4 Mayıs 2013 Cumartesi

ZİYARET




GÖNEN ve NECATİ BEYLİLER


Burhan Bursalıoğlu


Balıkesir Necati Bey Eğitim Enstitüsü Mezunlarının tertip ettikleri, 3 günlük Gönen gezisine davetli olarak eşimle katıldım.
28 Nisan Pazar günü, Mersin’den bize gelen Mustafa Güleç ve eşiyle birlikte Gönen’e hareket ettik.
İstanbul, Yalova, Bursa, Karacabey, Bandırma güzergahını takip ederek,6 saatte Gönen’e indik.

YILDIZ OTELİ
4 yıldızlı,termal  yıldız adlı otele yerleştik. O gün “hoş geldin, iyi ki geldin,  nasılsın, iyi misin ?”  gibi  ilk karşılaşma duygulu sözlerle geçti.
Toplantıyı düzenleyen, Balıkesir Eğitim Enstitüsü mezunlarından, bir dönem Milletvekili olmuş olan Önder KIRLI  idi.

YÖNETİCİ ÖNDER KIRLI
Bu arada,Sivas Öğretmen Okulu mezunlarından, Cemal Bayraktar,  Sait Özmen, ben ve Mustafa  Güleç’le de dörtlü bir  grup oluşturduk.
Akşam Galatasaray-Gaziantep maçını izledikten sonra odalarımıza çekildik.

MÜZEDEN GÖRÜNTÜLER
  1. GÜN.  KUŞ  CENNETİ – MİLLİ  PARK
Sabah kahvaltısından sonra, tahsis edilen 28 er kişilik minibüslere binerek, 156  kişi, Kuş Cennetine hareket ettik. Her taraf yüksek ve sık ağaçlarla çevrili, çoğu yerler bataklıklı, üç tarafı gölle çevrili bir saha. 1959  yılında 64 hektarlık bir alanken, 2005  tarihinde,64 hektarın, 24.047  si de orman arazisi olarak kayıtlara geçmiş.
MÜZEDEN GÖRÜNTÜLER
Kuş cenneti, Milli park’ta  266 çeşit kuş türünün bulunması  çok iyi korunan bir doğa mirası olduğu gerçeğini  Avrupa Konseyi de kabul ederek, 15 Mart.1976 tarihinde, “tabiatın en iyi korunduğu yer” nedeniyle, A  SINIFI  AVRUPA  DİPLOMASI ile  ödüllendirilmiştir. 5  yıl geçerliliği olan diploma, 1981- 1986- 1991- 1996  yıllarında da yenilenmiştir. 2004 yılında askıya alınan diploma 2006  yılında tekrar geri verilmiştir.

KUŞ CENNETİNDE DİNLENİYORUZ
266    kuş türünün 64 tanesi her yıl kuluçkaya yatar, 22 çeşidi bazı, bazı kuluçkaya yatar, 178 türü de sadece göçlerde parka uğrarmış.
KUŞ CENNETİ MÜZESİNDEN
23 tür balıktan başka, göl kenarında, ağaç ve yeşil kurbağalar,toprak kurbağası,şeritli semender, kirpi köstebek, su yılanı,hazer yılanı,oluklu kertenkele, ve tilkide bulunurmuş. Biz bunların hiç birini göremedik. Yoklardı.86 basamaklı gözlem kulesine çıktık.  4 bir yanına, her tarafı görmek için  açılan pencerelerden baktık. Sadece gölde tüneklerde kuğular vardı.

KUŞ CENNETİNDEN
Orada yaşayan veya yaşamış olan hayvanların doldurulmuş  gövdelerini, camekanlı dolaplara konmuş müzede bize açıklama yapıldı.
Bölgenin keşfi bir Alman  prof.  ve eşi tarafından  yapılmış.
1939 yılında, Hitler Almanya’sından kovuldular.  Atatürk, dehası ve vizyonu ile genç Türkiye Cumhuriyeti’ne batı standartlarında, yüksek öğretim  kurumları kazandırabilecek bilim insanlarını kabul ettiği için, Türkiye’ye gelen,   Prof. Curt Kosswick ve eşi,Leonore Kosswick  İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Zooloji Kürsüsü başkanlığını yapmıştır.. Bu çift, Kuş  Cennetini Dünya’ya da tanıtmıştır..
Kosswick çiftler Ülkemize aşıktı. Savaştan sonra Almanya’ya gitmelerine rağmen vasiyetleri icabı ölünce  İstanbul’da Aşiyan mezarlığına defnedildiler.
YEMEK ZAMANI
Kuş cenneti için ayrılan süre çok fazla idi. Hayvan ve kuş göremedik ama, bol bol oksijen aldık.
Saat 12 de,  öğle yemeği için,Bandırma- Tatlısu’ya doğru  yola koyulduk. Saat 15 de Tatlısu dan Erdek’e gittik. 2 saatlık serbest zamandan  sonra , saat 17 de Gönen’e hareket ettik.

PAZARDAN  YİRMİDE  BİR BÖLÜM
  1. GÜN:
Saat 9 da, 5 minibüsle birlikte Gönen pazarına gittik. Pazar, pazardan ziyade fuarı andırıyordu. 100 dönümlük bir arazide, Pazar, park yeri,itfaiye ve ilk müdahale için sağlık kulubesi vardı.
PAZARDA GÖRÜNEN KUBBELLERDEN 20 TANE VAR.

Eni 10 metre, boyu 300 metre olan 20 bölmeden oluşan pazarın, ilk bölümleri  sebze, sonra hırdavat, tekstil ve son bölümde ise çoğu ayakta dolaşarak, köyde, evinde yaptıkları oya işlerini satan hanımlar. Onların tezgahları olmadığı için vücutlarına iğneledikleri, ellerinde  taşıdıkları oya işlerini satmaya çalışıyorlar. Pazarın adı da zaten bu kadınların sattığı oyadan kaynaklanıyor. OYA PAZARI.
HANIMLAR OYALARINI SATIYOR

Pazar, bildiğimiz yörelere göre çok ucuz. 3 liradan 8 liraya kadar zeytin, 4  liradan 10 liraya kadar peynir. İstanbul’da 16 lira olan yeşil erik orada 6 lira idi. GÖNEN EMEKLİLER İÇİN YERLEŞİM YERİ OLABİLİR..

BALIK ÇİFTLİĞİNDE
12 de otele döndük. 12.30 da minibüslerle 25 km. uzaktaki Dereköy’e alabalık tesislerinde balık yemeğe gittik.Yeşillikler arasında bir tesis. 
ÇİFTLİKTE
Alabalık tesislerinden dönüşte yol üzerinde, Türkiye'de üçüncü genişliğesahip meşe ağacıyla karşılaştık.  Ağaç bin yıllık. 13 arkadaş el ele tutuşarak ancak sarabildiler.
13 KİŞİNİN SARABİLDİĞİ MEŞEAĞACI
 Saat  15 de  Gönen’e hareket ettik. Akşama kadar Gönen’de serbest gezi yaptık. Gönen ovada kurulmuş bir kent. 100 bin nüfüsü var. Gelişmiş bir  ilçe. Dümdüz ovada her sebze  yetiştiriliyor. Özellilke arazinin düz ve suyunda bol olması nedeniyl çeltik yetiştiriliyoy.. Esnaflar arasında tıraktör dükkanlarının çokluğu da dikkatimizi çekti.
ÇELTİK TARLASI

Şehrin dolaşımından sonra otele geldik. Saat: 20 de son gece galası yapıldı. 
ONUNCU YIL MARŞI AYAKTA SÖYLENİYOR
Önder KIRLI açış konuşmasından sonra, yemek aralarında anılarını anlatanlar oldu..Özel Türk Sanat Müziği sanatçısın şarkılarından sonra, bir müzik öğretmeni bayan arkadaşımızın arya  programından sonra marşlar, Öğretmen okulu marşı ve ayakta söylenen onuncu yıl marşı , bir çok  kişinın gözyaşına neden oldu.
MEŞE AĞACININ GENİŞLİĞİ
Çok samimi bir havada  devam eden gala, 2014 yılında Eskişehir’de devam kararından sonra sona erdi.
3. gün sabahı kahvaltıdan sonra vedalaşarak , herkes kendi yönüne doğru hareket etti.


GÖNENDEN BİR CADDE








25 Nisan 2013 Perşembe

MİLLİ SEMBOLLERİMİZ



SÖNÜK VE BAYRAKSIZ BİR BAYRAM


Burhan Bursalıoğlu




23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının 93. yıldönümü kutladık. Eski  bayramlara göre çok sönük ve angarya imiş gibi zoraki yapılan ufak tefek merasimlerle geçiştirildi. Elbette bunun sebebi Halk değil. Hata uygulamada. Kutlamaları askariye indirme baskısı. Kutlama alanlarının kısıtlanması. Programların kısa tutulması  Bayramın mana ve anlamını kaybetmesine neden olmaktadır.
 Bu böyle gider mi? Yani Milli Bayramlarımız, kutlanamaz olur mu? Belleklerimizden silinebilir mi? Yeni yetişen  nesil, 23  Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 29 Ekim Ulusal Bayramlarımızdan haberleri  olur mu? Bilmiyoruz. İlerki günlein ne getireceği karanlık bir dehliz gibi. Aydınlık görülecek mi, yoksa boşuna ışık mı aranacak? Eğer bu Ulus geçmişine inanmışsa, bu Devletin hangi şartlarla kazanıldığı bilincini  kaybetmemişse, bayramlarda unutulmaz, Bayraklar da yerlerde sürünmez.
Bayraklar deyince aklıma, 23 Nisan'ın 93 kutlama gününde, mahalle, sokak ,çarşı ve iş sahalarında bulunan görkemli binalara asılması gereken bayraklardan eser olmadığını üzülerek gördüm.
Arif Nihat Asya'nın:

"Kızkardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü.
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım."
derken  bu günleri hayal edebildimi, aklına geldi mi acaba?




Bayrak bir ulusun yaşam sembolüdur. Bayraktan nefret edilebilinir mi? Bayrağın cama, balkona  asılması suç olabilir mi?Bayrağa düşmanca davranılabilir mi? Yerlerde süründürülür mü? Bu nasıl bir zihniyettir? Bu kin ve korku nedendir? 
Daha bir kaç yıl önceleri, gökdelenler, mahalleler, iş yerleri, vapurlar,  sokaklar, çarşılar bayrak asma yarışına girerlerdi. En yüksek katlardan sarkıtılan dev bayraklar en alt katlara kadar uzanırdı. Nereye bakarsan bak, etraf al bayraklarla donanmışolurdu. Çarşı ve sokaklarda bayrak satıcılar, ellerinde çaşitli ebaddaki bayraklara övgü tekerlemelerle satış yaparlardı. Artık bunları göremiyoruz.
Bayrak üreticileri, Anadoludan bayrak satıcı mağazalardan spariş gelmediğini söylüyorlar. Yakında üreticilerin çoğunun kapatılacağını, bayrağa olan bu ilgisizliğin nedenini anlamadıklarını mecazen de olsa belirtiyorlar.
Her bayramda, zevkle iş yerine bayrak asan bir esnafın itirafları galiba her  şeyi açıklıyordur.
"İyi kazanıyorum. Ne yapayım, dükkanımın kapanmasını istemiyorum. Bayrak asanları fişliyorlar. Korkuyoruz."
Bayraksız bir  cadde

Bu korku neden ve kimden korkuluyor? Kendini  gizleyen bir güç mü var? Bayragından tiksinen birileri mi var?     
Bir Türk olarak hafsalam almıyor.Bayrak bir Milletin, haysiyeti, şerefi, onuru, yaşam soluğu,namusu, geçmişi, geleceği değil midir? Bayrağı olmayan bir millet var mıdır? Millet varsa bayrağı da vardır. Bayrak yoksa millet de yoktur.
Bayraksız Üsküdar

Atatürk,9 Eylül'de İzmir'e girdiğinde, Kordonboyu'ndaki Hükümet konağındaki Yunan bayrağının indirerek Türk Bayrağını göndere çekilişinde, Yunan Bayrağını yere atan kişiye sinirlenerek, "Kaldır o bayrağı, O bir milletin semboludur, yerlerde süründürülemez" demiştir. Ne yazık ki şimdi Türk Bayrağı yerlerde sürünüyor, asmaya korkuluyor.
Bu gidiş böyle uzayacak mi? Bayrağımız sadece şehit tabutlarının üzerine  örtmek  için mi kullanılacak?  Ecdadımızın kanlarından oluşan Bayrağımızı inkar,ecdadımızı inkar değil midir? Ecdadını inkar eden bir ulusa ulus  denebilir mi? Geleceğini garantiye alabilir mi?
Mithat Cemal Kuntay'ın  "Onbeş Yılı Karşılarken" şiirinin son bölümünü.
"Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa bil ki Vatandır"  
ifadesiyle bitirir.
Bayrağımızı en güzel ifade eden  binlerce şiirlerimiz var. Yukardaki beyitlerin ifade ettikleri manalar asla evet asla değişmeyecektir,. değiştirmeye kalkışanların da  gücü yetmeyecektir.
Bayrağımızı koruma kanunu vardır. 2983 nolu  yasa ile Bayrağımızın nerelerde ve nasıl kullanılacağı ve  korunması hakkındaki bu kanunun gerekçesi dişinda ki her uygulama suç teşkil etmektedir. Ne yazık ki kanun  uygulayıcısı da bazı suç teşkil eden durumları görmezden gelmaktedir.
Her ne maksatla olursa olsun, bayrağına saygı göstermeyen, bayrağından korkan veya asmasından korkan ve korkutanları bu ulus asla affetmeyecektir. Allah da affetmeyecektir.

Mithat Cemal Kuntay'ın "Onbeş Yılı Karşılarken" şiirinin tamamı.

 
ON BEŞ YILI KARŞILARKEN

Kim derdi yarılsın da nihayet yerin altı,
Bir anda dirilsin de şu milyonla karaltı.

Topraklaşan ellerde birer meşale yansın.

Kim der ki şu milyonla adam birden uyansın.

Kim derdi seher yıldızı doğsun da bir evden,

Kaçsın da cehennemler o bir dalma alevden,

Canlansın ışık selleri olsun da o damla

Beş devletin öldürdüğü devlet bir adamla.

Kim der ki en son rakamlar da delirsin.
On beş asır on beş yılın eb'adına girsin.

Dünyaları bir fert evet oynattı yerinden,

Sarsıldı demirler evet azmin demirinden.

Mazi yıkılıp gitti evet fesli, kafesli:

Lâkin bugünün ey granit bünyeli nesli,

Bir şey ele geçmez şerefin sade adından.

Sen arşı bırak, varsa haber ver kanadından.

Gökten ne çıkar? Gök ha büyükmüş ha değilmiş,

Sen alnını göster ne kadar yükselebilmiş.

Gökler çıkabildin, uçabildinse derindir,

Tarihi kendin yazıyorsan, eserindir.


Bahsetme bugün sade dünün mucizesinden,
İnsan utanır sonra yarın kendi sesinden.

Asrın yaşamak hakkını vermez sana kimse;

Sen asrını üstünde izin varsa benimse;

BAYRAKLARI BAYRAK YAPAN ÜSTÜNDEKİ KANDIR

TOPRAK EĞER UĞRUNDA ÖLEN VARSA VATANDIR.



23 Nisan 2013 Salı

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ





23  NİSAN  ULUSAL  EGEMENLİK  ÇOCUK  BAYRAMI

Burhan Bursalıoğlu

23 Nisan 1920, Türk Milletinin iradesini temsil eden Birinci Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı ve Türk Halkının Egemenliğini ilân ettiği tarihtir.

Atatürk, 23 Nisan 1924′te 23 Nis
an’ gününün bayram olarak kutlanmasına karar vermiştir. Bu tarihten 5 yıl sonra 23 Nisan 1929’da Atatürk bu bayramı çocuklara armağan etmiştir ve 23 Nisan ilk defa 1929 yılında Çocuk Bayramı olarak da kutlanmaya başlanmıştır. 1979′da, yine ilk olarak altı ülkenin katılmasıyla uluslararası boyuta taşıdığımız bu millî bayramımıza, ortalama olarak her yıl kırkın üzerinde ülkeden gelen ve Türk çocuklarının misafiri olan yabancı ülke çocukları da katılmaktadır.
 Dünya’da çocuklarına bayram hediye eden ve bu bayramı bütün dünya ile paylaşan ilk ve tek ülke Türkiye’dir.

Türk milletinin gönlünde, onun bağımsızlığının sarsılmaz ifadesi olarak en önemli yeri işgâl eden 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, her yıl yurdumuzda ve yurtdışındaki temsilciliklerimizde, bütün kurumlarımızda, okullarımızda ve her evde çeşitli etkinliklerle kutlanarak millî birliğimizin kenetlenmiş ifadesini temsil etmektedir.
Büyük Önder Atatürk’ün düşüncesinde çocuklar, milletin geleceğidir. Onlara duyduğu sarsılmaz güvenin ve büyük sevginin ifadesi olarak, millî bayramımız olan 23 Nisanlar’ı çocuklara armağan etmiştir. Tarihimizin gurur dolu sayfalarının yeni nesillerce öğrenilmesi ve Türk Devleti’nin devamını emanet edeceğimiz  Cumhuriyet bekçilerinin bu bilinçle yetişmesi amacıyla 23 Nisanlar, önemli birer vesiledir.
 23 Nisan Ulusal Egemenlik Çocuk Bayramımızın  93. yılı
Milletimize ve bütün çocuklara kutlu olsun.

20 Nisan 2013 Cumartesi

GÜNCEL


BODRUM  VE  YOLLAR
Burhan Bursalıoğlu

15 Nisan sabahı İstanbul'dan hareketle, Bodrum'a doğru yola çıktık. Gidiş sebebimiz bir yazlık alan arkadaşımızın işlerinde yardımcı olmak ve bu vesile ile kendi yazlığımızın da durumuna bakmaktı.
Baharda olmamıza rağmen, ana yollarda hala onarımların devam ettiği, yönlendirilen ara yollarda işaretlerin olmamayışı, yapılan işin ne kadar  önemsenmediğinin işareti idi.
Manisa'nın içinden geçen  Balıkesir-İzmir yolunun, Manisa içi onarımı nedeniyle, Manisa'nın iç kısımlarına kadar trafiği yönlendirmeleri bu işin acemiler tarafından yapıldığının bir işareti idi.  İşaretler olmadığı için  vasıtalar ana yolu bulmak için aynı sokaklardan ikişer kere geçme durumunda kalınıyordu.
Bafa Gölü kıyısında yol çalışmaları birkaç yıldır yapılıyordu. Yolun çoğunu bitmiş gördük.  Çift şerit gidiş, çift şerit geliş olarak birçok kısım bitiririlmişti. Bazı yerlerde yol açılımı için çalışmalar devam ediyordu.
Bodrum'a güneşsiz, kapalı bir havada girdik.
Konacık'a girdiğimizde, Manisa'da karşılaştığımız labiretle yüz yüze geldik. Yolun kapatıldığını, tek bir istikamet gösterilerek, dağlara doğru yönlendirildik.  Konacık'ın terihi eserlerin bulunduğu bölgeyi bilenler, buralardaki sokakların bakımsız ve plansız olduğunu da bilirler.  Yarım saat dolaşarak, yine kendi tahminlerimiz doğrultusunda hareket ederek,  Bitez sapağı  yakınlarında kurulan, sirk alanından yolu bulabildik.

Yine Bodrum'u bilenlerin şahit olduğu Ortekent'in dışından  yapılan yolun açıldığını gördük.
Orta kentin içinden geçen yolun trafiğini, özellikle, büyük arabaların geçişlerini kaldırmak amacıyla yapılan arka yol bitmiş, Pala Hüseyin Çiçekliğinin bulunduğu yerin biraz yukarısından ana yola bağlanmış.  Bağlanan bu kısım tamamen bitmemiş. Ama trafik çalışıyor. İşık daha konmamış.
Gürece,Bağla, Akyarlar yolunda da çukurluklar oluşmuş. Bazı kısımlarında, oldukca geniş çukurlardan ötürü arabaların çok dikkat etmeleri gerekmektedir.
Gürece-Bağla arasındaki yolun orta kısımlarında, yolu ikiye ayıran bir tarihi çınar ağacı vardı. O ağacın yerinde olmadığını, kesildiğini üzüntüyle  gördük.

Kışın yağan sürekli ve sağanak şeklindeki  yağmurların Bodrum'un her kesimine zarar verdiğini açıkca gördük. Nasıl ve ne zaman giderileceğini bilemiyorum.
Ayrıca, havalar da kaldığımız 3 -4 gün için serinliğini muhafaza etti.
İşin güzel tarafı , her yerin yeşillik  ve katır tıknakları ile bezenmiş olmasıydı. Bahçelerde çiçekler ve güllerin rengarenk açmış olmaları, Bodrum'a güzellik getiren, Bodrum'un olumsuzluklarını kapatan yegane güzelliklerdi.

Bahçemizde otlar büyümüş, çiçekler canlılıklarını korumuş, meyvelerin bir kısmı çiçekte, bir kısmı  meyveye dönüşmüştü. Malta eriğimiz, her yıl olduğu gibi yine kendini kanıtlamış, mahalleye yeter duruma gelmişti.  Geleceğimiz günden bir gün evvel , büyükçe bir poşete toplayarak getirmek istedim. Ne yazık ki gece yola çıktığımız için onu almak aklımıza gelmedi ve orada kaldı.
İşlerimizi hallederek döndük. Tahminen 10 gün sonra , bu sefer kalmak için tekrar Bodum yollarına düşeceğiz.











15 Nisan 2013 Pazartesi

EĞİTİM




KÖY ENSTİTÜLERİN KAPATILMASI

Burhan Bursalıoğlu

Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Mehmet Başaran, Pakize Türkoğlu, Hatun Birsen Başaran, Ali Dündar, Mehmet Uslu ve Dursun Akçam gibi Edebiyat alanında Ülkemizin ve Dünyanın taktirini kazanan Edebiyatçılarımızı yetiştiren Köy Enstitülerimizin  kuruluşunun 73. yıl dönümü 17 Nisan da kutlanacak.
Bugüne dek, her yıl Köy Enstitülerinin kuruluş sebep hikayeleri anlatılmıştır. Ben bu yazımda Köy enstitülerin kapatılması üzerinde kısaca duracağım.
1946 yılında hükümetin yaklaşan seçimleri yitirme kaygısıyla CHP içinden muhalif milletvekillerinin başını çektiği örgütlü muhalefetin kampanyasıyla, müfredatında ve yapılanmasında kuruluş amaçlarından uzaklaşan değişiklikler yapıldı. İlerleyen yıllarda da, daha önceleri sıkı sıkıya bağlı olduğu "iş için iş içinde eğitim" ilkesinden uzaklaştırıldı. Önceleri yaratıcılığın ön plana çıktığı eğitim anlayışının yerine giderek geleneksel, ezberci eğitimin yerleştiği öğretmen okullarına dönüştürülerek 1954'te kapatıldılar.
 

Cumhuriyet Halk Partisi içinden Köylüyü topraklandırma Yasasına karşı çıkan bir kesim parlamenter Demokrat Partiyi kurdu. Bu parlamenterler içinde Atatürk Devrimlerine karşı olup tek parti düzeninde bu düşüncelerini açığa vuramayanlar olduğu, Atatürk devrimlerine muhalefet hisleri besleyen ancak bu karşıtlıklarını ortaya koymaya cesaret edemeyen siyasi ve toplumsal yapının bir karşı devrim atağı başlatarak Köy Enstitülerinin kapatılmasını sağladığı iddia edilmiştir. Hasan oğlan Köy Enstitüsü eski müdürü Rauf İnan ve Hıfzı Veldet Velidedeoğlu Köy Enstitülerinin kapatılmasının Atatürk Devrimleri karşıtlarınca başlatılan bir Karşı Devrim hareketi olduğunu söylemişlerdi. 1945 yılında Köy Enstitüleri hakkında komünistlerin, dinsizlerin yetiştiği fuhuş yuvaları olduğu söylenerek saldırı kampanyaları başlatılmıştı. Parlamentoda bütçe görüşmelerinde milletvekili Emin Sazak'ın Köylere giden enstitü mezunları kendilerini birer Atatürk zannediyorlar demesi üzerine Hasan Ali Yücel, Bu çocukların her birinin birer Atatürk olması temenni edilir şeklinde cevap vermişti.
 
Köy Enstitülerine yöneltilen ve kapatılmaları ile sonuçlanan belli başlı eleştiriler birkaç ana başlık altında toplanabilir.
Enstitülerde öğrenciler tek tip üniforma giyiyordu ve enstitü müdürü bile buna uyup aynı üniformayı giyiyordu. Öğrenciler bizzat yönetime katılıyorlardı. Bu ve benzeri sebepler ile enstitülere komünistlik suçlamaları yapılıyor arada bir ihbar mektuplarını dikkate alan polisin baskınlarına uğruyordu. Kız öğrencilerin erkek öğrenciler ile karma eğitim görmesi sonu gelmez dedikodulara neden oluyordu. Köylüler okul ve enstitü inşaatlarına yardım ile devlet tarafından mükellef kılınmıştı. Bu zorlamalar köylülere angarya olarak geliyordu.
 
 Öğrencilerin boğaz tokluğuna öğrenim görecekleri kendi okullarının inşasında çalıştırılmaları eleştirilmekteydi.Köylere atanan öğretmenler yörenin toprak ağalarıyla sorunlar yaşıyorlardı. Bu geçimsizlikler köy öğretmenlerinin toprak ağalarının seçtirdiği milletvekillerine şikayet olarak ulaşıyordu. Bu durum toprak sahiplerinin durmaksızın Ankara'ya baskı yapmalarına neden oluyordu.
Köy Enstitülerin kapatılmasını isteyen güçler, yukardaki uydurma nedenleri  yayıyor ve iktidara baskı yapıyordu.

Köy Enstitülerini kuran , ülkenin kalkınmasında birinci derecede rol oynayacağına inanan başta  Cumhurbaişkanı İsmat İnönü olmak üzere bazı bakanlar da, ne yazık ki,1946 seçimlerini kaybetmemek  için Köy Enstitülerin kapatılmasına karar verdiler. Karar 1954 de uygulanacaktı.  1950 seçimlerinde iktidara gelen Demokrat Parti1  1954 de Köy Enstirülerini kapatarak, okul adlarındaki  Köy Enstitüleri ibaresi kaldırarak Öğretmen Okulu olarak değiştirdiler.

8 Nisan 2013 Pazartesi

FUTBOL



FUTBOLU  ÇİRKİNLEŞTİRENLER
 
Burhan Bursalıoğlu

Son günlerde, Türk Futbolundaki  gelişmeler, siyasi gündemimizin bir haylı üstünde.
 Adamın evine götürecek ekmeği yok, ama maç  gündeme geldimi bilet parası bulabiliyor.  Maça gidiyor, günlük sitresini maçta, hakeme, futbolcuya, kulübe, yöneticiye  küfür ederek atıyor. Rahatlıyor.  Maç sonu, gelecek maça kadar dedikodusu sürüyor.
Maça giden herkez, eve gittiğinde, TV  kanallarındaki spor yorum programlarını açıp izlemek de başlıca saplantıları oluyor.
TV Kanallarındaki yorum programları bir rezalet. Kim bu yorumcular? Eskimiş hakemler, emekli olmuş futbolcular, kalemlerini bir köşeye koymaları gereken futbol yazarları (!) Ya programlar: MARATON, STADYUM,TELEGOOL, VE GOOL, % DE YÜZ FUTBOL, FUTBOL VİP FUTBOLMANİA, FUTBOL AVRUPA, ŞEREF TRİBÜNÜ, TEKNİK DİREKTÖR, SERBEST ATIŞ,  DOBRA DOBRA,FUTBOLA BAKIŞ,FUTBOLMATİK, FUTBOL GÜNDEMİ,FUTBOL VE ÖTESİ, FUTBOLVİZYON.
 Yaptıkları iş,ordu bozanlık, uyduruk haberler, kafasında canlandırdığı senaryoya uygun olan iddialar, futbol takımlarını birbirine hasım ilan etmek, futbolcuları birbirıne düşürmek, yöneticileri
teknik heyetleri,en önemlisi de taraftarları birbirine düşman etmek.
 Hangisinde olumlu bir yorum duyuyorsunuz.? Bunları da geçelim, Adamlar sanki okulları bitirmiş de , futbol oyunundan, taktiklerden çok anlıyorlar mış gibi, teknik direktörlerin işine karışıp onlara taktik verme cüretkarlığını gösteriyorlar.

Ya uyduruk haberlerle iç huzuru bozma taktikleri altında da çapanoğlunun yattığını yalan , yanlış dedikodular da kendilerini gülünç duruma düşürdüklerinin farkında değiller.
Maç öncesi yorumlarda, takımın moralini bozacak yorumlar, yapıcılık mıdır, yoksa bozgunculuk mu?
Transfer haberleri, transfer edilen oyuncu hakkında ki yıkıcı yorumlar, tuttukları takımlar ve  karşı takımlar  için yapılan tahmini skorlar, "Hakikaten ben bu işten anlamıyorum" dedirtecek kadar fiyasko.

Bu insanların bütün amacı,  " Gündem yaratayım,  manşet olayım, basın ve TV ler  benden bahsetsin, itibarım artsın, paracıklarımı alayım." dır. Takımlar, birbirine düşmüş, o yenilmiş, o kazanmış, birbirlerine düşman olmuşlar, statta veya dışında olay olmuş umurlarında mı! Bunlar olursa yorum konusu çoğalıyor, keyifler yerine geliyor.

Bunların yaptıkları her işin sonucu Türk futbolunun  ilerlemesine engeldir. Bu engelleri ortadan kaldırmak lazım. Ya ekranda kabadayılık havasına girmelerine de pes artık.

Yapıcılığı olmayan, insanlara kindarlığı aşılayan, takım ve taraftarları birbirine düşmanmış gibi gösteren ve buna ön ayak olan bu kişilerin oluşturduğu programlar kaldırılmalı ve yasaklanmalıdır.
Hangi bir insan kendini hem Federasyon başkanı, hem tahkik kurulu üyesi, hem ceza kurulu üyesi, hem hakim , hem savcı, hem futbolcu, teknik direktör, kulüp başkanı ve hem de taraftar yerine koyar? Bu insanlar, kendilerini  saydığım  kişilerin yerine koyup ahkam kesmektedirler.

TV yöneticileri bu yorum programlarını kaldırmalılar. Ayrıca, Türkiye'de ve Dünya'da başka spor yokmuş gibi, sadece futbol programlarımı yapmak  mecburiyetindeler?
Spor Bakanı, Federasyon Başkanı, TV yöneticilerine, bu programların kaldırılmasını, insanları yorumları ile birbirine düşüren bu insanlar hakkında işlem yapmaları için de TC Savcilarına çağrıda bulunuyorum.
Bu çirkinliklere bir son verilmelidir.


 

5 Nisan 2013 Cuma

GENEL KÜLTÜR





İLGİNÇ  BİLGİLER
 
 Burhan Bursalıoğlu"                                                                                           Derlemedir

 Bir yılan 3 yıl uyuyabilir. 

- Bal bozulmayan tek gıdadır.
 

- Ördeğin sesi yankı yapmaz.
 

- Denizyıldızlarının beyni yoktur.
 

- Üzüm mikrodalga fırında patlar.

 - İnsan yılda en az bin 460 rüya görür. 

- İçtiğimiz sular 3 milyar yaşındadır.
 

- Karınca iki hafta su altında yaşayabilir.
 

- İnsan kalbi dakikada 60-80 defa çarpar.
 

- "Pi" sayısının bir milyarıncı rakamı 9'dur.
 

- Dünyada insanlardan daha çok tavuk var.
 

- İnsanın kalça kemiği betondan daha sağlamdır.
 

- Türkiye'de Mehmet adında 1 milyon 229 kişi var.

- Sabahları elma kahveden daha fazla uykunuzu açar. 

- Yerçekimsiz ortamda mum alevi küre şeklinde olur.
 

- Otomobil sayısı insan sayısından 3 kat daha hızlı artıyor. 

- Doğum gününüzü en az 9 milyon kişiyle paylaşıyorsunuz. 

- Bir bardak sıcak su, buzdolabında soğuk sudan daha çabuk donar.
 

- Dünyada bir yılda gerçek paradan daha fazla Monopol parası basılıyor.
 

- Eksi 90 derecede nefesimiz, havanın ortasında donar ve düşer.
 

- Vücudumuzdaki tüm damarları uç uca ekleseniz 19 bin 200 kilometre eder.

 - Çin'de İngilizce konuşan kişi sayısı Amerika'dan daha fazladır. 

- Elma, soğan ve patatesin tadı aynıdır.
Fark sadece tamamen kokularından kaynaklanır. Aslında hepsi tatlıdır.


- Kibrit kutusu büyüklüğündeki altın külçesi yufka gibi açılarak 
bir tenis kortu büyüklüğüne kadar yırtılmadan uzatılabilir.

- İnsan daha çok oksijen alabilmek ve vücudundaki

karbon gazını boşaltmak için esner.

- İnsan bir günde 28-33 bin litre hava, 500- 700 litre oksijen,
2 kilogram yiyecek tüketir.

- Dünyanın en hızlı kuşu boğazlı kırlangıçtır.
3 saniye süreyle saatte 128 km. sürate ulaşmıştır.

 - Eğer aynı zamanda aksırır, hıçkırır ve gaz çıkarırsanız,
patlarsınız. 

- Aşık olduğumuzda beynimiz "phenylethylamine" üretir.
Bu kalp atışınızı hızlandırır ve sizi mutlu yapar.Bu kimyasal madde çikolatada da vardır.

- Uzayda yerçekimi olmadığı için astronotlar ağlayamaz.
Çünkü gözyaşı aşağı düşmez.

- Sivrisinek kovucu spreyler sinekleri kovmaz, sizi gizler.

Sivrisineğin alıcılarını bloke ederek sizin orada olduğunuzu anlamalarını engeller.

- Kahve sarhoş bir insanın ayılmasına yardımcı olmaz.
Hatta çoğu zaman alkolün etkisinin artmasına yol açar.

- Kereviz yerken harcanan kalori, kerevizin içindeki kaloriden
daha fazladır.

- Bir pire, kendi büyüklüğünün 150 kat yüksekliğine zıplayabilir.
Bu oranı tutturmak için insanın yaklaşık 30 metre zıplaması gereklidir.

 - Klinik ölüm sonrası insan 5 dakika içinde hayata geri getirilebilir.5 dakika sonra beyin hücreleri ölmeye başlar, ama yine de bu süreyi 5 dakika daha uzatmak mümkündür.

- İnsan uzun süre bir böbrek ve bir akciğerle, midesiz,

dalaksız yaşayabilir, ama karaciğersiz bir dakika bile yaşayamaz.

- Bir kilo limonda bir kilo çilekten daha fazla şeker vardır.


 

 

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ