17 Nisan 2015 Cuma

KÖY ENSTİTÜLERİ









KÖY ENSTİTÜLERİ  75  YAŞINDA

Burhan Bursalıoğlu

Bu gün Köy Enstitülerin  75. Kuruluş yıldönümüdür.Her yıl olduğu gibi, Ülkemiz için çok faydalı olduğuna inandığımız bu okulların cinayet gibi kaldırılması nedeniyle, kuruluş yarihi olan her 17 Nisan’da anıyoruz. Daha doğrusu belleklerimizin  köşelerinde unutulmaya bırakılmışların kurcalanması, yüzeye çıkarılarak bilgilerin tazelenmesidir. Bu nedenle,   Köy Enstitüsünün açılmasını mecbur kılan, zamanın Türkiye’sinin sosyal yapısına göz atmak gerek..

1935 verilerine göre  16 milyon nüfusumuzun 12 milyonu köylerde yaşıyor. Bu kütle, ilkel bir şekilde tarımla uğraşıyor. Köy ve toprak ağaların emrinde,onlara bağımlı şekilde yaşamlarını sürdürüyorlar.
 40 bin köyün 35 000 inde okul ve öğretmen yok. 1 700 000 çocuktan sadece 300 000 i okula gidebiliyordu. Bunlardan sadece binde biri bir üst kademedeki okullara devam edebiliyordu.  Geri kalan çocuklar ise ailelerine yardımcı oluyor, zamanla da 

okuduklarını unutuyorlardı. Yüzdeye vurduğumuzda, erkeklerin % 76.7 si, kadınların % 91.8 zi okur yazar değildi. Mevcut öğretmenlerin %78 zi kentlerde çalışıyor. % 22 si de okulu olan 4-5 bin köyde çalışmaktadır. Şehirlere alışkın olan öğretmenler, uyum sağlayamama nedeniyle köylere gitmeyi düşünmezlerdi.
İlkel de olsa, üretim araçları ağaların elindeydi.. 

Köye,çiftliğe,mezraya herhangi bir doktor ,hemşire, ebe gitmezdi. Hastalar, üfürükçülerin, nuskacıların, ermişler gözü ile bakılan kişilerin eline bırakılırlardı. 
        Neredeyse tüm Anadolu’nun okulsuz ve öğretmensiz olduğu gerçeği göz önüne alınarak, dönemin başbakanı İsmet İnönü’nün himayesinde, Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından İsmail Hakkı Tonguç’un çabalarıyla köylerden ilkokul mezunu zeki çocukların bu okullarda yetiştirildikten sonra yeniden köylere giderek öğretmen olarak çalışmaları düşüncesiyle kuruldular.

1940-1946 arasında köy enstitülerinde 15,000 dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve üretim yapılmıştı. Aynı dönemde 750,000 yeni fidan dikilmişti. Oluşturulan bağların miktarı ise 1,200 dönümdü. Ayrıca 150 büyük inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santralı, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 3 balıkhane, 100 km. Yol yapılmıştı. 
Sulama kanalları oluşturularak enstitü öğrencilerinin uygulamalı eğitim gördüğü çiftliklere sulama suyu öğrenciler tarafından getirilmişti.

. Enstitüye atanan öğretmen gittiği köyde köylülerin yardımıyla  okul binası  yapabilecek kadar inşaat bilgisi  olanlardı. Köy enstitüsünü bitiren bir öğretmen sadece bir ilkokul öğretmeni olmuyor aynı zamanda zirattçılık, sağlıkçılık, duvarcılık, demircilik, terzilik, balıkçılık, arıcılık, bağcılık ve marangozluk konularını da uygulamalı olarak öğreniyordu. Enstitülerin hepsinin kendisine ait tarım arazileri, atölyeleri vardı.

Bu sayede öğretmenler kendi okullarını gittiği köyde köylülerin işbirliği ile inşa ediyor ve devletin okul yapmasına gerek kalmıyordu. Köy enstitülerinden mezun olan öğretmenlere yetiştirildikleri branşa ve gönderilecekleri köye göre 150 parçaya varan alet ve edevat veriliyordu. Öğretmenler bu alet ve edevat ile köylülerin de yardımıyla köy okulunu inşa ediyor ve köylülere hem modern tarım tekniklerini hem de okuma yazmayı ve hatta müzik aletleri çalmayı öğretiyordu.

Kapatıldığı 1954 yılına kadar Köy enstitülerinde 1308 bayan ve 15,943 erkek toplam 17,341 köy öğretmeni yetişmişti. Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Mehmet Başaran, Pakize Türkoğlu, Hatun Birsen Başaran, Ali Dündar, Mehmet Uslu ve Dursun Akçam gibi önde gelen yazarlar ve düşünürler bu okullarda yetişmişlerdir.


        Çocuk yaştaki Köy Enstitüleri  öğrencileri, çıkarlarına dokunulacak diye bazı  kodamanlar tarafından boy hedefihaline getirildi.
  Büyük toprak ağası, Eskişehir Milletvekili Abidin Fotuoğlu, bir konuşmasında , henüz mezun dahi vermeyen Köy Enstitüler için 1943 de, “Bunlar yetiştiklerinde bizim kafamızı keserler” söylemiştir. Yetiştiler ama kafa da kesmediler.

        CHP  “Çiftçiyi Topraklandırma” adlı yasa taslağını TBMM ne getirdiğinde, birçok Milletvekili istifa etti. Bunlar Demokrat Partiyi kurdular. Bilindiği gibi bunların çoğu, toprak ağası, köy ağası, şeyhler, dedeler olup söz sahibiydiler. Tabiatıyla Köy  Enstitüsüne karşı olacaklardı.   

                                                                                                    Yetişen gençler, babalarına benzemiyor. Ağalık ve aşiret düzenine karşı baş kaldırıyorlar. Şeyh ve şıhların eteklerini öpmüyorlar. Ağaların önünde baş eğmiyorlar. Bilime önem veriyorlar. Ağalık sistemini ve köylünün fakirliğini sorguluyorlar. Hak hukuk aramaya başlıyorlar. Atatürk İlke ve İnkilaplarını, düşüncelerini en üst seviyede tutmaya çalışıyorlar. Bu gençlerin çoğalması, Birçok insanın menfaatlarına dokunacağı kaçınılmaz. Hatta CHP sinde kalanlar içinde de, Köy  Enstitüsüne karşı homurdananlar gün geçtikçe çoğalmaya başladı. . Güçlerinin çok azalmasını, istifaların durdurulması lazımdı. .

 Bir gün,  Kepirtepe Köy Enstitüsüne ziyarete giden Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, bir kız öğrenciye, çantasında neyin olduğunu sorar. Kız çantayı açar,göstererek, “ Bir  parça ekmek, bir parça köfte ve  birde Dünya Klasiklerinden bir kitap “der. İnönü mutlu olur. Etrafındakilere dönerek,  “ Ne zaman Türkiye’de, erinden generaline,  sade vatandaşından Cumhurbaşkanına kadar, herkes, ekmekle kitabı bir araya getirebilirse, gerçek kalkınma başlamıştır demektir “ diyen İnönü, yandaşlarının baskılarına dayanamayarak, Hasan Ali Yücel ve İsmail Tonguc’u görevden alarak, MEB na Reşat Şemsettin Sirer’i getirdi. Tonguç, önce Talim Terbiye kuruluna, sonra da bir okula öğretmen olarak atanır. Sirer, 

1947 de, “tüm Köy Enstitülerinin kuruluş özelliklerinin ortadan kaldırıldığını, bu okulların sıradan bir köy okulu olduğunu “ söyleyerek, müfredat programını değiştirdiler. Böylece, erimekten korkan İnönü’nün sırtından da yük kalkmış oldu. İşte bu dönem,  sağcılara yaranmak, CHP yi toparlamak için okullarda din dersleri ve İmam Hatip Okullarının  açılması  dönemidir.
        1950 seçimlerinde iktidara gelen Demokrat Parti, 27 Ocak 1954 de 6234 nolu yasa ,ile uygulamaya tamamen son verdi.

        KÖY ENSTİTÜLERİ KAPANMASAYDI NELER OLMAZDI?

Köyden kente göçler olmazdı
Yoksulluk, hırsızlık, gasp olmazdı.
Okumayan çocuk kalmazdı.
Çorak toprak kalmazdı.
Boşa akan, kullanılmayan,değerlendirilmeyen su kalmazdı.
Dışardan sanayi ürünü almazdık.
Dışardan tarım ürünleri almazdık.
İhracatımız ithalatımızdan az olmazdı.
Heykeller yıkmazdık, resimler yırtmazdık.
Üretim yapmayan fabrikalar açmazdık.
Üretim yapan fabrikaları yıkmazdık.
Özelleştirme olmazdı.
Terör olmazdı.
301 ri tartışmazdık
Terör cinayetleri olmazdı.
Paralı eğitim olmazdı.
Dershaneler  olmazdı.
81 ile öğretmensiz, araç gereçsiz üniversite açmazdık.
Siyasi cinayetler olmazdı. Hapishanelerimiz dolup taşmazdı.
İMF nin oyuncağı olmaz ona yalvarmazdık.
AB ye yalvarmaz, küçük düşmezdik.
İhtilaller olmazdı.
Kimse bir karış toprak istiyemezdi.
…………
…………
İşte olmayanların bir kısmı
Neler kaybetmişiz neler.




KÖY ENSTİTÜLERİNİN BAŞARDIKLARI

Yüz yıllardır biriken feodal toplumun üretim ve yaşam biçimini ortadan kaldırmaya başlamıştı.
Bilimsel ve felsefi anlamda laik eğitimin başlamasına öncülük etmişlerdir.
Sanayi için eğitilmiş nitelikli iş gücü oluşmaya başlamıştır.
Sanat, edebiyat, bilim ve teknoloji de olumlu beklentiler oluşmuştur.
Atatürk’ün özlediği dem okratik toplum ve kültür için kurumsal alt yapı oluşmaya başlamıştı.
Ataerkil toplumdan, çekirdek , aile toplumuna dönüş belirtileri vermeye başlanmıştı.
Ezberci değil, analitik düşünen, sorgulayan birey yetiştiren demokratik ve üretici eğitim başlamıştı.
Yaşamını yitirmiş, Köy Enstitüsü mezunlarına, Köy Enstitülerinin kurulmasında emeği geçen tüm görevlilerinden , aramızdan ayrılanlara Allahtan  rahmet diliyor, aramızda olanlara uzun ömürler diliyor, saygılarımı sunuyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ