2 Kasım 2009 Pazartesi

GÜNCEL


...Sonbahar yada Son(bir)bahar...


Daha yeni alışmaya başlamıştık. Derken yaz günleri de alıp başını gitti, başka diyarlara… Hiç beklemediğimiz bir anda geliverdi sonbahar. Hazırlıksız yakaladı bizi.

Şimdilerde tatlı bir telaş var tabiatta. Ufka doğru uzanan dağların beti benzi solmakta. Rüzgârlar keskin ve sert. Deniz kokuları getirmekte boğazdan.

Gözlerimiz o rengârenk çiçekleri aramaya başladı bile.

Her gün eskittiğimiz sokaklarda erguvanlara hasretimiz arttı.

O ruhumuzu okşayan, bize hüznü fısıldayan erguvanlara…

Bir ömrün baharında işte sonbahar.

Gördüğümüz her şey kızıl renklere bürünmüş bir tabloyu andırıyor.

Yahya Kemal’in dediği gibi
‘Mevsim boyunca kendini hissettirir vedâ’.

Yurdundan yuvasından ayrılmış gibi ana kucağı dallardan düşen yapraklar.

Biraz dikkat kesilsek sessiz çığlıklarını duyar gibi oluruz yaprakların.

Kimsesiz çocuklar gibi kalakalmışlardır sokak ortasında…

Ateş düşmüş gibidir titreyen yüreğimize.

Her bir yaprak ilk ve son defa sonbaharını yaşıyor. Bir bozkır yalnızlığı vardır bu demde. Hüzünlüdür sonbahar…

Dışarıda sonbahar ve içimizde son (bir)baharı düşleyen yüreğimiz

Bu hazan şöleninde ruhumuz sükûtu örerken şöyle denize nazır bir yerden tefekküre dalmak isteriz. Bir eylül seherinde ya da akşamın alacakaranlığında gözlerimize takılan ne varsa alır götürür bizi uzaklara… Ömür sonsuza akıp duran bir nehir..

Çoğu kez hicran çoğu kez hasrettir hazana teslim günler.

Yüreğimizi sarsar ansızın gelen yalnızlıklar.

Avare düşlerimiz ışığını arar.

Biraz da ihtiyarlığı hatırlatır bizlere sonbahar.

Bazen hafif hafif çiseleyen yağmurlara eşlik eder gözlerimiz.

İnkisara uğrayan hayallerimizi düşünürüz. Düşünür de visal iklimine yol almaya çalışırız.

Bugünler de geçecek. Bunca hazırlık son (bir) baharda açacak çiçeklerin resmigeçidi için. Der demez ücretini peşin almışçasına kalbimizde üns esintileri esmeye başlar.

Sükûn ah evet sükûn… Serviliklerde, yolda, evde, sükûn her yerde.

Tıpkı mevsimler gibi bir gün ömrün de sonbaharı geliverir.

İnsan kuruyan ağaçları gördükçe bir bir hatırlar geçmiş zamanlardaki sonbaharlarını.

Bir defne dalı olur yeşil renkli ve canlı kalmak ister ruhumuz.

Gençlik yıllarında esen meltemler yerini çoktan poyrazlara bırakmıştır.

Hazanla düşen yapraklara daha yakın hissederiz kendimizi.

Tıpkı ağaçlar gibi yalnızlığı yaşarız en derin biçimde.

Işık huzmeleri ruhumuza hiç uğramamışsa ecel terleri döktürür bizlere

Nedense gönül hep son(bir) baharı yaşamak ister. Huzurlu bir hayat, rengarenk güzellikler, kuş cıvıltıları, ırmak çağıltıları.. Fakat yoktur artık taze bir bahardaki koyun-kuzu meleyişleri, o temaşasına doyulmayan manzaralar.. Artık her ses inleyen bir nağme. Her manzara bir hüzün bestesi..

Bir an için şair gibi ‘Artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz / Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç’ akıldan geçse de yüreği şahlananlar sonbahar mı dinler?

Hem bize de ne oluyor ki sonbahardan şikayet edelim?...

Kışta gelip zemini hazır edenlerin ahdine vefasızlık olmaz mı?

Öyle diyordu “asrın beyin yapıcısı” soylu bir katran ağacının üzerinden Cennet-asa bir baharı müjdelerken.

Mevsim sonbahar; şimdi terhis zamanı..

Hangi daldaki hangi yaprak daha önce düşecek toprağın kucağına kimse bilemez.

Belki de hep beklemekteler toprağa vuslat anını.

Bir gün bizler de gideceğiz sonsuz vuslat için son(bir) baharda.

Gecelerin ardından gündüzlerin gelmesi gibi..

Hafif bir rüzgar bizi de ayıracak bedenimizden. Umurunda mı olacak sanki dünyanın.

Olsun varsın.

Ümit yıldızları sönmedikçe kurur mu yapraklarımız. Çekilir yol verirler son(bir) bahara..

Şimdilerde her sonbaharda yepyeni ve ter ü taze son( bir) bahara ne çok ihtiyacımız olduğunu bir kez daha hatırlarız. Ne çok muhtacız ömrün son demlerinde zülüflerini taradığımız gecelere.. ümitle tüllenen ufuklara.. ve yepyeni son(bir) bahara..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ