28 Mart 2010 Pazar

BİRAZ DA ŞİİR - 3 -

ATAMA AĞIT .

Kemalettin KAMU
Sırma sarısını yay saçlarına,

Gözüne rengini koy denizlerin;

Düşün dudakların en incesini,

Yüzüne tuncunu ver benizlerin.



Onda yürüyüşün en yiğitçesi,

Onda bükülmezi vardı dizlerin

Gezerdi ülkede bir hızır gibi

Em olup derdine çaresizlerin.

II.

Durgun bir denizi andırır dışı

İçi hiç sönmeyen bir yanardağı.

Sesinde ıslığı eser kuvvetin,

Sözünde şahlanır Hakkın bayrağı



Gökle Güneş gibi buluştu onda

Sezinin sağlamı, duyunun sağı

Yıkarak kökünden osmanlılığı

O gömdü tarihe bir ortaçağı.

III.

Dağlar dümdüz olur işaretiyle,

Ürperir ovalar avazesine;

Devrilir hıncına çarpar ordular

Kaleler dayanmaz yelpazesine.



Fikrin, güzelliğin, aşkın, her şeyin

Bağlıydı daima en tazesine

Yaşadı başı dik, dünyaya karşı

Getirdi dünyayı cenazesine!

IV.

Onsuz kaldığın bilse tabiat

Bağlar üzüm vermez, bahçeler kurur;

Okşar saçlarını ezelin eli,

Yüzüne ebedin ışığı vurur.

Övünür insanlık eserleriyle,

Yurt onun sevgisi üstünde durur.

Adıdır kurduğu devlete temel,

Ünü kurtardığı millete gurur!

V.

Fâni varlığını kaybetti ama,

Simgesi yurdumun burçlarındadır

Engin ufuklara uzanmış kolu,

Hızı altıokun uçlarındadır!



Kadının, erkeğin hafızasında

Gencin, ihtiyarın duşlarındadır

Yayla yellerinde eser gölgesi,

Sesi bahçemizin kuşlarındadır.

VI.

Ben mi yazacaktım göçüm gününü

Dökerek ardından böyle gözyaşı?

Ben ki ona büyük gezilerinde

Oldumdu bir küçük yol arkadaşı



En son durağına varmadan ömrün

Kapadı yolunu bir mezar taşı...

Büyük kurucusu cumhuriyetin

Hürriyet aşıkı milletin başı!


Bingöl Çobanları


Kemalettin KAMU
Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum.

Bu dağların en eski âşinasıdır soyum,

Bekçileri gibiyiz ebenced buraların.

Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların

Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi,

Her gün aynı pınardan doldurur destimizi

Kırlara açılırız çıngıraklarımızla...



Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski, yeni;

Kuzular bize söyler yılların geçtiğini.

Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek;

Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek,

Dolaştırıp dururuz aynı daüssılayı;

Her adım uyandırır ayrı bir hatırayı:



Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda,

Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam;

Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda,

'Suna'mın başka köye gelin gittiği akşam.



Gün biter, sürü yatar ve sararan bir ayla,

Çoban hicranlarını basar bağrına yayla.

-Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al,

Diye hıçkırır kaval:

Bir çoban parçasısın olmasan bile koyun,

Daima eğeceksin, başkalarına boyun;

Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı,

Yamaçlarda her akşam batan güneşe karşı

Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an!

Mademki kara bahtın adını koydu: Çoban!



Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden,

Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden

Anlattı uzun uzun.

Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun

Nadir duyabildiği taze bir heyecanla...

Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla

Bingöl yaylalarının mavi dumanlarına,

Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına!







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ