2 Aralık 2014 Salı

TARİH





D E V R İ M



Avrupa’da, Benito Mussolini “Bizim Akdeniz” diye bağırıp, arkasındaki yığınları hayal dünyasında zevkten havalara zıplatırken, gözü Antalya’da, işaret parmağı Akdeniz’e doğru, İtalyan halkını Roma İmparatorluğunu yeniden kurmak rüyasıyla oyalarken, diğer yanda Adolph Hitler “KAVGAM” diye kitaplar yazıp,  açıkça “ Bana oy verin, iktidara geleyim Avrupa’nın yarısını Almanya’ya katacağım….” Derken, Franko bir başka telden çalıp başka telden oynarken… Sonunda bu çılgın söylemlerin ürünü olarak, 50 milyon insan ölürken, yaralanırken, sakat kalırken Ankara’dan bir ses yükselir;

YURTTA SULH, CİHANDA SULH”

Ama buna rağmen bizim Atatürkofobi hastaları bu sesi duymaz da, diktatör denince gözlerini Atatürk’e  dikerler.
Atatürk devrimine ve yönetimine en çok eleştiri, işte bu yıllardaki bütün dünyayı sarsan krizlerin Türkiye’ye yansımalarını görmezden gelip, insafsızca İnönü ve hükümetlerini eleştiren, sözüm ona aydınlardan, aslına bakarsanız           “Okumuş cahillerden” gelir.
Neden okumuş cahillerdir? Çünkü okuryazar olduklarına göre, olanın bitenin aslında farkındadırlar. Fakat sebep-sonuç ilişkilerini bir türlü, olması gereken şekilde kurgulamazlar. Çünkü bunu yaparlarsa bilirler ki,  ortaya koyacakları tüm eleştiriler , temelsiz ve havada kalacaktır.
İşte böylesi zor günlerden geçilirken bile Atatürk, devrimlerden hız kesmemiştir. 1930 da Türk kadını belediye seçimlerine katılma hakkına kavuşmuş, 1934 te  de, Milletvekili seçme ve seçilme hakkını elde etmiştir. Dünya nelerle boğuşurken, henüz güçsüz ekonomisiyle, bütün bunlardan daha çok etkilenen Türkiye’de ise Atatürk, hiçbir mazerete sığınmadan, halkının siyasal, kültürel, ekonomik kalkınmasını hızlandırabilmek için tüm kaynakları sonuna kadar kullanmaya devam etmektedir.
Kimi  okumuşlar, Atatürk’ün bu çabalarını bile kendi kafalarının erdiği kadarıyla yorumlayıp, hükmü de ona göre verirler.
“Kendisinden reform isteyen mi vardı? Koş diyen mi vardı? Koşmasaydı!”
“  Ne  yaptıysa yukarıdan, tepeden inme yaptı. Halka sordu mu?”
Bunu söyleyenler hemen bilgiç bir havaya da bürünerek şöyle derler;
“Jakoben yönetim!.
“Reform diye bir şeyleri zorla uyguladı. Buna Demokrasi denir mi?”
İnsanlar o gün kabul eder gibi olduklarını, bugün ortamını bulunca işte reddediyorlar Şimdiki tepkiler bundan kaynaklanıyor”.
Bunlara daha başkalarını da eklemek mümkündür  ve ne yazık ki bu çıkışlara, okumuş ama anlamamış, yani sadece okumuş, sadece mektep bitirmiş kişilerin de  katıldığı zaman, zaman  görülür; acı olan da budur.
Oysa şunu göremezler:
Yüzyılların ihmaline uğramış, çağdaş dünyanın çok gerilerinde, yarı sömürge bir toplum olarak kaderine terk edilmiş, “kul” olduğuna inandırılmış, bir insan olarak doğuştan hangi haklara sahip olduğu bilincinden uzak bireylerden oluşan bir toplumu, bulunduğu kör kuyulardan çıkarıp, “evrensel yurttaşlık kimliği “ içerisinde var olan haklara sahip kılabilmek  maksadıyla devrim yapan bir yönetim, bu hedefe varmak için yapacağı hangi reformu, yukarıdan değil de aşağıdan, kime danışarak yapacak, neyin onayını kimden alacak? Neden alacak?... Yeryüzünde böyle bir devrim örneği var mıdır?
Zaten ancak icazet alınarak bir şeyler yapılmak isteniyorsa, ona “devrim” denir mi?Kendisine, o güne kadar bilmediği, tanımadığı haklar verilmek istenen bireylerin bu hakları, belli bir egemen gücün çıkarlarına ters düşecek olursa, ki düşecektir ve  devrim de  zaten o nedenle yapılmaktadır, o egemen güç zaten bu izni verir mi?
Dolayısıyla devrimlerde tüm reformlar zaten bu yüzden ve kimi zaman zorla yapılmaz mı?
Örneğin köleliği  kaldırmaya  karar veren bir yönetim, bunun için gereken yasayı çıkarmadan önce giderde toprak sahiplerinden, köle sahiplerinden izin mi ister?
Toprak reformu planlamasına giren bir yönetim, gidip toprak ağasından izin mi alır? O topraksız köylü için harekete geçip, yasayı çıkarıp, zorla uygulamaz mı?
Bunlara daha pek çok benzer soru eklemek mümkündür.
Nitekim, ABD Başkan Abraham Lincoln’un yaptığı gibi, o zorlama bir savaşa bile yol açabilmiştir. Kuzey- Güney savaşı budur. O köle ancak, devletin bu zorlama gücüyle, yani tepeden inmeci, Jakoben yaklaşımıyla özgürlüğüne kavuşabilmiştir.

Devrimler her zaman Fransız Devriminde  olduğu gibi aşağıdan yukarıya, halktan yönetime doğru  olmaz. Çoğu zaman,  Atatürk Devriminde olduğu gibi yukarıdan aşağıya doğru olur.
Bu  günkü iktidarın sempatizanları, devrimlerin aşağıdan yukarıya doğru olur derken, zamanımızda uygulanan karşı devrimler aşağıdan yukarıya doğru mu oluyor, yoksa geceleri alel acele çıkarılan yasalarla mı oluyor?
Kişi, demokrasinin icabı olarak fikir ve düşüncelerine uygun her hangi bir partiyi, kuruluşu destekleyebilir. Bu, o partinin yanlışlarına iştirak etmek demek değildir. Kendisini celbeden söylemler, yerine getirilmiyorsa, aksi yapılıyorsa, o partiden ayrılmak mantık gereğidir. Bunu yapamıyorsa, ya menfaati vardır , ya da, mantık yürütmekten veya düşünceden yoksundur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ