13 Mart 2009 Cuma

ATATÜRK'ten ANILAR





Burhan BURSALIOĞLU

AMERİKALI KADIN GAZETECİ Bir Amerikalı kadın gazeteci, Atatürk'e: "İşlerinizde nasıl başarılı oluyorsunuz?" diye sormuş ve şu cevabı almıştı: "Ben bir işte nasıl başarılı olacağımı düşünmem. O işe neler engel olur, diye düşünürüm. Engelleri kaldırdım mı, iş kendi kendine yürür. Niyazi Ahmet Banoğlu



KURMAK İSTEDİĞİNİZ SİSTEM NEDİR? Tam İlk Anayasa'nın görüşüldüğü sıradaydı. Tutucu milletvekillerinden bir hukukçu Mustafa Kemal'i zor durumda bırakmak için, kendisine bir soru yöneltti: "Kurmak istediğiniz sistem nedir? Bunu bir tek hukuk kitabında bile bulamazsınız." Mustafa Kemal, milletvekilinin bağırarak konuşmasına karşı soğukkanlılıkla cevap verdi: "Her şey önce uygulanıp denenmelidir, ancak ondan sonra ilke ve kurallara dönüşür." Bu karşılıktan sonra bir süre susan Mustafa Kemal, birdenbire sertleştirdiği bakışlarını, soruyu yönelten milletvekiline dikti ve sert bir sesle ekledi: "Ben onu kurayım, ondan sonra siz kitaba yazarsınız." Paraşkev Paruşev

ÇOBANLA ATATÜRK'ÜN "BİS" LERİ ...Atatürk ve arkadaşları Antalya’ya gidiyorlardı. Yolda bir yerde mola verildi. Yakınlardan bir türkü sesi duyuluyordu. Atatürk merak etti ve türkü söyleyenin bulunmasını istedi. Türküyü söyleyen çobanı bulup Ata’nın karşısına getirdiler.Atatürk’le çoban arasında şu konuşma geçti:- Türküyü sen mi söylüyordun? - Evet. - -Sesin güzel, okuman da fena değil, burada da söyle de dinleyelim. Çoban nazlanmadan türküye başladı: "Demirciler demir döver, tunç olur..." Türkü bitmişti. Atatürk ellerini çırptı, alkışladı ve "Bis! Bis!" diye tempo tuttu.Çoban bir şey anlamamıştı. Ata açıkladı: "Bis demek, beğendik, bir daha söyle, tekrarla demektir." Çoban türküyü tekrarladı. Atatürk cebinden bir elli liralık çıkardı ve çobana verdi. Çoban paraya baktı, aldı ve memnun bir tavırla kuşağının arasına koyduktan sonra ellerini çırptı ve yüksek sesle haykırdı: "Bis! Bis!.."

"A BE HEMŞERİM..."Neşeli bir toplantının oldukça ilerlemiş bir saatinde bir vatandaş, "A be Paşam," diye söze başladı:- Ne vakittir merak ederiz; Millî Mücadele’nin sonuna doğru, "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!.." emrini vermiştiniz. Akdeniz ilk hedef olduğuna göre, ikinci hedef neresidir? Atatürk kendisine teklifsizce "A be Paşam" deyişinden Rumelili olduğu anlaşılan bu vatandaşa dikkatle ve yumuşak bir gülümsemeyle baktıktan sonra, masadaki kadehini alarak kaldırdı: "A be hemşerim" dedi. "Hele şimdilik ilk hedefin şerefine içelim..."



SEVMEK NE KELİME ATAM, TAPARIM! Atatürk, muhtelif vesilelerle maiyetinde çalışan kimselerin samimiyet ve sadakatlarını imtihan etmesini gayet iyi bilirdi. İnsanların halet-i ruhiyesini, niyet ve emellerini teşhis ve temyiz etmekte şelaleler saçan bir zekaya malikti. O büyük insan, bir gece Çankaya köşkündeki bir ziyafette devrin vekillerinden maruf bir zata şöyle bir sual sorar: - Beni hakikaten sever misiniz? Muhatabı hemen cevabı yapıştırır: - Sevmek ne kelime Ata'm, taparım! - Peki her dediğimi de yapar mısınız? - Derhal Atatürk, bu söz üzerine belinden tabancasını çıkarır ona uzatır. - Öyleyse, al tabancamı, sık kafana... - "Aman Atam" der, herhalde benimle şaka ediyorsunuz. Benim ölmemi istemezsiniz. Meseleyi anlayan Atatürk, yeleleri kabaran bir aslan mehabetiyle dışarıda hizmet eden askeri yanına çağırıp aynı sualleri sorup, cevabını aldıktan sonra, karşısında Toroslar’dan kopmuş bir kaya parçası gibi duran bu bağrı yanık Anadolu çocuğuna tabancasını uzatıp kafasına sıkmasını emreder. Aslan Mehmetçik, bu emri bilatereddüt yerine getirir, fakat kendisine bir şey olmaz. Çünkü, Atatürk, daha önce tabancasındaki merminin kurşununu çıkarmıştır. İşte o zaman, Atatürk yanındakilere şöyle der: - Beni ve vatanı seven hakiki insanı gördünüz mü? Ruhu şad olsun.

11 Mart 2009 Çarşamba

TRAFİK KAZALARI..

2918 NOLU YASAYI BİLİYOR MUSUNUZ?

Burhan BURSALIOĞLU

Türkiye'de hemen, hemen kadın, erkek, yaşlı, genç demeden, herkes araba kullanmaktadır. Gün geçmiyor ki, bir kaza haberi duymayalım.
Tanrı , kimsenin başına vermesin. Diyelim ki kaza geçirdiniz. Yaralılar var. Çeşitli vasıta veya ambulansla hastaneye gittiniz veya götürüldünüz. Gittiğiniz hastane özel veya devlet hastanesi olsun, farketmez. Hastane yetkilileri, yaralıya veya yaralının en yakınına bir belge imzalatmak isteyeceklerdir. Tabii bu girişim, sizin trafik yasasını bilmediğinizi zannettiklerindendir. Belge "YAPILACAK MÜDAHALE VE TEDAVİ ÜCRETLERİNİ ÖDEYECEĞİNİZE" dairdir. Öyle bir ortamda, yaralı veya yakını, belgenin ne olduğunu dahi bilmeden, hemen imzalar. Çünkü, zaman kaybının aleyhte işlemekte olduğu düşüncesindedir. "Bir an önce müdahale olsun da ne olursa olsun" demektedir. Ama, o belgenin içeriğini biliyorsanız hastane yetkililerine, karşı teklifte bulunabilirsiniz. " BU BELGEYİ İMZALAMAZSAM, BANA MÜDAHALE VE TEDAVİ ETMEYECEĞİNİZE DAİR BİR BELGEYİ İMZALAYIP GETİRİN " dediğiniz anda, yetkililer tısacak ve sizin yasayı bildiğinize kanaat getirerek, hastanenin tüm imkanlarıyla hizmetinize koşacaklardır.
2918 nolu Trafik Kanunu na göre: "Herhangi bir trafik kazası sonucu yaralanan kişi, en kısa sürede hastaneye yetiştirilmek ve gereken tedavinin yapılmasını" emreder. Yönetmeliğe göre de " Hastane acil servisi, kendisine gelen kazazedenin maddi durumu, sosyal güvencesinin olup olmadığına ve hastanın özelliğine bakmadan gereken tedaviyi ve müdahaleyi, herhangi bir ücret talep etmeden yapmak zorunda. Bu tedavi sonucu oluşan masrafın ise Sağlık Bakanlığı, karayolları trafik döner sermaye işletmesi tarafından karşılanacağı" belirtilmiştir.
Bu durumda ve yasaya göre, trafik kazası sonucu, yaralanan ve hastaneye kaldırılarak tedavi altına alınan kazazedeler, hiçbir surette ücret ödemeyeceklerdir. Hastane kazazedeye, yukarıda belirtilen belgenin imzalatılması teklifinde bulunamayacaktır. Bulunduğu taktirde suç işlemiş duruma düşen hastane yetkilileri hakkında derhal soruşturma açılacaktır.
Umarım böyle bir ortamda bulunmazsınız. Vasıtanızı dikkatli kullanın, herhangi bir kazaya uğramayın ve meydan vermeyin. "KURT PUSLU HAVAYI SEVER " atasözünü de unutmayalım.

9 Mart 2009 Pazartesi

ATATÜRK'ten ANILAR






Geleneksel Dostluk

1933 yılında Ankara Erkek Lisesi'nde sınava giren çocuklardan biri sorulan bir soruya şöyle karşılık vermişti:- Fransa ile olan geleneksel dostluğumuz...Atatürk, derhal sözü keserek sormuştu:- Hangi geleneksel dostluk, bu da nereden çıktı, kim söyledi bunu?O zaman coğrafya öğretmeni ayağa kalkarak 'Ben söyledim Paşam' diye onun hiddetini azaltmaya çalışmıştı. Bana dönüp 'Sen söyle tarih hocası' deyince, hemen ayağa kalkarak cevap vermiştim.- Paşam, ortada bir geleneksel dostluk yoktur. Yalnız ortak hareketlere Fransız yazarları geleneksel dostluk niteliğini vermişlerdir. Örneğin Kırım Savaşı'nda olduğu gibi...- Aferin, bu gerçekten böyledir. Acınarak söylüyorum Türk'ün geleneksel dostu yoktur. Çıkarlar ortak olunca Avrupalılar buna hemen 'geleneksel dostluk' ismini vermişlerdir, demişti.Kemal ARIBURNU

İnsan gibi içmeyi

Atatürk'e hakaretten sanık bir köylü hakkında takibat yapılıyordu. Durumu Atatürk'e arz ettiler,- Mahkemeye veriyoruz, dediler, size küfür etmiş. Atatürk sordu:- Ben ne yapmışım ona? Evrakı tetkik edenler açıkladılar:- Gazete kâğıdı ile sardığı sigarayı yakarken kâğıt tutuşmuş ta ondan.Atatürk'e bunu söyleyen bir milletvekilidir. Atatürk sormuş,- Siz hiç gazete kâğıdı ile sigara içtiniz mi?- Hayır...- Ben Trablus'tayken içmiştim, bilirim. Pek berbat şey. Köylü bana az küfretmiş. Siz bunun için onu mahkemeye vereceğinize, ona insan gibi sigara içmeyi sağlayınız!.Hilmi YÜCEBAŞ



Gelin Hatayı alın

Günlerden birgün italyan Büyükelçisi Ata ile görüşmek ister ve huzura kabul edilir. O zamanın muhtelif ekonomik-siyasi konuları hakkında konuşulduktan sonra, büyükelçi "Ekselans, dün Roma ile yapmış oldugum bir görüşmede hükümetimizin Hatay'ı almak istediği kararını size iletmem söylendi" der.Odada buz gibi bir hava eser. Ata, büyükelçiye birşeyler daha ikram eder ve iki dakikalığına odadan ayrılır. Döndüğünde ayağında çizmeleri, üzerinde mareşal üniforması, belinde tabancası vardır. Doğruca masasına gider, manyetolu telefondan Mareşal Fevzi Çakmak'ın bağlanmasını ister ve Çakmak'a: " Paşa, İtalyan dostlarımız Hatay'a gelmek istiyorlarmış. Hazır mıyız" der. Fevzi Çakmak durmu anlar ve "Biz hazırız Paşam" diye yanıtlar...Ata büyükelçiye döner ve: "Biz hazırmışız. Hükümetinize söyleyin, isterlerse gelip Hatay'ı alabilirler" der.......


Üç ayda


Yeni Türk Alfabesi'nin ilk şekillerini kendisine götürdüğüm zaman, komisyonun, en aşağı beş senelik bir geçiş devresi düşündüğünü söylemiştim. Gazeteler evvelâ birer sütunlarını yeni harflerle hasredecekler, yavaş yavaş bu sütun sayısı artacak, nihayet bütün gazeteler yeni harflerle çıkacaktı. Mektepler için de, bu benzer dereceli usuller düşünmüştük. Dikkatle dinledikten sonra, bir daha sordu: - "Demek beş sene düşündünüz?" - Evet - "Üç ay!" dedi. Donakaldım: Üç ay! Üç ay içinde, bütün memleket neşriyatı Lâtin harflerine değişecekti. İlave etti. "Ya üç ayda tatbik ederiz, yahut hiç tatbik edemeyiz. Sizin Arap harflerine bırakacağınız sütunlar yok mu, onların adedi bire de inse, herkes yalnız o sütunu okur; ve beş sene sonra, tıpkı yarın başlar gibi, başlamaya mecbur oluruz. Hele arada bir buhran, bir harp çıkarsa, attığımız adımları da geri alırız." Falih Rıfkı Atay

Yarım Milyon

Birgün Müslüman memleketlerinden birinde (Mısır'da) bağımsızlık davası için çalışan liderlerden biri, Mustafa Kemal'i görmeye gelmişti. Kendisine:-"Bizim hareketin de başına geçmek istemez misiniz?" diye sordu. Olabilecek şey değildi ama insan yoklamalarını pek seven Mustafa Kemal:-"Yarım milyonunuz bu uğurda ölür mü?" diye sordu.Adamcağız yüzüne bakakaldı. -"Fakat Paşa Hazretleri yarım milyonumuzun ölmesine ne lüzum var? Başımızda siz olacaksınız ya..." -"Benimle olmaz beyefendi hazretleri, yalnız benimle olmaz. Ne vakit halkınızın yarım milyonu ölmeye karar verirse, o zaman gelip beni ararsınız."

Geçmiş olsun
Yugoslav Kralı müteveffa Aleksandr, Balkan Atlantı'nın imzasını takip eden günlerde memleketimize gelmişti. Atatürk'le sohbeti sırasında, şahsına ve Türk Milleti'ne karşı duyduğu yakınlığı ve iyi hisleri ifade için dedi ki: "-Cihan Harbini takip eden mütareke günlerinde, İtilaf devletleri Yunanistan'dan evvel Türkiye'yi işgali bana teklif etmişlerdi. Fakat hiç tereddüt etmeden bu teklifi reddettim, bunun üzerine Yunanlıları tercihe mecbur kaldılar."Mustafa kemal muhatabının sözlerini sükunetle dinledi ve birden yerinden kalkıp, muhatabını şaşkınlık içinde bırakarak elini sıktı: "-Size ve milletinize geçmiş olsun Ekselans..." dedi.


8 Mart 2009 Pazar

TÜM MÜSLÜMAN HALKIMIZIN

KANDİLİ MÜBAREK OLSUN

DÜNYA KADINLAR GÜNÜ

8
M ART
DÜNYA KADINLAR
GÜNÜ KUTLU
OLSUN



Burhan BURSALIOĞLU


8 Mart 1957 tarihinde ABD. Nevyork kentinde bulınan cotton tekstil fabrikasının çalışan kadınları, fazla çalışma zamanlarını, düşük ücretlerini, çalışma koşullarının ilkel olduğunu, insan onuruna yakışmayan ortamlarda çalıştıklarını dile getirmek amacıyla greve başladılar. Bu olay Dünya’da ilk kez, kadınların isyanı nedeniyle önem kazanmıştır.
Bu hareketten 53 yıl sonra, 26-27 Ağustos 1910 tarihindeki,” Uluslar arası, sosyalist kadınlar konferansında, “ “ Kadınlar günü” nün kabulü önerildi ve kabul edildi. Ama gün olarak belirlenmediğinden, her devletin kadınları değişik zamanlarda kutlamaya başladılar. 1921 de Moskova’da toplanan 3. Uluslar arası kadınlar konferansında 8 Mart “Dünya Kadınlar Gü
nü” olarak kabul edildi..
1977 de BM Genel Kurulunda 8 Mart “ Dünya Kadınlar günü” resmen kabul edilerek, aynı gün “Uluslar arası Barış Günü” olarak ta ilan edildi.
Bizde, 1921 tarihinde, “Emekçi Kadınlar günü” olarak kutlanmaya başlandı.. 1975 yılında, İlerici Kadınlar Derneği tarafından geniş çapta kutlandı. 1980 darbesinden sonra 4 yıl ara verildi. Münferit olarak, küçük, küçük gruplar kutladılar.1985 den sonra, çeşitli kadın örgütleri tarafından yaygın şekilde kutlanmaktadır.
Kadın hakları, bir çok ülkede istenilen seviyeye gelmesine rağmen, bizde ve bizim gibi az gelişmiş ülkelerde, hala kadınlar 2. sınıf insan olarak sayılmaktadırlar.
Seçme ve seçilme hakkı olmayan, okuma yazma özgürlüğü bulunmayan, eşiyle aynı hizada yürüyemeyen, “Boş ol” diyen kocasıyla aniden boşanmış olan, miras hakkı tanınmayan, istediği kıyafeti giyemeyen, istediği kamu ve özel iş yerlerinde çalışma izni olmayan, hiçbir söz sahibi bulunmayan, Türk kadınına, Cumhuriyet döneminde, Atatürk tarafından tüm bu haklar kadınlarımıza verilerek, erkeklerle eşit kılındı. Medeni kanunla da, resmi nikah yaparak, “Boş ol” sözünden kurtulan kadınımız, ne yazık ki, özel sektörde aldığı ücretler yine de erkeğin aldığının yarısı kadar olmaktadır. Okur yazarlık oranı da erkeklere ulaşamamaktadır. Bunun sebebi de, hala kadını ikinci sınıf olarak gören kişilerin varlığındandır.
Son yıllarda yine kadına baskı uygulanmaya, kara çarçaf içine sokulmaya, 10 metre geriden yürütülmeye, kız çocuklarını okullara göndermemeye, iş yerlerinde çalıştırtmamaya özen gösterildiğine şahit oluyoruz. Bunun adı geriye özenti duymak, özlemek, Osmanlı da uygulanan toplumsal kuralları uygulamak, kadının erkekle aynı seviyede olmasını hazmedememektir. İstediği zaman, kadınına “Boş ol” diyemeyen erkeklerin bu sözü kolaylıkla söyleme özlemi içinde olduklarından, bazı sitelerde, resmi nikahı, “ Evlenmeden birkaç gün önce, resmi nikah denen, uyduruk formalite olarak görüp, bizim nazarımızda, İslam nikahının nikah olduğu, resmi nikahın ise beş paralık kıymeti olmayan bir formalite olduğu” şeklindeki ifadeler sıkça görülmektedir. Bunları , birazda, kadınlarımızın pasif oluşlarına bağlıyorum. Verilmiş özgürlük ve haklarını koruyamamaktalar ve iyi kullanamamaktalar. Aslında kadınımızın yapamayacağı, üstesinden gelemeyeceği şey yoktur. Ama ne yazık ki, kadınlarımız da, bu ilkel davranışlar, dayaklar, 2. sınıf sayılmalar, erkeğin hakimiyetine boyun eğmeler, onu kendi seviyesinin üstünde tutmaları , kendi hareket ve özgürlüğünü kullanmasını engellemektedir.
Bilinçli olarak, hakkını arayan,kendini erkeklerle eşit kabul eden kadınlarımızı kutlarken, bu seviyede kendini göremeyenlerin, en kısa zamanda özgürlüklerini kazanmalarını diler, tüm Türk Kadınlarının, bu güzel günlerini kutlarım.

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ

  CUMHURİYET Burhan Bursalıoğlu Bu gün Cumhuriyetimizin 99. Yıl dönümü. 99 yıl önce bugün, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşla...