18 Şubat 2009 Çarşamba

EĞİTİM SİSTEMİMİZ - 4 -





S İ M İ T P A R A S I



"Yorumcum" dan alıntı"



Günün son dersinin sonuna gelinmişti. Öğrenciler çıkmak içinsabırsızlanıyordu. Defter ve kitaplarını çantalarına koydular. Zilçalar çalmaz, dışarı çıkmak için hazırdılar. Yalnız, Alihazırlanmamıştı. Gecikmek için de elinden geleni yapıyordu. Nihayetzil çaldı. Öğrenciler bir anda kapıya yöneldi. Ali, yerinden kalkmadı.Ağır ağır eşyasını topladı. Bir yandan göz ucuyla öğretmenine bakıyor,bir yandan da arkadaşlarının gitmesini bekliyordu.Öğretmeni, onun bu halini fark etti:- Hayrola Ali, dedi. Eve gitmeyecek misin?Ali, son arkadaşının da çıktığını görünce cevap verdi:- Sizinle konuşmak istiyordum öğretmenim.- Peki, dedi öğretmeni. Ne söyleyeceksin bakalım?- Ahmet arkadaşımız var ya...- Evet, ne olmuş Ahmet'e?- Durumları pek iyi değil galiba. Annesi, beslenme çantasına pekiyişeyler koymuyor.- Eee?- Ona yardim etmek istiyorum. Ama benim yardim ettiğimi bilirseüzülür. Günde bir simit parası biriktirip her hafta size versem, sizde ona verseniz? Cebinden bir avuç bozuk para çıkarıp öğretmenin masasının üzerinekoydu. Nurhan Öğretmen, paraya dokunmadı. Sandalyesine oturup düşündü.Ali hakkındaki bilgilerini yokladı. Bildiği kadarıyla ailesinin durumupekiyi değildi. Bu çalışkan ve sevimli öğrencisi, ne kadar da iyiniyetli ve düşünceliydi. Zengin bir ailenin çocuğu değildi. Bunarağmen yardim etmek istiyordu. Üstelik yardım ettiğinin bilinmesiniistemiyordu.Nurhan Öğretmen:- Dur bakalım Ali, dedi. Bildiğim kadarıyla sizin de maddî durumunuzpekiyi değil. Yanlış mı biliyorum?- Doğru biliyorsunuz öğretmenim. Babam gündelikçi. Çoğu zaman işbulamıyor. Ama ben de çalışıyor, para kazanıyorum.- Nerede çalışıyorsun?- Simit satıyorum.Nurhan Öğretmen yine durup düşündü. İyiliğin bu kadarına ne demeliydişimdi? Bunun gerçekleşmesi zordu. Onu, bundan vazgeçirmek için birçare bulmalıydı. Bunu yaparken, sevimli öğrencisini de kırmamalıydı.Onunla biraz daha konuşursa, belki bir yolunu bulurdu.Nurhan Öğretmen, Ali'ye dondu:- Büyüyünce ne olmak istiyorsun, diye sordu.- Çok zengin bir işadamı...- Niçin?- İnsanlara daha çok yardım etmek için... - Güzel, dedi Nurhan Öğretmen. Bak simdi Ali, Ahmet'in ailesinindurumu pekiyi değil, bu doğru. Ama sizinki de bundan pek farklı değil.İstersen acele etme. Çok zengin olduğun zaman insanlara yardimedersin. Olmaz mı?- Olmaz, dedi Ali. Şimdi yapmalıyım.- Neden olmaz?- Üç sebepten dolayı olmaz. Birincisi: Bu para zaten benim değil. İyilik ettiğim için Allah, beniinsanlara sevimli gösteriyor. İnsanlar da bundan etkileniyor, daha çoksimit alıyorlar. Bu sayede gün boyu çalışanlardan bile fazla simitsatıyorum. Hele mahallede Hasan Amca var, her gün iki simit alıpgüvercinlere veriyor.İkincisi: 'Ağaç yas iken eğilir.' deniliyor. Şimdiden iyilik yapmayıöğrenmezsem büyüdüğümde hiç yapamam. Şimdiden iyilik yapmayıp bunuzenginlik günlerime ertelersem, zengin olduğum günlerde de daha zenginolduğum günlere erteler kendimi kandırmış olurum. Üçüncüsü ise daha önemli: Büyüdüğüm zaman çok zengin bir işadamı olmakistiyorum. Zamanında yatırım yapmayanlar büyük işadamı olamazlar.Nurhan Öğretmen, karsısında büyük biri varmış gibi dinliyordu:- Bu sonuncusunu pekiyi anlayamadım, dedi.- Açıklayayım öğretmenim, dedi Ali. Şimdi, çok zengin olmadığım için,ancak günde bir simit parası kadar yardım edebiliyorum. Bundanfazlasını veremem. Allah, Cennet'i gücü kadar iyilik edene veriyor.Şimdi gücüm bu olduğuna göre, Cennet'in fiyatı birkaç simit parasıkadardır. Eğer zengin olmadan ölürsem birkaç simit parasıyla Cennet'egirebilirim. Bundan daha karlı bir yatırım olur mu? Nurhan Öğretmen'in gözleri dolmuştu. Başını 'Evet' anlamında sallarkenAli'yi evine yolladı.Sınıfa geri dönerken okulun boşaldığını fark etti. Eşyalarını toplamakiçin masasına döndüğünde Ali'nin bıraktığı paraların masa üstündekaldığını fark etti. Sandalyesine gayri ihtiyari oturdu ve paralarıeline aldı.Hiçbir para ona bu kadar kıymetli gelmemişti. Sanki elinde dünyanın enkıymetli incilerini, yakutlarını, elmaslarını tutuyordu. Hatta buparalar onlardan bile kıymetliydi. Bu paralar, bu bozuk SIMITparaları, Cenneti satın alabilecek paralardı. Sanki hiç bırakmakistemeyen bir duygu ile sımsıkı kavradı bu bozuk simit paralarını. Oturduğu yerden kalkamadı Nurhan Öğretmen. İçinin dolduğunu, Tarifedilemeyen duygulara boğulduğunu hissetti. Birden boşalan sağanakyağmurlar gibi ağlamaya başladı. Ağladı... Ağladı... Ağladı.Kendine geldiğinde aksam olmuştu. Yavaş adımlarla sınıftan çıkıpokuldan ayrılırken bekçi Sadık 'Bozuk Simit paraları ile cennetisatın almak, Bozuk Simit paraları ile cenneti satın almak' diyeNurhan öğretmenin sayıkladığını duydu. Bekçinin hayretler içinde, 'Nedediniz hocam?' demesini bile duymayan Nurhan öğretmen, bekçininşaşkın bakışları altında akşamın alaca karanlığına karışıvermişti Hikayeyi beğenmişseniz ve Ali'den utanmışsanız, maddi durumunuz iyideğilse bile, iki tane ekmek alıp bölgenizdeki bir fakirin kapısınabırakın.Bir okul önünde biraz bekleyip yırtık ayakkabısı olan bir çocuğa ayakkabı alın.Maddi ihtiyacı olan bir akrabanıza yardım edin.Yeter ki boş durmayın!" Ekmeği paylaşmak ekmekten daha lezzetlidir ."

16 Şubat 2009 Pazartesi

EĞİTİM SİSTEMİMİZ - 3 -








Kerem AKÇASU




Özellikle son yıllarda eğitim sistemimizin ne kadar bozuk veya bozulmakta olduğuna dair tartışmaların ardı arkası kesilmiyor. Eğitimci gözüyle Burhan Enişte’ nin yazdığı her şeye katılıyor, eğitim sistemindeki gerilemeyi kabul ediyorum. Ama bunun altındaki asil gerçeğin aile sistemimizin daha doğrusu ailelerin eğitime bakışının bozulmakta olması olduğuna inanıyorum.Örnek vereyim. Ben 1970 doğumluyum. İlkokul birden, lise sona kadar özel okulda okudum. Okula giderken forma giyerdik ve bu forma adam gibi giyilmek zorundaydı. Ve bu adam gibi giyilme kuralı evde başlardı. Örneğin forma altına lastik ayakkabı giyilmemesi okula girmenin değil evden çıkabilmenin şartlarından biriydi. Kravat adam gibi takılacak, gömlek adam gibi giyilecek, ceket mutlaka giyilecek, papaz gibi gezilmeyecek, sac ve sakal traşı olunacak. Bunlar okula gitmek için öncelikle evde koyulmuş kurallardı. Sonra öğrenmek. Aileler çocuğun sınıfı geçmesiyle değil, öğrenmesi ile ilgiliydi. Tahminen bugünkü ödev verilmeme, öğretmenin veli izni olmadan sınıfta bırakılamaması gibi olaylar bizim dönemde yaşansaydı herhalde önce aileler itiraz ederdi. Okul velinin arkasında olduğunu bildiğinden midir veya aileleri takmadığından midir nedir, öğrencileri istedikleri gibi yoğururlardı. Öğretmenin vurduğu yerde gül biterdi. Ve forma ile ilgili öğretmenlerin çok güzel bir sözü vardı. "Kendinize yoksa bile okulu temsil ettiği için bu formaya saygı göstermek zorundasınız. Ya adam gibi giyeceksiniz ya da giymeyeceksiniz"Ya şimdiki durum? Sabahları evden çıkarken okula giden orta öğretim öğrencilerine bakıyorum. Ceket omuzda, kravat göbeğe kadar açık, gömlek düğmesinin üstten en az iki tanesi açık, gömleğin bir ucu mutlaka pantolondan aşağı sarkıyor, mevsim kış ise pantolon paçaları botların için tıkılmış vaziyette. Yani erkek öğrenciler serseri havasına bürünmek, kız çocuklar ise okul yerine podyuma gidiyor gibi görünmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Ve buna her şeyden önce aileler tarafından çocukların özgürlüğü adı altında izin veriliyor. Ayrıca özellikle özel okullara bir bakıyorsunuz veliler ali kıran bas kesen ortada geziyorlar. Özel üniversitelerin bir çoğunda bile veli üniversiteye gidip öğretim görevlisine “Ben buraya bu kadar para ödüyorum, sen benim çocuğuma nasıl kötü not verirsin” gibilerden sözler söyleyebiliyor ve okulların da amaçları eğitim öğretim değil, para kazanmak olduğu için bunlara göz yumuyor.Özetle benim görüşüm, ülkemizdeki eğitimin belli bir seviyenin üzerine TEKRAR çıkması için, öncelikle aile ile başlayan öğretim seviyesinin değişmesi lazım. Aileler için önemli olanın TEKRAR çocuğunun iyi not alması, çok para kazanması değil, öncelikle adam olması haline gelmesi gerekir.

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ

  CUMHURİYET Burhan Bursalıoğlu Bu gün Cumhuriyetimizin 99. Yıl dönümü. 99 yıl önce bugün, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşla...