3 Haziran 2016 Cuma

BALKANLARA GEZİ





BALKANLARI DOLAŞIYORUZ

Burhan Bursalıoğlu

GENELLEME:

13 Mayıs 2016 Cuma günü , saat  22  de, Mersin Tema Vakfının üyeleri ile birlikte İstanbul’dan Balkanlar’a doğru hareket ettik.
Gezimizin ayrıntılarına geçmeden önce Balkanlar’da dikkatimizi çeken birkaç önemli özellikleri belirtmekte fayda görüyorum.


1-    Dünya’nın, belki de, en çok ormanına sahip bir bölge. Gür ve sık ağaçlık. Tabandan  en yüksek dağlara kadar orman. Yeşilliğe çok önem veriyorlar. Cadde etrafında dikili ağaçlar nedeniyle, cadde kenarlarında bulunan evlerdeki kişiler, karşı evleri görememekte. Her ağacın üzerinde çakılı plaketlerde, geçmişi ve ne zaman kesileceği tarihler yazılı.


2-    Geniş ve düzenli parklar, piknik alanları, halkın doğa sevgisini yansıtıyor.
3-    Yugoslavya’nın savaş sonrası parçalanmasından oluşan  7  küçük devlet halkı,” savaşın çıkması kaçınılmaz” düşüncesindeler. Her yerde savaşın izleri var. Bu nedenle, savaşta yıkılan binaların bir kısmı yıkık vaziyette bırakılmış. Yetişen gençlerin belleklerinden, savaşın  “felaket” olduğu gerçeğini silmemek için, “gör, unutma” yı hatırlatmak için.

4-   Her ülkde, yakın tarihin ve geçmiş zamanın kahramanlarının heykelleri  meydanları süslemiş. Bunlara saygıda kusur etmiyorlar.
5-  Tüm Balkanlar’da Osmanlı’ların izleri görülmekte. Cami, hamam, şadırvan, köprü, kervansaray ve bazı binalar muhafaza edilmiş, bazıları da başka amaçlar için kullanılmaya açılmış
6-  Ülkelerin kendine has para birimi var. Ama, turistlerden genelde  AB  ülkelerinin kullandıkları  euro almaktalar.

-  Bu 7 devlette  ticaretle uğraşanların % 90 nı kadın. Erkek zaten az. Bir erkeğe 6 kadın düşmekte. Bu da savaşın sonuçlarından biri.
8-  Savaşta ölenlerin mezarları tek tip olup, görülecek yerlere yapılmış.

9-  Nehirler deniz gibi masmavi, etrafları çevrili , her çeşit kullanıma hazır.
10- Ülkeler genelde fakir, ama çok temizler. Oteller eski  binalar ama, 
1-  Pasaport kontrolü geçişlerde çok bekletiliyoruz. AB Ülkeleri otobüslerinin işi  5 dakikada bitirilmesine rağmen Türk plakalı otobüslerin 1,5  saat bekletildikleri oluyor.
12 - Hiçbir resmi daire önünde ne polis ne de asker nöbetçi göremedik.

14 -MAYIS – CUMARTESİ:
İSTANBUL - SOFYA

İstanbuldan, 13  Mayıs  Cuma  günü  gece saat 22 de  ayrıldıktan sonra ilk durağımız  sabah 08 de Sofya oldu.

1.3 milyon nüfusa sahip,  Bulgaristan’ın baş kenti. Panoramik şehir turundan sonra, bazı kiliseleri, parlamento binasını, sofya Üniversitesini, başbakanlık binasını ve  Atatürk’ün Sofya Elçisi
 iken, yeniçeri kıyafeti ile katıldığı balonun yapıldığı  Ordu evini  ziyaret ettik. Bina başka bir amaçla kullanılıyor.
Sofya’da fazla kalmadık.

ÜSKÜP - skopj

1991 de  Yugoslavya’dan koparak, halk  referandumu ile bağımsızlığına kavuşan Makedonya’nın başkenti  Üsküp’e doğru, yolumuza devam ettik.

 Kentin ortasından Vardar nehri geçiyor. Şehri adeta ikiye  bölmüş
1392 den, Balkan savaşına kadar, Osmanlı  yönetiminde kalmış.
       ÜSKÜPTEKİ BU  MEDRESE  DUVARINDA
AŞAĞIDA GÖRÜLEN  5 ATATÜRKÜN BOY RESİMLERİ VAR


1900-1908 yılları arasında, Osmanlı paşası  Hafız paşa tarafından islahhaneler, idadiye, değişik amaçlı  binalar yaptırılıp, Vardar ve Serava nehirlerinin islahını yaptırmış.
Yahya Kemal Beyatlı’nın da doğduğu kent olan  Üsküp’ün can damarı olan Vardar nehri ve ovası için söylenen türkü hala kulaklarımızda:

VARDAR  TÜRKÜSÜ

Mayadağ'dan kalkan kazlar
Al topuklu beyaz kızlar
Yarimin yüreği sızlar
Eylenemem aldanamam
Ben bu yerlerde duramam

Vardar ovası Vardar ovası
Kazanamadım sıla parası

Mayadağ'ın yıldızıyım
Ben annemin bir kızıyım
Efendimin sağ gözüyüm
Eylenemem aldanamam
Ben bu yerlerde duramam

Vardar ovası Vardar ovası
Kazanamadım sıla parası

TAŞ KÖPRÜ

Yahya paşa, camiisi, kullanılmayan  Davut paşa hamamı  ve meşhur, 220 m uzunluğunda, 13 kemer gözü  bulunan  ve 1469 da tamamlanan Taş köprü, diğer adı ile “Fatih Sultan Mehmet
köprüsü”  ve heykellerin bulunduğu alanlarda fotoğraf çekiliyor.
Şehri tepeden gören Üsküp kalesini geziyoruz.     Vodno dağının tepesine yapılan, 33 katlı  milenyum haçı ise çok tartışmalara neden olmuş.
Üsküp’ ün nüfusu 650 bin civarında. Bunların % 66 sı Mekodonya’lılar, % 21 ri Arnavut, % 4.5 i Romanlar, % 2.8 i Sırplar, % 1.7 si Türkler, % 1,5 i Boşnaklar  ve  % 0.5  i de Aromaniler.
BÜYÜK İSKENDER

Kafelerin bulunduğu caddeye giriyoruz. İnsanlık adına yaptığı çalışmalarla tanınan ve Nobel Barış ödülü sahibi, 1997 de hayatını kaybeden, 2003 yılında  Papa tarafından  “AZİZE”  ilan edilen, Rahibe Terasa’ nın heykeli ve  fotoğraflarını , kendine hediye edilen binada görüyoruz.
Üsküp’de  Türkçe eğitimi veren üç ilkokul, bir ortaokul ve Yahya Kemal Beyatlı adlı bir kolej bulunuyor.

Osmanlıların izniyle yapılan  Sveti Spas kilisesinin  bakımsız olan dış görüntüsüne karşılık iç kısımda ahşap oymalar görmeye değer.
Osmanlılara karşı  ayaklanmanın başını çektiği Gotse Delchev bu kiliseyi merkez yapmış ve tüm kararlar burada alınmış.  Gotse nin mezarı da kilisenin bahçesinde bulunmaktadır.
TERESA VE EVİ
Yahya Kemal Beyatlı adına düzenlenmiş binanın bulunduğu  Makedon meydanında  ,Makedonya’ lıların   kahramanı  Büyük   İskender’in dev  heykeli objektiflerin hedefi oluyor.

Eski Üsküp’te, Murat paşa, İsa bey ve Mustafa paşa’nın camileri yanında, Kapan hanı, Sulu han  bulunuyor.
Verilen serbest molada yapılan alış verişler ve yemekten sonra otelimize istirahata  çekiliyoruz.
MAKEDON  MEYDANI


15. Mayıs . 2016  PAZAR
BELGRAD

Üsküp’ten ayrılarak, yeşillikler arasından geçerek, Sırbıstan’ın başkenti Belgrad’a geliyoruz.
Tuna ve Sava nehirlerinin birleştikleri platoda kurulmuş, bir buçuk milyona yakın nüfuslu  büyük bir kent.
Yugoslavya’nın dağılmasından sonra oluşan 7 yeni devletten biri de  Sırbıstan. Burada da Osmanlı kalıntılarını görmek mümkün. Bir çoğu savaşta zarar gördüğü için  yıkılmış, onarılmasına rağmen özelliklerini kaybedip başka amaçlar için kullanulmalarından dolayı “kalıntı  sözcüğünü kullanma gereğini duyuyorum.
Bayraklı camii, Damat Ali paşa  türbesi, Sokullu Mehmet Paşa çeşmesi, İstanbul ve Zindan kapıları görülmesi gereken başlıca eserler.
Belgrat kalesi, saat kulesi, askeri müze, leopol dev kapısı Stefan Lazareviç anıtı Nebojsa kulesi, Kale meydanı, Cumhuriyet meydanı, Taş meydan, Terazi meydanı ve Saborna kilisesi de görülecek eserlerden.

Belgrad kuşatmaları:

1. kuşatma, 1440 da, II. Murad önderliğindeki ordu, üç ay kadar süren kuşatma sonucunda, Ağustos ayında Semendire'yi ele geçirdi  Ordu, Nisan 1440 sonlarında Belgrad'a ulaştı  Kuşatmanın üçüncü ayında, Macaristan Kralı III. Władysław, kuşatmanın kaldırılması konusunu görüşmek üzere Murad'a elçiler gönderdi.Bir müddet sonra kuşatma kaldırıldı ve Osmanlı kuvvetleri İstanbul'a döndü.




2. kuşatma:   Osmanlı Padişahı II. Mehmed 1453'te İstanbul'un Fethi'nden sonra, Macaristan Krallığı'nı hükmü altına almak  istiyordu. Bunun için Belgrad’ı  kuşattı. Kuşatma, sonunda büyük bir savaşa dönüştü. Belgrad komutanı Hunyadi'nin komutasındaki ordu,  ani karşı saldırı ile Osmanlı kampını istila etmesi sonucunda, yaralanan II. Mehmed kuşatmayı kaldırmak ve geri dönmek zorunda kaldı. Bu arada Macar kampındaki vebaya yakalanan János Hunyadi, savaştan üç hafta sonra öldü.

3. Kuşatma:  1521 de  I. Süleyman'ın 1520 Eylül'ünde Osmanlı Padişahı olmasının ardından Macaristan Kralı II. Lajos'a gönderdiği elçinin hakaret görmesi veya öldürülmesi ve Macar kuvvetlerinin Knin'i ele geçirmesi üzerine Süleyman, Belgrad üzerine sefer düzenlemeye karar verdi. 18 Mayıs 1521 tarihinde Belgrad üzerine sefere çıkan Padişah  1. Süleyman'ın
önderliğindeki Osmanlı Ordusu, Temmuz ayında şehri kuşatma altına aldı. Sadrazam  Pîrî Mehmed Paşa'nın komutasındaki ordu 29 Ağustos 1521 de  Osmanlı Padişahı birinci Süleyman  tarafından alındı. Kent çok zarar gördü. Bu nedenle  Ortodoks halk, bu gün Belgrad ormanları dediğimiz bölgeye gönderildi.
Üçüncü kuşatmadan sonra devamlı el değiştiren Belgrad 5 kez daha, 1688, 1690, 1717, 1739, 1789  tarihlerinde  kuşatıldı.

16. Mayıs. 2016  PAZARTESİ
SARAYBOSNA

Saraybosna, Bosna Hersek’in başkenti.
Miljac nehrinin etrafında kurulmuş.
GALATASARAYIN ESKİ OYUNCUSU TARIK HODZİC İN KÖFTECİ DÜKKANI
SarayBosna, Boşnaklar, Hırvatlar sırplardan oluşuyor. Müslüman, Musevi,Ortodoks ve Katolik dinlerine bağlılar.  750 bin nüfusu bulunuyor.  Bu arada galatasarayın eski oyuncusu  Tarık Hodzicin köfteci dükkanına gittim. Tarık yoktu. Eşi ile görüşerek selam bıraktım. Tabiiki bir GS taraftarı olarak.
YIKILAN CAMİNİN AVLUSUNDA BULUNAN MEZAR TAŞLARI NI BİR KÖŞEYE  YIĞMIŞLAR. MEZARLAR YAPILAN BİNANIN ALTINDA KALMIŞ
Burada yaşayan insanlar hala, savaş korkularını belleklerinden silememişler. Her an gene savaş çıkabilir korkusu içindeler. Bu nedenle, savaşta yıkılan, şarapnel ve kurşun yarası görmüş ve yıkılmış binaların onarımına gitmemişler. Amaçları yetişen gençlere savaşın korkunçluğunu göstermek.
Şehri gezerken gördüğümüz tramvay hattı, oteller bölgesinden  Baş çarşıya  kadar uzayan hat Osmanlılar tarafından yapılmış. Hala kullanılmakta.
Ladin köprüsü tarihi bir köprü. Birinci Dünya Savaşına neden olan Arşidük Franz Ferdinand’ın, Gavrilo Princip adlı bir Sırp Milliyetçisi tarafından  öldürüldüğü  köprü.
Gavrilo, Sırplar tarafından bir şair ve kahraman;  Hırvatlar tarafından, Sırplarca eğitilmiş  bir suikastçı;  Boşnaklar tarafından, Sırp Milliyetçisi olarak  tanınıyor.
FERDİNANDIN ÖLDÜRÜLDÜĞÜ KÖPRÜ
Aslında  Franz Ferdinand’ın öldürülmesi için görevlendirilip , üç ayrı köşede, pusuda bekletilen 7 kişi varmış.  Cinayeti işlemek  Gavrilo’ya kısmetmiş.
Gezimizde Merkez Kütüphanesine uğruyoruz. 1922 deki savaşta  2 milyon kitap yakılmış. Bunların 150  000 ni el yazmalı kitap. Kütüphanenin onarımı için Avusturya hükümeti gereken katkıyı sağlamış. Bugün bu kütüphanede  6 milyon kitap bulunmakta imiş.
Bosna Hersek’in ilk Cumhurbaşkanı Aliya İzzet Begoviç’in mezarını ziyaret ediyoruz.
Türk Konsolosluğu
 1531 yılında yapılan Gazi Hüsrev  Bey camisi savaş sırasında çok hasar görmüş. Onarımı yapılmış ama aslından çok farklı olmuş. Gazi Hüsrev Bey bu caminin avlusunda yatıyor.Caminin hemen dışında Gazi Hüsrev Bey çeşmesi var. Rivayete göre bu çeşmeden su içen sık sık buralara gelirmiş.
Gazi Hüsrev Bey’in annesi Selçuk Hatun adına yapılan medresenin üstü kurşunla kaplı olduğu için “Kurşunlu medresesi” deniyor.
Başçarşının meydanında sebil var. Bunun da  rivayeti: Bu sebilden su içen aşıklar hiç ayrilmazlar mış. Başçarşıda ayrıca, Morica han, saat kulesi, Katolik Kadedrali, Markale pazarı, kapalı Pazar yeri ile devam eden gezimiz, 2. Dünya savaşı sonrasında yapılan ve 3 dilde de yazılımı olan,  “Barışla yaşayacaklarına” yemin ettikleri metnin bulunduğu Tito Barış ateşini görerek sonlandı. Ama ne yazık ki, bu yemine uyulmamıştır.
Diğer Ülkelerde de olduğu gibi buradaki satıcıların çoğu kadın.
Burada bir de “Ölüm Kelebekleri” meselesi var.
Katliamlarda öldürülen insanların toplu mezarları, bulunmasın diye çok derinlere kazılmış ve üzerlerine ağaçlandırma yapılmış. Halk tarafından toplu mezarların olduğunun varlığı biliniyor ama nerede oldukları, tüm çabalarına karşı bulunamıyorlarmış.
Bazı bölgelerde çok miktarda kelebeklerin yaşadığı  halkın dikkatini çekmiş. Uzmanlar incelemeye başlamış . Toprağın çok zengin olduğu görülmüş. Nedenlerini öğrenmek için kazılara başlamışlar. Sonuçta  toplu cesetlere ulaşşlar. Kelebeklerin çokluğunun esrarı çözülmüş. Onun için bunlara  “ölüm kelebeği” adını vermişler.

DEVAM  EDECEK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ