MİLLİ EĞİTİMDE NELER OLUYOR?
Burhan Bursalıoğlu
Milli Eğitimde hiç hoşa gitmeyen uygulamalar, davranışlar olmaktadır.
Artık Milli Eğitimin “Milli” liği kalmadı. Kalmadı ama,” Eğitim Bakanlığını “yalnız telaffuz etmek te yakışmıyor. Başına bir sözcük gelmesi lazım. “Milli” lik kalmadığına göre, her düşünen insanın , Milli sözcüğünün yerine koyacağı sözcük, bence oraya yakışır.
Cumhuriyet tarihyinde, gelmiş gitmiş bütün iktidarlar Milli Eğitim ve Milli Savunma konularına dört elle sarılmış, savaşta Milli savunmanın, barışta Milli Eğitimin değerlerini taktir etmişlerdir.
Atatürk: “En önemli ve verimli vazifelerimiz Miili Eğitim işleridir” derken Milli Eğitim politikasının “ bir ulusun , özgür bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatılmasını veya esaret ve sefalete terkedeceğini” ta 1924 lerde kulaklarımıza küpe yapmıştı.
Milli Eğitimimizin, nasıl oluyor da, 9 yılda yıllık bütçesi %17 den, %6 lara düşüyor? Yüzde yüz artan Özel Okullar ve bunlara giden 220 bin öğrencilerin 500 bine çıkması, 2120 olan özel dersanelerin 9 yılda 4100 e çıkması, bu dersanelere giden öğrencilerin 600 binden bir milyon 200 bini aşması Milli Eğitimin iyi yolda olduğunu göstermez. Bilakis, Devlet okullarının yetersizliğini, öğretmen yokluğunu, (çünkü açılan her özel okul ve özel dersane kaliteli öğretmeni Devlet okulundan çekip almakta) mevcut öğretmenlerin çoğunun mesleki bilgilerinin yetersizliği, sık sık değiştirilen yönetmelikler, müfredatlar, çıkarılan ve konan ders konuları, Eğitimin E sinden anlamayan insanların Bakanlık üst düzey yöneticiliklerine getirilmeleri, çalışan öğretmenlerin ekonomik sorunları, okullardaki disiplinsizlikler, görsel medyanın yayınlamakta oldukları film ve dizilerdeki, öğrenci – öğretmen, öğretmen – idareci, idareci – veli, öğretmen – veli ilişkilerindeki olumsuz yansımalar Milli Eğitim politikasının kötüye gitmesine sebep olmaktadırlar.
“Geleceğin güvencesi sağlam temellere dayalı bir eğitime, eğitim ise öğretmene dayalıdır “ diyen Atatürk’ ün bu veciz sözüne karşı çıkılıyormuş gibi, her gelen bakan Milli Eğitimin temelini oluşturan taşlardan birini çıkarıp, binanın çökmesine yardım etmektedir. Adı üzerinde, Milli Eğitim politikası “Milli “ olmalıdır. Milli’lik gelip geçici, kişilerin oyuncağı değildir. Milli’lik kalıcı olmalıdır. Bakanlığa kim gelirse gelsin, o şahıs Milli Eğitimin konmuş Milli kurallarına, yöntemlerine uymalıdır. Bakan aksini yapar, kendi düşüncelerine göre, ülkenin eğitimini değiştirmeye, yönlendirmeye çalışır, Millilikten uzak bir mecraya sürüklerse o iş yürümez.
Milli Eğitim Bakanlığı tüm bakanlıklardan daha önemli ve sorumluluğu yüksek bir bakanlıktır. Atatürk dahi “ Eğer Cumhurbaşkanı olmasam Eğitim Bakanlığını almak isterdim “ diyebilecek kadar değer verilen bakanlıktır Milli Eğitim.
İş başına gelen bakanlar neler yapıyorlar?
Atatürk İlke ve İnkilaplarını kitaplardan çıkartmak “iş yapıyorum” sanmak değildir. Daireleri birleştirmek, bir kısmını kapatmak, Müsteşardan en küçük memuruna kadar tüm çalışan, işbilirleri havuza gönderip, Eğitimin E sinden anlamayanları iş başına getirmek de “iş yapıyorum” görüntüsü değildir. Arapça okuma ve yazma gibi saçma bir teşebbüsü okullarda ders olarak okutulmasını istemek, sadece "gündem yaratmak" ve “şirin” görünmekten başka bir şey değildir. İmam Hatip Okullarında Arapça öğrenimi de yapılıyor. Onlar yetmiyor mu? Yoksa geriye dönüş hazırlığı mıdır bunlar?
Eğitim ve Öğretim dönemi içinde “Öğretmen ataması yapmayacağım’ demek de, Milli Eğitime değer verilmediğini göstermektedir. Çeşiti nedenlerden ötürü, sınıfı boş bırakılanın yerine kim öğrencilere ders verecek? Onların boşlukları nasıl doldurulacak. Yoksa" birleştirilmiş sınıflar" uygulamasına mı düşünülüyor? Temel bilgileri olmadan, Eğitim Enstitülerinden ve İlahiyat Fakültelerinden öğretmen olarak yetiştirilen öğretmenleri ac susuz sokağa bırakmak, öğretmen politikası nın iflası demektir. Bunlar ekmeğini kazanacakları bir mecraya yönlendirilmişlerken, bir ümitle okulları bitirmişlerken , sevinecekken göz yaşları arasına terkediliyorlar. Atatürk, değil meslek okullarından mezun olanların ac bırakılması, O nun şu sözü “ İlk ve orta öğretim mutlaka insanlığın ve medeniyetin gerektirdiği ilmi ve fenni versin, fakat okadar pratik bir şekilde versin ki, çocuk okuldan çıktığı zaman aç kalmaya mahküm olmadığına emin olsun “ hiç mi beyinlere kazınmamıştır.
Bizim zamanımızda, Öğretmen okulundan mezun olduktan bir ay sonra atandığımız il ve okulumuz belli olurdu. Hemen gider 121 lira maaşla göreve başlardık. Ek olarak ta 80 lira donatım bedeli verirlerdi. Onunla tüm ihtiyaçlarımız karşılanır, ay sonunu da rahat getirirdik.
Bu günkü teknolojinin çok çok ilerlediği ortamda, en fazla , diplomayı cebine koyduktan 2 gün sonra atanma ili belirlenmiş olmalıydı. Aksine, atanmak için öğretmen aylarca ve senelerce bekliyor, üstelik kuraya giriyor, çıkmayınca hamallık, işçilik yapıyor veya simit satar duruma getiriliyor. Neden böyle oluyor? Mezun öğretmen fazla geliyorsa, öğrencileri başka mesleklere yönlendirilsinler ki mağdur olmasınlar.
Kulakları çınlasın, büyük eğitimci H.Hüsnü Tekışık atama formundaki, “istediğin il” karşısına “Türk Bayrağı nın dalgalandığı her yer” demişti. Artık o devirler çok gerilerde kaldı.
Nerdeeee o güzelim eski günler, nerde? Nerde öğretmene gösterilen itibar, nerde öğretmenin gittiği köyde , köylünün yaptığı sevinç bayramı nerde? Doğuda köylere atanan öğretmen karla kaplı yolsuz ,ulaşım araçsız yerlerde 6 ay maaş alamazdı. Onu bağırlarına basan köylüler kuş sütüyle beslerlerdi. Şimdi ise o insanların torunları, öğretmeni öldürüyorlar.
Dersane ve dersanelere giden öğrenci sayılarının 9 yılda %100 artmış olması düşündürücü değil midir? Her adım başı özel dersane. Niye açılmasın ki. Liselerde devam zorunluluğu kalkmış. Öğrenciye izin veriliyor, dersaneye kayıt ediliyor, eğitimini oradan alıyor.Bir yıl okula uğramayanlar oluyor. O zaman okula ne gerek var? Kapatılsın tüm liseler, İlköğretimden mezun olanlar dersaneye gitsinler, oradan da diplomayı alarak Üniversite sınavlarına girsin. Kazanamayan da verdiği binlece liranın üzerine bir bardak soğuk su içsin.
Türk Milli Eğitim politikası iyiye gitmiyor. Bunun düzeltilmesi lazım. Sokaklarda ağlayan öğretmen adayları görmek istemiyoruz. Yine sokaklarda binlerce işsiz üniversite öğrencileri görmek istemiyoruz. Milli Eğitimin temelinden çıkarılan taşlar yerine konmalıdır.
Öğretmen , Öğretmen okullarından yetişir. Öğretmen okullarının tekrar açılmasını istiyoruz.
Adama göre iş değil, işe göre adam görevlendirilmelidir.
Atatürk İlke ve İnkilaplarını sonuna dek korumak Milli Eğitimin başlıca görevi olmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder