1 Mayıs 2019 Çarşamba

SANAT





TSM ve THM   BİTİRİLİYOR mu?

Burhan Bursalıoğlu

Bodrum sanat bakımından, bir çok kentlerden daha ileridir. Burada her türlü sanat kolları mevcuttur. Müzik, tiyatro, resim, kültür, kara ve deniz sporları vs. Hepsinin de, faaliyette olan dernekleri mevcut.
                Özellikle müzik toplulukları, 3 – 5  gün ara  ile, Bodrum’da,  Konacık’da,  Turgutreis’de, Yalıkavak’ta ve diğer yerleşim yerlerinde  konserler verilmektedir.
                Dün akşam, (Salı akşamı) Nesrin Körükçü Müzik topluluğunun Konacık’taki Herodot Kültür Merkezinde “ Faslı Bahar” adı altında konseri vardı.
Nesrin Körükçü’nün yönetimini, Çetin Körükçü’nün sunuculuğunu yaptığı konserde, koroda 24 , enstrümanda 10 sanatçının, salonu dolduran müzik severlere hoş bir gece geçirttiler.

                Koronun söylediği, yegah makamından “Hayat Gençlik Boyunca” ile başlayıp, Mine Orhan, Sadri Yalnızcık,  Nesrin Körükçü, Şenay Yılmaz, İpek Yıldırım, Öner Akyüz, A. Halide Özkan’ ın solo olarak söyledikleri, birbirinden güzel şarkılarla birinci kısım bitirildi.
                2. kısımda, Çetin Körükçü’nün ve Nesrin Körükçü’nün birlikte söyledikleri “Günaydın Nar Çiçeğim” şarkısından sonra, M.Fuat Sevinç, Nihan Saygıner, Güzin Aksoy, Makbule Melikoğlu, Güneş sayar, Günay Bostancı A.Fazıl Çelikel ve Sevim Kabu’nun söyledikleri şarkılardan sonra, koronun söylediği, Memleketim, seyircilerin de ayakta iştirak ettiği,” İzmir marşı” ile, “ Sarı saçlım, mavi gözlüm” şarkısıyla konser sona erdi.

Daha önce de gittiğim müzik konserlerinde de dikkatimi çeken iki husustan biri, gelen kişilerin tamamının sakalsız oluşu, ki bu konuya değinmeyeceğim. Diğer husus, konsere gelen insanların hepsinin 50  ve 60 ın üzerinde  yaşlara sahip olmaları.
Peki, gençler nerelerde? Onlar, Hip-hop, rap ,pop, rock   gibi yabancı kökenli, hiçbir duygu ve anlamı olmayan müziklerin peşinde.

Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği öyle mi?  Duygu var, mana var, heyecan var, sevgi ve üzüntü var, sitem var, övgü var, asalet var, ciddiyet ve sanat var. Gençlerimiz bunu kavrayamamaktadır. Onlar için zıplamak, tepinmek öncelik.

20 – 30 sene öncesine kadar gazinolar vardı. TSM ve THM programları yaparlardı. Bir çok sanatçı yetişmiş, halkın ağzından,  sevdiği şarkıyı mırıldamak düşmezdi. Halk o gazinolar sayesinde kendi öz müziği ile yatar, kalkardı.  Ne oldu o gazinolara. Ne oldu o müzik okullarına? Batırıldılar. İşte bu günkü  müzik konserlerine gelen 50 yaş üzeri insanlar, müzik sevgisini o gazinolardan alan insanlardır. 20-30 sene sonra, konser verecek sanatçı, konserlere gidecek insan bulunacak mı?  Bu gidişle zannetmiyorum.
Bu gün, T.S.M. ve T.H.M. nin unutulmaması için çaba gösterenler var mı? Yüzlerce tv kanallarda Türk müziği programı yapan bir kanal var mı?  Bir tane var. TRT nin Müzik kanalı. O da kısıtlı sanatçılarla idare ediyor. Seyircisi cüz-i ve yaşlı insanlar. Bir de Acun’un kanalında her yıl gündeme aldığı “ O ses Türkiye” programı. O programda da söylenen şarkıların ancak  % 10 nu TSM ve THM. İsterdim ki, o yarışma , yalnız Türk müziği olsun.
Türk müziği programı yapmayan kanal sahipleri , sanki, sözleşmişler, Türk müziğini ortadan kaldırmak için el birliği etmişler. Yazıktır, günahtır, bin yıllık müziğimizin katledilmesine göz yummak vebalini omuzlarınızda taşıyamazsınız.
Confuius “Bir Milleti tutsak etmek isterseniz, müziğini çürütün” der. Bu söz üzerine düşünün.
Müziğimizin, usta ve duayenlerinden Dede Efendi “Musiki öyle bir denizdir ki,  ben paçaları sıvadım ama, hala içine giremedim” der.  Ummana benzetilen müziğimiz, ne yazık ki ummanın suyu boşaltılmaktadır.


17 Nisan 2019 Çarşamba

EĞİTİM



KÖY ENSTİTÜLERİNİN 79. KURULUŞ YILI

Burhan Bursalıoğlu

Bu gün, Köy Enstitülerin kuruluşunun 79. yılı. 

1938 Temmuzunda, bölgede bir Köy enstitüsü kurulması için Tunceli bölgesine giden İsmail Hakkı Tonguç anlatıyor: 
" Tunceli köylerindeydim.  Elazığ üzerinden dalıp köyleri gezmeye başladım. Ankara'daki ilk kursta  yetişmiş olan bir eğitmenin köyüne gittim. Eğitmen, çocuklara Türkçe okuma yazmayı öğretmişti ama, sınıfa birlikte geldikleri köyün yaşlılarıyla eğitmenin çevirmenliği aracılığıyla konuşulabiliyordu. Tahtaya kaldırdığı çocuklardan birine, elindeki tebeşiri o yaşlılardan birine vermesini söyledim. Yaşlı adam aldığı tebeşiri eğitmene uzatarak bir şeyler söyledi. Eğitmen çevirdi: 

' Ben bunu tutmasını bile bilmem, nerede kaldı ki yazayım. Bizi böyle cahil bırakanlar mezarlarında rahat etmesinler. Bizi arayan soran mı vardı? Şu dağların arasında çobanlık, eşkiyalık yaparak geçinmeye uğraştık. Hayvandan farkımız yoktu. Bizi güden çıkmadı.

Türkiye Cumhuriyeti, Okuma yazma oranının % 7 olduğu, halkın % 80 inin köylerde yaşadığı bir ortamdan doğmuştur. İlk işin Eğitim olduğu bilincinde olan Atatürk ve yöneticilerin işleri zordu. Ama boş durmadılar. Amaçlı ve inançlı vatanseverlerin gayret ve gece gündüz çalışmalarıyla, en kısa zamanda, geniş halk topluluğuna ışık tutacak, cahillikten kurtaracak, ekonomiyi canlandıracak elemanlar yetiştirmenin  ilk adımının Köy Enstitülerinin kurulması olduğuna karar verdiler ve başta M.E. Bakanı Saffet Arıkan ile, İlk öğretim  
Genel müdürlüğüne getirilen,  " Köyün kenarına aydın insanın mezar taşını dikmedikçe bu işler kökünden çözümlenemez" diyen, İsmail Hakkı Tonguç görevlendirilmiştir.
Atatürk'ün ölümünden sonra istifa eden, Saffet Arıkandan sonra M.E. B. olan Hasan Ali Yücel:
" Bir defa köy enstitüsü okul değil, bizim klasik anlamda anladığımız şekilde okul değildir Yoksa  tüm dünya  insanlar için okuldur. Geniş anlamda elbette orası da bir okuldur;  yani bir şey öğretilen yerdir. Ama öğretmen oturur, öğrenci gelir, öğretim programı vardır, kitap vardır dersin öğretmeni söyler öbürleri de Arif'in keçisi gibi dinlerler, mesele, birer diploma alınır, devlet hazinesine eller dalar ve oradan geçinip gidilir. Bu değildir. Nedir?  Biz köylere Kurtuluş Savaşından  beri sosyal hayatımızda yaptığımız büyük devrimleri götürecek adamı yetiştirmek isteriz." 
dedikten sonra 17 Nisan 1940 yılında resmen Köy Enstitüleri kurulmuştur.
Çok iyi giden çalışmalar, yöneticilere de moral veriyordu. Hatta bir gün İsmet İnönü, Savaştepe Köy Enstitüsünü ziyaret eder. Okulun Müdürü Sıtkı Akkay İnönü'ye okulun işliklerini, tarım alanlarını gezdirir.  O zaman öğrenci olan Hasan Kudar sonradan o günü anlatıyor "İsmet İnönü tarım alanlarımızı gezerken, yamaçta koyunları yayan bir kız arkadaşımıza rastlamıştı. Yanına yaklaşıp torbasında ne olduğunu görmek istemişti. Arkadaşımız kumanya torbasını açmış, bir çeyrek peynir ekmekle son okuduğu kitabı göstermişti Cumhurbaşkanına. Çok duygulanmıştı İnönü. Yanındakilere dönüp: ' Gördünüz mü, ekmekle kitap bir tutuluyor enstitülerde. Ne zaman erinden komutanına, Cumhurbaşkanından sade vatandaşına değin ülkemde insanların azığının yanına kitap konabilirse, o zaman kurtulacaktır Türkiye' dedi.
Ne yazık ki bu sözleri o tarihlerde söyleyen İnönü, 1946 lardan sonra  CHP ve DP  nin toprak ağaları, zamanın MEB  Sirer'in, İ.H. Tonguç'a"Bindiğim atın benden akıllı olmasını istemem ben.  Biz yöneticilerin kapısına kazma kürekle dayanmalarını mı istiyorsun bu köylülerin" diyecek kadar köy enstitülerine düşmanca davranan insanların fikirlerine uyarak, Köy enstitülerinin kapanmasına ses çıkarmamıştır.
Tüm Eğitim Camiasının  17 Nisanları kutlu olsun.


KÖY ENSTİTÜLERİNDEN FOTOĞRAFLAR




                                                     İSMAİL HAKKI TONGUÇ

16 Mart 2019 Cumartesi

EĞİTİM YUVASI


EĞİTİM




Öğretmen Okullarının Kuruluşunun 171. Yıldönümü 


Burhan Bursalıoğlu
ÖĞRETMEN OKULLARI nın 171.kuruluş yıldönümü nedeniyle daha önce yapılan kutlamalardan, Eğitim-Sen den aldığım alıntıyı aşağıda göreceksiniz.
Öğretmen Okullarından mezun olan tüm öğretmenlerimize sağlık ve mutluluklar diliyorum.
 "Türkiye’de öğretmen yetiştirme alanında önemli ve kalıcı bir yeri olan öğretmen okullarının kuruluşunun 171. yılı kutlanıyor. 1838 yılında, II. Mahmut döneminde çocukların “rüşt” (erginlik) yaşına kadar okuyabilmeleri için Ortaokul düzeyinde Rüştiyeler açılmış, çocuklar ergenlik yaşına kadar bu okullarda öğrenim görmüşlerdir. 16 Mart 1848 tarihinde Rüştiyelere öğretmen yetiştirmek üzere üç yıl süreli Darül Muallimin-i Rüşdi adını taşıyan okullar kurulmuştur. Bu tarih, öğretmen okullarının ilk kuruluş tarihi olarak kabul edilmekte ve bugüne kadar her yıl 16 Mart tarihi öğretmen okullarının kuruluş yıldönümü olarak kutlanmaktadır.
  Ulu önder,Baş Öğretmen Mustafa Kemal Atatürk ders dinliyor.
1973 yılında yürürlüğe giren 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu öğretmenlerin yükseköğrenim görmeleri zorunluluğunu getirilmiştir. İlkokullara sınıf öğretmeni yetiştirilmesi için 1974-1975 öğretim yılından itibaren İlköğretmen Okullarının bir kısmında iki yıllık Eğitim Enstitüleri açılmıştır. 1982 yılında yürürlüğe giren 41 Sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile iki yıllık Eğitim Enstitüleri Eğitim Yüksek Okuluna dönüştürülerek Eğitim Fakültelerine bağlanmıştır.
                                       Öğrencilerimle
Eğitim Yüksek Okullarının süresi 1989-1990 öğretim yılından itibaren dört yıla çıkarılmış ve Eğitim Yüksek Okullarının bazıları Eğitim Fakülteleriyle birleştirilerek bu kurumlar “Sınıf Öğretmenliği Bölümüne” dönüştürülmüştür. Günümüzde öğretmen yetiştirme konusundaki yetersizlikler, her geçen gün artan sorunlar, geçmişte öğretmen yetiştirme konusunda uygulanmış başarılı modelleri anımsamaya, zaman zaman o modellere özlem duyulmasına neden olduğundan, öğretmen okullarının kuruluş yıl dönümü her yıl hatırlanmakta ve düzenli olarak kutlanmaktadır.
             1954 Sivas Öğretmen Okulu Eğitim Kadrosu
Medreselere alternatif olarak kurulan Rüştiye mekteplerine Batılı anlamda öğretmen yetiştirmek için açılan Darülmuallimin’in, aradan 171.yıl geçmiş olmasına karşın, öğretmen okullarının Türkiye eğitim sistemi içindeki yerinin doldurulabilmesi mümkün olmamıştır. AKP hükümeti döneminde artan eğitimde ticarileştirme ve eğitimi dinselleştirme adımları, kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim anlayışı ile temelden çelişen politika ve uygulamalar, siyasi iktidarın “sıbyan mektepleri” ve “medrese eğitimi”ne dönmenin hesaplarını yaptığını göstermektedir.

Öğretmenlik mesleği ülkemizde uzun yıllar cazip ve saygı duyulan bir meslek olarak kabul edilmesinde 171 yıl önce kurulan öğretmen okullarının ve bu okullardaki eğitim felsefesinin payı büyüktür. Eğitime, çocuklarımıza çok daha fazla önem vermek gerektiğinin sürekli vurgulandığı son 15 yıl içinde, öğretmenlik mesleği ve onuru tarihte hiç olmadığı kadar ayaklar altına alınmış, eğitim emekçilerinin emeği değersizleştirilmiş, eğitimciler her fırsatta aşağılanmış ve şiddete maruz bırakılmıştır.
        Bir grup Sivas Öğ.Ok. Mezunu  Emekli Öğretmen                                                      Anıtkabirde.
Eğitim sisteminin, Öğretmen Okulları deneyiminin yarattığı değerler sayesinde yaşanan sorunlara rağmen bugünlere kadar gelebilmesi bile başlı başına bir başarı olarak görülmelidir. Türkiye’de eğitim, her açıdan sermayenin ve temsilcisi olan siyasi iktidarın siyasal-ideolojik kuşatması altındadır.
           Sivas Öğretmen Okulunun arkadan görünüşü.
15 Temmuz sonrasında ilan edilen OHAL kapsamında çıkarılan KHK’lar ile 30 bini aşkın öğretmen hukuksuz bir şekilde, kendilerini savunma hakkı bile tanınmadan ihraç edilmiş, tamamen idari tasarruflarla okullarından ve öğrencilerinden koparılmıştır. Dünyanın hiçbir ülkesinde öğretmenine bu kadar eziyet eden, onların emeğini yok sayan bir iktidar ve Milli Eğitim Bakanlığı görmek mümkün değildir.
         1953 Sivas Öğ. Ok. son sınıf öğrencilerinden bir grup                                              öğretmenleri ile birlikte.
Türkiye’de eğitimin ve öğretmen yetiştirme sisteminin yaratılmasında ve sürdürülmesinde önemli yerleri olan Öğretmen Okulları ve Köy Enstitüleri gibi deneyimlerin yarattığı değerleri savunmak, yaşadığımız tüm olumsuzluklara, ihraçlara, baskı, sürgün ve tehditlere rağmen  “Nitelikli Eğitim İçin, Nitelikli Öğretmen” anlayışını hayata geçirmek, Eğitim Sen’in ve yüz binlerce eğitim ve bilim emekçisinin öncelikli görevleri arasındadır.
Sivas Öğretmen Okulundan 1948 de mezun olan, "Eğitim                      sevdalısı " rahmetli Hüseyin Hüsnü Tekışık.
Eğitim Sen, başta eğitim sistemi olmak üzere tüm toplumsal yaşamı kuşatan ve kendi ihtiyaçları doğrultusunda biçimlendirmek isteyenlere karşı yürüttüğü mücadelesinden asla vazgeçmeyecektir."

ÖĞRETMEN MARŞI


Alnımızda bilgilerden bir çelenk
Nura doğru can atan Türk genciyiz
Yeryüzünde yoktur olmaz Türk’e denk
Korku bilmez soyumuz

            Şanlı yurdum her bucağın şenle dolsun
Yurdum seni yüceltmeye andlar olsun

Candan açtık cehle karşı bir savaş
Ey bu yolda and içen genç arkadaş
Öğren öğret hakkı hakka gürle coş
Durma durma koş.

Şanlı yurdum her bucağın şenle dolsun
Yurdum seni yüceltmeye andlar olsun

24 Kasım 2018 Cumartesi

ÖNEMLİ GÜNLERİMİZ



DEĞERLİ  ÖĞRETMEN  ARKADAŞLAR

Burhan Bursalıoğlu

Bu gün öğretmenler günü.                                Ulu Önder Atatürk'  ün Türk halkına Latin harflerinin öğretilmesi için bizzat öğretmen olarak görev aldığı gündür.
Bu nedenledir ki, bu gün Öğretmenler günü olarak kutluyor ve tüm öğretmenlerimizin Atatürk'e olan bağlılığını tekrarlıyoruz.
Bunu yaparken de, her şeyimizle, bilgimizle, davranışımızla, duruşumuzla,
düşüncelerimizle, kılık kıyafetimizle çağdaş ortama uyma gereğimiz vardır. Bu gün, ne yazık ki,  öğretmenlik etiketi almış olan bazıları, her şeyi ile çağ dışı  ortamını benimsemişlerdir. Öğretmen eğitimlerini üstlendiği çocuklara, velilere, arkadaşlarına ve çevreye karşı örnek bir kişidir, öyle olmalıdır. Zamanımızda,  öğretmenim diye sınıfa giren sakallı, kravatsız, pejmurde kılıklı insanlar itibar görmez ve daima dışlanırlar.

Köy Enstitüsünde yetişen öğretmen adayları
Atatürk "Dünyanın her tarafında, öğretmenler 
insan topluluğunun en fedakar ve muhterem unsurları olacaktır" diyor. Bu veciz ifadeye laik olmak, "Ben öğretmenim" diyenlerin görevidir.   
 Romanos Diogenez " Yeryüzünde, öğretmenlikten başka şerefli bir meslek tanımıyorum" diyor.
Ben, tüm öğretmen arkadaşlarıma " şereflerin  en büyüğü, itibarın, fedakarlığın en ulvisi"  olan öğretmenlik mesleğini karın doyurmak için değil, geride bırakabileceğiniz eserler için yapın. Çünkü öğretmen "ebediyete hükmeden" insandır.
Bu günden itibaren tüm öğretmenlerimizi, örnek ve çağdaş bir insan olarak görmek istiyoruz.
Aramızdan ayrılan  tüm öğretmenlerimize Allahtan rahmet diliyorum. Emekli olmuş ve çalışan öğretmen arkadaşlarımın "ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ" kutluyor ve başarılar diliyorum.    


10 Kasım 2018 Cumartesi

YASLI GÜNLERİMİZDEN




Burhan Bursalıoğlu


ULU  ÖNDER  ATAMIZI   KAYBETMEMİZİN  80. YILI.  DÜNYA'NIN  ARDINDAN  AĞLADIĞI,  ASRIN  TEK  LİDERİ,  ÖNDERİ,  KAHRAMANI  İSTANBUL  DOLMABAHÇE'DE 10  KASIM  1938  DE, SAAT  9.05 DE HAYATA  GÖZLERİNİ  YUMDU.
 EYLEMLERİ, DÜŞÜNCELERİ, ÖĞÜTLERİ, EMİRLERİ  ULUSUMUZCA  ASLA  UNUTULMAYACAK  VE  UYGULAMAYA  DEVAM  EDİLECEKTİR.. TÜM  TÜRK  ULUSUNUN  VE  DÜNYA  MİLLETLERİNİN  BAŞI  SAĞOLSUN.
ATAMIZI  TÜM  KALBİMİZLE, MİNNETLE  ANIYORUZ.




























MİLLİ BAYRAMLARIMIZ

  CUMHURİYET Burhan Bursalıoğlu Bu gün Cumhuriyetimizin 99. Yıl dönümü. 99 yıl önce bugün, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşla...