ÇANAKKALE ZAFERİ'nin 100. YILI
Burhan Bursalıoğlu
18 MART 1915 Çanakkale zaferimizin 100. yılını kutluyoruz. Bu nedenle, gençlerimizin bilgilerini tazelemeleri nedeniyle, bloğumun bu sayısında, Çanakkale Savaşlarının başlama nedenleri ve deniz savaşlarını ele alacağım. 20 Mart Cuma günü de, kara savaşları ve sonucu bilgilerinize sunacağım.
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ ( SAVAŞ ÖNCESİ
GENEL DURUM )
Yirminci yüzyılın başlarında Avrupa
ekonomik rekabet, sömürgecilik ve milliyetçilik akımları Avrupa’yı ikiye
bölmüştü. Almanya-Fransa ve Rusya-Avusturya arasındaki yeni pazarlar elde etme
çekişmeleri bu devletlerarasında ki ilişkilerin kopma noktasına getirmişti.
Aslında her an çıkması beklene savaş 28 Haziran 1914’te Avusturya-Macaristan
İmparatorluğu Veliahdı Arşidük Ferdinand’ın bir Sırp milliyetçisi tarafından
öldürülmesi ile Avusturya’nın 28 Temmuz 1914’te Sırbistan’a seferberlik
ilanının ardından 1. Dünya Savaşı başlamış oluyordu.
Bir yandan Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya’dan oluşan üçlü İttifak Devletleri, bir yanda da İngiltere, Fransa ve Rusya’dan oluşan Üçlü İtilaf Devletleri sonunda Avrupa’yı ikiye bölmüşlerdi. Savaş ilanlarının ardından İtalya tarafsızlığını ilan ettiyse de bir yıl sonra İtilaf Devletleri’ne katıldı. Osmanlı İmparatorluğu tarihin gördüğü en geniş sınırlara sahip olmuş, her çeşit milleti ve inanışı içinde barındırmış ve yaklaşık 600 yıl süren saltanatını 20. Yüzyılın başında kaybediyordu. Dışta ve içte yaşadığı mücadeleler Osmanlı Devleti’ni çökertiyor, topraklarını ve gücünü dağıtıyordu. Son olarak Trablusgarp ve Balkan Savaşları ile arka arkaya yenilgiler alan Osmanlı Devleti, Doğu Trakya dışında Avrupa’daki bütün topraklarını kaybetmiş, saygınlığını ve gücünü yitirmişti. Öyle ki Edirne bile Bulgar, Yunan ve diğer Balkan Devletlerinin kendi aralarındaki anlaşmazlık sonucu son anda kurtarılmıştı.
Artık Osmanlı Devleti’nin ölümü bekleniyor ve diğer ülkeler tarafından paylaşım planları hazırlanıyordu. Rusya boğazları ele geçirip sıcak denizlere inmeyi hedeflerken, İngiltere Süveyş Kanalı ve Hint yolunun güvenliği için Filistin’i ele geçirmeyi tasarlıyor, Fransa; Lübnan, Suriye ve Kilikya’nın kontrolünü düşlüyor; Almanlar milli birliklerini geç tamamlamalarından kaynaklanan gecikmeyle doğuda yeni Pazar ve maden kaynakları arıyordu. İtalyanlar yine birliklerini geç tamamlamış ve yeni sömürge toprakları için durumun elverişli olmasını bekliyorlardı.
Birinci Dünya Savaşı’nın patlamasının ardından Osmanlı Devleti önce İtilaf Devletleri ile birlikte olmaya niyetlendiyse de, Rusya’nın bu duruma soğuk bakması Osmanlı’yı Almanya’ya doğru yönlendirdi ve 2 Ağustos 1914’te yapılan gizli bir antlaşma ile Alman-Türk ittifakı kesinleşti.
Çanakkale açıklarında düşman gemileri |
Bir yandan Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya’dan oluşan üçlü İttifak Devletleri, bir yanda da İngiltere, Fransa ve Rusya’dan oluşan Üçlü İtilaf Devletleri sonunda Avrupa’yı ikiye bölmüşlerdi. Savaş ilanlarının ardından İtalya tarafsızlığını ilan ettiyse de bir yıl sonra İtilaf Devletleri’ne katıldı. Osmanlı İmparatorluğu tarihin gördüğü en geniş sınırlara sahip olmuş, her çeşit milleti ve inanışı içinde barındırmış ve yaklaşık 600 yıl süren saltanatını 20. Yüzyılın başında kaybediyordu. Dışta ve içte yaşadığı mücadeleler Osmanlı Devleti’ni çökertiyor, topraklarını ve gücünü dağıtıyordu. Son olarak Trablusgarp ve Balkan Savaşları ile arka arkaya yenilgiler alan Osmanlı Devleti, Doğu Trakya dışında Avrupa’daki bütün topraklarını kaybetmiş, saygınlığını ve gücünü yitirmişti. Öyle ki Edirne bile Bulgar, Yunan ve diğer Balkan Devletlerinin kendi aralarındaki anlaşmazlık sonucu son anda kurtarılmıştı.
Artık Osmanlı Devleti’nin ölümü bekleniyor ve diğer ülkeler tarafından paylaşım planları hazırlanıyordu. Rusya boğazları ele geçirip sıcak denizlere inmeyi hedeflerken, İngiltere Süveyş Kanalı ve Hint yolunun güvenliği için Filistin’i ele geçirmeyi tasarlıyor, Fransa; Lübnan, Suriye ve Kilikya’nın kontrolünü düşlüyor; Almanlar milli birliklerini geç tamamlamalarından kaynaklanan gecikmeyle doğuda yeni Pazar ve maden kaynakları arıyordu. İtalyanlar yine birliklerini geç tamamlamış ve yeni sömürge toprakları için durumun elverişli olmasını bekliyorlardı.
Birinci Dünya Savaşı’nın patlamasının ardından Osmanlı Devleti önce İtilaf Devletleri ile birlikte olmaya niyetlendiyse de, Rusya’nın bu duruma soğuk bakması Osmanlı’yı Almanya’ya doğru yönlendirdi ve 2 Ağustos 1914’te yapılan gizli bir antlaşma ile Alman-Türk ittifakı kesinleşti.
Bu tarihten sonra, güvenliği açısından
seferberlik ve silahlı tarafsızlık ilan eden Osmanlı Devleti, 10 Ağustos
1914’te İngiliz donanmasından kaçan GOEBEN (YAVUZ) ve BRESLAU (MİDİLLİ) adlı
Alman savaş gemilerinin boğazlardan geçmesine izin verir ve boğazları tüm
yabancı gemilere kapatır. GOEBEN ve BRESLAU’ın boğazlardan geçmesi üzerine
İtilaf Devletleri Osmanlı Devletine ültimatom (kesin uyarı) verir. Bunun
üzerine Osmanlı Devleti, bu iki gemiyi, daha önce İngilizlere sipariş ettikleri
ve hatta parasını ödedikleri halde alamadıkları iki gemi yerine satın
aldıklarını açıklar.
GOEBEN (YAVUZ)
Böylece, Yavuz ve Midilli adı verilen bu iki savaş gemisi Osmanlı Donanması’na
katılmış olur.
27 Eylül 1914’te Amiral Souchon “Alman Goeben savaş gemisinin Komutanı, gemilerin bandırası değiştirilmesine rağmen mürettebatın tamamı Alman Ordusundandır. Bu konuda Talat ve Cemal Paşalar gemilerin Hükümetin bilgisi haricinde Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın özel izniyle Boğazlardan geçtiklerini hatıralarında naklederler.” komutasındaki Yavuz, tatbikat amacıyla çıktığı Karadeniz’de Ruslar’a ait Sivastopol ve Novorosisk limanlarını bombalayınca 1 Kasım 1914’te Ruslar Kafkasya’da sınırı geçerek fiilen savaş başlatmış ve Osmanlı Devleti de sıcak savaşın içine çekilmiş olur.
27 Eylül 1914’te Amiral Souchon “Alman Goeben savaş gemisinin Komutanı, gemilerin bandırası değiştirilmesine rağmen mürettebatın tamamı Alman Ordusundandır. Bu konuda Talat ve Cemal Paşalar gemilerin Hükümetin bilgisi haricinde Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın özel izniyle Boğazlardan geçtiklerini hatıralarında naklederler.” komutasındaki Yavuz, tatbikat amacıyla çıktığı Karadeniz’de Ruslar’a ait Sivastopol ve Novorosisk limanlarını bombalayınca 1 Kasım 1914’te Ruslar Kafkasya’da sınırı geçerek fiilen savaş başlatmış ve Osmanlı Devleti de sıcak savaşın içine çekilmiş olur.
BRESLAU (MİDİLLİ)
Osmanlı Devleti’nin elinde bulunan
boğazlar, konumları nedeniyle özellikle Avrupa için çok büyük bir önem
taşıyorlardı. Tarih boyunca uğurlarında nice savaşlar verilen boğazlar
stratejik, ekonomik ve kültürel açıdan paha biçilmez değerdeydiler. Bugün bile
bakıldığında değerlerini korumaya devam ettikleri açıktır. İtilaf
Devletleri’nin Boğazları açma nedenlerinin başında, elbette ki boğazların sahip
olduğu bu stratejik önem yatıyordu. Rusya’ya yardım edebilmek hedefiyle
yapılanan bu düşünce; aynı zamanda Almanya’dan yeterli yardım alamayacağı ve
fazla direnemeyeceği düşünülen Osmanlı’yı tek başına ve planlanmış bir barışa
mahkûm etmeyi planlıyordu. Ayrıca boğazları kazanmak demek, İstanbul’u ele
geçirip Osmanlı ve tüm Avrupa üzerinde manevi bir yıkıma sebep olmak demekti.
Tarafsız kalan pek çok ülke bu başarıya kayıtsız kalamayacak ve İtilaf
Devletleri’ne katıldıklarını açıklayacaklardı.
ÇANAKKALE DENİZ
SAVAŞLARI (19-ŞUBAT 1915 18 MART 1915)
Doğu Cephesinde zor durumda olan Rusya’ya
bir an önce yardım etmek, Osmanlı Devletini teslim alarak savaş dışına çıkarma
ve Almanya’yı doğudan kuşatarak savaşı bir an önce tamamlama düşüncesinde olan İtilaf Devletleri başta İngilizler olmak üzere,
boğazları ele geçirmek için donanmanın yeterli olacağına inanıyorlardı.
Bahriye Nazırı Churchill
Bahriye Nazırı Churchill’in planları Akdeniz filosu komutanı Amiral Carden
tarafından da desteklenince, Lord Fisher’ın şüpheli gördüğü bu harekâtın
donanma ile yapılmasına karar verildi.
Amiral Sackville Carden
Tarihinde hiçbir yenilgi almamış olan
İngiliz donanmasının silah, teknoloji ve başarı açısından kendine güveni
tamdır. Fakat unuttukları bir konu vardır o da Türkün vatan topraklarını
korumak için canını seve seve verebileceği gerçeği ve göğsünde taşıdığı çelik
imanıdır.
Lord Fisher
Dünyanın yenilmez donanması, Fransa’nın da
desteği ile dünyanın en büyük armadasını oluşturuyordu. Bu donanmaya karşı
gelebilecek hiçbir güç bulunmamakla birlikte Balkan Savaşlarında kendisine
tabii olan ufak Balkan devletleri karşısında bile tutunamamış ve batıda Edirne
sınırlarına kadar gerilemiş olan Osmanlı Devletinin İtilaf Devletleri ile baş
etmesi ise asla düşünülmüyordu. İtilaf Devletleri’nin deniz harekâtı 19 Şubat
1915’te başladı. 13 Mart 1915’e kadar düşman gemileri tabyaları top ateşine tuttu, mayın tarama gemileri
olabildiğince yol açtı. Boğazları zorlayarak geçebileceklerine inanan düşman kuvvetlerinin,
kararlı ve dirençli bir karşılık almaları bu işin o kadar da kolay olmadığını
gösteriyordu.
SEDDÜLBAHİR
Bir ay boyunca yapılan binlerce mermi
atışının ardından çok da büyük bir gelişme elde edilememişti. 18 Mart’a kadar
geçen bu dönemde boğazın girişinde bulunan Rumeli yakasındaki Seddülbahir ve
Ertuğrul tabyaları ile Anadolu yakasındaki Kumkale ve Orhaniye tabyaları tahrip
edilmişti. Boğaza giriş kapıları aralanmış ama hala ilerde olacaklar
belirsizdi.
Ve 18 Mart 1915 sabahı geldiğinde kimse günün sonunda neyle karşılaşacağını bilmiyordu.
17 Mart 1915’te Amiral Carden’in yerine Amiral De Robeck’in atanmasıyla 18 Mart da gerçekleşecek plan uygulamaya konuluyordu.
Ve 18 Mart 1915 sabahı geldiğinde kimse günün sonunda neyle karşılaşacağını bilmiyordu.
17 Mart 1915’te Amiral Carden’in yerine Amiral De Robeck’in atanmasıyla 18 Mart da gerçekleşecek plan uygulamaya konuluyordu.
Plana göre; 18 Mart sabahı 3 deniz
tümeninden oluşan düşman filosu boğazda belirdi. Filonun en güçlü gemilerinden oluşan 1. Tümen bizzat Amiral de Robeck tarafından
kumanda ediliyordu.
Queen Elizabeth, Agamemnon, Lord Nelson muharebe gemileri ve Inflexible muharebe kruvazöründe oluşan 1. Tümen, saat 10.30’da boğazdan içeri girdi. Filonun önündeki Muhripler savaş alanını tanıyorlardı. Planlanan noktaya ulaşıldığında Queen Elizabeth’in hedefi Rumeli Mecidiye Tabyası, Lord Nelson’un hedefi Namazgâh Tabyası, İnflexible hedefi ise Rumeli Hamidiye Tabyası idi. “A Savaş Hattı” olarak adlandırılan bu plan 11.30’da uygulanmaya başlandı ve 11.30’da merkez tabyalarına ateş başladı. Bu arada düşman gemileri Kumkale’den gelen tedirgin edici ateş hattına da girmişlerdi.
Queen Elizabeth, Agamemnon, Lord Nelson muharebe gemileri ve Inflexible muharebe kruvazöründe oluşan 1. Tümen, saat 10.30’da boğazdan içeri girdi. Filonun önündeki Muhripler savaş alanını tanıyorlardı. Planlanan noktaya ulaşıldığında Queen Elizabeth’in hedefi Rumeli Mecidiye Tabyası, Lord Nelson’un hedefi Namazgâh Tabyası, İnflexible hedefi ise Rumeli Hamidiye Tabyası idi. “A Savaş Hattı” olarak adlandırılan bu plan 11.30’da uygulanmaya başlandı ve 11.30’da merkez tabyalarına ateş başladı. Bu arada düşman gemileri Kumkale’den gelen tedirgin edici ateş hattına da girmişlerdi.
Lord Nelson zırhlısı
Obüslerden üstlerine ateş yağıyordu. Yine
de mesafe uzak olduğundan Türk bataryaları savaş gemilerine karşılık
veremiyordu. Saat 12.00 sularında Çimenlik, Rumeli Hamidiye ve Anadolu Hamidiye
ateş almıştı. B Hattı diye adlandırılan Amiral Guepratte komutasındaki 3. Tümen
Suffren, Bouvet, Goulois, Charlemagne adlı dört Fransız gemisiyle Triumph ve
Prince George adlı iki İngiliz muharebe gemisinden oluşuyordu. Plana göre bu
tümen 1. Tümenin arkasından hareket geçti ve B hattı önündeki yerini aldı.
Yavaş yavaş yaklaşan gemiler ilerleyişlerinde Türk bataryalarından düşen mermi
ateşi altında B hattına vardılar. Şiddetli yapılan karşılıklı çatışmalarda
aradaki bataryalar sustuysa da merkez bataryalar ateşe devam ediyorlardı. 800
metre kadar içeri sokulduklarından şiddetli ateş bu gemilerin üzerine
yağıyordu. 3. Tümene ait olan iki İngiliz gemisi Triumph ve Prince George A
hattının kıç omuzluklarında yerlerini almış Rumeli Mesudiye ve Yıldız
Tabyalarını hedeflemişlerdi. Rumeli merkez bataryaları çok yoğun bir ateş
altındaydı. Mermilerin çoğu tabyalar içine düşmüş, telefon hatlarını bozmuş,
yangınlar çıkarmıştı. Rumeli Mecidiye tabyası topçuların şehit olması ile devre
dışı kalmıştı. Planın ikinci aşamasında Türk bataryaları üzerinde yeteri kadar
üstünlük sağlanabilirse Albay Hayes Sadler komutasındaki 2. Tümen devreye
girecekti. Ocean, İrresistible, Albion, Vengeance, Swiftsun ve Majestic’ten
oluşan 2. Tümen, 3. Tümenin yerini alacak ve B Hattından son olarak yakın
muharebe yapılarak Tabyalar içinde olmayıp mayın hatlarını savunan toplar
tahrip edilerek bombardımandan hemen sonra mayın tarama işlemlerine
başlanacaktı. Fakat 3. Tümenin yerini alacak 2. Tümen gelmeden önce beklenmedik
bir şey oldu. Saat 14.00’e doğru Suffren büyük bir hızla boğazı terk etmekte ve
Bouvet’de onu izlemekteydi. A hattını geçmek üzereyken Fransız gemisi Bouvet’de
bir iki patlama oldu ve Anadolu Hamidiye tabyasınca ateş altındayken 3 dakikada
suların altına gömüldü. Derin bir şaşkınlık yaşanıyordu. Queen Elzabeth ve
Agamemnon dışındaki bütün gemiler ateşi kestiler. Muhripler ve istimbotlar
personeli kurtarmaya gittiklerinde 20 kişi kurtarılabilmiş, 603 kişi sulara
gömülmüştü. Bu arada 12.30 sularında Goulois isabet almış ve ağır yaralarla
boğazı terk ediyordu. 15.30 sularında mayına çarpan Inflexible’ın durumu
kötüydü ama yoğun çabayla Bozcaada’ya ulaştı.
İnflexible
2. Tümen İngiliz gemileri, 3. Tümenin
yerini aldığında bu manzara ile karşılaşmıştı. Saat 14.30’da ateşe başlayarak 10 yardaya kadar yaklaştılar. Namazgâh tabyasını
bombardıman ediyordu. Saat 15.00’te Rumeli Hamidiye daha sonra da Namazgâh
aldığı isabetle savaş dışına kalmıştı.
Queen Elizabeth
Anadolu Hamidiye tabyası hasar görmemişti
ve İrrisistible’a ateş ediyordu. Saat 15.14’de İrrisistible’ın yanında korkunç
bir patlama duyuldu. Saat 16.15’te tabyalarda uzaklaşmak isterken bir mayına
çarptı. Bu bölgede bir gece önce Nusrat’in döktüğü mayınlar hiç hesapta yokken
can alıyordu. Bölgenin mayınlı olduğunu anlayan Amiral de Robeck 2. Tümenin
geri çekilmesi için emir verdi. 18.05’te geri çekilirken Ocean da mayına
çarpmıştı. Güçlü top ateşine rağmen Ocean’ın personeli muhripler tarafından
boşaltıldı.
NUSRAT MAYIN GEMİSİ
NUSRAT MAYIN GEMİSİ
18 Mart 1915 deniz zaferi, top ve mayın
silahlarının müşterek çalışma mahsulü olup bunda mayın başrolü oynamıştır.
Mayınların dâhice boğaza yerleştirilmesiyle, o tarihin en kuvvetli donanmasını
Türk azmi ve cesareti, hayretlere bırakacak şekilde alt etmiş ve boğazı düşman
gemilerine kapamıştı. Dönemin Fransa başbakanı; Çanakkale için "Türkler
boğazı kapamakla savaşın iki yıl uzamasına ve müttefiklerin milyonlara varan
insan gücü ve yüzlerce milyarlık maddi kayba uğramasına sebep olmuşlardır”
demiştir.
NUSRAT MAYIN
GEMİSİ
Nusrat Mayın Gemisi 3 Eylül 1914'te
Çanakkale'ye gelmişti. Almanya'da özel şekilde mayın dökme gemisi olarak inşa
edilmiş bu tekne dar alanlarda kolayca manevra yapabiliyor ve az su çektiğinden
mayın alanları üzerinde güvenle dolaşabiliyordu. Ancak Osmanlı Devleti'nin mali
sorunları ona boğazı mayınlayabilmesi için gerektiği miktarda mayın
bulamıyordu. Çanakkale boğazında zaten önceden boğazı kesecek şekilde döşenmiş
mayın hatları bulunmaktaydı. Ancak, düşman zırhlılarının devamlı şekilde hareketlerinin
incelenmesiyle akıllara hayret verecek bir gerçekle karşılaşılmıştı. 6 Mart
gecesi Cevat Bey, mayın grup komutanı Hafız Nazmi Bey'e "Oğlum, diyordu.
Sana çok önemli bir görev veriyorum. Vatanın selameti bu görevin başarıyla
yerine getirilmesine bağlıdır. Yarın akşam, Nusrat'le son 26 mayını şu gördüğün
Erenköy Mevkii de kıyıya paralel olarak dökeceksin. Düşman hareketinizi seçer,
size saldırıya kalkışırsa kıyı toplarımız önceden aldıkları talimata uygun
olarak hareket edecek ve sizi himaye ateşiyle koruyacaklar. Kendinizi
göstermemeye çaba harcayın. Allah yardımcınız olsun." Evet. Bu sefer
mayınların boğazı kesecek şekilde değil de kıyıya paralel olarak Erenköy
Mevkii'ne dökülmesi fikri, mayın uzmanlarının ince bir çalışmayla ortaya çıkardıkları
mükemmel bir fikirdi. Çünkü düşman zırhlıları boğaza gurup gurup giriyor ve
görevini tamamlayan grup ikmal yapmak için geriye dönerken arkadaki grupların
yollarını kesmemek için boğazın en geniş yerlerinden biri olan Erenköy Mevkii
'da manevra yapıyordu. İşte mayınlar da bu manevra sahasına kıyıya paralel
ancak manevra hattına dik olarak yerleştirilecekti. Fakat bu işin sonu her ne
kadar büyük bir zaferi getirebilecek olsa da bir o kadar zordu. Nazmi Bey,
ertesi gün Nusrat mayın gemisi komutanlığı yapacak olan Tophaneli Yüzbaşı
Hakkı'yı buldu. Her iki subayda çok iyi arkadaştılar. İki gün önce kalp krizi
geçiren Nusrat'ın genç komutanı Yüzbaşı Hakkı Bey, sağlığı için yerine bir
başkasını görevlendirmeyi önceden Çanakkale müstahkem mevki komutanı Cevat Bey'in
ısrarlarına rağmen, savaşın ve ülkenin sorumluluğunu omuzlarında duyarak görevi
kabul etti. 7 Mart'ı 8'e bağlayan gece yarısı Nusrat demir alarak Çanakkale'den
uzaklaştı. Bütün ışıklarını söndürüp kıvılcım atmasın diye ocaklarını
bastırmış, maskeli ışıklar altında rota izleyerek hedefine doğru ilerliyordu.
Gemi daha önce döşenen mayın hatlarından geçiyor ve Erenköy Mevkii 'a
giriyordu.
Deniz sakin, hava simsiyah, zifiri karanlıktı. Uzaklarda dolaşan düşman devriye gemileri pırıl pırıl yanan projektörleri ile suyun yüzünü aydınlatmaktaydı. Bir an, suyun yüzüne değen ışık silindirler hemen ardından denizi yalayarak, havaya kalkıp yeniden denizin yüzeyinde başka bir noktayı aydınlatıp derinlere inmekte ardından yine uzaklara gitmekteydi. Daha yakınlarda devriyeye çıkmış düşman gemilerinin projektör ve ışıldakları zaman zaman Nusrat'ın olduğu kıyının karşısını noktalamaktaydı. Son kontroller bittikten sonra ilk mayın platforma alınmış ve atış anı beklenmeye başlamıştı. Heyecan son haddindeydi. Vatanın selameti için gerekli olan zafer kilidi, Nusrat'ın elindeydi. Onu mutlaka sessizce yerine bırakmalıydı. Sonunda Anadolu yakasındaki Akyarlara, yeni mayın hattını hazırlanacağı noktalara geldiler. Teker teker sessizce elinde kalan son 26 eski tip mayını suya bırakmaya başladı. Suya düşen her mayın belli bir sıra halinde kendisini asılı tutacak ağırlığın gerdiği teller üzerinde yer almaya başladılar. Birkaç dakika sonra tüm mayınlar belirlenen rota doğrultusunda dökülmüştü. Makinalar tekrar ulaşabilecekleri en yüksek devirde çok hızlı tempoda çalıştırılmıştı. Şimdi en az mayınlar dökülüşü kadar tehlikeli olan geri dönüş yolculuğu başlamıştı. Daha önceki dökülen mayınlar ve düşman devriye gemileri Nusrat'ın yolu üzerinde kol geziyordu. Bir an için Nusrat'ın çok yakınında bir karaltı ortaya çıktı. Düşman gemisi olmalıydı bu. Büyük olasılıkla düşman zırhlıları geri dönmüşlerdi ve devriye görevine devam etmekteydiler. Ara verdikleri projektörle taramaya yeniden başladıkları zaman Nusrat'ı görecekler ve her şey bitecekti. Bütün personelden buz gibi terler boşanıyordu. Nihayet korktukları başlarına geldi ve düşman gemisinin projektörleri yandı.
Deniz sakin, hava simsiyah, zifiri karanlıktı. Uzaklarda dolaşan düşman devriye gemileri pırıl pırıl yanan projektörleri ile suyun yüzünü aydınlatmaktaydı. Bir an, suyun yüzüne değen ışık silindirler hemen ardından denizi yalayarak, havaya kalkıp yeniden denizin yüzeyinde başka bir noktayı aydınlatıp derinlere inmekte ardından yine uzaklara gitmekteydi. Daha yakınlarda devriyeye çıkmış düşman gemilerinin projektör ve ışıldakları zaman zaman Nusrat'ın olduğu kıyının karşısını noktalamaktaydı. Son kontroller bittikten sonra ilk mayın platforma alınmış ve atış anı beklenmeye başlamıştı. Heyecan son haddindeydi. Vatanın selameti için gerekli olan zafer kilidi, Nusrat'ın elindeydi. Onu mutlaka sessizce yerine bırakmalıydı. Sonunda Anadolu yakasındaki Akyarlara, yeni mayın hattını hazırlanacağı noktalara geldiler. Teker teker sessizce elinde kalan son 26 eski tip mayını suya bırakmaya başladı. Suya düşen her mayın belli bir sıra halinde kendisini asılı tutacak ağırlığın gerdiği teller üzerinde yer almaya başladılar. Birkaç dakika sonra tüm mayınlar belirlenen rota doğrultusunda dökülmüştü. Makinalar tekrar ulaşabilecekleri en yüksek devirde çok hızlı tempoda çalıştırılmıştı. Şimdi en az mayınlar dökülüşü kadar tehlikeli olan geri dönüş yolculuğu başlamıştı. Daha önceki dökülen mayınlar ve düşman devriye gemileri Nusrat'ın yolu üzerinde kol geziyordu. Bir an için Nusrat'ın çok yakınında bir karaltı ortaya çıktı. Düşman gemisi olmalıydı bu. Büyük olasılıkla düşman zırhlıları geri dönmüşlerdi ve devriye görevine devam etmekteydiler. Ara verdikleri projektörle taramaya yeniden başladıkları zaman Nusrat'ı görecekler ve her şey bitecekti. Bütün personelden buz gibi terler boşanıyordu. Nihayet korktukları başlarına geldi ve düşman gemisinin projektörleri yandı.
Karalığı yaran projektör ışığı az öteden,
hızla, üzerlerine doğru, denizi tarayarak geliyordu. Işık dalgası kıyıları,
dalgaları taraya taraya, arada bir durarak, arada bir gerileyerek ağır ağır
üzerlerine geliyordu. Bu ışık silindiri ölüm kılıcına dönüşmüş, Nusrat'ın
böğrüne saplanacaktı ki bir mucize gerçekleşti. Ölüm ve ışık dalgasını içine girmelerine saniye
kala, Türk kıyılarında yanan projektör bir mucize yarattı. Bizim kıyıda birden
bire yanan projektörümüz birkaç saniye içinde, düşman projektörünü deniz
üstünde yakaladı. İki projektör şimdi göz gözeydiler. Ortalığı sise yakın yoğun
bir beyazlık kapladı. Beklenmedik bu ışık kavgası Nusrat'a yaşam umudunu geri
verdi. Şimdi karşılaşan iki projektör, iki düşman göz birbirinden kurtulmak
için olağanüstü bir savaşa başladılar. Düşman projektör, kurtulmak için yoğun
çaba harcıyor, bir türlü başaramıyordu. Nusrat, bu bazen üstünde, bazen yanında
süren ışık çarpışmasının altından sessizce sıyrıldı. Olanca islim üstünde,
Çanakkale yönünde yol almaya başladı. Tehlike geçmiş verilen görev büyük bir
başarıyla yapılmıştı. Nazmi Bey büyük bir sevinçle kader arkadaşını tebrik
etmek istedi. Ancak Hakkı Bey cevap veremedi. Nusrat mayın gemisinin
başkomutanının hasta kalbi bu ışık savaşındaki heyecan dayanamamış, heyecan
kasırgası içinde duruvermişti. Bu olaydan on gün sonra müttefik donanması
saldırıya geçmişti. Savaş tam istediği şekilde, kontrollü olarak devam
etmekteydi ki, birden ikmal için geri dönen gemilerde büyük patlamalar meydana gelmişti.
Bunların nedeni, 7–8 Mart gecesinde dökülmüş ve bundan sonrada gerek düşman
pilotlarının fark edemediği gerekse 17–18 Mart gecesi mayın gemilerinin yaptığı
mayın kontrolünde bulunamayan Nusrat'ın mayınlarıydı. Düşmanın yüzen kaleleri
birer birer batmaya başlamıştı.
Bouvet
Önce Bouvet 639 kişilik mürettebatı ile
denizin derinliklerine gömüldü. Bu andan itibaren her şey ters gitmeye
başlamıştı. Bouvet'in battığı yerin yakınında manevra yapmakta olan Inflexible
bir mayına çarpıştığını rapor etti ve çok tehlikeli bir şekilde yan yatmaya
başladı ve üç dakika sonrada Irrestable'nda yana yatmakta olduğu ve sancak tarafından
mayına çarpıştığını bildiren yeşil flamanın sancak seren cundasında
dalgalandığı görüldü.
Irrestable
Daha sonra da mürettebatı kurtarılan gemi
boğazın sularına gömüldü. İtilaf Devletleri üç büyük savaş gemisini
(Irrestable, Ocean, Bouvet) kaybetmiş, üç tanesi de (Inflexible, Golva, Suffen)
ağır yaralanmış şekilde eldeki gücün üçte biri yitirilmişti. Nusrat'ın yapmış
olduğu görev tarihi değiştirmişti. İtilaf donanması 18 Mart günündeki
başarısızlıklarından çok şey öğrendiler. İngilizler bu yenilginin tüm
faturasını son keşfini yapıp mayın yoktur raporunu veren pilota çıkardılar ve
onu idam ettiler. Nusrat'ın 7–8 Mart gecesi bir şehit vermek uğruna yaptığı iş
ve Türk topçusunun başarısı, bir vatanın selametini sağlamış ve düşman
donanmasının Marmara'ya bayraklarını dalgalandırarak girmesine izin vermemişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder