5 Ocak 2010 Salı

B A Ğ L I L I K








GALATASARAY'IN EFSANE TARAFTARI

Burhan BURSALIOĞLU


Türkiye fuıtbol liglerinin tatilde olduğu , statlarda karmaşanın yaşanmadığı, küfürlerin olmadığı, başkan ve yöneticilerin birbirlerini kırıcı laflar etmediği, basının kışkırtıcı haberlerinin olmadığı şu günlerde, siyasetten uzakta, ülkemizin karabulutlarından uzak bir gün yaşamak amacıyla, geçmişin çok uzaklarına gitmek istiyorum.

Gençliğimizin, tam bir fanatik taraftarından söz etmek istiyorum. Tüm takımların taraftarlarının sevdiği, alkışladığı bir Galatasaraylı Karıncaezmez Şevki'den.
Şevki'nin statlarda boy gösterdiği dönemlerde, maç yapan takımların taraftarları yan yana oturur, attıkları sloganları saygı ile karşılar, güzel hareketleri birlikte alkışlar, tek bir küfür duyulmazdı. Son yıllarda, küfürü bir tarafa bıraktık, ölüm olayları, tutuklanmalar, statlardan uzaklaştırmalar, bu nedenle de, saha kapatma, para cezaları, yöneticilere hak mahrumiyeti ve seyircisiz oynama cezaları verilmektedir. Günümüzdeki olumsuzlukları hepimiz biliyoruz. Fazla kurcalamaya gerek yok.
Karıncaezmez Şevkiden söz edeceğim.
Şevki Hasta denecek kadar bir Galatasaray taraftarıydı. Kendini, ilk İstanbul'a geldiğim tarih olan 1955 de tanıdım. O tarihe kadar gazetelerden ve radyo haberlerinde adına rastlardım. Çünkü o, Galatasaray'ın sembol simalarından ve Türkiye'nin de en tanınmış futbol taraftarıydı.

Şevki Güney, 1919 da doğdu. Mesleği şoförlüktü. 15 yıl da İETT otobüslerinde şoförlük yaptı. Otobüsün şoförmahallini çiçeklerle süsler, sarı kırmızı renklerle donatır, yakasına çiçekler takardı. 15 yıl sonra görev alan amirlerinden biri, Şevketin bu kıyafet ve davranışlarının, yönetmeliklere aykırı diyerek, Şevketin işine son verdi.
48 model bir opel kaptıkaçtı arabası vardı. Taksim-Karaköy, Taksim-Dolapdere hattında çalışıyordu. Galatasaray'ın maç günlerinde, şimdiki İnönü stadının , o zamanki adı Mithatpaşa stadına ücretsiz taraftar taşırdı.
Kullandığı arabanın her tarafı sarı-kırmızı renklerle ve futbolcuların resimleriyle doluydu. Taksiyi sarı-kırmızıya boyamıştı. Jantlardan biri sarı diğeri kırmızı, çamurluklar, farlar,ön arka kaput, dikiz aynaları, kapılar sarı-kırmızıydı. Taksinin içi de tavana ve yan duvarlara yapıştırılmış gazete küpürleriyle doluydu. Metin Oktay'ın volesi, Turgay Şeren'in plonjonu, Candemir'in, Mustafa'nın, Coşkun'un, Kadri'nin, Suat'ın,Yılmaz'ın, Turan'ın, Ayhanı'ın Ergün'ün İsfendiyar'ın, Uğur'un ve birçok futbolcunun değişik pozdaki resimlerinin yanında, oryantal danslı kızların resimleri arabayı süslerdi.
Galatasarayın galibiyetlerinde, arabasının dışını da süsler, çiçeklerle donatırdı. Sair zamanlarda " Ayıptır, Galatasaraylılardan başka taraftarlar da var. Arabanın dışıyla kimseyi rahatsız etmem. Arabamın içi benim dışı vatandaşındır" derdi. Kendi kıyafeti de tamamen sarı-kırmızıydı. Çoraplarının biri sarı diğeri kırmızı. Ayakkabıları da aynı. Gömlek yerine forma giyerdi. Yakasında sarı-kırmızı gül eksik olmazdı. Bere veya şapkası sarı-kırmızıydı.
Karıncaezmez Şevki, sarı-kırmızı renklere olan aşkını bir tesadüf olduğunu söyler. Birgün Yeşilköyde, bir köşkün bahçesinde sarı-kırmızılı bir avrupa gülü görmüş. Rengi öyle çekiciymiş ki, yaklaşıp koklamış. Kokusu da çok hoşuna gitmiş. İşte o günden sonra şevki'de çiçek sevgisi, koku sevgisi ve sarı-kırmızı sevgisi başlamış. Koku nedeniyle arabasında her zaman bir şişe esans kokusu bulundururdu.
Bir fenerbahçeli olan gazeteci Tevfik Yener bir yazısında Şevki'yi şöyle ifade eder " Karıncaezmez sarı-kırmızı forması ve bayrağı ile yuhalanmaz, alkışlanırdı. Bizle el şıkışırdı. Onu herkes severdi. İster fenerli, ister Beşiktaşlı olsun. Çünkü o efendi adamdı. Futbolun bir oyun bir eğlence olduğunu biliyordu. En önemlisi, sportmenliğin barış, kardeşlik ve de centilmenlik olduğunu hissediyordu."
Karıncaezmez Şevki şoförlüğü süresince hiçbir kaza yapmadı. Kimseyi incitmedi. Zaman zaman da İstanbulun en "Kibar şoförü" seçilmiştir.Bu nedenledir ki, ona "Karıncaezmez" lakabını zamanın İstanbul Emniyet Amiri, ve sonradan İç işleri Bakanı olan Orhan Eyüboğlu vermiştir.
Karıncaezmez Şevki, bugün bildiğimiz amigolara benzemezdi. Kendinden büyük bayrağını, maç başlayana kadar trübün korkuluklarına çıkarak arkası seyırciye dönük vaziyette, slogan atmadan, sallar ve seyirciyi selamlardı. Seyirci de ona " yaşa varol " diye bağırır, o da bu tezahürata karşı çok mutlu olurdu. Takım sahaya çıkınca, Karınca ezmez yerinde duramaz, korkuluklardan oyuncuları selamlardı. Maç bittiğinde elindeki bayrakla, kalabalığın önünde, Beyoğlu, Hasnun galip sokağındaki Galatasaray kulüp binasına kadar yürürdü.
1965 yılında, Şevki'in, 18 yıllık eşi Mediha Güney boşanma davası açtı. Kızı Sıdıka ve oğlu Nuri ile hakim karşısına çıkan Mediha," kocasının ev ve çocuklarıyla ilgilenmediğini" söyledi. Karıncaezmez " Maddi durumumun kötü olduğu doğrudur. Beni bu hale düşüren Galatasaray'a olan aşkımdır. Bu aşk beni maddeten yıkıyor, fakat manen ben bir milyonerim" diyerek boşanma talebinin reddini istediyse de, tepeden tırnağa, sarı-kırmızı donanmış Şevki'yi gören hakim ikisini de boşadı.
Karıncaezmez'in, 1968-69 sezonunda kazanılan şampiyonluk, onun belleğinde çok büyük bir değer kazanmıştı. O sezon Karıncaezmez'in tribünde yaşadığı son şampiyonluk ile, Metin Oktay'ın, gol kralı olduğu ve futbola nokta koyduğu sezondu.

Karıncaezmez ölene kadar,o şampiyon takımı bir çırpıda sayardı.
Kalede Nihat, Ali, Ergün, Muzaffer, Talat, Turhan Mehmet, Ayhan, Gökmen, Metin Uğur.
Karıncaezmez'in hiç yorulmadan selam verişleri vardı. Beyoğlunda, Galatasaray Lisesi önündeki ambleme döner saatlarca selam dururdu. Trafik kilitlenirdi. Kimsede ses çıkarmaz, beklerlerdi.
Kapalı çarşıdaki Şark kraathanesine uğradığında, duvarda asılı duran, İran Şahı, Pehlevi'nin babası Rıza Pehlevinin resminin karşısına geçer, sandalyenin üzerine çıkarak yarım saate yakın bir süre selam dururdu. Ayrıca, resmi elbiseliye, her gördüğü heykele, meyhanelere, ve sarı-kırmızı gördüğü her nesneye selam verirdi.

Artık işler tersine gitmeye başlamıştı. Galatasarayın, Fenerbahçe'ye 3-2 yenildiği bir maç sonrasında, G alatasaraya uğursuzluk getiriyor diye, Karıncaezmez'i tribünden aşağıya attılar. Sağ kolu kırıldı. Maçlara almadılar. O da kırık kolla, şimdiki kaçak denen gökdelenin bulunduğu yamaca çıkar, sağ konunu havaya kaldırarak seyirci ve oyuncuları 90 dakka , yapmur, kar, soğuk, sıcak demeden selamlardı.
Kolu kaynamadı. Aylarca alçı içinde kaldı. Birkaç kez daha aynı yerden kırıldı. İltihap ve kangrene dönüştü. Paşabahçe SSK Hastanesinde, Dr. Ergün Dizdaroğlu ve Dr. Ali Uras tarafından kolu kesilerek kurtarıldı.
Tekrar maçlara gitmeye baişladı ama o eski heyecanı kalmamıştı.

Bir müddet sonra hastalandı. Merterde, kızkardeşi Nuriye Haskatar'ın 10 nüfuslu evinde çile doldurmaya başladı.
23 Mart 2000 de, Galatasaray'ın Mallorca yı elediği tarihte, Samatya SSK Hastanesinde vefat etti. Ne yazık ki , o büyük Avrupa kupasının alınışını göredi.

Karıncaezmez Şevki, kendini , kendi yazdığı şiiriyle şöyle tarif ederdi.
Çiçek server, Esans sürer, Karıncaezmez, Gönül kırmaz, Acele iş sevmez, 30 km. den fazla gitmez, Galatasaraydan dönmez, Yakasında çiçek görmezse yaşıyamaz, Şoför Şevki Güney.

Karıncaezmez Şevgi Güney'e Allah'tan rahmet diliyorum. Nur içinde yatsın.















1 yorum:

  1. Sevgili hocam,
    Galatasaraylılık böyle bir şeydir işte, ellerinize sağlık

    YanıtlaSil

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ