KÖY ENSTİTÜLERİ
75 YAŞINDA
Burhan Bursalıoğlu
Bu gün Köy Enstitülerin 75. Kuruluş yıldönümüdür.Her yıl olduğu gibi,
Ülkemiz için çok faydalı olduğuna inandığımız bu okulların cinayet gibi
kaldırılması nedeniyle, kuruluş yarihi olan her 17 Nisan’da anıyoruz. Daha
doğrusu belleklerimizin köşelerinde
unutulmaya bırakılmışların kurcalanması, yüzeye çıkarılarak bilgilerin
tazelenmesidir. Bu nedenle, Köy
Enstitüsünün açılmasını mecbur kılan, zamanın Türkiye’sinin sosyal yapısına göz
atmak gerek..
1935 verilerine göre 16 milyon nüfusumuzun 12 milyonu köylerde
yaşıyor. Bu kütle, ilkel bir şekilde tarımla uğraşıyor. Köy ve toprak ağaların
emrinde,onlara bağımlı şekilde yaşamlarını sürdürüyorlar.
40 bin köyün 35 000 inde okul ve öğretmen yok.
1 700 000 çocuktan sadece 300 000 i okula gidebiliyordu. Bunlardan sadece binde
biri bir üst kademedeki okullara devam edebiliyordu. Geri kalan çocuklar ise ailelerine yardımcı
oluyor, zamanla da
okuduklarını unutuyorlardı. Yüzdeye vurduğumuzda, erkeklerin
% 76.7 si, kadınların % 91.8 zi okur yazar değildi. Mevcut öğretmenlerin %78 zi
kentlerde çalışıyor. % 22 si de okulu olan 4-5 bin köyde çalışmaktadır.
Şehirlere alışkın olan öğretmenler, uyum sağlayamama nedeniyle köylere gitmeyi
düşünmezlerdi.
İlkel de olsa, üretim
araçları ağaların elindeydi..
Köye,çiftliğe,mezraya herhangi bir doktor
,hemşire, ebe gitmezdi. Hastalar, üfürükçülerin, nuskacıların, ermişler gözü
ile bakılan kişilerin eline bırakılırlardı.
Neredeyse
tüm Anadolu’nun okulsuz ve öğretmensiz olduğu gerçeği göz önüne alınarak,
dönemin başbakanı İsmet İnönü’nün himayesinde, Millî
Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından İsmail Hakkı Tonguç’un çabalarıyla
köylerden ilkokul mezunu zeki çocukların bu okullarda yetiştirildikten
sonra yeniden köylere giderek öğretmen olarak çalışmaları düşüncesiyle
kuruldular.
1940-1946 arasında köy enstitülerinde 15,000 dönüm
tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve üretim yapılmıştı. Aynı dönemde
750,000 yeni fidan dikilmişti. Oluşturulan bağların miktarı ise 1,200 dönümdü.
Ayrıca 150 büyük inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 36
ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santralı, 16 su deposu, 12
tarım deposu, 3 balıkhane, 100 km. Yol yapılmıştı.
Sulama kanalları
oluşturularak enstitü öğrencilerinin uygulamalı eğitim gördüğü çiftliklere
sulama suyu öğrenciler tarafından getirilmişti.
. Enstitüye atanan öğretmen gittiği köyde köylülerin
yardımıyla okul binası yapabilecek kadar inşaat bilgisi olanlardı. Köy enstitüsünü bitiren bir
öğretmen sadece bir ilkokul öğretmeni olmuyor aynı zamanda zirattçılık,
sağlıkçılık, duvarcılık, demircilik, terzilik, balıkçılık, arıcılık, bağcılık
ve marangozluk konularını da uygulamalı olarak öğreniyordu. Enstitülerin
hepsinin kendisine ait tarım arazileri, atölyeleri vardı.
Bu sayede öğretmenler kendi okullarını gittiği köyde
köylülerin işbirliği ile inşa ediyor ve devletin okul yapmasına gerek
kalmıyordu. Köy enstitülerinden mezun olan öğretmenlere yetiştirildikleri
branşa ve gönderilecekleri köye göre 150 parçaya varan alet ve edevat
veriliyordu. Öğretmenler bu alet ve edevat ile köylülerin de yardımıyla köy okulunu
inşa ediyor ve köylülere hem modern tarım tekniklerini hem de okuma yazmayı ve
hatta müzik aletleri çalmayı öğretiyordu.
Kapatıldığı 1954 yılına kadar Köy enstitülerinde 1308
bayan ve 15,943 erkek toplam 17,341 köy öğretmeni yetişmişti. Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Mehmet Başaran,
Pakize Türkoğlu, Hatun Birsen Başaran, Ali Dündar, Mehmet Uslu ve Dursun Akçam gibi önde gelen yazarlar ve düşünürler bu okullarda
yetişmişlerdir.
Çocuk yaştaki Köy Enstitüleri öğrencileri, çıkarlarına dokunulacak diye bazı kodamanlar tarafından boy hedefihaline
getirildi.
Büyük toprak ağası, Eskişehir Milletvekili
Abidin Fotuoğlu, bir konuşmasında , henüz mezun dahi vermeyen Köy Enstitüler
için 1943 de, “Bunlar yetiştiklerinde bizim kafamızı keserler” söylemiştir.
Yetiştiler ama kafa da kesmediler.
CHP “Çiftçiyi Topraklandırma”
adlı yasa taslağını TBMM ne getirdiğinde, birçok Milletvekili istifa etti.
Bunlar Demokrat Partiyi kurdular. Bilindiği gibi bunların çoğu, toprak ağası,
köy ağası, şeyhler, dedeler olup söz sahibiydiler. Tabiatıyla Köy Enstitüsüne karşı olacaklardı.
Yetişen gençler, babalarına benzemiyor. Ağalık ve aşiret düzenine karşı
baş kaldırıyorlar. Şeyh ve şıhların eteklerini öpmüyorlar. Ağaların önünde baş
eğmiyorlar. Bilime önem veriyorlar. Ağalık sistemini ve köylünün fakirliğini
sorguluyorlar. Hak hukuk aramaya başlıyorlar. Atatürk İlke ve İnkilaplarını,
düşüncelerini en üst seviyede tutmaya çalışıyorlar. Bu gençlerin çoğalması,
Birçok insanın menfaatlarına dokunacağı kaçınılmaz. Hatta CHP sinde kalanlar
içinde de, Köy Enstitüsüne karşı
homurdananlar gün geçtikçe çoğalmaya başladı. . Güçlerinin çok azalmasını,
istifaların durdurulması lazımdı. .
Bir gün,
Kepirtepe Köy Enstitüsüne ziyarete giden Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, bir
kız öğrenciye, çantasında neyin olduğunu sorar. Kız çantayı açar,göstererek, “ Bir parça ekmek, bir parça köfte ve birde Dünya Klasiklerinden bir kitap “der.
İnönü mutlu olur. Etrafındakilere dönerek,
“ Ne zaman Türkiye’de, erinden generaline, sade vatandaşından Cumhurbaşkanına kadar,
herkes, ekmekle kitabı bir araya getirebilirse, gerçek kalkınma başlamıştır
demektir “ diyen İnönü, yandaşlarının baskılarına dayanamayarak, Hasan
Ali Yücel ve İsmail Tonguc’u görevden alarak, MEB na Reşat Şemsettin Sirer’i
getirdi. Tonguç, önce Talim Terbiye kuruluna, sonra da bir okula öğretmen
olarak atanır. Sirer,
1947 de, “tüm Köy Enstitülerinin kuruluş
özelliklerinin ortadan kaldırıldığını, bu okulların sıradan bir köy okulu
olduğunu “ söyleyerek, müfredat programını değiştirdiler. Böylece,
erimekten korkan İnönü’nün sırtından da yük kalkmış oldu. İşte bu dönem, sağcılara yaranmak, CHP yi toparlamak için
okullarda din dersleri ve İmam Hatip Okullarının açılması
dönemidir.
1950 seçimlerinde iktidara gelen Demokrat Parti, 27 Ocak 1954
de 6234 nolu yasa ,ile uygulamaya tamamen son verdi.
KÖY ENSTİTÜLERİ KAPANMASAYDI NELER OLMAZDI?
Köyden kente göçler olmazdı
Yoksulluk, hırsızlık, gasp
olmazdı.
Okumayan çocuk kalmazdı.
Çorak toprak kalmazdı.
Boşa akan,
kullanılmayan,değerlendirilmeyen su kalmazdı.
Dışardan sanayi ürünü
almazdık.
Dışardan tarım ürünleri
almazdık.
İhracatımız ithalatımızdan az
olmazdı.
Heykeller yıkmazdık, resimler
yırtmazdık.
Üretim yapmayan fabrikalar
açmazdık.
Üretim yapan fabrikaları
yıkmazdık.
Özelleştirme olmazdı.
Terör olmazdı.
301 ri tartışmazdık
Terör cinayetleri olmazdı.
Paralı eğitim olmazdı.
Dershaneler olmazdı.
81 ile öğretmensiz, araç
gereçsiz üniversite açmazdık.
Siyasi cinayetler olmazdı.
Hapishanelerimiz dolup taşmazdı.
İMF nin oyuncağı olmaz ona
yalvarmazdık.
AB ye yalvarmaz, küçük
düşmezdik.
İhtilaller olmazdı.
Kimse bir karış toprak
istiyemezdi.
…………
…………
İşte olmayanların bir kısmı
Neler kaybetmişiz neler.
KÖY
ENSTİTÜLERİNİN BAŞARDIKLARI
Yüz
yıllardır biriken feodal toplumun üretim ve yaşam biçimini ortadan kaldırmaya
başlamıştı.
Bilimsel
ve felsefi anlamda laik eğitimin başlamasına öncülük etmişlerdir.
Sanayi için eğitilmiş nitelikli iş gücü
oluşmaya başlamıştır.
Sanat, edebiyat, bilim ve teknoloji de
olumlu beklentiler oluşmuştur.
Atatürk’ün özlediği dem okratik toplum ve
kültür için kurumsal alt yapı oluşmaya başlamıştı.
Ataerkil toplumdan, çekirdek , aile
toplumuna dönüş belirtileri vermeye başlanmıştı.
Ezberci değil, analitik düşünen, sorgulayan
birey yetiştiren demokratik ve üretici eğitim başlamıştı.
Yaşamını
yitirmiş, Köy Enstitüsü mezunlarına, Köy Enstitülerinin kurulmasında emeği geçen
tüm görevlilerinden , aramızdan ayrılanlara Allahtan rahmet diliyor, aramızda olanlara uzun ömürler
diliyor, saygılarımı sunuyorum.