15 Haziran 2016 Çarşamba

BALKAN'LAR'A GEZİ






      BALKANLARI DOLAŞIYORUZ
                                - 3 -
Burhan Bursalıoğlu
20. MAYIS. CUMA

RESNE – MANASTIR - SELANİK

RESNELİ NİYAZİ
Sabah erken Manastıra doğru hareket ediyoruz. Manastır’a varmadan , yolumuz üzerinde  Resne’ye de  uğruyoruz. Resne, akedonya’da Manastır ile Ohri arasında yer alan bir kasaba. Ülkenin güneybatı kesiminde yer alan Resne, elma üretimi ile oldukça meşhurdur.
Resne’nin toplam nüfusu 17.500 kişidir. Bu nüfusun etnik dağılımı şu şekildedir: Makedonlar 13.000; Türkler 2.000; Arnavutlar 1.500 ve diğerleri…Resne’nin merkez nüfusu ise 9.000  civarındadır
Resne’yi biz, Resneli Niyazi’den ötürü tanırız.
Resneli Niyazi 1873 yılında Resne kasabasında doğdu. Bu nedenle Resneli Niyazi olarak anılır.
Manastır Askeri İdadisi’nde öğrenim gördükten sonra Harbiye Mektebi'ni bitirdi ve teğmen rütbesi ile 1897 Osmanlı-Yunan savaşına katıldı.  Savaşta gösterdiği yararlılık nedeniyle  üsteğmenliğe   yükseltildi. Kendisine “Padişah yaverliği” ünvanı da verilmek istendi; ancak kazaskerin 13 yaşındaki oğluna da aynı ünvanın verilmesi üzerine bu ünvanı kabul etmeyip cepheye dönmeyi istedi.
SARAYIN BUGÜNKÜ HALİ

Resne’de ambar memurluğu gibi pasif bir göreve atanan Niyazi Bey, 1903 yılına dek bu görevde kaldı.  Daha sonra Balkanlar'da ayaklanan Sırp ve Bulgar çetecilerle mücadele görevi verildi. Bu mücadele sırasında vatanseverliği ve silahşörlüğü ile tanındı. Yüzbaşı  rütbesine yükseltildi. Bu dönemde İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katıldı ve cemiyetin önde gelen kişileri arasına girdi.
Makedonya’ya bağımsızlık verilmesini önlemek ve Sultan Abdülhamit’e meşrutiyeti zorla kabul ettirmek üzere İttihat ve Terakki gizli cemiyetinin devrim stratejisi doğrultusunda bir isyan başlatarak 3 Temmuz 1908 Cuma günü, emrinde topladığı 150 kadar asker ve gönüllü ile Ohrid yakınındaki dağa çıktı. 
Bu olay, İkinci Meşrutiyet’in ilan edilmesine öncülük etti. Padişah II. Abdülhamit’in 1878 yılında askıya aldığı meşrutiyet rejimi 24 Temmuz 1908’de resmen ilan edildikten sonra Resneli Niyazi Bey, şehre indi. Selanik’te “Hürriyet kahramanı” olarak büyük gösterilerle karşılandı. Dağda bulunduğu sırada evcilleştirdiği geyik, bir hürriyet sembolü kabul edildi, "gazal-i hürriyet" olarak tanındı.
Meşrutiyet ilan edildikten sonra Resneli Niyazi yanında geyiği ile İstanbul’a, Padişahın yanına gider. Geyiği de yanında olduğu için onu görmek ve resim çektirmek için  saray mensupları kuyruğa girer.  Resneli Niyazi geyiği yanında padişahla muhabbet etmesi yeni bir terimin çıkmasına neden olur. “GEYİK MUHABBETİ.”
1908’de İstanbullu bir ailenin kızı olan Feride Hanım ile evlendi. Mithat (1911) ve Saim (1913) adlı iki oğlu oldu
31 Mart Olayı'nda yanındaki fedailerle Hareket Ordusu'na katıldı, isyan bastırılınca Resne'ye çekildi. Bir kez daha ordudan ayrılan Niyazi Bey, Resne'nin imarı ve halkın eğitim-öğretimi ile ilgilendi.
Balkan Savaşı sırasında birlikleriyle  tekrar  orduya katıldı. Savaştan sonra 17 Nisan       1913 de Arnavutluğun Avlonya       limanında İstanbul'a gitmek üzereyken İttihat ve Terakki’nin ona muhafızlık edip, korumalık yapmakla görevlendirdiği kişi tarafından vuruldu. Öldürülme sebebi bilinmedi. Mezarının Avlonya’da olduğu  söylenmektedir  Buraya bir heykeli dikilmiştir.
 Öldürülme nedeninin bilinmemesi ve kendi koruması tarafından vurulmuş olması "Ne şehittir ne de gazi, pisi pisine gitti Niyazi" deyiminin kaynağı olmuştur Resneli Niyazi Bey adına İstanbul'un Şişli semtinde Fulya’da bir okul açılmıştır.
Resneli Niyazi Paris Elçiliğine atanmayı beklerken arkadaşı  Paris’e, Niyazi de Resne’ye atandı. Bü olaya üzüldü. Arkadaşı Paristen  kaldığı sarayın fotoğrafını gönderince, Niyazi aynı sarayın benzerini Resne’de yaptırdı. Resneli Niyazi’nin sarayı, bahçe içinde, ancak dışından görebildik.

MANASTIR
MUSTAFA KEMAL'in OKUDUĞU ASKERİ LİSE ,BUGÜN MÜZE OLARAK KULLANİLİYOR.

Makedonya’nın Üsküp’ten sonra en büyük kenti durumunda olan Manastır, biz Türkler için de ayrı bir özelliği  bulunmaktadır.  Mustafa Kemal Atatürk’ün lise öğretimini burada almış olmasıdır.
ATATÜRK'E AYRILAN ODANIN LEVHASI


Bugün müze olarak kullanılan  binanın tabelasında. “ÇAĞDAŞ TÜRKİYE CUMHURİYETİ’ nin  YARATICISI VE İLK CUMHURBAŞKANI  MUSTAFA KEMAL ATATÜRK  1899 YILINDA  ASKERİ İDADİYİ BU KIŞLADA BİTİRDİ” yazıyor.
Binanın 2. Katında Atatürk’e ayrılan bölümde, Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen tarafından yapılan “Atatürk heykeli” bulunmakta. 

Ayrıca, Ata’nın kullandığı eşyalar, madalyaları, kitapları paraları sergilenmekte. Duvarlarda resimler ve resimlerin yanında, Atatürk’e ölünceye kadar aşık olan, başka birini sevmeyen ELENİ KARİNTE’ nin Ataya yazdığı ilk ve son mektubunun kopyası bulunmakta.
ELENİ KARİNTE'NİN EVİ

 İşte Eleni'den Mustafa Kemal Atatürk'e yazılmış, Senarist Aneta Şiyakova tarafından filmi yapılmış, tiyatroya konu olmuş o aşk ve geriye kalan mektubu:

"Kemal Atatürk'e,

Bir zamanlar bir yerde...
Çok seneler geçti, ben hâlâ her gün senden haber bekliyorum.
Herhangi bir zamanda mektubumu alırsan, beni hatırla.
Kâğıttaki gözyaşlarımı göreceksin.
Yıllar geçiyor. Buralarda seninle ilgili çok şeyler konuşuluyor. Bir şeyler oluyor.
ELENİ KARİNTE

Bu satırları okurken başka kadını seviyorsan, mektubumu yırt ve ona sor:
'Manastırlı Eleni Karinte adında birinin, bir günlük tanıdığı ve âşık olduğu adama bütün ömrünü harcamış olduğuna inanıyor mu?'
Benim seni sevdiğim kadar, o kadını o kadar çok seviyorsan, kendisine hiçbir şey söyleme.
Senin kadar mutlu olmasını diliyorum.
Fakat balkondaki kızı hatırlıyorsan ve başkasını sevmiyorsan, seni beklediğimi ve ömrüm boyunca bekleyeceğimi bilmeni istiyorum.
Döneceğini, beni unutmayacağını biliyorum...
Babam vefat etti.
Beni senden ayırdığından tam bir yıl geçti, beni eve kapattı ve bir ay çıkmama izin vermedi.
Ağlıyordum. Biliyordum, tüm kilitleri ve hapisleri boşunaydı.
Beni evlendirecek adamı sadece bir kez gördüm ve kendisi bana onu sevebileceğimi söyledi.
Ben kendisine, 'Hayır, ben sadece ilk aşkımı seviyorum' dedim.
Bir daha da görmedim.
Babam beni hiçbir zaman affetmedi, ben de kendisini.
Ölmeden birkaç gün önce yanına çağırdığında, 'Eleni, biliyorum yanlış yaptım, hiçbir zaman iyi bir baba olamadım' dedi. 'Affetmeni istemiyorum, sen de isteme benden, Allah ikimizi affetsin. Senin için en iyisini isterken en kötüsünü yaptım' dedi.
Babam kötü bir adam değildi.
O zamanlardaki gibi artık genç ve güzel değilim.
Bütün hayatım bir gün içinde.
Ebediyen seni seven ve seni bekleyen Eleni Karinte'n..."

Manastırın şehrini dolaşırken sarı badanalı, altı restoran olan Eleni’nin evini görüyor ve resimler çekiliyor. 
İSAK BEY CAMİİ

Yeni Mehmet efendi camii, saat kulesi, haydar Kadı camii, yeni camii, İsak bey  camii ve çeşmeler gördüğümüz diğer eserler.
Eski Türk çarşısında alış veriş yapıyoruz.
Manastır’ı gezip, kültürümüze girmiş “Manastır türküsü” söylenmez mi. Otobüsümüzde hep bir ağızdan:

Manastır'ın ortasında var bir havuz
Aman havuz canım havuz
Dimetoka kızları hepsi de yavuz
Biz çalar oynarız

Manastır'ın ortasında var bir çeşme
Aman çeşme canım çeşme
Dimetoka kızları hepside seçme
Biz çalar oynarız

Manastırın ortasında var bir pınar
Aman pınar canım pınar
Dimetoka kızları hepsi de çınar
Biz çalar oynarız.
YENİ  CAMİİ


21 MAYIS  CUMARTESİ

SELANİK

Manastır’dan Selanik’e geç saatte gelebildiğimiz için doğruca otelimize gittik.
Sabah , her günkü gibi erken kalkıp kahvaltı sonrası kente indik. Heyecanımız doruk noktasında idi. Çünkü Atamızın doğduğu evi görecek, Onun koşup oynadığı  odaları, duvarları, dışarıya kafasını uzatıp baktığı pencereleri görecektik.
ATATÜRK'ün  DOĞDUĞU EVİN ARKADAN GÖRÜNTÜSÜ

Erkenden Atanın evinin yanına gittik. Kalabalık dükkan ve satıcıların bulunduğu yerde otobüsten indik.  Kapı kapalı idi. Saat 9 da açılacağı  söylendi. Bizden önce bir otobüs gelmiş, onun yolcusu, eve girecek ilk kafile.
ATATÜRK'ün  EVİNİN ÖNDEN GÖRÜNTÜSÜ

 Biz ikinci sıradayız. Bizden sonra da 7 otobüs daha geldi. Orası karma , karışık oldu. Rehberler kendi kafilelerini bir araya toplamak için  firmalarının adlarını söyleyerek bağırmaktan herhalde sesleri de kısılmıştır. Çok şiddetli yağmurun da yağması işi daha da zorlaştırıyordu.
Saat 9 a kadar  alış, veriş yapıldı. Herhalde Atatürk hatırası almayan kalmamıştır. Oradaki satıcılar çok iyi para kazanıyorlar. Bizim paramıza göre de pahalı. Ufak bir magnet avro olarak 1.5, biraz büyüğü 5 avro.

Bize sıra geldiğinde avluda toplandık. İlk sıradakiler evin alt katından çıkarken biz de merdivenlerden ilk kata girdik. Oradan da 2. Kata yönlendirdiler. İlk göze çarpan , bizim albümlerimizde olan Ata’nı değişik ebattaki resimleri duvarları kapladığı idi. Bir odada, Atanın masa başında oturarak, diğer odada ayakta  ve koltukta oturarak yapılmış  heykelleri.
 Bir başka odada Zübeyde Hanımın oturarak yapılan heykeli. Atatürk’ün kıyafetleri, kullandığı mutfak gereçleri, ayakkabı, madalya, vazo, kol düğmeleri, evin maketi ve duvarlarda bolca resimler, gazete kupürleri ve kitaplar. Fotoğraf çekmek serbestti.

En alttan dışarı çıkarken, girişimizdeki heyecan kalmamıştı.  20 yüzyılın dev adamının müzesi bu kadar basit olmamalıydı. Açıkça, daha teferruatlı bekliyordum. Atamızın evini görmüş olmamız, ve hala düşmanca davranan Yunanlıların Bu hatıra evi korumaya almış olmasına şükrediyorum.

Müzeyi gezdikten sonra şehri , yağmurun şiddeti nedeniyle  kısmen otobüsle kısmen yaya Selanık’in belli başlı eserlerinden  , Beyaz kule, kordon boyu, döçner kule,fuar meydanı, Aya Dimitros katedrali, Hamza bey camii, Büyük İskender heykeli, Vardar ve Makedonia meydanları da görülmeye değer, Selanik’in süslerinden idi.

Selanik gerçekten güzel bir şehir. Bizim olmalıydı.” İzmir’in kız kardeşi” deniyormuş.
Kavala’ya doğru hareketimiz başlayınca, bir an önce Ülkemize varalım heyecanı başladı.
Yemeklerimizi, çayımızı, tatlılarımızı özlemiştik. Yol kenarında, büyük panolarda, Kıbrıs haritası, Kuzey Kıbrıs kırmızıyla boyanmış, aşağıya doğru kan damlaları  ve altta Yunanca “GÖR-UNUTMA anlamına gelen ifadeler.

Sanki, 1919-1922 yılları arasında Yunan askerinin Anadolu’da yaptığı kıyımı unutmuşlar gibi küstahça ifadeler.
Kavala’da fazla vakit geçirmek istemiyorduk.

 Kavala’nın kurabiyesi meşhurmuş. Mola yerinde kurabiye alındı, çay içildi. Burada içtiğimiz çay, Balkanlarda içtiklerimizin en iyisi idi.

SELANİK'TEN GÖRÜNTÜ

Şehirde panoramik olarak, Mehmet Ali paşa külliyesi, Kavala Kalesi, su kemerlerini ve limanı görerek Türkiye’ye doğru yola devam ediyoruz.

İskeçe, Dereağaç ve İpsala güzergahını takip ederek, pasaport işlemlerinden sonra  Tekirdağ üzerinden  gece 12 civarında  hareket ettiğimiz noktaya varıyoruz.

BİTTİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ