17 Kasım 2012 Cumartesi

BANDIRMA KAHRAMANLARI




BANDIRMA VAPURUNDA  ATATÜRK'LE OLANLAR

Burhan Bursalıoğlu

Her fırsatta, her  merasimde , okul kitaplarında,gazete ve  TV de, romanlarda, yazıtlarda, İstiklal savaşımızın başlangıcı olan 19 Mayıs'ta Samsun'a yanaşan Bandırma vapurunda "Mustafa Kemal arkadaşlarıyla Samsuna çıktılar" demekteyiz.
İyi de Mustafa Kemal'ın yanında olan arkadaşları kimlerdi,  ne yaptılar, yaşıyorlar mı?
Bu yazımda, 22  si subay, 25  i  asker  ve 8 de gemi personeli  olan  bu kahraman insanları tanıtacağım.
Araştırma yaparken bazılarının hayat hikayelerine, bazılarının da resimlerine ulaşamadım.
Bu kahramanların dışında,  Bandırma vapuru personelinin de isimlerini vereceğim. Onların hikayelerine yer veremiyorum. Onlar da , cesaret ve tüm tuzaklara karşı yüreklerini ortaya koydukları için, kazanılan savaşımızda da büyük haklarının olduğuna hiç şüphe yok.
Eminim ki bu yürekli personelin, üçünün belki dördünün adını biliyorsunuzdur.Birçoklarınında adını yeni okuyacaksınız. Bu isimlerin tamamı, Mustafa Kemal'in 16 Mayıs 1919 da Kızkulesi önünde bindiği ve 19 Mayıs Samsun'da indiği Bandırma vapurunun diğer yolcularıdır. Yani, Mustafa Kemal'in Kurtuluş Savaşı ve yeni bir ülke kurma sevdasındaki ilk yol arkadaşlarıdır.
 
Bu 45 kişi idamı göze alarak yola çıktılar. ve karşılığında hiçbir menfaat beklemedile. Atatürk 1927  nin 1 Temmuzunda ilk kez İstanbul'a  ayak bastığında, Bandırma vapurunun kaptanı İsmail Hakkı Beyi Dolmabahçe sarayına davet etti. İsmail Hakkı bu davete gitmedi. Daha sonra tekrar çağrıldı yine gitmedi. Neden gitmediği sonradan anlaşıldı. Hizmete karşı para,hediye veya  bir makam  verilebileceğinden endişe duyduğu için Ata'nın davetine gitmedi. O, memleket sevdası dolu yolculuğa gölge düşmesini istemediği için gitmedi.
 
Bandırma vapuru içinde olup Samsun  limanına gelen ve şu anda aramızdan ayrılanlara tanrıdan rahmet diliyor, yaşayanlar varsa onlara da uzun ömür ve sağlıklar diliyorum.



15  MAYIS  GÜNÜ

15 Mayıs tarihinde Mustafa Kemal Paşa, Kaptan İsmail Hakkı Bey'i makamına çağırtarak yolculuk hakkında bilgi aldı ve ertesi gün öğle üzeri hareket edeceklerini bildirdi. Vapur sirkeci açıklarında İngilizler tarafından aramaya ve kontrole tabi tutuldu. Mustafa Kemal Paşa, Beşiktaş'tan motor ile Kızkulesi açıklarında vapura bindi. Vapur, 22 subay, 25 asker ve 8 yönetim personeliyle beraber 16 Mayıs 1919 tarihinde öğle üzeri Kaptan İsmail Hakkı (Durusu)17 Mayıs tarihinde gece saat 23.00 civarında İnebolu limanına girdi. Gemi, 18 Mayıs1919 tarihinde öğle üzeri 12.00'de Sinop limanına yanaştı. Üsteğmen Hikmet Bey, sandal ile kıyıya çıktı, yolda olduklarını Samsun Tümen Komutanlığına telgraf ile bildirdi. Mustafa Kemal Paşa, Sinop Mutasarrıfının davetine cevap vererek teşekkür etti. Bandırma Vapuru, 19 Mayıs'ta Samsun'a vardı.

SUBAYLAR              
MUSTAFA KEMAL:  Anlatmaya gerek var mı? Gerçi bazı yarışmalarda, İnönü'yü tanımayan, Cumhuriyetin kuruluşunu 23 nisan, 29 Eylül olarak cevaplamaya çalışan  üniversite bitirmiş bazıla için gerekli ama, benim okuyucum için bu gerekmez. 
      
                       REFET  BELE

Refet Bele. 1881 senesinde İstanbul’da doğdu. İlköğrenimden sonra, 1899 yılında Harbiye Mektebini 1912 senesinde Erkân-ı Harbiye Mektebini bitirdi, Kurmay Subay olarak Osmanlı ordusuna. Balkan Savaşında ve Birinci Dünyâ Savaşında çeşitli cephelerde savaştı. Birinci Dünyâ Savaşı sırasında Filistin Cephesinde, özellikle İkinci Gazze Muhârebesinde büyük yararlıklar gösterdi. 1916’da Kurmay albaylığa terfi etti. Mütâreke döneminde, merkezi Sivas’ta bulunan 3. Kolordu Komutanlığına tâyin edildi. 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal’le birlikte Samsun’a çıkıp Millî Mücâdeleye katıldı. 13 Temmuz 1919’da, ordudaki vazifesinden ayrıldı. Erzurum Kongresinde Heyet-i Temsiliye'ye seçilerek, Sivas Kongresine katıldı  Konya’da Delibaş, Denizli’de Demirci Mehmed Efe ve Çerkez Ethem tarafından idâre edilen karşı hareketlerin bastırılmasında vazife aldı. Güney Cephesi Komutanlığına getirildi. Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı'na İzmir milletvekili seçildi. Ankara’da toplanan TBMM’ye İzmir milletvekili olarak katıldı. 16 Eylül 1920’de Dâhiliye Vekili (İçişleri Bakanı) oldu.Ekim 1922’de TBMM temsilcisi olarak, Mudanya Mütârekesi gereğince Trakya’yı Yunanlılardan devralmakla vazifelendirildi. Kasım 1922’de Ankara Hükümetinin İstanbul temsilciliğine tâyin edildi. Halîfe Abdülmecid Efendiye bir at hediye etmesi ve hilâfetin korunmasından yana tavır takınması sebebiyle Mustafa Kemal’le arası açıldı. TBMM’nin ikinci döneminde, İstanbul milletvekili seçildi. Mustafa Kemal’in asker ve sivil kadroların ayrı ayrı olması gerektiğini söylemesi üzerine, milletvekilliğini tercih etti ve komutanlık vazifesinden ayrıldı.

Bir grup arkadaşıyla birlikte, 8 Kasım 1924’te, Cumhûriyet Halk Fıkrasından istifâ eden Refet Bele, 17 Kasım 1924’te, ilk muhâlefet partisi olan Terakkiperver Cumhûriyet Fırkasının kuruluşunda yer aldı. Partinin, Haziran 1925’te kapatılmasından sonra, 17 Haziran 1926’da Mustafa Kemal’e karşı düzenlenen İzmir Suikastıyla ilgili olarak tutuklandı ve İstiklâl Mahkemesinde yargılandı. Fakat beraat etti. Kasım 1926’da milletvekilliğinden istifâ ederek Meclisten çekildi. 1939 yılında, İstanbul’dan milletvekili seçilerek tekrar TBMM’ye girdi. 1950’ye kadar, dört dönem, İstanbul milletvekili olarak vazife yapan Refet Bele, Haziran 1950’de Demokrat Parti hükümeti tarafından, Beyrut’taki Birleşmiş Milletler Filistin Mültecilerine yardım komitesine, Türk delegesi olarak gönderildi. Bu görevi, Mart 1961’e kadar sürdüren Refet Bele, 2 Ekim 1963’te İstanbul’da öldü.
 
      

CEVAT  ABBAS  GÜREL

(1887 - 1943)

Mustafa Kemal'in başyaveri olan Cevat Abbas, 1887 yılında Niş'te doğdu. Mustafa Kemal ile Samsun yolculuğuna seçilenler arasındaydı. Harp Okulu'nu 1908 yılında bitirdi. İtalya, Balkan ve I. Dünya Savaşlarında bulundu. Üsteğmen rütbesiyle katıldığı Çanakkale Savaşında, Mustafa Kemal, Cevat Abbas'ı emir subayı olarak karargâhına aldı. 1916'da yüzbaşılığa yükseldi.

16 Mayıs günü Samsun'a gitmek üzere Bandırma Vapuru'na binerken, merkezi Erzurum'da bulunan 9. Ordu Müfettişliği başyaveriydi. Cevat Abbas, Samsun'dan Erzurum'a varıncaya kadar Mustafa Kemal'in yazışma işlerini yönetti. Sivas Kongresi'nde, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti mensuplarının Meclisi Mebusan seçimlerine girebilmeleri görüşü benimsenince Bolu'dan milletvekili seçildi ve İstanbul'a gitti. Meclisi Mebusan dağıtıldıktan sonra Ankara'ya döndü ve Birinci TBMM'ne Bolu milletvekili olarak katıldı. Erzurum'da istifa etmesiyle son bulan askerlik hayatı, 1920'de yeniden başladı ve yüzbaşı rütbesiyle Kurtuluş Savaşına katıldı. Yozgat Ayaklanmasının bastırılmasında gösterdiği çalışmalarından dolayı kendisine İstiklâl Madalyası verildi. Rütbesi 1923'te binbaşılığa yükseltildi.

Cevat Abbas Gürer 1941 yılına kadar milletvekilliği yaptı. Mustafa Kemal'le ilgili hatıralarını, Ebedi Şef Kurtarıcı Atatürk'ün Zengin Tarihinden Birkaç Yaprak (1939) adlı kitapta topladı. 1943 yılında Yalova'da öldü.        

 

MUZAFFER KILIÇ  1897-1959
Mustafa Kemal'in yaveri. 1897'de İstanbul'da doğdu. Harp Okulu'nu, topçu teğmeni olarak bitirdi. Galiçya Cephesi'nden sonra Filistin'de 7. Ordu Müfettişliği yaverliği yaptı ve bu sırada 7. Ordu'yu komuta eden Mustafa Kemal'in karargahına geçti. Kumandanın emir subayı oldu. Bu beraberlik 1930 yılına kadar sürdü. Erzurum ve Sivas kongrelerinde, Heyeti Temsiliye çalışmalarında Mustafa Kemal'in sivil karargahında kaldı.
Muzaffer Kılıç, Cumhuriyet'in ilanından sonra, baştan beri Mustafa Kemal'in yanındaki diğer subaylarla birlikte, terfi etti ve yüzbaşı oldu. Çankaya Köşkü'ndeki görevini aksatmadan, Ankara Hukuk Mektebi'ne girdi ve 1928'de mezun oldu. Kısa bir süre sonra da iş hayatına atıldı. Ticaretle uğraştı. Bir nebati yağ fabrikası kurdu. Bu arada İstanbul Şehir Meclisi üyeliğine seçildi ve uzun yıllar burada kaldı. Aynı zamanda Ankara Anonim Türk Sigorta Şirketi'nin yöneticiliğini üstlendi. 1939'da bir dönem Giresun milletvekilliği yaptı. 1959' bir kalp krizi sonunda öldü.
HÜSREV  GEREDE
Mustafa Kemal ile Samsun’a çıkarak Kurtuluş Savaşı’nı başlatan 18 kişiden birisidir. 19 Mayıs 1919’dan itibaren Mustafa Kemal Paşa'nın kurmay heyetinde istihbarat ve siyasi şube müdürlüğü yaptı. Havza, Amasya, Erzurum, Sivas ve Ankara’daki tüm mili mücadele hareketlerine katıldı. Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı ‘nda Trabzon milletvekili olarak bulundu. İstanbul'un işgali üzerine Ankara'ya geçti, Trabzon milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin çalışmalarına katıldı.
Gerede İsyanı'nı bastırmakta gösterdiği başarıdan dolayı Atatürk daha sonra kendisine Gerede soyadını verdi.
Cumhuriyet döneminde askerlikten ayrılarak, Budapeşte, Sofya, Tahran, Tokyo, Berlin ve Rio de Janeiro Büyükelçiliklerinde bulundu. Türkiye'nin Mihver Devletleri yanında savaşa katılması için çalışmalar yürüttü. 1934 yılında Rıza Pehlevi’nin Ankara’ya gelmesini ve Türk-İran dostluğunu güçlendirilmesini sağladı. Tokyo Büyükelçiliği sırasında Ertuğrul Şehitliği'ndeki anıtı restore ettirdi. Gerede, 1949’a kadar millet meclisinde çeşitli illerin temsilciliğini yapmayı da sürdürdü. 1924-1936 yılları arasında Urfa, 1942-1947 yıllarında Sivas milletvekiliydi.
Diplomat Galip Kemal (Söylemezoğlu) Bey'in kızı Lamia Hanım ile evli olan Hüsrev Gerede'nin Ali Faruk ve Mehmet Selçuk adlı iki oğlu olmuştur.İstanbul, Teşvikiye’de, uzun yıllar yaşadığı caddeye Hüsrev Gerede anısına bir anıt dikilmiştir.
 
KAZIM  DİRİK
1880 yılında doğdu. 1899 'da Harp Okulu'nu, 1912'de de Erkân-ı Harbiye'yi bitirerek kurmay yüzbaşı oldu. I. Dünya Savaşı'nda Çanakkale ve Suriye cephelerinde savaştı. Mustafa Kemal'in ordu müfettişi olarak Samsun'a gönderilmesini, o sırada kurmay başkanı olan Kazım Dirik sağlamıştır. 1922'de generalliğe yükseldi. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra askerlikten ayrılan Kâzım Dirik, Bitlis ve İzmir'de valilik yaptı. İzmir'de valilik yaptığı dönem Mustafa Kemal'e İzmir suikastı teşebbüsünün düzenlendiği dönemdir. 1935'te atandığı Trakya Bölgesi Genel Müfettişliğini ömrünün sonuna kadar sürdürdü. 1941 yılında öldü.
 
İBRAHİM TALİ ÖNGÖREN
1875'de İstanbul'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Galatasaray Lisesi’nde tamamladı. 1887’de Askeri Tıbbiye’ye girdi; 1893'te askeri yüzbaşı rütbesi ile mezun oldu. Çeşitli İstanbul hastanelerinde ve askeri birliklerde çalıştı. 1896’da operatörlük belgesi aldı. 1909 yılında Hudeyde Hastanesi operatörlüğüne atandı. Başhekimliğe ve 40. Hudeyde Fırkası Sertabipliği’ne getirildi.
1911 yılında Trablusgarp Savaşı'na askerî hekim olarak katıldı ve burada Mustafa Kemal ile yakın dost oldu. Hastalığı nedeniyle 1912 yılında Eylül ayında İstanbul’a döndü; bir ay sonra Balkan Savaşı’na katıldı . Barıştan sonra barıştan sonra Harbiye Nezareti Sıhhiye Dairesi 4.ncü Şube Müdürü oldu. Van, Ankara ve Kayseri’de çıkan lekeli humma hastalığı ile mücadele etti. 1913’te yarbaylığa terfi etti. I. Dünya Savaşı’nda çeşitli cephelerde savaştı.
19 Mayıs 1919'da 9. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal ile beraber Bandırma Vapuru’ndan Samsun'a çıkan 18 subaydan birisi idi. 1920'de Ankara Hükümeti'nin Moskova'ya gönderdiği heyetin içinde yer aldı. Moskova’dan döndükten sonra Milli Savunma Bakanlığı Sağlık Dairesi Başkanı olarak Ankara’da görev yaptı.
6 Kasım 1921-22 Ekim 1923 tarihleri arasında Batum Konsolosu olarak görev yaptı. . Bu görevi sırasında Rusya’dan alınan silah ve cephanelerin Batum üzerinden Anadolu’ya nakledilmesinde rol aldı. 1923'te Hariciye Vekaleti danışmanı, Haziran 1924'de Varşova büyükelçisi olarak atandı ve 2 yıl bu görevde kaldı.  II. dönem TBMM ara seçimlerinde Diyarbakır milletvekili olarak meclise girdi. III. dönem TBMM’de CHP Meclis Grup Başkan Vekilliği’ne seçildi. 1932’de İstanbul milletvekili seçilerek Umum Müfettişliği görevinden ayrıldı.
1934 yılında Trakya’da Yahudilere yapılan organize saldırıları raporlaştırmak için "Trakya Umum Müfettişliği"'ne atanması üzerine yeniden milletvekilliğinden istifa etti. Soyadı Kanunu çıktığında kendisine olayları değerlendirme ve önlem almadaki başarısından dolayı cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk tarafından “Öngören” soyadı verild  Bozulan sağlığı nedeniyle 1935 yılında müfettişlik görevinden ayrıldı ve tedavi için yurtdışına gitti. 1936’da Diyarbakır milletvekili olarak tekrar meclise girdi. 2 Ocak 1952'de İstanbul'da vefat etti.
ARİF BEY (AYICI )

1882 yılında Adana'da doğdu. Ordu Kurmay Başkan Yardımcısı, Kurmay Yarbay Arif bey, Mustafa Kemal ile birlikte Milli Mücadele'yi başlatmak için Samsun'a giden 19 kişiden birisiydi. Ordu komutanlığı yaptığı sırada çadırında ayı beslediği için "ayıcı" diye anılan Arif Bey, 1923'te Eskişehir milletvekili seçildi.

İstiklal Harbi'nde tümen komutanı olarak görev yapan Kurmay Başkan Yardımcısı Yarbay Ayıcı Arif Bey, İzmir'de ortaya çıkarılan Atatürk'e suikast girişimine katıldığı iddiasıyla İstiklal Mahkemesi'nde yargılandı ve asıldı.

 

KEMAL  DOĞAN
Annesi Pembe Hanım, babası maliye memurlarından İbrahim Bey’dir. Aile 1885 yılında Kırklareli’ne göç etmiştir. 1900 yılında Üsteğmen rütbesiyle mezun olarak Edirne'de 2.Ordunun 2.Topçu Fırkasının 4.Livası Yaverliğine tayin edilmiştir. Daha sonra Topçu Alayı 7.Bölge 5.Batarya Komutanlığına atandı. 1906 yılında 9.Topçu Alayı 5.Batarya Komutanlığına atanmıştır. Haziran 1908'de Yüzbaşılığa terfi ederek Tırnova'da bulunan Seri Ateşli Krup Cebel Bataryası Komutanlığına, iki ay sonra da Kırklareli'nde bulunan 7.Sahra Topçu Alayının 5.Batarya Komutanlığına atanmıştır. 1909 yılında Hareket Ordusu'nda görev almıştır.
1910 yılında İstanbul'da 5.Topçu Alayı 6.Batarya Komutanlığına, 1911 yılında Topçu Okulu 2.Bölük Komutanlığına atanmıştır. 1911 yılında Mustafa Kemal Paşa ile Bingazi'ye geçerek olası bir İtalyan istilasına karşı yerel birliklerin düzenlenmesinde çalışmıştır. Balkan Harbinin başlamasıyla Şark Ordusu Cephane Komutanlığına atanmıştır.
1914 yılında Birinci Dünya Savaşının başlamasıyla 3.Fırka Topçu Alayı 4.Tabur Komutanlığına, Irak'a 24.Sahra Alay 1.Tabur Komutanlığı ve 51.Fırka Topçu Alay Komutamğına tayin edilmiştir. 1915 yılında Irak İslam Ordusu Topçu Komutanlığına ve 18.Kolordu Topçu Komutanlığına atanmıştır. 6 Eylül 1915 tarihinde Binbaşılığa terfi etmiştir. Irak Cephesinde gösterdiği üstün hizmetlerden dolayı Harp Madalyası ile ödüllendirilmiştir. 1918 yılında İslam Ordusu Topçu Müfettişliğine, 1919 yılında 9.Ordu Topçu Müfettişliği ve 3.Kolordu Topçu Müfettişliğine atanmıştır.
Birinci Dünya Savaşı’nda 1916-1917 yılları arasında Irak Cephesi’nde Vadi-i Kelal, Birinci Felahiye, Sabis Meydan Muharebesi, İkinci ve Üçüncü Felahiye, Beyttisa, Kutülammare, Garraf, Elhan, Beşşare, Samran, Bağdat, Sindiyye, Ethemçayı muharebelerinde savaşmıştır. Kut'ül Ammare Kuşatması'nda yaralanmıştır. İyileşince Kafkas Cephesine atanmıştır. Hazar Denizi kıyılarında yapılan harekat ile Kafkasya’nın boşaltılmasında bulunmuştur. 19 Mayıs 1919 tarihinde Gazi Mustafa Kemal Paşa'yla birlikte Bandırma Vapuru ile Samsun'a çıkmıştır. Sivas Kongresi hazırlıklarını tamamladıktan sonra Atatürk kendisine "Kozanoğlu Doğan Bey" takma adını vermiş ve Kilikya Kuva-yi Milliye Kumandanı olarak yöreyi Fransız kuvvetlerinden arındırmak üzere görevlendirmiştir.
1923 yılında Meçkoğlu ailesinden Mevhibe Hanımla evlenmiştir. Reha ve Ayfer adında iki kızları olmuştur.
1923 - 1927 yılları arasında Topçu Atış Okulu Müdürlüğünde, 1927 - 1928 yılları arasında 2.Ordu Topçu Mütehassıslığında, 1928 - 1932 yılları arasında 16.Fırka Topçu Bölge Komutanlığı, 1932 yılında Erzurum Müstahkem Mevki Komutanlığı, 1935 yılında Kırklareli'nde 46.Tümen Komutanlığı, 1937 yılında Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı, 1938 yılında 2.Kolordu Komutanlığı, 1940 yılında 3.Kolordu Komutanlığı görevlerinde bulunmuştur. 1941 yılında emekli olmuştur. TBMM'nin 6.Dönem seçimlerine katılarak Ağrı Milletvekili seçilmiştir. 7.ve 8.Dönem Kırklareli Milletvekili seçilmiştir.
20 Kasım 1951’ de vefat etmiştir. İstanbul’da, Edirnekapı Şehitliği’nde yatmaktadır.

 
  REFİK  SAYDAM

8 Eylül 1881 günü İstanbul'un Fatih ilçesinde dünyaya geldi. Mahalle mektebinin ardından Fatih Askeri Rüştiyesi'ne (1892) ve İstanbul Kuleli Askeri İdadisi'ne (1896) girdi.  Askeri Tıbbiyeyi Doktor Yüzbaşı olarak 22 Ekim 1905 günü bitiren Refik Bey, üç yıl Gülhane Askerî Tıp Akademisi'nde Embriyoloji ve Histoloji bölümlerinde çalıştı. 1910 yılında eğitim için yurt dışına gitti. Almanya'da Berlin askeri tıp akademisinde Brandenburg, Danzig, Spandou ve Scharite'te eğitim gördü. Balkan Savaşı'nın çıkacağı belli olunca İstanbul'a döndü (1912).

Balkan Savaşı'nda Antalya'da ve Çatalca cephesinde Kolera hastalığını önleyici çalışmalar yaptı. 1914'te atandığı sahra genel sağlık müfettiş muavinliği sırasında bakteriyoloji enstitüsünü örgütleyerek tifo, dizanteri, veba ve kolera aşılarının, tetanos ve dizanteri serumlarının burada üretilmesini ve I. Dünya Savaşı boyunca ordu ihtiyacının karşılanmasını sağladı. Salgın hastalıklarla mücadelesini Hasankale'de cephe hizmetinde sürdürdü.  Tifüse karşı hazırladığı aşı tıp literatürüne geçti ve I. Dünya Savaşı'nda Alman ordusunda ve Kurtuluş Savaşı'nda kullanıldı.

1919'da 9. Kolordu sağlık müfettişi muavinliği görevi ile Mustafa Kemal'in yanında Samsun'a çıkan Refik Bey Erzurum'da Mustafa Kemal'in karargâhı dağıtıldıktan sonra Erzurum askeri hastanesi bulaşıcı hastalıklar servisi şefliğine atandı. Fakat bu görevi kabul etmeyerek ordudan ayrıldı. Erzurum ve Sivas kongrelerinin çalışmalarına katıldı.

1920'de TBMM'ye Doğubeyazit milletvekili ve Milli Savunma Vekaletine bağlı Sıhhiye Dairesi Başkanı olarak girdi. İkinci dönemden başlayarak üyeliğini İstanbul milletvekili olarak sürdürdü. Aynı yıl Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Refik Bey 14 yıl sürecek olan bu görevinde sağlık hizmetlerinin temellerini attı. 1924'de Ankara'da ve daha sonra Erzurum, Diyarbakır, Sivas ve diğer birçok ilde memleket hastaneleri, doğum ve çocuk bakımevleri açtı. Ayrıca bu konuda eleman yetiştirilmesine önem vererek sağlık kursları, tıp öğrenci yurtları 1928'de Hıfzısıhha Enstitüsünü ve Mektebini, İstanbul ve Ankara'da verem savaş dispanserlerini kurdu.  Medeni Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra Atatürk kendisine Saydam soyadını verdi. 1931- 1938 yıllarında zaman zaman Eğitim ve Maliye Bakanlıklarına vekaleten bakan Refik Saydam, Atatürk'ün ölümünden sonra içişleri bakanlığı, CHP genel sekreterliği ve 15 yıl Kızılay başkanlığı yaptı.

1939-1942 yılları arasında başbakan iken, sağlık konusuna ayrıca önem verem Refik Saydam "Devlet idaresi A'dan Z'ye bozuktur, düzeltmek ister" diyerek devlet yönetiminde köklü bir reform taraftarı olduğunu dile getirmişti. 8 Temmuz 1942'de İstanbul'un besin sorununun düzenlenmesi için yaptığı inceleme gezisinde hayatını kaybetti. Mezarı Cebeci Asri Mezarlığı'ndadır.

ALİ ŞEVKET ÖNDERSEV

1884,-  1940,

Askerî öğrenimini tamamladıktan sonra katıldığı I. Dünya Savaşı’nda Mustafa Kemal Paşa’nın karargâhında görev yaptı. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan heyet içinde Mustafa Kemal Paşa’nın emir subayı olarak yer aldı. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Bilecik’e yerleşerek çiftçilik ve ticaretle uğraştı. 1935 yılında V.Dönem TBMM Gümüşhane milletvekili olarak görev yaptı. Ayrıca Duygu Asena'nın dedesidir.

 

MUSTAFA VASBİ SÜSOY

1876) - 1934),

19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkan heyet içinde Mustafa Kemal Paşa’nın yaveri olarak yer aldı. 1., 2., 3.ve 4.Dönem TBMM Tokat Milletvekili olarak görev yaptı.

FAİK AYBARS

(1880 - 1945)

Yazman. 1880 yılında İstanbul'da doğdu. Seraskerlikle başlayan devlet hizmetini, Balkan Savaşı'nda menzil müfettişliğinde ve Genelkurmay Şifre Kalemi'nde sürdürdü. Mustafa Kemal'in isteğiyle 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkanlar arasında şifre yazmanı olarak bulundu. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra, Milli Savunma Bakanlığı Zat İşleri'nde çalıştı. 1932'de ordudan ayrıldıktan sonra, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı İskan Genel Müdürlüğü'nde görev aldı ve 1945 yılında öldü.

 

       

ALİ MÜMTAZ TÜNAY
(1885 - 1946)
1885 yılında Silifke'de doğdu. Harp Okulunu 1905'te bitirdi. Balkan Savaşı'nda Edirne kalesinin savunulmasıyla görevlendirildi. Kale düşünce Bulgarlar tarafından esir alındı. Mustafa Kemal, karargahını kurarken Ali Mümtaz'ı 9. Ordu Müfettişliği kurmay mülhakı olarak yanına aldı (1919). 1924'te 8. Kolordu 2. Tabur komutan vekilliğinden emekliye ayrıldı. 1946 yılında Bursa'da öldü.
 
 
MEMDUH ATASEV

(1895 - 1939)

Beykoz Askeri Kundura Fabrikası'nda yazmandı. Mustafa Kemal 9. Ordu müfettişliğiyle görevlendirilince, emir subayı Ali Şevket (Öndersev), Memduh Bey'e karargahta yazman olarak görev almasını teklif etti. Bu teklifi hiç düşünmeden kabul eden Atasev, o günden sonra Mustafa Kemal'in yanında çalıştı.
 
 
İSMAİL HAKKI BEY  (EDE)

1886 yılında doğdu. 1905 yılında Harp okulundan mezun oldu.  Çanakkale savaşlarına katılan İsmail Hakkı bey, Mustafa Kemal'le burada tanıştılar. Daha sonra Halep'te de birlikte  çalıştılar.                                                                                                                                                                 1919 da İstanbul'a döndü. Mustafa Kemal'in isteği üzerine, aynı karargahta oldular. Samsun'a götüreceği arkadaşları seçerken, Mustafa Kemal, İsmail Hakkı Beyı de, kurmay mülhaki olarak  Bandırma vapuruyla Samsun'a götürdü.
Samsun'a çıktıktan sonra İsmail Hakkı Bey, Havza,Amasya, Erzurum ve Sivas'ta Mustafa Kemal'in yanından ayrılmamıştır.Heyet-i Temsiliye Ankara'ya nakledilince, ağır sıtma nöbetlerinden rahatsız olan yüzbaşı İsmail Hakkı İstanbul'a gönderildi . Burada, Anadolu'ya silah ve mühimmat yardımı yapan "FELAH" adlı gizli bir gruba katılmıştır. Onun buradaki görevi şifre subaylığıydı. Anadolu'daki Milli Ordudan gelen ve giden şifreleri çözme  görevini başarıyla yaptı. Daha sonra Anadolu'ya geçerek, 1923 de ordudan ayrıldı. Mecliste görev alarak, İcra Vekilliği heyetinde, çeşitli bakanlıklarda, Başbakanlıkta özel kalem müdürlüğü görevinde bulunmuştur.
1943 yılında vefat  etmiştir.
HAYATİ  BEY
1892  yılında doğdu. 1915 yılında Piyade teğmeni olarak Harp okulundan mezun oldu. 9. Ordu müfettişliği, Erkanı Harbiye Reisi Kurmay Albay Kazım Beyin (DİRİK)  emir subayı ve müfettişlik kalem müdürü olarak Mustafa Kemal'in heyetiyle Samsun'a çıktı. O tarihten itibareni hiç yanından ayrılmadığı Mustafa Kemal'in özel kalem müdürlüğünü yapmıştır.
1926 yılında vefat etmiştir.
ARİF HİKMET GERÇEKÇİ
Birinci dünya savaşı çıktığında,Arif Hikmet Harp Okulunun son sınıfında idi. Gönüllü olarak 3. Kolorduya yazıldı. 1915 de teğmenliğe yükselerek,  Çanakkale'ye, Mustafa Kemal'in emrinde savaşa katıldı. 1916 da Kafkas cephesine gönderilerek, Muş'un geri alınması harekatına katıldı. Aynı yıl Hicaz kuvvetleri Seferiye Kumandanlığına atanan ve Kafkas Cephesi 16. Kolordu kumandanı olan Mustafa Kemal Paşanın  karargahında görevlendirildi. Mustafa Kemal 2. Ordu  Kumandanlığına atanınca Onunla birlikte Diyarbakır'a  gitti. Ama tifüse yakalanınca Mustafa Kemal'den ayrılıp İstanbul'a gitti.
Arif Hikmet, Kuleli Askeri Lisesi dahiliye subaylığında görevli iken, Kumandanı Mustafa Kemal'in 9. ordu müfettişi olarak Anadolu'ya geçeceğini duydu. Bunun üzerine, Mustafa Kemal'in karagahına katılma isteğinde bulundu. İsteği kabul edilip o da 16 Mayıs'ta İstanbul'dan hareket eden Bandırma  vapurunun yolcuları arasına  katıldı.
Samsun'a çıktıktan sonra,  3. Kolordu Kumandanı Refet (BELE) Beyin güvenilir bir subay istemesi üzerine, Mustafa Kemal tarafından Refet Beyin yaverliğini yapmakla görevlendirildi. Milli mücadelenin sonuna kadar bu görevde kaldı.
29 Ekim 1923 de Harp Okulunda açılan  kurslara katılarak, yarım kalan eğitimini tamamladı. Çeşitli yerlerde öğretmenlik yeptı. 1927 de ANKARA Hukuk Fakültesinde başladığı öğretimine 1930 da İstanbul Üniversitesinde tamamladı.Hakim Tümgeneral olarak emekli olup, İstanbul ve Ankara barolarında kayıtlı avukatlık yaptı.
1970 de İstanbul'da vefat etti.
ABDULLAH  KUNT
Ordu Müfettişliğinde teğmen olarak Paşa subaylığı yapan Abdullah (KUNT) Bandırma vapuru yolcuları arasında olduğu bilinmesine rağmen ,hakkında başka bir bilgiye rastlanmamıştır.
SİVİL MEMURLAR
DR. BEHÇET EFENDİ
ALİ RIZA BEY  (Adli müşavir)
RAHMİ EFENDİ  (Hesap memuru)
AHMET NURİ EFENDİ  (hesap memuru)
TAHİR EFENDİ  (Yedek subay)
                     BANDIRMA VAPURU PERSONELİ
                                                                               
   İsail Hakkı (Durusu),                                     Süvari…Kaptan
* Üsküdarlı Tahsin,                                          İkinci kaptan…
* Hacı Süleyman,                                             Başçarkçı…
* İsmail,                                                            Kâtip…
* Hasan Reis,                                                   Lostromo…
* Göreleli Şükrü oğlu Temel,                            Serdümen…
* Ali oğlu Basri,                                                 Serdümen…
* Süleyman oğlu Mahmut,                                ambarcı…
* Hasan oğlu Ahmet,                                        ambarcı…
* Süleyman oğlu Cemil,                                    tayfa…
* Hüseyin oğlu Rahmi,
                                      tayfa   
* Muharrem oğlu Hacı Tevfik (Ulusu),              Birinci Kamarot                                                *  Mesut oğlu Temel,                                         Birinci Kamarot…
* İbrahim oğlu Mehmet,                                    Kamarot…
* Mustafa oğlu Hamit,                                       kamarot yamağı…
* Yusuf oğlu Halit,                                             ateşçi…
* Arif oğlu Mansur,                                            ateşçi…
* Osman oğlu Hamdi,                                       aşçı…
* Hasan oğlu Mehmet,                                      kömürcü…
* Mehmet Ali oğlu Ömer Faik,                           kömürcü…
* İsmail Hakkı,                                                   vinççi…
* Ali oğlu Galip,                                                 vinççi…
*

10 Kasım 2012 Cumartesi




10  KASIM

Burhan Bursalıoğlu

YILIN SEVMEDİĞİM TEK GÜNÜ.
74 YILIN SEVİLMEYEN 74 GÜNÜ

ATAM:  ZANNETME Kİ SADECE 74 YILDA 74 GÜN SENİ HATIRLIYORUZ. ASLA. SENİ HİÇ UNUTMADIK Kİ.
HERGÜN SENİ DAHA İYİ ANLIYOR VE SANA DAHA ÇOK DEĞER VERİYORUZ.
SANA OLAN BAĞLILIĞIMIZ DAHA DA GÜÇLENİYOR.
SENİN BİZE BIRAKTIĞIN EMANETLERİN DEĞERLERİNİ,  YILLAR GEÇTİKÇE  DAHA ÇOK  ANLIYORUZ.
GENÇLİĞE HİTABENDE YAPTIĞIN UYARILARIN ANLAMINI ŞİMDİ DAHA İYİ KAVRIYOR, BU GÜNLERİ GÖRMÜŞ OLMAMIZDAN DOLAYI SENİN NE BÜYÜK BİR İNSAN OLDUĞUNU DAHA ÇOK  İDRAK EDİYORUZ.
ATAM,  HER NEREDEN OLUMSUZLUKLAR GELSE DE, SENİN BİZE BIRAKTIĞIN, BAŞTA CUMHURİYET VE TÜM  EMANETLERİN  YOK OLMASINA MÜSADE ETMEYECEĞİMİZİ BİLMENİ İSTİYORUZ.
74 YIL OLDUĞU GİBİ, BUNDAN BÖYLE DE   CENNET MEKANINDA RAHAT UYUMANA DEVAM ET.
ALLAH  SANA GANİ GANİ RAHMET ETSİN.















 

5 Kasım 2012 Pazartesi

Y A Z S O N U




BİR YAZ DAHA BİTTİ

Burhan Bursalıoğlu

2012 Nisan'ında Bodrum'a gelirken, yaz aylarının verimli, üzüntüsüz, neşeli ve huzur içinde geçmesini dilemiştim. Çünkü geçmiş yazlarımda üzüntülü günlerimiz olmuştu. Çok yakın insanlarımızı kaybetmiştik. Onun için bu yaz böyle üzücü olaylarla karşı karşıya kalmamayı dilemiştim.

Dileğim bir olay hariç gerçekleşti diyebiliriz. Eylül ayında, Sivas Öğretmen Okulu mezunlarının 34 yıldır, 10 günlük beraberliğimiz, Kuşadası'nın Davutlar bölgesinde bir tatil köyü denen Egeriye Beach te 180 arkadaş buluştuk. Güzel geçmekte olan beraberliğimizin 7. günü, İzmir'de ikamet eden, hastalığı nedeniyle gruba bu sene katılmayam İsmail Gülamber'i, 8. gün, yine izmirde ikamet eden, O da hastalığı nedeniyle gelemeyen  arkadaşımız  Bedriye Sağlamer'i kaybettik. Onların üzüntüsünü yaşarken, 9. gün yönetici arkadaşımız Turgut Terzioğlu'nun aniden rahatsızlığı sonucu, onu da kaybettik. Bu kayıplar hepimizi bitirdi. İyi başlayan birlikteliğimiz kötü bitti. 
Bu olaylar 2012 yazının beni etkileyen, dileklerimin  bir kısmının yerine gelmeyen tarafıydı.
Bu elim ortamın dışında yaz aylarım iyi geçti. Dost, akraba,arkadaş ve çocuklarımın gelişleri beni çok mutlu etti, yaz aylarıma çeşni kattılar.
Bu arada 3 günlük Yunan Adalarına yaptığımız gezi de bu yazın başka bir özelliği idi.

Yaz bitti.Geri dönüş hazırlıklarımız da hemen hemen bitti. 7 Kasım'da yola çıkacağız. Aslında Bodrum bırakılacak gibi değil. Bugün 5 Kasım Pazartesi. Gökyüzünde bir nokta dahi bulut yok. Bakıyorum deniz de insanlar. Sahiller yine kalabalık. Her taraf yeşil ve rengarenk çiçekler. 16 Nisan'da Bodrum' geldik. O tarihten beri geçen haftaya kadar bir damla yağmur yağmadı. Geçen hafta bol, şiddetli , ama kısa süren  yağmurdan sonra, her taraf yeşillik oldu. Otlar  topraktan fışkırdı. Bahçemdeki narenciye ağaçlarımda çiçek açtı. Bir dalda çiçek,  aynı dalda  2012 nin meyvesi. Armut ağacını çiçek kapladı. Onda da  çiçek ve armut yan yana. Duta ne demeli. Haziranda meyvesini yediğimiz dutumuz Ağustos sonrası yaprakları sararıp döküldü. Yağmurdan sonra yeniden yaprak açtı ve meyve vermeye başladı. 15-20 gün sonra dutlar olgunlaşır kanısındayım.
İşte Bodrum böyle bir memleket. Burayı bırakıp gitmek olmaz, ama  öğrencilerimle, 18 Kasım günü  buluşmam  ve torunlarımla birlikte olmam için gitmem gerekiyor.
Umarım Allah sağlık verirse, kış aylarımız üzüntüsüz geçerse, seneye tekrar buraları görmek kısmet olur.

Sizlerin de kışlarınızın  mutlu geçmesi dileğiyle hoşca kalın.

1 Kasım 2012 Perşembe

CUMHURİYET BAYRAMI KUTLAMALARINDAN




BANK-EV  imizde CUMHURİYET RESEPSİYONU


Coşkulu kalabalığın bir bölümü

Burhan Bursalıoğlu

Cumhuriyet Bayramımız tüm Ülkemizde ve dış temsilciliklerde kutlandı. Özellikle, yürüyüşe izin verilmeyen Ankara'nın durum merakla bekleniyordu. Yürüyüş kararı alan sivil örgütler, Ankara valiliğinin katı tutumuna rağmen, eski TBMM binası önünden hareketle, Anıtkabirde son bulacak yürüyüş planlanmıştı. Polisin barikatına, su  ve biber gazı sıkmasına rağmen, direnen yüzbinlerce insan seli dağılmamış, yürüyüşünü  aksatmamıştır. Sonuçta sağduyu hakim olmuş,  yolun açılması   ile, tatsız başlayan yürüyüş tatlı bir şekilde, Anıtkabirde sona ermiş oldu.
Türkiye'nin her tarafında, Kentte, kasabada, belde de, köyde Cumhuriyet Bayramımızın 89. yılı, geçmiş yıllara benzemeyen büyük bir coşku ile kutlandı.
Türk  Sanat Müziği Koromuz
1173 konutlu, Bank-Ev  sitemizde de, gece Yönetim Kurulumuzun programladığı resepsiyon yapıldı..
Sosyal tesislerimizde, her taraf bayraklarla donatılmıştı. Her masada  4 kişilik kanepeler, yanında  leblevi, ayrıca 4 adet  küçük bayraklar vardı. Girişte yakalarımıza Türk Bayraklı Atatürk'ün resmi takıldı. Sinema perdesi ve perdede,saat 19.30 dan itibaren kapanışa kadar gösterilen Atamızın resimleri ve  ve kendi sesinden söylevleri gösterildi. 300 ün üzerinde  onur veren Bank-Ev liler, üst üste 3 kez 10. yıl marşını söyleyerek açılış yapıldı.
Sitemizin  Yönetim kurulu başkanı Esin Domaniç Şahinbozkır ve Yılmaz Bey

Açılış konuşmasını  sitemizin  Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Esin Domaniç Şahinbozkır  yaptı. Kendisinin Gazı ve Kastamonu'da ilk şapka giyen dedesinin torunu o9lduğunu belirterek, Cumhuriyet Bayramımızı kutladı.
Taktimciliği yapan, sitemizin popüler simalarından olan sayın Yılmaz  Bey,   sitemizde oturanlarından oluşan Türk Sanat müzüği korosunu sahneye davet etti. Enstrumanların da hazır olduğu belirtilerek, Televizyon ve radyo korolarında şeflik yapan  bir arkadaşı,koroyu yönetmek için davetlilere tanıttı. Yılmaz Bey tekrar 10. yıl marşını söyleterek kapanışa kadar Türk sanat ve halk müziği ziyafeti çekildi.
Nigar Uluerer  sahnede

Bu arada aramızda bulunan , bir zamanların meşhur Türk müziği sanatçısı olan  Nigar Uluerer, istek üzerine  sahne alarak birkaç şarkı söyledi. Geçmiş yaşına rağmen söylediği şarkılar ayakta alkışlandı. Zaman zaman da koroya iştirak ederek koro ile birlikte şarkılara katıldı.
Nigar Uluerer  koroda

Milli kıyafetleriyle, Ege  oyunlarını eşıyle  birlikte   sunan sanatçı arkadaşımızda geceye renk kattı.
Bu gösteriler olurken, video gösterileride devam ediyordu.
Geç  saatlara kadar  devam eden Cumhuriyet  resepsiyonumuz, marşlarla sona erdi.
Gecemizi düzenleyen Yönetim Kurulu  başkanımız sayın Esin Domaniç Şahinbozkır'ın şahsında, yönetim Kuruluna, emek veren arkadaşlarımıza ,esprileriri ve rahat taktimleriyle neşe katan Sayın Yılmaz     Bey'e teşekkürlerimi sunuyorum.
Folklorcu çift Ege oyunlarını sunuyorlar


Bundan sonraki yıllarda Cumhuriyetimizi, kazaya uğramadan, daha coşkulu bir şekilde kutlamayı Tanrıdan nasip etmesini bekler, yaklaşan 10 Kasım'da, Atamızın 74. ölüm yılının da, O'a layik bir biçimde kutlanmasını  diliyorum.

29 Ekim 2012 Pazartesi

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ





CUMHURİYET  BAYRAMI  SIFIRLANDIRILAMAZ
 Burhan Bursalıoğlu
Bu gün Cumhuriyet’imizin 89. Yılı.  Son iki yıl hariç her yıl bayram olarak  29 Ekim’lerde, Türkiye  sınırları içinde, dış ülkelerde, Türkiye Cumhuriyeti’nin temsil edildiği her yerde ve Kıbrıs’ta , Türk Vatandaşı kimliği taşıyan, azınlıklar da dahil olmak üzere  kutlanmaktadır.  Son iki yıl çok basit nedenlerden ötürü kutlamalar eğlenceler, gösteriler ve mutat resepsiyonlar yapılmadı.
Bu sene de,bazı yasaklar geldi. Ankara’da düzenlenmek istenen yürüyüş Ankara valisi tarafından yasaklandı. Harp Okulu öğrencilerinin  son iki seneye kadar yaptıkları yürüyüş de trafiğin aksamaması gerekçe gösterilerek izin verilmedi.  Bildiğimiz, Amasya Valisi tarafında yapılması düşünülen resepsiyonun bir pastanede yapılması haberi gündeme düştü. Sanki Amasya’da salon yokmuş gibi bu çok önemli geceyi bir pastanede düzenlemek, Amasya’ lılara bir hakaret olarak düşünüyorum. Resepsiyonun yapılmaması bence daha mantıklı olurdu.
Cumhuriyet’imize ve onun  kurucusu Atatürk’e yapılan aşağılayıcı davranışlar, onur kırıcı uygulamalar, düşmanca davranışların  nedenlerini ,inanın anlayamıyorum.
Cumhuriyet’imizin kurucularının hepsi rahmetli oldu. Başta Atatürk olmak üzere Cumhuriyet kurucularına karşı unutturma kampanyası başlatıldı. Atatürk resim ve posterler çöplükte, büstleri  ve maskları parçalanmış bir durumda yerlerde sürünüyor. Ders kitaplarından  resim ve metinler çıkartılmış, Onuncu yıl marşı ile alay edilir duruma geldik. İmam hatip öğrencileri heykellere çıkıp  el hareketleriyle  düşmanca davranışlar  içinde alay etmekteler.  Milli  Bayramların tamamen kaldırılması için kısım, kısım kırpılmakta, bazı etkili eylem, gösteriş ve toplantılar yasaklanmaktadır. Atatürk devrim  ve  Cumhuriyet’in bekçileri olarak  tanıdığımız Türk Silahlı Kuvvetleri  kuşa çevrildi. Tüm  Atatürkçü paşa ve subaylar  tutuklandı. Ordudaki Atatürk’çü subaylar  tasfiye edildi. Böylece her yapmak istediklerini  korkusuzca yapma ortamı hazırlanmış oldu.  Ulus Devleti bitirilmek isteniyor. Milli değerlerin  ortadan kaldırılmasına çalışılıyor. Yapılan ve yapılacak olanlarla nereye varacaklarını bilmiyoruz. Bir hedefleri nin olduğunu sık sık söylüyorlar . 2023. Yani Cumhuriyetin 100. Yılı.  Tabii o tarihe kadar yönetimde kalırlarsa, bizlerin de ömrümüz yeterse göreceğiz.
Ama yine de diyorum ki,  bu insanlar yakın tarihimizi anlatan kitapları okumamışlar  Cumhuriyet  tarihinin sayfalarını karıştırmamışlar. Cumhuriyetimizin nasıl  kazanılmış olduğunu  bilmiyorlar. Bilseler, O insanların kemiklerini sızlatacak ne söz söyler ne de  yapılmış olanları yıktırırlardı.  Bu günkü mevcudiyetlerini,  bu günkü mevkilerini , rahatlıklarını, aileleri ile huzurlu oluşlarını, mutlu oluşlarını, babalarını tanımış, baba sevgisini tatmış olmalarını, varlıklarını,  köle olmaktan kurtulmalarını, ulusun hür ve bağımsızlığını sağlayanın, parasız, ordusuz, silahsız, bir avuç  arkadaşıyla, kelle koltukta, dünyanın en güçlü devletlerine karşı koyanlara, Atatürk  ,İsmet İnönü, Kazım Karabekir,Kemalettin Sami Paşa, Halit Paşa,  Kazım Özalp Paşa, Fethi Okyar’a , kısaca yaşamlarını  O insanlara  borçlu olduklarını bilmiyorlar. Cumhuriyetimizi n  hangi imkansızlıklarla , nice şehit ve gaziler  vererek kurulduğunu  bilmiş olsalar, Türk’ün geleneğinde  olduğu gibi, “ Ölenin arkasından  kem söz  söylenmez.”  İnanışımıza göre  konuşmaz  ve onları küçüksemezlerdi.
 İstiklal Savaşımızın kazanılmasında, düşmanların Anadolu’dan kovulmasında, camilerimizin kiliseye dönüşmemesinde, minarelerin sessiz kalmamasını,  bayrağımızın yerine başka bir devletin  bayrağının asılmamasını sağlayan, babası belli olmayan çocukların doğmalarını engelleyen Türk Ulusunun ve Türk devletinin dünya üzerinden silinmesine müsaade etmeyen yürekli insanlara  borçlu olduklarını bilirlerdi. Türk Ulusu yekvücut , tek yumruk olmuştu.  Düşmanların başına  balyoz gibi indi. Ve o vuruşun ardından oluşan Cumhuriyet ve onun getirdiği Devrimler, yenilikler bir bir yok edilmeye uğraşılıyor. O şerefli kahramanlar unutturulmaya çalışılıyor, Atatürk köşeleri okullardan kaldırılıyor. Andımız yasaklanıyor, heykellere saldırılarak tahrip ediliyor. Heykellere çiçek  konması yasaklanıyor. Evet,  bu çiçek konmasının yasaklanması  hangi mantığa uygun anlayamadım. Aslında hiç birini anlayamadım da, bu bana biraz değişik geldi. Atatürk’ün mozolesine çelenk koyanlar, heykellere konmasını yasaklıyor. Acaba diyorum ileride mozoleye çelenk konması, hatta Anıtkabir ziyareti de yasaklanacak mıdır?
Bazı olaylar da tek başına olmaktadır. Yöneticiler bu gibi olaylar karşısında da suskun durmaktalar. Yasaklar delinmekte, demokrasinin olduğu bir ülkede bir veya birkaç kişi , vatandaşın hür iradesine karşı gelmektedir. Bunların önü alınmazsa ileride ne olur bilinmez.
Masallar vardır, inanılması mümkün olmayan olaylar dizisidir.  Bazı insanlara, elde avuçta hiçbir malzeme, makine , insan gücü olmadan, her tarafımız  son model silahlarla donatılmış düşman  ordularıyla çevrilmiş düşmanı yeneceksin, 600 yıllık  bir İmparatorluğa son vereceksin, ve Cumhuriyetle idare edilecek yeni bir devlet kuracaksın, halkına özgürlük yolu açacaksın, onlara medeniyet ve bağımsızlığı getireceksin, Din özgürlüğü ve laikliği bahşedeceksin, kısa zamanda bunları yapacaksın. İnanılacak gibi değil. İşte bunlar bazı insanlarımıza masal gibi geliyor.  Çünkü, gerçekleri kabullenemiyorlar.
O günleri görmeden , yaşamadan, okumadan yorum yapanlar, bu günlerle kıyaslayıp alay edenler de var.  Koca bir devlet kuran Mustafa Kemal Atatürk, çayını tatlandırmak için tek şekerin yanına ikinci bir şekeri bulamazken, yaverine,camideki insanlardan topladığı 1000 lirayı  getiren Ankara Müftüsüne, şekeri, kahvesi olmayan yaverin  durumu belli etmemek için,  müftüye –“ Size bir şey ikram  etmek isterdim, ama, çayı ve kahveyi sevmediğinizi biliyorum.Onun için bir şey ikram edemiyorum” diyişine karşılık,   gerçeği kavrayan müftü de yaveri bozmamak için, “Haklısınız. Ben ikisini de kullanmıyorum. Sizi fazla meşgul etmeyeyim.  Giriştiğiniz bu kutsal  işinizde Allah size yardım  edecektir. Diyerek ayrılıyor.
Bu günkü imkanlarla o zamanki  imkanları  karşılaştırarak 90 yıl öncesiyle alay edenler de var. Bugün Başbakan’a   7.  modern   uçak siparişi   veriliyor.  Dar ve tahta sıralarda oturan  milletvekilleri,şimdi  lüks deri koltuklarda oturuyor.  90 yıl önceki Vekiller,  han köşelerinde, arkadaşlarının bir,iki gözlü  odalarında kalırken, şimdikiler lüks ev ve dairelerde kalıyorlar. Vekillerin Meclisteki  odaları yenileniyor, Marmara mermeri  İznik çinisi ve Afrika’dan ısmarlanan  ahşap  malzemeleriyle  onarılacak. Meclis Başkanlık Konutu adı verilen lüks evlerin yapımında en son yenilikler yapılacak, 2500 yıl bozulmayan Küfeki taşları ve Afrikada yetişen iroko ve venge ağaçlarının tahtaları kullanılacak. 90 yıl önce Meclise yaya veya fayton,at gibi vasıtalarla gidilirken, bu gün Vekillerin altında özel şoförlü  yüzbinlerce değerinde lüks mersedesler var. Vekillerin yardımcıları , danışmanları ve sekreterleri, Meclis başkanının 60 danışmanı da caba.
 Her vekil  seçildiği bölgenin sorunlarıyla ilgilenmek ve onlara çözüm üretmek  mecburiyetindedir. Onun için, o dönem seçilemeyen  eski vekilleri  danışman olarak değil de, bölgesini iyi tanıyan birisini  danışman yapmak  daha uygun değil midir.  Yardımcıya ne ihtiyaç var anlamış değilim.
Şimdi, bu insanlar,  kendilerini  Meclise girmelerini sağlayan,  bu kadar imkanlar tanıyan, mutlu, huzurlu ve rahat yaşamalarını sağlayan  Cumhuıriyet’in ve onun kutlama programlarının, şimdilik, bir kısmına  yasak getirmektedirler.
Devlet Erkanı, Belli günlerde Anıtkabire    giderek  mozoleye çelenk koyuyor, bir taraftan da Atatürk ve İstiklal  savaşı şehitlerimizi temsil eden abidelere çiçek konması yasaklanıyor.  Umarım ileriki tarihlerde mozoleye çiçek konması yasaklanmaz.
Büyük Önder, büyük Kumandan, en büyük Türk, Mustafa Kemal Atatürk beyinlerimizde öyle yerleşti  ki, onu oradan koparmak mümkün olamayacağı gibi Cumhuriyet’in yerine  bir başka rejimin konması  da  imkansızdır.
Bir gün bu yanlışlardan dönülecektir. Ne de olsa Türkiye tarihi okumasalar da hepsi Cumhuriyet çocuklarıdır. Temennim, en kısa zamanda doğru yolu bularak, bu Milleti fazla üzmemeleridir.
Cumhuriyet’imizin 89. Yılı tüm Ulusumuza kutlu olsun.
 
 

25 Ekim 2012 Perşembe

BAYRAMLARIMIZ


KURBAN  BAYRAMIMIZ

Burhan Bursalıoğlu

Bugün Dini Bayramlarımızdan ikincisi olan Kurban Bayramını kutlamaya başladık.
İslam Alemi'nin  coşkuyla  kutladığı iki Bayramımız var. Bu yıl birincisi olan Ramazan Bayramını, her nekadar, terörün ve trafik canavarının  verdiği maddi ve ölümlü zararları olmuşsa da, ve her nekadar, bazı insanlarımızın, Bayramı evinde dost ve akrabaları ile geçirme yerine, soluğu deniz kenarında almışsalar da, yine de örf ve adetlerimize uyguna yakın bir şekilde geçirdik.
Aradan 2 ay gibi bir zaman geçti ve Kurban Bayramımıza kavuştuk. Bu iki  Bayram arasında terörün doruğa tırmanmış olması, onlarca şehit ailelerinin  feryatları, sel sularının yaptığı maddi ve manevi kayıpları, değişen okul yönetmeliklerin halkımızda oluşturduğu tedirginlik, adli yargılamaların devamı,  inanın ne geçmiş bayramın izlerinin  bıraktığı olumlu yönlerinin  zevkini çıkarmak, ne de, bu bayramı karşılama hazırlığı yapma gibi,geçmiş  zamanlardaki gibi bir seviç ve heyecan içinde olamadık.
İki ay önceki olumsuzluklar fazlası ile hala devam ediyor. Üstelik, kesilecek kurbanların yeri ve acemi kasapların işkence ile kesecekleri kurbanların görüntüleri de ayrı bir üzüntü.
Etrafıma bakıyorum. Hiç kimsede özel bir hazırlık yok.  Bir heyecan, bir hareket, alışveriş yok. İmkanları olan Güney illerine  veya yurt dışına gitmektedirler.  Sanki insanlar bayramı yalnız geçirme taraftarı gibi.  Aile, dost, akraba, arkadaşları ile  birlikte bayramı geçirmek yerine, mekan değiştirmeyi tercih eder durumdalar. Oturup, bayram ziyaretçilerini bekleme yerine, denize girmeyi, özgürce dolaşabileceği,  görmediği ülkeleri gezmek onlar için Bayramdan kaçmak gibi değil midir. Ben öyle algılıyorum.

Peki, bayram dan uzaklaşan ailelerin , yetişmekte olan çocuklarına, bayramın kutsallığı, bayram sevinci, bayramın gelenekleri, örf ve adetleri nasıl öğretilecektir. Yaklaşan Bayram  heyecenı, çocuklara alınacak hediyelerin zevki nasıl tattırılacaktır? O çocukların sevinci ve gelecek bayramları dört gözle bekleme duyguları nasıl aşılanacaktır.?
Benim çocukluğumda, yaz kış olsun, bayram hangi mevsime rastlarsa rastlasın, önce ev temizliği yapılırdı. Boya, badana ve tamirat ön şarttı.  Ramazan Bayramında   tatlılar,çocuklara elbise, ayakkabı gibi hediyeler alınır, onları yastığımızın altında saklardık.   Bayramlaşmaya gelecek olan çocuklar için mendil ve bozuk para ,şeker alınırdı. Tepsi, tepsi tatlılar hazırlanırdı. Kurban Bayramında aynı hazırlıklar yapılır, ayrıca kurbanlıklar alınır, en az bir hafta o hayvan bakılır, boynuna kurdale takılırdı. Çocuklar onu gezdirirdi.

Bayram namazından sonra herkes bayramlaşır, evde çocuklar yeni giysilerini  giyer,   büyüklerimizden  başlayarak bayramlarını ellerini öperek kutlar, harçlığımızı alır, yakın ve mahallemizdeki evleri ziyaret ederdik.  Dargınlar barışır, düşmanlar dost olurdu.  Zamanımızda yozlaşma görüyorum. Aynı apartmanda, karşı karşıya oturanlar birbirine ziyarette dahi bulunmuyorlar. Merhaba bile demiyorlar.  Bu durum Sosyologlar tarafından enine boyuna incelenip  durum raporu çıkarılarak nereden nereye indiğimizi göstermeliler.

Bu bayramın bir başka üzücü yönü de kurbanlıkların kesildikten sonra birakılan atıklar. Geçmiş yıllarda gördüğümüz çirkin manzaralar, umarın bu bayram sonrasında görmeyiz. Belediyelerimizin alacağı önlemler ve bu önlemlere uymayı görev addeden  kurban kesicilerinin davranışları sonucunda dünyamıza karşı gülünç duruma düşmeyiz.
Tüm halkımızın,  bütün olumsuzluklar yanında. Kurban Bayramını, mutlu , sağlıklı, üzüntüsüz, doğal afetsiz, terörden uzak geçirmelerini diliyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. 















 

12 Ekim 2012 Cuma

SÖO BİRLİKTELİĞİ




SÖO MEZUNLARI TOPLANTISI İYİ GEÇMEDİ.

Burhan BURSALIOĞLU

29 Eylül sabahı Bodrum'dan3 araba ve eşlerimizle birlikte 9 Sivas Öğretmen Okulu Mezunu
arkadaşlarımla Kuşadası- Davutlar'da bulunan Egerie Bach tatil köyüne doğru yola çıktık. 2 saat sonra tatil köyüne vardık.

34. buluşmada arkadaşlarımızla karşılaşma heyecanını beklerken, karşımıza Rus ve Bulgar turistleri çıktı. Burası Rus ve Bulgar turistlere hitap ediyormuş. Duvarlardaki uyarı yazıları ve levhalar Bulgarca ve Rusça.

Bizden önce gelen ve bizden sonra gelen arkadaşlarımızla sarmaş dolaş olduktan sonra,odalarımızın anahtarlarını saat: 15 den sonra verdiler. Bir kısım turistlerin boşalttığı odaların temizliği için bekletilmişiz.
TURİSTİK  TESİS
 
Genel olarak, yabancılara hizmet veren bu tatil köyü sanki kendi haline bırakılmış, bakımsız,kullanılacak araç gereçler in bir kısmı bozuk,kırıl ,boyasız,çatlak veya çalışmaz durumda idi. 34. yılımıza kadar gittiğimiz hiçbir yerde bu kadar bakımsız,terkedilmiş hiçbir turistik tesis görmedik. Yemekhane çok geniş. Açık ve kapalı bülümleri var. Ama hizmet sıfır. Açık büfe, çeşitli yemekler,çeşitli salata ve tatlılar. İlk günden barsakları bozulanlar,hastalananlar son güne kadar devam etti. Su bardakları,çay bardakları ve çay kaşıkları plastikten,ekmekler bütün olarak masaya konmuş yanında da bir ekmek bıçağı, herkes ihtiyacı kadarını keserek alıyor. Şikayetlerimizin sonucunda sadece çay bardakları kulplu porselenlerle değiştirildi.
BİSİKLET VE YÜRÜYÜŞ PARKURU

Çevre bakımı sıfır. Bütün çiçekler solmuş,kuruyan yapraklar temizlenmemiş,çöpler köpekler tarafından dağıtılmış, kısaca hoş olmayan görüntüler. Mücadele yapılamadığından da sivrisinekler pek çoktu. İlk günden itibaren sineklere yem olduk.

Sonradan öğrendik ki, Bu tesis Zıraat Bankası tarafından 49 yıllığına kiraya verilmiş. Kiracı birkaç sene tesisi kullanmış ve geçen yıl da bir başkasına nasıl satmışsa satmış. Yeni alanlar tesisi yıkıp büyük bir otel yapacaklarmış. Netekim 9. günümüzde birileri geldi, kurban kestiler, çıkacağımız gün, daha tesis boşaltılmadan, 20-30 işçi ve dozerler gelerek yıkıma başlandı. Akşam için uçak bekleyen, otobüs saatini bekleyen oradaki arkadaşlarımızdan öğrendiğimiz kadarıyla, yataklar, televizyonlar, masa sandalyeler toplanmış ve yıkım da tamamlanmak üzereymiş. 

Ertesi sabah  Pazar günü, yani 30 Eylül , saat 07 de kalkarak sahilde yürüyüşe başladım. 10 kilometrelik ,3 metre genişliğinde yürüyüş ve 3 metre genişliğinde de bisiklet parkuru yapılmış. Yürüyüş parkuru  ile deniz arasındaki ince ve sarı kumdan oluşan kumsal, her tarafta 50-60 metre  genişliğinde. Parke taşlardan döşenen yürüyüş ve bisiklet parkurundan sonra 70-80 metre yeşil alan bırakılmış. Yeşil alandan sonra  site evleri.  Tüm site evleri  denize dik şekilde planlanmış. Bütün  evler denizi görüyor. Güzel bir planlama ile yerleşim alanı oluşmuş. Ne yazık ki, sitelere ait olan yeşil alanlar çok temiz, belediyeye ait olan bölgeler ise çöp yığını. Ana caddelerin kaldırımları, ağaçların altları da çöplük. Belediyenin sanki temizlik birimi yok.

Hakkı ÇAĞLAR, Metin GÜVENÇ, Ben, H.H.Tekışık,İzzettin UZUNCAve İlhami Erdağı

Tesisin en olumlu çalışması, her sabah oda bakıcı kadınların gelip temizlik yapması, etrafı ve yatakları düzeltmeleri, pikelerle değişik duruşlarda kuğu modelleri yapmaları. Onlardan herkes memnundu.

Yarı açık, Pegasus adı verilen oyun bölümünde hiçbir oyun aleti yoktu. Buna karşılık su, çay,neskafe ücretsiz ve devamlı idi. Birçok arkadaş dışardan oyun kağıdı, okey takımı aldılar, denizden arta kalan vakitlerini oyun oynayarak geçirdiler.

Tesisin bütün olumsuzluklarına karşı kendi imkanlarımızla geziler oluşturduk. Tekne ile koy gezileri, Meryem Ana, Efes, Selçuk, güzelce gezilerinin yanında, Yunanistan' ın Sisam adası gezisi gibi.

35 arkadaş birleşerek yakında bulunan müzikli gazino da 2 gece yemekli eğlence düzenledik.
BEKLENMEYEN KAYIPLARIMIZ
 
Bu arada, 2 günlüğüne, Ankara dan Hüseyin Hüsnü Tekışık, Cemil Mıhçı ve İzmir'den İzzettin Uzunca geldiler. 2. eğlence gecemizde 1945 ve 1948 mezunları bu efsane öğretmenlerimiz de aramızdaydı.

BEDRİYE SAĞLAMER 

                                                              İSMAİL  GÜLAMBER

Gelenler gelmeyenleri merak ederken,İzmirde ikamet eden, her toplantımıza eşiyle iştirak eden Sivas Öğretmen Okulu 1953 mezunu, 1933 Diyarbakır doğumlu İsmail Gülamber arkadaşımızı ve iki gün sonra da, yine İzmir'de ikamet eden 1951 SÖO mezunu Sivas 1932 doğumlu Bedriye Sağlameri' kaybettiğimizin haberi neşemizi alıp götürmüştü. Bedriye ve İsmail arkadaşlarımıza Allahtan rahmet diliyorum. Aile, dost  ve SÖO mezunlarına da başsağlığı, kalanlara da uzun ömürler diliyorum.

Üzüntümüz   bukadarla da kalmadı.

34. buluşma organizesini arkadaşımız Turgut Terzioğlu yapmıştı. Turgut titiz bir insandı. Olumsuzlukları asgari.ye indirmrk için çabalayıp dururdu. Bu arada Sivas Öğretmen Okulunun açılışının 100. yılına rastlayan 2014 yılı için bir kitap hazırlama girişimini başlatmıştı. Birlikteliğimizin dokuzuncu günü, sabah 8.30 da Meryem ana ve efes gezilerine katılacaklarını yolcu ettikten sonra bana, bilgisayarının tamirde olduğunu, bu nedenle, hazırlayacağı kitap için. Milli Eğitim Bakanlığından, Sivas Öğretmen Okulunun kuruluşundan kapanışına kadar olan süre içinde mezun olanların diploma defteri süretini istediğini, Bakanlık bir sidi gönderdiğini, henüz içinde ne olduğunu bilmediğini, benim bilgisayardan sidiye bakmamızı rica etti. Ben de bilgisayarı alarak Pegasus salonuna getirip sidiyi incelemeye başladık. Turgut , sidide 1950 ile 1968 yuılları arasında mezun olanları gördu ve kızdı. "-Ben yüz yıllık mezunların listesini istedim Bakanlık eksik göndermiş" diyerek üzüntüsünü ifade etti. Ekleyerek" Kışın Sivas'a giderken Bakanlığa uğrar hepsini alırım" dedi. Kendi ve etrafımızda toplanan arkadaşların diploma defterindeki resim ve notlarına bakarak kimin notları daha yüksekmiş şeklinde yorumlar ve gülüşmelerle önemli bir zaman geçirdik. Daha sonra Turgut Terzioğlu arada tavla oynuyor ve arkadaşların problemlerini çözmeye çalışıyordu. Gece yarısı herkes problemsiz odalarına çekildi.

Sabahleyin 6.45 de yürüyüşüme çıktım. 08 de kahvaltımı yaptım. Kalktım, bir arkadaşım telaşla yanıma gelerek, "Turgut'u kaybetmişiz" deyinca şaşırdım. "Haydı canım sana şaka yapmışlar " dedim. Dedim ama telaşlı hali dikkatimi çekti Yemekhanenin .kapalı bölümüne geçtim, hemen hemen herkesin ayakta ve grup oluşturduğunu görüncer "birşeylerin olduğunu " sezinleyip ben de heyecanlandım. Bu sefer beni gören yanıma gelip "Doğru mu' diye olayın yanlış veya doğruluğunu benden öğrenmeye çalıştılar, ama ben de onlar kadar biliyor, üstelik ben olayın bir şaka olabileceğini düşünüyordum. Çünkü dün beraberdik. Herhangi bir rahatsızlığı yoktu. Geziyor, yiyor, içiyordu. Bunun bi.r şaka olabileceğini düşündüm. Herkesteki telaş beni araştırmaya itti. Müessese görevlisi arada bir şakalaştığım bir bayana rastladım. Turgutla ilgili birşey duydun mu dedim. Bana üzüntülü olarak gerçeği anlattı. Gece ona telefon etmişler. Turgut Beyin rahatsızlandığını, Turgut'u Kuşadası hastanesine , göğsünde yanma şikayeti ile götürüldüğünü, orada kardiyoji olmadığını, bu nedenle hastanın Söke Devlet Hastanesine sevkedildiğini, kendisinin de Sökede bulunması nedeniyle ilgilenmesi istendiğini  anlattı.. Hastahaneye gitmiş, müdahale eden doktoru tanıyormuş Ondan bilgi almış. Kalp kontrolünde bir şey çıkmamış. Böbreklere sonda takmışlar, bir damla bile gelmemiş. Böbrekleri çalışmadığını söylemişler. Akciğerlerde su varmış. Nefes almakta güçlük çekiyormuş. Onun için ciğerlere hava vermişler, ama kurtaramamışlar. Bu bilgileri Egerie Bach ın görevlisinden aldım. Gece 2.30 civarında vefat eden Turgut'un İstanbul'daki çocuklarına haber veriliyor ve sabah çocuklar Söke^ye geliyorler. Eşinin durumunu anlatmaya gerek var mı? Perişandı. Saat 11.30 da topluca hastaneye giderek, 12 de cenaze arabasıyla, Turgut'u İstanbul'a uğurladık.Eşi çocukları ve yakınları da diğer özel arabalarla İstanbul'la gittiler. Ertesi Salı günü tatil köyünü terkettik. O gün ikindi namazında Karacaahmet mezarlığındaki camide namazı kılınarak, SÖO Mezunları adına yaptırılan çelenkler eşliğinde Ümraniye, Kocatepe mezarlığına defnedildi.

 TURGUT TERZİOĞLU

34. birlikteliğimizin son dokuzuncu gününde oluşan bu acı olay hepimizi üzdü. O gün sanki bitmeyecekti. Zamanın çabuk geçmesini, br an önce oradan ayrılmamızı istedik. o gün de geldi ve ayrıldık.

Turgut fazla gülen, neşeli bir insan değil di. Buna rağmen çok sakin, sessiz,hoşgörülü, iyi niyetli, yardım sever bir arkadaşımızdı. 1959 yılında Sivas Öğretmen okulundan mezun, 1942 Kemah doğumlu idi.

Turgut Terzioğlu'na Allahtan rahmet,Ailesine , arkadaşlarına, dostlarına ve Sivas Öğretmen Okulu mezunlarına da sabır diliyorum.

 

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ