ATATÜRK'' ten ANILAR - 3 -
Burhan Bursalıoğlu
Birçok kimsenin düşündüklerinin aksine Atatürk’e ve istediklerine
muhalif fikir söylemek kabildi. Hatta samimi olmak şartıyla makbuldü. Onun her
dediğine kavuk sallayan ekseriye kendi samimiyetlerinden şüphe edenlerdir.
Şu
hikaye buna ne güzel bir misaldir.
Atatürk bir Balıkesir seyahatinde, kendisine Milli Mücadele’de
yakın hizmetler etmiş bir kimsenin müracaatı ile karşılaştı. Bir mevzuda haksız
olarak mahkum olduğunu söyleyerek şikayet etti. Atatürk:
- “Haklısın, meseleyi ben de biliyorum” dedikten sonra refakatinde
bulunan genç bir adliye müfettişini çağırdı. Mevzuu anlattı ve kararın
düzeltilmesini istedi. Müfettiş hikayeyi dinledikten sonra:
- Efendimiz, karar bütün adli sıralardan geçtikten sonra tekemmül
etmiş (yetkinleşmiş). Hükmün infazından başka yapılacak kanuni çare yoktur.
Atatürk:
- “Ama ben söylüyorum; bu iş haksızdır. Çünkü ben işin usulünü
biliyorum” dedi.
Genç adliye müfettişi ısrar etti:
- Efendimizin bu beyanı kanun nazarında bir değişiklik yapamaz.
Adliye Vekaleti’nin de bir şey yapmasına imkan yoktur.
Ortada soğuk bir hava esti. Şimdi bir fırtına kopacağına hüküm
veriliyordu. Fakat, Atatürk şayanı hayret bir sükunla sordu :
- Peki, bir adli hata olursa kanun bunun tashihini öngörmez mi?
Müfettiş:
- Yeni delille mahkemenin tekrarı istenebilir.
O vakit, Atatürk, müracaat eden zata döndü:
- Beni şahit olarak göster. Onda yeni deliller olduğunu haber
aldım diye iddia et. Ben mahkemeye gider ve şahitlik ederim.
Sonra adliye müfettişine döndü:
- “Size teşekkür ederim” dedi ve müracaatçıya da.
- Neden bana vaktiyle müracaat etmedin? Zamanında gelir şahitlik
ederdim. Beyhude mahkemeleri de kanunu da işgal etmezdin. Her vatandaş, hatta
reisicumhur dahi olsa adalete hürmetle mükelleftir.