20 Mart 2015 Cuma

ZAFERLERLE DOLU TARİHİMİZ







 ÇANAKKALE ZAFERİNİN  100. YILI -2 -

 Burhan Bursalıoğlu


KARA ŞAVAŞLARI
ARIBURNU ÇIKARMASI
.
Daha önce yabancı kaynaklardan ve Anzakların anılarından yapılan aktarmalarla nasıl başlandığı ve ilk günleri açıklanan Arıburnu’ndaki Anzak Kolordusunun Nisan’da yaptığı çıkarmanın temel amacı önce, Kabatepe ile Küçük Arıburnu arasındaki kumsallık bölgeye çıkmaktı. İlk aşamada Conkbayırı- Kocaçimentepe çizgisi denetim altına alınıp, oradan Maltepe bölgesi ele geçirilecek, böylece, Kuzeydeki Türk kuvvetlerinin Güneyde, Seddülbahir bölgesindeki Türk birliklerine yardımı engellenmiş olacaktı. 25 Nisan sabahı savaş gemilerinin, Türk mevzilerini sürekli vuran koruyucu ateş altında, Anzak Kolord
usu’nun 1. Tugayından 1500 kişilik ilk hücum dalgası, çıkarma botlarının bir şekilde kuzeye kayması sonucu, saat 05.00’te, Kabatepe bölgesi yerine Arıburnu kesimine çıkmak zorunda kalır.

ARIBURNU


Bu noktada kıyı gözetlemesi yapan bir Türk takımının direnişine karşın, karaya çıkan Anzak birlikleri belirli bir noktaya kadar ilerler. Diğer taraftan, Bigalıda bulunan ordu yedeği 19. Tümen, 24–25 Nisan gecesi Conkbayırı yönünde tatbikat yapmakta idi. Gün ağarırken, Arıburnu yönünden top seslerinin gelmesi üzerine, 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, bir çıkarma yapıldığını anlayıp durumu Ordu Komutanına bildirir, ancak bir yanıt alamaz.

19. TÜMEN KOMUTANI MUSTAFA KEMAL

Durum çok kritiktir. Mustafa Kemal, kıyıda çok zayıf gözetleme ve koruma birlikleri olduğunu düşünerek ve geniş bir sahile yayılmış olan 27. Alayın da, ağır kayıplar verdiği haberini alınca, düşmanın Conkbayırı-Kocaçimentepe çizgisi ve uzantısını ele geçirmesi durumunda, onarılamayacak durumlarla karşılaşacağını kavrar. Ordudan emir gelmemiş olmasına karşın girişimi ele alıp tüm sorumluluğu yüklenerek, 57.Alayı bir batarya ile Kocaçimentepe yönünde harekete geçirir. Kendisi de durumu izlemek üzere Conkbayırı’na çıktığında, Arıburnu kesiminden bazı askerlerin çekilmekte olduklarını ve düşman birliklerinin de bunları izlediklerini görür. O anı Mustafa Kemal, Ruşen Eşref Ünaydın ile yaptığı görüşme sırasında şöyle anlatmaktadır.

“...Bu esnada Conkbayırının güneyindeki 261 rakımlı tepeden sahilin gözetleme ve korunmasıyla görevli olarak orada bulunan bir müfreze askerin Conkbayırına doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm... Bu askerlerin önüne kendim çıkarak:
—Niçin kaçıyorsunuz? Dedim.
—Efendim düşman dediler!
—Nerede?
—İşte! Diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.
Gerçekten de düşmanın bir avcı kuvveti 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve tam bir serbestlik içinde ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün. Ben kuvvetleri (geride) bırakmışım, askerler on dakika istirahat etsin diye... Düşman da bu tepeye gelmiş... Demek ki düşman bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman benim yere gelse kuvvetlerim çok kötü bir duruma düşecekti. O zaman artık bilemiyorum, bilinçli bir düşünme ile midir, yoksa önsezi ile midir, bilmiyorum. Kaçan askerlere:
— Düşmandan kaçılmaz, dedim.
— Cephanemiz kalmadı, dediler.
— Cephaneniz yoksa süngünüz var, dedim.

Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. Yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırına doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile dağ bataryasının yetişebilen askerlerinin ‘ marş marşla’ benim bulunduğum yere gelmeleri için, yanımdaki emir subayını geriye yolladım. Bu askerler süngü takıp yere yatınca, düşman askerleri de yere yattı. Kazandığımız an, bu andır...”


KABATEPE

Gerçekten de, çekilen Türk askerleri mevzi alınca, karşı taraf ta mevzi alıp duraklar. Böylece,57. Alay Öncü Bölüğü'nün Conkbayırı’na yerleşmesi için gereken süre kazanılmış olur. İşte
bu an, Çanakkale Savaşları Kara Harekâtı’nın kaderini belirleyen önemli anlardan birisidir. Böylesine önemli anda kilit rolü oynayan kişi ise, tartışmasız Mustafa Kemal’dir. (Bu husus, Türk ve yabancı tarihçiler tarafından doğrulanmaktadır.)
Daha sonra, Kolordu Komutanı Esat Paşa'nın izniyle, 27. Alay’dan geri kalan birlikleri de emrine alan Tümen Komutanı Mustafa Kemal, karşı saldırıya geçmek üzere 57.Alay'a şu emri verir:
Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kaim olabilir.

25 Nisan 1915 günü, vakit ikindiye yaklaşırken, ilk çıkarma kademesi olan tümenin sahile çıkışı da tamamlanmıştır. Ne var ki, 27. Alayın birlikleri ve 57. Alayın yaptığı karşı saldırı ile süngü hücumları sonucu Anzaklar çok sayıda kayıp vermiş ve sahile çekilmişler, kritik ve endişeli anlar yaşamaktadırlar. Gene de gün batarken, Anzak Kolordusu’nun sahile çıkan Tümeni, Arıburnu’nun sarp yamaç ve tepelerinde yerleşme olanağı bulur. Bu tarihten başlayarak harekât, 1915’in Ağustos ayına kadar dört ay boyunca, Conkbayırı- Kocaçimentepe-Kabatepe bölgelerinde, tarafların karşılıklı saldırı ve özellikle gece yapılan süngü hücumlarıyla, yakın boğuşmalar şeklinde ve çok kanlı çarpışmalarla geçecektir. Bu çarpışmalar sırasında Türkler de, Anzaklar da ağır kayıplar vermişlerdir. Ağustos ile birlikte
ise savaş şiddetli çarpışmalara dönüşür. Tıpkı Seddülbahir’de olduğu gibi, Anzak ordusu da taarruz hedeflerine varamamış, çıktıkları yerlerde 3–4 km.lik bir mesafe ilerleyip, o noktada çakılı kalmışlardır.
SEDDÜLBAHİR

SEDDÜLBAHİR SAVAŞLARI


5 Nisan günü, Müttefik Kuvvetleri Donanmanın koruyucu bombardımanı altında, beş ayrı yerden Gelibolu Yarımadası’na çıkmaya başladılar. İngiliz ve Hint birliklerinin çıkarıldığı ilk hedef, güneyde Alçıtepe’yi ele geçirip Kilitbahir platosuna ilerlemek, oradaki merkez tabyalarını susturduktan sonra Boğaz’ın giriş bölgesini ele geçirmekti. Burada Müttefik

SUVLADAKİ TÜRK ASKERLERİ (Ceddine RAHMET)

Donanmasına bağlı savaş gemilerinin yaptığı bombardımanın şiddetine bir örnek vermek gerekirse; sadece Ertuğrul Koyu sırtlarındaki 26. Alayın 10.Bölüğünün savunma mevzilerine
4650 mermi atılmıştı. Buna rağmen Türk bataryaları ve kuvvetleri imha olunamadığından İngiliz Birlikleri ağır kayıplar vermişler bu durum İtilaf Devletlerinde büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştı. Bu günlerde, gerçek bir kahramanlık destanı yaratan Yahya Çavuş’un takımı, işte bu 10. Bölüğün takımıdır. Temmuz 1915 sonuna kadar, çok kanlı geçen, göğüs göğse süngü hücumları ve karşı hücumlarla süren Kirte-Kerevizdere- Zığındere Muharebeleri, özellikle Türk birliklerinin, Müttefik Donanması’nın ateşinden korunmak amacıyla, gece yaptıkları süngü hücumlar şeklinde olmuştur. Sekiz gün, geceli gündüzlü süngü hücumlarıyla geçen Zığındere muharebesi, iki taraf için de kayıpların en fazla olanı ve en kanlı geçenidir.
Bu bölgedeki harekât ağustos ayıyla birlikte mevzi muharebesine dönüşür. Böylece işgal kuvvetleri, 3–4 kilometrelik bir arazide akılıp kalmışlardır. 
kum kale savaşları


KUMKALE


5 Nisan 1915 günü saat 04.30’da Fransız filosu Kumkale önlerinde savaş düzeni almıştı. Kumkale ve Kumkale-Orhaniye arasını hedef alan şiddetli donanma ateşinin ardından Fransız birlikleri karaya çıktılar. Kumkale’deki Türk takımı Fransız bombardımanlarına ve karaya çıkan iki Fransız bölüğüne karşı kahramanca dayandıysa da, sürekli takviye edilerek tabur seviyesine çıkan Fransızlar karşısında kaleyi bırakarak Kumkale köyüne çekilmek zorunda kaldı. Sadece yarım takımlık 6. Bölük’ün ihtiyatıyla takviye edilebilen takım, Kumkale sokaklarında Fransızlarla kısa süren sokak muharebelerine girdi. 6. Bölük komutanı, birliklerini Kumkale mezarlığına çekti. Takım komutanlarından birinin şehir düşmesine, diğerinin de yaralanmasına ve cephane sıkıntısına rağmen, bölük inatla savunmasını sürdürdü ve Fransız kuvvetlerinin kanadını Kumkale’de bastırıp, bütün cephesini hareketten alıkoydu. Türk birlikleri Kumkale’yi geri almak için taarruza geçince Kumkale sokaklarında göğüs göğse yakın muharebe başladı. Fransızlar da direnişlerini sertleştirmişlerdi. Türk hücumlarının en şiddetli bir anında Fransızlar beyaz bayrak çektiler. Üst rütbeli Fransız subayı da kendi rütbesine denk bir Türk subayına teslim olmak istedi, fakat dil farkı yüzünden anlaşılamadı. Teslim alma olayı uzayınca Fransızlar tekrar toplanarak mevzilerine döndüler
ve yer yer ateş muharebeleri başladı. Fransız filosu da kendi birlilerine zayiat verdirme pahasına, Fransız ve Türk birliklerinin birbirine girdiği Kumkale’ye şiddetli ateşlere başladı. Türk birlikleri Mezarlık-Kumkale-Orhaniye hattına çekilmek zorunda kaldılar. Fransızlar da Kumkale’de kıyı başı tutmuşlar ama ilerleyememişlerdi. Gelibolu Yarımadası’na çıkarma yapan İngiliz kuvvetlerinin takviye edilmesi amacıyla, Seferi Kuvvetler Başkomutan’ı General Hamilton’un emriyle, Fransız kuvvetleri 26/27 Nisan 1915 gecesi çekilme harekâtıyla geri alındılar.


ANAFARTALAR ZAFERİ

25 Ağustos 1915’ten Ağustos sonuna kadar, İtilaf Kuvvetleri hem Seddülbahir hemde Arıburnu’nda başarılı olamayınca, Çanakkale Boğazı’nı, geriden sarkarak ele geçirmek amacıyla  harekete geçerler. Bu arada General Hamilton, Türk Ordusu’nun gerilerine sarkmak ve çember içine alıp yok etmek için, Büyük ve Küçük Kemikli Burunları arasında yer alan Suvla sahillerine çıkıp, Anafartalar’da üçüncü bir cephe

LİMAN  VON  SANDERS  VE  MUSTAFA  KEMAL

açmaya karar verir. Hedef, Conkbayırı ve Koçaçimentepe blokunu ele geçirerek buradan ilerleyip, Çanakkale Boğazı’na inerek hâkim olmaktır. Bu amaçla da, 9.İngiliz Kolordusu’nu, 6–7 Ağustos gecesi karanlıktan yararlanarak bölgeye çıkartır. Amaç, sabah gün ağarmadan von Sanders, Saroz Grup Komutanına 7. ve 12. Tümenlerle süratle Anafartalar kesimine gitmesini ve karaya çıkan İngiliz birliklerine 8 Ağustos sabahı erkenden taarruz edilmesi emrini verir. Anafartalar Müfrezesi komutanı Yarbay Vilmer’e de, Saroz’dan iki tümenin gelişine kadar, İngilizlerin ilerleyişine engel olunmasını emreder. Liman von Sanders, bundan sonra, Kurmay Albay Mustafa Kemal’i, 8 Ağustos 1915 günü saat 21.45’de, Anafartalar Grup Komutanlığına atar. Anafartalar Grup Komutanı Kurmay Albay Mustafa Kemal, 9 Ağustos sabahı,12. tümenle 9. İngiliz Kolordusuna. 7.Tümenle de Anzak Kolordusu ile işbirliği yapmasına engel olmak amacıyla, damakçılık Bayırı yönünde saldırıya geçer. Her iki tümenin saldırıları da başarılı olur. İngiliz Birlikleri, beklemedikleri bu karşı Türk taarruzu ile şaşkına dönmüş, ağır kayıplar vermişlerdir. Birinci Anafartalar Muharebeleri olarak adlandırılan bu harekat sonunda, durum değerlendirmesi yapan Mustafa Kemal şöyle demiştir: “...Gerçekte, düşmanın bir kolordusunu zayıf bir tümenimle Kireçtepe-Azmak arasında yenmiş, Tuzla Gölüne kadar takip ederek orada tespit etmiştim.” Diğer taraftan yeni çıkan birliklerle güçlendirilen 9.  İngiliz Kolordusu, Anafartalar yönünde iki kanat harekâtı daha denediyse de başarılı olamamıştır. Ancak, Türk Kuvvetleri açısından bu bölgede durum, savunulması güç bir konum olduğu için tehlikeli sayılırdı.


Liman von Sanders


Tehlikeli durumu düzeltmek için Liman von Sanders, Kuzey Grubundaki 8 Tümeni iki alayla takviye ederek, Anafartalar grup Komutanı Mustafa Kemal’in emrine verir. Tümen karargâhına 9–10 Ağustos gecesi gelen Grup Komutanı Mustafa Kemal, takviyeli 8. Tümeni10 Ağustos sabahı karanlıkta, sadece süngü kullanarak hücuma geçirir. İngilizlere çok ağır kayıplar verdirilerek harekât başarılı olur.
                    
     
                                General Ian Hamilton


Daha sonra, savunma yapılabilecek ek arazinin ele geçirilmesi üzerine, ulaşılan bu ileri çizgide de destek ve güçlendirmeler yapılarak savunmaya geçilir. Böylece, diğer bölgelerde olduğu gibi Anafartalar Bölgesinde de savaş, boşaltmaya kadar, siper ve mevzi savaşına dönüşmüş olur. Diğer bir deyişle, General Hamilton’un İkinci Planı da başarısız olmuş, hedefine ulaşmamıştır.

İTİLAF DEVLETLERİNİN GERİ ÇEKİLMESİ

Anafartalar’da yaşanan zaferin ardından, İtilaf Kuvvetlerinin hem moralleri bozulmuş, hem de Çanakkale’nin geçilebileceği umutları yok olmuştur. General Hamilton’un bütün ısrarlarına rağmen cepheye artık tek bir asker bile gönderilmediği gibi, Çanakkale’den iki tümen alınmış ve batı cephesine gönderilmişti. Kısacası Ağustos’tan sonra çekilme planları yapılmaya başlanmıştı.

Harbiye Nazırı Lord Kitchener

Harbiye Nazırı Lord Kitchener, son defa bölgeyi ziyaret etmiş, artık Çanakkale bölgesindeki Türk savunmasını sökmenin ve buradan boğaz harekâtını bir neticeye vardırmanın mümkün olmadığını anlayarak, Ocak 1916’da Çanakkale’deki kuvvetlerin, Selanik çıkarmasında kullanılmak üzere gönderilmesinin kararını komiteye sunmuştur. Müttefik askerleri 8 Aralık’tan 20 Aralık’a kadar Anafartalar ve Arıburnu bölgelerini, 28 Aralık’tan, 9 Ocak
1916’ya kadar da Seddülbahir bölgesini tahliye etmişlerdir.

ÇANAKKALE ZAFERİNİN TARİHSEL ÖNEM VE SONUÇLARI ÜZERİNE KISA BİR DEĞERLENDİRME




Çanakkale Cephesi’nin deniz harekâtı boğazların konumu ve tarihi önemi itibariyle değerlendirmek gerekir. İstanbul Karadeniz kapısı, Çanakkale de Ege Denizi kapısı olarak büyük bir stratejik önem ve değer taşımaktadır. Her iki boğaz da sadece Karadeniz’i Egeye Egeyi Karadeniz’e bağlayan suyolları değil, bölge haritası dikkatli olarak incelendiğinde görülebileceği gibi Cebelitarık ve Süveyş kanallarıyla bir bütünü oluşturmaktadır. Bu sebeple Çanakkale boğazı sadece Karadeniz’e açılan bir deniz yolu olmayıp tüm Ortadoğu, Kıta Avrupa sına giden Balkanlar ve Avrasya’nın kilidi durumunda bulunmaktadır. Avrupa ve Asya ülkeleri arasında başlamış olan ekonomik, ticari ve siyasi ilişkilerle, askeri hareketler, sürekli olarak Boğazlar bölgesinde cereyan etmiştir. Tarihin daha ilk sayılabilecek dönemlerinden itibaren Dünyaya egemen olmak isteyen uluslar ve devletler sürekli bu bölgede Boğazlar ve Anadolu da çatışma halinde bulunmuşlardır. Çünkü bu bölgeye egemen olan devletler Dünyaya da Egemenliklerini kabul ettirmişlerdir. Tarihte büyük devletler 



incelendiğinde Pers İmparatorluğu, İskender İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu gibi devletlerin boğazlara da hâkim oldukları gözükmektedir. Bu bağlamda Çanakkale ve İstanbul Boğazı için “Dünyanın Altın Anahtarı” demek yanlış olmayacaktır.
Boğazların jeopolitik konumuyla ilgili olarak 19. yy sonu ve 20.yy sonu itibariyle Dünya üzerinde egemenlik kurmak isteyen devletlerinde politikalarına baktığımızda. Almanya’nın, “Drang Nach Osten (doğuya doğru) politikası”, Rusya’nın ılık denizlere ulaşma emelleri; İngiltere’nin, “denizlere egemen olan dünyaya hâkim olur” politikasına baktığımızda Çanakkale Savaşlarının neden bu kadar kanlı olduğu sorusunun cevabı da ortaya çıkar. Savaş sonunu değerlendirdiğimizde;


1. İtilaf Devletlerinin Marmara’ya girerek, Başkent İstanbul’u bir ay içinde ele geçirme planları başarısızlıkla sonuçlanmış, İstanbul’u kaybetme korkusu ortadan kalkmıştır.
2. Türk ordusunun Balkan Savaşı’nda zedelenen saygınlığı tekrar kazanılmıştır.
3. Bu savaş soncunda adı Anafartalar Kahramanı olarak tarihe geçecek olan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK Dünya Harp Tarihindeki yerine adım atmıştır.
4. Çanakkale Zaferi, Anlaşma Devletleri’nin Almanya’yı güneydoğudan kuşatarak savaşı hemen bitirme stratejilerini boşa çıkarmış ve savaş en az iki yıl daha uzamasına neden olmuştur.
5. Çanakkale Boğazı’nın kapatılması neticesinde İtilaf Devletleri silah ve mühimmat yönünden zor günler yaşayan Rusya’ya yardım edememişlerdir. Karşılında Rusyanın gıda desteğinden yararlanamamışlardır. Böylelikle Almanlar Doğu Harekâtlarını daha rahat şekilde gerçekleştirmişlerdir.
6. Çanakkale Zaferi, İtilaf Devletlerinin Rusya’ya yardım edememeleri sonucu iç savaşa sürüklenen Çarlık Rusya’sında tarihe Bolşevik Devrimi meydana gelmiş ve Çarlık Rusya’sı yıkılmıştır.

7. Çanakkale’de Türk savunması aşılabilse ve Boğaz açılabilmiş olsaydı, savaş kısa sürede bitecek ve Rusya’ya gerekli yardım yapılmış olacaktı. Bunun sonucu, Rusya da ihtilalin ortaya çıkmayacak çıksa bile kuvvetle muhtemelen, İngiltere ve Fransa’nın işe karışmasıyla bu ihtilal ölü doğacaktı. Böylece müttefikleriyle birlikte zaferi paylaşmakta gecikmeyecek olan Ruslar, Çarlarının taksim planı gereği kendilerine daha işin başında söz verilen Boğazlar ve İstanbul’u işgal etmiş ve Deli Petro’dan (Bizler tarihte Petro ya Deli lakabını kullanmışken, Ruslar kendisine Büyük lakabını yakıştırmıştır.) beri izledikleri, “Açık denizlere ulaşma” politikalarını gerçekleştirmiş olurlardı.
8. İtilaf Devletlerinin ağır yenilgisiyle sonuçlanan Çanakkale Savaşları İngiltere ve Fransa’nın, siyasi ve askeri saygınlığı sarsılmış, İngiltere’nin denizlerdeki tartışılmaz üstünlüğü imajını ortadan kaldırmıştır.


9. Avustralya ve Yeni Zelanda gibi İngiliz deniz aşırı sömürge ülkelerinde askerlerinin, sırf İngiliz çıkarları uğruna Çanakkale’de Türklere karsı savaşmaları sonucu bu ülkelerin kamuoyunda İngiliz politikaları sorgulanmaya başlanmış ve bu ülkelerde ulusal bilinç hareketleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Öyle ki Eylül 1922’de Yunanlılar İzmir’de denize döküldükten sonra, Kahraman Türk Ordularının Boğazlar bölgesine doğru yönelmesi üzerine, İngiliz Başbakanı Churchill sömürgelerden yardım istemiş, Avusturalya Başbakanı ise “Tek bir askerin hayatına tehlikeye koymayacağını ve savaşa karar verilirse, ülkelerinden iş birliği istenmemesi gerektiğini” belirten cevabını vermiştir.
Çanakkale savaşlarının sonucunda Türk Devleti 250 bine yakın evladını kaybetmiştir. 250 bin şehit içerisinde ise kesin olmayan rakamlara göre, 100.000’den fazla öğretmen, mülkiyeli, tıbbiyeli, hukukçu, polis ve okur-yazar yitirildiği sanılmaktadır. Bu dönemde Galatasaray Lisesi, Balıkesir Lisesi gibi ülkenin güzide okulları mezun vermemiş bu dönemde mezun olması gereken bütün öğrenciler Çanakkale’de Şehit olmuşlardır.

TÜM ŞEHİTLERİMİZE TANRIDAN RAHMET DİLİYOR, ONLARI  YAD EDİYORUZ.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ