7 Haziran 2012 Perşembe

GEZİ




EĞLENCE  ADALARI
 Burhan Bursalıoğlu

Zorlu bir kışın yorgunluğunu çıkarmak, ufukta görülen yakıcı bir yazın öncesinde biraz enerji
depolayalım dedik ve  Yunan adalarını hedef tayın ettik.

31 Mayıs Perşembe günü Bodrum'dan, Eşim ve  eşimin vefat eden ağabeyisinin eşiyle birlikte İzmir'e hareket ettik. Bir gece kuzenlerimde kalarak, 1 Haziran Cuma günü, saat : 18  de  ETS  TUR  un  kiraladığı, aslen Yunan gemisi olan,  AŞK  Gemisi ayarındaki,  AEGEAN  PARADİSE   adli gemiye bindik.

AEGEAN  PARADİSE:

Aegean    Paradise  (Gövdesinde  ETS   yazısı var)  Yunanlı bir armatörun gemisi.  1997 de yapılmış,  174 m. uzunluğunda, 24 m.  genişliğinde, 8 katlı, 327  kabin,  900  yataklı,  310  mürettebatlı, 1274  kişi  kapasiteli, 20 mil  hız yapabilen bir gemi.

Kabinlerde, telefon, televizyon, buzdolabı, kasa, klima, banyo, dolaplar WC  bulunmakta.

Geminin  güvertelerinde , gördükleri  hizmete göre:
 1. güvertede:  Fin hamamı, duşlar, dinlenme alanı, kuaför, güzellik salonu, sağlık  merkezi, asansör.
2. güvertede: resepsiyon,fotoğrafcı,  gemi mağazası, kütüphane,bilgisayar odası ve asansör.

3, güvertede: Restoranlar, oyun salonları, gösteri alanı.

7. güverte: Fitnes odası, şezlonglu havuz,  iki jakuzi,açık hava duşları, havuz bar, güneşlenme alanı  ve panoramik bar ve disko.

 8. güverte:Yürüme parkuru, seyir ve güneşlenme alanları.
Hani bazı insanlar, uçaktan korktukları gibi bazıları da gemiye binmekten korkarlar. onlara tavsiyem. Korkularını yenmek için bu tür bir gemiye bir kere dahi olsa binmeleri.  Korkularının boşuna olduğunu göreceklerdir. Çünkü, geminin durduğunu, hareket ettiğini , gittiğini hissetmeyecektir.  Ancak güverteden, kabin balkonlarından veya camlardn dışarıya  bakarsa geminin hareketini görebilecektir.

HAREKET

Geminin hareketinden önce,  saat: 17.15 de,  4 ayrı  salonda toplanan yolculara  can yeleklerinin giyme provaları yaptırıldı, yeleklerdeki düdük ve ışıkların kullanılıp kullanılmadığı kontrolu yaptırıldı. Saat 17.45 de bitirilen tatbikat  sonrası tam, 18.00 da İzmir limanından hareket ettik.

Hareketten bir saat sonra yemek anonsu yapıldı. 3 ayrı yemek salonu vardı. En büyük salona geçtik.  garsonlar tek kıyafet giymiş ve hepsi de uzak doğulu  idiler, Endonezyalı, koreli,  Kamboçyalı vs.. Bunlarda gemi gibi kiralıkmış. Ama bu konularda eğitim görmüş oldukları açıkca görülüyordu.

Türkçe bilmedikleri için  anlaşmada zaman kaybı oluyordu. Ismarlanan yemekler geç geliyordu. Bu arada garsonlara  Türkçe'yi öğretmeyi de ihmal etmedik. Sonraki kahvaltılarda, "Günaydın", öğle ve akşam yemeklerinde "iyi günler, merhaba, teşekkür ederim. hoşca kalın, nasılsınız, iyiyim gibi sözcükleri söylemeye başladılar. Kızlı erkekli bu garson grubu birkaç tur sonra  lisanımızı öğreneceklerdir.

Her tür kumar aletlerinin bulunduğu salonlar  tıkabasa doluyordu. İnsanlar sanki gezip görmeye değil, kumar oynamaya gelmişlerdi.  Halbuki, 18 saatlık kesintisiz seyahatimizde, Yunan  sanatçının verdiği konser, caz ekibinin 7. kattaki, havuz başı müziği, havuzda  serinleme, kitap okuma,güneşlenme gibi etkinlikler ve imkanlar varken kumar oynamanın bir anlamı yoktu.  Öyle insanlar vardı ki,  bindiği anda, kumarhanenin açıldığı zamandan , dönüşte, kumar aletlerinin kapatıldığı zamana kadar oynayanlar vardı.  Ben ve eşim 15 er dakika,sadece "Bi bakalım nasıl birşey               " sorusuna cevap için  oynadık.


SANTORİNİ ADASI

Cumartesi sabahı, saat 9.30 da adanın açıklarındaydık. Adanın arka kısmında bulunuyorduk.
Gemiden inmeden, güverteden gördüğümüz ada, simsiyah, tepelerde kar yağmış gibi  görünen  beyaz evler  ve   çıkacağımız yerde birkaç bina. 

Liman olmadığı için gemimiz açıkta demir attı. Biraz sonra  tender botlar dedikleri  motorlar geldi ve onlarla karaya çıktık. Çıktığımız bu iskeleye   "Athinios   iskelesi "diyorlar.  Gemiden gördüğümüz binaların bir kısmı   satış dükkanları ve bir kısmı da  motorcuların barınaklarından ibaretmiş
. 
Santorini adası, Kiklad ada grubunun en güneyinde bulunmaktadır. 73 km.2  dir. MÖ. 1500 yıllarında oluşan büyük bir volkanik patlamayla meydana gelmiş. Onun için uzaktan görülen siyah yamaçlar volkanik kayalarmış.  Arkeolojik kalıntıları, güneşin batarken seyredilmesi ve gece hayatı Santori'ye hayat vermektedir.

Deniz seviyesinden 300 metre  yüksekliğinde, tepede bir  falezin üzerine yerleşmiş FİRA  adanın başkenti dir.  Başkent diyoruz ama aslında bir kasabadır. Yine uzaktan gördüğümüz beyaz binalar Fira kasabasının evleri imiş. 1956 da oluşan büyük bir deprem sonucu tüm binalar yıkılmış,  var olanların çoğu yeni inşa edilmiştir.

Athinios iskelesinde bekleyen otobüslerle, kıvrıla kıvrıla,dar , tek arabanın geçebileceği bir yola girdik. Karşıdan gelen bir araba göründüğünde, en geniş taraf hangisine yakınsa,  o araba kenara çekiliyor ve diğeri geçtiğinde yola devam ediyor.  Yarım saatlık bir tırmanıştan sonra  tepeye düzlüğe çıktık. Burada biraz dinlendik.

Düzlükten sonra en uzakta ve kuzeyde bulunan LA  köyüne hareket ettik.

LA'ya gidiş yolu üzerinde üzüm bağları, bahçeler ve eşsiz manzaraları seyrederek köye geliyoruz. Bütün evler bembeyaz,çiçeklerle süslenmiş, yollar mermer taşlarından , parke stili şeklinde döşenmiş ve ter temiz. Mavi kubbeli kiliseler, tam ucda Venedik kalesi. kaleden görünen muhteşem manzarayı seyretmek insanın tüm yorgunluğunu almakta.

Sokaklar çok dar.  Evlerin çoğu birer kat. Bazıları da ikişer kat. Her evin sokağa açılan odalarını dükkan yapmışlar. Lokanta  ve hediyelik eşya satışı için dükkan olarak kullanıyorlar. Merak ettiğim , tek katlı evlerde  ne zaman ve nerede yatmaktadırlar? Çünkü dükkanlar 24 saat açık. Gerçi ailece çalışıyorlar , nöbetleşe dükkanda kalırlar da, nerede yatıyorlar?

La köyünde  alışveriş yaparken bir  büyük dükkanın  tezgahtarlarından  birinin Türkçe bağırdığını duyunca   satıcının yanına giderek , Türk mü olduğunu sordum. Evet cevabını alınca , sohbete baişladım. Hikayesini herkes bilirmiş. 

Adı Aytunç. Turistik gemide çalışıyormuş. Santorini adasına geldiklerinde, Polonyalı olan bir kıza aşık olmuş. Kız burada turizm şirketinde çalışıyormuş. 

Aytunç  gemiden ayrılarak adada kalmış. uzun süren uğraşlardan sonra kızı razı etmiş ve evlenmişler.  Görüştüğümüz dükkanda iş bulmuş ve tezgahtarlığa başlamış.  Kızın annesi Polonya'da olduğu için zaman zaman Polonya'ya gidiyor, bazen de Türkiye'ye geliyorlarmış. Bu ziyaretler çok kısa  sürmekteymiş. Ayrılırken "Türkiye'ye benden selam" diyerek vedalaştık.

PERİSSA  PLAJI

LA köyünde , bize ayrılan zaman  dolunca, otobüslerimize binip , adanın en güzel plajına doğru yola çıktık. 20 dakika sonra plaja vardık.
Bir kısmımız denize girdik,  bir kısmimiz da lokantada  oturmayı tercih ettik.

Çevre, geniş, düzlük bir araziye sahip. Tarla olarak kullanılıyor. Evler daha içerde.

Burada deniz kumu koyu gri. Kuskus iriliğinde.  Ayaklara fazla yapışmıyor. Ve temiz. Deniz sıcak ama çok taşlı ve kaygan.  Deniz faslından sonra  Akropolis adlı  lokantaya  girerek  balık yedik.

Balığı tercih etmemizdeki amaç, etlerin içinde domuz etinin de oluşu kuşkusu.

FİRA  KASABASI

Buradan tekrar otobüsümüze binerek, adanın merkez kasabası olan FİRA ya gittik. Buraya romantik şehir de deniyor. Avrupa'dan, çevre adalardan ve kentlerden , evlenen  kişiler balayını geçirmek için   Fira'ya geliyorlarmış. Onun için  bu kasabaya             " romantik şehir" adını takmışlar.
Fira  gerçekten güzel bir yer. Mavi kubbeli kiliseler, alışveriş dükkanları, lokantalar, eğlence yerleri  katırlarlar  ve   eşekler.

Fira'nın  adanın sırtındaki yerleşim bölgesinden daha yüksek yer yok. Ama adanın en yüksek yeri 567 metre ile Profitis İlias  dağı. Burada İlyas peygamberin manastırı bulunuyor.  Pek gidilmiyor ama yine de 3-4  rahibe bulunuyormuş.  İlyas Manastırının korunmasının gerekçesi, bereketi temsil etmesinden kaynaklanıyormuş. Diğer en büyük kilise Aziz Nikolas kilisesi. Bu da koruyuculuğu temsil ediyormuş.

Bize  ayrılan zaman dolmuştu. Fira'dan sahile, tender botlara binip gemimize gitmek için teleferiğe binmemiz gerekiyor. Başka  iniş ancak çok yüksek ve dik merdivenlerle  sağlanıyor. Teleferik okadar dik iniyor ki, bindiğiniz yerden , inen  vagonu takip etmeniz mümkün değil. Hareket eder etmez birden  bire gözden kayboluyor. Sanki bir çukura düşmüş  oluyor. Bukadar dik. İster istemez bindik. 3 dakikada indik.

Tender botlara binerek gemimize çıktık.

SANTORİNİ ADASININ  İLGİNÇ  ÖZELLİKLERİ:

Santorini adasında su yok. Ada volkanik patlama sonucunda oluştuğu için su çıkmıyor.  Su dışardan temin ediliyor. Eşekler ve katırlar, dar sokaklarda taşıma işlerini hallediyorlar. Burada insandan çok katır ve eşek var.

Susuzluğa rağmen, Santorini'nin şarapları meşhur. Gezdiğimiz yerlerde üzüm bağları  vardı. Bu bağlardaki asmaların özelliği yere yapışık oluşu. Rüzgar çok estiği için büyümeye fırsat bulunmuyormuş. Adada nem çok oluyormuş. Yapısal olarak, bizim topuk taşı dediğimiz süngerimsi  taşlar çokmuş. Okadar ki, yurt dışına ihraç ediliyormuş. Bu taşlar nemi emerek toprağı nemli tutuyormuş. Zamanla ,aşırı ihracat neticesinde nemlenme de azalmış. Hemen karar alarak ihracatı durdurmuşlar.  İşte bu tür nemlenme sonucunda Santorini'nin  yetiştirdiği başlıca ürünleri, üzüm, meyve, zeytindir.

Yollar kaymayan, düzgün, mermer taşlardan oluşmuş. Kaldırım  tipinde döşenmiş. 

Adada 300 den fazla kilise bulunmakta. Normal kiliselerin dışında birde özel kiliseler varmış. Toprağı ve varlığı olan insanlar özel kilise yaptırmak mecburiyetinde imişler. Ve her yıl bir ayın  ve ikram yapılıyormuş. Yani hemen hemen her gün muhakkak bir ayin ve ikramda bulunuluyormuş.

Volkanik kayalardan oluşan adada pek çok mağara bulınmaktaymış. Bazı insanlar bu mağaraları düzeltip ekleyerek butik otel durumuna getirmişler.
Santorini' nin kısaca  özelliğini belirtirsek, kendileri tarafından  şu tespitleri söylemekte haklı oluruz.

Bu adada: İnsandan çok, katır ve eşek var.
Bu adada: Sudan çok şarap var.

Bu adada: Evden çok kilise var.
Bu adada: Ahşaptan çok mermer   var.


MİKONOS  ADASI:

Santorini adasından gemimize saat: 15 de  bindik. 16 da da  mikonos adasına doğru yol almaya başladık. 6 saatlık bir yolculuktan sonra gece saat: 22 de gemimiz liman iskelesine yanaştı. Gece yarısından sonra saat: 2.15 e kadar zamanımız vardı. 2.15 de gemide olmamız söylendi.

Pahalılığından şikayet edilen  Mikonos adası 85 kilometre karedir.Turlos,paradis, agran, Elia plajları meşhurmuş. FolklorDeniz,Arkeoloji ve Kültür müzeleri  gezilecek yerlermiş. Ama biz gece adaya geldiğimiz için bunları göremedik.

Gündüz gözü ile adayı göremeyeceğimiz için üzülüyorduk. Gemi görevlileri "Aslında şanslısınız. Mikonos'un gece hayatını göremeyen gündüzcüler üzülüyor. Sizler şanslısınız" diyerek bizleri iknaya çalışıyorlardı.

Ada pırıl pırıl renkli ışıklarla sanki özel olarak donatılmıştı. Sahildeki lokantalar , barlar, kafeler insan kaynıyordu. Oturma yerine gezmeyi yeğleyerek iç kısımlara doğru yürüyüşe geçtik. Tepelere kadar çıktık. Sokaklar dar olduğu için araba yoktu. Sağlı sollu  lokanta,  bar ve dükkanlar.  Dükkan derken öyle ahım, şahım büyük değil. 5-6 metre karelik odalar. Ne satacaksa duvarları doldurmuşlar. Kapı önüne de koymuşlar, dükkan olmuş.Her yerden gelen   müzik sesi ne kendini kaptıranlar oynuyor, eğleniyor. Palyaçolar çeşitli gösteriler yapıyor ve birbirinden güzel Rum kızları.

Bizim Bodrum'umuz da eğlence yeri, ama itiraf etmeliyim ki, Mikonos  Bodrum'u her yönü ile sollar.
Buram buram romantik kokan Santorini ve özgürlük ve eğlencenin kalbi Mikonos'tan  ayrılma zamanı gelmişti.

Gemimize biner binmez uyumuşuz. Uyandığımızda,hava aydınlanmış, güneş içeriye kadar sızmıştı.

Kahvaltı, ödemeleri yapmak ve valizlerin hazırlanıp görevlilere teslim edilmesi sonrasında üst güverteye çıkarak, Yunan müziği eşliğinde Yunan kızlarının danslarını seyrederek, 13.30 da , enerji toplamış olarak,   İzmir'imize ulaştık.










MİLLİ BAYRAMLARIMIZ

  CUMHURİYET Burhan Bursalıoğlu Bu gün Cumhuriyetimizin 99. Yıl dönümü. 99 yıl önce bugün, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşla...