sistemi derinden etkiliyor. Ve ben eminim ki soyu tüketilen kurtlar değil, kunduzlar olsaydı da eko sistemde bir çökme meydana gelecekti.
Bu üç eko sistemin tesadüf sonucu oluşmuş olması bana ters geliyor. Ve son olarak termodinamiğin ikinci kanunun babası olan Rudolf Clausius’ un kelimesi kelimesine olmasa da şu sözünü tekrarlamak istiyorum: “Evrende önceden kurulup bırakılmış bir zembereğin boşalmasını seyrediyoruz.” Veya, hayatın başlaması, cinsiyetin ortaya çıkışı, pre-kambriyen dönemde meydana gelen canlı patlaması gibi bazı ara müdahelelerle bugünlere gelmiş bir evrenimiz var. Bence…



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ